
'Kolay gelsin!'' Sesimle, Betül kontrolünü yaptığı pasta vitrininden bana döndü.
''Yaa hoş geldin!'' diyerek kollarını bana doladı. Ona karşılık verirken gülümsüyordum. ''Nerelerdesin sen? Hiç uğramıyorsun.''
''Çalışıyoruz kızım. Öğretmenim ben öğretmen. Hafta sonu oldu geldim işte.'' Boş masalardan birine ilerledik.
''Ya çen büyüdün de öğretmen mi oldun çen?'' diyerek yanaklarımı sıktı. Suratımı buruşturup geri çekildim. Ceketimi sandalyenin arkasına asıp oturdum. Etrafta gözlerimi gezdirdim.
''Değişmiş sanki burası.'' Betül'de çalışanlarından Anıl'a işaret vererek karşıma oturdu.
''Eve Okan ile biraz değişiklik yaptık, olmuş mu?''
''Olmuş tabi canım. Elinize sağlık, çok beğendim.''
''Okan'ı biliyorsun. Bir anda kafasına esti işte.'' Dedi gülerek. Okan Betül'ün nişanlısıydı. Hepimiz üniversiteden arkadaştık. İkisi ise üniversite başından beri sevgiliydi. Betül gastronomi okumuş, tatlıcı olarak devam etmek istiyorum diyerek ona yoğunlaşmıştı. Mezun olduktan sonra da Okan ile nişanlanmışlar ve bu küçük butik kafeyi açmışlardı.
Kendine has müşterileri oluyordu Hanımeli'in. Betül burada kendi tariflerini yapıyor, geleni buraya bağlıyordu. Okan ise bir eli buradayken bir yandan okuduğu mesleği yaparak bir mimarlık ofisinde çalışıyordu.
''Okan nasıl? Onunla da denk düşemedik bayadır. Bir ara toplanalım.'' Hevesle başını salladı.
''Olur vallahi. Okan aynı bildiğin gibi. Bir orada bir burada.'' Konuşurken Anıl gelmiş önümüze bir tabak kurabiye ve iki kahve bırakmıştı.
Göz kırptım. ''Nasılsın Anıl? Nasıl gidiyor?'' Gülerek elinde ki tepsiyi önünde tuttu.
''İyiyim Ceylan abla. Takılıyoruz öyle.'' Anıl burada ki üç çalışandan biriydi. Betül bilerek öğrenci çalışan istemişti. Hem okulları aksamıyor, hem de ihtiyaçlarını gideriyorlardı.
''İyi bakalım. Bak matematikle ilgili sıkıntı olursa buradayım. Sakın çekinme.''
''Teşekkür ederim Ceylan abla. Merak etme gelirim.'' Anıl yanımızdan ayrılırken Betül bana döndü.
Kurabiye tabağını işaret etti. ''Bak senin tarifin. Dene bakalım yapabilmiş miyim?'' Alayla güldüm.
''Kızım sen zaten en güzelini yapıyorsun. Bilmiyoruz sanki.'' Elini saçlarından geçirip bir tane kurabiye attı ağzına.
''Bu limonlu kurabiyeyi sen gibi yapan yoktur emin ol. O kadar denedim, senin ki gibi olmadı.'' Uzanıp bir tane kurabiye attım ağzıma. Kurabiye ağzımda dağılırken mırıldandım. ''Çok iyi.''
Biraz daha kurabiye yedikten sonra Betül bir sigara yaktı. ''Nasıl gidiyor okulda işler? Şahsenem bahsetti biraz. Araban ne durumda?''
Yüzüm asıldı. ''Araba yapılıyor. Babam yeni alalım dedi ama vosvosumdan vazgeçemedim. Biraz uzun sürermiş ama yapılır durumdaymış, bekliyorum işte bende.'' Arabamı gerçekten bırakamamıştım. Onunla aramda özel bir bağ vardı.
''Okul da işte her gün ayrı bir olay. Bütün manyakları toplasan yine Kalender kadar etmez.''
''Sen iyi kaçmadın oradan. Sahi ne kadar oldu başlayalı?''
''Üç hafta oldu. İnat ettim Betül kaçmayacağım. Saçma sapan insanların arasında pırlanta gibi öğrenciler de var. Seviyorum öğrencilerimi.''
''Yok mu şöyle yakışıklı öğretmen falan? Ayarlasana kızım kendine.'' Dedi gülerek.
''Yok ya işim olmaz.'' Betül'ün gözleri kapıya kayarken konuştu. ''İti an çomağı hazırla.'' Arkama baktım. Görüş açıma Burak girdiğinde derin bir nefes verdim. Tam sırasıydı zaten. Elleri cebinde sırıtarak yanımıza geldi.
''Ne haber kızlar?'' İzin dahi istemeden yanımıza oturunca Betül'e baktım. Çantamı alarak ceketimi sırtıma geçirdim.
''Görüşürüz bebeğim. Ben uğrarım yine.'' Betül de onaylayarak masadan kalktı. Arkamı dönüp kafeden çıktım. Burak gerçekten laf anlamayan bir insandı. Yüzsüzdü. Kaldırımda ilerlerken kolumdan tutuldum.
''Ceylan neden benden kaçıyorsun?'' Ona ciddi misin bakışımı attım.
''Burak, bir düşün bakalım neden kaçıyorum. Seni görmek görüşmek istemiyorum. Kafan basmıyor mu?'' Gülerek elini tekrar koluma koydu.
''Yapma böyle. Yeterince koşturmadın mı peşinden?'' Sinirle kolumu çektim.
''Oğlum sen gerizekâlı mısın? İstemiyorum ne zamandan beri peşinden koşturmak oluyor? İstemiyorum Burak. Kaç yıl oldu sesimi çıkarmadım ama yeter artık. Kendine gel, gelmiyorsan şikayet dilekçesi eline ulaşacak.'' Bir adım atıp tekrar ona dönüp bağırdım.
''Mal!'' Yürümeye devam ederken sinirim gerçekten tepemdeydi. Son kez uyarmıştım onu. Tekrar karşımda görürsem taciz ediyor diyerek şikayetçi olacaktım.
Eve geçip kendimi duşa attım. Sıcak su gerilen kaslarımı gevşetirken aklıma Baran düştü.
Ne alaka kızım Baran şimdi? Aptal mısın?
Kendi kendime küfür ettim. Gerçekten aptaldım. Baran benim öğrencimdi. Onu aklıma bile getirmek ahlaksızlıktı. Bu bana yakışan bir şey değildi. Sinirimi saçlarımdan çıkarırcasına yıkadım.
Duştan çıktıktan sonra kendime acı bir kahve yaptım. Salonda ki masaya yaydığım kağıtlara baktım. Haftaya ilk sınavımı yapacaktım. Onun için soru hazırlamam gerekiyordu. Her sınıfa aynı zorluk düzeyinde farklı sorular soracaktım. Çünkü biliyordum ki birbirlerine soru vereceklerdi. Kulaklarım çınlayacaktı ama yapacak bir şey yoktu.
Akşam saat ona gelirken parmaklarımı alnımda gezdirdim. Dört bardak kahve içmiştim. Gözlerimin altı çökmüştü muhtemelen. Telefonumu elime aldığımda Şahsenem mesaj atmıştı. Ona cevap yazacakken dışardan gelen sesle gözlerim büyüdü.
''Ceylaaann! Nerdessin? Ceylaaan ölüyorum lan sanaa!'' Burak'ın sesiyle hızlıca masadan kalkıp balkona çıktım. Burak elinde içki sesiyle ayakta bile duramıyorken bangır bangır bağırıyordu.
''Ya sen ne laftan anlamaz bir şeysin! Aptal mısın defol git!''
Beni görünce daha da bağırmaya başladı. ''Ceylaaan benim ol Ceylan. Aşığım sana!'' Sinirle yüzümü ovuşturdum. Onun sesiyle birkaç kişi daha cama çıkarken utancımdan ağlayacaktım.
''Burak git artık git! Polisi arayacağım artık git!'' Şimdiye kadar sabretmemin sebebi ise annesiydi. Rahatsızdı ve Burak'tan başka kimsesi yoktu. Ama o annesinin yanında olmak yerine burada kapımda sarhoş halde her yeri ayağa kaldırıyordu. O düşünmüyorsa ben hiç düşünmezdim.
Cama çıkan birkaç kişi daha Burak'ı paylarken karşı apartmandan elinde sopayla biri çıktı. Kırklı yaşlardaydı, üzerinde atlet don sokağa atmıştı kendini.
''Lan sen sapık mısın? Siktir git lan bu mahalleden!'' Burak adamı görünce susup bir iki adım geriledi.
''Abi ben seviyorum, ondan yani..'' Adam elinde ki sopayı salladı.
''Sana bu sopayı sevdirmemi istemiyorsan hemen siktir git!''
''Ay Burhan aferin. Yolla şunu. Bas bas bağırıyor.'' Yan apartman camından gözüken teyze adının Burhan olduğunu öğrendiğim adama gaz verirken Burak daha fazla uzatmamış koşar adım çıkmıştı mahalleden. Buradayken ayakta duramıyordu ama göt korkusu ayaklarını açmıştı maşallah.
İçeri geçip kendimi koltuğa attım. Bu böyle olmayacaktı.Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir diye boşuna dememişlerdi.
****
Taksiden inip karşımda ki binaya baktım. Emniyet müdürlüğe gelmiştim. Sabah kalkar kalkmaz ilk işim buraya gelmek olmuştu. Yürüyüp içerde ki memura durumumdan bahsettim. Beni üçüncü kata yönlendirirken asansörü beklemeyip merdivenlerden çıkmaya başladım.
Her yerden polisler geçiyordu. Yanımdan götürülen eli kelepçeli adama baktım. Katil tipi vardı zaten. Hedefim olan kata gelip sağa sola baktım. İki koridor vardı. Sol koridora girip önümde ki ilk memura sordum.
Beni yönlendirip koridor ortasında ki masaya yönlendirirken saatime baktım. O sırada gelen gürültüyle karşıya değdi bakışlarım. Hiçbir şey gözükmüyordu ama pat pat koşma sesi gelmiş ve sertçe kapı kapatılmıştı. Neyse diyerek memurun gösterdiği masaya oturdum.
****
Noyan, elinde ki dosyayı rulo yapmış ezbere bildiği koridorlardan geçiyordu. Üzerinde ki tişörtü üzerine yapışırken terlediğini hissetti. Kolunda ki gümüş bilekliği bileğinde bir iki kez döndürdü. Onu uzun zamandır görmeyen birkaç kişiyle ayaküstü sohbet etmiş amirinin odasına gelmişti. Kapıyı çaldı, gelen komutla içeri girdi.
''Amirim, kolay gelsin.''
''Senin burada ne işin var?'' Amiri sigarasını masasında ki küllükte söndürürken sormuştu bu soruyu.
''Amirim bunu getirdim.'' Elinde ki dosyayı amirine uzattı. ''Son yapılan sevkiyatlarla ilgili bir rapor hazırladım." Amiri dosyayı incelerken bileğinde ki bilekliği bir kez daha döndürdü.
''Annen nasıl Noyan?'' Noyan omuzlarını silkti. ''Bilmem.'' Amiri derin bir nefes verip arkasına yaslandı.
''Oğlum halâ mı görüşmüyorsun?'' Noyan sessiz kalırken amiri zaten cevabını aldı.
''Şu iş bitsin anneni git gör. Konuş artık şu kadınla, öfken seni yer bitirir. Kaç yıl geçti üzerinden.'' Noyan yine bir şey demezken amirin kaşları iyice çatıldı.
''Duydun mu?'' Bağırmasıyla Noyan yerinde kıpırdandı.
''Duydum amirim.'' Amiri başını sallarken tekrar konuştu. ''Başkomiserliğin kapıda. Sabret, az kaldı biliyorsun.'' Noyan onu onayladı. Birkaç şey daha konuşup odadan çıktı. İki adım atmasıyla gördüğü kişiyle hızlıca amirin odasına girip kapıyı sertçe kapattı.
''Ne oluyor lan?'' Amirin çıkışıyla Noyan sırtını kapıya yaslayıp derin bir nefes verdi.
''Ceylan hoca'' Amiri dediğini anlamazken tekrar etti. ''Ceylan hoca, burada!''
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |