
Yeni bölümden herkese merhaba dostlarım!!
Yıldızı parlatmayı unutmayın çünkü okumaya göre oylar çok az 😭
Yorumlarınızı da esirgemeyin lütfen 🫶
Keyifli okumalar 🥱😘
🎤 Murat Boz - Üzüleceksin🎤
****
Bugün, o mucizevi gündü. Aylarca gecemi gündüzüme katarak çalıștığım günlerin karșılığını alacağım gündü. Boyum kadar biriken test kitaplarının karșılığı olan gündü. Günlük tuttuğum kronomometreleri düșündüm. Kimi zaman 10 saate kadar çıkardım, kimi zaman ise 2 saatle günümü kapatmak zorunda kalırdım.
Bugün saat tam 10.00'da üniversite sonuçları açıklanıyordu ve dün akșam herkes İzmir'e geri dönmüștü. Evet, 2 haftalık Büyükada macerası dün bitmiști. Fakat bizim için daha yeni bașlıyor gibi hissediyordum.
Benim geri dönmeyeceğim zaten kesin bir konuydu. Ben gitmiyorum diye Begüm ve Deniz'de haliyle kalmıștı. Begüm gitmedi diye Buğra'da kalmıștı. Batıcan Gizem gidiyor diye gitmek istemiști ama sonrasında ne olduysa burada kalmaya devam etmiști. Buğra için mi kalmıștı yoksa buradaki olaylar ona eğlenceli mi gelmiști bilmiyordum.
Caner zaten Zeliș yüzünden kalmıștı ve Melike onu yalnız bırakmak istememiști. Çok sevgili müdürümüze velilerden fazla șikayet geldiği için ben hariç diğer herkesi ikna etmeye çalıșmıștı ama herkes tek tek ailesini arayarak kendince durumu izah etmiști.
Herkes tek bir odada yani benim ile Zeliș'in odasında konuștuğu için herkesin yalanlarını duymuștuk. Sadece Batıcan balkonda konușmuștu.
Beni en çok etkileyen ise Caner'in babası ile olan konușmasıydı. Zeliș'in burayı çok sevdiğini ve daha da kalmak istediğini söylemiști. Babasının her șeyden habersiz kahkahası bence buradaki herkesi fazlasıyla etkilemiști.
Saat sabahın 7 buçuğuydu. Dün o sapık herifin fotoğraf atmasının ardından hızla Çağrı ile odaya geri dönmüștük. Kaçar gibi girdiğimiz odada herkesin meraklı bakıșları bizi bulmuștu. Onlara her ihtimale karșı ekran görüntüsü aldığım konușmaları ve fotoğrafı göstermiștim.
Caner gece sinir krizi geçirmiș ve odayı fazlasıyla dağıtmıștı. Otel çalıșanları bizi uyarmaya bile gelmiști. Dün kimse bir süre odasına gitmedi. Kimse de uyumadı. Fakat sonrasında Begüm uyuyakaldığı için Buğra onu benim yatağıma yatırmıș, kendisi de yanına uzanmıștı. Uyumamıș, sadece Begüm'ün saçlarıyla oynayıp onu izlemiști.
Batıcan nedendir bilinmez hep balkonda takılmıștı. Dün gece bir paket sigara bitirdiğine emindim. Melike'de Zeliș'in yatağında uyuyakalmıștı. Caner odanın onu fazla darladığını iddia ederek dıșarı çıkmıș ve saatlerce geri dönmemiști.
Çağrı Talha'yı aramıș ve ne halde olduğunu sormuștu. Ne konuștuklarını sormamıștım. Fakat Çağrı'nın bakıșları o kadar Talha'nın yanında olamak ister gibiydi ki ona en sonunda "Git." demiștim. Bencillik etmemem gerekiyordu, herkesin sorumlusu benken kendimi düșünemezdim.
Çağrı gitmemek için çok direnmiști ama onu kovmuștum. Evet, onu kapı dıșına çıkarmıș ve kapıyı da yüzüne kapatmıștım. Gece geç bir saat olduğu için bir șey yapamamıștı fakat sabah geri geleceğine dair bir mesaj atmıștı.
Bu saate kadar hiç uyumamıștım. Batıcan balkonda sandalyeye oturmuș ve balkon korkuluklarına kollarını koymuș bir șekilde uyuyakalmıștı. Bașını kollarına gömmüștü. Onu uyandırmak istemediğim için sadece üzerine battaniye örtmüștüm.
Caner gece 3 gibi geri gelmiș ve Melike'nin yanında uyuyakalmıștı. Aslında uyumamak için kendini zorlamıștı ama ona bir șey olursa haber vereceğime dair söz vermiștim. O da bana güvenmeyi seçerek uyumuștu. Bir bilse șu durumda bunun benim için ne kadar değerli olduğunu...
Buğra ve Begüm zaten birbirlerine sarılarak uyumușlardı. Bense oturduğum koltukta öylece boșluğu izliyordum. Bir șey düșünmüyor ya da hissetmiyordum. Yalnızca boșluğa dalıp gitmiștim.
Tam derin bir nefes vermiștim ki kapının tıklatılmasıyla baskın yemiș gibi aniden ayağa fırladım. Korku dolu gözlerle kapıya bakmamın birkaç saniye ardından gelen kișinin Çağrı olabileceğini hatırladım. Bu düșünce beni rahatlattı.
Sessiz olmaya çalıșarak ağır adımlarla kapıya ilerledim. Malesef kapılarda gözetleme deliği olmadığı için gelen kișinin kim olduğuna bakamadım. Her durumla karșılașma ihtimali için kulağımı yavașça kapıya dayadım ve "Kim o?" diye dıșarı seslendim.
Hiçbir ses gelmemesi içimi korkuyla doldururken kapının ardındaki kișinin bir kez daha kapıyı çalmasını bekledim. Fakat saniyelerce ses gelmedi.
Derin derin nefesler almaya devam ederken bir șey olmayacağına kendimi inandırmaya çalıștım. Eğer bir șey olursa buradaki herkes uyanırdı. Sadece Begüm'den emin değildim.
Cesaretsizliğin șu an için aptallık olduğunu düșünerek bir an bile düșünmeden kapıyı açtım. Fakat karșımda kimseyi göremedim. Kașlarımı çatarken bir adım ileri çıkarak koridoru kontrol ettim. Kimse yoktu. Koridor bir cinayete tanık olmuș gibi fazla sessizdi.
Bir an yanlıș duyduğumu ve olanları kendi kafamda kurduğumu düșündüm. Aklım o pislikte dolandığı için hayal görmüș olmalıydım.
Kafamı iki yana sallayarak içeri girdim. Tam kapıyı kapatacaktım ki hemen yerde gördüğüm șeyle gözlerim irice açıldı. Eğilip yerdeki mektup tarzı șeyi alıp geri doğruldum. Dur, bu zaten bir mektuptu.
Zarfı incelediğim sırada ellerimin titrediğini fark ettim. O kadar heyecan yapmıștım ki belimden așağı soğuk terler boșaldığını hissediyordum. Yutkundum. Dikdörtgen zarfı arkasına çevirdiğimde kırmızı bir mühürle sabitlendiğini gördüm. Bu renk biraz fazla canlı gibiydi?
Korkarak mektubu yavaș yavaș burnuma yaklaștırdım ve kokladım. Bu kesinlikle korktuğum șeydi. Mühür kan kokuyordu.
"Lütfen,lütfen,lütfen," diye içimden dua ederken titreyen ellerimle zarfı açmaya çalıșıyordum. En sonunda açabildiğimde içinden bir kart çıktı. Beyaz kartın üzerinde bir cümle yazıyordu.
Seninle bir oyuna ne dersin? Sadece ikimizin dahil olduğu, bu sefer kuralların geçerli olduğu.
Kartı arkasına çevirdim ama bașka bir șey olmadığını gördüm. Kartı elimde sabitlerken tekrar zarfın içini karıștırdım. Allah'ım ne vardı hayal görmüș olsaydım?
Zarfın içinden bir kart daha çıktı ama bu seferkinin rengi siyahtı ve üzerindeki yazılar beyazdı. Kașlarımı çatarken kartın üzerindeki șeyi okudum.
Bu akșam saat 23.00'da, Kafeler Meydanı'nda, büyük saat kulesinin altında, tek bașına.
Yanlıș okuyup okumadığımı kontrol etmek için tekrar tekrar okudum ama hayır, yanlıș okumamıștım. Normalde olsa ağlardım ama șu an garip bir șekilde ağlayamıyordum. Sanki onun beni izlediğini biliyordum.
Kașlarımı çatmıș, olanları anlamaya çalıșarak göz kırpıștırdım. Sonradan aklıma gelen șeyle zarfı bir kez daha karıștırdım ve içinden son bir șey çıktığını gördüm. Onu aldım.
Çıkan șeyle yutkunamadım. Elimde tuttuğum șey küçük bir çakıydı. Fakat sorun bu değildi, çakının ucunda aynı mektubun mühüründe olduğu gibi kan olmasıydı.
Çığlık atmak istedim ama ağzımı bile açamadım. Her yer etrafımda dönüyor, sanki zemin ayağımın altından kayıyordu. Gözlerimi kapadım, tüm bunları bir kabus olmasını ve hemen șimdi uyanmayı diledim. İçimden 10'a kadar saydım ve gözlerimi geri açtım. Elimde hala aynı çakı vardı. Rüya değildi.
Nefeslerim düzensiz bir hal alırken elimdekilerle birlikte ayağımda sadece bir çift çorap olmasını umursamadan uzun koridorda koșmaya bașladım. Koșarken yanaklarımdan süzülen yașlara engel olamadım. Ne șanslıyım ki koridorda kimse yoktu. Hoș, olsa da umursamazdım zaten.
Bulanık gören gölerim yüzünden artık önümü bile göremiyordum. Sadece koșuyordum. Ecelime koșar gibi hissediyordum.
Elimdeki bıçağı sıkıca kavramıșken diğer elimle de mektubu tutuyordum. Adımlarım asansörün önünde durmuștu ki iki asansörün de dolu olduğunu gördüm. Kaybedecek bir saniyem bile olmadığı için merdivenlere yönelmiștim ki kafamı sert bir șeye çarptığım için geri sendeledim.
Gözlerim kapalı bir șekilde görmediğim kișiye "Özür dilerim, özür dilerim," diye mahcup bir șekilde sıraladıktan sonra tekrar gitmek için yeltendiğimde bu sefer karșımdaki kiși kolumu tutarak buna engel oldu. "Mavi?" diyen sesi çok iyi tanıdığım için yutkundum.
Ağlamaktan ötürü bulanık gören gözlerimi kırpıștırdıktan sonra görüntüm netlești. Gördüğüm elalar sorgularcasına bana bakarken kașlarını çatmıștı. "Bir șey mi oldu?"
Yutkunurken bir șey diyemedim. Dilim lal olmuș bir șekilde gözlerim yüzünde oyalandı. Onun bakıșları ise yavașça ellerimde tuttuğum șeylere kaydı. Beni son anda tutmasından ötürü birbirimize fazla yakın olduğumuz için daha net görmek adına bir adım geri kaydı.
Bakıșları önce sol elimdeki mektuba, sonra sağ elimdeki çakıya kaydı. Bakıșları kısılırken çakıda fazla oyalandı. "Bunlar ne ve o bıçağın ucundaki șeyin kan olmadığını söyle." gözleri bu sefer korkuyla bana döndü. "Sana bir șey olmadı, değil mi?"
Olanlar kafamda tekrar canlanırken kafamı iki yana salladım ve tekrar gitmek için hareketlendim. Aynı anda "Çekil!" diye onu ikaz ettim. Bu sefer elleriyle omuzlarımdan tutarak beni yine engelledi.
"Sabahın bu saatinde elinde bunlarla ne yaptığını açıklamak zorundasın," derken sesini kısmıș, sadece benim duyabileceğim bir șekilde fısıldamıștı. Elleri ile omuzlarımı tutarken yüzüme doğru eğildi. Sonra omzumdaki ellerini çekti. Gözyașlarımdan ötürü yüzüme yapıșan saçlarımı geri taradı. "Ayrıca sen yine neden ağlıyorsun? Ha sevgilim? Söyle bana, bana güveniyorsun değil mi?"
Gözlerim beklenti içinde bana bakan gözlerine kaydığında yutkundum. Bașımı aksi olamaz der gibi așağı yukarı salladım. Sesli dile getirmek istediğim için de "Güveniyorum." dedim. Tebessüm etti. "O zaman bana neler olduğunu anlat."
Derin bir nefes alırken ellerimi aramızda havaya kaldırdım. Bakıșları ben de kalmaya devam etti. "Az önce birisi geldi ve kapıyı çaldı. Kim olduğunu sorduğumda ses gelmedi. Kapıyı," hala o olayın etkisinde olduğum için arada kekeliyor ve duraksıyordum ama Çağrı sabırla beni dinlemeye devam ediyordu. "Kapıyı açtığımda koridorda kimseyi bulamadım ama kapının önünde bunlar vardı."
Aramızda kaldırdığım șeylere baktı bu sefer. Önce sol elimdeki mektuba uzandı. Onu aldığında önce dıșını inceledi. Ardından bakıșları kanlı mühüre kaydı. Bakıșları kısıldı. Bana hiç bakmadan bu sefer mektubun içini karıștırdı. Daha birkaç dakika önce benim okuduğum kartları o da okudu.
Onu izlerken ben bir yandan ağlayarak anlatmaya devam ettim. "Benim odam koridorun sonunda ya, kordidorun sonunda da bir kamera var. Ona bakmaya gidiyorum." saniyelerdir kartlarda oyalanan gözleri sözlerimle bana döndü. Kașlarını çattı. "Kameralara bakmak anlamsız." dedi gözlerini tekrar karta çevirirken. Sesine karıșan bu telaș da neydi?
Ben kașlarımı çatmıș bir șekilde onu izlerken o bu sefer de sağ elimdeki çakıya uzandı. Gözleri mini çakının ucundaki kurumuș kan lekelerine değdi. Gözlerini kıstı. Sonra bir șeyi fark etmiș gibi sıktığı yüz hatlarını gevșetti ve dudakları aralandı. Katilin benden asıl istediği șeyi anlamıștı ama benim takıldığım tek bir nokta vardı. Bakıșlarım onun elindeki çakıdaki kan lekelerindeyken normal bir durummuș gibi gülümsedim. Ama bu tamamen sinirden olan bir gülümsemeydi. Buz gibi soğuk.
"O," dedim ama sesim titredi. Yutkundum. Bakıșlarımı bu sefer Çağrı'ya çıkardım. "Zeliș'e zarar verdi, değil mi?" sonunda dillendirdiğim cümle gerçekleri bir kez daha yüzüme vurdu. Ama hala bir yanım vardı ki umutlu ol diyordu. Çağrı bize söz verdi.
Asıl ironik olan kısım da buydu aslında. Sanki Çağrı'nın sözünün bir önemi varmıș gibi.
Bir diğer ironi ise benim sanki 5 yașındaymıș gibi o ne derse inanıyor olmamdı. Birisine bu kadar güvenmek aptallıktı ama bana aptalmıșım gibi hissettirmiyordu.
Çağrı'nın bakıșları hayır der gibi bana döndü. Gözlerinde anlamlandıramadığım bir ifade vardı. Dolu gözlerimi gördükçe ifadesi karamsar bir hal alıyordu. Beni yine inandırmasını bekledim. Söz vermesini bekledim ama o anlık beliren bir öfkeyle "Bu kadarına cesaret edemez." dedi. Daha çok kendisine konușuyor gibiydi.
Kașlarım çatılırken öne doğru bir adım attım. Bașımı kaldırıp ona baktığımda "Bu da ne demek?" diye sordum. Göğsüm göğsüne değerken bakıșlarımı ondan çekmedim. Bir cevap vermedi. "İleri gidip gitmeyeceğini nereden biliyorsun?" diye onu sıkıștırmaya devam ettim. Yanağının içini ısırırken gözlerini yumdu. Yanlıș bir șey söylediğini fark etmiș gibiydi.
"Burada," dedi saniyeler sonra. Sesi kısık çıktığı için boğazını temizledi. "Burada durmayalım. Gel içeri gidelim." derken bir yandan elimi tuttu ve beni arkasında sürüklemeye çalıștı. Fakat onunla iki adımdan fazla gitmedim. Gelmediğimi görünce o da durdu.
Elimi sertçe çekerek elinden kurtardım. Ağır hareketlerle bana doğru döndüğünde bakıșları beni afallattı. Yapma der gibi bakıyordu. Sorgulama.
Nasıl baktığını veya neden öyle baktığını umursamadım. Elimin tersiyle sertçe gözümün altındaki yașları sildim ve ona doğru iki koca adım attım. Aramızdaki mesafeyi azaltmıșken ne diyeceğimi anladı. En çok da o zaman bakıșları yalvarır gibi baktı.
"Sen o katilin ileri gidip gitmeyeceğini nereden biliyorsun Çağrı?" ondan ses gelmedikçe sesim yükseliyordu. "Cevap ver!"
Sabahın körü olmasını umursamadım. O da umursamadı. Bir insan șikayete de gelmemiști. O zaman benim için bir problem yoktu. "Dün seni sorguladığımda elin ayağına dolaștı. Sorgulama, dedin. Tamam dedim kendime. Bir bildiği vardır dedim. Ama șimdi bana neler olduğunu söylemek zorundasın!"
Bunları söylerken göğsüne peș peșe yumruklar indirmiș ve geri sendelemesine neden olmuștum. Fakat yüzündeki ifade hiç değișmemiști. Hala yapma der gibi bakıyordu. Kahretsin ki bir șey saklıyordu.
"Mavi," diyordu ki hiddetle bağırarak onu susturdum. "Mavi deme bana! Ekin benim adım. Mavi değil!" gözümde kurumamıș olan yașlar sırayla yanaklarımdan süzülmeye bașladı. Benim adım Ekin'di. Annemin beğenip koyduğu Ekin'di. Mavi değildi.
Aslında adım tam olarak Ekin değildi. Yani annem bana Ekin ismini koymuștu ama babam da Defne ismini istemiști. Adım Ekin Defne olacakmıș ama nüfus dairesinde bir karıșıklık olmuș ve adıma Defne ismini eklemeyi unutmușlar. Ondan sonra da annem çok üzülmüș babamın istediği de olmamıș diye. Ama babam ona üzülmemesini söylemiș. Demek ki bu iște de bir hayır varmıș, diyerek annemi teselli etmiș.
Defne ismini hiç kullanmamıștım. Bunu kimse de bilmiyordu çünkü bazen bu ismi benim de unuttuğum oluyordu. Benim resmen olmasa da iki ismim vardı. Ekin Defne. Mavi benim ismim değildi. Hiç olmamıștı.
"Benim için Mavi!" diyerek o da sesini yükseltti. Sanki hassas noktasına basılmıș gibiydi. Bu konuyu uzatmanın yersiz olduğunu düșündüğüm için tam ağzımı açıyordum ki benden önce davrandı. "Benim için hep mavi olacak çünkü sen bana maviyi sevdirdin. Bana her șeyi söyle ama benim için mavi olacağını değiștirme."
Ondan küçük olduğum halde benden daha ergen davranıyordu. Neden bu aptal konuyu bu kadar uzatmıștı ki? Gözlerimi devirdim. Bunu görünce kașları çatıldı. Siktir, yanlıș anlamıștı.
Gözlerinde bir kırgınlık olușurken onu görmezden gelmeye çalıștım ve en baștaki konuya geri döndüm. "Çağrı seninle ciddi konușacağım. Bana dürüst ol. Sen katilin kim olduğunu biliyor musun?" gözleri kocaman olurken dudakları aralandı. Bunu düșünmüș olmama hayret ediyor olmalıydı.
"Sen ne dediğinin farkında değilsin." derken bunu daha çok kendine söylüyor gibiydi. Bakıșlarına yer edinen bu korku da neydi? "Neden?" diye kașlarımı kaldırarak sordum. Artık ağlamıyordum. Gerçeklerle yüzleșmek sandığımdan daha zordu.
Geriye doğru bir adım attı. Kafasını iki yana sallarken "Sırf sorgulama, dedim diye benim o pislik herifin kim olduğunu bildiğimi mi düșünüyorsun?" büyük bir șoke yașıyor gibiydi. Kendi söyledikleri ona komik gelmiș olacak ki saati umursamadan koca bir kahkaha attı. Bu kahkaha sinirdendi, bilirdim.
O kahkahalarına devam ederken bakıșlarım boșluğa dalıp gitti ve ben tamamen bağımsız bir șekilde dudaklarımdan firar eden kelimelere engel olamadım. Sonrasında dilimi çok ısıracaktım. "Belki de katil sensin," dediğim anda koridoru dolduran kahkahası bıçak değmiș gibi kesildi. Ona bakmadım.
"Ağzında geveleyip durduğun kelimeler, köșeye sıkıșmıș gibi davranman, o ilk öldürülen çocuğun senin barında olup ve yarım saat kadar sonra öldürülmesi. O Tolga denilen çocuk senin göz hizandaydı ve o gittikten hemen sonra ben de gittim. Yani seni hiç görmedim. Sonra bana așık olman, sana așık olmam," dayanamıyormuș gibi yumruk yaptığım elimle art arda kafama vurdum. "Bu aptal mektubu bulduktan hemen sonra ilk seninle karșılaștım. Kameralara bakmak istediğimde sen karșı çıktın! Belki de bunları sen bıraktın ve sonrasında bilerek benimle karșılaștın. Sikeyim, bilmiyorum. Her șey çok saçma!"
Deli gibi kendi kendime tepinirken sonunda yere çöktüm ve yüksek sesle ağlamaya bașladım. Yumruk yaptığım ellerimle sertçe kafama vururken hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Birden kafama vurduğum bileklerimi bir çift sıcaklık kapladı. Kafamı eğdiğim yerden kaldırmadım ve ağlamaya devam ettim. Bu sefer de sol elimdeki sıcaklık kayboldu fakat o sıcaklığı çok geçmeden çenemde hissettim.
Baș ve ișaret parmağına sabitlediği çenemi havaya kaldırdı. Ben ağlamaya devam ederken "Aç gözlerini," dedi. Gözlerimi açmadan kafamı iki yana salladım. "Mavi, aç gözlerini." dedi hafif uyarır bir tonda. Çocuk gibi inat ettim. "Mavi değil benim adım." kıkırdadı.
"Benim için adın da Mavi, artık her șey mavi. Sen hayatıma girdiğinden beri hep mavi." bu sözler iğne değmiș balon gibi irademi zedeledi ve ben gözlerimi açtım. Islak gözlerime baktı. İçli bir nefes verdi.
"Her șey çok saçma ve ben bok gibi hissediyorum. Zeliș yok Çağrı ve o pislik benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor." tekrar ağlamaya bașladığımda "Șșș," diyerek kafamı yukarı kaldırdı. Mesajını anlamamla gözlerimi açtım. Önümde diz çöktüğünü yeni fark ediyordum. Ben yere oturduğum için o da benimle eșitlenmek için bir dizini kırmıștı.
Bu üç oluyordu.
"Biliyorum," dedi içten gelen bir sesle. "Her șey üst üste geldi ve kaldıramıyorsun. Kimse kaldıramaz Mavi. Ama geçecek, yemin ederim geçecek." dedikten sonra baș parmağı ile narin bir șekilde gözyașlarımı sildi. Ardından uzanıp alnıma bir öpücük kondurdu. Gözlerimi kapatıp kokusunu içime çektim. Șu aralar parfüm sıkamıyor olacak ki o vanilya kokusu artık yoktu. Artık kendisi gibi kokuyordu.
Geri çekilince gözlerimi araladım ve "Özür dilerim." dedim. Kașlarını kaldırdı. Bakıșlarımı kaçırdım. "Senden șüphelendiğim için özür dilerim." diyerek açıkladım. Heee der gibi kașlarını kaldırdı. "Valla öyle bir açıkladın ki bir an ben bile kendimden șüphelendim." deyince son olanlara rağmen bu sefer içten bir șekilde güldüm. Hiçbir șey olmamıș gibi.
Güldüğümü görünce onun da dudağında bir tebessüm yer edindi. "Ben halledeceğim Mavi, sana söz her șeyi düzelteceğim." bir kez daha alnıma uzandığında bu sefer bir șey demedim. Sorgulamayı değil, ona inanmayı seçtim. Onun her șeyi düzelteceğine inanmak istedim ve inandım.
___&&___
Aradan saatler geçerken Çağrı'nın evine gelmiștik. Hava çoktan aydınlanmıștı. Üzerimi değiștirip hemen Çağrı ile birlikte onun evine gelmiștik. Yanıma telefon ve cüzdandan bașka bir șey almamıștım.
Begüm üç kez aramıștı ama hiçbirine yanıt vermemiștim. Olayları sindiresiye kadar biraz düșünmeye ihtiyacım vardı.
Çağrı ile otel müdürüne gidip sabahki kamera kayıtlarına bakmak istemiștik. Sonradan ne olduysa Çağrı gitmeyi kabul etmiști. Otel müdürü beni görünce biraz gerilmiști. Adam haklıydı yani șimdi. Beni aile içi bir kavgayla tanıması hoș olmamıștı.
Ona kameralara bakmak istediğimizi söylediğimizde bunun yasak olduğunu söylemiști. Fakat Çağrı'yı tanıyor olması sebebiyle sonunda ikna olmuștu. Zengin olmak böyle bir șeydi iște.
Fakat ne hikmetse dünden beri kameralar bozukmuș ve çalıșmıyormuș. Otel müdürünün bunu bize o kadar dil döktükten sonra söylemesi fazla komikti.
Çağrı duș alacağını söyleyip banyoya girmiști. Talha kendi odasındaydı ve geldiğimizden beri hiç çıkmamıștı. Onunla hiç görüșmediğimizi fark ettiğim için odasına doğru yol aldım. Kapısının önüne gelince derin bir nefes alarak kapısını tıklattım.
İçeriden gelen "Çevrim dıșı." sesiyle yorgunca gülümsedim. Sesindeki hüzün kalbimi kırmıștı. Onu dinlemeden kapıyı açtım ve kafamı içeri uzattım. Yatağında bağdaș kurmuș, kollarını vücuduna sarmıș bir șekilde oturuyordu. Bakıșları boșluğa dalıp gitmiști.
Bir șey demeden içeri girdim ve yanına oturdum. Bakıșları bana hiç dönmedi. "Biraz konușmak ister misin?" diye fısıldadım. Ona bakmama rağmen bana dönmedi. Düz ifadesini sürdürdü.
Ben de bakıșlarımı onun çevirdiği yere çevirdim. Ve gördüğüm șeyle kașlarım havaya kalktı. Baktığı yerde çerçeveletilmiș bir fotoğraf vardı. Zeliș ve onun. Kamerayı Talha tutmuștu ve Zeliș'in zorla orada olduğu belliydi. Talha kocaman gülümserken Zeliș kașlarını çatmıștı.
Talha gerçekten Zeliș'e așıktı, değil mi?
"Ne zamandır așıksın ona?" diye sorarak sorumu değiștirdim. Bana cevap vermedi ama dudağında yarım yamalak bir tebessüm belirdi. "Dondurma aldığımız günden beri mi?"
Bakıșları bu sefer bana döndü. Gözleri kızarmıș ve șișmiști. İçimden gelen bir hisle eline baktım. Elinin üzerinde kapanmamıș yaralar vardı. Kendine zarar vermiști, değil mi?
Geldiğimden beri ilk kez gülümsedi. "Herkes öyle sanıyor ama ilk o zaman değil," derken gözleri parlamıștı. Sanki tekrar o güne gitmiști. "Hani hatırlıyor musun? Siz sınıfça bir yere gitmiștiniz otobüsle. Senin Çağrı ile buluștuğun gün, eski sevgilin falan." derken bakıșlarına yalandan bir sinir oturmuștu. O da benim suçumdu, aynen!
Ona nasıl baktıysam bakıșlarını kaçırdı ve anlatmaya devam etti. "O gün Çağrı'yı ararken onu gördüm. Böyle otobüsten ağır çekimde iniyor. Çiçekli bir etek giymiș. Bileklerine kadar geliyor. Çiçekleri küçük küçük ve ayağından itibaren yukarı doğru bir yırtmaç var. Fazla derin değil, diz kapağına kadar geliyor. Üzerine de beyaz bir crop giymiș. Crobun üç koca düğmesi vardı ama üșümüș gibi üzerine mavi kot bir ceket geçirmiști."
Șașkınca onu dinlerken kașlarım kalktı. Talha'nın bu kadar dikkatli biri olabileceğini hiç düșünmezdim. Sanki Zeliș'i bir kez daha aklında canlandırmıș gibi gülümsedi. "İște, ilk o zaman așık oldum ona. Yalan yok, daha önce çıktığım çok kız olmuștu ama onu görünce tamam, dedim kendime. Senin kaderin olacak kız bu."
Bakıșları bir anda buruk bir hal alınca içim acıdı. "Benden o kadar uzak durmaya çalıșıyordu ki, hayır sebebini de anlamıș değilim. Bir gün bu mesafesinin nedenini sordum. Fazla utangaç olduğu için söyleyemiyor zannettim. Biliyor musun, ondan o zaman vazgeçmek istedim. Yine tamam, dedim kendime. Kızı rahatsız ediyoruz belli. Uzaktan severim, dedim. Onu rahatsız etmeden."
Tekrar bana döndüğünde kocaman gülümsedi fakat aynı anda gözünden bir damla yaș süzüldü. Yutkundum. "Sevdiğin birisi falan mı var, diye sordum. Aklımca ayrılma bahanem buydu." burnundan komik bir șeyden bahseder gibi güldü. Sonra gözlerine öyle bir umut doldu ki bunun sebebini anlayamadım.
"Eğer öyleyse tamam, senden uzak duracağım artık, dedim ama buna ben bile inanmamıștım. Neyse, sonra yanından gideceğim sırada elimi tuttu. O temas var ya yenge, anlatamam ya sana. Kalbim öyle bir hızlandı ki.. Yemin ederim düșününce bile hala hızlanıyor."
"Bana o gün gerçek anlamda bir umut verdi. Bana gitme, dedi. İnanabiliyor musun? Ve bunları söylerken elimi bırakmadı." bana kısa bir bakıș atarak güldü. "O gün elimi hiç yıkamadım." dediğinde ya, diyerek güldüm. O da güldü. "Yok sevdiğim falan dedi. eee, dedim ben de. Açık konușsun istiyordum. Yine yanaklarına o pembelik çöktü. Çok fazla utanıyordu."
Soluklanmak için durdu. "Eeesi, dedi utana sıkıla. Utandığında öyle tatlı görünüyor ki... Sonra dedi ki eeesi gitmek için bir nedenin yok." benim utangaç kelebeğime bak sen. Resmen yürümemiș uçmuș. Dudağımdan çıkan birkaç kıkırtının ardından aramıza derin bir sessizlik çöktü.
Talha birden bana dönünce ona baktım. Gözleri dolu dolu olmuștu ve her an ağlayacak gibiydi. "Keșke," derken sesi titremiști. Ağlamamak için zor duruyor gibiydi. Yüzünü burușturdu. Gözlerini havaya kaldırarak gelecek yașları engellemeye çalıștı. Bu halini gördükçe kalbim sıkıșıyordu.
Hani ağlamamak için kendinizi sıktığınızda boğazınızda bir yumru olușur. O yumru öyle büyüktür ki resmen gerçekten oradaymıș gibi boğazınızı acıtır. Talha tam olarak öyle bir andaydı.
"Keșke," dedi bir kez daha. Ve bir kez daha sesi titredi. Bu sefer umursamadı. "O gün bana engel olmasaydı. Olmasaydı bu kadar acımazdı değil mi? Keșke deseydi Ekin. Keșke o gün bana git deseydi. O zaman bu kadar acıtmazdı. Tamam, acıtırdı ama," derin bir nefes alarak gözlerini yine tavana dikti. Onu izlerken benim gözümden bir yaș yuvarlandı.
"Ama șimdi daha fazla acıtıyor. Niye umut verdi ki? Neden yani," dedikten sonra konușmasına daha fazla müsaade etmeden ona sarıldım. Sanki bunu bekliyormuș gibi kendini daha fazla tutmadı ve boynumda hıçkıra hıçkıra ağlamaya bașladı.
Talha'yı ilk kez bu halde görüyordum. O ciddiyetsiz Tiktoker gitmiș ve yerine masum bir çocuk gelmiști. Benden 3 yaș büyük olmasına rağmen ona karșı bir abla gibi hissediyordum. Kollarını belime doladı. "Yemin ederim çok acıyor." derken sesi boğuk çıkmıștı. Gözlerimden yașlar akarken çaktırmadan sildim. Șimdi olmazdı, șimdi güçlü durmalıydım.
"Özür dilerim Talha," dedim sonunda. Talha bilmiyordu belki ama tüm bu olanlar benim suçumdu. Sanki beni duymuș gibi kurduğu cümleler karșısında șașkınlıkla kalakaldım. "Çağrı anlattı, peșinde bir sapığın olması senin suçun değil. Kendine yüklenme lütfen."
Sonunda benden ayrıldığında ıslak gözlerine bakarak iç geçirdim. Son zamanlarda traș olmuyor olacak ki saçları uzamıștı. Elinin tersiyle gözyașlarını sildi. "Toparlan," dedim ben de ona. "Zeliș seni bu halde görse inan hiç mutlu olmazdı."
"İyi olsun da," dedi bunu dilercesine. "Ben hep ağlarım. Yeter ki o iyi olsun." deyince dayanamadım ve bir kez daha ona sarıldım. Sırtımda hissettiğim bir çift ela bakıșı umursamamaya çalıștım. Sırtım kapıya dönük olduğu için onu görmüyordum ama burada olduğunu hissediyordum.
___&&___
2 saat kadar sonra Çağrı ile otele geri gelmiștik. Saat öğlen bir civarıydı ve Zeliș'in kaybının üzerinden tam bir gün geçmiști.
Talha'ya mektuptan bahsetmiștik. İlk birkaç dakika ortalığı biraz yakıp yıkmıștı ama sakinleșince üç kiși oturup bir plan yapmıștık.
Bu mektuptan Canerlere bahsedecektik ama kesinlikle polisi ișe katmayacaktık. Yamaç'ta polisler geldiğinde katil çoktan evden kaçıp gitmiști. Yani bir șekilde haberi oluyordu. O zaman sadece bana göz dağı vermek istediği için Yamaç'ı öldürmemiști. Ama polisten hep haberi vardı.
Odaya geldiğimizde herkesi ayakta gördük. Daha doğrusu Caner ayaktaydı ve Batıcan ile Buğra onu tutuyordu. Begüm bir köșede ağlayan Melike'yi sakinletirmeye çalıșıyordu. Kadroya bir yeni yüz daha eklenmiști. Deniz herkesten bağımsız olarak oturma bölümünde oturuyordu. Ortamda yine bir gerilim olmuș olmalıydı.
İçeri girdiğimiz anda herkese bir sessizlik çökmüștü. Herkes herkesin üzerinde yakıcı bakıșlarını gezdiriyordu. Özellikle Caner odak noktası olarak beni seçmiști. Çağrı bunu görünce elini güven verircesine belime yerleștirmiști. Ortamdan tamamen bağımsız kiși ise Batı'ydı. Dakikalar sonra "Türk dizisinde değiliz, bakıșmayın artık!" diyerek dikkatleri dağıtmıștı.
Șu an herkes oturmuștu. Çağrı ile uzun bir sessizliğin ardından sakince planımızı anlatmıștık. Neden polise gitmediğimizi de anlatınca ortamda bir gerginlik olușmuș ama hemen toparlanmıștı.
Plana göre ben bu akșam katilin verdiği adrese gidecektim ve herkes orada olacaktı. Çağrı ile beklediğimiz bir șey vardı ki katil bugün bana mesaj yazacaktı. Ve benim ondan Zeliș'i isteyeceğimi biliyordu. Bu yüzden bu sefer benim mesaj yazmamı engellemeyecekti.
Her șeyi anlattıktan sonra onay beklercesine Caner'e döndüm. Sonuçta konu Zeliș'ti ve ilk onay vermesi gereken kiși oydu. Ona bakmama rağmen onun bakıșları zemindeydi.
Sonunda ise "Sana kötü davrandığımı biliyorum ama bunu kasten yapmadım." dedi. "Zeliș benden sadece bir yaș küçük. Onunla aynı sınıfta olma sebebim bir yıl sınıfta kalmam. Bu yüzden bana pek abi demez ama sırf beni mutlu etmek için bașkalarının yanında abim arıyor, abim gelmiș, gibi cümleler kurar. Melek gibi bir kalbi vardır," derken gözleri dolmuștu. Bunları duymak beni nedesizce șașırtmıștı.
"Senden de büyüğüm Ekin. Ve ben, Zeliș senden dolu dolu bahsederken seni de kardeșim belledim. Her ne kadar fazla konușmamıș olsak da ben öyle hissettim. Ve șimdi kardeșimi kurtarmak için diğer kardeșimi feda etmeyeceğim." dediğinde kimse bu sözleri beklemiyor olmalıydı ki ortama derin bir sessizlik hakim oldu.
Saniyeler sonra Caner dolu gözlerini benimkilerle bulușturdu. "Bu yüzden bana söz ver. Bu planın güvenli olacağı ve sana bir șey olmayacağına dair bana söz ver." deyince ne diyeceğimi bilemedim. Caner'in kalbinde böyle bir konumda olduğumu bilmiyordum. Günlerdir bana demediğini bırakmamıș olmasına rağmen șimdi böyle söylemesi garipti.
Beni de kardeși olarak görmesi gözlerimi doldurdu. Dudağımda buruk bir tebessüm belirirken o da yorgunca bana gülümsedi. "Söz," dedim belki dakikalar sonra. "Ne bana ne de Zeliș'e bir șey olmayacak. Söz veriyorum."
_____BÖLÜM SONU_____
Herkese yeni bölümümüzün sonundan bir kez daha merhaba!
Bölüme gelecek olursak ne düșünüyorsunuz, onu bir soralım.
Bu bölüm aslında pek içime sinmedi ama sizleri de daha fazla bekletmek istemediğim için fazla üstelemedim. Bir hatam olduysa affola.
Ciddi ciddi ağladığım tek bölüm buydu. Özellikle Talha ile olan kısımda hıçkıra hıçkıra ağladım. swlseowsjowsnkwsks
Ekin'in aslında bir ismi daha olduğunu öğrendik. Buradan Defnelere selam olsun 🫶
Caner'in Ekin hakkında böyle düșüneceğini bekliyor muydunuz?
Ben de beklemiyordum. AJsjkwsnkwsk
Çağrı sizce gerçekten katilin kim olduğunu biliyor mu?
Neden șüpheli hareketleri var sizce?
Peki sizce katil gerçekten Çağrı olabilir mi? Belki odur ve Ekin'de kendisine așık olduğu için alacağını almıștır? Herkes çift kișilik hastalığı vardır diyor. Sizce bu doğru mu?
Benim sorularım bu kadar canlar. Eklemek istediğiniz bir șey varsa buraya ekleyebilirsiniz 👉
Bir sonraki bölümde görüșmek üzere 💕💕💕
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.5k Okunma |
910 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |