13. Bölüm

Bölüm 11,2

nuperi
nuperi

“Gitmelisin!” dedim, bu sefer daha sert, ama yine de fısıldayarak. Sesim, korkunun verdiği baskıyla ince bir tınıya sahipti. Zihnimde hızlıca düşünceler birbirine çarpıyordu; eğer biri bizi görürse, her şey sona ererdi.

Toprak, ceketini omzuna atarken bir an duraksadı. Gözlerinde hâlâ o çözülmemiş, karanlık düşünceler vardı. Ama bir şeyler değişmişti. Anlamıştı.

“Beni zor durumda bırakma,” dedim, her kelimem sanki birer uyarı gibiydi. “Beni yalnız bırak. Hemen git, yoksa hepimiz…”

Toprak, dudaklarını büzerek başını salladı. Bir adım geri attı, ama o adımın ardında, bir şeyin değiştiğini hissedebiliyordum. Hızla pencereye yöneldi. Her hareketi dikkatli, ama yine de hızlıydı. İçeri birinin girmesini bekleyemezdik.

Kapıdan gelen ayak sesleri, her saniye daha da belirginleşiyordu. Geriye sayım başlamıştı. Toprak pencereyi açarken, her bir hareketi karanlıkta neredeyse silikleşiyordu. Fakat bu siliklik, bir anda ona odaklanmamı sağlıyordu. O kadar yakın ve aynı zamanda o kadar uzak.

“Toprak!” diye fısıldadım, biraz daha panik dolu bir sesle. “Beni duyuyor musun? Git, hemen!”

O, pencerenin kenarına adımını atarken, odada bir şeylerin kırılma sesini duydum. İçeri biri girebilir, bu defa hiç şansı olmayabilirdi. Toprak bir saniye daha durdu, ama bu sefer gözlerinde bir kararlılık vardı. Hızla dışarı adım attı, ama gözleri bir an daha üzerimdeydi.

Elini ceketinin cebine atıp suratıma baktı. “Gürkan arıyor.” dedi ardından telefonu kulağına koydu. Fısıltıyla konuşmaya başladı, “Alo, Gürkan?” dedi. Ses hoparlörde değildi lakin ona bu kadar yakındayken karşıdan gelen sesi rahat duyabilmiştim. “Abi polis geliyor!” diye bağırdı, Gürkan.

Toprak’a ‘ne yapacaksın?’ der gibi baktım. Telefonu kulağından çekip, “Sakin ol, halledeceğim.” dedi ve ardından elini belime attı.

Yeniden konuştu, “Nerede?” dedi, soğuk kanlılıkla.

“Patron iki sokak ötedeler, gözetlemedeyim.” dedi. Toprak, telefonu hala kulağında tutarken bir yandan da beni daha sıkı kendine çekti. Kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Gürkan’ın söyledikleri içimde bir alarma dönüşmüştü, ama Toprak’ın yüzündeki soğukkanlı ifade, korkumla alay eder gibiydi.

“Tamam, yerinde kal,” dedi sakin ama sert bir sesle. Gürkan’a talimat verirken sesi, bir komutanın kesinliğiyle yankılanıyordu. “Kimseye yaklaşma. Eğer kıpırdarlarsa haber ver.”

Telefonu kapatmadan önce bana baktı, yüzünde hala o umursamaz gülümseme vardı. “Sorun yok,” dedi sanki her şey kontrol altındaymış gibi. Ama gözlerindeki keskin bakış, bunun sadece bir gösteri olduğunu fısıldıyordu.

“Toprak, bu ne demek oluyor?” diye fısıldadım. Sesim, korku ve öfke arasında gidip geliyordu. O ise umursamaz bir tavırla telefonunu cebine koydu.

“Bu ne mi demek oluyor?” dedi ve başını hafifçe yana eğdi. “Bu, benim işimin parçası. Senin ise karışmaman gereken bir şey.”

“Karışmamak mı?” diye tısladım. “İki sokak ötede polisler varken sen hâlâ bu kadar rahat mısın?!”

Toprak, dudaklarını büzerek bana yaklaştı. Yüzü o kadar yakındı ki nefesini hissedebiliyordum. “Rahat olmamın bir sebebi var, güzelim,” dedi. “Çünkü bu işte panik yapanlar, ilk düşenlerdir.”

Güzelim…

“Peki ya ben?” diye sordum, sesi daha da kısarak. “Beni bu işin neresine koyuyorsun, Toprak? Ben de mi düşeceğim?”

Gözleri aniden ciddileşti. Elini belimden çekti ve başını iki yana salladı. “Sana bir şey olmayacak,” dedi, bu sefer sesi daha yumuşaktı. Ama bu yumuşaklık, sözlerine olan inancımı pekiştirmiyordu. “Buna izin vermem.”

O sırada dışarıdan bir araba sesi geldi. Far ışıkları odanın camından süzülerek içeriye vurdu. Toprak hızla pencereye yöneldi ve dışarıya baktı. Gözlerini kısarak, gelen arabayı izledi. Ardından bana döndü.

“Gürkan haklıymış,” dedi. “Polisler yakında.”

“Neden burada hâlâ bekliyorsun?” dedim, panikle. “Git artık, yoksa seni yakalayacaklar!”

Ama Toprak’ın yüzünde hiçbir panik izi yoktu. Bana bir adım daha yaklaştı, gözlerini benimkilerden ayırmadan. “Seninle işim bitmeden hiçbir yere gitmiyorum.” dedi ve bana yaklaşıp dudağıma uzandı.

Şokla gözlerim açıldı. Geri çekilirken ona bakakaldım.

Toprak’ın beklenmedik hareketiyle donup kalmıştım. Gözlerim büyümüş, nefesim hızlanmıştı. Geri çekilirken ona baktım, yüzümdeki şaşkınlık apaçık ortadaydı.

“Ne…ne- yapıyorsun?” diye fısıldadım, kelimeler ağzımdan dökülürken sesim titriyordu.

O ise gayet sakindi. Dudaklarında hafif bir gülümseme vardı, ama gözlerinde beliren ciddiyet beni tamamen alt üst ediyordu. “Kendine gelmeni sağlıyorum,” dedi, sesi sakin ama meydan okurcasına.

“Böyle mi kendime geleceğim?” dedim, öfkeyle karışık bir şaşkınlıkla. “Beni daha da mı alt üst etmek istiyorsun?”

“Hayır,” dedi ve bir adım geri çekildi. Ellerini cebine sokup beni süzdü. “Sadece dikkatini dağıtmak istedim. Fazla düşünüyorsun ve bu seni felç ediyor. Bazen durup anı yaşaman gerekiyor, Aslı.”

Sözleri sinirimi daha da artırmıştı. “Senin anı yaşama anlayışın bu mu?!” dedim, sesi kontrol etmeye çalışarak. Mutfaktan gelen tıkırtılar hala arka planda devam ediyordu, ama bu konuşmanın ağırlığı her şeyin önüne geçmişti.

Toprak omuz silkti, umursamaz bir tavırla. “Belki de,” dedi. “Ama işe yaradı, değil mi? Artık panik yapmıyorsun.”

“Bu… bu saçmalık!” dedim ve yüzümü ellerimin arasına aldım. Kafamın içinde dönen binlerce düşünceyle ne yapacağımı bilmiyordum. Onun bu rahatlığı, benim bu kadar karmaşık olmamla alay eder gibiydi.

Tam o sırada, mutfaktan gelen sesler bir kez daha yükseldi. Toprak başını o yöne çevirdi, kaşlarını hafifçe çatarak. “Tamam,” dedi, artık ciddileşmiş bir sesle.

“Sakin ol ve benimle işbirliği yap.” dedi fısıltıyla.

“Atla!” dedim aniden.

“Anlamadım?”

“Atla, Toprak. Atla!” dedim polisler giderek yaklaşıyordu. Bir şikayet mi vardı yoksa başka bir şey miydi çok merak etmiştim. “Nasıl atlayayım, Aslı?” dedi.

“Nasıl girdiysen öyle hem daha önce yapmıştın. Birden kurt adam gibi aşağı atlamıştın, yine yapabilirsin.” deyip onu ittirdim.

“Yavrum bir dur,” dedi ittirdiğim elimi tutup avuçlarına hapsederken. “Ne kurt adamı ne atlaması?” dedi.

“Ama atladın, gözlerimle gördüm.” dedim ısrarla. Alayla kahkaha patlatmak isterken elim ağzına kapandı, “Şst! Sessiz ol!” deyip elimle kapıyı gösterdim.

Elimi ağzından çekmeden önce bir garip hissettim. Dudakları avcumun arasındaydı. Elektrik çarpmış gibi geri çekildim. En azından polisler gidene kadar burada güvende kalsa iyi olurdu. “Seni biri görmüş olabilir mi?” diye sordum.

Tek kaşını kaldırdı. “Havada yok, kadar görünmez olurum.” dedi. Yani imkansız anlamına geliyordu bu.

O zaman başka bir olay vardı. Merakla pencereden aşağı baktığımda polis arabaları evimizin önünde durdu. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Tüylerim diken diken olurken. “T…toprak!” dedim korkuyla.

Toprak, bir sorun olduğunu anlayıp yanıma geldi ve pencereden dışarı baktı. “Hay soyunu sopunu sikeyim!” dediğinde ona baktım.

“Özür dilerim, sana demedim.” dedi. Sabır dilenircesine kafamı salladım.

Manyak herif, kendini düşüneceği yerde ağzından kaçan küfür için özür diliyordu. “Ne yapacağız?” diye sordum daha çok kendi kendime.

Zil sesi bütün evde yankılanırken korku dolu bakışlarım yerini boşluğa bıraktı.

 

 

 

Bölüm : 14.03.2025 22:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...