
Bunu nereden biliyordu? Ceren söylemiş olamazdı, o daha yeni gitmişti. O zaman… Dışarıda duydu mu?
Belli etmemeye çalışarak omuz silktim. “Sokakta biri kaçıyormuş, bizim apartmanda görüldüğünü sanmışlar.”
Uğur kaşlarını hafifçe kaldırdı. “Gerçekten mi?”
“Evet.”
Bir süre daha sessizce beni süzdü. Gözlerindeki sorgulayıcı bakış, midemde bir düğüm oluşturuyordu. Uğur’un böyle zamanları vardı. İnsanları inceler, gözlem yapar, kelimelerin ardındaki anlamları çözmeye çalışırdı. Ve şu an, benim sakladığım bir şeyler olduğunu hissediyordu ama vazgeçmeyeceğini biliyordum. Uğur, peşine düştüğü şeyleri kolay kolay bırakmazdı.
Uğur, sandalyeye iyice yerleşmiş, gözlerini gözlerime dikmişti. Üzerimde bir ağırlık hissetmeme neden olan bakışları, adeta zihnimin içine girmeye çalışıyordu.
“O zaman neden bu kadar gerginsin?” diye sordu sonunda.
Sabrım taşmak üzereydi.
Derin bir nefes aldım ve ona dik dik baktım. “Uğur, lütfen git kendi sınıfına,” dedim sertçe.
Uğur kaşlarını kaldırdı, ama hiç şaşırmış gibi görünmüyordu. Hatta dudaklarının kenarında belli belirsiz bir gülümseme vardı. “Beni böyle kolay yollayabileceğini mi sanıyorsun?”
Evet, sanıyordum.
Daha fazla konuşmasına izin vermeden elimi kaldırıp kapıyı işaret ettim. “Uğur. Git.”
Bir an düşündü, sonra iç çekerek ellerini havaya kaldırdı. “Tamam, tamam. Ama bu iş burada bitmedi.”
Arkasını dönüp sınıftan çıkarken, üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi hissettim. Ama içimdeki ses, onun peşimi bırakmayacağını fısıldıyordu.
Ders boyunca zihnim bir türlü toparlanamadı. Öğretmen tahtada bir şeyler anlatıyor, sınıftakiler not alıyordu ama ben… Dün geceyi, Toprak’ı, Uğur’un şüpheli bakışlarını düşünmekten kendimi alamıyordum.
Zil çaldığında, herkes bir an önce sınıftan çıkmak için hareketlenmişti. Tam çantamı toplarken telefonum titredi. Ekrana baktım: Anıl.
Kafamı karıştırarak açtım. “Ne var?”
“Annem geldi,” dedi direkt. Daha ilk dersten mi çağırmışlardı?
“Nerdesiniz şuan?” diye sordum.
“Koridorda bekliyoruz. Gel, yoksa ben bir şey demem, annemin başına kalırsın.”
Telefonu kapattım. İçimde hafif bir huzursuzluk vardı ama tam olarak nedenini bilmiyordum. Çantamı omzuma asıp sınıftan çıktım.
Telefonu kapatıp çantamı kapattığım gibi sınıftan çıktım. Koridora adım attığım anda, ortalığın gerçekten de bir kaosa döndüğünü gördüm. Anneler, babalar, okul yönetimiyle konuşan birkaç veli… Hatta bazı öğretmenler bile endişeli görünüyordu.
Bu okulda tüm veliler çocuklarının en iyisi olmasını isterdi. Her biri oldukça varlıklı insanlardı. Parlayan elmaslar göz alıcı pırlantalar her adımımda gözlerimi kamaştırıyordu.
Alayla güldüm. Bu kadar varlıklı olmalarına, çocuklarının onlarca özel ders almalarına rağmen bunca başarısızlık nedense bir an keyfimi yerine getirmişti.
Zekisin be Aslı!
Heyt be, çekilin yoldan okulun en iyisi geliyor!
Gözlerimle Anıl’ı ararken elleri cebinde duvara yaslanmış şekilde onu gördüm. Annem, Anıl’ın yanında durmuş sanırım onu azarlıyordu. Muhtemelen, “Eğer notların kötüyse akşam eve gelme!” diyordu zira Anıl pek annemi dinliyor gibi durmuyordu.
Beni fark ettiği anda yüzü aydınlandı. “Aslı!”
Derin bir nefes alıp yanlarına yürüdüm. Annem, kollarını açıp beni sıkıca sardı. “Geldiğin iyi oldu, toplantı başlamadan önce seni de görmek istedim,” dedi, saçımı düzelterek.
Gözlerimi kırpıştırdım. “Bir şey mi oldu?”
Annem gülümsedi. “Hayır, sadece seni özledim.”
Anıl, kollarını bağlayarak yanımızda dikiliyordu. “Tam bir anne hareketi. Toplantı var, ama o Aslı’yı görmek istiyor.”
Annem ona ters ters baktı. “Senin için de buradayım, unutma.”
Anıl omuz silkti. “Tamam da benim için buradaysan beni sevdiğini söylemen lazım. Hadi, bekliyorum…” dedi kollarını bağlarken.
Gözlerimi devirdim. “Anıl…”
Annem hafifçe güldü. “Tamam, tamam. Hadi içeri geçelim, toplantı başlayacak.”
“Anıl, gel buraya.” deyip annem Anıl’ı yanına çağırdı. ‘Ne oldu?’ dercesine hızla kafasını salladı. “Yanıma gel, yanıma.” dedi annem yalandan kızgınlıkla.
O da Anıl’ın notlarının düşük olduğunu biliyordu. Babamla birlikte sürekli olarak baskılasalar da Anıl kendi bildiğini yapmakta ısrarcıydı. “Yok gelmeyeyim.” dedi sırıtarak. Annem eliyle işaret yaptı. “Gel bir şey yapmayacağım.” dedi.
Şimdilik.
Evet, şimdilik diyorum çünkü akşam ev alt üst olacaktı şimdiden belliydi. Anıl, omzunu silkti.
Annem kızgın olduğunu düşündüğü bakışlarını Anıl’a atarken Anıl homurdanarak annemin yanına geçti. Salona doğru ilerlerken, koridorda birkaç tanıdık yüzle karşılaştık. Annem, diğer velilerden bazılarını görünce hafifçe gülümsedi ve kibarca başını salladı.
“Aslı, bak kimler buradaymış,” dedi annem, kolumu dürterek.
Başımı çevirdiğimde, Anıl’ın öğretmenlerinden biriyle annemin selamlaştığını gördüm. Yanlarında da Anıl’ın birkaç sınıf arkadaşı vardı. Annem öğretmenle konuşmaya dalınca, ben de usulca geri çekildim.
“Ben derse geç kalacağım, anne. Sen gir toplantıya,” dedim.
Annem hafifçe başını salladı. “Tamam, canım. Ama çıkışta bizi bekle, olur mu?”
Onaylarcasına başımı salladım ve arkamı dönerek uzaklaşmaya hazırlandım. Ama tam o anda, biriyle neredeyse burun buruna geldim.
Adımlarım durdu. Gözlerim hafifçe büyüdü.
Ve kalbim, aniden hızlanmaya başladı. “Seray hanım?” dedim sorarcasına. “Sizin burada ne işiniz var?”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |