
"Barlas yeter artık."nefes nefese söylediklerimle kısa diyemeyeceğim bir kaç dakika sonra durduğunda beni göğüsüne çekti. O da nefes nefeseydi.
Gecenin bir vaktiydi ve tabii ki tutkunun zirvede olduğu bir ilişki yaşadığımız için birbirimize doyamıyorduk. Nefeslerim düzene girince karnıma giren ağrıyla derin bir nefes aldım.
Fazla zorlamıştık.
Elim karnıma gidince Barlas'ta bunu fark etmiş olacak ki elleri benim ellerimin yerini aldı. Yavaş yavaş masaj yaparken saçlarımdan öptü. "Çok mu zorladım?"dediğinde sessiz kaldım.
Bir kaç saniye sonra "Biraz, ama ben istedim. Pişman değilim."dediğimde güldü. "Farkındayım."dediğinde bende güldüm.
Yaptığı masajla rahatlarken yorgunlukla uyuyakalmıştım.
.
.
.
"Aşkım hemen çıkmam gerekiyor. Duruşmam var."belime sarılmış rahat bırakmayan Barlas'aydı sitemim. Kollarını zor bela çözüp boynuma öpücük bıraktığında dün gece yatmadan önce ayarladığım kıyafetlerimi aldım.
Krem rengi palazzo pantolon, siyah büstiyer ve onun üzerine krem rengi blazer ceket giyip saçlarımı yukardan at kuyruğu yapmıştım. Geçtiğimiz günlerde kuaföre gidip kestirdiğim perçemlerime düzleştiriciyle şekil verip ayakkabılarımı giydim.
Aynada son kez kendime baktığımda iyi olduğuma karar verip odadan çıktım. Barlas salonda telefonuyla konuşuyordu yanına gidip dudağına küçük bir öpücük bıraktım. Çekileceğim sırada elimi tutup beklememi işaret ederken telefondaki kişiye sonra konuşacaklarına dair bir kaç şey söyleyip kapatmıştı telefonu.
Ayağa kalkıp kollarını belime sardı. Başını boynuma eğip ardarda öpücüklerin sıralarkan memnun bir şekilde boynumu yana yatırmış yer açmıştım. Eğildiği için boynu bakış açımdayken bende onun boynuna küçük küçük öpücükler bırakıp saçlarını okşamaya başladım.
"Akşam evdeyim sevgilim ama gitmem gerekiyor."dememle son kez baskılı bir şekilde öpüp bıraktı. "Erken gel."diyio göz kırptı. Bu haline gülerken "Yorucu işlerimiz var."demesiyle koluna vurdum.
"Sus sus ne biçim konuşuyorsun."derken çoktan kapıya gelmiştim. Deniz'in başından öpüp dışarı çıktım. Kısa bir sürede adliyeye gelince duruşmanın olacağı salona doğru ilerledim.
Hakim Bey'in yanındaki koltukta yerimi alınca dava başladı.
"Görmüş olduğunuz fotoğraflar ve belgelerde müvekkilimin vücudunda bulunan darp izleri ortada, sayın başkan zanlının hapsini talep ediyoruz."karşı avukatlardan birinin savunmasıyla olay yeri incelemede elde ettiğimiz bulguların olduğu belgeyi aldım.
"Başkanım, olay yeri yatak odası ve duvarda olan kan lekeleri Nesibe Kardağ'ın çıktı."dememle ona yönlendirdiğim dosyayı inceledi.
Duruşmaya verilen bir kaç dakikalık aradan sonra tekrar salonda toplandığımızda hakimin verdiği para cezası adaletin sekteye uğradığını gözler önüne sermişti.
Verilen kararla birlikte sinirle salondan çıkıp odama doğru ilerledim. Her şey alenen ortadaydı ama adamın yeri yurdu belli, saygın bir mesleği ki bu meslek doktorluktu var diye, bir tane de kravat taktığı için bu cezayı almasını yediremiyordum.
Odaya girince kalemimi çağırdım. "Odama gel Aslı. Almamız gereken ifadeler var."
Kısa bir süre sonra idaya giren kalemimle birlikte içeriye avukatı da yanında olan bir adam girdi.
"Bakın ben bir şey yapmadım."dediğinde elimle önümdeki koltukları gösterip oturması için müsade ettim.
"Henüz başlamadık. Geçin şöyle."
"Aslı başlayabilirsin."
"Olayın gerçekleştiği saatte sizde marketteymişsiniz hiç ses duymadınız mı?"
Başını olumsuz anlamda salladığında "Kelimeler."dedim yalnızca.
"Duymadım. Kulaklıklarım vardı."
Kaşlarım çatıldı söylediği şeyle. "Kulaklığınızı tarif edin."
"Kablolu beyaz."
"Bakın Enes Bey, kimi korumaya çalışıyorsun bilmiyorum ama doğruları söyleyin kameradan neyin ne olduğu anlaşılıyor. Kablosus kulaklık varmış kafanızda."dediğimde avukatına baktı.
Yalan söylüyordu ama sebebi neydi bilmiyorum. Görüntülerde olaya karışmamıştı.
"Enes Bey?"
Avukatı bana döndüğünde onunla göz teması kurdum.
"Müvekkilim sessiz kalma hakkını kullanıyor Savcım."dediğinde başımla onayladım.
"Peki, yalan ifade verdiği için bu gece nezarethanede kalacak. Doğru ifade verene kadar daha doğrusu."
Aslı'ya döndüğümde benden gelecek emri bekliyordu.
"Çıktısını al imzalatıp gönderelim."
"Tamamdır savcım."
Enes ve avukatı çıkınca Aslı belgeyi getirdi. İmzalayıp odadan çıktım. Tuvalete girince regl olduğumu görmemle düşündüm. İki hafta önce olmuştum şimdi olmamam gerekiyordu.
İçimdeki sıkıntıyla işimi halledip çıktım.
Şimdi tüm gün bunu düşünür dururdum.
Odama geçip günün geri kalanında da ifade aldım. Bugün sakindi ama adliye koridorlarını özlemiştim.
.
.
.
"Oyy Fadime Sultan ben geldum."diyerek evinin bahçesinde oturan babaanneme seslendim. Uzun zaman olmuştu köye gelmeyeli.
Komşularıyla birlikte oturmuş çay içiyorlardı.
Beni görmesiyle mavi gözleri parıldadı. "Oyy boncuğum gelmuş benum. Hoşgeldun gel ha böyle."diyerek yanıma gelip sarıldığında gülümsedim.
"Hoşbuldum. Gelemedim yanına."dediğimde kalçama yediğim tokat bir oldu. "He fark etmedum sanma. Unuttun ha beni gelecedun güya."demesiyle gülerek yerdeki minderlerden birine oturdum.
"Saniye oradan boncuğuma çay doldurasun."diyerek bahçede olan küçük mutfağa yakın olan komşusundan istemişti bunu.
"Umay ne güzel olmuşsun kız. En son ablanun düğünde gördum seni."bunu diyen teyze de köyün bütün dedikodusunu kendinde toplayan Naciye teyzeydi.
"Teşekkür ederim teyze."diyebildim sadece. E tabii karşımdaki kadınlara biliyorum diye cevap verirsem beni kınama ihtimalleri çok çok yüksekti.
"Umay, var midur birileri ha yoksa benum aslan gibi torinum vardur. Askerliğuni de yaptu."diyen Hatice teyzeyle gülmemek için zor tuttum kendimi.
Bunu eve gidince Barlas'a anlatmalıydım. Yüzünün alacağı şekli çok merak ediyordum.
"He vardur yavuklisi, yakunda yapacağuz nişanu Hatice gelirsun senda."babaannemin bu çıkışıyla küçük bir kıkırtı ağzımdan çıkarken bana bakmıştı. Omuz silktiğimde nişan fikrine de kendi kendine karar vermesi ayrı bir trajediydi.
"Ooo öyle midur, kimdur, kimlerdendur, tanıy mıyız uşağı?"tabii peşpeşe gelen sorularla yerimde dikleştim.
"Tanımazsunuz teyzelerim, İstanbullidur."dememle hepsinden yine bir şaşırma nidası çıktı.
Bu köylü olanlar genellikle köyden birileriyle evlenirdi. Ya da onların torunlarıyla...
Geleneği bozanlardan biriydim onlar için.
"Ha bu uşağun işi gücü var midur? Parasu var midur?"tabii hepsinin çay bahçeleri bağları olduğu için onlar için bunlar çok önemli konulardı.
Durumu kötü desem beni vazgeçirip köyden biriyle ayarlamaya çalışacaklarına adım kadar emindim.
"Asker. Parası da var, endişelenmeyin."dememle hepsinden bir onay mırıltısı yükseldi.
"Nere oturay bu koçari evi güzel midur?"demeleriyle çitlediğim çekirdeği bırakıp "Üst katımda."dedim.
Demesem belki daha iyi olabilir diye düşünmeyi onlar şok nidaları atarken akıl edebilmiştim.
"Oyy Fadime, senun bu kizlar evlenmeden çocuk yapmaya pek bir heveslidur. Gördük ilkinde bu da böyle olmasun, altli üstlü oturaylarmiş ya."diyen teyzeyle kaşlarım çatıldı.
Sabahtan beri hiç bir sohbete dahil olmayan biriydi ismini de bilmiyordum. Yüksek ihtimalle köye sonradan gelenlerden biriydi. Ama ablamın bu durumunu nereden bildiği şüpheliydi.
Gerçi köyde olaylar çabuk yayılıyordu.
"Seni ilgilendiren ne teyze? Çocuk yapan biziz eden biziz?"dememle babaannemde sinirlenmiş olacak ki o da konuştu. "Ha Melahat benu sinirlendirmeyesun, size mi kalmuş benum çocuklarumun napacaği! İsterseler on tane çocuk yaparlar sizene. Gidun kendu uşaklarınuza bakun her gun biriyle göreyrum."demesiyle bir sessizlik sağlandı.
"Canum ben o anlamda demedum. Şimdiki gençlere güven olmaz."demesiyle savcı Umay modu açılmıştı.
"Sana girip çıkan bir şey yok. Koskoca kadınım ve Savcıyım. Sizin gibi milletin hayatına burnunu sokanları hapse sokuyorum."dememle bir kaç kınayıcı ses gelse de umursamadım.
Tanımadığım etmediğim insan gelip özel hayatımızı kendine meze edemezdi.
Ayağa kalkıp babaannemin yanına gittim. Eğilip yanaklarını öptükten sonra "Ben gideyum Fadime Sultan. Söz yine geleceğum."dediğimde o da bu ortamda fazla durmak istemediğimi anlamış olacak ki bir şey demedi.
Ben arabama binerken arkamdan Melahat denen kadını kovduğunu duymam içimi rahatlamıştı ama.
.
.
.
Barlas iki gündür taburdaydı. Nöbetçi oydu ve ben geceleri yalnız oluyordum. Ama bugün geliyordu.
Bu iki günde regl sanmıştım ama bir daha hiç kanamam olmamıştı. Bu sabahta biraz gördüğümde acil izin alıp hastaneye gidecektim.
Yıllardır regl düzeni çok düzenli olan biriydim birden bu olması beni tedirgin etmişti.
Kan vermem gerekebilir diye kahvaltı yapmadan gelmiştim hastaneye, kan verip sonuçların çıkmasını bekliyordum. Bu sırada kadın hastalıkları ve doğum uzmanına gelmiştim. Yumurtalıklarımda bir sorun varsa erken teşhis iyi olurdu.
"Merhaba, şikayetiniz nedir Umay Hanım?"
Olanları anlattıktan sonra beni ultrasona almış yumurtalıklarıma bakacaktı.
"Yumurtalıklarında kist varsa bu sebep olmuşta olabilir ya da..."
"Evet."
"Ya da şimdiki gibi bebeğin rahme yerleşme aşamasındaki kanamalardan biri."demesiyle öylece kaldım.
Bebeğin.
"Be-bebek derken?"titreyen sesimle yanlış duymuş olmak istedim.
"Evet bakın burada. Çok küçük 5-6 haftalık daha."
Dolu gözlerim refleks olarak ekrana çevrildiğinde doktorun parmağıyla işaret ettiği yerdeki siyah noktaya baktım.
Gözümden akan yaşlarla birlikte "Kür-kürtaj yapabilir miyiz?"dememle doktorun bakışları beni bulmuştu.
"Anlaşılan istenmeyen bir gebelik. Evet daha küçük alabiliriz. Ama baba izni de gerekiyor."demesiyle durdum.
Ben anne nasıl olunur bilmiyordum, küçük bir bebeğe nasıl bakılır, nasıl bütün hayatımı ona adardım bilmiyordum.
Annesiz büyümüş bir insan nasıl anne olabilirdi ki? Ben... Yapamazdım.
Ama bir cana da kıyamazdım.
Barlas'tan ve benden bir parçaydı. İkimizin çocuğuydu.
"HAYIR."
Bir anda bağırdığımı fark etmemle doktora baktım. "Yani hayır, kürtaj yaptırmayacağım."derken bile yaptırmasam bile bir bebeğe nasıl bakacağımı, nasıl anne olabileceğimi düşünüyordum.
Ama aklımda asla bir şeyler oluşmuyordu.
Benden anne olmazdı ki.
Nasıl bakacağımı bilmiyordum.
Ki her şey bununla da kalmıyordu. Mesleğime ara vermem gerekecekti, vücudumda büyük değişiklikler olacaktı, hormonlarım birbirine girecekti.
Kilo alacaktım, sürekli kusacaktım, ağrılarım, sancılarım olacaktı.
Avukat olduğum bir dönemde boşanma davalarında doğumdan sonra eşinden soğuyan, eşine destek ve yardımda bulunmayan, bütün sorumluluğu kadına yükleyen ve onun duygu değişimlerini umursamayan bir çok boşanma davasına şahit olmuştum.
Çok yıpratıcı bir dönemdi.
Gözümden akan yaşlarla birlikte karnımı sildim. "Ultrason görüntülerini vermemi ister misiniz?"diyen doktorla başımı olumsuz anlamda salladım.
"Bu bebek... Zorla bir ş-"doktorun bu tepkimi yanlış anladığını görmemle başımı olumsuz anlamda salladım tekrar.
"Hayır hayır, sadece ben kendimi hiç hazır hissetmiyorum. Ve bizim... Böyle bir planımız yoktu."diyebildim sadece.
"Anlıyorum, çoğu kadın başlarda böyle hisseder bu çok normal. Bir çok fedakarlık yapman gerekecek ve önündeki 8 ayı düşününce yapamayacağını hissetmen normal. Ama onu kucağına aldıktan sonra, karnında tekmelerini hissettiğinde, aşermelerinde o olduğu sürece her şeyi yapabileceğini hissedeceksin. Emin ol."dedikleriyle biraz olsun rahatlarken başımla onayladım.
Aklıma gelen şeyle biraz utanç biraz merakla sordum. "Biz, yani en son birlikteliğimizde ağrım olmuştu. Ona bir şey olmuş mudur?"
Yüzünden hafif tebessümle "Hayır, endişelenme. Baktım her şeyine."dediğinde "Ben sonra tekrar gelirim."diyerek hastaneden çıktım.
Sahildeki taşlara gidip oturunca gözümdeki yaşlar istemsizce akmaya devam etti.
Kendimi bu kadar çaresiz hissetmemiştim.
Evlenmeden çocuğum olmasını da istemezdim. Ama olmuştu.
Ne yapacaktım.
Kaç saat geçti bilmiyordum ama telefonumun ardarda çalmasıyla gözlerimi denizden ayırdım. Hava kararmıştı.
Arayana baktığımda Barlas olduğunu görmemle derin bir nefes alıp burnumu çektim.
"Umay gelmedin mi hâlâ? Geldim yoksun?"demesiyle içim istemsizce tekrar ağlama isteğiyle doldu.
"Umay?"
"Barlas, ben..."araya giren hıçkırıkla birlikte Barlas telaşla bağırmaya başlamıştı.
"Umay nerdesin? Niye ağlıyorsun?"
"Sahildeyim."dememle telefonun kapanması bir olmuştu.
Çantamda gördüğüm sigara paketine uzanırken bir anda geri çektim. Zararlıydı ona.
Elim karnıma gittiğinde gözlerimi kapattım. Bir kaç saniye öylece durdum.
Aradan kaç dakika geçmişti bilmiyorum ama yüzümdeki hafif dokunuşla gözlerimi açtım. Barlas endişeli gözlerle bana bakarken benim tek yapabildiğim boynuna sarılıp daha çok ağlamak olmuştu.
Korkuyordum.
"Bebeğim bana ne olduğunu söyler misin artık? Kötü bir şey mi oldu? Biri bir şey mi yaptı? Ne oldu bir tanem?"
Sakinleştirici ama her an patlamaya hazır sesiyle derin bir nefes aldım.
"Barlas ben..."susturamadığım hıçkırık...
Beni kolları arasına aldığında büyük bedeninin yanında küçük kalmak hoş hissettirmişti.
"Karnım ağrıyor diye ve regl oldum diye hastaneye gittim."dediğimde saçlarıma bir öpücük bıraktı devam etmemi istercesine.
"Kontrole girdim. Bana... Bana hamilesin dedi Barlas."diyerek tekrar ağlamaya başladığımda ondan herhangi bir tepki alamamak kendimi daha kötü hissettiriyordu.
Çünkü planlarımız, gelecek hayallerimiz arasında bir bebek hiç bir zaman olmamıştı. Bu yüzdende dikkatli bir şekilde önlemimizi alıyorduk zaten.
"Sen... Ciddi misin?"heyecanlı sesini duymamla başımı kaldırdım. Benim dolu gözlerim onun parlayan gözleriyle buluştu.
Başımla onayladığımda gülerek yüzümün her yerini öpmeye başladı. Elleri titreyerek karnıma ulaştığında "Bizim bebeğimiz mi var burada."dediğinde daha çok ağladım.
O istiyordu.
Neden bana daha önce bundan bahsetmemişti.
Sorusunu yanıtsız bırakmamla gözlerini karnımdan çekip, gözlerime çıkarttı. Kaşları anbean çatılırken dikkatle gözlerime baktı.
Bir kaç saniye sessizlikten sonra elleri yavaşça karnımdan çekildi.
Ve ben Barlas'ın vurulduğum andan iti
baren ilk kez sesinin titreyişine şahit oldum.
"Sen... Sen istemiyorsun?"
Ve bazen bir bakışla yıkılırdı insan...
🌊🌊🌊
50 oy sınırı
50 yorum
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |