11. Bölüm
Nisanur Özkan / Buz Dansı / 10. Bölüm

10. Bölüm

Nisanur Özkan
nisanurozkan28

Hayatınızda neyin ne zaman olacağını, nasıl olacağını ve de kiminle olacağını bilemezdiniz. Ben de bilememiştim. Bu hayatta hiçbir şey tesadüf değildi. Bir kaderimiz vardı. Seçimlerimize göre şekil alırdı ama kaderde değiştiremeyeceğimiz şeyler vardı. Hayatımıza girip çıkacak kişiler gibi. Ömer benim yaptığım yanlış bir seçimdi ama hayatıma girip de çıkması gerekiyordu. Mesela onunla tanışmasaydım Ayazla da tanışamazdım belki. Ve Ayaz benim yaptığım en doğru seçimdi.

 

"Defne."

 

Çok uzaklardan ismimi duyuyordum ama her yer karanlıktı. Beynim uyuşmuş gibiydi. Algılayamıyordum hiçbir şeyi. Burnuma vuran rahatlatıcı bir vanilya kokusu vardı.

 

"Sizin burada ne işiniz var anlamadım ki?"

 

Ses daha da netleşirken bu kişinin Ceyda olduğunu fark ettim. Öncelikle nerede ne işimiz vardı? Asıl Ceyda'nın benim evinde ne işi vardı?

 

Ceyda'nın derin bir nefes verdiğini duyduğumda gözlerimi açmaya çalışıyordum. Hafifçe aralamayı başardım ama gözüme gelen yüklü bir beyaz ışıkla yeniden yumdum.

 

"Defne, Esra, Melih, Ayaz!" Diye çığlık attığındaysa yattığım yerde sıçradım. Bütün sabrı tükenmiş olmalıydı. Ama umursadığım bu değildi. Ben şu anda koala gibi Ayaz'a yapışmış uyuyordum. Başım onun göğüsünün üzerindeydi ve ikimiz de birbirimize sarılıydık. Dünü hatırladığım an hafifçe tebessüm ettim. Esra ve Melih de kıpırdanıyorlardı.

 

"Kalkasanıza ya!" Diye bağırdı Ceyda. Aramızda uyanmayan bir tek Ayaz'dı. Kendisinde tık yoktu ve sanırım Ceyda'nın sabrı gerçekten tükenmişti. "Ne işiniz var sizin burada!?"

 

Hiçbirimiz bu soruya cevap vermezken ben ayaklanmaya çalıştım. Pek başarılı olamamıştım çünkü Ayaz'ın elleri belimin üzerinde beni sıkıca tutuyordu. "Ayaz." Diye seslendim o yüzden. Ama sesim çok kısık çıkmıştı. Boğazımı temizledim. "Ellerini çeker misin?" Dedim. Beni duyduğunu sanmıyordum. Pek umursadığını da düşünmüyordum çünkü belimi bırakmak yerine daha da sıkarak beni kendine çekmesinin başka açıklaması olamazdı.

 

"Oha!" Dedi Esra. Çok haklıydı. Ama bu da benim umurumda değildi. Yüzlerimiz dip dibeydi. Esra'nın sesi yüzünden yavaşça gözlerini araladı. Kaşları çatıktı. Göz göze geldiğimiz an anında hafifçe gülümsedi. Ben de güldüm tabii. Yanağıma ufak bir öpücük kondurup "Günaydın." Diye mırıldandı. Otuz iki diş sırıtıyordum. Ben de "Günaydın." Diye mırıldandım.

 

"Ne oluyor lan orada?" Diye sordu Melih. Sesinde büyük bir şaşkınlık vardı. Ayaz başını çevirip etrafa baktığında daha yeni bir şeyleri anımsıyor gibiydi. Ellerini çektiğinde yavaşça doğruldum.

 

Herkes şaşkın şaşkın bize bakıyordu. Haklılardı. Sevgili olduğumuzdan kimsenin haberi yoktu.

 

Yavaşça esneyip gözlerimi kaşıdım. Dün rimellerimi silmediğim için gözlerim kaşınıyordu. Muhtemelen akmışlardı. Aylar sonra ilk makyaj yaptığım gün bunun yaşanması büyük bir trajediydi.

 

Ayaz da gözlerini ovalayıp daha da ayılma derdindeydi. Bizden açıklama bekleyen arkadaşlarımızsa bu durumdan pek hoşnut değil gibilerdi.

 

"Biriniz açıklayacak mı artık burada neler döndüğünü?" Diye sordu Ceyda.

 

"Güvenlik biz tesisten çıkmadan kilitleyip gitti burayı. Gece burada kalmak zorunda kaldık." Diye kısa bir açıklama yaptım. Çok yeterliydi bence.

 

"Ne?" Diyerek olayı idrak etmeye çalıştı Ceyda. Esra ve Melih ise hala şaşkın şaşkın bize bakıyorlardı.

 

"Ne var?" Dedim çok kibar(!) bir şekilde. "Ayaz az önce bunun yanağını mı öptü, bana mı öyle geldi?" Diye sordu Esra Melih'e beni işaret ederek. Melih de şaşkın şaşkın başını salladı. Bir Ayaz'a bir de bana bakıyordu. Telefonuma uzanıp saate baktığımda şoklardaydım. Çünkü saat tam olarak 8.36'ydı.

 

8.36 !

 

"Ayaz kalk!" Dediğimde Ayaz irkilerek bana bakmıştı. Fazlaca azar yiyecektik. Nasıl bu kadar uyumuştuk? Neden kimse fark etmemişti? Benim korsem neredeydi?

 

Korsemi bulmak için etrafa bakındım ama yoktu. Hızla ayaklandım. "Saat sekiz buçuk!" Dedim büyük bir şokla. Ardından ekledim. "Korsem nerede?!" Ayaz da hızla ayaklandığında saçlarını karıştırdı. "Soyunma odasında." Diye cevapladı. Aydınlandım. Normalde sırıtırdım ama müsait bir zaman değildi. Kapıya ilerledim o yüzden. Ayaz ceplerini karıştırdı kısa bir süre için. Etrafa bakındı ve bana bakarak tekrar konuştu. "Telefonum da öyle." Etrafımızdakiler hala şaşkındı ama bu da umurumda değildi. Ebru hoca neredeydi, Ebru hoca!

 

Koşarak odadan çıkıp soyunma odasına girdim. Neyse ki kimse yoktu ama sabah girenlerin gördügünü biliyordum. Allah da bizi bildiği gibi yapsın, gerçekten!

 

Korsemi yere atmıştı. İkiye katlı bir şekilde taburenin önünde duruyordu korsem. Ayaz'ı bunun için sonra azarlayacaktım. Şu an acelem vardı.

 

Yerden korsemi aldım. Dolabımın kapağını açıp aynadan tipimi düzeltmeye çalıştım. Neyse ki sadece saçlarım dağılmıştı. Rimelim garip bir şekilde yüzüme akmamıştı.

 

Dolabımı kapatıp taburenin üzerindeki telefonu da alarak yeniden dinlenme odasına döndüm. Esra ve Melih koltukları düzeltiyorlardı. Ceyda ve Ayaz ise odada değillerdi. "Ayaz nerede?" Diye sordum. Gece yere bıraktığım çantama uzandım. "Lavaboya gitti." Dedi Esra. "Spor odasının önünde buluşurmuşsunuz, öyle dedi." Diye eklediğinde cevap vermeden hızla odadan çıktım. Kalbim küt küt atıyordu. Ceza yemeseydik bari.

 

Spor odasının önündeki oturaklarda oturan Ayaz'ı gördüğümde koşarak yanına gittim. Nefes nefese telefonu ona uzattım. Aldı. Elimi tuttu. "Sakin ol." Diye telkin verdi ama bence kendisi de pek sakin değildi. Başımı salladım yine de.

 

Hızlı adımlarla Ebru hocanın odasına ilerledik. Derin bir nefes aldık. Ayaz kapıyı çaldığında içeriden ses gelmedi. Kulbunu çevirip başımı hafifçe içeri soktum.

 

"Tamamdır, teşekkür ederiz. Kolay gelsin." Ebru hoca odanın uzun kısmında telefonla görüşüyordu. Benimle göz göze geldiğinde sakince başını salladı. Sakin gözüküyordu. Yavaşça içeriye girip kapıyı kapattık.

 

Yaramazlık yaptıktan sonra özür dilemeye gelen çocuklar gibi masumca ellerimizi önümüze bağladık. Halla ellerimde olan korsemle bakıştık. Çok ironik bir durum içerisindeydik şu an. Bu sırada Ebru hoca telefonu kapatmış, bizim yanımıza geliyordu.

 

"Günaydın çocuklar." Dedi sakince. "Hayırdır?" Sanırım sabah bizim yokluğumuzu fark etmemişti. Gergince yutkunduğumda konuşma görevini yine Ayaz üstlenmişti.

 

"Hocam biz dün tesiste kilitli kaldık." Dedi bir anda. Doğal olarak Ebru hoca şaşkınlıkla bize baktı. Şu yirmi yıllık hayatımda başıma gelmeyen kalmamıştı gerçekten. Olay çekiyordum resmen.

 

"Nasıl?" Dedi Ebru hoca. Kaşları havalanmıştı. Beklemiyordu. Ben olsam ben de böyle bir şey beklmezdim zaten. "Güvenlik biz çıkmadan kapıyı kilitlemiş. O yüzden burada kalmak durumunda kaldık. Sabah da uyanamamışız. Birkaç dakika önce uyandık. Kusura bakmayın. İsterseniz direkt piste geçelim biz." Diye devam etti. Ben Ebru hocanın yerinde olsam gülerdim. Ama o tabii ki gülmedi.

 

"Siz eve geçin çocuklar. Yapmanız gerekenleri yapıp gelin. Olur bazen öyle şeyler. Güvenlik konusuna gelecek olursak da ben onunla ilgileneceğim. Müdürle de konuşurum, bir daha böyle bir durum tekrar etmeyecek. Merak etmeyin." Dedi. Şaşkınca ona bakan bu kez bizdik. Eve gidin mi dedi o?

 

"Eve mi gidelim?" Diye sordum dayanamayarak. Başını salladı. "Hocam siz iyi misiniz?" Dedi Ayaz. Yeniden başını salladı. Niye şaşırdınız der gibi bir hali vardı.

 

"Evet." Dedi. "Hadi gidin. Bir saatiniz var, daha fazla geç kalırsanız azarlamakla kalmam. Ceza da alırsınız. Çabuk!" Dediğinde özüne dönmüştü. Başımızı sallayıp hızla odadan çıktık. Tesisin çıkışına ilerledik. "Önce seni bırakayım." Dedi Ayaz.

 

"Beraber gitmeyelim." Dedim ben. "Evlerimiz birbirine ters. Çok vakit kaybederiz, gerek yok." Bahçeye çıktığımız an Esra'nın arabasına bindiğini gördüm. "Ben Esra'yla gidiyorum. İtiraz yok. Bir saat sonra görüşürüz." Deyip yanağına hızlı bir öpücük kondurdum ve Esra'nın arabasına koştum. O arabayı çalıştırmadan yolcu koltuğunun kapısını açıp içeriye atladım. Esra şaşkındı. Eli arabanın anahtarında, öylece bana bakakalmıştı.

 

"Bakma öyle, sür hadi. Acelemiz var." Dediğimde ancak kendine gelebilmişti.

 

"Benim eve gidelim Esra. Benden giyiniriz." Dedim. "Biz izin aldık Melihle." Dedi. "Murat hocaya yazdık. Kabul etti. Öğleden sonra buluşacağız." Dedi.

 

"O zaman beni bırakırsın Tesise." Dedim. "Acelem var zaten." Dedim. "Bir şey dedi mi Ebru hoca?" Diye sordu. Kırmızı ışık geldiği için durmuştuk. Bıkmıştım şu ışıklardan. "Hayır. Bu tesiste kalma konusunu söyledik. Müdürle ve güvenlikle konuşacakmış. Bir daha olmaz, dedi. Bize de bir saat verdi. Hazırlanıp tesise gelin, dedi." Dedim tek nefeste. "Şurdan sağa dön." Diyerek Ayaz'dan öğrendiğim yola soktum bizi.

 

Birkaç dakika sonra evin önünde durduğumuzda hızla arabadan indim. "Yavaş be Defoşum." Diye bağıran Esra umurum dışıydı şu an.

 

Evin kapısını açtım. Üzerime Bitter'in atlaması pek de beklemediğim bir durumdu. Beni özlediği belliydi. Ben de onu çok özlemiştim. Onu da kucağıma alıp odama girdiğimde arkamdan bağıran bir Sedef vardı.

 

"Senin bu saatte, burada ne işin var?" Diye sormuştu dehşetle. Kapımı kapatırken cevapladım. "Esra ablan anlatsın." Gördüğüm son görüntü Sedef'in odasına ilerleyen Esra'ydı.

 

Dolabımı açıp içine baktım birkaç dakika. Karar verememiştim. Bugün sevgililiğimizin ilk günüydü. Zaten bütün gün pistteydik. Beyaz sade bir tişört üstüne haki yeşili bir gömlek giymiş ve krem rengi bir pantolon giyme kararı almış ve bir dakika içinde giyinmiştim. Asla kullanmadığım makyaj masama ilerleyip makyaj pamuğuna biraz gül suyu döktüm. Gözlerimdeki rimeli iyice sildim. Dudaklarıma ruj sürüp ruju çantama attım. Hızla odadan çıktığımda Bitter hala peşimde dolaşıyordu. Özlemişti biliyordum ama oynamak için vaktim yoktu.

 

Ben mutfağa doğru ilerlerken Sedef'in odasının kapısı açıldı. Büyük bir dehşetle ve bana bunu nasıl yaptın ifadesiyle, "Abla!" Dedi. Şok dolu bakışlarımı yolladım kendisine. Aynı zamanda Ayaz'a ve kendime sandviç hazırlıyordum. "Ayaz abiyle sevgili mi oldun?" Dedi. Daha da şok oldum. Nereden duymuştu? "Yok, hayır!" Dedim telaşla. "Ne alakası var, kimden duydun onu?" Tezgah'ın üzerine koyduğum telefon titredi. "Esra abladan!" Dedi.

 

Telefondan gözüken Gamzelim💚 yazısıyla ikimizin gözü de oraya döndü. Ayaz'ın ismini dün gece uyku sersemi değiştirdiğimi hatırlıyordum. Gönderdiği mesaj ise tam şu anda durumumuza layıktı.

 

Kimden; Gamzelim💚

 

On beş dakikaya seni almaya gelirim, sevgilim:)

 

Sedefle saniyelik bir bakıştık. Ne diyeceğimi bilemedim. Söylesem, anlat diye zorlayacaktı. Artık söylemesem de zorlayacak gibiydi. Bugün acelem vardı ve ben bu mevzu en azından birkaç günlüğüne aramızda kalır sanmıştım.

 

İnkar etmek mantıksız olacağı için hiçbir şey demeden telefonuma uzandım.

 

 

Tamamdır, sevgilim:)

 

"Abla!" Diyen Sedefle maalesef ki şu an ilgilinemezdim. Hazırladığım sandviçleri küçük bir saklama kabına koydum.

 

"Bir şey söylesene!" Diye devam etti. İsyanlardaydı. "Ne zaman oldu, onu söyle bari?" Poşet almak için arkamı döndüğümde merakla bana bakan bir çift gözle daha karşılaştım. Esra da kapı eşiğine durmuş bizi dinliyordu.

 

"Saklama kabını poşete koyarak "Dün." Diye mırıldandım. Bu kez dehşete düşen Esra'ydı. "Ne! Nasıl dün? Ne zaman? Bizi bulmadan önce mi? Önce olsa oyun oynerken anlardım. Yok o zaman değil. Sonra mı yoksa? Ben uyurken mi oldu?!" Neredeyse nefes almadan konuştuğu için şokla ona bakıyordum.

 

"Nefes al Esroşum." Dedim. "Ayrıca şu an hiç zamanı değil. İnanılmaz acelem var. Çekil kapıdan." Dedim. Ağzı bir karış açıktı. Donakalmıştı resmen. Yerinden kıpırdamıyordu ve ben o çekilmeden geçemezdim. "Esra?" Dedim. Elimi yüzüne doğru salladım ama kendisinde tık yoktu.

 

Bir anda bana döndüğünde korkuyla yerimde sıçradım. Korku filmlerindeki aniden gelen oyuncak bebekler gibi bakıyordu aynı. "Yoksa öpüştünüz mü?!" Dedi aynı şok ve yüksek sesle. Gözlerim yerinden çıkacak kadar açıldığında cevap vermedim. Kem küm ettim. Ne diyeceğimi bilemeyince başımı eğip "Çekil." Dedim. O ise beni umursamamaya devam ediyordu. "Oha, gerçekten mi! Utandı bir de, kıyamam Defoşum." Daha da utandım. Niye her şey bu kadar ani ilerliyordu?

 

"Esra, çekil." Dedim bir kez daha. Minik bir kahkaha atıp kenara çekildi. Hızla kapıdan çıktığımda arkamdan gülüşme sesleri gelmeye devam ediyordu. Hızla aşağı indim. Evin önünde duran beyaz arabayı hemen tanıdım. Sakince oraya ilerledim. Kapıyı açıp arabaya bindim.

 

"Selam Defne'm." Dediğinde hafifçe tebessüm ediyordum. Başımı sallamakla yetindim çünkü hala utanıyordum ve bunu Ayaz'a belli etmek gibi bir niyetim yoktu.

 

"N'oldu?" Diye sordu direkt. Beni bu kadar iyi tanıması hiç hoş değildi, hem de bu kadar kısa sürede. Hoşuma gidiyordu.

 

"Bir şey olmadı." Deyip hazırladığım sandviçlere uzandım. "Selam demek yok mu?" Dedi. "Sen unutmazsın genelde böyle şeyleri. Bir şey olmuş belli. Anlat bakayım." Diyerek çeneme uzandı. Amacı yerdeki başımı kaldırmaktı ama beceremedi. Yine de kızarmış yanaklarımı görmüş olmalı ki hafifçe tebessüm etti. "Yanakların kızarmış." Dedi. "Kim utandırdı seni?"

 

Anında göz devirmek suretiyle kendimi Ayaz'ın göğüsüne gömdüm. Sadece anlım değiyordu bedenine ama burnuma vuran koku muazzamdı. "Ayaz!" Diye sitem ettiğimde kulağıma kahkahası doldu. Hafifçe tebessüm ettim ama burnumun ucuna kadar kızardığıma emindim.

 

"N'oldu balım?" Dedi. "Esra mı sıkıştırdı?"

 

Başımı salladım. Konuşmak istemiyordum. Ama bu hareket daha çok göğüsüne sürtünmemle sonuçlanmıştı. Derin bir nefes verdiğini işittim bu noktada. Elleri saçlarıma ulaştı. Kalbimin hızına ben bile yetişemiyordum. "Ne söyledi?" Dedi ilgili bir sesle. Mırıltı şeklinde bir cevap verdim bu soruya. "Öpüştünüz mü, dedi." Bu kez kocaman bir kahkaha attığında göğüsüne yaslı başım da hareket ediyordu. Daha da utandım.

 

"Evet, deseydin." Dedi. Koluna acımayacak kadar hafif bir tokat attım. "Utanmaz." Dedi kınayarak. Ama gülmeye devam ediyordu. Şaşkınca başımı kaldırdım. "Ben mi?" Dedim en masum halimle. İki yana salladı başını. "Esra'ya diyorum." Dedi. "Sen ona soruyor musun, Melih'le öpüştün mü, diye? O da sana sormasın. Utanacağını bilmiyor sanki." Dedi. Sonra yanaklarıma ellerini yaslayarak yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

 

"Utanma balım,utanması gereken o. Sen değilsin." Dedi. Kalbim bu kez yerinden çıkabilirdi. Çünkü dudaklarını dudaklarıma değdirmişti bu cümleyi bitirir bitirmez. Sabah yapmak istediğim ama ortam müsait olmadığı için yapamadığım şeyi Ayaz yapınca bozmamış, keyifle devam ettirmiştim. Birkaç saniyelik öpüşmemizin sonunda "Selam Ayaz." Dedim. O da güldü. "Ha şöyle." Diye ekledi. "İkimize sandviç hazırladım. Hadi yiyelim." Dedim. Kolundaki saate değdi bakışları. "Geç kalırız." Dedi. "Tamam." Dedim. "Sen sür, ben halledeceğim."

 

Başını sallayarak arabayı çalıştırdı. Saklama kabını açıp sandviçlerden birinden bir lokma kopardım. Ayaz'ın ağzına doğru uzattım. Bu hareketime tatlı bir şekilde gülümsedi. Memnuniyetle uzattığım sandviçi yedi.

 

Yol boyunca aynı işleme devam ettim. Ona kendi sandviçini yedirirken aynı zamanda kendi sandviçimi yedim. Tam vaktinde tesise vardığımızda bizi bekleyen müthiş ötesi haberden haberimiz yoktu.

 

⛸️

 

"Hocam ciddi misiniz?" Dedim yerimde zıplarken. Biz spor odasında yarım saat sürecek kısa bir spor yapma kararı almış, spor yaparken on beşinci dakikamızda Ebru hoca odaya dalmış ve bize inanılmaz bir haber vermişti.

 

Tam olarak iki gün sonra İtalya'ya gidiyorduk. Son provalar orada olacaktı ve üç gün de gezecektik. İki gün sonra!

 

Bu yarışmaya dört gün kaldı demekti ve tamamen panik ve heyecanla kaplanmıştı vücudum. Yerimde zıplıyordum durduk yere. Ayaz'ın neden böyle hareketleri yoktu. Rezil oluyor gibi hissediyordum. Kalbim çok hızlı atıyordu. Ben şu anda uluslararası bir yarışmaya mı katılacaktım yani? Hem de dört gün sonra!

 

"Ayaz!" Diyerek boynuna atladım. Elleri belime sarıldığında gülümsüyordu. Belli etmiyordu ama onun da heyecanlandığını biliyor, hatta anlıyordum. O beni nasıl tanıyorsa ben de onu tanıyordum. Heyecanlandığı zamanlarda gözleri titriyor bedeni sıcaklaşıyordu ve şu anda bedeninden kollarıma akan bir alev topu vardı.

 

"Yarın boşsunuz. O yüzden bugün iyice prova yapmamız gerekiyor. Şimdiye kadar hiçbir kaza gerçekleşmedi ama son günlerde bu konu hakkında daha da dikkatli olmalısınız. Kostümleri yanınıza almayı sakın unutmayın." Diye uyardı. Ayaz'dan ayrılıp aynı heyecanla başımı salladım.

 

"Hadi o zaman." Dedi ellerini birbirine vurarak. "Piste."

 

Her şey o andan sonra çok hızlıydı. Patenlerimizi giyip piste indik. Vücudumuzdaki adrenalinden mi yoksa motive olduğumuzdan mı bilinmez, hiç mola vermeden sayısız prova yaptık. Güldük, eğlendik. Öğle yemeği saatinde yemekhaneye el ele çıktık. Ceyda'yla karşılaştığımızds göz kırparak yanımıza geldi. "Dört gün sonra gidiyormuşsunuz?" Dedi heyecanla. Heyecanlarımız kapışamazdı ama. Açık ara benim heyecanım alırdı. Başımı salladım o yüzden gülümseyerek.

 

Tutuşan ellerimize baktı ama bir şey demedi. "Hadi kolay gelsin." Dedi içtenlikle. "Size güveniyoruz, yaparsınız." Yine başımı salladım. Konu buraya gelince konuşacak kelime bulamıyordum. İki kelimeyi bir araya getiremeyecek noktaya gelmem pek de iyi sayılmazdı sanırım. Ayaz'ın elini sıktım o yüzden. Refleksen olmuştu gerçi.

 

O devraldı konuşmayı. "Sağol Ceyda." Dedi. Ceyda da başını salladı. Gözleri yeniden ellerimize kaydı ama gülümsemekten başka bir şey yapmadı. "Görüşürüz o zaman." Diyerek bizden uzaklaşmaya başladığında şaşkındım.

 

"Ceyda?" Dedim arkasından. Soru dolu sesimi tanıdı. Bana dönüp bir kere daha göz kırptı. "Esra'dan aldım haberinizi." Dedi. "Şimdilik darlamayacağım." Ufak bir öksürük krizi geçirdiğim sırada Ceyda gülüyordu.

 

Arkasını dönüp uzaklaştığında yemek sırasına girdik. "Bu kadar hızlı yayılacağını tahmin etmemiştim." Dedim Ayaz'a doğru. "Tahmininden fazlası var." Diyerek ileride bize bakarak konuşan bir kız grubu gösterdi.

 

Bize bakarak bir şeyler söylüyorlardı. Hafifçe kaşlarımı çattım ama pek önemsedikleri söylenemezdi. Yanımızdan geçen birkaç kişi de bize bakarak geçiyordu. Belki de sevgili olmamız değildi konuştukları. Katıldığımız yarışmaydı. Sonuçta iki güb sonra İtalya'ya gidiyorduk.

 

"Belki yarışmayı konuşuyorlardır." Dedim Ayaz'a dönüp bu düşüncemi dile getirerek. Omuz silkti. Yemek sırası ilerlemiş, bize gelmişti. Kavurma ve pilav vardı. Hızlıca alıp cam kenarı bir masaya oturduk. "Sevgili olup da beraber yedigimiz ilk yemeğin kavurma olduğuna inanmıyorum." Dedi Ayaz. Güldüm. Maalesef ki vaktimiz olmadığından dışarı çıkıp da yiyemezdik. Çünkü normalde bir buçuk saat olan öğle aramız bu güne mahsus yarım saate inmişti. Sabah geç kalkmamızın cezasıydı bu sanırım.

 

"Bu olaya çok üzülme bence." Dedim. "Sonuçta hayat bizden yana. Çıktığımız ilk gerçek buluşma İtalya'da olacak." Dedim. Sırıttı bu sefer. Bu konuda çok mutluydu. Böyle bir denk geliş olamazdı.

 

"Haklısın." Dedi. Ağzına bir kaşık kavurma attı. "Sana çok güzel bir sürprizim var." Dedi. Heyecanla ona baktım ama yemeğine yeniden gömülmüştü. Beni meraklandırıp sohbeti sonlandırmaya da bayılıyirfu. En sevdiği aktivite olabilirdi.

 

"Ne yapacaksın?" Dedim heyecanla. O ise önümdeki yemeği işaret etmeyi tercih etmişti. "Sürpriz. Söylemem. Yemeğini ye hadi, aç kalacaksın." Dedi. Göz devirerek ben de yeneğime döndüm. Harika bir ilk sevgililik günüydü.

 

Sonrasında gün boyu salmamıştı Ebru hoca bizi. Hatta müdürden izin alıp fazladan bir saat istemişti. Pistte sürekli ysnımızda durmuş, ara sıra hoşuna gitmeyen bazı durumların üzerine giderek bizi mükelleştirmişti.

 

Akşam saat yedide ise bizi serbest bırakmış ve yarın dinlenmemizi istemişti. Zaten bir kez daha piste inecek gücü bulabileceğimden pek emin değildim. Üst bacaklarım uyuşmuştu ve sızlıyorlardı. Ebru hoca olmasa Ayaz'a nazlanır, kucağına almasını isterdim. Ama o da yorulmuştu fazlasıyla. Belliydi. Hep gülerek bana bakan kendisiydi ama gözünü zor açık tutuyor gibiydi. Ona da kıyamazdım.

 

Moralimi bozan bir şey daha vardı. Ben eve gidecektim ama dinlenemeyecektim, çünkü Esra'nın hala bizim evde olduğuna ve bir açıklama beklediğine emindim. Hatta yanıba Ceyda'yı bile çağırmıştı muhtemelen. Sedef'in de rahat bırakacağını pek sanmıyordum. Oysa ki çok uykum vardı. Umuyordum ki fazla soru sormazlardı.

 

Üzerimizi değiştirip hızla tesisten çıktık. Ayaz'ın arabasına ilerledik ikimiz de. "İyi günler hocam." Diyerek Ebru hocaya da veda ettik ve arabaya bindik. Anında esnedim. Hayat şu birkaç gün biraz zor olacak gibiydi. Temennim yarışmayı kazanıp gelmekti. Umarım bir hata yapmazdık. Heyecanlanıp her şeyi unutmaktan korkuyordum.

 

"Yarın görüşebilir miyiz?" Dedi yorgun bir sesle. "Umarım." Diye yanıtladım. Gözlerim kapanıyordu. Uyanık kalmam lazımdı. "Haberleşiriz zaten." Dedim.

 

Yol boyu sessizdik. Ayaz da birkaç kere esnemişti bu süreçte. Benim eve geldiğimizde arabayı durdurdu.

 

Sakince ona yaklaşıp yanağına ufak bir öpücük kondurdum. Artık yorgunluk pek de umurunda değildi. Anında sırıttı. Söylememe gerek yoktu ama ben de sırıtmıştım doğal olarak.

 

"Güzelce dinlen." Dedim. Elimi tutup dudaklarına götürdü. Sakince öptü. Benim midemdeki kıpırtılardan haberi pek yoktu. "Sen de balım. Uyu güzelce. Takma sizinkileri." Başımı salladım.

 

O an fark ettiğim şey ise fazlasıyla şaşırtıcıydı. Apartmandan koşarak çıkan simsiyah bir kedi vardı. Çok tanıdık gözüküyordu. Uyku sarhoşu ya da aşk sarhoşu olmadıysam bu kedi benim kedim Bitter olmalıydı. Tam bir ev kedisiydi. Evime geldiğinden beri hiç dışarı çıkmak istememiş yatağımın üstünden inmemişti. Evden kaçacak kadar ne yaşamış olabilirdi?

 

"Ayaz?" Dedim. Benim baktığım yere döndüğünde gözleri kısıldı. "Bitter mi o?" Dedi. Başımı salladım. "Hı, hı." Şeklinde onayladım ve aceleyle arabadan indim. Telaşlanmıştım.

 

Bitter beni görür görmez bana doğru koştu. Eğilerek kucakladım. "Annem, noldu?" Dedim içten bir şekilde. Yavrum gibi görüyordum onu. Çok hızlı nefes alıyordu. Üzerime doğru tırmanmaya çalışıp miyavladı. "Sedef mi bir şey yaptı sana?" Hiç sanmıyordum. Çok iyi anlaşıyorlardı normalde. Neden evden kaçmıştı?

 

Mırıl mırıl mırıldanırken Ayaz arabadan inip yanıma ilerledi. Benim için şok edici ayaz içinse sanki günlük rutiniymiş gibi normal karşıladığı bir olay gerçekleşti o sıra.

 

Bitter kucağımdan zıplayarak kaçtı. Güçlü bir miyavlamayla Ayaz'a doğru koştu. Ayaz ise yere eğildi. Kollarını iki yana açtı ve kocaman bir gülümsemeyle Bitter'i kucakladı. Şaşkındım. Kedim resmen beni satmıştı.

 

"Kızım." Dedi Ayaz büyük bir sahiplenişle. Bitter miyavladı. "Çok özlemişim." Bitter bir kez daha miyavladı. Ayaz ayaklandı. Şaşkın bakışlarımı görünce bana doğru yaklaşıp yanağımdan öptü. Yumuşamam ve gülümsemem için yeterli bir hareketti. Sırıttım anında. Kafama gelen bir terlik beklemiyordum ama. Acıyla kafama yapıştığımda oturma odasının camından bana bağıran Esra'yı duydum.

 

"Biz sabahtan beri açıklama bekleyelim, bu kız hala fingirdeşme derdinde! Çabuk yukarı çık Defne! İkinci terliği de atarım yoksa!"

 

Fazlasıyla gergindi. Ayaz ise endişeyle bana bakıyordu. "İyi misin balım?" Dedi. Başımı salladım. Biraz sızlıyordu başım sadece.

 

"Bak hala konuşuyor!" Dedi Esra. Ayaz sinirle ona döndü. Hiç huyu değildi ama terliği eline alıp havaya kaldırdı. Bitter hala kucağındaydı.

 

"Eğer o camdan çekilmezsen bu terliği de ben senin kafana atacağım Esra!" Dedi. Esra ise hala inatçıydı. Neye bu kadar gerilmişti bilmiyordum. "Çekilmeyeceğim!" Dedi.

 

"Esra niye bağırıyorsun?" Diye sordum. "Sana ne!" Dedi. Kesin bir şey olmuştu. Ayaz biraz daha sinirlendi. Terliği hafifçe arkasına ilerletip büyük bir güçle cama fırlattı. Bitter'e uzanan ellerim havada kaldı. Resmen Esra'ya terlik atmıştı. Ama kafasına gelmedi. Aksine Esra tutsun diye atmış gibiydi. Daha cama ulaşmadan Esra havada kaptı terliği.

 

Ben Esra'ya bakarken Bitter'in yakınında olan elimde bir sızı hissettiğimde o tarafa döndüm. Resmen onu almaya çalıştığım için elimi cırmıklamıştı. Daha büyük bir şok yaşadım.

 

Bunu yapan gerçekten benim kedim miydi?

 

Bugün çevremdeki insanlar fazla agresifti sanırım. Ayaz'a sıkıca tutundu. Yerinden fazla memnun gibiydi.

 

"Hadi Defne!" Dedi Esra. Göz devirdim. "Dur bir!" Dedim. "Çocuğum evden kaçmış ruhunuz duymuyor zaten. Bari geri eve alayım!"

 

Yeniden Bitter'e döndüm. "Bitter." Dedim ılımlı bir sesle. "Gel hadi, evimize gidelim." Dedim. Daha da sırnaştı Ayaz'a. Pek gelesi yoktu.

 

"Bende kalsın mı bugün?" Diye sordu Ayaz. Şaşırdım. Bunu da beklemiyordum. "Kalsın." Dedim yine de. "Zaten evde teksin. Sıkılırsın. Arkadaş olsun sana." Sevinçle başını salladı. "Eve çıkalım. Kedi kumuyla mamasını vereyim."

 

Başını salladığında bizim eve ilerliyorduk. İkinci kata çiktığımızda zaten kapının açık olduğunu gördük. Keşke görmeseydik. Sedef, Esra ve Ceyda kalıya dikilmiş bekliyorlardı.

 

Onları itekleyerek içeriye girdim. Kedi kumunun olduğu kabı ve mama kutusunu alıp yeniden kapıya ilerledim. En kötü bakışlarımı attım kızlara. Elimdekileri Ayaz'a uzattım.

 

"Yardıma geleyim mi?" Diye sordum. "Yok." Dedi. "Sen yat, dinlen. Ben hallederim." Dedi. Arkamda dikilen bermuda üçgenine baktım. "Sanmıyorum." Dedim. "Sen benden fazla dinlenirsin Bitterle." Dedim. Güldü. Gülmemeliydi. Bunlar benim dramımdı.

 

"Görüşürüz sevgilim." Dedi. Bana uzanıp iki yanağımdan da öptü. Gülümseyerek el salladım. Hem Bitter'e hem de ona. "Görüşürüz." Dedim. Onlar merdivenden inerken kapıyı kapattım.

 

İçeriye ilerledim. Peşimden heliyorlardı. Keşke gelmeselerdi. Gerçekten çok yorgundum ve hiç konuşasım yoktu.

 

Odama ilerledim ama ulaşamadım. Esra dikildi kapıya. "Hayır!" Dedi. Gerçekten neye bu kadar sinirlenmişti. Anlatmamama mı? "Yürü oturma odasına!" Dedi. Uslu bir çocuk gibi oraya ilerledim. Aynı zamanda içimden ofluyordum ama.

 

Kendimi en geniş kanepeye remen fırlattım. Gözlerim yanıyordu, bacaklarım sızlıyordu ve başım ağrıyordu ama ben konuşmak zorundaydım.

 

Üçü de başıma dikilmiş beni izliyorlardı. Korkunç bir görüntüydü. Hele ki Esra'nın bakışları. Gece görsem taşlardım. Öyle korkunç bakıyordu.

 

"Anlat artık." Dedi Sedef sabırsız bir sesle. "Olduk işte." Dedim. Sesim kısılmıştı ve gerçekten gözlerim kapanıyordu. Bayılmamalıydım. Gözlerimi ovuşturdum o yüzden. Başımı kanepenin başlığına dayadım.

 

"Yemezler!" Dedi Esra. Yerimde sıçradım. Neden bağırıyordu?

 

"Bağırmasana." Dedim. "Bağırırım!" Diye diretti. Kesinlikle iyi değildi. Ceyda'ya döndüm. Nesi var der gibi göz kırptım. "Melih Balıkesir'e gitmiş bugün. Babaannesi hastaymış. Bir süre gelmeyecek. Onun gerginliği var üzerinde." Diye açıkladı. Ofladım. "Ceyda, niye söylüyorsun?" Diye azarladı onu. "Niye anlatmayayım, yabancı mı?" Diyerek savundu kendini Ceyda. Haklıydı. Niye anlatmaması gerekiyordu?

 

"O bize anlatıyor mu bir şeyleri?" Dedi. Göz devirdim. Ciddi olamazdı. Ama maalesef ki ciddiydi.

 

"Bir şey olmadı ki!" Dedim. "Sizi görmeden önce pistteydik. Yakınlaştık biraz. Sizi duyunca konuşamadan kesildi olay. Birlikte takıldık sonra işte. Sen uyuyunca da korsemi bırakmaya ve su almaya giyinme odasına gittik. Konuştuk. Sevgili olduk. Bu kadar." Diye özet geçtim.

 

"Ne diyerek sevdiğini söyledi?" Diye sordu Ceyda. Sırıttım bu noktada. Uykuluydum, korkuluydum ama ezberlemiştim o an. "ben yaşadığım hiçbir şeyi artık sensiz yaşamak istemiyorum Defne. Ben seni çok seviyorum. Ben sensizken kendimi yarım kalmış hissediyorum balım. Diğer yarım olur musun? Sevgilim olur musun?"diye mırlıdandım. Kendi kendime utanarak parmaklarımla oynamaya başladım. "Balım mı?" Dedi Sedef. "Yarım mı kalmış?" Dedi Ceyda. Esra ise çok başka bir noktadaydı. "Öpüştüğünüz kısım nerede?"

 

"Buz pistinde." Dedim. Utanmanın faydası yoktu. Takmıştı kafaya. Öğrenecekti. "Oha!" Dedi hepsi koro şeklinde. Beynim artık onları pek umursamıyordu ama. Kapatıyordu kendini. Gözlerim kayıyordu.

 

"Çok güzeller." Diyen Sedef'in sesini duydum en son. Sonra ise daha fazla tutamadım kendimi. Gözlerim derin bir karanlığa kapandı. Kulaklarımda yankılanan bir cümle vardı.

 

İyi uykular balım...

 

⛸️

 

"Abla."

"Abla telefonun çalıyor."

"Ayaz abi arıyor, bak."

 

Ağzımın içinde bir şeyler mırıldanmıştım ama ben bile ne olduğunu bilmiyordum. Sedef'i duyuyor ama ne gözümü açacak ne de konuşacak gücü kendimde bulamıyordum.

 

"Alo." Dediğinde sadece kıpırdanabilmiştim. Neden benim telefonlarımı açıyordu?

 

"Ayaz abi, benim." Birkaç saniye sessizlik oldu ortamda. Sedef'in kısıkça güldüğünü duymuştum sadece. "Kendisi uyuyor yaklaşık dört saattir. Yemek yemedi. Uyandıramıyoruz hiçbir şekilde. Sızdı kaldı." Dedi. O kişi ben oluyordum sanırım. Uyanmayı gerçekten istiyordum ama göz kapaklarım birbirine yapışmış olmalıydı. Yoksa gözlerimi açmak bu kadar zor değildi.

 

Sol kulağımın yakınlarına yaklaşan bir şey hissettim. Sonrasında ise su gibi akan bir ses.

 

"Balım." Gülümsedim. En net hissettiğim şeydi. İstemsizce gerçekleşmişti.

 

Gülümsemeyi becermiştim ama maalesef konuşmayı becerememiştim. Ağzımın içinde bir şeyler mırıldandım sadece.

 

"Uyandırmak istemezdim ama uyanman gerekiyor sevgilim. Yemek yememişsin." Bu noktada sızlandım. Yan döndüm ve telefonu tamamen kulağımla yastık arasına sıkıştırdım.

 

Gülüşü ilişti kulağıma. "Defne'm." Diye mırıldandı bu sefer. "Uyan hadi." Büyük bir zorlamayla gözlerimi araladım. Boğazım kurumuştu ama önemli olan şu anda bu değildi. "Uyanmak istemiyorum ama." Dedim. Sesim bu kez fazlasıyla netti. Sol elimle telefonu kavrayıp düz döndüm. Karşılaştığım bakışlar fazlasıyla şaşkındı ama umursamamıştım. Umursadığım şey şu anda uyanık kalma mücadelesiydi. Gözlerim ışığa alışmamamıştı ve kapanmak için direniyorlardı. Uyumamam gerekiyordu. En azından Ayazla konuşana kadar.

 

"Günaydın." Dedi neşeyle. Gözüm cama kaydı. "Yok, aymamış." Dedim. Uykum git gide açılıyordu.

 

Yeniden güldüğünü duydum. Doğal olarak sırıttım. Ya sabır çeken Esra'nın mırıldanışı geldi kulağıma.

 

"Bitter normalde de bu kadar hareketli miydi?" Diye sordu. Sanki o görecekmiş gibi başımı salladım. Anlamsız bir girişimdi. "Normalde bu kadar hareketli değildi ama son birkaç gündür öyle, evet." Dedim. Onun da buna başını salladığına yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım.

 

"Tamam o zaman." Dedi. "Uykun iyice açıldıysa kalk, yemek ye biraz. Açlıktan bayılmanı istemem."

 

Üzerime bir pike örtülmüştü. Onu açtım. Hafifçe dikildim. "Kızımı özledim." Dedim. "Tamam." Dedi. "Hallediyorum balım." Sonra telefon kapandı. Telefonu resmen oturduğum koltuğun diğer ucuna fırlattım. Gözlerimi ovalayarak ayağa kakltım.

 

"Günaydın paşa hazretleri." Dedi. "İyi aldınız mı uykunuzu." İki yana salladım başımı. Üst bacaklarım ve kol kaslarım sızlıyordu hala. Hatta omurgam bile sızlıyordu. Zor bir gün olmuştu. Ama değecekti. İnanıyordum.

 

"Size ne oldu bugün?" Dedi Ceyda. Bence sormamalıydı. "Pistteydik bütün gün." Diye yanıtladım. "Hiç mola vermedik. Son gaz prova yaptık bütün gün." Deyip derin bir nefes verdim. Karın gurultum yankılandı ortamda.

 

Beklediğim cevap gelmedi kimseden. Yazık, olsun geçecek, sabret az kaldı, gibi cümlelerdi beklediklerim. Ama beni şoke edecek çok başka bir cümle geldi Sedeften. "Ayaz abiye yazık vallaha. Geçen gün gelip izledim provanızı. Sürekli seni taşıyor. Ağrımıştır her yeri."

 

Şokla ona döndüm. "Benim de her yerim ağrıyor yalnız." Dedim. Öldürücü cümle Esra'dan geldi bu sefer. "Haline şükret. En azından sen sadece kendini taşıyorsun." Ceyda kenardan gülüyordu bu diyaloğa. Daha fazla umursamadım onları. Mükemmel bir triple ayağa kalktım. Mutfağa doğru ilerledim ve Esra'nın yanından geçerken de bile bile saçlarımı savurdum.

 

Mutfağa girdiğimde fırının içindeki İzmir köftesi dikkatimi çekti. Karnım bir kez daha yüksek bir sesle guruldadığında hızla fırına ilerledim. İçindeki köfteden bir tabak aldım kendime. Ocağa koyup ısıttım ve hızla yedim.

 

Tabağı bulaşık makinesine yerleştirirken Sedef mutfağa girdi. Telefonumu uzattı. "Mesaj gelip duruyor, bir bak istersen." Dedi.

 

Başımı sallayıp elime aldım telefonu. "Ben odama geçeceğim." Dedim. "Gerçekten inanılmaz yorgunum Sedef. Uyuyacağım." Dedim. Başını sallayıp yanağımdan öptü. "İyi geceler ablam." Dedi.

 

Ben de onun yanağını öpüp odama ilerledim. Hızla üstümü değiştirip pijamalarımı giydim. Bu süreçte telefonuma mesaj gelmeye devam ediyordu.

 

Yatağıma oturup telefonumu elime aldım. Mesaj gönderen kişiyi gördüğümde gülümsemem kaçınılmazdı.

 

Kimden: Gamzelim💚

 

Fotoğraf

Fotoğraf

Video

 

Gönderdiği fotoğraflar Bitter'e aitti ama videoda ikisi de vardı. Bitterle oynadıği bir videoyu atmıştı. Bitter oradan oraya hopluyordu ve Ayaz da onu yakalamaya çalışarak ona ayak uyduruyordu. Enerjisi takdire şayandı. Güldüm hallerine.

 

Bu kedi fazla yaramaz yalnız.

Yerinde durmuyor hiç.

Seni özlemiş ama belli.

Fotoğrafını gördü az önce.

Üzerime atladı telefonu almak için.

 

Mesajlara gülerken sağ üstteki kamera tuşuna basmıştı. Kedimi de özlemiştim, yanındakini de. Görmek istiyordum.

 

Telefon birkaç saniye sonra açıldı. Kamera açımda nefes nefese kalmış bir Ayaz vardı. Gözlerinden uyku akıyordu. Kıyamazdım.

 

"Ayaz." Dedim o yüzden üzgün ve sitemli bir sesle. "Efendim balım." Dedi. Hemen arkasına, koltuğun başlığının üstüne zıpladı Bitter. Yüzü direkt bana döndü. Gülümsedim. "Kızım." Dedim sevecen bir sesle. "Ne yapıyorsunuz bakayım?" Diye sordum. Müthiş bir cevap aldım. Bitter Ayaz'ın kucağına, telefona doğru zıplayıp bana ulaşmaya çalışmıştı pek mümkün değildi ne yazık ki.

 

Ayaz o ulaşamasın diye telefonu yukarıya kaldırdı. Artık onu görmüyordum. Ekranda sadece başını bana kaldırmış, zıplamaya çalışan kedim vardı.

 

"Dur kızım, bir." Diyen sesi geldi Ayaz'ın. Bitter ona döndü. Sonra Ayaz'ın karnına doğru iki adım atıp başını oraya koydu ve sırnaştı.

 

Telefon yeniden Ayaz'ın yüzüne döndüğünde Ayaz esniyordu. Kıyamayan bir bakış attım. "Uyusana sen." Dedim. "Neden uyumuyorsun?"

 

Kaşlarıyla kucağındaki Bitter'i gösterdi. "Uyutmuyor ki." Dedi. "Durulacak gibi değil. Yatınca üstüme zıplayıp duruyor. Seni istiyor sanırım, çünkü fotoğrafını görünce durgunlaşıyor." Dedi.

 

Omuz silktim. "Çok uğraştım. Gelmedi yanımda." Dedim. "Özledi ama beni. Biliyorum." Diye devam ettim. Derin bir nefes verdim. "Ben de onu çok özledim." Dedim.

 

Ayaz sersem bir şekilde tebessüm etti. Gözleri kapanıyordu. Neredeyse uyuyacaktı. Birkaç saniye bakıştık.

 

"Size kaçayım mı?" Dedim. Kaşları çatıldı. "Nasıl olacak o?" Dedi. Sırıtıyordum. "Kızlar uyuyorum sanıyor. Odama gelmezler. Zaten yatmışlardır, geç oldu saat. Kimseye çaktırmadan evden çıkıp geleceğim işte." Dedim.

 

"Araban yok?" Dedi. "Esra bizde." Diye yanıtladım. "Alırım onun arabasını."

 

"Kızmasın?" Dedi. İki yana salladım başımı. "Alırım gönlünü." Dedim. "Kapat sen telefonu. Bana da konum at." Diyerek ayaklandım. Ayaz bu noktaya kadar ciddi olduğumu düşünmüyor olacak ki yerinde dikleşti. "Cidden geliyor musun?" Dedi. Baş sallamakla yetindim. "Gelince görüşürüz." Dedim ve telefonu kapattım.

 

⛸️

 

Selamlar ballarım.

 

Aksiyonlu, huzurlu ve aşk dolu bir bölümle geliyorum yakında. Bayılacaksınız.

 

 

Elimden geldiğince kısa bir süre sonra görüşmek üzere.

 

Yazar kaçar...

 

 

Bölüm : 27.02.2025 19:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...