
Elimde ki içinde kahve olan fincana bir bakış attım. Şahsenem beni teselli edecek cümleler söylüyordu ama pek dinlediğim söylenemezdi. Vosvosumu düşünüyordum.
Benim küçük tatlı vosvosum.
Bir hafta geçmişti onu parçalanmış şekilde görmemin üzerinden. Yapan kimse, bulunamamıştı. Kamera kaydı bile yoktu. Müdür Cengiz’e bunun nasıl mümkün olduğunu sorunca verecek bir cevabı yoktu. Kayıtlar bir şekilde yok edilmişti. Gören duyan da yoktu. Olsa da söyleyeceklerini düşünmüyordum.
‘’Bak toparlanabilirmiş en azından öyle düşün. Tufan amca halleder merak etme.’’ Arabamı öyle görünce babama haber vermiştim. Çekiciyle gelip götürmüşlerdi. Toparlanabilirdi, ama bayağı maliyet gerektiriyordu. Ona yapılacak masrafla üzerine biraz daha koyup daha iyi bir araç alınabilirdi. Babam maddi konuda yardımcı olacağını söylemişti. Bense halâ karar verememiştim.
‘’Bunu yapanı bir bulayım, bende onu paramparça edeceğim.’’ Şahsenem içtiği sigarayı küllüğe bıraktı.
‘’Nasıl bulunamıyor onu da anlamıyorum. Koskoca özel okul. Ne bir gören var ne de kamera kaydı. Polis bile pek umursamadı.’’ Omuz silktim.
‘’Bende bilmiyorum. Ama o okulda garip şeyler oluyor. Basit şeyler değil. İçimden bir ses bunun son olmayacağını söylüyor.’’
‘’Okulla alakalı bir şey de olmayabilir biliyorsun değil mi? Belki de dışardan biri.’’
‘’Kim olacak Şahsenem Allah aşkına? Kim ne ister benim gariban arabamdan? Okul da olan son olay ile ilgili olabilir diye düşünüyorum.’’ Bir şey demedi Şahsenem. Diyecekte pek bir şey yoktu zaten. Olan benim arabama olmuştu. Bana okulla ilgili yardımcı olan Barbaros abi ise yapılan şeyin okul dışından olduğuna emindi. Nasıl emindi onu da anlayamıyordum.
Şahsenem gittikten sonra bir bardak daha kahve içip iki alt sokaktaki markete gitmek için hırkamı üzerime geçirdim. Ekim ayının başlarındaydık. Akşamları serin oluyordu.
Evden çıkıp anahtarı cebime attım. Apartmandan çıkınca aklıma evde unuttuğum telefonum geldi. Hiç uğraşamayacaktım geri dönmeye. Boşverip hırkamı önümde birleştirip yürümeye başladım.
Kolumda ki saat dokuz buçuğu gösteriyordu. Onda kapanan market için biraz daha hızlandım. Marketin olduğu sokak biraz hareketliydi ama evimin olduğu bir alt sokak biraz daha tenhaydı. Hızlıca yürüyüp markete girdim.
Sepet alıp soğuk dolaba yöneldim. Birkaç meyveli yoğurt attım sepete. Millet çikolata hastasıyken ben meyveli yoğurt hastasıydım. Özellikle regl olduğumda. Regl olmamam sebebiyle normalden biraz daha az alıp yumurtalara ilerledim. Yumurtayı da sepete atıp alkollü içecek kısmına yöneldim. Her zaman içtiğim şaraptan alıp kasaya geçtim.
Son müşteriler kasadan geçerken aldıklarımın ücretini ödeyip marketten çıktım. Saate bakış attığımda on olmak üzereydi. Yürüyüp üst sokağa geçtim. Kimse yoktu sokakta. Adımlarımı hızlandırdım.
‘’Senin sikerim lan duydun mu?! İnim inim inletirim seni!’’ Duyduğum sesle adımlarım durdu. Allah kahretmesin dedim içimden. Çıkmaz sokağa giren kısımdan yavaşça yaklaşıp kafamı uzattım. İki tane adam biriyle kavga ediyordu. Telefon yanımda yoktu. Polise haber veremezdim. Sokaktan geçen başka biri de yoktu. Çığlık atsam biri duyup inene kadar daha kötüsü olabilirdi.
Kafamı tekrar uzatıp kavga edenlere baktım. Yere düşmüş olan adama biri bir yumruk daha geçirdi. Yumruğun etkisiyle yerdeki adamın yüzü olduğum tarafa döndü. Gördüğüm yüzle elimde ki poşet düşmek üzereyken son anda tuttum. Yediği bir yumruk daha içimi acıtırken pek düşünmedim.
‘’Baran!’’ Çığlık atıp ismini bağırırken koşarak onlara ilerledim. Baran’ın yüzünde ki şok ifadesine aldırmadan arkada ki adamın kafasına elimde ki poşeti geçirdim. İçinde ki şarabın kırılmaması için dua ettim.
‘’Sen kimsin lan? Ahh!’’ Adam kafasını tutup gerilerken Baran’a yumruk atan adam bana döndü. O anda Baran adamın ayağından çekip yere düşürdü. Adamın suratına yumruğu geçirince yüzümü buruşturdum. Baran o adamla ilgilenirken diğeri üzerime doğru yürüdü. Poşeti birkaç kez daha kafasına geçirdim.
‘’Siz kimin öğrencisini dövüyorsunuz?’’ Bir kere daha geçirdim.
‘’Terbiyesiz herifler!’’ Bir kere daha geçirecekken adam uzaklaşmaya başladı.
‘’Kalk lan kalk gidelim. Manyak bu karı. Yürü lan yürü kalk. Başka zaman hallederiz.’’ Yerdeki adamı kaldırarak uzaklaşırken Baran’a döndüm. Yere oturmuş ağzında ki kanı tükürüyordu.
‘’Baran iyi misin?’’ Yanına çöktüm, elimle çenesinden tutup kaldırdım. Kaşı ve dudağı patlamıştı. Elmacık kemiği kızarmıştı. Moraracaktı muhtemelen. Suratım acıyla kasıldı.
‘’Ne işiniz var burada sizin?’’ Kısık sesiyle gözlerine baktım tekrar.
‘’Buralarda oturuyorum ben. Asıl senin burada, bu halde ne işin var? Kimdi onlar?’’ Yerden kalkmaya çalışırken kolundan tuttum. Kalkmasına yardımcı olurken söyleniyordu.
‘’Siz neden karışıyorsunuz? Ben hallediyordum zaten.’’ Alayla güldüm.
‘’Ya bayağı hallediyordun.’’ Kolunu omzuma atıp yürümesine yardım ettim. ‘’Siz beni bırakın ben eve gider hallederim.’’
‘’Saçmalama Baran. Bu halde nasıl gideceksin? Gel yüzünü gözünü temizleyelim sonra gidersin.’’ Elini midesine götürdü.
‘’Bu adamlarla ne işin olduğunu da konuşacağız.’’ Bir elimle beline sarılmış şekilde eve ilerledik. Apartmana girip kapının önüne gelince onu duvara dayayıp kapıyı açtım. Baran’ı salonda koltuğa yatırırken mutfağa adımlayıp poşeti tezgâha bıraktım. Kırık yumurtalar ve patlamış meyveli yoğurtlar bana göz kırparken o işi sonraya bıraktım.
Banyodan ilkyardım çantasını aldıktan sonra salona geçtim.
‘’Şu ceketini çıkaralım önce.’’ Ceketini çıkarırken canı yanmış olacak ki yüzünü buruşturdu. ‘’Uslu durduğunuz bir gün bile yok.’’
Ceketini koltuğun kenarına koyup yeniden ona döndüm. Beyaz tişörtü toz içindeydi. Bazı yerlerinde yüzünden damlamış kanlar vardı.
‘’Kimdi onlar, ne istiyorlardı senden?’’ Bir şey demeyip sessiz kalırken batikonlu pamuğu kaşına bastırdım.
‘’Ah hocam ne yapıyorsunuz?’’ Pamuğu çekip yaranın etrafını temizlerken konuştum. ‘’Soru sordum Baran. Onlar kimdi? Ailene haber vermemi istemiyorsan konuşsan iyi edersin.’’
‘’Koskoca adamım hocam ne aileye haber vermesi?’’ Alayla gülüp sorduğu soruyla bu kez dudağının kenarına bastırdım pamuğu.
‘’Çok bilmişlik yapma. Kazık kadarsın ama hala hocalarından azar işitip sokak aralarında kavga ediyorsun.’’ Gözlerim kollarına kaydı. ‘’Zayıf bir şeyde değilsin. Bu kaslarla nasıl dövemedin onları?’’ Gerçekten zayıf değildi. Hatta yaşına göre oldukça kaslı bir yapısı vardı.
‘’Siz gelmeseydiniz ben hallediyordum zaten.’’ Sözleriyle sabır çekip yanağına krem sürmeye başladım.
‘’Sokak serserileri, başka bir şey değil. Buralarda bir arkadaşım oturuyordu. Ondan dönerken karşılaştım.’’ Söyledikleri mantıklı gelirken bir şey söylemedim.
‘’Yavşa-‘’ Küfür etmesiyle parmağımı morarmaya başlayan yanağına bastırdım. Gözlerimi belerttim.
‘’Pardon hocam.’’ Hocam kısmını bastırarak söylemesiyle gözlerimi devirdim.
‘’Şu tişörtü çıkar. Ben sana temiz getireyim. Dolabımda erkek reyonundan aldığım bol tişörtlerden var. Olur sana.’’ İtiraz edecekken konuştum.
‘’İtiraz istemiyorum. Okul dışında da olsak öğretmeninim. Laf dinle.’’
Kaşına ve dudağına küçük bantları yapıştırdıktan sonra ilkyardım çantasını toparlayıp ayağa kalktım. Ben kalkınca doğruldu. Eli tişörtüne giderken odaya geçip siyah bir tişört aldım.
Salona geçtiğim de tişörtünü çıkarmış önüne doğru tutmuştu. Utanmasıyla gülmemi bastırıp tişörtü ona uzattım.
‘’Al bu olur sana.’’ Kirli olanı alıp banyoda ki sepete attım. Yıkanınca ona geri verirdim. ‘’Daha iyi misin?’’
Başını salladı. ‘’İyiyim. Sizi de uğraştırdım. Kusura bakmayın, ben artık gitsem iyi olur.’’ Kalkmaya çalışırken oturmasını işaret ettim.
‘’Otur. Ailenden birini ara, gelip seni alsın. Yoksa seni göndermem.’’ Sözlerimle gözlerini devirdi.
‘’Hocam daha önce de söyledim. Ben çocuk değilim.’’
‘’Bu benim için bir şey ifade etmiyor.’’ Mutfağa giderken konuşmaya devam ettim. ‘’Arabam olsaydı ben götürürdüm, ama maalesef imkân yok. O yüzden ailenden birini ara ve gelip seni alsın.’’ Su ısınırken kahveleri bardağa koydum. Sesi kulağıma çalınırken telefonla konuştuğunu anladım.
Kaynar suyu bardağa koyduktan sonra kaşıkla bir iki karıştırıp salona geçtim.
‘’Şekersiz yaptım. Şeker içen birine benzemiyorsun.’’ Bardağı önünde ki sehpaya koydum. Bende karşısında ki koltuğa oturup kahveden bir yudum aldım.
‘’Engin ile ilgili bir durum var mı?’’ Sorumla kaşlarını çattı. Sert bir mizaca sahipti. Çok güldüğünü de görmemiştim. Okulda da pek kimseyle takılmıyordu.
‘’Yok. Olmasında zaten, bu sefer geçen ki gibi bırakmam.’’ Kaşlarını çatan ben oldum. ‘’Öğretmeninle konuştuğunun farkındasın değil mi?’’
‘’Okul sınırları dışındayız.’’ Derin bir nefes verdim. Akıllanmaz bir adamdı.
‘’Arabanız ne durumda?’’ Bakış attım. Kahvesinden içerken bana bakıyordu.
‘’Karışık. Bilmiyorum ne olur. Ya yaptıracağım ya da yenisini alacağım. Bakalım.’’
‘’Güzel arabaydı.’’ Benim güzel tatlı Vosvosum. Ağlamak istemiyordum. Konuyu değiştirdim.
‘’Atakan ile kardeş olduğunuzu niye saklıyorsunuz?’’ Sorumla yüzünü başka tarafa çevirip bir şeyler mırıldandı. ‘’Sikeceğim şu Atakan’ı.’’
‘’Ne dedin anlamadım?’’ Boğazını temizledi. ‘’Bir şey yok. Kendisiyle anlaşamıyoruz. O yüzden bilinsin de istemiyoruz. Arkadaşlarının bana sarmasını istemiyorum.’’
‘’Anladım. Neyse benden sır çıkmaz merak etme.’’ Homurdanarak söylendi.
‘’Öğrendikten beş dakika sonra bana ağzınızdan kaçırmanızı saymazsak tabi.’’ Haklılığıyla gözlerimi kaçırdım. Doğru söylüyordu. Salak gibi direk ötmüştüm. Bazen bende boşboğaz olabiliyordum.
‘’O gün bende iyi değildim. Anlık bir şeydi o.’’ Bir şey demeyip sessiz kalırken kahvemden birkaç yudum daha aldım. Zilin sesiyle ikimizde ayaklandık. Kapıyı açtığımda sırıtan bir Atakan ile karşılaşmayı beklemiyordum tabi. Soran gözlerle ceketini giyen Baran’a baktım.
‘’Ailenden biri dediniz. Bende çağırdım.’’ Gözlerimi devirdim. Elimi kapının kenarına yaslayıp başımı da elimin üstüne koyup sen iflah olmazsın bakışı attım.
‘’Nasılsınız hocam?’’ Sırıtarak bakan Atakan’a cevap verdim.
‘’İyiyim Atakan sen nasılsın?’’ Omzunu silkip Baran’a bir bakış attı.
‘’Nasıl olsun, uğraşıyoruz işte keratayla. Bir durmuyor yerinde.’’ Baran’ın velisi gibi konuşunca güldüm. Baran ters ters bakarak ayakkabılarını giydi.
‘’Çok diyoruz uslu ol diye am-‘’ Sözleri Baran’ın onu ceketinden tutup merdivenden itmesiyle kesildi. Gözlerim şokla açılırken eğilip merdivenlere baktım. Son anda düşmekten kurtulmuş, son basamaklarda ayakları birbirine takılmıştı. Başka bir zaman olsa gülesim gelirdi. Hiçbir şey olmamış gibi havalı havalı saçlarını düzeltti.
‘’İyi akşamlar hocam.’’ Cevap veremeden aşağı inerken Baran’a döndüm.
‘’Tekrar teşekkür ederim. Zahmet oldu size de.’’ Gülümsedim.
‘’Sorun değil Baran. Dikkat et kendine. Uzak dur beladan bana yeter.’’ Başıyla selam verip aşağı inerken kapıyı kapattım. Derin bir nefes verip sağlam kalan şarabımın etrafını çeşmede yıkadım. Poşeti olduğu gibi çöpe attım. Şaraptan kendime bir kadeh koydum. Yanına da ufak bir çerez alıp balkona giderken gözüm az önce Baran’ın oturduğu koltuğa takıldı.
Elimdekileri sehpaya bıraktım. Koltuğun üzerinde ki sigara paketini ve okul kimliğini elime aldım.
Baran Tatlıcı
Fotoğrafına baktığımda güldüm. Dövecekmiş gibi bakmıştı. Doğum tarihi sınıfı ve okul numarası da yazıyordu. Aralık ayında doğmuştu.
Sigara paketini ve okul kimliğini dış kapının yanında ki küçük kâseye koydum. Yarın okula gidince verirdim. Balkona geçip şaraptan bir yudum aldım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |