23. Bölüm

23. Fotoğraf

Nisabzzz6644
nisabzzz6644

Hey sen 🫵 evet sen. Hiç etrafına bakınma. Hala oy atmadın 👁👁ve bir hatırlatma daha! Önceki bölümleri de oylamadıysan 🐥🔪

 

Bu güzel hatırlatmadan sonra keyifli okumalar diliyor ve yorum yapmamanızı unutturmamayı amaçlıyorum. (satır arası)

 

Arkadaşlar lütfen kitapta başka bir kitap hakkında yorum yapmayın. Şu an bu kitabı okuyorsunuz ve bu kitap hakkında yorum yapın lütfen. Anlayışınız için teşekkürler.

 

🎶Mavi Gri - İlaç Ol Yaralarıma 🎶

 

******

 

Dün Buğra'yı dinledikten sonra Begüm'e gerçekleri anlatmayı kendime farz kılmıştım. Aslında şimdi gidip her şeyi bir anda söyleyebilirdim fakat Buğra'nın anlatmasının daha doğru olacağını düşünüyordum. Bu yüzden Buğra ile bir plan yapmıştık ve öğle vakti planımızı devreye sokacaktık.

 

Ama önce kelebeğimi ikna etmem gerekiyordu.

 

"Kelebeğim?" diye tatlı ve ılımlı bir sesle uykusunu dağıtmaya çalışan Zeliş'e seslendim. Kollarını havaya kaldırıp gerdirirken ona seslendiğimi onaylar şekilde mırıldandı. "Senden bir şey isteyebilir miyim?"

 

Kollarını yere indirerek uyku mahrumu gözlerle bana baktı. Gerçi bir gözü açık bir gözü kapalıydı ve her an başı yastığa düşecek gibiydi. Ağzının içinde varla yok arası mırıldanırkan üzerimdeki yorganı çekip kenara koydum ve ayaklanarak yanına gittim.

 

Hep sıcaklardan şikayet ederdim ama yorgansız uyuyamazdım.

 

Bağdaş kurarak oturmuş ve her an gidecekmiş gibi duran Zeliş'i kolundan tutarak kaldırmaya çalıştım fakat rüzgarda cebine taş koyulmasına ihtiyacı olan kız bedenime çok ağır geldi. Uykusu ağır derken mecazen söylemediğimi biliyordum. "Zeliş,"

 

Huysuzca mırıldanarak burnunu kırıştırdı. Gözüme o kadar tatlı geliyordu ki döverek uyandıramıyordum da. "Zeliş hadi eline yüzüne bir su çarp gel. Seninle konuşmamız lazım."

 

"5 dakika sonra olmaz mı Ekin?" ağzının içinden zorla çıkan kelimelerle başımı olumsuzca iki yana salladım. Kolunu da bırakamıyordum çünkü hemen geri yatabilirdi. Ne yapacağımı düşünürken bir anda aklıma gelen fikirle şeytani bir şekilde sırıttım.

 

Bakalım gerçekten işe yarayacak mıydı? Zeliş'in kolunu bıraktım ve tahmin ettiğim gibi anında başı yastığa düştü. Bir bacağını karnına çekerken diğerini düz bir şekilde uzatmaya devam etti. Kolları ile yastığa sarılırken İmrenilecek bir şekilde huzurla uyuyordu. Birazdan bu huzur bozulacaktı.

 

Birkaç adım uzaklaşarak kapının önüne geldim. Arkamı bir kontrol ederek kartımı çıkardım ve kapının kilit bölümündeki kısma okutarak kapıyı açtım. Kapıyı gürültülü bir şekilde geri çarptım fakat Zeliş'te yaprak kımıldamadı. İşin asıl eğlenceli kısmına geliyorduk.

 

"Aaa Talha hoşgeldin ama Zeliş uyuyor şu an." diye bağırarak konuştuğum sırada Zeliş'in "Talha mı," diyerek yataktan düşüşünü büyük bir kahkaha eşliğinde izledim.

 

Yere sert düşmesini umursamadan hızla ayaklandı ve odanın içine bakınmaya başladı. "Nerede o, nerede Talha?" diye panikle sorarken etrafında dönerek korkuyla bakınıyordu. Maşallah gözleri far görmüş tavşan gibi açılmıştı. Etrafında dönmeye devam ederken odanın içinde yankılanan kahkahamı sonunda duymuş olacak ki çattığı kaşlarıyla bana doğru döndü.

 

Tabii ben fil gibi gülüyordum tabiri caizse. Gerçi buna gülmek denmezdi. "Ekin ya!" diye çemkiren sesini zar zor ayırt ettim. Sulanan gözlerimin arkasından onu göremiyordum. "Gıcıksın ya, gıcık!" diye söylenmeye devam ederken ayaklarını sitemle yere vura vura bir yere gitti ve ardından sertçe çarpılan kapıdan banyoya girdiğini anladım.

 

Arkasından gülmeye devam ederken ağrı giren karnıma elimi bastırdım ve bulanık gören gözlerimin arkasından zorda olsa yatağıma gidip oturdum. Gülüşlerim bir an yükseliyor bir an kıkırtıya dönüyordu. Zeliş'in düşüşü aklıma geldikçe de böğürmeye dönüşüyordu.

 

Kendime not: Sevgiline öküz derken iki kere düşün çünkü sen daha betersin.

 

Sonunda kontrolü ele aldığımda kendimi arkaya doğru atarak yatağa yattım. Kollarımı iki yanıma rastgele bir şekilde atarken öylece tavanı izledim. Aklıma gelen bir fikirle uzanıp telefonumdan saate baktım. Saat 8'i 9 geçiyordu. Saat yedi civarı Çağrı'yı izlemek için uyanmıştım ama bugünün cumartesi olduğu ve dolayısıyla Çağrı'nın izin günü olduğunu hatırlamıştım.

 

Şimdi uyuyor olmalıydı.

 

Şimdi yanında uyuyor olabilirdim.

 

Onu çok özlemiştim. Ve daha dün görüştüğümüz gerçeği umrumda değildi. Şimdi yanımda olmasını istiyordum.

 

Üniversite zamanında ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Ondan nasıl ayrı kalırdım? Bu düşünce bile beni mahvediyordu.

 

Ve bu tatilin bitmesine sadece 5 gün kalmıştı. 5 gün sonra kendi ayaklarım üzerinde durmam gerekiyordu. Annem olmadan 18 yaşına basacak birisi olarak kendi başımın çaresine bakmam gerekiyordu. Çok zor olacaktı ya da bilemem, belki de tereyağından kıl çekmek gibi olacaktı ama içimde büyük bir kaygı vardı.

 

İzmir'e dönersem de Çağrı vardı.

 

Şu duruma küfretmeye bile üşeniyordum.

 

"Ekin duymuyor musun beni?" diye bağıran Zeliş'i duyduğumda dalgın bakışlarımdan kurtulmak için başımı iki yana hafifçe sallayarak silkelendim. Yerimde doğrularak pembe bornozu ile elleri belinde bir şekilde onaylamazca bana bakan Zeliş'e baktım. "Sana sesleniyorum iki saattir." deyince şaşkınca kaşlarımı kaldırdım.

 

"Duymamışım." dedim hala sesimdeki uyuşukluğu atamamışken. Dilini damağına vurarak cık cıklarken gardırobunun önüne gitmiş,çoktan kapağını açarken içinden kıyafet seçmeye başlamıştı. "Hayır, şu tavanda ilgini çeken ne var çok merak ediyorum."

 

Burnumdan sıkıntılı bir nefes verirken çıkardığı tişört ve şorta öylece baktım. Kıyafetleri eline alırken beni görmüş olacak ki banyoya giden rotasını bana doğru çevirdi ve bir dizini kırarak tam karşıma oturdu. "İyi misin sen?" diye sorarken bakışlarını kısmıştı. Belli belirsiz başımı salladım.

 

"Değilsin." diye sorduğu soruyu kendisi cevapladı. Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. "Ne oldu? Çağrı ile falan mı tartıştınız?" diye az önceki sorgulu sesini bir kenara atarak daha ılımlı bir sesle sordu. Hafifçe yutkunurken bakır rengi saçından süzülen su damlalarını izledim. Boş boş göz kırpıştırırken daha fazla saklamanın bir anlamı olmadığına karar vererek bir iç çektim.

 

"Üniversite sonuçlarının açıklanmasına ne kadar kaldı?" diye kahverengi gözlerinin içine bakarak sordum. Biraz düşündükten sonra "Bir hafta falan," dedi genel bir cevap vererek. Bir anlık şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Bu kadar az bir zaman kaldığını bilmiyordum. "Zeliş ben sizinle gelmeyeceğim." diye pat diye söyledim fazla uzatmadan.

 

Kaşlarını derince çattığı için alnı kırışmıştı. Ama çok sevimli görünüyordu bu hali. "Anlamadım?"

 

Burnumdan bıkkın bir nefes verdim. "Bu tatil bittikten sonra herkes İzmir'e geri dönerken ben burada kalmaya devam edeceğim." yüzüne bariz bir şekilde fark edilen bir şaşkınlık hakim olurken bir iki saniye öylece donup kaldı. Gerçekten, mecazen söylemiyordum. Cidden donup kalmıştı. "Zeliş?" diye alt dudağımı dişlerken tereddütle ona seslendim. Hala aynı ifadesiyle öylece bana bakıyordu.

 

Elimi kaldırıp gözlerinin önünde salladığımda birden silkelendi ve bu hareketi beni korkutarak yerimde sıçrattı. Ben daha korkumu atamamışken "Ne demek gelmeyeceğim? Ne demek burada kalacağım Ekin?" diye bağırarak sorularını sıraladı. Gözlerimi kaçırarak omuz silktim. "Duydun işte."

 

"Ekin," diyerek ellerimi tuttu ve çenemi kavrayarak nazikçe yüzümü ona çevirdi. Bir de ben ona yürüyünce kızıyordu. Kendisi şu an beni öpecekmiş gibi bakıyordu. Cidden böyle bir şey yapmazdı, değil mi?

 

"Anlatır mısın artık lütfen?" derken sesi artık yalvarırcasına çıkıyordu. "Zeliş ben artık o eve gidemem. Annemin olduğu bir yerde duramam artık. O evde geçirdiğim her bir anda annemin babama nasıl ihanet ettiği gelecek aklıma. Ben yaşayamam Zeliha," çoktan gözlerim dolmuş ve sesim titremişti. Zeliş ellerimi destek verircesine sıktı.

 

"Ben kendimi çok suçlu hissediyorum Zeliş. Belki bu tatile hiç gelmeseydim annem belki de," diyordum ki bir anda beni kendisine çekerek kollarını sırtımda bağladı. "Sakın, bu senin suçun değildi." saçlarımı okşarken ben de kollarımı ona doladım. Saçının ucundaki damlalar tenime nüfuz ettikçe ürpermeme sebep oluyordu. Bunu umursamayarak kendimi onun göğsüne bastırdım. Saçlarını kokladığımda burnuma konuk olan papatya kokusuyla iç geçirdim. Annem papatyaları çok severdi.

 

Öylece ona sarıldıktan sonra ilk ayrılan ben oldum. İyi olduğumu ona göstermek için dudağıma içten bir gülümseme kondurdum. "Ben iyiyim ama burada kalacağım Zeliş. Gitmeyeceğim oraya." derken son iki kelimeye ikna olması için özellikle vurgulamıştım. Derin bir nefes alarak yüzüne sen ikna olmazsın der gibi bir bakış kondurdu. Masumca omuz silktim.

 

"Peki," dedi kararlılıkla ve önüne gelen saçlarını eliyle omzunun arkasına attı. "Ben de gitmiyorum."

 

"Ne?" diye şaşkınca bağırdım. Kıkırdadı. "Duydun işte," dedi bana tanıdık gelen bir cümle kurarak. "Ben de seninle burada kalıyorum." dedi oldukça ciddi bir şekilde. Tam ağzımı açarak itiraz edecektim ki "Ne dersen de. Bil ki ben bazen çok inatçı olabiliyorum." diyerek beni susturdu. Yataktan kalkarak şaşkın bakışlarımla birlikte beni odada yalnız bırakıp banyoya girdi ve kapıyı arkasından kapattı.

 

Birkaç dakika sonra odadan giyinik ama hala ıslak saçları ile çıkmıştı. Ben ise şaşkın bakışlarımı bir kenara bırakmış ve yüzüme imalı bir ifade yerleştirmiştim. Zeliş bunu fark ederek başını hayırdır der gibi salladı. Dilimi damağıma vurarak "Burada kalmak istemende Talha'nın da bir etkisi var mı?" diye sordum. Zaten beyaz tenli olduğu için kızardığı hemen belli oluyordu. Domatese dönmüştü kelebeğim.

 

"Ne-ne alakası var onunla?" diye kekleyerek şaşkınca sordu. Ben bilmem der gibi kaşlarımla birlikte teslim olur gibi kollarımı kaldırdım. "Bilemem. Sabah seni kaldırmak için bir yerlerimi yırttım affedersin. Ama sen bir Talha geldi, cümlesiyle hortlamış gibi dikildin." yüzü daha da kızarırken bir şey söylemek için ağzını açıyordu ama sonra geri kapatıyordu. Önüne yem atılmış balığa dönmüştü.

 

"Off Ekin!" diye bağırarak arkasını döndü ve daha yeni çıktığı banyoya bir kez daha kapıyı sertçe çarparak girdi. Ne yalan söyleyeyim, bugün kapıya üzülmüştüm.

 

___&&___

 

"Offff," diye sesli bir nefes vererek sıkıldığımı belli ettim. Zeliş başını gömdüğü telefondan kaldırıp anlık bir bakış atmış, sonra tekrar önüne dönmüştü. Yatakta serilmiş bir şekilde yatarken her zaman olduğu gibi canım tavanımla bakışıyorduk.

 

Buğra'dan da bir hareket yoktu. Sözde öğlen yanıma gelecekti ama ne bir mesaj atmıştı ne de aramıştı. Bende de numarası yoktu ki arayayım. Ve ne yalan söyleyeyim odasına gitmeye üşeniyordum. Sonuçta meseleyi çözmek isteyen ve aşık olduğu kıza kendini affetirmeye çalışan kendisiydi. Bu yüzden kendi gelebilirdi yanıma.

 

Ama canım da çok sıkılmıştı. Saat öğlen 2 civarıydı ve hava bizi buharlaştırmak ister gibiydi. Yattığım yerde terliyordum amına koyayım. Birkaç kez Çağrı'yı aramıştım ama telefonu hep meşguldü. Bu saate kadar uyuyor olamazdı, değil mi?

 

Düşüncelerimden sıyrılmak için gözlerimi kapadım ve öylece uykunun beni esir almasını izin vermeye çalıştım.

 

Abartısız yarım saat boyunca yatakta dönüp durdum. Allah'ım insanlar neden akşama kadar uyuyabiliyorken ben en geç 7'de uyanıyordum? İsyan değil merak.

 

Derin bir nefes vererek yatakta oturur pozisyona geçmiştim. Stresten saç diplerimin terlediğini fark ettiğimde doğruca banyoya girdim. Yarım saatlik bir duşun ardından buharlı banyoda üzerime geçirdiğim yeşil bornozumun belini önümde bağlayarak banyodan çıktım.

 

Zeliş gülerek telefonunda bir şeye bakıyordu ki benim çıktığımı görünce başını telefonundan kaldırarak "Sana bir mesaj geldi." dedi ve başını tekrar telefonuna eğerek sırıtmaya devam etti. Şüpheyle gözlerimi kıssamda fazla üstelemeden yatağımın üzerinde duran telefonumu alarak yatakta oturdum. Kilit ekranında gördüğüm *Öküz herif kişisinden bir yeni mesaj* bildirimiyle kocaman gülümsedim ve bildirimin üzerine tıklayarak sohbete girdim.

 

Öküz herif: Naber güzelim? (14.47)

 

Ekranın sağ üstüne baktığımda attığı mesajın üzerinden 10 dakika geçtiğini gördüm.

 

Siz: İyi

 

Siz: Senden naber

 

Sadece birkaç saniye sonra çevrimiçi olunca şaşkınca gülümsedim. Telefonun başında mı bekliyordu acaba?

 

Öküz herif: İyiyim.

 

Öküz herif: Müsait değildin sanırım.

 

Siz: Duştaudk

 

Öküz herif: ?

 

Siz: Duştaydım

 

Siz: huzlı hızlo yaxımva oyke oluyır

 

Öküz herif: Türkçe düşmanı kadın

 

Siz: 🙈

 

Öküz herif çevrimiçi...

 

Öküz herif yazıyor...

 

Öküz herif çevrimiçi...

 

Öküz herif yazıyor...

 

Siz: Destan mı yazıyorsun amk

 

Öküz herif: Bir işin var mı?

 

Öküz herif: Ayrıca duştan yeni mı çıktın?

 

Siz: İlk soru için hayır ikinci sorı nrden?

 

Siz: (Senin için soru işareti koydum😘😘)

 

Öküz herif: Fotoğraf istersem ne yaparsın?

 

Kısa bir an duraksayarak kaşlarımı çattım.

 

Siz: Ana bacı söverim Çağrı

 

Öküz herif: Şaka yaptım zaten sevgilim. Senden asla öyle bir şey istemem. 💕

 

Siz: Kalp yumuşattı üzerine alınma

 

Çağrı ile sohbet etmek her ne kadar beni keyiflendirse de neden bir işimin olup olmadığını sorduğunu merak ettiğim için,

 

Siz: Sen neden bir işim olup olmadığını sordun

 

diye bir mesaj yazıp gönderdim.

 

Öküz herif: Hazırlan güzelim. Sana bir sürprizim var.

 

Siz: Ne sürprixi

 

Siz: Sakın bana sürprizin ne anlamı kalır gibi bir klasikle gelme

 

Üstte yazan yazıyor yazısının yerini hemen çevrimiçi şekline bırakmasından söylediğim şeyi yazdığını anladım. Mesajı anında silmesine büyük bir kahkaha attım.

 

Öküz herif: Nesin sen? Beyin okuyucu mu?

 

Siz: Ne sandın 😉

 

Öküz herif: Soru sorma ve hemen hazırlan. Hazır olduğunda da beni ara ki seni almaya geleyim.

 

Heyecandan dudağımı kemirirken kaybolan neşem el fenerini yakmış bir şekilde geri gelmişti. Fakat aklıma gelen bir soru eşliğinde o fener tekrar söndü.

 

Siz: Peki nasıl bir şey giysem uygun olur bari onu söyle

 

Öküz herif çevrimiçi...

 

Öküz herif yazıyor...

 

Öküz herif: Ne istersen onu giy.

 

Öküz herif: Sen çuval bile giysen,

 

Öküz herif: Sadece beni kendine daha da aşık edersin.

 

Salak salak sırıtarak ekrana baktığımı 10 dakika sonra falan anlamıştım. Hale bak! Çocuk yarım saate hazır ol diyordu ben ergenler gibi ekrana baka baka sırıtıyordum. Kendime kızarken telefonu kapatarak yatağa fırlattım. Kalkarak gardırobumun kapaklarını açtığımda içine bir göz gezdirdim.

 

"Zeliş kaldır telefondan başını, meydey meydey meydey!" diye giyecek hiçbir şey bulamayınca son çare Zeliş'e sığındım. Telefondan başını kaldırıp ne var dercesine ters ters baktı. Tatlı olduğunu düşündüğüm bir yüz ifadesi ile yürümeyi yeni öğrenen bebek gibi paytak adımlarla yanına gittim. "Kıyafet seçmeme yardım etmelisin."

 

Kaşlarını çatarken telefonunu yanına bıraktı. "Neden?" diye sordu göz kırparak. "Eniştenle buluşacağız yavrum. Sen de iyi bir baldız olarak bana yardım et." dediğimde kıkırdadı. Fazla uzatmadan ikimiz de gardırobun karşısına geçtik. Zeliş kıyafetlerimi incelerken ben de tırnaklarımı yiyerek onu izliyordum. "Şu," diye u harfini haddinden fazla uzatırken uzanıp askından beyaz bir gömlek aldı.

 

Gömleği evirip çevirerek bir inceledi. "Bununla bir kombin yapabiliriz." demesinin ardından yarım saat boyunca o gömlekle üzerime bir sürü kombin denedik. Hepsi de bana göre çok güzeldi ama Zeliş Hanım bir türlü emin olamamıştı. En sonunda kendi dolabından bir şort vererek kombini oluşturmuştu. Zeliş zayıf falandı ama şort garip bir şekilde üzerime tam olmuştu.

 

Kombinimi ayna karşısında izlerken şortu aşağı doğru çekiştirip durdum. "Pantolon daha iyi olacaktı işte." diye söylendim burnumu kırıştırarak. Zeliş ya sabır der gibi başını havaya kaldırınca daha fazla konuşmamam gerektiğine kanaat getirerek çenemi kapattım.

 

 

Aniden aklıma gelen bir düşünce ile Zeliş'e döndüm. "Sen bir yere gidecek misin?" biraz düşündükten sonra hayır anlamında başını salladı. "Hadi ya," dedim cık cıkladıktan hemen sonra.

 

"N'oldu?"

 

"Begüm meselesi." kaşlarını kaldırarak ha öyle desene der gibi bir bakış attı bana. "Tamam kızım o zaman ben giderim." dedi güven verircesine gülümserken. Her ne kadar sevmesem de giderek ona kocaman sarıldım. Ardından telefonumu çıkararak Begüm'ü aradım ve acil benim odama gelmesi adına kısa bir cümle kurarak telefonu yüzüne kapattım.

 

Zeliş'e Buğra ve Begüm meselesini anlatmıştım ve Buğra ile yaptığımız plandan da bahsetmiştim. Sağ olsun bir şey dememişti.

 

Birkaç dakika içinde odaya nefes nefese bir şekilde Begüm geldi. "Ne oldu?" diye endişeyle düzensiz nefeslerinin ardından sordu. Onu içeri alırken bir yandan da Zeliş'e elimle git git işareti yapıyordum.

 

"Begüm iki dakika burada bekle. Hemen geri döneceğim." diyerek bir şey demesine fırsat vermeden kapıyı kapatarak odadan çıktım. Oda kartı olmadığı için kapıyı açamazdı. Zeliş ile yollarımızı ayırırken iki alt kata inerek Buğra'nın odasına geldim. Aslında odasını hatta odasının olduğu katı bile bilmiyordum fakat yolda Batıcan'ı görmek güzel bir şanstı.

 

Kapısını tıklatmamın ardından karşıma Buğra çıktı. Bir yere gidiyor olmalıydı ki hazırlanmıştı. "Ekin, ben de tam senin yanına geliyordum." deyince abartılı bir şekilde göz devirdim. "Sana kalsak arka sokakları baştan sona bitiririm ben amına koyayım. Al şunu, Begüm benim odamda. 1024. Oda. Dikkat et ha karta. Hadi hoşçakal." diyerek kartı eline verdim ve bir şey demesine fırsat tanımadan merdivenleri atlamaya başladım.

 

___&&___

 

Otelin önüne geldiğimde ilk olarak Çağrı'yı aradım ve hazır olduğumu söyledim. Geleceğini söyleyip telefonu kapattı. Yaklaşık beş dakikadır onu bekliyordum ve alnıma doğru vuran güneş gözlerimi kısmama neden oluyordu. Beni nereye götüreceğini ya da sürprizinin ne olduğunu aşırı merak ediyordum.

 

Bir diğer merak ettiğim şeyse üzerimdekileri beğenip beğenmeyeceğiydi. Normalde böyle şeyler asla umrumda olmazdı ama onun yanında güzel olmak istiyordum. O,o kadar yakışıklıyken kendimi onun yanında sönük hissetmek istemiyordum.

 

Krem rengi şortumu aşağı doğru çekiştirip durdum. Zeliş'e şort sevmediğimi söylesem de beni hiç ciddiye almayarak inadına şortlu bir kombin oluşturmuştu. Bir de şort giydiğim yetmezmiş gibi koluma da bir tane çanta takmıştı. Hayır, sevmiyorum dediğimde ne anlıyordu bu kız?

 

Zeliş bana bir tane kolye önermişti ve itiraf etmem gerekirse üzerimdekilerle aşırı derecede uyumlu olurdu. Fakat o kolyeyi Zeliş'i zor ikna etsemde bir köşeye bırakmış ve aslında Çağrı'nın aldığı ama bana Yamaç'ın taktığı kolyeyi boynuma geçirmiştim.

 

Elim benden bağımsızca o kolyeyle oynamaya başlayınca gözlerimi heyecanla etrafta dolaştırıp durdum. Nerede kalmıştı acaba? Yine o kayalıkların olduğu yere falan mı gidecektik ki?

 

Çevreye bakınmaya devam ederken birden etrafı gürültülü bir ses kapladı. O dereceki ellerimle kulaklarımı kapattım. Aslında motorları severdim ama sesinden her zaman nefret etmişimdir. Ses bana doğru yaklaşırken yüzümü buruşturarak gözlerimi kapattım. Ses tam da önümden geliyorken birden sustu. Sanırım motor durmuştu ama benim yakınlarımda.

 

Kulaklarımdaki baskıyı azaltıp gözlerimi yavaşça açtığımda tam önümde duran siyah bir motor ve üzerinde kafasında koca bir kask takmış birisinin oturduğunu gördüm. Kaskı motoruyla uyum içinde bir renkteyken üzerindeki motorcu ceketi de bu uyumu bozmuyordu.

 

Kaşlarımı çatarken hala kaskını çıkarmamış kişiye baktım. "Yavaş olsana ya. Ezseydin bir de!" diye bağırdım ona doğru. Yalnız cidden ayaklarımın iki üç santim önünde durdurmuştu motoru. Hala kaskını çıkarmadığını görünce bir adım atıp yumruk yaptığım elimle kaskına vurdum.

 

Anksiyete gruptan ayrıldı.

 

Geri gittiğimde ona baktım ve beni birkaç saniye daha beklettikten sonra ellerini kaldırıp kafasındaki kaskı çıkardı.

 

Ben şok gibi bir şey.

 

Saçlarını iki yana sallayarak gülen kişiye öfkeli gözlerle baktım. Kafasını arkasına atarak yüksek sesli bir kahkaha atıyordu. O gülerken ben şaşkınca olanları anlamaya çalışıyordum.

 

Gülmesi yerini küçük kıkırtılara bırakırken dönüp bana baktı. Yüzümdeki ifadeyi gördükçe gülmemek için dudağını ısırıyordu. "Merak etme," dedi aynı anda ağzından kaçan kıkırtılar eşliğinde. "Ezmem seni."

 

Konuşmayı bir saat sonra hatırlayarak kaşlarımı çattım. "Ne yapıyorsun sen ya? Bu ne Çağrı?" derken elimle altındaki canavarı işaret ediyordum. Altına bakarak bir iki kez motora vurdu. "Bu mu?" diye yalandan bir anlamamışlıkla sordu.

 

Kaşlarımı kaldırmış bir şekilde onu izliyordum. "Pulsar rs200, nasıl, güzel değil mi?" deyince heyecanla gözlerim açıldı. Dudaklarım aralanırken sinirli halim çoktan uçup gitmişti. "Yoksa," dedim heyecanla fakat Çağrı gülerek cümlemi devam ettirmemi engelledi. "Hayır güzelim, henüz bir motor almadım. Bu arkadaşımın motoru."

 

Heyecanım iğne değmiş balon gibi sönerken kaşlarımı kaldırdım. "Hadi ya," güldü kısa bir an. Bugün pek bir neşeliydi. "Hadi ya," diyerek beni taklit etti.

 

Motoru inceledim bir an ve üzerinde oturan Çağrı'yı. Kaskını elinde tutuyordu ve ayaklarını yere basarak moturu dengede tutuyordu. Siyah ceketi bu havada onu yakmıyor muydu acaba? Ama bir şey itiraf etmem gerekirse bu hali aşırı derecede seksiydi. O siyah ceket, üzerinde oturduğu motoru, dağınık saçları...

 

Allah'ım libido tavan şu an.

 

Çağrı'nın sesiyle sapık düşüncelerimden zorda olsa sıyrıldım. "Beni gözlerinle soyuyorsun, farkında mısın?"

 

Bakışlarımı utançla kaçırdım. Yere bakarken gülen sesini duydum. Gözlerinin üzerimde olduğunu hissedince başımı kaldırıp ona baktım ve hissimin doğru olduğunu gördüm. Saklama zahmetinde bulunmadan baştan sona beni süzdü. Dudakları beğeni ile kıvrılırken bakışlarını gözlerime çıkardı. "Siz şort giyer miydiniz Mavi Hanım?"

 

Arkamı dönüp gitmek için bir harekette bulunduğumda beni bileğimden yakalayarak buna engel oldu. "Gidiyorum ben. Söylemiştim Zeliş'e işte pantolon daha iyi diye. Olmadı işte bu." diye hızlı hızlı üzerime bakarak konuşurken Çağrı'nın eli bileğimi bırakarak belime gitti ve tutarak kendine doğru çekti. Bir iki adım ona yaklaşırken tam önünde durdum. Alnı göğüs hizama gelirken aşağıdan bana bakıyordu.

 

"Sana ne söylemiştim?" derken açık bıraktığım saçlarıma parmağını dolayarak oynamaya başladı. Başı tam göğsümdeyken bozuk kalp ritimlerimi duymamasını umut ediyordum. Saç tutamımı bukleler yapıp bırakıyordu. Bakışlarını parmağına doladığı saçımdan çekerek bana baktı. "Sen çuval bile giysen ben sadece sana daha da aşık olurum."

 

Dudağımda hafif bir tebessüm oluşurken onu sonsuza dek hiç sıkılmadan izleyecebileceğimi fark ettim. O kadar eşsiz geliyordu ki, sadece benim olsun istiyordum. Benden başka kimse ona güzel bakmasın istiyordum. Benden başka kimseye güzel bakmasın istiyordum.

 

İkimizi bu anın içinden çıkaran o oldu. Geri çekilirken göğsümde bir boşluk hissettim. Arkasını dönerek bir şeylerle uğraştıktan sonra geri bana döndü ve elinde bir kask tuttuğunu fark ettim. "Tak hadi," dedi kaskı işaret ederek. Kaskı elime aldığımda biraz inceledim, sonrasında Çağrı'ya bakarak "Ya nereye gidiyoruz söyleyecek misin?" diye sordum cilveli cilveli.

 

Kaskı elimden alarak dan diye kafama geçirdi. Kemeri takarken sorumu yanıtsız bıraktı. Arkasını işaret ettiğinde oflayarak kendimi motora attım. İlk defa motora binmediğim için acemi değildim. Çağrı bana bir bakış atarak kendi kaskını kafasına taktı. Beklemediğim bir şekilde ceketini çıkararak bana uzattı. "Hava elli derece Kılıç," dedim göz devirerek.

 

"Motorda üşürsün, giy hadi." dedi. Kasktan ötürü dediği şey pek anlaşılmıyordu. Fazla uzatmadan ceketi gömleğimin üzerine geçirdim. Çağrı tekrar önüne dönerken motoru çalıştırdı ve gaza yüklenmeden önce dediği son şey "Tutun bana." oldu.

 

Oldukça gürültülü bir yolculuğun sonunda durmuştuk. Motordan inerken kaskımı çıkararak elektrilenen saçlarımı düzelttim. Bu sırada Çağrı motoru park etmişti. Üzerimdeki ceketi çıkarırken Çağrı'nın haklı olduğunu fark ettim. Yol boyunca rüzgar sert bir şekilde göğsüme vurmuştu ama ceket bunu önlemişti.

 

Çağrı gelip elimi tuttu ve beni bir yere götürdü. Sokağı yüksek sesli bir müzik doldururken bir mekanın önünde durduk. Çağrı kapının iki yanında durmuş adamlara bir baş selamı verip içeri girdi. Tabii peşinde sürüklediği ben ile. Koridoru yarıladıkça müzik sesi daha da gürültülü bir hal alıyordu. "Çağrı," diye ona seslendim fakat duymadı bile.

 

İçeri tamamen girdiğimizde bir kulübe geldiğimizi anladım. Arkada bir sahne varken ses oradan geliyordu. Etrafta insanlar deli gibi dans ediyordu ve garsonlar ellerindeki içecekleri insanların arasında dolaştırıyordu. Şaşkınca etrafa bakınırken birisi omzuma vurunca inledim. Çocuk elini bana kaldırarak "Pardon," dedi ve dans etmeye devam etti.

 

Çağrı bunu görünce o çocuğa öldürecekmiş gibi bir bakış atarak beni belimden tutup kendine doğru çekti. "Neden buraya geldik?" diye parmak uçlarımda yükselerek kulağına doğru bağırdım. Bana kısa bir bakış atarak yine elimi tuttu ve yine bir yerlere doğru sürüklendim.

 

Sinirlenmeye başlıyordum ve ayrıca ortam çok gürültülüydü. Yuvarlak masaların birinde durduğumuzda Çağrı elimi bıraktı. Bir yere doğru bakarken çatık kaşlarımla ona doğru yaklaştım ve koluna bir tane çaktım. Başını eğip bana baktığında öfkeyle soludum ve kulağına doğru "Neden buraya geldik?" diye bağırdım.

 

O da bana gel gel işareti yapınca biraz daha yaklaştım ona. Kulağıma doğru "Sabret," diye bağırdı. Burnumdan sıkıntılı bir nefes verirken bıkkın bakışlarımı etrafta gezdirdim. Herkes çılgınca dans ediyordu. Bana doğru gelen bir garson önüme tepsi uzatınca alkolsüz bir şey olmadığını görüp bir şey almadım. Aynı şekilde Çağrı'da almadı.

 

Sıkıntıdan ortadan ikiye bölünecek gibiyken boş boş etrafa bakındım. Cidden buraya mı gelmiştik biz ya? Kayalıkları tercih ederdim. Bir anda omzumda bir el hissedince irkilerek arkamı döndüm. Çağrı gülümseyerek kulağıma doğru eğildi. "Ben iki dakika lavaboya kadar gideceğim." dedi ve yanağıma sert bir öpücük bırakarak yanımdan geçip gitti.

 

"Git tabii git." diye söylendim ağzımın içinde. "Sıkıntıdan ölüyorum burada. Sen beni yalnız bırak." sinirle etrafa huysuz bir bakış attım. Burnumu kırıştırarak tekrar önüme döndüğümde telefonumla ilgilenmeye başladım.

 

Bir anda müzik kesilince herkes dans etmeyi bıraktı. Müzik değişecek diye beklerken bir adam gözlerini salonda gezdirerek "Böylesini daha önce dinlemediniz. Sürpriz bir konuğun mükemmel sesine hazır mıyız?" diye bağırarak salonu coşturdu.

 

Yüzüme yav he bakışını kondurarak telefonumla ilgilenmeye devam ettim. Arkadaki orkestracılar arka plan şarkısını çalmaya başlayınca yavaş bir şarkı dinleyeceğimizi anladım.

 

"Bi' ortalıktaydın, bi' yoksun;

Öyle olsun, öyle olsun.

Gel, yüz yüze konuşalım hepsini;

Böyle olmaz, biliyorsun.

Sahipsizim, biliyorsun; Bu yüzden hep seviliyorsun.

Sensiz yapamam, yalnız kalamam, mutlu olamam sanıyorsun..."

 

Duyduğum tanıdık sesle bakışlarımı yavaşça ekrandan kaldırarak aynı yavaşlıkla sahneye çevirdim. Çağrı önündeki mikrofondan bana bakarak şarkı söylüyordu. Tüm salon onu izlerken onun bakışları benim üzerimdeydi. Şaşkınca aralanan dudaklarım öylece kalırken bana gülümseyerek göz kırptı ve ana partı tam gözlerimin içine bakarak söyledi.

 

"İlaç ol yaralarıma, ben rotası şaşırmış bi' gemi,

Gel, güneş ol zifiri karanlığa

pusulam sensin deniz fenerim."

 

"İlaç ol yaralarıma, ben rotası şaşırmış bi' gemi,

Gel, güneş ol zifiri karanlığa

pusulam, sensin deniz fenerim."

 

Dolu gözlerle onu izlerken tüm salon sessizce onu dinliyordu. Öyle ki ortamda yankılanan tek ses ona aitti. Ya da bilemiyorum, tüm dikkatim onun üstüne olduğu için sadece onu duyuyor olabilirdim.

 

Şarkıya devam ederken sesinin ne kadar güzel olduğunu fark ettim. Öyle eşsizdi ki kimi şarkıcılardan daha güzeldi. Hafif bir tebessümle onu izlerken eliyle beni yanına çağırdı. Kaşlarımı çatarken başımı olumsuz anlamda salladım. Israrla bana doğru işaret ettikçe bazı bakışlar bana dönmüştü. O sahnenin tam ortasındaydı ve ben oraya çıkamazdım. Gelmek istemediğimi görünce şarkının sözsüz kısmından faydalanıp mikrofonu yerinden çıkardı.

 

Bir anda sahneden atlayıp bana doğru gelmeye başlayınca kocaman açtığım gözlerimle ne yapacağımı bilemedim. Kalabalık onun için yol açarken bir yandan da nereye gittiğine bakıyordu. Çağrı gelerek tam karşımda durunca şaşkınca ona baktım. Midem bulanıyordu ve heyecandan vücudum titriyordu. Tüm gözler bizim üstümüzdeyken ben ona, o ise bana bakıyordu.

 

"Çağrı," diye fısıldadım. Duyması imkansızdı, zaten duymuş olsa bile cümlemi nasıl devam ettirirdim bilmiyordum. Çağrı aniden beni belimden tutup kendine doğru çekti. Göğsüm göğsüne çarparken ellerimle omuzlarından destek aldım. Diğer elindeki mikrofonu kaldırarak aramızda tuttuğunda gözlerimin içine bakarak şarkının sözlü kısmını mikrofona doğru fısıldayarak söyledi.

 

"İlaç ol yaralarıma, ben rotası şaşırmış bi' gemi,

Gel, güneş ol zifiri karanlığa

pusulam, sensin deniz fenerim."

 

Aynı partı kaç kez tekrar etti bilmiyordum ama beni onun gözlerinden mahrum bırakan şey şarkının bitmiş olup etrafta bir alkış tufanı kopması oldu. Dalgın bakışlarım bir an için gözlerinden ayrıldı ama sonra tekrar gözlerini buldu. Gözümden bir damla yaş düşerken kollarımı boynuna doladım. "Çağrı," diye fısıldarken gözlerimi kapatmış, alnımı alnına yaslamıştım.

 

Gözlerimi hiç açmadan titrek bir iç çektim. "Söyle sevgilim," diye dudaklarıma doğru üfledi nefesini. Sonra kulaklarımı yine o eşsiz sesi doldurdu. "Yaralarıma ilaç oldun sevgilim," dedi az önceki şarkı sözlerine vurgulayarak. "Bu rotasız geminin limanı oldun."

 

"Seni seviyorum," diye fısıldadım dudaklarına doğru aniden. Etrafta tekrar bir şarkı çalarken ben sanki hiçbirini duymuyordum. Şu an sadece o vardı. Sadece biz vardık. Çağrı'nın nefesini çok yakınımda hissederken gözlerimi kısa bir an açıp uzanarak dudaklarına tutkulu bir öpücük kondurdum. Öpüşüme anında karşılık verirken tüm sesler benim için sustu, o kaldı sadece aklımda. Dudaklarımın üzerinde hissettiğim şey gerçekti. O gerçekti.

 

Dudaklarımdan ayrılınca tekrar alnını alnıma yasladı. İkimiz de gözlerimizi açmış, gözlerimize bakıyorduk. Nefes nefese kaldığımız için derin nefesler alıyorduk ve birbirimize yeterince yakın olduğumuz için göğüslerimiz birbirine çarpıp duruyordu.

 

"Seni çok seviyorum Mavi. Seni senden bile çok seviyorum. Seni hep seveceğim sevgilim." gülerek dudağına kısa bir öpücük kondurarak geri çekildim.

 

"Biliyorum."

 

Birbirimize baktığımız şu en güzel an birkaç kişinin masamıza gelmesi yüzünden bölündü. Silkelenerek kollarımı sardığım Çağrı'nın boynundan indirdim ve boğazımı temizleyerek önüme döndüm.

 

4 erkek 2 kız masanın etrafında toplanmıştı. Çağrı'ya baktığımda herkesin üzerinde öldürücü bakışlarını gezdirdiğini gördüm. "Ups," dedi sarışın bir erkek. Açık tenliydi ve sapsarı saçları vardı. Zümrüt yeşili gözleri vardı. "Sanırım yanlış bir zamanda geldik."

 

"Aynen kardeşim." dedi Çağrı kelimelerin üzerine basa basa. "Hadi şimdi gidin." derken kafasıyla arkasını göstermişti.

 

"Hayır," diye bağırarak durdurdum grubu. Şimdi fark etmiştim kim olduklarını. Çağrı şarkı söylerken arkada müzik aletlerini çalan gruptu bu. Bu fikrimi onaylamak adına sahneye baktım ve canlı müzik değil, bilgisayardan şarkı çaldığını gördüm. "Sorun yok, değil mi Çağrı?" diye ismine vurgu yaparak kaşlarımı kaldırıp indirdim. Derin bir nefes verirken huysuzca etrafına bakındı.

 

"Sevdim seni yenge." dedi başka bir çocuk. Onun da simsiyah saçları vardı. Bana yenge denilmesi artık garibime gitmiyordu. Çağrı tüm İstanbul'a duyurmuştu herhal. "Kimi seviyon lan!" diye cırladı anında Çağrı. Elimle kolunu tutarak sıktım ve uyarır tonda bir öksürük sundum ona.

 

Çağrı'nın dikkatini çekmek adına ona dönerek "Sesinin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum." dedim hayranlıkla. Tam tahmin ettiğim gibi dikkati anında bana odaklandı. Dudağında kocaman bir gülümseme eşliğinde bana bakarken yine yanımızdaki ekipten biri konuştu. "Öyledir, bülbül gibi öter benim kardeşim."

 

Çağrı ya sabır der gibi havaya baktıktan sonra o çocuğa döndü. "Sana bir öterim kardeşim. Bülbül nedir unutursun." diye vurgulu bir tehdit gönderdi. Çocuk anında susarken başka biri onun omzuna vurdu. "N'oldu kardeşim? Dut yemiş bülbüle döndün." yaptığı espiriye koca bir kahkaha atarken ondan başka gülen birisi olmadığını görünce gülüşü yavaş yavaş soldu.

 

Ona göz deviren bir kız bana döndü. İlk başta konuşan çocuk gibi sapsarı saçları vardı. Hatta birbirlerine çok benziyorlardı. Kardeş olma ihtimalleri yüksekti. "Sen bu gerzeklere bakma tatlım. Tabii biz kimiz diye soruyorsundur," derken gülümseyerek Çağrı'ya bir bakış attı ve tekrar bana döndü. Samimiyetle gülümserken "Çağrı eskiden burada çalışıyordu. Biz bir gruptuk. Biz," derken eliyle arkasındaki ekibi gösterdi.

 

"Müzik ile ilgileniyorken o şarkı söylerdi."

 

"Oha, solist miydin?" diye heyecanla Çağrı'ya döndüm. Kocaman gülümseyerek elini belime koydu. Sarışın kız gülerek "Evet, gördüğün gibi sesi eşsiz biri." dedi. Çağrı naz yapar gibi yerinde hadi canım sende der gibi kıpırdandı.

 

Gülümseyerek başımı salladım. "Valla kardeşim neden ayrıldın ki ya?" diye yakındı birisi. Kahve saçları vardı ve Harry Potter gözlüğü vardı. Yüzü çok tatlıydı. Bu grup ortalama benim yaşlarımdaydı. Büyük ihtimalle hepsi üniversiteliydi.

 

Çağrı geçiştirircesine güldü. "Valla iyi ki de ayrılmışım kardeşim. Yoksa bu güzel hanımefendiyle nasıl karşılaşırdım?" diye gözlerimin içine uzunca bakarak konuştu. Grupta derin bir ooo sesleri yükselirken ilk başta konuşan sarışın çocuk konuştu.

 

"Hadi lan oradan, burda gününü gün ediyordun. Her gün ayrı masada," diyordu ki sarışın kızın yanındaki diğer kız derince öksürerek onu susturdu. Açık kahve saçları vardı ve beline kadar uzanıyordu. Gözleri uyarır tonda sarışın çocuğun üzerinde gezinirken ifadesini toparlayarak bana döndü. Kocaman gülümserken yanımdaki Çağrı'yı ittirerek yanımda durdu.

 

"E biz tanışmadık. Ben Alya," diyerek bana elini uzattı. Uzattığı elini sıkarken "Ekin," dedim.

 

Ondan sonra sarışın kız geldi. "Sanem," dediğinde az önceki gibi "Ekin," dedim.

 

Herkesle aynı şekilde tokalaşmıştık. Tahmin ettiğim gibi sarışınlar kardeşmiş ve Alya sarışın çocuğun sevgilisiymiş. Sarışın çocuğun ismi Sonat, Harry Potter gözlüklü çocuğun ismi Mustafa, siyah saçlı çocuğun ismi Erdem ve diğer çocuğun adı ise Orçun'du.

 

Söylediklerine göre hepsi lisede tanışmış ve bir daha ayrılmamışlar.En büyük hayalleri o zamandan beri büyük bir müzik grubu olmakmış. Masada dönen eğlenceli sohbeti dinlerken masanın üzerindeki telefonumun titremesiyle bakışlarımı ona çevirdim. Çağrı göz ucuyla bakmıştı ama sonra yine önüne dönmüştü.

 

Gizli bir numaradan bir mesaj gelmişti. Derince yutkunurken sohbete girdim.

 

Bilinmeyen numara: Eğer uyarımı dikkate almayıp sevgilinle aşk yaşamaya devam edersen sonu bu olur.

 

Mesajı okumayı bitirmemle birlikte ekrana bir fotoğraf düştü. Fotoğrafa tıkladığımda elimle ağzımı kapattım. Telefonu tutan elim titrerken telefon elimden düşecek gibiydi. Hatta bende. Midem bulanıyor, sanki her yer etrafımda dönüyordu. Çağrı'nın bana seslendiğini boğuk bir şekilde duydum. Çoktan gözümden bir damla yaş düşmüştü.

 

Fotoğraftan gözümü bir an bile alamadım. Yamaç kanlar içinde yerde yatıyordu.

 

_____BÖLÜM SONU_____

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Selammmmm naber?

 

Nasıldı bölüm?

 

Katilimiz Yamaç'ı uçurayım derken düşürmüş herhalde. Nsksnslsnsls

 

Şaka bir yana gitti ya Yamaç 🤧

 

Neyse romantik öküzümüzün sürprizini nasıl buldunuz? Çağrı daha önce bu kulüpte çalışıyordu.

 

Grubu nasıl buldunuz? En sevdiğiniz kim oldu? Benim Sonat ile Alya. Çiftimi çok seviyrem.

 

Bu grubu bir daha görmek ister misiniz? Sonat ile Talha tanışsa nasıl olur acaba? Ortaya nasıl bir şey çıkar? Nsksnslsnsls

 

Hele Begüm ile Sanem. Ufff

 

Ayy bu fikir çok iyi yattı kafama.

 

Neyse umarım booooolca yorum yapmışsınızdır. Hepiniz öpüldünüz, hoşçakalın 💞💞

 

 

Bölüm : 21.01.2025 00:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...