2. Bölüm

2.BÖLÜM: Tasmalı Ruhlar

Nis
nisquiklisut

Merhabalarrr!

Hikayemin ikinci bölümü de yayınlandı. Eğer okuyan birileri varsa keyifli okumalar diliyorumm.

Bölümü okurken dinleyebileceğiniz birkaç şarkı da bırakıyorum buraya.

kendimden hallice - üzülmeye nerden başlasak

madrigal - yaşayamam bu benle

duman - yanıbaşımdan

_____

Patlamış bir ampul gibi hissederdim çoğu zaman.

Önceden ışık saçan, insanların ihtiyaç duyduğu, herkesin ışığını sömürdüğü ama artık ışık saçamadığında bir dakika bile düşünmeden çöpe atılmış bir ampulden halliceydim.

Tüm insanlar işlerine yaradığım sürece yanımda olmuş, işlerine yaramadığım zaman fırlatıp atmışlardı.

Kırık parçalarım birbirini kesmiş acımı harlamıştı.

Zordu bugüne gelebilmek, çok zor...

Dün okuldan çıkar çıkmaz işe gitmiş, gecenin bi yarısı eve gelmiştim. Eve geç gelmem çok da sıkıntı değildi. Babamın nerede olduğundan herkes bi'haberdi. Ara sıra uğruyordu eve.

Annem ise iki yaşındaki kardeşimi de alıp arkadaşına yatıya gitmişti. Ben okuldan sonra çalıştığım için kardeşimi bana bırakamamıştı. Hiçbir sorumluluğu yokmuşçasına rahat hareket ediyordu.

İki üç kuruş para aldığı işten aniden ayrılmış tüm yükü omuzlarıma yüklemişti. Kaç haftadır doğru düzgün eve uğradığı bile yoktu.

Yorgunluktan sızlayan kemiklerim derin bir of çekmeme sebep oldu.

Sabah erkenden kalkıp ders çalışmıştım biraz. Gece vaktim olmuyordu çünkü.

Şimdiyse okula gidiyordum.

Her bir adımımda zihnimin karanlığını bulaştırıyordum bomboş sokaklara. Her seferinde ruhumdan bir parça düşürüyordum buralara. Bundandı kimi yerlerinin göçüklerle dolu olması.

Gözlerimi sımsıkı kapattım. Tüm düşüncelerimi susturmak istercesine kapattım. Rahat bir nefes almak istercesine kapattım.

Birkaç saniye öylece durduktan sonra gözlerimi açtım.

Annemi aramam lazımdı.

Cebimden telefonumu çıkardım hızlıca. İlk aramamı açmadığında ikinciye aradım. Telefon kapanmak üzereyken açıldı.

"Alo." arkada o kadar çok ses vardı ki annemin sesini zor duymuştum.

"Anne, nerdesiniz siz şu an? Erva napıyor?" Erva kız kardeşimdi.

Ben cevap beklerken annem sanki telefonda biri yokmuşçasına yanındakilerle bol kahkahalı bir sohbete girişmişti.

Sinirle bir nefesi ciğerlerime hapsettim.

"Anne, sana diyorum! "

Sinirli çıkan sesim annemi pek etkilememişti sanırım.

"Of bir sohbet ettirmedi bu da! Valla babası ayrı bu ayrı dert." Yanındakilede söylemişti bunu da.

Sonunda bana cevap vermeye karar vermiş olacak ki konuştu.

"Ne var ne? "

Bıkkın ve yüksek çıkan sesine o göremeyecek de olsa göz devirdim.

"Erva diyorum Erva. Napıyor şimdi? İyi mi? Grip olacak gibiydi siz gitmeden önce."

Annem benim söylediklerimi pek takmıyordu.Yanındakilerin söylediği bir şeye çığlıkla karışık bir kahkaha atmakla meşguldü şu an.

Ortamdaki ses o kadar fazlaydı ki telefondan bile başımı ağrıtmayı başarmıştı.

Tam telefonu kapatacakken gelen ağlama sesiyle durdum. Erva'ydı bu. Öyle içli ağlıyordu ki ortamdaki sesi bile bastırmıştı. Annemin bir şey yapmasını bekledim. En azından çocukla biraz ilgilenmesini istedim.

İstemekle de kaldım.

"Of şu çocuk da sabahtan beri zır zır ağrıttı başımı. Sevim şu kapıyı ört de ses gelmesin, elimde kalacak yoksa! Ablalı kardeşli canımdan bezdirdiler valla! "

Annem bağıra bağıra konuşmasının sonunda beni hatırlamış olacak ki telefondan sinirle konuşmaya başladı.

"Çok merak ediyosan gel de al şunu başımdan."

Sinir tüm hücrelerime hızla yayılırken telefonu kırmak istercesine sıkıyordum. Benim kardeşimin ağlamaktan ciğeri parçalanırken o çoktan bol kahkahslı sohbetine dönüş yapmıştı bile. Erva'nın boğuk ağlama sesini hala duyuyordum. Kimse çocukla ilgilenmiyordu. Üzerine kapı örtüp yalnız bırakmışlardı onu.

Sinirden elim ayağım titrerken öyle bir bağırdım ki muhtemelen telefonu bir köşeye fırlatmış olan annem nile beni duymayı başarmıştı.

"Nerdesin? Söyle! Çocuğun ağlamaktan sesi kısılmış be sesi! Nasıl annesin sen? Hadi beni geçtim, senin anneliğine ihityacım yok ama küçücük çocuk ya! Hiç mi için acımıyor? Hiç mi üzülm-"

Sözümü bıkkın bir oflamayla kesti.

"Çok üzülüyorsan şebnemlere gel al. Yalandan yere oyalama beni."

Bir şey söylememe fırsat bırakmadan yüzüme kapatılan telefonu sinirle çektim kulağımdan.

Tabii ki de üzülmüyordu, içi acımıyordu. Biz onun için sadece hayatındaki pürüzlerdik. Ondan sevgi beklemek gibi uçuk hayaller kurmamız gülünçtü.

Ellerimi yolarcasına saçlarıma daldırdım. Şimdi ne yapacaktım?

Erva'yı almam lazımdı.

Omuzlarımı düşürererek yürüdüğüm yolu geri döndüm. Şebnem teyzelere gitmeyi hiç sevmesem de sürekli orda buluyordum kendimi.

Seneryo hep aynıydı. Alışmıştım artık.

Vakit kaybetmeden zile bastım. Açan yoktu. İçerideki kahlaha sesleri dışarıya kadar geliyordu.

Sinirle peş peşe basmaya başladım zile. Ardı ardına defalarca çaldı zil. En sonunda kapıyı açmaya tenezzül edebildiler.

Kapının açılmasıyla karşımda bir adam belirdi.Tek kaşını kaldırmış sorgulacasına bana bakıyordu.

"Kardeşimi almaya geldim." Dik dik adama bakıyordum. Bir adım geri çekildi.

"Gönül'ün kızı mısın sen? "

Kelimeler ağzında yuvarlanıyordu adeta. Üstü de leş gibi içki kokuyordu. Sadece başımı hafif oynatarak onayladım onu.

O sırada onca gürültünün içinde sadece bir ağlama sesini işitti kulaklarım.

Adamın çekilmesiyle oluşan boşluktan hızla içeri girdim. İçerdeki keskin içki kokusu midemi bulandırırken yüzüm buruştu.

Oturma odasına hiç uğramadan Erva'nın sesinin geldiği odaya koşar adımlarla girdim.

Gördüğüm görüntüyü kolay kolay unutabileceğimi hiç sanmıyordum. Yüreğimde inanılmaz bir sızı oluştu.

Çocuk resmen harap olmuştu. Kendini yırtarcasona ağlıyordu. Kim bilir kaç saat ağlamıştı ki sesi kılçıklanmıştı. Yüzü kıpkırmızı, kıyafetleri ise kirliydi. Odadaki kötü koku da onun bezinden geliyordu sanırım.

Bezini bile değiştirmemişler miydi?

Hızlıca kucağıma aldım Erva'yı. Vücudu buz gibiydi ama yüzü resmen yanıyordu. Kalbim korkuyla kasıldı, çok ateşi vardı.

Ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde salona koştum. Dört kadın, iki erkek içki şişeleriyle donatılmış odada keyifli bir sohbet sürdürüyordu. Kadınlardan biri maalesef benim annemdi.

Ona bağırmak, bu evi başına yıkmak istiyordum ama öncelik kardeşimdi. Annem olacak kadının bakışları bana döndüğünde sinirle soludum.

"Erva'nın eşyaları nerede? "

Derince bir of çekip yayıldığı koltuğun arkasından çantayı aldı ve bana doğru fırlattı.

"Kardeşini de al git. Sabahtan beri zır zır zır, susmak bilmedi. Bezdirdiniz beni canımdan bezdirdiniz!"

Hala bana bağırabilecsiek kadar yüzsüzdü. Sinirime hakim olmakta güçlük çekiyordum.

"Ne diyosun sen ya? Ne diyosun! Çocuk cayır cayır yanıyor gidip bir kez baktın mı? Nasıl annesin sen? Anneyi geçtim insan mısın be sen!"

Tüm evi inletircesine bağırmıştım. Annem oturduğu koltuktan kalkıp sinirle üzerime yürüyordu ki yanındaki adam kolundan tutup durdurdu onu.

"Bırak da uzatmadan defolup gitsin yeter bu kadar rezillik."

Benim yaptığım mıydı rezillik cidden? Öfkeyle alıp verdiğim nefesler arasında alaylı bir gülümseme oluştu dudağımda. Daha fazla orda durmadım.

Seslerden irkilen Erva hala ağlıyordu. Eşyalarının içinde olduğu çantayı da alıp salonu hızlıca terk ettim.

Bu evden bir an önce çıkmak istiyordum ama Erva'nın bezini değiştirmem lazımdı.

Az önce Erva'nın kaldığı odaya tekrar girdim. Hala kesik kesik ağlayan kardeşimin bezini çabucak değiştirip üzerine çantasından çıkardığım kıyafetleri giydirdim. Karnını doyurmak içinse eve gitmeyi beklemeliydim.

Saçlarına derin bir öpücük kondurdum. Biraz sakinleşmiş gibiydi sanki ama çok bitkin duruyordu. Onu tekrar kucağıma alıp önce odadan sonra ise evden çıktım. Çıktığımızı kimse farketmemişti bile.

Evin kapısını örtme gereği duymadım hatta sonuna kadar açık bırakıp öyle çıktım.

*****

Eve geldiğimizde önce kardeşimin karnını doyurmuştum sonrasınds ise ateş düşürücü şurup içirmiştim.

Ateşi hala düşmüş sayılmazdı ve ben korkudan ölmek üzereydim. Ne yapmam gerektiğini de pek bilmiyordum. Eve geleli saatler olmuştu.

Korkudan gözlerim dolarken bitkin halde yatan kardeşimin yanağına ufak bir öpücük kondurdum.

Ilık bir duş aldırsam iyi gelirdi belki. Hızlıca kucağıma alıp banyoya götürdüm.

Çok debelenip ağlamıştı ama zor da olsa duşunu aldırdım. Tekrar bezini takıp üzerini giydirdim.

Yattığı koltuğa geri götürdüm onu. Bu harap olmuş halini görmek canımı yakıyordu. Koltuğun önünde diz çöktüm. Bir elim saçlarını usulca okşuyorken göz yaşlarımı daha fazla tutamadım.

O benim her şeyimdi.

Bir süre öylece ağlayarak saçlarını sevdim Erva'mın.

Ateşine bakmak için elimi korka korka alnına götürdümde ise ateşi baya bir düşmüştü.

O an yüreğimin üzerinden tonlarca kiloluk bir yük kalkmış gibi rahatladım.

Hızla oturduğum yerden kalktım. Kol altlarına ve alnına koyduğum sirkeli bezleri tekrar yeniledim. Ateşi tamamen düşene kadar durmalıydı onlar.

Bugün ve yarın için işten izin almıştım. Erva'nın ateşi tekrar yükselir diye korkuyordum.

Okula da bir süre gitmeyecektim. Erva tamamen iyileşene kadar onun yanında durmalıydım.

Stresten başıma giren ağrıyı şakaklarımı ovarak kovmaya çalışırken kucağımdaki telefon hafifçe titredi.

Elimi başımdan çekerek telefonu elime aldım. Mesajın kimden geldiğini gördüğümde istemsizce kaşlarım havalandı.

Oğuz: Ebrar hoca verdiği proje için grupları ayarladı.

Oğuz: Bizi aynı gruba koydu. Gelmediğin için haber vereyim dedim.

Mesajları okuduktan sonra kaşlarım çatıldı. Ebrar hoca grupları kendimiz oluşturmamızı söylemişti. Kendiniz aranızda ikişerli gruplar oluşturun bir dahaki derste bana grupları söylersiniz demişti. Kendi oluşturmayacaktı ki.

Hızla mesaj yazmaya başladım.

Ben: Ebrar hoca grupları kendiniz belirleyip bana söylersiniz demişti?

Mesaj birkaç saniye görüldü de kaldı. Sonra ise defalarca kez bir şeyler yazıp sildi. Sonunda mesaj geldiğinde hızla okudum.

Oğuz: Demek ki karar değiştirmiş.

Oğuz: Yarın kararlaştırırız projeyi nasıl yapacağımızı.

Son mesajla dişlerimi dudağıma geçirdim. Gözlerim koltukta uyuyan Erva'ya kaydı. Onu bırakabileceğim kimse yoktu. Bu hafta okula gidebileceğimi hiç sanmıyordum. Proje işini de sadece Oğuz'a yükleyemezdim ki.

Ben: Ben bu hafta okula gelmeyeceğim.

Oğuz: Bugün de gelmedin zaten.Hasta mısın?

Ben: Ben hasta değilim de kardeşim hasta. Bırakabileceğim kimse yok. Ona bakmam gerek.

Oğuz: Ailen bakamaz mı kardeşine?

Ben: Ailem evde olmayacak bir süre. Projenin tarihi de çok yakın biliyorum ama nasıl yapsak ki?

Oğuz: Valla projeyi tek başıma yaparım dememi beklemiyorsundur umarım.

Oğuz: Teslim süresi bir hafta sonra. Erkenden başlayıp çabucak bitirmemiz lazım.

Oğuz: Kardeşini de alıp bi kafeye gelemez misin?

Ben: Kardeşim iki yaşında. Onunla dışarda ders çalışmam çok zor olur.

Oğuz: Bu, projeyi sana kitliyorum demek mi oluyor?

Attığı mesaja göz devirdim. Sakin ol Oğuz ödevi sana kitlemeyeceğim. Bu ödev işi de rehber hocasını sınıfça sinir krizine soktuğumuz için çıkmıştı. Son sene uğraştığımız şeye bak ya.

Oğuz'u proje için bizim eve çağırmalı mıydım? Eve çağırmak çok garip kaçacaktı ama evden başka yere de şu an için ben gidemezdim.

Bu gecekondundan hallice olan eve arkadaş çağırmak çok utanç verici olacaktı. Çocuk içeri bile girmek istemeyebilirdi.

Mesaj daha fazla görüldüde kalmasın diye uatana sıkıla yazmaya başladım.

Ben: Eğer sana da uyarsa bizim evde yapabiliriz projeyi.

Mesajı gönderdiğim anda utançla gözlerimi sımsıkı kapattım ve telefonu elimden fırlattım.

Tabii koltuğun üzerine fırlatmıştım yere düşerse yeni telefon alamazdım yanisi.

Birkaç saniye bildirim sesi duymayı bekledim ama bildirim gelmeyince gözlerimi açtım.

Telefonu fırlattığım köşeden alıp sohbet ekranına girdiğimde görüldü de kaldığını görmüştüm.

"Lan görüldü mü yedim ben şu an!"

Tam keşke yazmasaydım diye tribe girecekken yazıyor işareti çıktı.

Oğuz: Benlik sıkıntı yok. Adresi atarsın. Yarın okul çıkışı gelebilirim.

Ben: Tamamdır o zaman. Yarın görüşürüz.

Oğuz: Görüşürüz.

"Çağırmasa mıydım ki acaba ya? Of!"

Ben kendi kendime söylenip olduğum yerde tepinirken Erva'nın gözlerinin açıldığını bile farketmemiştim.

Çipil çipil bana bakan kardeşimin yanına koştum hemen.

"Erva'm iyi misin aşkım?"

Erva kollarını bana doğru uzattı. Kucak istiyordu ablasının birtanesi.

"Aba"

Konuşmayı yavaş yavaş öğreniyordu. Bana sürekli aba deyip dururdu. Tatlılığına dayanamayıp kucağıma aldım onu hemen.

"Gel bakalım ablaya."

Yanağından kocaman öptüm. Hemen kıkırdamıştı şebek. O da öpsün diye kendi yanağımı ona doğru uzattığımda hemen dudaklarını değdirdi yanağıma.

İşte bana benim mutluluğum buydu.

Erva'ydı.

*********

Ve kestikkkk!!! Bölüm nasıldı sizce?

Bol Erva'lı bir bölüm oldu.

Olgu'nun annesini boğmak isteyenler???

Üçüncü bölümde yakında yüklenir💞

 

 

 

                   

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 18.08.2025 19:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...