
🎤Sia - Unstoppable🎤
*********
Katille 4. Gün.
Karnıma çektiğim dizlerime kollarımı dolamıș, koltukta oturuyor ve pencereden dıșarıyı izliyordum. Koltuğu camın önüne ittirmek benim için epeyce zor olmuștu.
Arkın dün bana tokat attıktan sonra bir daha geri gelmemiști.
Çağrı'ya olan öfkem bana hata yaptırmıștı ve bu hata bana pahalıya patlayacaktı. Artık farkındaydım.
Güzel olacağını düșünmüștüm. Aptal gibi. Kendimce Arkın'a giderek Çağrı'ya ceza verecektim. Bu nasıl bir düșünce yapısıydı.
Belki șu an Çağrı'nın aklına bile gelmemișimdir. Neden umursasın ki? Sevgilisinin kendi ayaklarıyla gittiği katil için neden yardım etsin? Neden onu kurtarmak istesin?
Arkın bana her șeyi anlatmıștı. Kaan ile olan aralarındaki ilișkiyi, Kaan'ın ona borçlu olmasını, Çağrı'nın Kaan için susmasını.
Sahi beni kurtarmaya gelirse ya da polise haber verirse kardeșini de riske atardı. Cidden beni kurtarması için hiçbir sebebi yoktu.
Hayır, dedi kalbim sanki bana. İçinden bir ses bunu fısıldadı. O bizi bırakmaz. Bizi seviyor, bize söz verdi. Bizi bırakmayacak.
Onun bu söylediğine içimden bașka bir ses cevap verdi. Bilmiyorum, belki de sessizlikten delirmeye bașlıyordum. Diğer ses daha çok beynimin bir cevabıydı. Hayır, dedi aynı șekilde. Arkın onun kuzeni değil mi? O halde nerede olduğumuzu biliyor. Yine de gelmiyor. Kim bilir, belki de șu an bizi postalamasının șerefini bașka kızlarla kutluyordur.
Bu düșünce kașlarımı çatmama neden oldu. Doğru söylüyordu. Ya da doğru söylüyordum. Arkın onun kuzeniydi o zaman nerede olduğumuzu bilmesi gerekirdi.
Kalbim anında hayır, diyerek itiraz etmiști ki fakat beynime yer edinen düșünce onu susturmaya yetti.
Gözümden akan bir yașı çevik bir hareketle yok ettim.
Aklıma gelen bașka bir düșünceyle kolların sarılı olduğu bacaklarımdan ayrıldı ve oturduğum yerde dikleștim. Arkın İzmir'de yașıyordu değil mi? Peki ben hala Büyükada'da mıydım?
Siktir! Beni İzmir'e kaçırmıș olabilir miydi?
Annemle aynı yerde olabilir miydim?
Ah, annem..
Yașadığım tüm bu șeyleri biliyor muydu acaba? Kızının yediği ihaneti. Her ne kadar kendisi bu konuda ilk olsa da. Kızının bir akıl hastasına kendi ayaklarıyla gittiğini? Sanmıyordum.
Yüksek ihtimalle sevgilisiyle gününü gün ediyordu. Aklına bile geldiğimi düșünmüyordum.
Annem, Nazlı Ertekin. Kendi soyadıyla Nazlı Taștepe.
Sahi, biz Çağrı'yla müdürümüze de sorguya gidecektik değil mi? Acaba beni cidden ona götürecek miydi yoksa buna da bir bahane bulup vaz mı geçirecekti?
Tıpkı kameraya bakmak istememdeki gibi. Arkın bana o mektubu oraya kendisinin bırakmadığını söylemiști. Onun ricasıyla Kaan bırakmıștı ve Çağrı belki de bu yüzden bana engel olmak istemiști.
Ne hikmetse o gün kameraların bozuk olması sebebiyle mektubu bırakan kișiyi görememiștik. Çağrı Kaan'nın bıraktığını bildiği için kameralara gitmemiști. Sonuçta kameralar çalıșsaydı ve biz orada Arkın'ı görseydik tanımamazlıktan gelebilirdi.
Çağrı'yı affetmek istedikçe önüme sürekli onunla ilgili pürüzler çıkıyordu. Emindim, onu affetmeyecektim.
Ve buradan kaçmalıydım. Bana tokat atmaktan gücenmeyen bir sinir hastası ile aynı evi paylașıyordum. Neden hala buradaydım ki sahi ben?
