
Herkese merhaba :)
Bölüme oy verip fikirlerinizi benimle paylaşırsanız çok sevinirim :)
Paşalar - Nedensizler
2.BÖLÜM ''Nedensizler''
12 yıl önce
Bade, elindeki çamur birikintisini yaptığı pastanın üzerine yapıştırdı. Biraz yamuk yumuk olmuştu ama kuzeni Orkun beğenirdi. Onun doğum günü için yaptığı bu pastadan başkasının yemesine izin vermeyecekti. Bu sadece Orkun’a özeldi. Yerden topladığı güzel şekilli taşları pastanın üzerine düzgünce yerleştirdi.
Yanına gelen birini duyduğunda kimsenin görmemesi için sırtını yola döndü.
‘’Napıyoysun Bademcik?’’ Arkadaşı Ecevit’in sesini duyduğunda kafasını arkaya döndürdü. Güneş yüzünden arkadaşının yüzünü tam göremiyordu ama elinde tuttuğu çikolata gayet belli oluyordu.
‘’Orkun için güzel bir şey yapıyorum.’’ Ecevit yaptığı şeyi görebilmek için yan tarafa kaydı. Onun hareket ettiğini gören Bade onunla birlikte yer değiştirdi.
‘’Doğum günü için pasta yaptığını biliyoyum.’’ Bade oflayıp çömeldiği yerden kalktı. Ecevit’e bazen sinir oluyordu. Bade’nin gıcık olması için her şeyi yapıyordu. Üstelik dayakta yiyordu kendisinden ama bir türlü vazgeçmiyordu. Hem Bade’den kısaydı hem de r leri bile söyleyemiyordu.
‘’Ya sen neden benim sürprizimi bozuyorsun cüce?’’ Bağırarak kurduğu cümleye Ecevit ağzını kocaman açarak güldü. Yediği çikolata gözükürken Bade öğürüp Ecevit’in kafasına bir tane yapıştırdı. Ecevit gülmeyi kesip ağlamaya başlarken Bade ne yapacağını bilemeyip etrafına baktı.
Elini Ecevit’in ağzına götürüp susması için ‘’Susarsan sana da pasta yaparım.’’ Dedi.
Ecevit yalandan başlattığı ağlamasını keserken gülmemek için kendini zor tuttu. Amacına ulaştığı için kendiyle gurur duyuyordu. Bunu gidip hemen annesine anlatacaktı.
Şarkı söyleyerek gelen Sinan ile Bade sinirle ayağını yere vurup homurdandı. Çok güzel bir pasta yapmıştı ama sinir bozucu arkadaşları yüzünden bozulacaktı.
‘’Eğer pastam sizin yüzünüzden bozulursa annelerinize geçen gün Semiha teyzenin camını sizin kırdığınızı anlatırım.’’
Sinan ondan bir yaş büyük arkadaşlarına bakıp ellerini küçük hırkasının cebine soktu. ‘’Noluyoy?’’ Beş yaşındaki Sinan gözlerini pörtletmiş bir pastaya bir de arkadaşlarına bakıyordu.
‘’Orkun için pasta yaptım ama bozmanızı istemiyorum.’’ Sinan ufak adımlar atıp çamur birikintisine eğildi. ‘’Bu pasta mı ki?’’ Bade Sinan’ın sorusuyla iyice sinirlendi. ‘’Pasta tabi salak!’’
‘’Oykun’a hediye ayamadık biz. Pastayı üçümüz veysek oluy mu Bademcik?’’ Ecevit’in sorusuyla düşündü Bade. Arkadaşlarının kendisi gibi pek parası olmuyordu, hediye alamamaları normaldi. ‘’Tamam beraber veririz. Ben önce eve gidip anneme Orkun’a gideceğimizi haber vereyim, gelirim.’’ Arkadaşlarının bir şey demesine izin vermeden koşturarak üst sokağa girdi. Ayağındaki bir kenarı yırtık terlikler çıkmasın diye biraz komik koşuyordu.
Evlerinin önüne geldiğinde küçük elini yumruk yapıp kapıya vurdu. Biraz bekledikten sonra açılmayan kapıyla tekrar kapıya vurdu. Annesi muhtemelen yine duymuyordu. Parmaklarının ucuna yükselip zile basmayı denedi ama ulaşamadı. Tek katlı küçük evlerinin arka tarafına çalıların arasından geçip ilerledi. Camdan seslenebilirse annesi sesini duyabilirdi.
Annesiyle babasının yatak odası camından tülün arkasında hareketlilik olduğunu görünce ellerini camın mermerine koyup ayaklarıyla duvara tutunmaya çalıştı. Elini yumruk yapıp cama vuracakken duyduğu yabancı sesle duraksadı. Yüzünü biraz daha yaklaştırıp içeriyi görmeye çalıştı.
‘’Ne zaman gideceğiz buradan?’’ Annesinin sorusuyla yutkundu. Annesi gidecek miydi?
‘’Az kaldı yavrum. Boşanma işi bitmek üzere, sonra seni bu pislikten kurtaracağım.’’ Yabancı bir adam annesine sarılmış, öpüyordu. Bade olmaması gereken bir şeyin olduğunu biliyordu. Babası neredeydi? Bu adam kimdi? Küçük kalbinin acısı gözlerinin dolmasına neden oldu. Sessizce duvarın dibine oturdu. Bunların ne olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği şey gördüğü şeyleri babasına söyleyeceğiydi..
Günümüz
‘’Sakin ol Bade. Bir şey olmayacak, alıp geleceğiz Sinan’ı.’’ Gözlerimi camdan çekip Onur’a baktım.
‘’Bir şey olacak. O aptal bir ayılsın, o zaman gör neler olacak.’’ Onur sessiz kalırken tekrar cama döndüm. Aldığım telefondan sonra Onur’u kenara çekmiş olanları anlatmıştım. Onur hem gidilecek yeri biliyordu hem de içimizde arabası olan tek kişiydi. Bir bahane bulup mekândan ayrılmış Onurların evine gidip babasından arabayı istemiştik. Allahtan Onur reşitti de ehliyeti vardı. Bir zamanlar bu ortamlarda o da takılıyordu. O yüzden Tamazların nerede oturduğunu biliyordu.
Diğerlerine haber vermemiştim. Ecevit benden daha kötü tepki verebilirdi. Mesela dövmek için ayılmasını beklemezdi.
‘’Bula bula bugünü mü buldu gerizekâlı? Sıçacağım aşkının ızdırabına!’’ Onur, yakınmama gülerken sinirle omzuna vurdum. Gülmesi daha da artarken kollarımı önümde bağlayıp arkama yaslandım.
Tamazlar yalısı
Orkun, yarım bıraktığı birasından bir yudum aldı. Bu gece sıkılacağını biliyordu ama kafasının bu kadar şişeceğini tahmin etmiyordu. Kendi kendine gülen Sinan’a bir bakış attı. Leyla’ya âşık olacak gibi bir izlenim vermiyordu Sinan. Ama şimdi burada, halasının kapısında onun Leyla’ya duyduğu aşkı dinliyordu.
Kafamı sikti diye düşünerek homurdandı.
‘’Sen Leyla demekten başka bir bok bilmiyor musun lan?’’ Sinan bir kahkaha attı.
‘’Ah eski kankam..Kıskandın mııı?’’ Orkun sinirle gülüp eliyle yüzünü sildi. Sinan ile bu şekilde yan yana oturmayalı on yılı geçmişti. O mahalleden çıktıktan sonra ne babası ne de Orkun arkasına bakmıştı. O zamanlar daha çok küçüktü Orkun. Aklı ermeye başladıktan sonra da annesi ölmüştü zaten. Kendisini toparlaması birkaç yılını almıştı. Ya da halâ toparlanmaya çalışıyordu, emin değildi.
‘’Ne oluyor burada?’’ Eniştesinin sert sesini duyunca kapıya döndü. Musa Tamaz’ın elleri, giydiği takım elbisesinin ceplerinde, kaşları çatık bir Sinan’a bir Orkun’a bakıyordu.
‘’Sıkıntı yok enişte. Sinan biraz kafayı koparmış’’ yerde çimenleri yalamaya çalışan eski dostuna bir bakış attı. ‘’Gelip alacaklar.’’
‘’Burada ne işi var?’’ Eh tabi, eniştesi halası yüzünden tanıyordu eski mahallesinde ki çocukları.
‘’Sarhoş işte enişte, nereye geldiğinin farkında bile değil.’’ Eniştesi ters ters Sinan’a bakmaya devam ederken halasını gördü. Gözlerini devirdi. Sözde davet vardı ama herkesin bahçeye çıkası tutmuştu.
‘’Sinan, oğlum ne yapıyorsun burada?’’ Halasının soruyla içinde bir şeylerin kıpırdadığını hissetti. Bir an eski günler gibi dedi kendi kendine.
‘’Aaa Sevinç teyze nasılsın?’’ Sinan’ın kelimeleri ağzında dolanıyor, zon anlaşılıyordu. Sevinç Tamaz kocasının yanından geçip Sinan’a ilerledi. Sinan onun geldiğini görünce doğrulmaya çalıştı.
‘’Gel, gel öpeceğim Sevinç teyze.’’ Musa Tamaz, karısını öpmeye çalışan çocuğa baktı. Bu çocuğu ayağında ayakkabısı yokken o eski mahallede koştururken görmüştü.
‘’Leyla’yı gördün mü sen? Nerede o?’’ Sevinç Tamaz anlamaz şekilde Orkun’a baktı. ‘’Leyla ile arkadaşlar mı, neden onu soruyor?’’ Omuzlarını silkti.
‘’Baba.’’ Orkun gelen sesle sinirle ayağa kalktı. Bade bir an önce gelmeliydi. Yoksa gelene kadar herkes başına üşüşecekti. Telefonu çıkarıp saate baktı. On dakika olmuştu arayalı, birazdan geleceğini düşündü.
‘’Bu salağın ne işi var burada be?’’ Yaren Tamaz yüzünü buruşturarak bakıyordu Sinan’a. ‘’Kızım.’’ Diyerek uyardı Sevinç Tamaz. Yaren’in öz annesi değildi ama öz annesi olsa bu kadar iyi olabilirlerdi.
‘’Kesin Leyla için geldi değil mi?’’ Yaren koca bir kahkaha patlatırken ismini duyan Sinan yerinde iyice doğruldu.
‘’Leyla dedi değil mi? Leyla benim çiçeğiim.’’ Yaren telefonunu çıkarınca Orkun Sinan’a ilerledi. ‘’Ben onu çıkarayım, gelip alacaklar zaten.’’ Burada kalırsa Yaren onu videoya alır, duymayan kalmazdı.
‘’Ben Leyla’ya demiştim bu sana âşık diye. Bir aylık makara çıktı bize resmen.’’ Arkasını dönüp içeri bağırdı. ‘’Çocuklar gelin gelin palyaço gelmiş!’’
‘’Yaren!’’ Yaren Tamaz babasının sert sesini duyunca dudaklarını birbirine bastırdı. Tekrar Sinan’a çevirdi bakışlarını. Bu aptalın en yakın arkadaşına âşık olduğunu biliyordu. Buraya içip gelmesi bile aptallığının en büyük göstergesiydi.
Leyla’da kapıda gözükünce Orkun küfür etti.
‘’Hadi Sinan. Çıkalım, gelecekler şimdi.’’ Sinan, bir kolu Orkun’da gözleri ise dışarı çıkan Leyla’da iken konuştu.
‘’Kim gelecek ki? Bak Leyla’m da çıktı zaten.’’ Leyla’nın duyduklarıyla yüzü buruşurken elinde ki içkiden bir yudum alıp arkasında ki bedene yaslandı.
‘’Bade’yi aradım.’’ Halası duyduğu isimle duraksadı ve kollarını önünde bağladı. ‘’İletişim halinde olduğunuzu bilmiyordum.’’
‘’Değiliz zaten.’’ Derin bir nefes verdi.
Bahçeye giren araba ile rahatladı. Tam zamanında gelmişti.
Bade Tekin
İçinde bulunduğumuz araba büyük apartmanların ve evlerin arasından geçerken sıkıntılı bir nefes verdim. Nereye gittiğimin daha farkında değildim. Tamazları şehrin internet sitesinde görmeye alışkındım ya da yanımda bahsedilmesine. Ama şimdi resmen evlerine kendi ayağımla gidiyordum.
Canım çok sıkılacaktı. Sinan neden böyle bir şey yapmıştı? Beni de mi düşünmemişti? Sarhoştu, evet. Ama azıcık tanıyorsam daha içmeden önce buna karar vermişti ve gitmeye cesaret edemediği için içmişti.
Hem aptal hem korkaktı.
Orkun haber vermeseydi mahvedecekti belki de kendini. O piranalar kendilerinden başkasını düşünmezdi. Üstelik bize ayrı uyuz olurken Sinan’a acımazlardı.
Onur büyük bir evin bahçesinde durdu ve kontağı kapattı. ‘’Hay sikeyim! Cümbüşe bak.’’ Kafamı kaldırıp karşımdaki manzaraya baktım. Sinan’ı tutmaya çalışan Orkun, hemen yanlarında Sevinç Tamaz, biraz gerisinde Musa ve Yaren Tamaz ve Sinan’a gülerek bakan asalaklar. Bunları hesaba katmamıştım tabi. Yonka sosyetesi birbiriyle iç içe takılırlardı. Geldiğim yere o kadar odaklanmıştım ki bu salakların burada olabileceği aklımdan çıkmıştı.
Gözüm Sevinç Tamaz’da takılı kaldı. Yedinci yaş günümde evini, kocasını ve çocuklarını terk eden kadına baktım. Üzerinde ki pahalı elbisesi, topuklu ayakkabıları abartılı makyajı. Hep olmak istediği yerdeydi.
‘’Bu sefalet içinde sizi çekmek zorunda değilim!’’
‘’Hayatımı yaşamak istiyorum! Senin ve çocuklarının hayatımı çalmasına izin vermeyeceğim.’’
‘’Musa’yı seviyorum, ona aşığım ben.’’
‘Onlar senin de çocukların’ dediğini hatırlıyorum babamın.
‘’Onlar benim kenara itelediğim çöpüm bile olamazlar artık!’’
O evden çıkıp gitmeye karar verdiğinde çöpü bile olamayacağımızı söylemişti Sevinç Tamaz. Ağlamamıştım. Öylece bakmıştım sadece. Bakmış, ağlayan kardeşimin yanağına bir öpücük kondurmuş ve babama sarılmıştım.
Ben varım, üzülmeyin der gibi. Yedi yaşında, küçük kardeşinin annesi olmuş evimizin direği olmaya çabalamıştım. Sütten kesilmeyen Sergen içi çıkana kadar ağlarken onun başında ağlayarak biberonla süt içirmeye çalışmıştım. Babam işten yorgun geldiğinde yemeğimiz olması uğruna mutfakta kendimi yaralamış, yakmıştım.
Sonra bir gün babamda bizden gitmişti. Sabah uyandığım bir gün onu bulamamıştım.
Akşam olmuş gelmemişti.
Ertesi gün olmuş yine gelmemişti.
Hafta bitmiş yine gelmemişti.
Ben on yaşında kardeşimle yalnız kalmıştım. Mahalledekiler her gün bir şey yapıp getirirken ben kardeşimin karnını doyurabilmek için ayakkabı boyamış, su satmıştım. Sergen o kadını babam öldükten sonra gitti diye biliyordu. Küçükken yaşadığı kaza yüzünden bölük pörçük hatırlıyordu bazı şeyleri. Diyememiştim annen bizi çöp bile göremedi diye. Kocası öldü, dayanamadı gitti diye biliyordu.
Aradan geçen dört yıl sonunda babamın öldüğünü öğrenmiştim. Gittiği bir parkta alkol komasına girmişti. O zaman da ağlamamıştım. Sergen’e sarılmış ve ona pasta yapmıştım. Babam öldükten sonra onun ölüm aylığı bize bağlanmıştı. Reddetmemiştim. Gurur yapacak bir şey yoktu, Sergen için almak zorundaydım.
Şimdi ise bir yandan onunla geçiniyor bir yandan ek işlere gidiyordum.
‘’Bade, sen gelme istersen.’’ Onur’un sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Omuz silktim ve bir şey demeden arabadan indim. Bahçedekiler bize dönerken Sinan’dan gözümü ayırmadan ona ilerledim.
‘’Oooo kardeşlerim gelmiişşş!’’ Sinan Orkun’un kolları arasından sıyrılıp bize bir adım attı. Düşecekken Onur ile aynı anda koşup tuttuk.
‘’Bu ne hâl Sinan? Senin burada bu şekilde ne işin var? Salak mısın sen?’’ Yüksek çıkan sesim bahçede yankılandı. Orkun’a baktım. ‘’Sağ ol.’’ Başını salladı.
‘’Oğlum yürüsene hadi!’’ Onur Sinan’ı ilerletmeye çalışırken halâ Leyla’ya bakmaya çalışıyordu. Leyla’nın gözleri ise Onur’daydı. Eski arkadaşına özlemle bakıyordu.
Umarım diye fısıldadı iç sesim.
‘’İsterseniz ayıltın. Ben içeri haber vereyim bir kahve yapsınlar.’’
‘’Yok artık anne!’’ Yaren’in çirkef çıkan sesiyle dişlerimi birbirine bastırdım. Çok düşünceliydi Sevinç Tamaz.
‘’Gerek yok.’’ Onur konuşurken arabanın arka kapısını açtı. Sinan’ı nazikçe koymaya çalışırken onu kenara iteleyip Sinan’ın yüzüne bir yumruk salladım.
‘’Kızım ne yaptın?!’’
‘’Görmüyor musun durmuyor pezevenk!’’ Eli ayağı durmuyordu. Sinan’ın baygın sayılan bedenini içeri doğru ittim. Kafasını kapıya vururken güldüm.
Daha beterini hak ediyordu.
Çalan melodiyle elimi cebime götürdüm. Ecevit arıyordu. Meşgule attım. ‘’Hadi gidelim, Ecevit işkillenmeye başladı.’’ Aranın diğer tarafına dolandım. Kapıyı açacakken duyduğum soruyla durdum.
‘’Sergen nasıl?’’ Sevinç hanıma dönüp güldüm. O afallarken gülüşüm biraz daha arttı. Gerçekten bu soruyu sorabiliyordu. Bunu sorabilecek cesareti bulabiliyordu. Gülüşüm keskin bir şekilde solarken ters bir bakış atıp arabaya bindim. Onur’da şoför koltuğuna geçerken çenemi kaşıdım.
‘’Sinan’ı öldüreceğim!’’
&
Yağmurluğumu çıkarıp askılığa astım. Sessiz olmaya çalışarak kapıyı kilitledim. Sergen uyanırsa bir saat söylenirdi. Mutfağa geçerek ısıtıcıya su koydum. Bir kahve sigara yapıp uyuyabilirdim. Yorucu bir akşam olmuştu. Sinan eve gidemeyeceğinden Onur’un evine götürmüştük. Sinan’ın babası Hakan amca kafa bir adamdı. Beraber onu içeri taşımışlar bende eve yürümüştüm. Onur bırakmak istese de zihnimi boşaltmak için yürümeye ihtiyacım vardı. İşe yaramamıştı.
Su ısınırken Sergen’in odasının kapısını araladım. Yastığına sarılmış yüz üstü yatıyordu. Üzerinde ki yorganı yine yere düşürmüştü. Ben örtmesem gece üşüyordu. Bu yüzden her gece mutlaka bir kere kalkar üzerini örterdim.
Yerdeki yorganı alıp üzerini örttüm. Yatağın kenarına oturdum. Ellerim kıvırcık saçları arasında kayboldu. Gülümsedim. Sergen bu hikayedeki tek masumdu. Annesinin bir canavar olduğunu söyleyememiştim. Bazen onunda sebepleri vardır diyebiliyordu. Çünkü gerçekleri bilmiyordu. Söylemeyecektim. Bilmesi bir şeyi değiştirmeyecekti zaten. Sadece daha fazla üzülürdü.
Bu akşam Yaren’in ona anne dediğini anımsadım. Kendi çocuklarını çöpten beter gören kadın, annesi olmamasına rağmen başka birine annelik yapabiliyordu.
Dolup taştığımı hissediyordum bazen. Bağırıp çağırmak, ortalığı dağıtmak istiyordum. En son ne zaman ağladığımı bile bilmiyordum. Ecevit bazen ağlamam gerektiğini söylüyordu.
‘’Ağla biraz Bademcik. Ağlamana meraklı değilim ama rahatlayacaksın. Ağla, rahatla.’’
İstesem de ağlayamıyordum.
Duygularım ölmüş olabilirdi.
Kısa bir duş alarak duşakabinden çıktım. Elimle aynadaki buharı sildim. Kaşımda ki piercingte parmağımı gezdirdim. İki sene önce yaptırmıştım. Okulda ki hocalar başta çıkar deseler de dinlememiştim. Zaten bir süre sonra onlarda usanmıştı.
Üzerimi giyip mutfağa geçtim. Kahvemi koyup bir sigara yaktım. İnstagrama bakınca Batanay’ın beni bir fotoğrafa etiketlediğini gördüm.

batanayyyss: severiz
674 beğeni - yorum kapalı
Geçen sene çekilmiştik. O zamanlar saçımı boyatmıştım. Güzel, tatlı bir fotoğraftı. Bende ne zamandır bir şey paylaşmadığımı fark ederek geçen haftalarda gittiğimiz bir kafede Sinem’in uzaktan çektiği bir fotoğrafı paylaştım.

badetikk
948 beğeni - yorum kapalı
Telefon kilidini kapattım. Kahve içtiğim bardağı yıkayıp odama geçtim. Yarın sormam gereken bir hesap vardı.
&
‘’Hazır mısın?’’ diyerek bağırdım.
‘’Geliyorum abla geliyorum. Patladın ha!’’ Sergen çantasını sürükleyerek yanıma geldi. Saçı başı dağınıktı.
‘’Tipe bak, böyle mi okula gidiyorsun sen?’’ Eliyle saçlarını biraz daha karıştırdı.
‘’Düzgün işte hadi çıkalım.’’ Boyu benden bir tık uzun Sergen’e gözlerimi devirdim. Bende genele göre uzundum 1.75 boyum vardı ama ergen kardeşim beni de geçmişti.
‘’Kazık kadar oldun.’’ Sergen söylenmelerime aldırmadan dışarı çıktı. Bende spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Dün ki yağmurun etkisi vardı ama bugün yağmayacak gibi gözüküyordu. Dışarı çıkıp kapıyı kilitledim. Sergen’in dersi, bizim derslerden on dakika önce başlıyordu. O yüzden ona göre çıkıyorduk.
‘’Kız Bade günaydın!’’ Karşı apartmanda oturan Mualla teyzeye el salladım. ‘’Günaydın, hayırdır yine camlardasın?’’
Mualla teyze etrafa bir bakış attı.
‘’Serpil kocaya kaçmış diyorlar.’’ Sesini kısarak konuşmasıyla güldüm. ‘’Kaçtıysa sana mı kaçtı Mualla teyze?’’ Ayağında ki terliği çıkarmaya çalışırken konuştu. ‘’Kız bak alırım ayağımın altına he!’’ Camdan biraz daha sarktı. ‘’Günüm var bugün. Okul çıkışı gelin, senin sevdiğin poğaçadan da yapacağım.’’ Onu onaylayıp Sergen’in peşine takıldım. Ben bu mahallede ki teyzelerin elinde büyümüştüm. Mualla teyzede onlardan biriydi. Dedikoduyu severdi. Tokmak Mahallesi’nin ayaklı gazetesiydi.
Sergen ile yan yana okulun olduğu caddeye yürüyorduk. Onurların evinin önünde durunca telefonumu çıkarıp bir kere çaldırdım. Bir iki dakika sonra Onur beyaz gömleği, elinde kravatı ve ceketiyle çıktı.
‘’Sinan nerede?’’ Sorumla güldü. ‘’Ayılamadı, yatıyor halâ.’’
‘’Yatsın yatsın. Görecek akşam yatmayı.’’ Onur bir şey demeden kravatını bana uzattı. Halâ öğrenememişti. Ben Onur’un kravatını bağlarken Sergen konuştu. ‘’Ne oldu ki Sinan abiye?’’
‘’Elinin körü oldu, yürü git geliyoruz.’’
‘’Sabah neşesi resmen ya.’’ İsyanına ikimizde güldük. Kravatını bağlayıp geri çekildim. Telefonun ekranına bakıp saçlarını düzelmeye çalıştı. ‘’Tamam iyisin iyi. Yürü hadi.’’
Omzuna vurarak adımlarımı hızlandırdım.
‘’Ecevit aradı mı seni?’’ Ceketini giyerken konuştu. ‘’Aradı, dolaştık falan dedim.’’
İki okulun karşı karşıya olduğu caddeye girdiğimizde ilerdeki kalabalığa baktım.
‘’Sabah sabah ne oldu la yine?’’
‘’Bitmiyor ki.’’ Sergen’e döndüm. ‘’Sen karışmadan doğruca sınıfına.’’
‘’Abla’’ deyip duraksadı. ‘’Ben karışmamda, siz karışacak gibi duruyorsunuz.’’
‘’Ne alâka?’’ Diye sorarken Onur kolumdan çekti. Gördüğüm şeyle gözlerim büyürken ikimizde ileri atıldık.
Ecevit ve Korhan birbirlerinin yakasından tutmuş, ikisi de birbirini öldürecekmiş gibi bakıyordu.
Yakında görüşürüz :)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |