
Bölüm 13: Öğrenilemez Gerçekler
“Zihin fukara olunca
Akıl ukala olurmuş”
(Namık Kemal)
Seray Hanım, her zamanki gibi ciddi ve kararlı duruyordu. Ama asıl dikkatimi çeken, yanında duran adamdı. Sert bakışlı, kalıplı, esmer biriydi. Polis olmanın hakkını veriyordu; sadece duruşuyla bile insanı tedirgin edebilecek bir havası vardı. Gözleri bir an benimkilerle buluştuğunda içimde istemsiz bir ürperti hissettim.
Seray Hanım kollarını göğsünde kavuşturdu. “Kızım için buradayım,” dedi sakince. Sonra başını hafifçe yana çevirerek, kalabalığın içinde birini arıyormuş gibi baktı. “Ceylin, kızım, buraya gel.”
Birkaç saniye içinde, uzun saçlı, gözleri annesine benzeyen bir kız yanımıza yaklaştı. “Efendim, anne?” diye sordu merakla. “Abla…” diyerek Anıl omzumu sarstı. Ona döndüğümde Seray hanımın kızından bakışlarını alamıyordu.
Hadi canım!
Fısıltıyla, “Şaka yapıyorsun.” dedim. Hızla kafasını salladı. “Şaka yapmayacak kadar ciddiyim.” dediğinde günlerdir git gel anlattığı kızın bu olduğunu şimdi daha iyi anlamış oldum. Kız bize utangaç bir tebessümle gülümserken gözlerini Anıl dan kaçırdı. Yanındaki adam, şimdiye kadar hiç konuşmamıştı. Sadece beni dikkatlice süzüyordu. O sessizlik, garip bir ağırlık bırakıyordu havada.
Olamaz o adam Seray’ın kocası olabilir miyidi?
Kızlarına baktım. O gözler, dudaklar aynı babasını anımsatırken saçlar ve yüz hatları aynı annesiydi.
Anıl’ın yüzü bir anda düşmüştü. Gözleri büyümüş, bakışları yanımdaki adama kaymıştı. Dudaklarını araladı ama tek kelime edemedi. Kısacası, ben bittim diye bakıyordu. İçimde engelleyemediğim bir kahkaha yükseldi ama zor tuttum. Anıl, günlerdir konuştuğu kızın babasının bir polis olduğunu bilmiyordu! Ve üstelik, öyle sıradan bir polis de değildi. Sert bakışlarıyla insanın iliklerine kadar işleyen, varlığı bile gerilim yaratan biriydi.
Anıl, yutkunarak geri adım attı ve bana öyle bir baktı ki, artık dayanamayacağımı anladım. Eğilip fısıldadım: “Kardeşim, geçmiş olsun.” O sırada Seray Hanım, kızına dönüp, “Hadi içeri geçelim,” dedi. Kızı ise bir an Anıl’a baktı ve yine hafifçe gülümsedi. Ama bu kez, bakışları daha uzun sürdü.
Anıl’ın omzuna hafifçe vurdum. “Hadi bakalım, artık toplantılara falan katılırsın. Aileye girmen gerekecek,” dedim alayla. O ise bana umutsuzca bakarak, “Sence şu an kaçsam beni yakalar mı?” diye fısıldadı.
Yan gözle polis memuruna baktım. O hâlâ hiçbir şey söylemeden ama gözleri her şeyi gören bir adam edasıyla duruyordu. Kaçmaya çalışsan bile seni beş adımda yakalar, Anılcım, üzgünüm.
Sadece gülümseyerek başımı iki yana salladım. “Kesin yakalar.” Anıl iç geçirdi. “Harika. Resmen suçlu gibi hissettiriyor.”
Ben ise gözlerimi polis memuruna diktim. Adamın yüzünde en ufak bir mimik bile yoktu. Tüm dikkatini bize yöneltmiş, sanki her hareketimizi tartıyordu. Bu durum beni huzursuz ediyordu.
“Gülü seven dikenine katlanır.” dedim. Daha önceden bilmiyor muydu acaba ailesinin polis memuru olduğunu? Anneme döndüm. O hiçbir şeyden habersiz Seray hanımla havadan sudan öylesine konuşuyordu.
Vay be!
Tesadüfün böylesi… Adam, kızının yanında durmuş etrafta tehlike saçabilecek her türlü varlık için alarm haline geçmiş gibiydi. Gözleri adeta şimşek çakıyor ben belalıyım diyordu.
“Adamdan gözlerini alamıyorsun?” dedim alayla sorarcasına. Benden yardım istemişti lakin ben kızın bu kadar dişli bir ailesi olduğunu bilmiyordum.
Anıl, gözlerini babasından kaçırarak, “Aslı, rica ediyorum… Şu an hiç komik değil,” diye fısıldadı. Ama yüzündeki hafif panik ifadesi, benim için fazlasıyla komikti.
Eğilip alçak bir sesle devam ettim, “Bence direkt teslim ol. Yoksa daha zor olur.” Anıl bana sert bir bakış attı ama o sırada Seray Hanım ve kızı içeri doğru ilerledi. Polis memuru da ağır adımlarla onları takip etti. Adamın yürüyüşü bile disiplin ve otorite kokuyordu.
Anıl, derin bir nefes alarak elini saçlarının arasından geçirdi. “Harbiden bittim ben,” diye mırıldandı. Gözlerimi devirdim. “Oğlum, abartma. Belki düşündüğün kadar sert biri değildir.”
Anıl başını hızla iki yana salladı. “Sen hissetmedin mi? Adam nefesiyle bile insanı sorguya çekebilir.” Tam ona cevap verecekken Uğur’u bize doğru gelirken gördüm. Onu fark ettiğimi anlayınca gülümseyip el salladı. Kafamla selamını aldım. Yanıma gelip Anıl’la da sarılıp selamlaştılar. “Bro’m hoşgeldin, hayırdır senin ne işin var burada?” dedi Anıl benden hızlı davranarak, Uğur’a.
Uğur, Anıl’ın ona böyle seslenmesini sevmiş olacak ki sesli bir şekilde güldü. “Ne olsun, bro’m. Buradan geçiyordum sizi görünce selam vereyim dedim.” dedi elleri pantolonunun cebindeyken. Anlaşılan ben farkında olmadan ikisi aralarındaki ilişkiyi arttırmışlardı gerçti bütün erkekler böyle değil miyidi? Hiç tanımadıkları adamla neredeyse kırk yıllık arkadaşmışcasına samimi olabiliyorlardı. Kızlar olarak bu durumu her seferine garipsiyorduk…yani en azından ben..
“Konferans salonu katından mı geçiyordun?” dedi Anıl, sorgularcasına. Uğur elini boynunun arkasına götürüp kaşıdı. Etrafına bakınırken aklına gelenleri sıralamaya başladığını fark ettim. “E…evet. Ceren sizi merak ediyorum deyip yanımdan gidince ben de onu arayayım dedim.” Anladım dercesine kafamı silktim. “Neyse…neyse, İyiki geldin.” deyip Uğur’un koluna girdi. “Yoksa annem beni kıtır kıtır..” deyip eliyle bıçak işareti yapıp kolunu gösterdi. “Gerisini anladın sen.” deyip devamını getirmedi.
“Burada sızlanacağına zamanında ders çalışmayı deneseydin keşke, canım kardeşim.” dedim.
Anıl, söylediklerimi duymazdan gelerek Uğuru’dan sanki elinden bir şey gelebilcekmiş gibi yardım dilenmeye başladı. Konuşmasa da gözleri onu eleveriyordu. “Bunlar beni anlamıyor, bari sen anla.” deyip kolunu çekiştirdi. Uğur, bana bakış attıktan sonra kolunu Anıl’dan kurtarmaya çalıştı. “Bu sefer ablan haklı,” deyip ellerini teslim olur gibi kaldırdı. Uğur’a gözüme girdin anlamında göz kırptım. “Uğur…abicim… sende mi?” dedi ortada kalmıştı. Sitemli sesi gelecek günlerde bize elimden çekeceğiniz var gibiydi.
Uğur, “Annenizi göremedim.” dedi etrafına bakınırken. Annem bir an dikkatini bize verdiğini gördüm. “Yanımda.” dedim elimle annemi işaret ederken.
Şaşkınlıkla, “İnanmam!” dedi. Kaşlarım çatırken bakışlarım yüzüne tırmandı. Annem dikkatle ne olduğunu anlamaya çalıştı. “Ne kadar gençsiniz bir an sizi ablası sandım, Aslı’nın.” Annem önce şaşırdı, sonra kibar bir tebessümle başını hafifçe eğdi. “Ne tatlısınız, teşekkür ederim,” dedi ama gözleri hâlâ Uğur’u dikkatle inceliyordu.
Ben ise dudaklarımı büzerek Uğur’a baktım. “Ne yapıyorsun?” diye fısıldadım, omzuna hafifçe vurarak. Uğur, umursamaz bir tavırla omzunu silkti. “Gerçeği söylüyorum. Hem, kim iltifat edilmekten hoşlanmaz ki?” Annem kaşlarını kaldırarak gülümsedi. “Bu yaşta böyle güzel laflar söylüyorsan, büyüdüğünde çok baş ağrıtırsın sen,” dedi yarı şaka, yarı ciddi bir tonla. Uğur hafifçe güldü. “Şimdiden baş ağrıtmaya başladım sanırım,” diyerek gözlerini bana çevirdi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |