6. Bölüm

6. Acı İntikam

Nisabzzz6644
nisabzzz6644

Lütfen oy atmayı ve yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalar dilerim.😘

Çağrı'nın modelidir. İnstagram hesabı - brentassayag

 

*****

 

Yarım saat önce...

 

Karşısındaki akşam haberlerini izlerken oldukça ciddiydi Çağrı. Haber izlemek ona sıkıcı gelse de yine de izlemeyi seviyordu.

 

Talha oturduğu tekli koltukta karşısındaki televizyonu izlerken arada Çağrı'ya kaçamak bakışlar atıyordu. Her zamanki gibi yine Çağrı'nın evine gelmişti ama bu sefer amacı farklıydı. Bir ayağını yere vurarak tıkırtılar çıkarıyordu. Sıkılmaya başlamıştı artık. Bir an önce planını devreye sokmak istiyordu.

 

Rahat görünmeye çalışarak dışarı doğru sesli bir şekilde üfledikten sonra öne doğru eğilerek elini Çağrı'ya doğru uzattı. "Telefonunu versene be takılayım biraz." Çağrı bakışlarını televizyondan çekmeden, "Git kendi telefonunla ilgilen." dedi. "Benimki şarjda." dedi Talha. Şarjının biteceği günler böyle olmalıydı. Çağrı sıkıntılı bir nefes verip hemen yanında olan telefonunu fazla uzatmaması için Talha'ya uzattı.

 

Talha bunu görünce kızlar gibi sevinç çıklığı atmamak için zor durdurmuştu kendini. Rahat ifadesini hiç bozmadan telefonu alıp rastgele gezinmeye başladı. Çağrı'ya küçük bir bakış attıktan hemen sonra İnstagrama girdi. Biraz gezindikten sonra öğlen Ekin'den istediği onun hesabına girdi. Rastgele bir fotoğrafa tıkladıktan sonra yerinde dikleşerek oyunculuk yeteneğini konuştudu.

 

"Aaa! Bu Ekin yenge değil mi?" diye abartılı bir şekilde bağırınca Çağrı irkilerek doğruldu. İrkilmişti çünkü arkadaşının kız çığlığı gibi çıkan sesini beklemiyordu. Yerinde dikleşmişti çünkü onun adını duymuştu. Ekin...

 

Çağrı umursamıyormuş bir izlenim vermeye çalıșarak karşısındaki televizyona odaklanmaya çalıştı. "Aa vallaha da o." diyerek Talha oturduğu koltuktan kalkıp Çağrı'nın oturduğu üçlü koltuğun boş tarafına oturdu. Fotoğrafı çok yakından inceliyordu.

 

Çağrı bacağını diğerinin üzerine atarak koltuğa biraz daha yaslandı. Televizyonu izliyordu ama artık o kadar da odaklanamıyordu. Kafasını hiç çevirmeden gözünü kaydırıp ekrana bakmaya çalıştı ama göremedi. Talha bağrına basar gibi içine çekmişti telefonu. Merak ediyordu fotoğrafı. Yok illa bakması lazımdı.

 

Neden merak ettiğini bilmiyordu.

 

Yandaki kumandayı eline alıp koltuğun üzerine kolunu rahat bir şekilde koydu. Bir iki dakika sonra elindeki kumandayı Talha'nın yanına doğru düşürüp almak için eğildiğinde bir kez daha bakmaya çalıştı ama kahrolası fotoğrafı yine göremedi. Arkadaşının şekilden şekle girdiğini gören Talha ona yandan bir bakıș ataraken sesini incelterek, "Efekan yapma annem gözün öyle kalacak." diye dalga geçti.

 

Çağrı ters bir bakış atarak arkadaşının elindeki telefonunu aldı. Sahi telefon zaten onundu ne diye o kadar şekle girmişti ki? Ekrana bakmadan önceki düşünceleri onun fotoğrafını gördüğü anda aklından uçup gitti. Ekrana yakından baktığında yutkundu.

 

Gün batımını arkasına alan denizin hemen önündeydi. Gökyüzünün kırmızı ile turuncu arasında kaldığı renk ona da yansımıştı. Üzerine beyaz, düz bir elbise giymişti. Elbise dizlerinde bitiyordu ama bir tarafında derin olmayan bir yırtmacı vardı. Bir ayağını öne doğru uzatmıştı ve yanına bakıyordu. Yüzüne gelen saçlarını eliyle çekerken çekilmişti fotoğrafı.

 

Çok beğenmişti Çağrı. Fazla güzeldi, özellikle deniz mavisi gözleri. Çok masumca bakıyordu bir o kadar da kasvetli. Son günlerde fazla karşılaşır olmuşlardı. Çağrı bunu kurcalamıyordu çünkü bundan şikayetçi değildi. Talha oturduğu yerden kalkarak Çağrı'nın yanına geldi ve koltuğun kenarına oturarak bir kolunu Çağrı'nın omzuna koydu. "Yenge de taş ha." dedi ağzını yüzünü ayrı oynatıp.

 

Çağrı ona ters bir bakış atınca hemen toparlandı. "Ama dünya ahiret yengemdir." diyerek sağ elini göğsüne vurdu. Çağrı artık arkadaşının ona yenge diye hitap etmesine alışmıştı. Ne kadar çabalasa da yine diyeceğini çok iyi bildiği için artık bir şey demiyordu. Tek dileği Ekin'in yanında da ona öyle seslenmemesiydi.

 

Çağrı burnundan soluyarak tekrar fotoğrafa döndüğünde fotoğrafı biraz büyütmek için parmağını ekrana koymuştu ki Talha'da "Baksana şurda..." diyerek parmağını bir şeyi göstermek için ekrana dokundurunca fotoğrafı beğendiler.

 

"Lan!" diyerek Çağrı telefonu koltuğa attı. Hızla yerinden kalkıp kocaman açtığı gözleriyle telefona düşman gibi bakıyordu. Hızlı hızlı aldığı nefesler inip kalkan göğsünden belliydi. Hemen uzanıp telefonu eline aldı ve az önce yanlış gördüğünü dileyerek ekranı açtığında Ekin'in fotoğrafı ve fotoğrafın sol altındaki kalbin kırmızı olduğunu görünce telefonu bir kez daha attı.

 

"Talha! Senin yedi ceddini sikicem lan!" diyerek hızla arkasına dönmüştü ki bir kapı kapanma sesi duydu. Etrafta kimse yoktu. Talha tabiri caizse ayaklarını kıçına vurarak ortamdan kaçmıştı. Hayatında verdiği doğru kararlardan biriydi bu.

 

O da bunu planlamamıştı ki sadece hesabı gösterecekti. Fotoğrafı beğenmek aklında yoktu. Talha bir süre Çağrı'nın karşısına çıkmasa iyi olacaktı çünkü ölmek için henüz çok gençti.

 

___&&___

Ekin

 

Zeliş hala prenses gibi uyurken ben dalgın bakışlarla karşımdaki duvarı izliyordum. Saat sabahın 7'siydi ama ben tüm gece boyunca uyumamıştım. Dünkü bildirim aklıma gelince dudaklarımı ısırdım. Cidden tüm gece boyunca bu aklımdaydı.

 

Bunun için uyuyamadığıma inanamıyorum!

 

Bakışlarımı duvardan çekip battaniyeyi üzerime biraz daha örttüm ve yatağın içine kayarak uzandım. Düz bir şekilde tavana bakarken ellerimi karnımın üzerinde kenetledim ve bir kez daha uyuyabilmek umuduyla gözlerimi yumdum. İçimden saymaya başladım belki uyurum diye.

 

Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, öküz, Çağrı...

 

Dur ne!

 

Telefonumdan gelen bildirim sesiyle hızla gözlerimi açtım ve kenardaki komidinin üzerindeki telefonumu şarjından çıkarıp aldım. Yatakta doğruldum. Hızlı bir şekilde telefonu açtım ama gözüme çarpan ışık yüzünden gözlerimi kapattım. Bu telefonun ışığı ne ara bu kadar açıldı?

 

Gözlerimin ışığa alışmasını bekledikten sonra yavaşça araladım ve şifremi girerek bildirime tıkladım. Müdür Beyin açtığı gruba giriş yapınca sıkıntılı bir nefes verdim. Cidden neden o kadar heyecanlandım ki?

 

Dudaklarımı yalayıp gelen mesajı okumaya başladım. "Sevgili öğrenciler, bugünkü etkinliğiniz olan doğa yürüyüşü, sizi götürecek olan şöförün annesinin vefat etmesi sonucunda yarına ertelenmiştir. Bugün için serbestsiniz ama kendinizi fazla yormayın malum yarın yorucu bir gün olacak :)"

 

Geleli yaklaşık 4 gün olmuştu ve o etkinlik bu etkinlik diye diye bizi bir salmamışlardı. Bu yüzden bu habere sevindim.

 

Sabret, 10 gün kaldı.

 

Telefonu kapatıp yine şarja taktım ve uyuyamayacağımı anladığım için sessizce yataktan çıktım ve çıplak ayaklarla Zeliş'in uyanmaması için sessizce koltuğun üzerindeki hırkamı aldım. Hırkayı giyip altta kalan saçlarımı ellerimle çıkardım. Sessizce balkona doğru gittim ve kapıyı ses çıkarmamaya çalışarak yavaşça açmaya başlamıştım ki Zeliş'in yerinde hareketlenmesiyle hiç hareket etmeden durdum. Yerinde rahatsızca kıpırdandı. Bir şeyler mırıldanarak sırtını bana dönünce tuttuğum nefesimi rahatlayacak verdim ve hızla kapıyı açarak balkona çıktım.

 

İçerisi soğumasın diye kapıyı arkamdan kapattım ve korkuluklara doğru ilerledim. Sabahın hafif, serin rüzgarı saçlarımı iki yana atınca ürperdim. Hırkama daha sıkı sarılarak gözümün önüne gelen saçlarımı kulağımın arkasına attım. Üşüyen ayaklarım için yapabileceğim bir şey yoktu.

 

Dirseklerimi korkuluklara yasladım ve karşımdaki denizi izlemeye başladım. Sabah rüzgarı öyle serin, öyle huzurlu esiyordu ki gözlerimi birkaç saniyeliğine huzurla yumdum. Deniz tarafından gelen martı sesleriyle biraz tereddüt etsem de içeri girmedim. Derin bir nefes alarak gözlerimi tekrar sonsuz maviliğe açtım. Babam da bana baktıkça böyle derdi.

 

Düşünmek yok Ekin.

 

"Seni özledim baba." titreyen sesimin nedeni içime doğan ağlama isteği miydi yoksa üşüdüğüm için miydi emin değilim.

 

Bakışlarımı denizin etrafında gezdirirken o kafeyi gördüm. Buraya ne kadar da yakındı, dışarı ilk bakışımda nasıl fark edemedim acaba? Çağrı'yla ilk karşılaşmamız bu kafe yüzündendi.

 

Hadi ama öküz daha iyiydi!

 

Kafeye bakarken birisi içeriden çıktı ve kafenin soluna doğru yürümeye başladı. Evet, bu oydu. Hemen kafenin yakınında bulunan daha küçük kulübe gibi bir yere girdi ve birkaç dakika sonra elinde üst üste koyduğu üç kasayla çıktı. Tişörtünün açıkta bıraktığı kollarındaki kaslar tuttuğu ağırlıkla daha da belirginleşmişti.

 

Cidden hangi akıllı bu soğukta tişört giyerdi ki?

 

Onu izlerken dudağımdaki tebessümü yeni fark ediyordum. Kendimi toparlayıp hafifçe silkelendim. "N'apıyorsun Ekin?" bir daha ona bakmadan içeriye doğru ilerledim ve kapıyı açmamla birlikte kafenin kapısını açınca çalan zilin sesinin gelmesi bir oldu ve ben geri içeri girdim.

 

Kapıyı kapatıp arkama dönünce Zeliş'in uyandığını gördüm. "Günaydın." dedi esnemesinin arasından. "Günaydın." dedim ben de. Üzerindeki battaniyeyi kenara attı ve yataktan kalkarak bir kez daha esnedi. Kollarını iki yana açıp gerindikten sonra kafasını kaşıdı yanıma gelirken.

 

"Erkencisin." dedi ve bir kez daha esnedi. "Sen de olmadığını kanıtladın." dedim. Uyuşuk bir şekilde güldü ve bir kez daha esnedi. "Sanırım."

 

Yanından gidip gardırobumun karşısına geçtim. "Seni ben mi uyandırdım?" diye sordum siyah çizgili, boğazlı kazağımı alırken. Bir ses gelmeyince, "Zeliş?" dedim ama yine bir ses gelmedi. Siyah taytımı da yatağın üzerine bırakarak kapağın arkasından ona baktım. "Zeliş?" yanına gittim ve aşağı bakan kafasına eğilerek baktım. Yok artık ayakta uyuyordu!

 

Etrafa kısa bir bakış attıktan sonra boğazımı temizledim. "Çavuş kalk!!" diye bağırmamla yerinde sıçrayarak uyandı. "Ne? Baskın mı var?" diye telașla sorup etrafında fıldır fıldır dönmeye başladı. Gülmemle birlikte bakışlarını bana çevirdi ve kızgın bir şekilde bana bakmaya başladı.

 

"Komik mi?" diye sordu ben hala gülerken. "E- evet." gözlerini devirdi ve banyoya girdi. Arkasından ben de hemen pijamalarımdan kurtuldum ve şarjdaki telefonumu alıp bir şey var mı diye baktım. Hayır, bir şey yoktu.

 

Ne olabilirdi ki?

 

Beğenme? Takip isteği? Evlenme teklifi?

 

Sıkıntılı bir nefes verdim ve kendimi yatağa attım.

 

___&&___

 

Oturduğum koltuğa iyice gömülerek ayağımı bir havaya kaldırıp bir indirdim. O kadar sıkılmıştım ki anlatamam. "Offf!" diyerek dışarıya bilmem kaçıncı kez üfledim. Zeliş aynanın karşısında küpesini takmaya çalışıyordu. "Of Ekin! Ne istiyorsun? Benimle gel çok sıkılıyorsan." dedi arkadan. "İstemem." dedim isteksizce. Kendisi B şubesinden arkadaşı Melike'yle buluşacaktı. "Nasıl olmuşum? " diyerek önüme gelince boş gözlerle onu süzdüm.

 

Üzerine kısa, çiçek desenli bir elbise giymişti ve ayağında da beyaz spor ayakkabı vardı. Bakır saçlarını yarım bağlamıştı ve omzuna attığı beyaz çantası sadeydi. Bileğindeki bileklikler ve kulağındaki küpelerle de kombinini tamamlamıştı. Sade ama tatlıydı. Beğenmiştim ama onu sinir etmek için "Kötü," dedim. Hemen yüzünü astı. "Sana soranda kabahat. " dedi alıngan bir tavırla.

 

"Sorma gülüm." dedim rahatça. "Sormam." dedi yüzünü başka tarafa çevirip. Yayıldığım koltuktan istemeyerek kalktım ve su almak için yatağın yanındaki komidinin üzerindeki sürahinin yanına gittim. Ters duran bardağı alıp suyu doldurdum ve geri Zeliş'in yanına gittim. O bana bakmıyordu.

 

Karşısında durup koltuğun kenarına hafif oturdum. Bardaktaki suyu içtim ama sonunda biraz kalacak şekilde bıraktım. "Küsmeye devam edersen eğer, o makyajını çok iyi hale getirebilirim." dedim elimdeki bardağı ona doğru sallarken. Hızla bana dönünce güldüm. "Aferin." dedim. "Bir insana 'güzelsin' demek kötü bir şey değil." dedi.

 

Hala orada mı?

 

Bardağı tekrar ona doğru salladım. "Şansını zorlama." deyince oflayarak yanımdan gitti. Bardağın dibindeki suyu da içtim ve kapının açılma sesini duydum. "Selam, Ekin burada mı?" bu ses Begüm müydü? Yok canım yanlış duymuşumdur. "Evet, içeride." diyen Zeliş'in de sesini duymamla yutkundum ve kaçacak yer aradım. "Şimdi boku yedik."

 

Etrafıma bakınıp kaçacak bir yer aradım. Gözüm pencereye takılınca bir an tereddüt etsem de bu fikirden vazgeçtim. Hadi ama 5. Kattaydık! Adım sesleri duymamla gözlerimi yumup Kelime-i Șehadet getirmeye başladım. "Ekin!" diyen Begüm'ün sesinin kulağıma gelmesiyle kendimi toparlamaya çalışıp arkama döndüm. Begüm bana bakarak kocaman gülümsüyordu. Bu gülüşüne anlam veremedim. Deniz ise her zamanki yüz ifadesiyle bize bakıyordu.

 

Dudağıma zoraki bir tebessüm kondurup Begüm'e baktım. O, çok rahat bir şekilde çantasını çıkarıp Zeliş'in yatağının üzerine fırlattı ve ikili koltuğa oturdu. Deniz'de aynı şekilde tek fark olarak çantasını daha sakin bir şekilde bırakıp tekli koltukların birine oturdu. Şükür ki kapıya yakın olana oturmamışlardı.

 

Ben de o boş kalan koltuğa popomun ucuyla her an için tetikte durarak oturdum. Bir bu gariban biliyordu üzerindeki bu oturuşumun sebebini. Titreyen dizimin üstüne elimi koydum. "Eee nasılsın?" diyerek Begüm ortamdaki sessizliği bozdu. "İyi sen?" diye hızla sordum ben de. "İyi." dedi ve bacak bacak üzerine attı. Deniz kasılmış halime bakarak, "Her şeyi biliyor." dedi. Bunu duymamla ben yutkunurken Begüm elini boşver dercesine salladı.

 

"Boşver unuttum gitti." dedi ama ben buna inanmadım. Hazır konu açılmışken, "Begüm çok kızdın mı?" diye sordum. Hayır anlamında başını salladı. "Biraz."

 

"Gerçekten mi?"

 

"Şaka gibi mi görünüyor?"

 

"Rahatladım valla lan!" diyerek sevinçle koltuktan kalktım. Begüm bu halime güldü. "Şükür, bir saattir robot gibi duruyordun." gülerek yanına gittim ve hiç benlik olmayacak bir şekilde ona arkadan sarıldım. "Deli kız." diyerek o da güldü. Birkaç saniye sonra boynundan ayrıldım. Fazla durmadan kollarımı geri çektim.

 

Dağılan saçlarımı elimle düzeltirken koltuk altımdan gelen kokuyla yüzümü buruşturdum. Cidden ter kokuyordum. "Kızlar eğer rahatsız olmayacaksanız ben bir duş alayım." Begüm hemen onayladı. "Tabii tabii al sen." deyince Deniz'e bakma gereği duymadım. Çünkü bir şey demeyeceğini biliyordum. Yatağımın yanına giderken Begüm'ün, "Senin telefonunu alabilir miyim? Benimkinin şarjı çok az." dediğini duydum.

 

"Tabii." derken bir yandan çıkınca giyeceğim kıyafetleri yatağın üzerine koyuyordum. Koltuğun karşısındaki orta sehpadan telefonumu aldığını göz ucuyla görmüştüm. "Şifre istiyor." deyince yanına gittim ve şifreyi girerek ona geri uzattım.

 

"Teşekkürler" diyerek bana gülümsedi. Ben de fazla vakit kaybetmeden banyoya girdim.

 

___&&___

 

Ekin'in banyoya girmesinin ardından hızla telefonda dolaşmaya başladı Begüm. Elbetteki intikamını alacaktı aksi olsaydı korkulması lazımdı zaten. Ne yapacağını bilmiyordu ama bir şeyler yapmalıydı. Ciddi bir şekilde telefona baktığını gören Deniz bir şeyler olduğunu anlamıştı.

 

"Dur tahmin edeyim. Ya şu anda indirimde bir elbise gördün ya da intikam alacaksın değil mi?" sakin bir şekilde bunları söylemesi Begüm'ü afallattı. "Nasıl anladın?" diye sordu hala aynı afallamış ifadesiyle. Deniz umursamazca telefonuyla ilgilenmeye başladı. Deniz'den cevap alamayacağını anladığında fazla üstelemedi çünkü Ekin her an banyodan çıkabilirdi.

 

İnstagrama girdi belki bir şeyler bulurum diye. Mesajlaşma kısmına girdi ama kendisi ve Deniz dışında çok az kişi vardı ve hepsiyle en az bir ay önce mesajlaşmıştı. Oradan çıktı ve postlara baktı. Neredeyse her bir post ders notlarıyla ya da müziklerle alakalıydı. Begüm bir şey bulamayacağını anlayınca ağlamak istedi. Evet, intikam almalıydı ama lanet kızın hiçbir açığı yoktu.

 

Sıkıntılı bir nefes verince Deniz ekranın arkasından dudağını kıvırdı ama Begüm bunu görmedi. Başka bir şekilde almalıydı artık intikamını. Yılmış bir ifadeyle hiç değilse biraz gezineyim diye düşündü İnstagramda. Karşısına art arda 5 kez ders notları çıkınca gözlerini devirip arama kısmına girdi. Tam hep takip ettiği moda sayfasının adını yazıyordu ki aramalarda gördüğü yabancı isimle kaşlarını kaldırdı.

 

"Çağrı mı?" diye sorgularcasına fısıldadı. Malum arkadaşının telefonunda karşı cins ismi görmek onu biraz şaşırtmıştı. Ah, tamam çok şaşırtmıştı.

 

Hiç düşünmeden isme tıkladı ve karşısına çıkan kişiyle şaşkınlığı biraz daha arttı. Bir fotoğrafına tıklayıp incelemeye başladığında bu sima ona tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramıyordu. "Kimdi bu?"

 

Gözlerini kısıp ekrana biraz daha odaklandı. Fotoğraf karesini parmağıyla büyültüp bir kez daha incelediğinde kim olduğunu anladı. Tabii ya bu oydu! Koşuya çıktıkları gün Ekin ile el ele yakaladığı çocuk!!

 

Şaşkınlığını gizleyemedi ama tahmin etmişti aralarında bir şey olduğunu. Arkadaşının onun önüne altın tepsiyle serdiği açığı tabii ki geri itmeyecekti. Dudağına şeytani bir gülüş yerleştirdi. Çağrı denilen çocuğun fotoğraflarını incelemeye başladı. Ekranı aşağı doğru kaydırırken üstü çıplak bir fotoğraf dikkatini çekti ve ona tıkladı.

 

Fotoğrafta Çağrı'nın üstü çıplaktı ve sahildeydi. Begüm hiç düşünmeden fotoğrafı beğendi ve tam hesaptan çıkacakken aklına gelen düşünceyle bu fikrinden hemen vazgeçerek aynı fotoğrafa tekrar girdi. Hadi ama arkadaşının yaptığının yanında bu neydi ki? Ne yapabileceğini düşünürken çocuğu inceliyordu. Şimdi yalan yok arkadaşı kırk yılda bir hedefi doğru tutturmuştu. Eniştesini beğense de onun Buğra'sı vardı. Her ne kadar yanında rezil olsa da!!

 

Ne yapabileceğini düşünürken banyodan gelen su sesinin artık gelmediğini fark etti. Muhtemelen Ekin artık çıkacaktı. Bunu anlamasıyla eli ayağına dolaşırken aklına ilk gelen şeyi hiç düşünmeden yaptı. Fotoğrafın altına ateş emojisi gönderdi.

 

Yorumu gönderip hızla hesaptan çıktı. Hemen şifresini girip kendi hesabına girmesiyle Ekin'in banyodan çıkması bir oldu. Şükür ki kendi postları modayla doluydu. Hesaba girince karşısına ilk çıkan şeyin yeni moda bir ayakkabı olması bunun kanıtıydı. "Geldim." diyerek Ekin arkasından çıkan buharla yanlarına geldi.

 

Begüm telefona bakarken gülümsüyordu. Bu gülümsemesinin sebebi aldığı acı intikam mı yoksa karşısındaki ayakkabının indirimde olması mıydı bilmiyordu.

 

___&&___

 

Begüm'ün bir saat boyunca bizi dışarı çıkarmaya uğraşması sonucu dışarı, yürüyüşe çıkmıştık. Banyodan çıktığım gibi elindeki telefonumu bırakıp fazla neşeli bir şekilde dışarı çıkmamız için bizi zorlamıştı. "Bugün hava fazla mı güzel?" diyerek içine derin bir nefes çekti Begüm.

 

Bugün fazla neşeliydi?

 

Ona yaptığım şeyi unuttuğunu da düşünmüyorum.

 

Allah'ım sen beni şeytanın şerrinden koru.

 

"Normal ya." diyerek havaya kısa bir bakış attıktan sonra önüme döndüm. Begüm yürürken bir anda kollarını iki yana açıp etrafında dönmeye başladı. Bu neşesi karşısında ben kaşlarımı çatarken Deniz gülmemek için dudağını ısırıyor gibiydi.

 

Tamam, burada bir şeyler dönüyor.

 

Kahkahalarla sarsak yürüyen kızdan bakışlarımı çevirip önüme baktığımda biraz uzağımızdan Talha ile Çağrı'nın bize doğru geldiğini gördüm.

 

Ne tesadüf ama!

 

Begüm'de fazla güldüğü için muhtamelen yaşaran gözleri sebebiyle önünü göremediğinden Deniz'in omzunu tutarak gidiyordu. Sonunda gülmesini bitirip tahmin ettiğim gibi parmağıyla gözünden akan bir yaşı sildi.

 

Hala kıkırdarken sonunda önüne döndü. Yürümeye devam ederken onlar da bize yaklaşıyordu. Talha'nın Çağrı'ya bir şeyler söylediğini görüyorum.

 

Yanıma kısa bir bakış attığımda Begüm'ü göremedim. Deniz'i kolundan tutup durdurdum. "Begüm nerede?" sorumla o da yeni fark ediyormuş gibi etrafına bakınmaya başladı. Arkamı dönüp baktığımda Begüm'ün bizden birkaç adım geride dikilip bir yere baktığını gördüm. "Begüm?" diyerek yanına giderken Deniz'de arkamdan geliyordu.

 

Yanına gelince bir kez daha "Begüm?" dedim ama o hala aynı yere bakıyordu. Az önceki neşesinin aksine daha donuk bir ifadesi vardı. Baktığı yere kafamı çevireceğim esnada Deniz'in kolunu tutup, "Deniz biz şeyimizi unutmadık mı? Tüh görüyor musun olacak şey miydi bu? Koş onu alıp gelelim hadi." diyerek hareketlenince şaşkınca ona baktım.

 

Deniz'de kolunu tutan Begüm'ün eline baktı. Sorgularcasına tek kaşını kaldırıp Begüm'e baktığında Begüm benim arkama kaçamak bakışlar atıp tekrar Deniz'e dönüyordu. Deniz Begüm'ün baktığı yere yani arkama kısa bir bakış atıp ne olduğunu anlamış gibi hee dercesine kaşlarını kaldırdı. "Evet, şeyimizi unuttuk biz. Şeyimiz olmazsa yapamayız. Şey bizim için çok önemli bir şey."