Benden izinsiz bir șekilde akan gözyașlarımı elimin tersiyle sildim ve oturduğum koltuktan ayağa kalktım. Önce etrafta telefonumu aradım fakat bulamayınca bu düșünceden vazgeçtim. Zaten telefonuma bir șey yerleștirmiști izimi hemen bulabilirdi.
Acele etmeye kendimi zorladım çünkü eve küçük küçük kameralar yerleștirdiğini söylemiști. Allah așkına bu adamda nasıl bir teknoloji vardı?
Acaba bilgisayar mühendisi miydi?
Acil durumlarda saçma bilgiler üreten beynime kızarken kapının kolunu așağı indirdim. Açılmayınca biraz daha zorladım ama yine olmayınca vaz geçtim.
Hızlı düșünmeye çalıșırken gözüm pencereye takıldı. Camdan olmasına rağmen kilitliydi. Yani açmam imkansızdı.
Hızlı bir karar alarak doğruluğunu tartmadan mutfaktan bir kavanoz kaptım ve tüm gücümle pencereye fırlattım.
Hem pencere hem kavanoz paramparça olurken düșünmeden pencerenin önüne koștum. Ayağımın altında ezilen camların sesini umursamadan pencereden așağı baktım. Fazla yüksek değildi ama yine de 1,5 - 2 metre vardı.
Biraz tereddüt etsem de ellerimi pencerenin pervazına yasladım ve pencereden bacaklarını așağı sarkıttım. Tüm ağırlığımı kollarıma yükledikten sonra kendimi tamamen serbest bıraktım ve ellerimi bıraktım.
Ayaklarım yer ile buluștuğunda bileklerimde bir sızı hissettim fakat onu düșünemek için vaktim olmadığı için arkama bile bakmadan ağaçların içine doğru koșmaya bașladım.
Nereye gittiğimi bile bilmiyorken tek amacım ağaç kulübeden olabildiğince uzaklașmaktı. Ağaçlar birbirine çok fazla yakın olduğu için hızımı kesiyordu.
Dakikalarca durmaksızın koștum. Eğer olursa ve bu ormandan kaçabilirsem ve İzmir'deysek kendime yeni bir hayat kuracaktım. Üniversitem için yurtta kaldırdım. Para ișini de bir șekilde halledecektim.
Ne annem ne de Çağrı'dan haberdar olmak istiyordum.
Eğer İzmir'deysek ve buradan kurtulursam ilk olarak babamın yanına gidecektim. Ekin olarak ona gidecektim.
Çağrı'nın yanında Mavi, Arkın'ın yanında Defne'ydim. Belki babamın yanında tekrar Ekin olabilirdim.
Bacaklarım yorulmaya bașlayınca yavașladım ama durmadım. Arkama baktığımda kulübeyi gōremedim. Gördüğüm tek șey sık ve uzun ağaçlardı.
Durdum. Karnıma giren kramp yüzünden derin bir nefes almak zorunda kaldım. Göğsüm hem hızlı koșmamdan hem de yașadığım adrenalinden ötürü șiddetle inip kalkıyordu.
"Kurtuldum mu?" diye kendime fısıldarken sevinmek istedim ama beynim bir kez daha mantıklı bir șeyi bana söyleyerek gülüșümü çürüttü ve ciddi bir yüz ifadesi kușanmamı sağladı.
Ormanda bulunduğumuz sürece güvende sayılmayız.
Onu onayladım ve önüme dönerek gitmek için yeltendim. Fakat gördüğüm yüz bedenimin kasılmasına ve adımımın durmasına neden oldu.
Arkın elinde tuttuğu poșet ile karșımda dururken bana korkutucu bir șekilde gülümsüyordu. Göz göze gelmemizle gülüșü derinlești.
"Sevgilim," diyerek bana doğru bir adım attığında ağlamak istedim. Beynim beș dakika kadar önce beni uyarsa olmaz mıydı?
"Nereye böyle?" diye sorduğunda gülüșü yavaș yavaș solmaya bașladı. Onu sinirlendirmek istemediğim için suyuna gitmeye çalıștım. "Seni," diyen sesim titrediği için kendime kızdım.
Sadece sesim değil, tüm vücudum titriyordu.
"Sen gelmeyince seni merak ettim." dediğimde güler sandım ama yüzünde hiçbir kas oynamadı. Elinde tuttuğu poșeti diğer eline bıraktı ve boșalan kolundaki akıllı saati kaldırarak bana gösterdi.
Ekranda benim camı kırdığım görüntülerim yer alırken yutkundum. Çoktan dolan gözlerim onun yüzüne tırmanırken onun pür dikkat beni izlediğini gördüm.
"Ve sen de bu yüzden camımı mı kırdın?" sesi üzgün gibiydi. İyice köșeye sıkıșmıșken gözlerim onun arkasına takıldı.
"Özür dilerim." dedim birden. Ne diyeceğimi bilememiștim. Sonra ona bakmadan devam ettim. "Dün sen bana tokat atınca, sana sinirlendim ve sinirimi camdan çıkardım."
"Nereye kaçıyordun Defne?" bana bu adla seslenmekten zevk alıyordu.
"Kaçmıyordum." diyerek karșı çıktım. Yüzüne bakmadığım için yalan söylemek daha kolaydı.
Birden saç diplerimde bir acı hissettim. Yüzümü kaldırdığında onunla göz göze gelemek zorunda kaldım. Ela gözlerinde gördüğüm ifade kesinlikle iyi değildi.
Beni öldürmezdi değil mi?
"Çağrı'ya mı gidiyordun?" derken saçlarımı daha çok çekti. Yașadığım acıyla yumruklarımı sıktım çünkü çığlık atmak istemedim.
Ben bir șey demezken saçlarımı bıraktı ve ben ne olduğunu kavrayamamıșken karnıma bir yumruk indirdi.
Bacaklarım beni tașıyamayıp yere düșürürken nefes alamadığımı hissettim. Midemde yașadığım acı tarif edilemezdi. Gözlerim dolarken kesik kesik nefesler almaya kendimi zorladım fakat bu sadece canımı yaktı.
Ben daha karnımdaki acıyı atlatamamıșken bu sefer de karnıma doğru bir tekme savurdu. Yașadığım acı çoğalırken kendi etrafımda bir takla attım.
Çağrı umarım yarattığı eserden mutluluk duyuyordur.
Yanaklarıma yașlar boșalırken çığlık attım. "Kimse yok mu?" diye bağırdım havaya doğru ama bunun boș bir çaba olduğunun farkındaydım.
Bulanık gören gözlerimle Arkın'nın beni duymuyormuș gibi elindeki poșeti karıștırdığını gördüm. Yerden kalmak istedim ama karnımdaki acı tüm vücudumu karıncalandırmıștı.
Arkın diz çöktüğü yerden doğruldu. Giydiği ceketinin fermuarını indirdi ve altındaki tișörtten bir parça kopardı. Elinde tuttuğu șiședen mendile biraz döktükten sonra bana doğru döndü ve benimle göz göze geldi.
İki adım atarak önümde diz çöktü. Ellerim karnımda bir șekilde ona bakarken elindeki parçayı burnuma yasladı. Nefesimi tuttuğumu fark ettiğinde ise ağzıma baskı yaptı.
Ve ben de sadece birkaç saniye sonra bilincimi kaybettim.
___&&___
İlahi bakıș açısı...
Begüm,Buğra,Talha,Caner,Melike hatta Batıcan bile Zeliș'in yanına ziyarete gelmiști. Kadrodaki tek eksik Çağrı ile Ekin'di ve ikisinin de neden gelmediğini Zeliș dıșında odadaki herkes biliyordu.
Talha Zeliș'in serum bağlı elini kavramıștı, bakıșları yerdeydi. Zeliș artık sakin olmasına dikkat etmediği sesiyle aynı sorusunu tekrarladı. "Son kez soruyorum: Ekin nerede?"
Yine sessiz kaldı herkes. Begüm yüzünü Buğra'nın göğsüne gömmüș ağlıyordu. Olaylardan kendisini sorumlu tutuyordu.
O gün, Ekin'in Çağrı ile olan atıșmalarından sıkıldığı için aralarına girmiș ve Ekin'in gitmesi adına ona hak vermiști. Üstüne üstlük Çağrı'nın peșinden gitmesine engel olmuștu.
Nereden bilebilirdi ki bu sapık katilin arkadașını kaçıracağını?
Aptaldı.
Ortamdaki tek ses Zeliș'in öfkeyle soluduğu soluklardı. Yine cevapsız bırakılmanın siniriyle Caner'e döndü. "Abi!" diye bağırdı bari o konușsun düșüncesi ile. Fakat o da kafasını yere eğerek onu yanıtsız bıraktı.
"Harika," diye kendi kendine söylenirken bakıșları abisinin arkasındaki Batıcan'a takıldı.
Ortamdaki en rahat ve umursamaz kiși oydu. Refakatçi için konulan koltuğa utanmadan yayılmıștı. Açıkçası olanlar pek umrunda değildi. Bakıșları öylece karșısına dalmıștı. Aklı İzmir'e çoktan dönmüș olan Gizem'deydi. Fakat Zeliș'in üzerindeki bakıșlarını hissetmiș gibi gözlerini ona çevirdi.
Kafasını hayırdır der gibi iki yana salladı ve göz kırptı. "Ne oldu? Neden öyle bakıyorsun?" diye sordu.
"Sen, sen söyle. Neden gelmedi Ekin?" diye kașlarını çatarak sordu Zeliș. Batıcan güler gibi oldu. Eli cebine gitti fakat sigara içilecek bir ortam olmadığını hatırlayarak elini geri çekti. Bir bacağını diğerinin üzerine rahatça koydu.
"Kızma öyle. Çok çirkin oluyorsun." diyerek yüzünü burușturdu. Talha yan bir bakıș armağan etti ona. Batıcan Talha'ya göz kırparak gülümsedi. Talha kafasını diğer tarafa çevirirken sabır çekti.
"Lafı dolandır," diyordu ki Zeliș, Batıcan'ın tek bir sözüyle lafı yarıda kesildi.
"Kaçırılmıș." dediği an Talha kafasını hızla ona çevirdi. Ve odadaki herkes.
Herkesin üzerinde bakıșlarını gezindirdi Batıcan. "Ne ne bakıyorsunuz? İki saattir ciyaklıyor kız adam olsaydınız da cevap verseydiniz."
Buğra dișlerinin arasından "Batı!" diyerek onu uyardı. Batıcan ona göz devirdi.
Zeliș ise üzerindeki șoku henüz atlatamamıștı. "Ya-Yani," derken Begüm olanlara dayanamadığını anladığında hızla odadan çıktı.
Koșar adımlarla hastanenin çıkıșına kadar varmıștı. Fakat kolunu kavrayan bir el ile durmak zorunda kaldı. "Begüm," demiști Buğra, sevgilisine bakarken. Gözleri șișmiști.
"Buğra, Be-beni hemen otele götür." diye bağırdı Begüm panikle. Gitmesi gereken bir yer vardı. Buğra bir șey demek istedi ama Begüm'ün bakıșları altında sanki bir șey demeye hakkı yok gibiydi.
Bir șey demeden bir taksi çevirdi. En az yarım saatlik yol Begüm'ün șoförü darlamasıyla 15 dakikada bitti. Araba otelin önünde durduğunda Begüm ücreti ödeyen Buğra'yı beklemeden otele girdi.
Asansörü es geçerek merdivenlere yöneldi. İkișer ikișer çıktığı merdivenler odasının olduğu kata gelince son buldu. Șiddetle odasının kapısını yumruklamaya bașladı.
Göğsü sık aldığı nefesler yüzünden inip kalkarken etrafında ona yöneltilen bakıșları umursamadı ve kapıyı yumruklamaya devam etti. Belki beș dakika sonra kapı yavașça açıldı ama sabrı tükenen Begüm kapıya bir tekme savurarak içeri girdi.
İçeri girdiğinde kapıyı sertçe çarptı. Fakat o kadar sert çarpmıștı ki kapı kapanmamıștı. Sinir ve üzüntüden bunu görebilecek durumda değildi.
İçeri tamamen girdiğinde Deniz'i yatağında oturur vaziyette gördü. Sırtı ona dönüktü. Koșarak kendi yatağına oturdu. Tam karșısına.
Anında "Deniz," demiști ki bakıșları Deniz'in elinde tuttuğu șeye kayınca yutkundu. Tekrar Deniz'e döndü. Onun bakıșları elindeki silahtaydı.
Begüm neler olduğunu sorgularken kızarık gözlerini kırpıștırdı. "Ne-neler oluyor?" diye sorarken sesi titredi.
Deniz tekrar ona bakmadı. Bu sefer sinir ele geçirdi kontrolü. Yumruklarını sıkarken "Ekin kaçırıldı, biliyorsun değil mi?" diye sordu.
Deniz ağır hareketlerle kafasını onu onayladığını belli ederek salladı. Sonra birden ayağa kalktı ve bu sefer ona baktı. "Ve onu almaya gidiyoruz."
"Dur, ne?" diyerek șașkinlığını belirtti Begüm. Sonra Deniz'in söylediği bir kez daha aklına gelince ayağa fırladı. "Gidiyor muyuz? Ekin nerede biliyor musun? Neden bana söylemedin? 4 gün oldu!" Deniz onu umursamadan silahı bir kez daha kontrol etti.
"Ve onu nereden,"
"Yolda açıklayacağım." diyerek Deniz, Begüm'ün lafını kesti. Arkadașının șașkın bakıșları eșliğinde yatağın altına sakladığı siyah sırt çantasını çıkardı.
Bakıșları tekrar Begüm'e dönünce tek kașını kaldırdı. "Geliyorsan gel. Ya da tek bașıma giderim." diyerek gitmek için yeltenince Begüm üzerindeki șașkinlığı bir kenara bırakarak onu takip etti.
___&&___
Çağrı'dan...
Odada volta atmaya devam ederken sinirle elimi saçlarıma daldırdım. Șu an her șeyi yakıp yıkmak istiyordum.
4 gün olmuștu.
Onsuz geçirdiğim 4 koca dündü ve o, ona gitmemi istemiyordu.
Aptal piçin tekiydim. Ona en bașından her șey anlatsaydım tüm bunlar olmazdı.
Ama diğer tarafta kardeșim vardı.
Bu nasıl bir seçenekti? O zamanlar ona olan sevgim ağır basmadığı için kardeșimi seçmiștim. Fakat zamanla, ona așık oldukça bu sır omuzlarıma bir yük bindirmiș, gün geçtikçe daha da ağırlașmıștı.
Ne olursa olsun onu bulacaktım. O istese de istemese de.
Hiç değilse güvende olsundu. Böyle, onun yanında olunca asla güvende değildi. Bana bakmamasına tamamdım hatta beni sevememesini bile kabullenebilirdim fakat onu tehlikede bırakamazdım.
Umarım iyidir.
"Sikeyim!" diye bağırarak masaya yumruğumu geçirdim. Arkamı dönerek Kaan'a baktım. "Her yere baktım lan! Annesini bile arayıp telaș yaptırdım ama yok!" diye bağırdığım anda bakıșlarını kaçırdı.
Gözlerimi kısıp onu incelemeye bașladığımda hareketleri tuhafima gittiği için onu inceledim. Boynundan boncuk boncuk terler dökülüyordu. Parmaklarını çekiștirirken ne yapacağını bilemiyor gibiydi.
"Kaan?" diye șüpheyle ona yaklaștım. Çenesinin kasıldığını fark ettim. Düșündüğüm șeyin çıkmaması adına dua ederken bir adım daha attım. "Sen Ekin'in nerede olduğunu biliyor olabilir misin?"
Sessiz kaldı ve ben cevabımı aldım.
Sinirden köpürsem de sakin kalmak adına kendime birkaç saniye verdim. "Yürü beni ona götürüyorsun." dediğim an dakikalarca bana bakmayan kardeșim bu sefer șiddetle bana döndü.
Bakıșları adeta bana yalvarırken "Bir șey olmayacak." diyerek onu avuttum.
"O iyi biri. Bir șey yapmayacak,"
"Kaan benim sabrımı sınama koçum! Yürü!" diye bağırdım ve onun odadan çıkıșını izledim. Ardından ben de sinirli adımlarla peșinden gittim.
Bekle beni sevgilim. Seni almaya geliyorum.
_____BÖLÜM SONU_____
Kısa bir bölüm olduğunun farkindayım fakat burada bitmesi gerekiyordu.
Diğer bölüm tahmininizden uzun olacak. Emin olun en az 5000 kelime gibi bir düșüncem var.
Tahmin edeceğiniz üzere çok aksiyonlu olacak.
Bu arada bölümler için tam bir saat yok. Cumartesi gelecek ama kesin
Her ne kadar ilk kaçamağımızı yapmıș olsak da :/
Bu arada 2-3 bölüm sonra sezon finali olacak 🥱
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.5k Okunma |
910 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |