38. Bölüm

36. Ruhum Acıyor

Nisabzzz6644
nisabzzz6644

 

🎤Kenan Doğulu - Baș Harfi Ben🎤

 

*****

 

 

Deniz'den...

Haftalar önce...

 

Kaan'a ne kadar itiraz etsem de kavurucu güneșin altında oturmak beni de yorduğu için bir kafeye gitmiștik. Kardeși Çağrı'nın çalıștığı daha doğrusu kendilerine ait olan kafe her ne kadar bize en yakın olan olsa da tanıdık birilerine görünmemek adına bașka bir yere gelmiștik.

 

Kaan absürd bir isme sahip bir kahve içerken ben ona göre daha düz olduğum için limonata içiyordum. Düz. Limonata. Ekin alıștırmıștı bu içeceği bana.

 

Sıkıntılı bir nefes verdim.

 

Oturduğum sandalyede dikleșerek ellerimi masanın üzerinde kenetledim. Bakıșlarımı yırtıcı bir avcı gibi ona diktiğimde "Anlat her șeyi," dedim.

 

İçtiği kahve yudumumu yutușunu izlediğim sırada "Nereden bașlayayım?" diye bana sorarak bakıșlarımı gözlerine çıkarmamı sağladı.

 

"Bilmem gereken yerden." diyerek kaçamak ama anlamasına yeterli olan bir cevap verip üzerindeki bakıșlarımı sürdürdüm. Etrafına kaçamak bakıșlar atarak boğazını temizledi. Ardından benim gibi ellerini masanın üzerinde kenetlendi.

 

"Hızlıca anlatmaya çalıșacağım çünkü artık bende bu karmașadan sıkıldım. Lütfen beni bölme. Aklına takılan bir șey olursa en son sorarsın."

 

Yaptığı gereksiz açıklamalara göz devirmemek için kendimi tutarken kafa sallamakla yetindim.

 

"En baștan bașlayayım. O sizin ilk zamanlarda gittiğiniz partide bir cinayet ișlenmiști hatırlarsan. Ölen çocuk Ekin'e sarkıntılık etmiști, hatta onu ben kurtarmıștım. Yalnıș anlama, takdir beklediğim için öyle demiyorum."

 

"Aslına bakarsan," gözlerini kaçırırken bana kaçamak bakıșlar attı. "Beni o partiye Arkın yani kuzenim gönderdi. Kıravatıma küçük bir kamera taktık. Ekin'i görebilsin diye. O çocuğu da gördükten sonra beni aradı. Ekin limonata istemiști ve ben de onun bahanesiyle dıșarı çıkıp Arkın'a durumu anlattım."

 

"Ve o da Tolga'yı öldürdü?"

 

"Bilmiyordum." diyerek kendini savunmaya çalıștı. Halbuki en az kuzeni kadar o da suçluydu. "Bana sadece tamam demiști. Yemin ederim bașka bir șey demeden beni geri göndermiști."

 

"Duyduğuma göre o çocuğu öldürmesi yarım saat falan sürmüș. Hem de gözlerini oyup, ellerini kesmiș ve de ses tellerini. Profesyonel olmayan kimse bunu bu kadar sürede yapamaz."

 

Kaan susmayı tercih ettiğinde bakıșlarımı kıstım. Kafama takılan tek konu buydu. Ona söylediğim gibi profesyonel olmayan kimse bu kadar korkunç bir cinayeti yarım saatlik bir sürede bitiremezdi.

 

"Offf Deniz," diye bıkkınca fısıldadığı sırada șakaklarına ovalamaya bașladı. Gözlerini kapattı. "Çok fazlasın. Fazla yoruyorsun."

 

İstifimi bozmadım. "Gerçekleri bir bașkasına gerçek anlamda anlatması yorar insanı."

 

"O zaman biraz insaflı olsan?"

 

Ağız ucuyla güldüm. "Kısasa kısas diyelim." söylediklerim ile yüzü düșsede bana belli etmemeye çalıștı.

 

"Neyse, devam et." diyerek konudan uzaklașmamaya çalıștım. Artık iștahı kaçmıș olmalıydı ki bardağı kendisinden uzaklaștırarak ortaya itti. Ben de ona inat limonatamdan sesli bir șekilde içime çektim.

 

"Cinayet nasıl ișlendi Kaan?" diye sordum tekrar. Bu konuda peșini bırakmayacağımı anlaması gerekirdi. Bunun için beni tanımasına gerek yoktu.

 

Yutkundu. Ağzı açıldı, sonra kapandı. Bunu birkaç kez tekrarladı ve en sonunda pes ederek teslim olmaya karar verdi.

 

"Arkın'ın anne ve babası, yani amcamların arası pek iyi değildir. Hep evlerinde kavga ve dövüș eksik olmaz. Bunu dıșarı yansıtmamakta oldukça ustalar ama yalnız kaldıklarında neler olduğunu yalnızca ben ve Arkın biliyor."

 

Soluklandı. "Arkın'la çoğu zaman ilgilenemediler. O zamanlar ben onun yanındaydım. Biraz da oradan geliyor birbirimize olan bağlılığımız. Arkın'da küçüklükten kalan bir sinir hastalılığı var ve bașka șeylerde. Bana söylediği tek șey o. Ama ilaçlar alıyor. Sakinleșmek için. Ve üzerine hastane ilaçları geldi."

 

"Dur, anlamıyorum." diyerek lafını kestim. O kadar kesik kesik anlatıp konudan konuya atlıyordu ki ipin ucunu bana kaçırtıp duruyordu. "Hastane ilaçları derken?"

 

Artık sabrı kalmamıș ve her șey olup bitsin istiyordu bu yüzden beni zorlamadan her șeyi anlatmaya devam etti. "Arkın birkaç yıl akıl hastanesinde tedavi gördü." dediği an kan beynime sıçramıș gibi sandalyemi geri ittirerek ayağa kalktım. Birkaç meraklı göz bizim masamıza ilișirken benim tek hedefin karșımdaki pislikti.

 

"Ne diyorsun ya sen? Sen ne dediğinin farkında mısın? Ne demek akıl hastanesinde yattı? Benim kardeșimin peșinde bir deli mi var?" sinirle masaya vurduğumda Kaan panikle etrafına baktı ve kolumdan tutarak beni geri oturtmaya çalıștı. Direndiğimi gördüğünde "Deniz, otur lütfen." diyerek beni uyardı.

 

Yanımıza gelen genç garson "Bir sorun mu var?" diye sorduğunda Kaan onu inkar ederek kafasını iki yana salladı ve garsona gülümsedi. "Hayır, yok fakat bir bardak su alabilir miyiz?" diye kibarca sordu.

 

Garson gittikten sonra tekrar bana uyarıcı gözlerle baktığında nasıl bir rezillik yaptığımı fark ederek oturdum. Ellerim ile yüzümü gizlerken nasıl kontrolü kaybedebildiğim için kendime kızdım. Nasıl kontrolümü kaybedebilirdim?

 

Garson geldiğinde bana koca bir bardak su uzattı. Bardağı aldığımda birkaç yudumdan fazlasını içemedim. "Biraz daha iyi misin?" diye sorduğunda ona bakmadan bardağı masaya bıraktım ve elimle ağzımı sildim.

 

Sorusunu görmezden gelerek "Ne demek bir deli benim arkadașıma takıntılı Kaan?" diye sorarak ona fısıldadım. Kontrolümü tekrar elime almıștım. Hiçbir șey olmamıș gibi davranmıștım ve bu da onu șașırtmıșa benziyordu.

 

"Bu ani yükselișin," diyeceğini sırada sakin ama sert bir șekilde lafını kestim. "Soruma cevap ver!" diyerek elimi sertçe masaya indirdiğinde bir kez daha meraklı gözlerin hedefi olduk ama kimseye değil, sadece ona baktım. O da aynı șekilde bana.

 

"O bir deli değil," dediğinde sinirden neredeyse kahkaha atacaktım. Hala onu savunabiliyordu.

 

"Daha kibar bir tabiri olsaydı onu kullanırdım." dedikten sonra bir an duraksadım. "Yok kullanmazdım."

 

Ekin'in vurdumduymazlığı biraz bana geçmiș olabilirdi.

 

Masanın üzerinde olan eli yumruk olduğunda oraya baktım bir süre. "Daha ne bilmek istiyorsun?"

 

"Yarım saat içerisinde nasıl bir katil olduğunu."

 

"O bir katil değil."

 

"Kaan sabrımın son demliğindeyim. Cevap ver bana."

 

"Bitti, bu kadar." dediği anda gözlerimi yumdum ve bașımı sağ omzuma yatırdım. "Sevgilim," dediğim an kaçırdığı bakıșları bir anda beni buldu. Dudaklarımı titrettim her an ağlayabilecekmiș gibi. Kahve irislerimi görüșümü bulanık gösterecek kadar doldurdum. Birkaç kez kırpıștırdım. "Bu çok önemli."

 

"Deniz," dediğinde iradesinin kırılmaya bașladığını sesinden anladım. Direnmek istese de dolu gözlerime baktıkça tereddüte düșüyordu. "Seni seviyorum." dedim aniden. Zehrimi yavaș yavaș ona dayıyordum ve o da bana ayak uyduruyor, hiçbir șeyin farkına varamıyordu.

 

Aptal ve iradesiz insanlardan nefret ediyordum.

 

"Anlat bana." sesim titredi. Daha doğrusu ben titrettim.

 

"Deniz, beni anlamıyorsun."

 

"Sen de öyle." dedikten sonra sol göxümden bir damla yaș süzüldü. BAkıșları yüzümde bir yol izleyen damlaya takıldığında oyunculuğuna ben bile șașırdım.

 

"Sikeyim, akıl hastanesinde birden fazla insan öldürdü ve yaraladı. Ve bunları dakikalar tutarak yaptı. Belki ondandır belki o anki sinirindendir. Bilmiyorum. Sevgilim, gerçekten bilmiyorum."

 

"Sen de yanında mıydın?" diye sakince sorsam da duyduklarımın șokunu henüz atlatamamıștım. Kafasını iki yana salladı. "Kardeșin, ne zamandan beri biliyor?"

 

"Yıllar öncesinden. Arkın'ın bir kıza takıntılı olduğunu çok öncesinden söylemiștim ama sonradan Ekin olduğunu öğrendi."

 

"Ne zamandır Ekin'den gizledi?"

 

"O kızın Ekin olduğunu eski sevgilisi kaçırıldığında öğrendi. Belki ondan daha önce. Emin değilim."

 

"Neden ondan gizledi?" diye sorduktan sonra sorduğum soruyu yine kendim yanıtladım. "Seni korumak için mi?"

 

Onaylayarak kafasını așağı yukarı salladı. Soracak bașka sorum olup olmadığını yokladım. Sonra birden masanın üzerindeki elini bana doğru uzattı. Avuç içi havaya bakarken ne istediğini anlayarak elimi avcunun içine bıraktım.

 

"Seni seviyorum Deniz." dediği anda gülümsedim. Bir süre sessiz kaldıktan sonra "Ben de." diyerek ona gülümeue devam ettim.

 

Ve bunun bir aldatmaca olduğunu sadece ben bilecektim.

 

___&&___

 

Ekin'den ...

 

Ağrıyan boynumu yattığı yerden kaldırmak istediğimde dudaklarımdan bir inilti kaçtı. Vücudumun her bir noktası öyle bir tutulmuștu ki her hareketimde vücudumda bir acı hissediyordum.

 

Gözlerimi aralayabildiğimde görüntümü netleștirmek için onları birkaç kez kırpıștırmam gerekti. Zira gözlerim görüntúleri tam netleștiremiyordu.

 

Etrafıma bakındığımda yine aynı kulübede olduğumuzu gördüm. Bakıșlarımı mutfakla birleșik odada gezindirdim. Oturduğum yerden kalkmaya yeltendiğimde bir șey fark ettim.

 

Ellerim oturduğum sandalyenin iki yanından sıkıca bağlanmıștı. Aynı șekilde ayaklarımda. Ve ağzıma bir bant takılıydı. Olanların farkına vardıkça panikledim ve ellerimi çekiștirmeye çalıștım. Öyle sıkıydı ki ipler, ellrimi bir türlü kurtaramıyordum.

 

Bağırmak istedim fakat sesim buğulu çıktı. Arkın etrafta yoktu. Bu ormanda kimse yoktu.

 

Gözüm duvardaki saate takıldı. Gece yarısını çoktan geçmiști. Pencereden dıșarı bakmak istediğimde üzerine tahtaların çakılı olduğunu gördüm. Eğer tepemde cızırdayan ampül yanmasaydı karanlıkta kalırdım.

 

Arkın'ın beni bulduğu anı hatırladığımda bir anda karnımda bir acı hissettim. Karnıma yediğim tekme ve yumrukları hatırladıkça o bölgemdeki acı ve ağrı çoğaldı.

 

Ağlamak istedim ama sesimi çıkaramadım. Gözlerimden sessiz yașlar döküldü. Ağlamak için bile özgür değildim.

 

Bir an için aklıma annem düștü. Ona olan öfkem zamanla azalmıștı, sadece onu affetmekte zorlanıyordum. Șimdi hiçbir șey umrumda değildi. Annem yanımda olsun istiyordum. Ona sarılmak istiyordum. Bana geçti demesini ve beni sakinleștirmesini istiyordum.

 

Gözlerimden yașlar süzülmeye devam ederken Zeliha'yı düșündüm. Onu da mı böyle bağlamıștı? Bana vurduğu gibi ona da vurmuș muydu?

 

Bir an Yamaç geldi gözlerimin önüne. Eminim bana yaptıkları onunkinin yanında hiçbir șeydi.

 

Ağladım.

 

Kendim için değil, benim yüzümden olan șeylere ağladım.

 

Benim yüzümden zarar gören herkes için ağladım.

 

Bir anda o düștü zihnimin puslu köșesine. Ona hala ne kadar kırgın olsam da șimdi kollarında olmak isterdim. Ona ağlayarak sarılmak, doya doya öpmek isterdim.

 

Her șeyi mahvetmiștim.

 

Burada ölsem kimsenin ruhu duymazdı. Kaç gün olmuștu unutmuștum. 4 mü? 5 mi?

 

Șimdiye dek beni bulmaları gerekirdi. Her ne kadar zihnimde Çağrı adına acımasız iftiralar olsa da beni bulacağını biliyordum. Beni bırakmayacağını biliyordum.

 

Ama sadece biraz fazla geç kalmamıș mıydı?

 

Belki de kaderimin bana bir imtihanıydı bu. Yaptığım hataları böyle cezalandırarak bana acı veriyordu.

 

Cezam bir akıl hastasıyla aynı yerde bulunmaktı.

 

Bunu ben seçmiștim.

 

Bunu ben seçmek zorunda kalmıștım.

 

Kendimi aklamak değildi amacım. Ama merhamet duygum bencillik ediyor, beni haklı çıkarıyordu. Annem, sevgilim, arkadașım, katil... Bunların hepsi birleștiğinde benk bir hataya sürüklemiști.

 

Ağlamalarım iç çekișlere dönüșürken adım sesleri duydum. Adım sesleri altında ezdiği parkeleri gicırdatiyor, sessiz ormandaki tek sesi olușturuyordu.

 

İçimde bir umut yeșerdi. Çağrı sandım. Geldi sandım. Kapı açıldı. Oraya bsktım. Nefesimi tuttum. Canım yandı ama umursamadım. Karanlığın içinde görünen simaya baktım.

 

O değildi.

 

Katilimdi.

 

Karanlığın içinden çıkarak olduğum yere doğru adımladı. Her adımında gözleri gözlerimden hiç ayrılmıyordu. Nefesimi tuttum. Dișlerimi sıktım. Karșısında dik oturmak istedim ama kaburgalarımdaki acı buna engel oldu. Karșısında zavallı gibi görünüyordum.

 

Adımlarını mutfağa tașıdı. Birkaç saniye sonra elinde bir bardakla yanıma geldi. Kırmızı koltuğa oturduğunda bir süre bana baktı. Sonra bardağı yere bırakarak iki eliyle sandalyenin iki yanından kavradı ve aniden kendine doğru çekti.

 

Bunu beklemediğim için kalbim korkuyla hızlandı. İki bacağının arasındaydım. Koca eli yüzüme uzandığında ellerimi bir kez daha kurtarmaya çalıștım. Nafileydi.

 

Ağzımdaki bandı öyle yavaș çekti ki hissetmedim bile. Her hareketi yavaș ve sakindi. Yüzü fazla düzdü. Bir katil gibiydi. O zaten bir katildi.

 

Kuruyan dudaklarımı yaladım. Konușmak istemediğimi belli ederek onları birbirine bastırdım. Elinin tersiyle hafifçe yanağımı okșadı. Bakıșlarımı kaçırarak yüzümü geriye kaçırdığımda ne boșluğa düșen eline ne de yüzünün aldığı ifadeye baktım.

 

Derin iç çekișini duydum. Sonra dudaklarımın üstünde bir soğukluk hissettim. Dudaklarıma dayadığı bardaktan suyu kana kana içtim.

 

Bardağı dudaklarımdan ayırdığında kızaran gözlerimle ona baktım. "Bugün seni bir yere götürmek istiyorum." dediğinde tepkisizce ona baktım.

 

"Burada ölmeyeceğim o zaman?" diye duygudan yoksun bir șekilde, düz bir ifadeyle ona baktım. Sustu. Bana baktı. Aynı șeyleri tekrarladım.

 

"Ölmeyeceksin." dediğinde gülmek istedim ama kaburgalarım inlememe sebep oldu. Dișlerimi sıktım.

 

"Çöz beni. Hadi." dediğimde maalesef der gibi boynuna yatırdı. "Sen uslu bir kız olmayı öğrenene kadar bu mümkün değil."

 

"Canım yanıyor." dediğimde bu kez sesimi ifadesiz tutmak için kendimi zorlamadım. Söylediğim iki sözcük de yalan değildi. Canım yanıyordu. Ruhum acıyordu. Ruhum ağlıyordu. Ruhlar ne acır ne de ağlardı.

 

Bir șey dememeyi seçti. Ben de bir șey demedim. Bir faydası olmayacağını biliyordum.

 

"Biliyorum." dedi birden. Pes ettiğim anda. Dakikaların ardından. "Benimki de acıyor. Canım yanıyor. Kalbim sıkıșıyor. Ruhum çekiliyor." sustu birden. Gecenin içinde yükselen çakal sesleri tüylerimi ürpertti. "Yıllardır,"

 

Onun hayat hikayesini biliyordum. Hastanede neler yaptığını, beni her gün nasıl izlediğini, ișlediği cinayetleri, karıștığı suçları, kırmızı ıșıkta tam 15 kez geçtiği için ehliyetine el konulduğunu, annesi ile babasının kavgalarını, ișin șiddet boyutunu...

 

Çektiği acılar için üzgündüm fakat bu bir katile merhamet edeceğim anlamına gelmiyordu. Her canı yanan can yakacaksa bu dünyada tek bir insan dahi kalmazdı. Zira son kalan kiși de sinirini çıkaracak tek insan kendi olduğunden intihar ederdi.

 

"Lütfen," diye fısıldadım yüzüne doğru. "Arkın, lütfen."

 

Kafasını iki yana salladı. "Sen onu unutana kadar, beni kabul edene kadar seni bırakmayacağım sevgilim."

 

"Unuttum ki ben onu." dedim hemen. Yalan söylüyordum ve bunun farkındaydı. Fakat yine de anlamamasını diledim. Șu an deli gibi Çağrı'nın yanımda olmasını ve bana sarılmasını istiyordum.

 

"Gideceğimiz yere bayılacaksın." diyerek konuyu aniden değiștirdi. Bıkkın bir nefes verdim. Gözlerimi kapattığımda aklıma gelen ani bir planla aniden onları geri açtım. Artık neyin doğru neyin yanlıș olduğuna bakmadan her șeyi yapacaktım. Çünkü bana vurarken bile düșünmeyen bir akıl hastası ile aynı çatı altındaydım. Sinirlendiğinde beni öldürebilirdi. Ona engel olmaya benim gücüm yetmezdi.

 

"Sevgilim," diye ona hitap ettim. Yerde olan bakıșları șașkınca bana döndü. Belki de ilk defa onu bu kadar sersem görüyordum. Tek bir sözümle sersemleteceğim kadar saf, sinirlendiğinde gözünü bile kırpmadan beni öldürebilecek kadar merhametsizdi.

 

"Üniversite sonuçlarım açıklanmıș olmalı ve ben henüz onlara bakamadım. Tercih yapmam gerekiyor,biliyorsun." umarım hayır demezdi. Umarım beni anlardı. Umarım o kurtuluș yolunu bana verirdi.

 

İlk bașta tepkisiz kaldı. Sonra samimi bir șekilde gülümseyerek "Tabii ki," dedi. Ona tek kașımı kaldırarak baktığımda hala aynı gülümsemesiyle beni izlediğini gördüm. "Laptop falan yok mu?"

 

Elini alnına vurarak "Ah, doğru." dedi ve ayaklanarak bir yere gitti. Sırtım ona dönük olduğu için nereye gittiğine bakamadım. Birkaç dakika sonra elinde bir bilgisayarla geldi.

 

Koltuğa oturarak bilgisayara açtı. Elleri kılavyede hareket ederken gözleri ekrandaydı. Șașkınca ona bakarken "Arkın," diye mırıldandım. "Ne yapıyorsun?" bana bakmadan konuștu. "Sonuçlarına bakıyorum."

 

Șașkınlıktan nutkum tutulurken yutkundum. Benim hakkımda çok șey biliyordu. Ama onun bakmasına izin veremezdim, o zaman tüm planım suya düșerdi.

 

"Olmaz!" diye aniden çıkıștım. Bu kez ekrandaki bakıșlarını kaldırarak bana baktı. "Bu heyecanı kendim tatmak istiyorum. Anlıyor musun?" yalvarırcasına ona baktım. Șüpheli bakıșları stresten ölmemi sağlayacaktı en sonunda.

 

Stersli geçen birkaç saniyenin ardından gülümsedi. Kalkıp ellerimi ve ayaklarını çözdü. Laptopu kucağıma verirken arkama geçerek elini sandalyenin sırt kısmına dayadı.

 

Ona baktığımda bakıșlarının ekranda olduğunu gördüm. Bedenim gerilirken duraksadım. Bu șekilde ne yaptığımı gözetlerken nasıl mesaj bırakabilirdim?

 

"Ne oldu?" diye șüpheyle sorduğunda kendime gelmek adına kafamı iki yana salladım. Ona gülümsedim. Ellerimi kılavyenin üzerinde hareket ettirirken "Sevgilim," diye neșeyle bağırdım. Arkamdaki bedeninin kaskatı kesildiğini hissettim. "Beni nereye götüreceksin?"

 

Sessiz kaldı. Bilgisayar ekranına yansıyan yüzüne baktım. Hala șașkındı ve sersem. Tam bir sersem. "Yakınlarda çok güzel bir falez var. Manzarası mükemmel. Orayı görmeni istiyorum."

 

Kafamı sallarken söylediği her bir kelimeyi aklıma kazımaya çalıștım. TC bilgilerimi ekrana girerken "Oraya bir isim bile koydum." diyen sesini ișittim. Eğer o bilgiyi bana söylerse her șey çok farklı olabilirdi.

 

Sevinmiș gibi yaptım. "Yaa çok güzel! Adı ne ki?" ekrandan gözümü alıp gülümseyerek ona döndüm. Oldukça düz bakan suratında bir yumușama oldu. Bana gülümsedi. İçtendi.

 

Aslına bakılırsa yakıșıklı bir suratı vardı. Ela gözleri bana sadece Çağrı'yı hatırlatıyordu. Onun dıșında kemikli yüz hatlarına sahipti. Açıkçası bașka șartlarda ona așık olabilirdim.

 

Tekrar ekrana döndüğümde parmağım enter tușuna gidiyordu ki söylediği șeyle donup kaldım. "Defne."

 

Toparlanmaya çalıșarak ona dönmeden konuștum. "Efendim?" bana o isimle seslenmesine asla alıșamayacaktım. Kimliğimde bile var olmayan bir isimle bana hitap ediyordu. Bu, garipti.

 

Burnundan varla yok arası güldüğünü duydum. "Falezin ismi, Defne."

 

Bu kez tam anlamıyla donup kaldım. Belki saniyeler, belki dakikalar. Elim havada öylece kalakaldı. Bilgisayar ekranı ile bakıștım.

 

Birden dıșarıdan bir çıtırtı sesi geldi. Ayak altında ezilen bir dal parçası. İkimizde aynı anda kapıya döndük. Arkın koșarak kapının yanındaki dolaptan bir sopa çıkardı. Bana döndüğünde nasıl baktığını gördü. Umut dolu.

 

Yanıma geldi ve eliyle ağzımı örttü. "Umarım bir aptallık yapmazsın sevgilim." dediğinde zorlukla kafamı salladım. Bir süre tepkimi ölçmek için beni izledi fakat aynı ses bir kez daha gelince hızla kapıdan çıkıp gitti.

 

Yașadığım șok ve heyecanla sersemlerken kendime gelmek adına yanağıma hafif bir tokat çaktım. Aradığım fırsat ayağıma gelmiști ve benim fazla vaktim yoktu.

 

Belki gelenler Çağrı'ydı. Belki her șey șimdi bitmiști ama riske atacağım bir durum olsun istemiyordum. Notlar kısmına onlar için bir not bırakmıștım. Buraya ne zaman gelir ya da ne zaman beni bulurlar bilmiyordum fakat bu notu en erken zamanda bulmaları gerekiyordu.

 

Acele etmemden dolayı harfler birbirine karıșmıștı fakat bunu umursayacak vaktim yoktu. Titreyen ellerimle zor yazıyorken ayak sesleri duydum. Kalbim korkuyla hızlanırken hızla sınav sitesine geri girdim.

 

Aynı anda sertçe açılan kapıyla korkarak yerimde sıçradım. Arkın içeri girerek kapìyı kapattı. Yüzüm düșerken içimde bir korku peydah oldu. "Tilki," diyerek açıkladığında rahatlamak yerine yüzüm daha da düștü. Önüme döndüm. Sertçe enter tușuna basarak siteye giriș yaptım.

 

Sınav sonuçlarıma bakarak kafa dağıtmak istedim. Arkın'da yanıma gelerek ekrana eğildi. Sanki normal bir arkadașımmıș gibi sonuçları ona okudum. "Obpsiz 24k."

 

"Obpli 22k'ye atmıș." diye bağırarak sevincimi belli ettim. Sayısal öğrencisi olarak bence çok da kötü bir sonuç değildi.

 

Yanlıșlarıma bakarken birden "Oha!" diye bağırdım. Arkın soran gözlerle bana bakarken sevinçle ona baktım. "Ayt matematiği 36'ya 4 yapmıșım." halbuki o oturumda hesaplamama göre 7 yanlıș vardı. Sevinçle ayağa kalktığımda ne yapacağımı bilemeyerek geri oturdum.

 

"Tebrikler sevgilim," diyerek gülümsedi. Ardından beklemediğim bir șekilde eğilerek dudaklarıma uzun bir öpücük kondurdu. Bunu beklemediğimden bedenim kaskatı kesildi.

 

Ayrıldığında aralanan dudaklarımı bir süre kapatamadım. O gülümseyerek bir kez daha beni tebrik ederken onu duymuyordum bile. Dolan gözlerimden bir yaș damla süzülürken gözlerimi yumdum.

 

Beni taciz etmiști.

 

___&&___

 

Çağrı'dan...

 

Ertesi gün...

 

Arabanın direksiyonunu tek elimle sertçe çevirirken stresle boștaki elimle saçlarımı karıștırdım. Annem hastanede nöbette olduğu için hiçbir șeyden haberdar değildi. Babamdan arabasını alabilmek için her șeyi anlatmak zorunda kalmıștık. İșin Kaan boyutunu atlayarak tabii ki.

 

Duydukları onu șoke ederken yeğeninin nasıl biri olduğuyla yüzleșmiști. Hemen gitmemize izin vermemiș ve polis arkadașlarını arayarak durumu anlatmıștı.

 

Ona Mavi'yi riske atabileceğimizi anlatmaya çalıșmıștım ve o da arkadașlarına ricada bulunmuștu. Sivil polis olarak ve bizden uzakta bir șekilde bizim peșimizde olacaklardı.

 

Tüm bu olanlar yüzünden Mavi'nin yanına gitmemiz tam iki gün gecikmiști. Bugün itibariyle onun gidișinin 1 haftası oluyordu.

 

7 gündür onu görmüyordum.

 

Ama bu kez çok yakındık bunu hissediyordum.

 

İçimde bir türlü geçmeyen bir korku vardı. Onu bulduğumda her șey eskisi gibi olmayacaktı, bunun farkındaydım. Fakat o iyi miydi? Onu nasıl bulacaktım?

 

Ya arkadașı gibi olursa?

 

Onu kanlar içinde görmeye dayanabilir miydim? Kesinlikle dayanamazdım. Onun saçının teli kopsa benim canım yanardı.

 

O iyi olacaktı.

 

Yan koltuğumda oturan kardeșim fazla durgundu. Yol boyunca ağzını açmamıștı. Çoktan șehir dıșına çıkmıștık çünkü ormana gidiyorduk.

 

Burada bir kulübesi dahi olduğunu bilmiyordum. Arkın'ın ormanlara karșı ayrı bir sevgisi vardı, bunu biliyordum. Hatta İzmir'de de bir ağaç evi vardı fakat neden buraya da bir tane daha yaptırmıștım.

 

Düșüncelerim yüzünden direksiyonu bilinçsizce sıktım. Sırf Ekin'i daha iyi takip edebilmek için mi buraya da bir ev yapmıștı? 2 haftalık bir tatil için?

 

Bu hiç mantıklı gelmiyordu ama bunu umursayacak halde değildim. Her saniye Mavi'ye daha fazla yaklașıyordum.

 

Oradaydı, biliyordum.

 

Ve onu almaya gidiyordum.

 

Dayan sevgilim.

 

Telefonumdan Kaan'ın açtığı konuma bir bakıș attığımda daha yarım saatlik yolumuzun olduğunu gördüm. İçli bir nefes verirken aynadan arkamdaki araçları yokladım. Bizim haricimizde 2 araç daha geliyordu ve ikisinde de polisler vardı.

 

Ayrıyetten babam arkadașı Salih abinin olduğu araçtaydı. Ona her ne kadar gelmemesini söylesem de beni dinlememiști.

 

"Korkma," diye mırıldandım Kaan'a. Ona baktım fakat bana bakmadı. Tekrar önüme döndüm. "Zamanı gelmiști kardeșim,"

 

"Ona ihanet ediyormuș gibi hissediyorum." dediğinde ona kızmam istesem de kızamadım. Onu anlayabiliyordum. Küçüklüğü hep Arkın'la geçmiști. Bizden 4 yaș büyük olan kuzenime sümük gibi yapıșmıștı.

 

Aralarındaki bağı tahmin bile edemiyordum. Onu rahatlatır mı diye düșünmeden mırıldandım. "O çoktan etmiști kardeșim."

 

O yarım saati gerimizde bırakırken tam olarak o kulübeyle bakıșıyordum. Yutkunurken orada olabileceği gerçeği heyecandan ellerimin titremesine sebep oldu.

 

"Geldim, güzelim." diye fısıldayarak kulübeye doğru koșmaya bașladım. Arkamdan seslenen babamın sesi umrumda bile değildi. Öyle çok özlemiștim ki onu. Öyle hasret kalmıștım ki hayat bulduğum maviliklerine.

 

Hızla tahta merdivenleri tırmanarak kapıya ulaștım. İçeri girdiğimde bomboș olduğunu gördüm. Gülümsemem yavaș yavaș yok olurken tamamen içeri girdim. "Mavi?" diye seslenirken babamlarda çoktan yanıma gelmiști.

 

Tek katlı olan evde bakacak bașka bir yer yoktu. Yoktu. Burada değildi. Umutsuzlukla omuzlarım düșerken gözlerimi yumdum. Tam o anda polislerden birisi "Amirim!" diye bağırdı. Mutfaktan geliyordu. Elinde bir laptop vardı.

 

"Ne oldu Ali?" diye sordu Salih abi. Adının Ali olduğunu öğrendiğim abi "Mutfakta bir yer buldum. Parkelerin altında bir bölme vardı. Orada buldum." dediği an laptopu ondan kaparak olduğum yere oturdum.

 

"Oğlum, bize bırak." diyen Salih abiyi umursamadım. Bilgisayarın șifre istemesiyle sinirle nefes verdim. "Siktiğimin bilgisayarı!" diye bağırarak yere bir yumruk geçirdim.

 

"Dur," diyerek Kaan yanıma geldi ve bilgisayarı alarak bir șeylere tıkladı. Laptopu tekrar önüme bırakıp polislerin arkasına gitti. Ekrana baktığımda masaüstüne girdiğine gördüm.

 

Șașırmayı sonraya atarak yaklașık 15 dakika boyunca bilgisayarı kurcaladım. Notlara girdiğimde bir not olduğunu gördüm. Dün bırakılmıștı. Mavi'ydi. Harflerin birbirine karıștığı yazıları sesli bir șekilde okudum.

 

"Çağrı fazla vaktim yok. Beni dinle. Arkın beni yarın bir faleze götürecek. Orayı çok sevdiğini söyledi. Manzarası güzelmiș ve oraya Defne ismini koymuș. Umarım tam zamanında bu notu bulursun."

 

Soran gözlerle direkt olarak Kaan'a baktım. Bu kes bakıșlarını kaçırmadı. Ne demek istediğimi anladı. Kafasını salladı. "Ben neresi olduğunu biliyorum."

 

 

_____BÖLÜM SONU_____

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SELAM dostlar ne haber nasıl gidiyor?

 

Bölüm nasıldı?

 

Bundan sonraki bölüm sezon finali olabilir. Ama belki iki parta bölerim çünkü çok uzun olacak.

 

*BÖLÜM DÜZENLENMEMİȘTİR. ERTESİ GÜN DÜZENLENECEKTİR. YAZİM HATALARI OLDUĞUNU BİLİYORUM*

  

 

 

Bölüm : 10.05.2025 22:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...