 

Begümle birlikte koşarak yanımdan gidince arkalarından şaşkınlıktan aralanan dudaklarımla bakıyordum. "Şey önemli." diyerek başımı salladım ve arkamı dönerek yürümeye başladım.

 

Şuna bak! O dedi dışarı çıkalım diye şimdi beni ekiyor.

 

İlk başta fark edemedim ama Talhalar bana çok yaklaşmıştı hatta şu an tam önümdeydiler. 3,2,1...

 

"Selam yenge." hiç şaşmaz. Karşılıklı dikilirken "Selam." dedim ben de. Çağrı'ya da selam vermek için dönmüştüm ama o bana bakmıyordu. "Sana da selam." dedim ona hitaben.

 

"Selam." dedi ama bakışlarını yerden kaldırıp yüzüme bakmıyordu. Sorgularcasına kaşımı kaldırdım ama çokta üstelemedim. Talha'ya dönüp "Naber, nasıl gidiyor?" dedim ama gözüm hep Çağrı'ya kayıyordu.

 

"İyi, çok iyi hemde di mi" diyerek dirseğiyle Çağrı'yı dürttü ama Çağrı bakışlarını hiç kaldırmadan onaylayan mırıltılar çıkardı.

 

Burada adam yerine konmadığımı hissediyorum.

 

Çağrı'ya alttan eğilip bakmaya çalıştım ama yüzünü hemen diğer tarafa çevirdi. Kaşlarımı çatıp ona baktım. "Küs müyüz?"

 

"Yoo ne alaka?" diye hızla cevapladı beni. Bana bakmamak için özel bir çaba sarf ediyor gibiydi.

 

Bu sırada bana sırıtarak bakan Talha'yı yeni fark ediyordum. Ne var anlamında başımı hafif salladım. Hala sırıtırken, "Yenge demeyim demeyim diyorum ama sen de baya ateşli geliyorsun ha." demesiyle Çağrı'dan karnına bir dirsek yemesi bir oldu.

 

İki büklüm olmuş çocuğa gözlerimi iri iri açarak bakarken aynı şaşkın ifademle Çağrı'ya baktım. O yine bana bakmıyordu. Talha'nın ensesinden kedi gibi tutup doğrulttu. "Talha biz şey için gelmemiş miydik? Hadi." diyerek bana bakmadan yürümek için hareketlendi. Giderken bana bir baş selamı verip "Görüşürüz." dedi. Bunu derken de bana bakmamıştı.

 

Arkalarından bakarken "Şeyiniz şeyinize girsin." dedim ve ayaklarımı yere vura vura onların tam tersi istikametinde yürümeye başladım.

 

Belki biraz şey yapabilirdim!!!

 

 

 

____BÖLÜM SONU_____

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet selamlar herkese😊

 

Nasıl gidiyor? Umarım iyisinizdir.

 

Bir bölümün daha sonuna geldik. Nasıl buldunuz bölümü?

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Begüm'ün intikamını nasıl buldunuz? Sizin aklınızda nasıl bir intikam vardı?

 

Ekim'e üzülmedim desem yalan olur kızın bir şeyden haberi yok yazık ya. Ndosmsşwmalsn

 

Peki Çağrı'ya ne demeli? Ekin yani Begüm onun fotoğrarını beğenip altına ateş emojisi attı ama o Ekin attı zannediyor. Bunun nasıl bir yanlış anlaşılma olduğunu düşünün yani.

 

Yani normal fotoğrafını da değilki üstü çıplak tüm kaslarının ortada olduğu fotoğraf. ŞALALSMSLSND

 

ÖNEMLİ!

lütfen kitabı oylayın ben bu kitabı vakit öldürmek için yazıyorum ama emeğimin karşılığını da almak isterim. Yorum yapmayı da unutmayın. 🩷🩷

 

Bir sonraki bölümde görüşmek dileğiyle.

 

 

Bölüm : 08.12.2024 12:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...