
Helloooooo naberrrrrr
Bölüme uğurlayalım bakalım sizi bysssss
Bölüm șarkımız 👉
🎤Joji - Like You Dou🎤
~~~~
Derin derin nefesler almaya çalıșırken bedenimin altında uyușmuș olan kolumu kaldırıp boynuma götürdüm. Elime bulașan ter tabakası ile tiksinerek yüzümü burușturdum.
Bulunduğum yer o kadar sıcaktı ki bir an hamama düștüğümü düșündüm. Sıcak, beynimin çalıșmasına engel oluyordu.
Gözlerimi açamazken kuruyan dudaklarım arasından "Su..." diye mırıldandım. Kendi tükürüğümle yutkunmak istedim ama ağzımın içi kupkuruydu.
Gözkapaklarım birbirine yapıșmıș gibiyken bașımın altına konulan bir el hissettim. O el kafamı yattığım yerden doğrulttu. Dudaklarım arasına konulan cam bardak ile hızla ağzımı araladım ve bardaktaki suyu kana kana içmeye bașladım.
Bardağın dibine geldiğimde o el beni geri yatırdı. Kendimi daha iyi hissederken gözlerimi açmak için zorladım. Sonunda mavi gözlerimi aralayabildiğimde onları birkaç kez kırpıștırmam gerekti.
Aniden bașıma saplanan ağrı ile elim kafama gitti. Gözlerimi kapatıp bir süre olanları hatırlamaya çalıștım. En son cılız bir sokak lambasının altında o katilin yanına gidiyordum. Sonra ağzıma bir șey dayamıștı sanki, gerisi karanlıktı.
Gözlerimi çok sıktığımdan mıdır nedir ağrımaya bașlamıșlardı, bu sebeple gözlerimi geri açtım. Yattığım yerde dirseklerim üzerinde doğruldum. Yattığım yere baktığımda kanımın çekildiğini hissettim.
Burası Zeliș'in yattığı kırmızı koltuktu.
Yutkunurken acıyan gözlerimi karșıma çevirdim. Sırtı bana dönük olan kișiyi gördüğümde çoktan koltukta oturur pozisyona geçmiștim. Sanki nefes alsam duyup bana bakacakmıș gibi hissettiğim için nefesimi tuttum.
Elindeki odunları yanan șöminenin içine atıyordu. Odadaki tek ses tutușan odunlardan çıkan cızırtılardı. Odanın neden sıcak olduğu anlașılıyordu. Hava yeterince sıcak değilmiș gibi șömine yakmaktaki mantık da neydi?
Elindeki son odunu da attıktan sonra șöminenin kapağını kapattı ve bana döndü. Hazırlıksız yakalandığım için ne yapacağımı bilemedim. Yüzünü gördüğümde ise tüm vücudum buz kesti.
Bunca zamandır benimle uğrașan kișiyi sonunda görmüștüm.
Kemikli bir yüzü vardı. Çenesindeki sakallar yeni yeni uzuyor ama yüzüne kirli bir görüntü sunuyordu. Yanakları içine çökük gibiydi. Ela gözlerini görünce șașırdım. Daha kaç tane ela gözle karșılașacaktım acaba?
Șașkın ifademi gördüğünde dolgun dudaklarında yukarı doğru bir kıvrım oluștu. "Günaydın," dedi sevecen olan bir ses ile. "Düșündüğümden fazla uyudun, yorgun olmalısın."
Bakıșlarım etrafı taradığında duvarda bir saat olduğunu gördüm. Sabahın yedisiydi. Cidden çok fazla uyumuștum.
Begümler geceden beri benden haber alamıyor olmalıydı.
"İçerisi," dedim belki dakikalar sonra. "Çok sıcak."
Ela gözleri șüpheyle üzerimde dolașırken kısıldı. "Sıcak değil."
"Lütfen," dedim sıcaktan baygınlık geçirebilecek gibiyken. Göğüslerimden oluk oluk terler karnıma iniyordu. Aynı șekilde sırtım da çok terlemiști. "Çok sıcak."
Bir șey demeyince bana inanmayacağını düșündüm. Derin derin nefesler çekerken içime ellerimi terli saç diplerime daldırıp çekiștirdim. Gözkapaklarım ağırlașıyor ve beni zorluyordu.
Birden yüzüme gelen bir esintiyle gözlerimi araladım. O kișinin pencereyi ve kapıyı açtığını gördüm. Sonra ağır adımlarla gelerek orta sehpadaki sürahiyi aldı ve içindeki suyu șöminenin içerisine boșalttı. Șașkınca ona bakakaldığımda yanan ateș çoktan sönmüș, geriye sadece duman kalmıștı.
Sürahiyi geri masanın üzerine bıraktı. Üzerine siyah bir kaban giydiğini fark ettim. Bir hastalığı mı vardı acaba? Bu kadar üșümek normal değildi çünkü.
Bir șeyler söylemek istedim ama dudaklarım aralanmadı. Șu durumdan korkmam gerekirdi belki ama ben oldukça sakindim. Șimdi bu katil gidip bir bıçakla beni doğrasa umrumda olmaz gibiydi.
İçerisi hızla soğurken bu sefer üșüdüğümü hissettim. Camdan dıșarı baktığımda sık ağaçların olduğunu gördüm. Bir ormanda olmalıydık. Bulunduğum ev de ahșaptandı zaten. Bir ağaç evde miydik?
Aniden rüzgara maruz kalınca da üșümeye bașlamıștım. Özellikle terleyen saç diplerim çok fazla üșüyordu. Sırtı bana dönük olmasına rağmen sanki aklımdan geçenleri hissetmiș gibi gidip kapıyı ve pencereyi kapattı.
Ardından oturduğum alanla birleșik olan mutfaktan bir sandalye kapıp tam karșıma oturdu. Ela gözleri bir anda üzerime kitlenince bedenim kasıldı. Donup kaldım.
"Ne var?" diye sordum üzerimde çok fazla baskı hissedince. Bendeki deli cesareti nereden geliyorsa artık. Adam katildi yahu, hem de psikopat bir katil! Pat diye beni kesedebilirdi.
Kafasını yavașça omzuna yatırırken bir șey demedi. Bakıșları yüzümün her bir noktasında gezinirken ben de onun yüzünü inceledim. Yanağından çenesine doğru uzanan bir yara izi vardı. Fazla silik gibi duruyordu, anca yakından görülebilirdi.
Yanağındaki ize yüzümü burușturduktan sonra tekrar ona baktım. Ne yaptığımı anlamıș gibi kașlarını çatınca gerildim.
Șimdi beni kesin kesecek, derimi de yüzüp akșama ısınmak için yakacaktı!
"Yüzün," dedi birden. Kașları düzelmiști. "Yüzünü bu kadar yakından görmeyeli uzun zaman olmuștu." koca elini kaldırıp parmaklarıyla yüzümü okșadığında irkilerek geri kaçtım. Bu hareketime karșılık kașlarını çattı ve havada kalan elini yavașça geri indirdi.
"Bana," dedim saniyeler sonra. Kısılan sesimi kuru bir öksürükle düzelttim. "Her șeyi anlatacaksın. Her. Șeyi. En. Baștan." her bir kelimeye vurgu yaparken dișlerimi sıkıyordum.
Aklıma saatler öncesi gelirken dișlerimi daha çok sıktım. Her an bir kırılma sesi gelebilirdi. Ben, Çağrı'ya sorgusuz güvenmiștim. Benden bir șeyler gizlediğini düșündüğümde bile bir bildiği vardır demiștim. Ben ona değil ihanet, ona zarar verecek en ufak șeyden bile kaçınırdım.
Ama o bana hem ihanet etmiș, hem zarar vermiști.
Belki de bu yüzden korkmuyordum șu an karșımdaki bu kaçığın bana zarar vermesinden. Kaybedecek bir șeyim yoktu çünkü. Annem ve sevdiğim kișiden ihanet yemiștim. Deniz'i kendimden uzaklaștırmıștım. Zeliș zaten bu olanlardan sonra benim yüzüme bile bakmazdı. Begüm'ün benim yüzümden Deniz ile arasının açılmasına izin veremezdim. Bu yüzden onun haberi olmasa da onunla olan arkadașlığımı da içimde bitirmiștim. Babam zaten hiç yanımda olamamıștı.
Polis memuru kızı Ekin.
Doktor kızı Ekin.
Ünlü bir iș insanının oğluyla sevgili olan Ekin.
Özel okulda okuyan Ekin.
Șu anda bunların hiçbiri değildim. Kendimi Ekin gibi değil de o hiç kullanmadığım Defne gibi hissediyordum. Hiçbir etkisi olmayan, varlığından haberdar olunmayan o isim gibiydim. Defne'ydim.
"Sen bana geldin." dedi titrek bir sesle. Bunu kendisine inandıramıyor gibiydi. Ben de inanamıyordum. "Sevgilim, sonunda doğru olanı seçtiğine inanamıyorum."
"Bana her șeyi anlatacaksın." diyerek bir kez daha cümlemi tekrarladım. Onu dinlememem kașlarını çatmasına neden olsa da hemen geri düzelterek kafasını selam verir gibi așağı eğdi. "Tabii ki."
Oturduğum koltukta dikleșirken ellerimi iki yanıma bastırıp sıktım. Koltuktan destek alırken daha önce görmediğime emin olduğum yüzünü incelemeye bașladım. Çağrı bu kișiyi nereden tanıyordu? Bana söylemediğine göre değer verdiği birisi olmalıydı. Bana ihanet edecek kadar.
"Sen kimsin?" diye fısıltı șeklinde ilk sorumu sordum. Șu an sadece bu benim için önemliydi. Gülümsedi. Gülümsemesi hastalıklı gibiydi.
"Gerçekten bilmek istiyor musun?"
"Ben sana geldim." dedim aniden. Biraz suyuna gitmekten sorun gelmezdi. "Ben artık sadece sana güvenmeyi seçtim. Kime güvendiğimi bilmem gerekmez mi?"
"Arkın Kılıç." dedi bir anda. Duyduğum ikinci kelime tüm bedenimi buz keserken doğru duyup duymadığımı tarttım. Yüzümden bakıșlarını bir an bile çekmezken devam etti. "Çağrı ve Kaan Kılıç'ın kuzeniyim."
Duyduklarım karșısında șașkınlıktan küçük dilimi yutmak üzereyken bakıșlarımı zemine çevirdim. Çağrı bu yüzden mi bana söylememiști?
Șașkınlıktan konușmadığımı anlamıș olacak ki anlatmaya devam etti. "Uzun zamandır seni izliyorum sevgilim ve sen șimdi karșımdasın. Yıllar sonra benimsin." duraklarında çarpık bir gülümseme oluștu.
Kașlarımı çattığım sırada ona döndüm. "Yıllar sonra mı?" üzerimdeki șoku atamamıș olacağım ki sesim kısık ve pürüzlü çıkmıștı.
Kafasını onaylarcasına salladı. "Üç yıldır."
Șașkınlıktan dudaklarım açıldı. Söyleyecek bir șeyler bulamayınca geri kapandı. Sonra tekrar açıldı ama bir kez daha kapandı. 3 yıldır peșimde bir katil vardı ve ben bunu fark edememiștim.
"Șunu. En. Baștan. Anlat." sabrımın sonlarına gelmișken kelimelere istemsizce vurgu yapıyordum.
"Ah, tabii ki." sanki çok güzel bir sohbetin içindeymișiz gibi sesi fazla neșeliydi.
"Bundan 3 yıl önce İzmir'e, kuzenlerimin yanına gelmiștik. Kuzenim ile sahilde yürüyüș yaparken kulağıma bir kahkaha sesi geldi. O an bakıșlarım sanki sesin sahibini tanıyormuș gibi ilk olarak seni buldu. Sevgilim, çok güzeldin. Yanında o iki arkadașınla kumların üzerine oturmuș sohbet ediyordunuz. Öyle çok gülüyordun ki ne konuștuğunuzu çok merak ettim."
"Aramızda az bir mesafe olmamasına rağmen cam gibi mavi gözlerini gördüm. Öyle güzellerdi ki. Biliyor musun? Bir anda bakıșların bana döndü. Sanki seni izlediğimi anlamıș gibi. Dudaklarındaki gülümseme bozulmadı. Bana gülümsedin."
Anlatırken bakıșları boșluğa düșmüștü. Sanki tekrar o anı yașıyordu. "O zaman seni çok beğendim. Hayır, senden hoșlandım. Evet, belki benden küçük kalıyordun ama bu bir sorun değil sevgilim."
"Yașın kaçki?" diye sordum birden. Gereksiz yerlere takılıyordum.
"25."
"O günden beri sadece seni görmek umuduyla İzmir'e geldim. Tatil günlerimi İzmir'e kullanıyor ve hep o sahile gidiyordum. Sırf seni görebilmek için. Sonra evini öğrendim. Okulunu, anneni, babanın mezarını, sevdiğin ve sevmediğin șeyleri, en son gittiğin sinema filmini."
"Sen hastasın." çıktı dudaklarım arasından. Gözlerim dolmuș ve sesim titremiști. Așkla bakan gözleri bir anda bana dönünde bu sefer irkilmedim. Koltuğun üstündeki ellerimi yumruk haline getirdim. Ela gözlerinden garip bir ifade geçti.
"Sana hastayım sevgilim." iși espiriye vuruyordu ama ben ciddiydim.
"Yamaç," dedim birden. Aklıma gelen șeyle dolu gözlerimi onun ela harelerine çevirdim. "Yamaç'a benim sana çorba içirdiğimi söylemișsin." cümlemi bitirmemle birlikte bakıșlarındaki değișim gerilmeme neden oldu.
"Ben sana çorba içirmedim." dedim kararlı bir șekilde.
"Hayır, içirdin."
"Arkın," dedim birden. Söylediğim șey ile yutkundum.
"Hatırla sevgilim, bundan bir buçuk yıl önce. Okulunuz sizi İstanbul'a getirdi. Sinir hastalıkları hastanesine geldiniz. Bir sinir hastası ile ilgilenecektiniz. Okulunuzun uydurduğu saçma bir șeydi. Ya da dur, sadece sizin okulunuz değil. Çoğu özel okul bu etkinliği yaptı."
"Sevgilim, o hastanede ben de vardım. Benimle sen ilgilendin." dediği an hıșımla oturduğum yerden ayağa kalktım ve bağırmaya bașladım. "Yalan söylüyorsun!" benim aksime o sakince bana bakıyordu.
"Söylemiyorum,"
"Hayır! Yalan!"
"Sevgilim, hatırla. Ben senin hastandım. Sen o odaya giresiye kadar bu etkinliğin çok saçma olduğunu düșünüyordum. Bir anda sen gelince öyle șașırdım ki... Hastanede olduğum için seni uzun zamandır göremiyordum ve o an..."
"Bana korkarak bakıyordun, sanki hastaymıșım gibi. Sanki bir deliye bakar gibi."
"Sonra yanıma geldin. Saçlarını kesmiștin ve kahkül yapmıștın. O halini çok beğenmiștim, keșke uzatmasaydın." derken belime uzanan saçlarıma çevirdi bakıșlarını.
"Bana çorba içirdin sevgilim, tavuk çorbasıydı. O çorbadan nefret ederdim ama sırf sen içirdin diye tüm kaseyi bitirdim."
Gözlerimden yașlar akarken artık ağlıyordum. Ben nasıl bu kadar aptal olabilmiștim? Bir buçuk yıl önce, on birinci sınıftayken okulumuz böyle bir etkinlik düzenlemiști. Herkes tek bir hasta ile ilgilenecekti. Șu anda o etkinliğin amacını hatırlamıyordum ama o günü hatırlıyordum.
"Arkın?" dedim titrek bir sesle. Artık hatırlıyordum.
"Benim, sevgilim."
"Kahretsin," diye bağırarak ayaklarımı zemine vurmaya bașladım. Sinir krizi geçirir gibiyken tepinmeye devam ettim. "Kahretsin! Lanet olsun! Allah benim belamı versin!"
Sonunda dayanamayarak yere çöktüm. Dizlerimin üzerinde otururken hıçkıra hıçkıra ağlamaya bașladım. Sonra bir el hissettim. Saçlarımı okșadı. Sonra beni kendine çekip göğsüne yatırdı. Bir eli sırtımı kavrarken diğer eli saçımı okșadı.
"Üzülme sevgilim. Sonunda yanımdasın. Artık beraberiz, bir sorun kalmadı. Geçti." ağlamamın șiddeti azalırken nereye yaslı olduğumu idrak ederek hızla onun göğsünden uzaklaștım.
"Dokunma bana!" diye bağırarak ayağa kalktım. Ellerimi saç dillerime geçirdiğimde o da kalktı. Bana doğru bir adım yaklaștığında bir kez daha bağırdım. "Gelme! Yaklașma bana!"
Ela gözleri kısılırken öfkeyle dolmaya bașlamıștı. Șuan bana zarar verme ihtimalini umursamıyordum bile. Kendi aptallığıma yanıyordum. Bu kadar aptal ve kör olmama.
Tekrar hıçkırıklara boğulurken arkama döndüm ve bir șey gördüm. Koltuğun arkasında kalan duvarda bir örtü vardı. Duvarın iki yanındaki çivilere asılmıștı. Dolu gözlerimin ardından oraya doğru bir adım attım. Arkın bir șey demedi. İçimden bir ses göreceğim șeyin beni hiç mutlu etmeyeceğini söylüyordu.
Ahșap duvarın önüne geldiğimde titreyen elimi kaldırdım ve gri örtüyü așağı çektim. Örtü ayaklarım altına serilirken karșılaștığım manzara kanımı dondurdu.
Duvar boydan boya benim fotoğraflarımla kaplıydı. Bir fotoğrafta bir kafede kitap okuyordum. Birisinde kütüphanede ders çalıșıyordum. Bir tanesinde sahildeydik ve yanımda Deniz ile Begüm vardı. Fakat onların yüzü kırmızı kalem ile karalanmıștı. Benim yüzümse ise yuvarlak içine alınmıștı.
Șașkın ve korkan bakıșlarım her fotoğrafta geziniyordu. Bir fotoğrafta mayoylaydım ve denize giriyordum. Gördüğüm son fotoğrafta gerçek anlamda kanımın çekildiğini hissettim.
Odamda uyurken çekilen bir fotoğraftı.
Aralanan dudaklarım ile arkamı döndüğümde ellerini ceplerine koymuș bir șekilde beni izlediğini gördüm. Üzerindeki kabanı çıkarmıș ve siyah tișörtüyle kalmıștı. Sol kolundaki kesik izi dikkatimi çekse de umursamamayı seçtim. Șu an içinde bulunduğum durum daha acildi.
"Arkın," çıktı dudaklarımdan. Ona sanki kırk yıllık dostummuș gibi seslenmek garip gelse de takmamaya çalıștım. Dudaklarında çarpık bir gülüș oluștu ve bana doğru bir adım attı.
"Sana söyledim, sevgilim. Ben seni senden daha iyi tanıyorum."
"Hastasın sen! Șimdi ne olacak sapık herif! Öldürecek misin beni?" bağırarak konușmama rağmen onun sesi daha sakindi.
"Sevgilim, neden böyle diyorsun?"
"Ben senin sevgilin falan değilim!" diye bağırdım. Bu cümlemden sonra bakıșları değiști. Artık kesinlikle o da sakin değildi.
"Kim peki? Çağrı mı? Yamaç mı? Yoksa o Kaan mı? Hangisi sevdi seni? Hangisi sana ihanet etmedi? Kim seni üzmedi? Hala anlamıyor musun? Bunların hiçbiri seni takmadı bile!" o da bana bağırıyordu.
"Hepsi seni kullanıp attı, sana bazı șeylerin haberini vereyim mi? Çağrı sana benim kim olduğumu söylemedi, o Yamaç parașütü seni taciz etmeye çalıștı, Kaan, evet Kaan, sana göz kulak olmak için Deniz ile sevgili oldu. O patlıcan dolması sen o okula ilk geldiğinde senden hoșlandı fakat sonra vazgeçerek seninle alay etti. Sırf o Gizem paçavrasından hoșlandığı için sana olan duygularını siktir etti ve seninle oynadı!"
Duyduklarım ile șașkınlığım her saniye artarken kafamı iki yana salladım. "Dur, anlamıyorum."
Burnundan alayla güldü. "Evet, sevgilim anlamak istemiyorsun. Çevrene bir bak, sence sana zarar veren kiși ben miyim?"
"Kaan ne alaka?" diyerek takıldığım noktaya değindim. Kaan sana göz kulak olmak için Deniz ile oldu, dedi. Kaan Deniz'i mi kullanmıștı?
Kafasını sola yatırdı. "Çağrı neden beni sana söylemedi bilmiyorsun, değil mi?" burnunu kırıștırdı ama tiksinir gibi değildi. Daha çok acıyor gibiydi. Halime acımakta haklıydı. Acınacak haldeydim.
Bakıșlarım bana bir șeyler vermesi için sabırsızken bașıma giren ani sızıyla elim kafama gitti. Bir anda etraf dönmeye bașlarken zemin ayağımın altından kaydı. Fakat bedenimi tutan bir çift koldu.
___&&___
İlahi Bakıș Açısı...
Saatler önce...
Ekin'in gidișini buruk bir ifadeyle izledi Çağrı. Șu aralar aralarında gizli ama gùlüçlü bir duvar vardı. Kaan'ı korumak için ondan sakladığı sır omuzlarına tonlarca yük bindiriyordu.
Mavi'nin bakıșlarını sevmiyordu. Șimdiki bakıșlarını. Fazla soğuk ve mesafeli bakıyordu. Begüm'ün yanında kendisini azarlamıștı. Bu Çağrı için bir sorun değildi fakat Ekin'in kendisine karșı olan tavırlarını canını sıkıyordu.
Ekin göz hizasından çıkınca derin bir nefes aldı. Omuzları inip kalktı. Ela gözleri boșluktayken kendisinden birkaç metre ilerde olan Begüm'ün sesini duydu. Çöp kovasının arkasından Çağrı'ya bakıyordu.
"Zor bir dönemden geçiyor, fazla takma." dedi teselli vermek adına. "Her șey üst üste bindi. Bir de kesin regl günlerinde. O zaman asla çekilmiyor." Begüm kendince moral verdikten sonra tekrar ōnüne döndü.
Çağrı haftalar öncesinde kalan günleri hatırladığında dudağında buruk bir tebessüm oluștu. Ekin için markete ped almaya gittiğinde ne yapacağını bilememiști. Sepetine bebek bezi attığını kasada fark etmiș ve tekrar geri dönüp koca markette ped aramıștı.
Hangi markayı kullandığını bilmediğinden gördüğü tüm markalardan almıștı. Her markadan da beșer beșer atmıștı sepetine. İnsanların kendisine olan bakıșlarını umursamamaya çalıșmıștı. Hayır, sanki bomba tașıyordu! İnsanlar kendisine almadığını anlayamayacak kadar geri zekalı mıydı?
Aklındaki düșünceler ve dudağındaki gülümseme arkadașının sesini duymasıyla dağıldı. Hızla kafasını iki yana salladıktan sonra Begüm'ün çoktan gitmiș olduğunu gördü.
Hızla arkasına saklandığı duvarın arkasından çıktı ve saat kulesinin olduğu meydana koștu. Burası șehrin ıssız yerlerinde kaldığı için pek insan yoktu. Sadece onun grubu vardı koca alanda.
Talha, "Zeliș!" diye bağırarak yere çökmüștü. Kucağında bir kız yatıyordu. Caner ağlayarak Talha'nın yanına çökmüștü ve elini kızın bakır saçlarınde dolaștırıyordu.
Çağrı iyice yaklaștığında daha net gördü ve gördükleri ile kanı dondu. Zeliș'in üzerinde sadece mor bir südyen ve pantolondan bașka bir șey yoktu. Çıplak kolları kesiklerle doluydu ve göbeği morluklarla kaplıydı. Yüzünde kurumuș kan lekeleri vardı. Saçları alnına yapıșmıștı. Zor nefes alıyor gibiydi.
Talha "Zeliha," diyerek ağlıyor ve Zeliș'e sarılıyordu. Buğra Begüm'ün yüzünü göğsüne gömmüș, ona sarılmıștı. Melike șokla yerde kanlar içinde yatan Zeliș'e bakıyordu. Batıcan ise birkaç adım ilerde ambulansa haber veriyordu.
"Kardeșim," diyerek Caner kardeșine baktı. Her zaman gülen yüzünü böylesine solgun görmek onu mahvetmiști. Kahverengi gözleri ağlamaktan kızarıktı. "Bebeğim,"
Çağrı olanların șokunu atlattığında kafasını hızla kaldırdı ve etrafına bakındı. Görmek istediğini göremediğinde ise "Ekin," diye fısıldadı. Ekin yoktu.
Sonra bağırdı: "Ekin, Ekin nerede?" etrafında dönerken sinir krizi geçirir gibiydi. Ekin yoktu. Ekin yoktu. Ekin neredeydi?
"Ekin!" diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Bu lanet yerde kesinlikle iyi șeyler olmuyordu. Zeliș bir anda çıkagelmiști, yalnızdı. Siktir! Binlerce kez siktir! Katil yoktu.
Arkın yoktu.
Çağrı öfkeyle bağırdı. Arkın yoktu. Ekin yoktu. Hızla telefonunu çıkarıp Ekin'i aradı. Hat meșgule düștü. Kafayı yemesine ramak kalmıștı. Ekin neredeydi?
Çağrı Kılıç sözünü tutamamıștı. Ekin'i koruyamamıștı. Sevgilisini koruyamamıștı. Mavi'sini koruyamamıștı.
Daha bu sabah Kaan'ı uyarmıștı. Aynı günün akșamında olanlar da neydi?
Siktir!
Ekin her șeyi öğrenecekti.
Ekin kendisinden nefret edecekti!
Siktir,siktir,siktir!
EKİN NEREDEYDİ?
_____BÖLÜM SONU_____
Selamlaaarrrr naberrrrr
Nasıldı bòlüm, beğendiniz mi?
Sonunda katili öğrendik. Kim tahmin etti? Evet, daha önce görmediğiniz bir karakter olduğu için tahmin edememiș olabilirsiniz.
Kaan'in katil ile olan bağlantısını nasıl buldunuz? O aslında Ekin'e așık değildi, sadece Ekin ile yakın olmaya çalıșıyordu.
Șey diyebilirsiniz "Ama o Ekin'den hoșlanıyor gibiydi," evet bazı sahneleri size bunu düșündürtebilir fakat dikkatli incelediğinizde aslında hoșlanmadiğini anlayabilirsiniz.
Sizce Kaan Arkın'ı neden böyle ölesiye koruyor?
Çağrı Arkın'nın Kaan için neden bu kadar önemli olduğunu bildiğinden Ekin'e söyleyemedi.
Aslında düșününce ona da kızamiyorum. Kendinizi onun yerine koyun biraz. Bir tarafta sevgiliniz bir tarafta kardeșiniz. Çağrı kardeșini seçti.
Yalan yok, ben de kardeșimi seçerdim.
Bu arada size bir haberim var. Bundan birkaç bölüm sonra Büyükada SEZON FİNALİNE girecek.
Neyse çok konuștum yine sonraki bölümde görüșürüz byssss
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.5k Okunma |
910 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |