17. Bölüm

Bolum 12,4

nuperi
nuperi

“Belki de haklısın,” dedim, sessiz bir şekilde. “Ama ne istediğimizi bulmak için bir şeyler denememiz gerekiyor. Denemeden, uğraşmadan ne istediğimizi nasıl anlayabiliriz ki?”

Anıl durup bana baktı. “Ya bulamazsak?” dedi, gözlerinde bir ciddiyetle.

“Bulamazsak da sorun değil,” dedim, onun yüzündeki ifadeyi yumuşatmaya çalışarak. “Önemli olan aramaya devam etmek. Hayat belki de tam olarak bu. Aramak, öğrenmek ve bazen kaybolmak.”

Anıl gülümsedi, ama bu gülümseme biraz hüzünlüydü. “Senin kadar pozitif olabilmeyi isterdim, abla. Ama bazen her şey çok zor geliyor. Sanki insanlar sürekli seni bir kutuya koymaya çalışıyor, ne yapman gerektiğini söylüyor. Kendi yolunu çizmek o kadar da kolay değil.”

“Evet,” dedim, onun ne demek istediğini anlayarak. “Ama bu zorlanmalar da bizi biz yapıyor, Anıl. Kendi yolumuzu bulmaya çalışırken belki de en çok kendimizi tanıyoruz.”

Anıl başını salladı, ama hala düşündüğü bir şeyler olduğu belliydi. “Sen mesela, kendi yolunu bulduğunu düşünüyor musun?” diye sordu birden.

Bir an duraksadım. Bu soru beni hazırlıksız yakalamıştı. “Sanırım hala arıyorum,” dedim dürüstçe. “Ama en azından ne istemediğimi biliyorum. Bu da bir başlangıç, değil mi?”

“Evet,” dedi Anıl, hafifçe gülümseyerek. “Ama abla, bu kadar derin konuşmak beni acıktırdı. Keşke okul yolunda bir simitçi olsaydı.”

Bu sözlere gülmekten kendimi alamadım. Anıl, ne kadar derin konuşursa konuşsun, sonunda hep basit bir noktaya geri dönerdi. İşte bu yüzden onu seviyordum. “Başladın yine…” dedim yalandan bir sitemle.

“Okula varınca kantinden bir şeyler alırız,” diye devam ettim gülümsememi gizlemeye çalışarak.

“Anlaştık,” dedi neşeyle. “Ama yine de, abla, hayatı çözmekle ilgili söylediklerimi düşün. Bence haklı olabilirim.”

“Düşüneceğim,” dedim, başımı sallayarak.

Anıl’ın yanında olmak her zaman beni biraz daha hafif hissettirirdi. Ama yine de, onun bu soruları, kendi içimde zaten boğuştuğum şeyleri yüzeye çıkarıyordu. Hayatı çözmek kolay değildi. Ama belki de çözmek zorunda değildik. Sadece yaşamak, hissetmek ve bazen kaybolmak yeterliydi.

Onunla vedalaşıp sınıfıma doğru yürürken, içimde hem bir rahatlama hem de bir ağırlık vardı. Anıl’ın ne kadar destekleyici olabileceğini görmek güzeldi, ama yine de kendi karmaşık duygularımla baş başa kalmıştım. Toprak’ın zihnimde bıraktığı izler, tüm bu konuşmalara rağmen hâlâ beni terk etmiyordu.

Sınıfa doğru yürürken, her adımda Toprak’ın sözleri ve o bakışları zihnimin derinliklerinde yankılanıyordu. Ondan uzaklaşmaya çalışsam da, o izlerin beni nereye götüreceğini merak ediyordum.

“Hey! Aslı…” dedi biri arkamdan.

Kaşlarım çatılırken arkama döndüm. Ceren, heyecanla yanıma yaklaşıyordu. “Beni bekle.” dediğinde olduğum yerde kalıp onu beklemeye başladım. Ceren yanıma geldiğinde yüzünde her zamanki o neşeli ifade vardı ama gözleri beni süzüyordu. “Ne bu hâlin? Hasta mısın?” diye sordu.

Başımı iki yana salladım. “Yok, sadece biraz uykusuzum.”

Ceren kaşlarını kaldırıp kollarını göğsünde birleştirdi. “Sen ve uykusuzluk? Pek alışık olduğum bir şey değil.”

Ona hafifçe gülümsedim ama bu, konuyu kapatmak için yeterli olmadı. Ceren, gözlerimi kaçırmamdan bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. “Aslı, bana doğruyu söyle. Bir şey mi oldu?”

Derin bir nefes aldım. Toprak’tan bahsetmek istemiyordum. Onun adını bile anmak, yaşananları daha gerçek hâle getirecek gibiydi. “Dün gece biraz garip geçti, hepsi bu.”

Ceren, beni birkaç saniye inceledikten sonra omzuma hafifçe vurdu. “Aslı…” bakışlarını bana dikti.

“Benden bir şey sakladığını anlamıyorum mu sanıyorsun?” dediğinde gözlerimi kaçırdım.

Sıçtın, Aslı!

Hadi bakalım şimdi ne söyleyeceksin? İçimden küfrettim tüm bu yaşananlara yine de bozuntuya vermedim. “Dün akşam kapımıza polisler geldi.” dedim.

Şaşırdı. “Ne!” diye bağırdı.

“Abartılacak bir şey yok.” deyip devam ettim. “Sokakta kaçan bir adam mı me varmış bende tam olarak ne oldu bilmiyorum ama bizim apartmana girerken görülmüş, diye duydum.” deyip Ceren’e baktım.

“Saçmalama istersen nasıl abartmayayım?” dedi. Ardından, “Polisler kapınıza kadar gelmiş abartma diyorsun, Aslı.” dedi sitemle.

Ceren’in ses tonu endişeliydi, bu yüzden göz devirmekle yetindim. “Gerçekten bir şey olmadı, tamam mı? Babam onlarla konuştu, sonra da gittiler,” dedim, olabildiğince rahat bir ses tonuyla.

Ama Ceren bana inanmıyordu, bu çok belliydi. Kaşlarını çatıp bana yaklaştı. “Aslı, bir şey saklıyorsan söyle. Beni geçiştirdiğini görebiliyorum.”

“Geçiştirmiyorum,” diye kestirip attım. “Sadece olayın büyütülecek bir tarafı yok. Hem bak, buradayım, iyiyim.”

Ceren, derin bir nefes alıp dudaklarını sıktı. “Peki,” dedi sonunda. “Ama eğer başın beladaysa ve bana söylemiyorsan, seni kendi ellerimle polise götürürüm.”

Gülmeye çalıştım ama dudaklarım titredi. Başımı sallayıp “Tamam, tamam. Eğer bir gün başım derde girerse ilk sana söylerim,” dedim, ama içimden bir ses bunun hiçbir zaman olmayacağını fısıldıyordu.

Ceren şüpheli bakışlarını üzerimden çekmedi ama konuyu daha fazla uzatmadı. “Neyse,” dedi, koluma girerek. “Ders başlayacak, hadi sınıfa gidelim.”

Yavaşça yürümeye başladık. Ama içimdeki huzursuzluk dinmiyordu. Parmak boğumlarım çantayı sıkmaktan kızarmaya başlamıştı. Elimi gevşetip serbest bıraktığımda Samet ve Uğur yan yana yürüyerek yanımıza geliyorlardı.

Ceren onları fark edince hemen dikleşti, yüzüne hafif bir gülümseme yerleştirdi. Ama ben aynısını yapamadım. Özellikle Uğur’un bakışları üstüme mıh gibi çakılmışken…

Samet, her zaman ki gibi gülümsüyordu.

Samet… Onu nasıl tanımlasam?

O tam bir arkadaş canlısı. Girdiği her ortamda kendini sevdirir, herkesle samimi olabilir ama dikkatli bakarsan kiminle gerçekten yakın olup kiminle mesafeli durduğunu anlarsın. Mesela birisi bir grupla tartıştı mı, Samet anında ortadan kaybolur. Kavga edenlerden uzak durur, çünkü taraf tutmak istemez. Ama bu, kimseye değer vermediği anlamına gelmez. Aslında tam tersi, sevdiklerine çok bağlıdır ama dengeleri korumayı iyi bilir.

Ona bakan biri, hayatı boyunca hiçbir sıkıntı çekmemiş, dertsiz tasasız biri olduğunu sanır. Ama ben biliyorum… Samet, küçükken yetimhanede büyümüş. Sonradan onu evlat edinen ailesi, ona sevgiyle yaklaşmış ama içindeki bazı yaraları tam olarak saramamış olmalılar. Belki de bu yüzden etrafa bu kadar neşe saçıyor. İçinde kopan fırtınaları dışarı yansıtmak istemediği için… Ne kadar mutlu görünürse, o kadar güçlü kalabileceğini düşünüyor olabilir. Ama bazen gözlerindeki o anlık boşluk, gerçek hislerini ele veriyor.

“Günaydın hanımlar,” dedi Samet neşeyle. Uğur ise sessizdi, sadece beni süzüyordu.

“Günaydın,” diye mırıldandım, gözlerimi kaçırarak.

Ceren, Uğur’un bana bakışını fark etmiş olmalı ki kaşlarını hafifçe çattı. “Ne haber?” diye sordu, Samet’e yönelerek.

Samet omzunu silkti. “Aynı işte, bir şey değiştiği yok.” Sonra bana döndü. “Aslı, sen iyi misin? Biraz solgun görünüyorsun.”

Ceren fırsatı kaçırmadan lafa atladı. “Aynen, ben de fark ettim. Aslı, neden dün gece kapınıza polisler geldiğini anlatmak ister misin?”

Bir an duraksadım. Ceren bunu bilerek yapıyordu, farkındaydım. Ama Samet ve Uğur’un yanında bu konunun açılmasını istemiyordum.

Uğur’un başı hafifçe yana eğildi. Gözlerini üzerimden çekmeden, “Polisler mi?” diye sordu.

Boğazım kurudu. “Önemli bir şey değil,” dedim çabucak. “Yanlış bir ihbar gibi bir şeydi.” dedim durumu kurtarmak adına.

Uğur’un gözleri kısıldı, ifadesi daha da dikkat kesildi. “Ne gibi bir ihbar?”

Sinirlerim gerildi. Neden bu kadar sorguluyordu? “Bilmiyorum,” dedim sertçe. “Ayrıntıları öğrenmedim.”

Uğur bir şey söylemedi ama bakışlarını üzerimden çekmemesi içimde tuhaf bir huzursuzluk yaratıyordu.

Samet araya girerek ortamı yumuşatmaya çalıştı. “Boş verin ya, önemli bir şey olsaydı haberimiz olurdu.”

Ceren konuyu değiştirdi, “Bugün alt sınıfların veli bilgilendirmesi varmış.” dedi.

“Biliyorum evet, benim annem de gelecek.” dedim kafamı sallayarak. “Öyle mi?” dedi Uğur merakla.

“Evet Anıl için gelecek ama Anıl’ı kesinlikle öldürecek.” dedim.

Ceren derin bir nefes aldı, ama belli ki hala tatmin olmamıştı. “Neyse, ben Aslı’yı sınıfa bırakıp yanınıza geliyorum.” dedi, koluma girerek beni sürüklercesine yanından uzaklaştırdı.

Ama arkamı dönerken Uğur’un hâlâ bana baktığını fark ettim. Ve o bakışın içinde bir şey vardı…

Sorgulayan, çözmeye çalışan, belki de tehlikeli bir şey.

Ceren beni sınıfa kadar götürdü, kolumu bırakmadan önce yüzüme dikkatlice baktı. “Bir şey olursa bana söyleyeceksin, tamam mı?” diye uyardı.

Başımı salladım. “Tamam, Ceren.”

O ise gözlerini kısmıştı. Bana güvenmiyor muydu? Belki de doğruyu tam anlamıyla anlatmadığımı sezmişti. Ama sonunda derin bir nefes aldı, şüpheli bakışlarını üzerimden çekerek arkasını döndü ve hızlı adımlarla sınıftan çıktı.

Ben yerime oturduğum anda kapının önünde bir gölge belirdi. Başımı kaldırdığımda, beklediğim kişiyle göz göze geldim. Uğur…

Sınıfın içinde henüz fazla kişi yoktu, dersin başlamasına birkaç dakika vardı. Uğur, yanımdaki boş sandalyeye ilişti ve bana gözlerini dikip başını yana eğdi. “Aslı,” dedi yavaşça. “Dışarıda biraz tuhaf görünüyordun. Gerçekten iyi misin?”

Elimi masanın üzerine koyup hafifçe yumruk yaptım. Uğur’un gözleri ellerime kaydı, gerildiğimi anlamıştı.

“İyiyim,” dedim çabucak. “Dediğim gibi, sadece uykusuzum.”

Uğur bir süre sessiz kaldı. Sonra, kollarını göğsünde bağlayarak sandalyesine yaslandı. Gözleri üzerimdeydi ama konuşmuyordu. Sanki her kelimemi tartıyor, her mimiğimi analiz ediyordu.

“Dün gece polisler neden kapınıza geldi?” diye sordu aniden.

 

Bölüm : 14.03.2025 23:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...