Gökyüzü gri bulutlarla kaplıydı. Manastırın avlusunda sabahın erken saatlerinden itibaren bir telaş vardı. Tarikat, Kerem’e özel bir görev vermişti ve bugün yola çıkıyordu. Görev, Tarikat’ın idealleri için oldukça önemliydi. Bu, onun yeteneklerine duyulan güvenin bir kanıtıydı, ama içimde bir huzursuzluk vardı.
Kerem, atına binmeden önce bana yaklaştı. Yüzünde her zamanki kendine güvenen ifade vardı, ama gözlerinin derinlerinde bir şeyler gizliydi.
“Yaren,” dedi, hafif bir gülümsemeyle. “Bu görev kısa sürecek. Döndüğümde kılıçlarınla tekrar beni zorlamaya çalışabilirsin.”
Başımı salladım. “Dikkatli ol,” dedim, sesi titremesin diye kendimi zorlayarak.
Kerem’in yüzünde bir anlığına ciddi bir ifade belirdi. “Yaren… Eğer döndüğümde bazı şeyler farklı olursa, bilmeni isterim ki… her zaman doğru olanı yapmak için çabaladım. Ama bazen insanın doğru sandığı şey, kalbinden geçeni bastırmak oluyor.”
Sözleriyle ne demek istediğini biliyordum. Ama cevap vermedim. Ona bu yükü paylaşacak bir şey söylemek istemedim. O, benim için bir dosttu ve dostluk dışında bir şey hissedip hissetmediğimi sorgulamak bile istemiyordum.
Bir süre sessiz kaldık. Sonra Kerem arkasını döndü ve atına bindi. Gözlerimle onu uzaklaşırken izledim, içimdeki garip sıkışıklığı bastırmaya çalışarak.
Kerem, bir hafta sonra manastıra döndü. Ancak yanında zaferin getirdiği bir gurur yerine, sol kolunda kanla sarılmış bir bandaj ve yorgun bir ifade vardı. Görev sırasında ufak bir çatışmaya girdiği ve hafif yaralandığı söylenmişti. Bu, ciddi bir şey değildi, ama o, eskisi kadar kendinden emin görünmüyordu.
Onun döndüğünü duyar duymaz avluya koştum. Beni görünce hafifçe gülümsedi. “Yaren, endişelenecek bir şey yok,” dedi sakin bir sesle. “Bir kesik sadece. Görünüşe göre hâlâ dikkatimi toplamam lazım.”
“O kadar emin olma,” dedim, sesimde hafif bir rahatlama. Ama içimde başka bir şeyler vardı. Kerem’in bu hali, sanki görevden başka bir yara almış gibi hissettiriyordu.
O günün akşamında Ela Usta beni yanına çağırdı. Yeni bir öğrenci eğitmem gerektiğini söyledi. Tarikat’a yeni katılan genç bir kız, yetenekli ve öğrenmeye aç.
“Kerem, artık kendi yoluna odaklanacak,” dedi Ela Usta, sakin ama kesin bir ifadeyle. “Sen ise yeni nesli yetiştireceksin. Bu görev senin için bir onurdur.”
Başımı salladım. Ama içimden bir şeyler eksiliyormuş gibi hissettim. Kerem’le geçirdiğim eğitim seansları benim için sadece bir görev değil, aynı zamanda dayanışmamızın bir parçasıydı.
Haber, Kerem’e benden önce ulaştı. Yemekhanede yan yana oturduğumuzda yüzündeki ifadenin değiştiğini fark ettim.
“Yeni bir öğrenci mi?” diye sordu. Sesi sakin ama biraz kırıktı.
Evet,” dedim, başımı eğerek. “Ela Usta karar vermiş. Artık seninle eğitim almam gerekmiyor. Ama hâlâ yemek aralarında görüşebiliriz.”
Kerem gözlerini yere dikti, sonra hafifçe başını salladı. “Demek ki artık yollarımız farklı,” dedi. “Sana başarılar, Yaren. Yeni öğrencin şanslı olmalı.”
Sözlerindeki acıyı hissetmemek imkânsızdı. Ama cevap veremedim. Ona bir dost olarak bile yardım edemeyeceğimi hissetmek, benim için de zordu.
O günden sonra Kerem’le eğitim sahasında hiç karşılaşmadık. Yemek aralarında ara sıra yan yana oturuyorduk, ama aramızdaki konuşmalar kısalmıştı. Kerem’in, benimle eğitim yapamayacak olmasından ne kadar etkilendiğini fark ediyordum. Ama bu, benim hedeflerimi ve yolumu değiştirmezdi.
Kerem’in kalbinde yanan hisler vardı, ama benim için bu hisler hiçbir zaman dostluk sınırını geçmemişti. Tarikat’ın kuralları, intikam arzularım ve geleceğe dair hedeflerim, aramızdaki bağı her zaman gölgede bırakıyordu. Ve belki de en acısı, bu gerçeğin Kerem’i benden daha çok yaralıyor olmasıydı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
409 Okunma |
154 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |