10. Bölüm
Esmanur Köseler / BERFU (KAR TANESİ) / 10. KAN KOKAN ÇİÇEK

10. KAN KOKAN ÇİÇEK

Esmanur Köseler
nur.kslr18

Keyifli okumalar..♥️❄️

 

 

 

Bu kez bölümün başından yazmak istedim, sonu sizlere bıraktım. Bu bölümde geçmiş ve gelecek arası yolculuk yapacağız..

 

 

 

Beğeni ve yorumlarınızı merakla bekleyeceğim..😊💙❄️♥️

 

 

 

Yıl 2006 (GAZİANTEP)

Gökyüzü en acımasız haliyle bütün sularını yer yüzüne boşaltıyordu. Başı önünde yürüyen insanlar da vardı, daha çok ıslanmak için yağmurda koşturan çocuklarda. Kimisi şemsiye ile korunmaya çalışırken kimisi başını göğe kaldırmış temiz yağmur damlalarıyla yüzünü ıslatıyordu. İnsanlar arasındaki en büyük fark da buna benzemiyormuydu?

Sonbahar en sevdiği mevsimdi. Ona göre yağmur insanların ruhunu da temizliyordu. Bedene temas eden her damla tanesi aslında ruhunda ki bir lekeyi siliyordu. Yine yağmur yağıyordu ve Ufuk yine her zaman yaptığı gibi yağmurun altında yürüyordu. 18 yaşına yeni girmişti ve tek bir dileği kalmıştı onun da gerçek olmasına sayılı günler..

Gözlerinin önünden gitmeyen bir çift ela göze çocuk yaşında vurulmuştu. Kendisini bildi bileli varı yoğu Ceren'di. Ceren'in sesi. Ceren'in gözleri. Ceren'in elleri. Ceren'in kalbi. Ceren'i seviyordu. Sadece Ceren'i. 12 yaşından 18 yaşına kadar en sevdiği renk yeşilin ela tonu ve sarı olmuştu. Ceren'in ela gözleri ve sarı saçları.

Ceren, en yakın arkadaşı kendine kardeş bildiği Boran'ın amcasının kızıydı. Ufuk 12 yaşına girdiğinde Boran'ın amcası Van'dan Gaziantep'e taşınmıştı ve böylelikle tanışmışlardı. Boran, Ceren ve Ufuk 6 yıl boyunca her gün aynı tepede buluşmuştu. Ufuk yine aynı tepeye çıkıyordu, yağan yağmura rağmen tek istediği bu günde o gözleri görebilmekti.

Kalp atışları yine en son noktadaydı. O kadar hızlı atıyordu ki, nefesini kesiyordu. Yüreği içine sığmıyordu. 15 adım diyerek kendini telkin etti. 15 adım sonra kavuşacaktı Ceren'e.

18 yaşına gelmişti ama hala bir çocuk gibi saniyeleri sayıyordu. Günün 24 saatinin 24'ünü de Ceren ile geçirmek istiyordu ve bunun tek yolu evlenmekti. Ceren de istiyordu. Onlar bu kararı yıllar önce almışlardı. Ceren de bir kaç gün önce 18 yaşına girmişti. Aralarında iki ay vardı. İkiside bu durumdan memnun ve mutluydu.

Yanındaki Rojbin'e kısa bir an baktı. Boran'ın sevgilisiydi. Ödev bahanesi ile onu evden çıkartmış ve buraya getirmişti. Ne de olsa Boran onu sevdiğine kavurşturuyordu, o ise bunu kendisine minnet borcu olarak görmüştü. Boran gibi her gün getiremese de haftanın beş günü getiriyordu.

Sonunda ağaçlık alandan çıktıklarında Ceren'i ve Boran'ı görmüştü fakat yüzündeki gülümsemenin tek nedeni Cerendi. Hiç durmadan adımlarını hızlandırdı ve Ceren'i kolları arasına aldı. "Sonunda" diyerek saçları arasında uzun uzun soluklandı.

Ceren ellerini beline sarmış ve başını sevdiğinin göğsüne yaslamıştı. Başının altında, kaburgalarının arasından derisinin iç yüzüne hızlı hızlı vuran kalbin sessiz sesini dinliyordu. Bütün sesler susmuştu ve sadece ikisi arasındaki, sadece ikisinin duyabildiği müzik çalıyordu. Seven kalplerin müziği diyordu Ceren, buna başka bir isim bulamamıştı.

Ayrıldıklarında Boran ve Rojbin'in de ayrıldıklarını ve konuştuklarını gördü. Ceren'in gözlerine baktı, artık zamanın geldiğini düşünen kalbi daha da hızlandı. Boran'a döndü ve kulağına eğildi.

"Kardeşim bu gün bizi yalnız bırakırmısınız?" Diyerek geri çekildiğinde Boran ne yapacağını anlamış ve gülümseyerek elini Ufuk'un omzuna iki defa dostça vurmuştu.

Rojbin'e dönerek göz kırpmış ve elini daha sıkı tutarak ilerlemeye başlamıştı. "Nereye gideceğiz Boran?"

"Nereye istersen hayatım. Aslında bizim de vaktimiz geldi ama sen izin vermiyorsun ki!" Seviyordu Rojbin fakat kendisini henüz evliliğe hazır hissetmediğinden yine anlamamış gibi yaptı.

"Ne istemiyorum sevgilim? Ne diyorsun sen yine?" Boran ne yapmaya çalıştığının elbette farkındaydı. Umutsuzca önüne eğdi başını.

"Biz de evlenelim diyorum. Seni özlüyorum ve bir saniye bile yanımdan ayırmak istemiyorum. Seviyorum işte kızım anlasana!" Sakinleşmek adına derin bir nefes aldı ama sevdiğinin kokusuyla bütün siniri çoktan yok olmuştu zaten.

Ufuk ise Ceren'in elini tutmuş her gün oturdukları banka oturmuşlardı. Aslında güzel bir lokantada yemek yerken yapmak istiyordu bunu fakat abisi görürse iş çıkmaza binecekti. Tek düşündüğü Ceren'in iyiliğiydi. Ufuk'a kalsaydı herkez biliyordu ama Ceren izin vermemişti.

Zaman kavramı onun yanında yok oluyordu. Yine ve yeniden öyle olmuştu. Gözlerine bakarken zamanı ve mekanı unutmuştu. Elaları parıl parıl parlıyordu ve bu onu daha çok mest ediyordu. Uzanıp alnını, yanaklarını ve dudağının kenarını öptü. Yağan yağmur saçlarını ıslatmıştı.

"Şu an burada değil hayallerimdeki gibi bir ortamda olmamız gerekiyordu. Senin inadın yüzünden bu haldeyiz Ceren'im." Ceren bu siteme sadece gülerek karşılık vermişti.

"Seni seviyorum. Seni çok seviyorum. Kelimelerim sevgimi anlatmaya yetmiyor." Uzun sarı ve ıslak saçlarını tek omzuna topladı, başını boynuyla omzu arasına yerleştirdi. Uzun uzun soluklandı. O an bütün yorgunluğu yok oldu. Bekledikçe daha da zor olacağını anladığında zorlukla boynundan ayrılıp ayağa kalktı. Tek dizinin üzerinde ıslak toprağı umursamadan önüne çöktüğünde Ceren şaşkınlıkla onu izliyordu. Evet bekliyordu fakat buna hazır değildi.

"Ceren'im gün ışığım. Benimle evlenirmisin?" Elinde cebinden çıkarttığı kapağı açık bir yüzük kutusu vardı. Ceren dolu gözleriyle bir kutuya bir gözlerine bakarken gülmek ve ağlamak arasında başını salladı.

"E.. evet." O an dünyayı ayaklarının altına serseler daha mutlu olmazdı Ufuk. Elindeki yüzüğü kutusundan çıkartıp Ceren'in titreyen elini tuttu ve yüzüğü parmağına taktı. Kutuyu bir kenara atıp ona dünyaları veren kadını kolları arasına aldı.

Ceren'in kahkahası kulaklarında paha biçilemez bir müzik gibi çalınırken onu kucağında döndürmeyi bırakıp kolları arasında yere indirdi. Yüzünü elleri arasına aldı alnını alnına yasladı.

"Teşekkür ederim sevgilim. Yemin ediyorum seni asla üzmeyeceğim. Seni çok seviyorum ve son nefesimde bile seni seveceğim." Aşk böyle bir şeymiydi? Tırnağının ucundan saçlarının her bir teline kadar sevmek mümkün müydü? Sevmeye bile kıyamıyordu Ufuk. Bu aşktan daha öte bir duyguydu.

"Ben daha çok seviyorum sevgilim. Asla pişman değilim seni sevmekten. Ölene kadar da olmayacağım." Ölüm kelimesi Ceren'in ağzına hiç yakışmamıştı. Duymak istemiyordu, peki ona bir şey olursa nasıl katlanacaktı işte bunu bilmiyordu.

Nedensiz korku içini kaplarken dudaklarını sevdiği dudakların üzerine bastırdı. En güzel susturma yöntemi diyerek içinden geçirdi. Ceren ilk başta şaşırsada sonrasında ona karşılık vermişti. Onlar için çok kısa fakat dünya zamanı için uzun bir andı. Nefes nefese ayrıldıklarında Ufuk alnını alnına yasladı ve o an gelen sesin sahibini ise kimse beklemiyordu.

"Ceren!" Ceren'in kalbi bu kez korku ve heyecen ile hızlanırken gözlerini kapattı. Ufuk ise hem şaşırmış hem de üzülmüştü. Bu şekilde yakalanmak istemezdi. Bu kadar az kalmışken olmazdı, olamazdı. 6 yıl boyunca bu anı mı beklemişti! Ceren'in kollarının arasından ayrıldığını hissettiğinde gözlerini açtı ve uzaklaşmasına izin vermeden elini tuttu.

"A-abi" Ceren'in kekeleyen sesiyle elini güç vermek adına daha çok sıktı.

"Hoşgeldin Cem." Sakin tavrından ödün vermeden bu meseleyi çözmek zorundaydı.

"Utanmadan hoşgeldin diyor bir de şerefsiz! Lan öldürürdüm seni bırak Ceren'in elini." Hızlı adımlarla yanlarına ulaştı ve Ceren'i elinden tutarak geri savurdu.

"Cem yanlış anlıyorsun kardeşim otur konuşalım. Ceren senin kardeşin olabilir fakat o da beni seviyor merak etme." Diyerek bir kez daha onu sakinleştirmek için adım attı fakat Cem'in siniri boyunu aşmıştı.

"Hâlâ seviyorum diyor piç! Öldüreceğim lan seni!" Elini kaldırarak Ufuk'un yüzüne bir yumruk attığında Ufuk bir kaç adım sendelemişti. Elini patlayan dudağına atarak karşısına geçti. İyilikten anlamayacağına artık emin olmuştu.

Ceren olanları korku ve şaşkınlıkla izlerken abisinin Ufuk'a attığı yumruk patlama noktası olmuştu. Koşarak aralarına girdi ve abisine baktı. "Abi yapma lütfen. Dinlemeden olmaz otur konuşalım. Seviyorum, abi yemin ediyorum eğer ona bir şey yaparsan beni unutursun!" Göz yaşları yanaklarına durmadan akarken nefesinin sıkıştığını hissetti. Gök gürledi ve yağmur daha da hızlandı.

Ufuk onu arkasına alarak Cem'in kısa bir an boşluğundan yararlanarak yanaklarındaki yaşları sildi ve yanağından öperek gülümsedi. Kulağına sessizce 'korkma' diye fısıldadı. Cem gözlerinin önünde yaptıklarına daha fazla sinirlenerek Ufuk'un yakasından tuttu ve geriye sürükledi. Ufuk ne olduğunu anlayamadan kendisini uçurumun kenarında bulduğunda ölüm değil fakat kaybetme korkusu içini ürpertti.

Yakasını ellerinden kurtarmak için uğraşırken Ceren'in çığlık atarak ağlaması onu daha çok üzüyordu. Gözleri Ceren ile buluştuğunda yerde hıçkırarak ağladığını ve yardım istediğini duydu.

"Bana bak lan şerefsiz! Bakma oraya! Bundan sonra alacak nefesin kalmadı senin, öldüreceğim seni!" Ufuk bir elini Cem'in yakasından çekip yüzüne yumruk attığında Cem de tekmeyle onu uçurumdan aşağı itmişti. Gök bir kez daha bütün acımasızlığıyla gürledi.

Ufuk düşmeden önce son kez Ceren ile göz göze gelmişti ve o an gülümsemişti. Ölüm onu korkutmuyordu. Ölürken bile tek korkusu Ceren'e bir şey olmasıydı. Ceren ise son kez bağırdı ve gözlerinin önünde abisinin sevdiğini dipsiz uçurumdan atmasını izledi. Ölüyordu fakat gülüyordu sevdiği.

Kalbi durdu o an. Nefesi kesildi. Bir el boğazına dolandı ve son gücüyle boğazını sıktı. Gözünden akan yaşlar durmuyordu fakat boş boş bakıyordu. "Ceren" gelen sesin Boran olduğunu duymuştu fakat tepki bile veremiyordu. Ölüyordu Ceren. Sedece bir kaç dakika içinde yaşananlar bir kabus olmalıydı.

Elindeki yüzüğe baktı ve bir de uçuruma baktı. Kimseyi duymadı kulakları. Titreyen dizlerinin üzerinde ayağa kalkmaya çalıştı, yapamadı. Tekrar denedi ve zorlukla ayağa kalkarak bir adım ilerledi. Bir adım daha, bir adım daha ve bir tane daha. İşte buradaydı sevdiği. Vücudu kandan görünmez haldeydi. O an yüreği buna dayanamadı Ceren'in. Bağırdı, boğazı acıyıp nefesi kesilene kadar bağırdı. Gök de onunla birlikte bağırdı. İçindeki acı, yangın o kadar fazlaydı ki yağan yağmur yetmiyordu söndürmeye. Daha fazla bağırdı. Tek istediği ölmekti o an ve o da bunu yaptı, bir adım daha attı ama bu defa boşluğa.

Bedeni kilometrelerce yüksek uçurumdan düşeceği an Boran beline sarılarak onu geriye çekti. Kucağında Ceren ile yere ıslak toprağa düştüğünde Ceren çoktan bayılmıştı. Kucağındaki Ceren'in solgun yüzüne baktı ve karşısında korkudan titreyen Cem'e. Rojbin'i eve bırakıp dönmüştü ve geldiğinde gördükleri çok korkunçtu. Cem'in Ufuk'u ittiğini görmüştü fakat yetişememişti.

Cem başını iki yana sallayarak ağlıyordu. "Ben yapmadım.." diyordu. Cem koşarak oradan uzaklaşırken Boran ise gözünden akan yaşlara rağmen Ceren'i kucağına alarak ıslak bankın üzerine yatırdı.

Titreyen dizlerine aldırmadan zorlukla uçurumun kenarında geldi ve aşağı baktı. Gördüğü manzara karşısından dizlerini üzerine çöktü ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Kardeşi bildiği birlikte büyüdüğü tek dostuydu Ufuk. Bedeni kandan görünmez haldeydi..

Ceren'e yeni evlenme teklifi etmişti ve Ceren'in kabul ettiğini parmağındaki yüzükten anlamıştı. Hayalleri vardı onun. O an Ufuk'un yerinde kendisi olmak istedi. Ceren Ufuk'un acısından yaşayamazdı biliyordu, tanıyordu kuzenini. İlk tanıştıkları gün hâlâ dün gibi aklındayken şu hallerine bakarak daha çok ağladı..

....

Ceren'den

Bir yıl olmuştu. Ne hastalığım ne de aldığım ilaçlar bu kadar yakmıyordu canımı. Acıyacak bir canım da kalmamıştı. Giderken benim canımı da yanında götürmüştü. Yaşamak için hiç bir sebebim kalmamıştı. Umudum, hayatım her şeyim sadece 13 dakika 18 saniye de yok olmuş, toprağın altına girmişti.

Bir yıldır mezarına sadece bir kez gidebilmiştim. Ölüm kelimesi bizim için çok uzak bir kelimeyken bir an da bir rüzgar gibi almıştı benden sevdiğimi. Beni de alsaydı ya. Beni neden almamıştı. O benden daha güçlüydü o dayanırdı ama ben dayanamazdım. Oysaki Ufuk, Ceren'den daha güçsüzdü..

Annemin zorla yedirmeye çalıştığı çorbayı itmiştim. Başımı iki yana sallayarak uzanıp yorganı kafama kadar çektim.

Gidişinin ardından ne çok şey değişti, bilsen gidermiydin yine? Çok sevdiğin sesim de gitmişti. Bir de henüz belirli bir tedavisi bile olmayan bir hastalığa yakalandım.

Ailem bir çok hastaneye götürmüştü fakat yanıt alamamışlardı. Doktorlar bir kaç ilaç denemiş ve beni ecelim ile baş başa bırakmıştı. Ailem üzülüyordu fakat ben seviniyordum. Ölüm benim için kurtuluş, sevdiğime kavuşmak demekti. Anlamıyorlardı. Seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim ve son nefesimi verirken bile seni seveceğim Ufuk Kozan..

....

YAZARDAN

Boran haklıydı. Aradan 1 yıl geçmişti ve Ceren'in durumu hiç iyiye gitmiyordu. Ceren o günden sonra tek bir kelime konuşamamıştı. Ufuk'un ölümünden iki ay sonra kan kanseri olmuştu. Ailesinin götürmediği doktor kalmamıştı fakat Ceren hiçbir tedaviye yanıt vermiyordu. İçten içe ölmek ve sevdiğine kavuşmak istiyordu ve bu bedenini yok ediyordu. Vücudu bu acıya dayanamamıştı.

Ceren'in annesi Gül hanım yine onu uyandırmak için odasına girmişti. Bir kaç kez ismini seslendi. Uyanmamıştı Ceren. Yanına gitti ve solgun yüzünü elleri arasına aldığında teninin soğukluğuyla ürperdi. Yağan yağmura ve havanın soğukluğunu bahane edindi. Düşündüğünün olmaması için dua ederken Ceren'i uyandırmak için uğraşıyordu ama artık her şey için çok geçti. Ceren sonsuzluğa kavuşmuştu. Gül hanım evladı için ağlarken Ceren istediğine kavuşmuştu. Ufuk'un ölümünden bir yıl geçmişti ve Ceren'in sessizce içinden ettiği dualar kabul olmuştu. Yine yağmurlu bir gündü ve gökyüzü bu gün de kavuşamayan iki aşık için ağlıyordu.

Ceren ve Ufuk bu dünya için fazla iyi ve temiz sevmişlerdi. Onlar için başka bir evren kapılarını aralamıştı. Son nefesimde bile demişti Ceren, son nefesini verirken gülümsemiş ve yine sevmişti Ufuk,unu..

 

 

 

❄️❄️❄️

Merhamet. Aileden gelen bir duygu mu? Bir çok insan merhametin sadece annelerde daha fazla olduğunu söyler. Merhamet; sevgidir. Sevmeyi bilen insanlar bir çok anneden daha merhametlidir. Erkek veya kadın bir insana en çok yakışan duygudur merhamet.

Anne var doğurduğu çocuğu sokağa atan, anne var çocuğu için son nefesini vermeye her an hazır olan. Erkek var sevdiği kadına merhamet ve sevgiyle yaklaşan, erkek var karısına şiddet uygulayan. Sizce hangisi daha merhametli? Annem her zaman bana 'Erkeğin merhametlisinden korkma kızım gözünden akan yaş onun canını yakıyorsa, ağlamayı sadece kadınlara özgü bir davranış olarak görmüyorsa korkma ondan. Çünkü o adamdan sana zarar gelmez' diyordu.

Ailem bana merhameti, sevmeyi, iyiliği ve kötülüğü öğretmişti. Babam bana kendimi korumayı annem ise sevmeyi öğretti. Babam'ın beni gönderdiği dövüş kurslarından asla şikayetçi olmamıştım. Bana kendimi korumayı ve bir erkeğin ne kadar merhametli olabileceğini gösterdi. Yeri geldi baba oldu, yeri geldi sırdaşım kimi zaman da arkamda yaslanacağım dağ oldu. Bu yüzden, benim babama ve aileme olan sevgimin sonsuzluğu.

"Ne düşünüyorsun?" Elimdeki son elbisemi de bavuluma koydum ve kapattım.

"Öylesine dalmışım. Bu da hazır ne zaman çıkarız?" Çenemden tutup yüzümü kaldırdığında gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. Ne ara bu kadar yakınıma gelmişti!

"Benimle konuşurken yüzüme bak Berfu." İstemsizce başımı salladığımda anın etkisinde olduğum için çok umursamadım. "Uçak biz ne zaman istersek o zaman kalkacak. Biraz sonra çıkarız. Hadi annemlerle vedalaşalım."

Elini iterek bir adım geriledim ve yüzüne baktım. "Sen in ben de gelirim." Kapattığım bavulu yataktan indirdiğimde elimden aldı ve geç kalmamamı söyleyerek aşağı indi.

Aras fazla eşya aldırmamıştı sadece bir bavula sığan eşyalarımızı almıştık. Fransa'da alışverişe çıkmak buradan eşya taşımaktan iyidir.

Odayı son kez kontrol ederek telefonumu aldım ve çıktım. Merdivenlerden indiğimde konağa büyük bir sessizlik hakimdi. Son basamağı indiğimde de kimseyi göremedim. Salonda olduklarını düşünerek oraya girdiğimde gördüklerime şok olmuştum.

"Sürpriz!" Gülmek ve ağlamak arasında kalmıştım. "Baba siz.. Ne zaman.. Nasıl geldiniz?" Alakasız soruları peş peşe sıralıyordum. Bir kaç kez gözleri kapatıp açtım, sonunda kendime gelebildim ve koşarak babama sarıldım.

"Sonunda kendine geldin Berfu hanım." Gülerek babamın yanaklarını öptüm. Sonra anneme sarıldım o sırada Boran abimin sesi geldi.

"Gülüm beni unuttu mu, ben mi yanlış görüyorum Rojbin?" Bu hâline sedece güldüm ve başımı iki yana salladım.

"Gülün seni ölse de unutmaz ağabey." Abim başımın üzerine sayısız öpücükler bırakırken kollarında mayışmıştım.

Hepsine tek tek sarıldım, öptüm. En sonunda kendimi yine babamın göğsünde buldum. "Gelmeyeceğinize o kadar inandım ki şok oldum. Neden karar değiştirdiniz?" Babam bir kez daha saçlarımdan öptü.

"Seni görmeden göndereceğimi düşünmen hata bebeğim. İki elim kanda bile olsa yine gelirdim." Başımı kaldırıp babamın benimle aynı tonlardaki gözlerine baktım. Bence dünyanın en güzel ikinci göz rengi babama aitti. Birincisi kimmiydi? Ona ben de henüz karar verebilmiş değildim.

Son bir saat. Bir saat sonra uçağımız kalkacaktı. Evden çıkmadan Halin ile konuşmalıydım. İki gün önce Mardin'e gelmişti. Şu an ben gittiğim için burada tek kalmasını istemiyordum. Birlikte dışarıya çıktığımızda elini tuttum ve gözlerine baktım.

"Halin biliyorum benim için geldin buraya ama ben gidiyorum yani senin burada kalmana gerek yok. Ben geldiğimde istersen yine gelirsin ama şu anda geri dönmelisin burada kimse yok ve seni tek bırakmak hiç içime sinmiyor." Halin gülümseyerek güç vermek adına elimi sıktı.

"Berfu benim güzel arkadaşım. Ben burada tek kalırıyım? Sen ne çabuk unuttun kuzenini! Suat burada onunla birlikte kalıyorum ben. Sen sormayı unuttun ama Suat sağolsun bana evini açtı. Evi çok büyük ikimize de yetiyor. Ben de burada işime başlayacağım umarım kabul edilir ve bir kez daha açıkta kalmam." Suat'ı unutmuş olmama ayrı Halin'e nerede kaldığını sormamış olmama ayrı sinirlendim. Nasıl unutmuştum! Halin polis olduğu için bir de burada şansını deneyecekti umarım bu kez başarır.

Aklıma gelenle Halin'e baktığımda ne düşündüğümü anlayamasada bir planım olduğunu anladı. "Neden öyle bakıyorsun?"

"Sus ve benimle gel." Birlikte içeriye girdiğimizde Bevan babaya baktım. "Bevan baba seninle 5 dakika konuşabilirmiyiz?" Bevan baban ona 'baba' dediğim için gözleri parlamıştı.

"Tabiki kızım geliyorum." Babamın bakışlarını üzerimde hissettiğimde ona döndüm ve gülümseyerek göz kırptım. Bu bizim aramızda sorun yok demekti. Biz önde Bevan baba arkamızda tekrar dışarıya çıktık.

"Bir sorun yoktur inşallah kızım?"

"Yok baba. Senden bir ricam olacaktı eğer kabul edersen."

"Emrin başım üstüne güzel gelinim. Buyur söyle." Gülümseyerek Halin'e baktım ve tekrar Bevan babaya döndüm.

"Arkadaşım Halin'i tanıyorsun Bevan baba. Kendisi polis ve atanmakta zorluk çekiyor. Burada bir kaç tane emniyete başvuru yapmış benim de aklıma sen geldin. Eğer yardımcı olursa Halin'e çok sevinirim."

"Tabiki olurum kızım. Senin gözün arkada kalmasın Halin de bundan sonra benim bir kızım. Sen rahat ol ben bir kaç arkadaşımla konuşurum. Halin kızım da isterse burada bizimle kalır." Bu adama karşı bu kadar yakınlık hissetmem normal olamazdı. Tıpkı babam gibiydi.

"Teşekkür ederim Bevan bey. Kalacak yerim var. Bana çok büyük bir iyilik yaptınız bu iyiliğinizi asla unutmayacağım."

"Gelinimin emanetisin, başımın üzerinde yerin var. Ne zaman bir sıkıntın olursa beni bir baban olarak gör ve yanıma gel kızım. Teşekküre gerek yok. Vatan siz güzel gençlere emanet. Siz iyi olun o bize yeter." Bevan baba gülümseyerek içeriye geçtiğinde Halin'in gözlerinin dolduğunu gördüm.

Bevan babanın onu kendi kızı gibi sevmesi onu etkilemişti. Halin küçük yaşta babasını kaybettiği için baba sevgisi nedir bilememişti. Annesi ve bir erkek kardeşinden başka kimsesi yoktu. Ona sarılarak bir süre rahatlamasını bekledim. Kendisine geldiğinde göz yaşlarını ellerimle sildim ve ona gülümsedim. Gözlerindeki minnet duygusunu görmemek imkansızdı. Konuyu açarak onu üzmemek için sadece ona sarılarak güç verebildim.

"Yenge abim seni bekliyor." Sıraç'ın sesiyle ona döndüğümde gözlerinin Halin de olduğunu gördüm. Ona baktığımı hissetmiş olmalıydı. Zorlukla yutkunduğunu hareket eden ademelmasından görebilmiştin. Bana bakmadan dönüp içeriye girdiğinde Halin'e döndüm. Biraz da iyi görünüyordu.

"İyi misin?" Sorumla başını salladı ve birlikte içeriye girdik. Aras'ın keskin bakışlarını hissetmemek için aptal olmam gerekiyordu. Hızlı adımlarla Hâlin'den ayrıldım ve Boran abimin yanına oturdum.

"Abi Suat neden gelmedi?"

"Bilmiyorum gülüm geleceğini söylemişti sanırım işi çıktı." Sessizce başımı salladım.

"Berfu çıkalım artık daha fazla geç kalmayalım." Gözlerimi mavilerine diktim.

"Tamam" dudaklarımdan başka bir kelime çıkmadı. Tekrar herkesle vedalaştık. Vedalardan nefret ediyorum ama kısa süreli olduğunu bildiğimden çok dert edinmedim. Annemin ve Elif annenin ağladığını gördüğümde daha fazla içeride duramadım.

Aras'ın elini tuttum ve birlikte önce odadan sonra konaktan çıktık. Eflin de hemen yanımızda yürüyordu. Birlikte arabaya bindik ve havalimanına kadar hiç birimiz konuşmadık. Eflin telefonuyla uğraşıyordu, Aras arabayı kullanıyordu. Ben de sessizce dışarıyı izliyordum.

İçimde tarif edilemez bir mutluluk vardı. Yıllardır verdiğim emeklerimin karşılığını alıyordum. Fransayı ve katılacağım çekimleri düşünmekten yolun nasıl bittiğini anlamamıştım. Havalimanında özel uçakların olduğu yerde araba durduğundan Aras'ın beni Baran'ın yanından kaçırdığı gün gözlerimin önüne geldi. Zor olsada Baran'ı unutuyorum yada unutmaya çalışıyorum..

"Ne düşünüyorsun?" Aras'ın sorusuyla gözlerimi bir kaç kez karıştırıp yüzüne baktım.

"Çok bir önemi yok bence." Konuşmasına fırsat tanımadan arabadan indim. Aras'ın kokusuna alışacağımı anladığım geceden bu güne ondan köşe bucak kaçıyordum. Malesef bu çabalarım aynı yatağa girdiğimizde son buluyordu. Elimi tutan elini istemsizce artık tanıyordum.

"Konu sen olunca her şey hayati önem taşıyor Berfu." Kulağıma fısıldadığı sözlerle bir süre ona öylece baktım. Neden yapıyor bunu! Ben ondan kaçtıkça beni köşeye sıkıştırıyor. Elimi elinden çektim. Hiç bir şey söylemeden yanından geçip uçağa bindim. Tekli olan koltuk bir taneydi ve umarım Eflin orada oturmuyordur.

Düşüncelerimin bu kadar hızlı gerçek olmasına üzülerek omuzlarım düştü. Yol boyu Aras'dan uzak olmak istemiştim. Bir umut Eflin'in yanına gittim.

"Eflin sen karşıya geçermisin ben tek oturmak istiyorum, lütfen." Kapattığı gözlerini açtı ve kısa bir an arkama baktığımda Aras ile göz teması kurduğunu anlamıştım.

"Yenge şey.. Buradan gökyüzü daha güzel görünüyor. Biliyorsun ben ilk defa yurt dışına çıkıyorum. Bu kez ben oturayım sen dönüşte otur olur mu?" Sessizce başımı salladım. Aras beyimiz kalkmasını istememişti.

Ortasında masa olan karşılıklı çift kişilik kotluklara oturdum. Aras da konuşmadan geldi ve yanıma oturdu.

"Uçak kalktığında yatacağım. Karşı koltuğa otur, farkındaysan uçak boş benim yanımda oturmak zorunda değilsin!" Ağzı açıldı fakat geri kapandı. Söylemek istediği şeyler vardı ama söyleyemedi. Cevap vermedi ben de umursamadım. Kendisi bilir.

Uçağın kalkış için anons sesi duyulduğunda kemerimi bağladım. Havalandığımızda ise kemerimi açtım. Karşı koltukta yatmak için kalktığımda Aras'ın bilğimden tutmasıyla durdum.

"Arka oda boş burada uyuma. Korumalar var. Rahat edemezsin burada." Bileğimi elinden çektim. Odada daha rahat uyuyabilirdim ama burada uyumak istiyorum. Korumalar da bakmasın!

Onu dinlemeden karşısına uzandığımda yüzü kasıldı. Telefonuma gelen mesaj sesiyle cebimden çıkarttım.

0535....

Bir kar küresinin içinde hapsolmuş kar tanesi. Tek umudu yaşamak ve hayallerine kavuşmakmış. Bir gün prens sandığı bir adam girmiş hayatına. Fakat prens onu sevgisiyle Öldürmüş.. Nasıl hikaye ama, sanki gerçekmiş gibi..

Yattığım koltukta doğruldum. Neydi bu şimdi. Numarayı bir kaç kez okudum fakat tanımıyordum. Kimdi bu! Gerginlikle telefonu kapattım. Aras'ın gözleri üzerimdeydi. Biraz rahatlamaya çalışarak derin nefesler aldım.

"Ben.. Odada biraz uyuyacağım." Sesimin titrememesi için verdiğim savaşı ancak ben bilebilirdim. Hızlı adımlarla odaya gittim. Kapıyı açtım, içeriye girdiğimde kapıyı kapatıp duvara yaslandım.

Kimdi ve ne anlatmaya çalışıyordu? Kar tanesi dediği kimdi? Prens kimdi? Aklımda sonu gelmeyen sorular vardı. Zorlukla kendimi yatağa attım. Mesajı silip numarayı engelledim ve telefonumu kapatarak komidinin üzerine bıraktım. Korkumun nedeni kendi canım değil, sevdiklerimin canıydı. Bu güne kadar tek korkum ailem veya sevdiklerimle tehdit edilmek olmuştu. Benim yüzümden onlara bir şey olursa ben de ölürüm.

Derin bir nefes alarak ayakkabılarımı çıkarttım. Yatağa uzandığımda bir süre boş boş uçağın tavanını izledim. Bir şey olmayacak, belki yanlış numaradır diyerek kendimi telkin ettim. Gözlerim kapanırken belime sarılan kollar son hissettiğim şey olmuştu.

Gözlerimi açtığımda Aras'ın kolları arasındaydım ve başım göğüsündeydi. Kolları arasından zor olsada çıktığımda zihnime dolanlarla gözlerim telefonumu aradı. Bıraktığım yerde duruyordu. Yataktan kalktım ve telefonumu alarak odadan çıktım. Kimse fark etmeden boş koltuklardan birisinin cam kenarına oturdum. Telefonu açtığımda hiç mesaj yoktu.

Olanları anlatabileceğim tek kişi Suat ve Boran abimdi. Aras'a söylersem sorun çıkaracağı için ihtimaller arasına bile girmedi. Bir süre kimseye söylememek en iyisi. Şu an odaklanmam gereken bir toplantım var. Uçak indikten iki saat sonra katılmak zorundayım.

Pilot ineceğimizi anons geçtiğinde hemen yanıma oturan beden Aras'dan başkası olamazdı. K9 gibi adam! Kokumudan buluyor her yerde. Bu işin sırrını öğrenirsem belki bir gün işime yarayabilirdi. Kendi düşüncelerime istemsizce güldüm. Kemerimi taktığımda halâ dönüp yüzüne bakmamıştım.

Uçak iniş yaptı. Kemerlerimizi açarak uçaktan indiğimizde merakla etrafa bakıyordum. Almanya, Amerika, İngiltere ve Rusya'ya daha önce abimle veya Suat'la gitmiştim. Fransaya ilk defa geliyorum ve içimde engelleyemediğim o meraklı kız yine gün yüzüne çıkmıştı. Aras'ın eli belime sarılıp beni kendisine çektiğinde ona bile kızamadım. Yüzümdeki gülümsemeyle izliyordum her yeri.

Havalimanından çıktığımızda gelen arabalardan birisine bindik. Aras'ın kullandığı modele uzak bir modeldi. Spor siyah bir mersedes, bunu sevmiştim. Aras'ın açtığı kapıdan bindiğimde kapımı kapattı ve yanıma oturdu. Eflin de arkaya oturduğunda ikimizde camdan şehri izliyorduk.

Fransa/Paris; kimine göre aşıkların şehri. Yerli yabancı bir çok sanatçıya ev sahipliği yapan bu şehir gizemi ve güzelliğiyle ünlüdür. Eyfel kulesi; ressamların baş yapıtı, şairlerin ve yazarların ilham perisi olmuştur.

Araba iki katlı geniş bahçesi olan villanın önünde durduğunda beklemeden indim. Bahçenin sağ kısımında gri renk oturma gurubu ve ortasında masa vardı. Sol tarafta ise rengarenk çiçekler ve büyük bir garaj vardı. Aras ve Eflin de yanımda gelmişti. Eflin benim gibi merakla izlerken Aras bizi izliyordu, ya da beni. Ne kadar göstermek istemesede gözleri sadece benim üzerimdeydi.

Yavaş adımlarla eve geldiğimizde Aras cebinden çıkarttığı anahtarla kapıyı açtı. "Hanımlar önden." Tavrına istemsizce güldüm.

İlk katında büyük bir salon amerikan tarzındaki mutfakla birleşiyordu. Salon ile mutfaği ayıran büyük bir masa vardı. Mutfaktan bahçeye açılan kapı bahçedeki oturma alınına çıkıyordu. Kiler, misafir odası ve banyo vardı. Duvarlar cam olduğundan çok daha güzel duruyordu. Salon büyük oturma gurubu, tv, ve tablolar ile oldukça şık ve sade dizayn edilmişti.

Merdivenlerden üst kata çıktığımızda büyük bir yatak odasına girdik. Ebeveyn banyosu, giyinme odası ve balkonu vardı. Bolkon iki kişilik salıncak ve bir masa ile çok tatlıydı. Boş vaktimde burada kitap okumayı aklımın bir köşesine yazdım. Yatak, iki komodin ve iki tane tekli berjer siyah ve beyaz renkleriyle birbiriyle uyum içerisindeydi. Giyinme odasında Aras ile ikimizde ait iki dolap, ve benim makyaj masam vardı. Bunu düşünmesi beni şaşırtmıştı. Banyodaki duşakabin normaldi fakat jakuzinin burada olma sebebini biraz düşündüm.

Odadan çıktığımızda iki kapıdan ilkine girdim. Geniş bir çalışma odasıydı. Duvarın yarısı camdı. Cam olmayan kısım kitaplıkta döşenmişti. İki çalışma masası ve siyah deri koltuklar vardı. Diğer oda ise misafir odası olarak kullanılabilir tarzdaydı. Burada çok durmadan tekrar merdivenlerden indiğimizde aşağı doğru inen merdivenleri yeni farketmiştim.

"Aşağıya bayılacaksınız." Aras'ın cümlesiyle Eflin ile birbirimize baktık. Sırıtarak merdivenlere koştuğumuzda Aras'ın kahkahası evi doldurdu. Merdivenler bittiğinde aldığım su kokusuyla ne olduğunu anladım. Büyük bir havuz ve şezlonglar vardı. Duvarlar camdı fakat dışardan içerisi görünmüyordu.

"Kelimenin tam anlamıyla bu ev muhteşem. Ben artık burada yaşayacağım!" Eflin'e bakamadım ama başımı salladım.

"Kesinlikle temelli buradayız." Biraz ileride iki kapı vardı. Birisi soyunma odası diğeri ise büyük bir spor odasıydı. Spor odası en çok benim işime gelmişti.

"Spor odasının yerinde sinema odası vardı ama senin sporu daha çok sevdiğini biliyorum. Bu oda senin için yapıldı." Ensemde hissettiğim nefesle irkilirken söylediklerine gülümsedim.

"Teşekkür ederim." Dediğimde dudaklarını kısa bir an boynumda hissettim ama hızlı bir nefes alıp geri çekilmişti. Konuşmadan odadan çıktığımızda arkamızdan Eflin de odaya girip çıktı.

"Yenge ben buraya bayıldım akşam bu havuza girmeliyiz." Ben de isterdim ancak bu gün biraz yoğun ve yorgun olacağım. Üzülerek Eflin'e baktım.

"Bir saat sonra toplantım var bebeğim. Ben de çok isterdim fakat şu an imkânsız gibi görünüyor." Eflin üzülsede gülümsedi.

"Olsun yarın gireriz bizde, sonuçta ev bizim." Gülerek yukarı çıktığında bizde arkasından çıktık.

"Aç mısınız?"

"Ben hazırlanıp çıkacağım siz keyfinize bakın." Diyerek merdivenlere yöneldim.

"Hızlı olursan yemek yemeye vaktimiz olur ben hazırlıyorum." Aras'a itiraz edemedim çünkü gerçekten açtım.

Odaya girdiğimde bavuldan iç çamaşırı ve elbisemi aldım. Hızlı bir duşun ardından üzerimi giydim. Saçlarımı tarayıp düzleştirdim ve sıkıca bağladım. Rimel ve rujumju sürdüm. Hazır olduğumda topuklu ayakkabılarımı giydim ve çantamı alarak aşağı indim.

Mutfaktan gelen kokular evin heryerini sarmıştı. Mutfağa girdiğimde Eflin masayı kuruyor Aras salatanın sosunu döküyordu. Aras'ı yemek yaparken ilk defa görüyordum. Bu hâline gülmek istedim ama kendimi tuttum.

"Elinize sağlık." Diyerek masaya oturdum. Aras salatayı masaya koyarken beni baştan aşağı süzmekle meşguldü.

"Afiyet olsun yenge hadi hızlı hızlı ye. Geç kalmanı istemeyiz." Eflin'e gülümsedim ve tabağıma yemeklerden biraz koyarak yemeye başladım. Aras da yanıma oturmuş bardaklara ayran dolduruyordu.

"Çok güzelsin." Ayran boğazımda kaldığında bir süre öksürdüm. "Berfu iyimisin?" Başımı sallayarak bir kaç yudum su içtim.

"İyiyim, teşekkür ederim." Aras'dan bunları duymayı beklemediğim için şaşırmıştım. Kendime kızsam da olan olmuştu. Sessizce yemeğimizi yedik. Masadan kalktım ve ellerimi yıkayarak evden çıktım.

"Bu taraftan." Aras bir anda önüme geçmiş garaja ilerliyordu. Arkasından gittim. Garajı açtığında Audi a8, Audi a6 ve Mersedes s400 vardı. Elime verdiği anahtara bastığımda Siyah mat renkli Audi a8'in ışıkları yanıp sönmüştü. "Hayırlı olsun, hadi şimdi de şoförlüğünü görelim karıcığım."

Gülümseyerek göz kırptım. "Teşekkür ederim kocacığım." Ben arabaya bindiğimde Aras eli kapıda öylece bana bakıyordu. Adama kalp krizi geçirttin Berfu, aferin. Yok ya ne dedim ki!

"Aras hadi bin artık. Yeterince geç kaldım." Başını iki yana sallayıp yanıma bindiğinde beklemeden arabayı çalıştırdım. Hızımı arttırırken Aras'a baktım. Sessizce yolu izliyordu.

"Aras arkada çantam var. İçinden telefonu çıkartırmısın?" Sorumla arkaya uzandı, çantamdan telefonumu aldı.

"Ne yapacaksın?"

"Berat'ı arayıp konum isteyeceğim. Sen ara istersen, ben konuşurum." Bir şeyler söyledi ama sessiz söylediği için duyamadım. Telefonumu açtığında dudağının kenarı kıvrıldı.

"Arabaya bağlayalım, daha rahat konuşursun." Başımı salladım. Telefonu arabaya bağladığında arama sesi geldi. Üçüncü çalışında ise Berat'ın sesi geldi.

'Berfu?'

'Berat bana konum atarmısın?'

'Tabiki hemen atıyorum.'

'Teşekkür ederim, görüşürüz'

'Görüşürüz Berfu.'

Telefon kapandığında mesaj sesi geldi. Aras bir kaç yere girdi ve sonunda konum açıldı. Çok uzak değildik. 15 dakikada orada olurdum. Yeşil ışık yandığında biraz daha hızlanarak ışığa yetiştim. Bir ışıkta kalınca yol boyunca kırmızıya kalıyordum.

"Berfu biraz daha sakin kullanmalısın. Toplantıya henüz 30 dakika var. Geç kalmayacağına eminim." Kısa bir an yüzüne baktım. Korku değil endişe vardı gözlerinde.

"Geç kalmayacağımı biliyorum. Ne yapayım ben de hız seviyorum. Karın adrenalin hastası." Kavga etmek yerine onu alaya aldığımda ağzının içinde homurdandı. "Aynı şeyi iki oldu yapıyorsun sesli konuşmalısın kocacığım. Sesinden mahrum kalıyorum."

Yine sessiz kaldığında ben de sustum. Tek istediğim bu üç ay da Baran'ı biraz daha unutmak. Niyetim Aras ile gerçekten karı koca olmak değil. Bulunduğum ortama uyum sağlamak. Her günümü kaos ile geçirmek gibi bir niyetim yok. Zamanın akışına bırakıp kocama alışmayı denemek zorundayım. Eskisi kadar özlemiyorum Baran'ı. Sanki hiç sevmemişim gibi hissediyorum.

Boşluk. İçimde hissettiğim tek duygu. Ucu bucağı olmayan bir uçurum da sallanıyorum ama korkmuyorum. Hissedebildiğim tek bir duygu yok. Nasıl hissediyorsun diye sorulsa; büyük bir boşlukta olduğumu söylerdim.

Dünya ölmek isteyeceğiniz kadar kirli, yaşamak isteyeceğiniz kadar temiz ve yaşanası. Ne lanet döngü ama..

Arabayı büyük şirketin otoparkına bıraktığımda sessizdik. Hiç konuşmadan yürüyorduk. Konuşmak için kelimelere ihtiyacımız yokmuş gibi. Bedenlerimiz bizim yerimize konuşuyormuş gibi yan yana uyum içerisindeydik. Şirkete girdiğimizde belimdeki eli mümkünmüş gibi beni kendisine daha çok çekti. Karşıdan bize doğru gelen Berat'ı gördüğümde gülümsedim.

"Hoşgeldiniz" diyerek elini uzattığında el sıkışıp asansöre ilerledik. Berat en üst katı tuşlayıp bize döndü. "Bay Nathan sizinle tanışmak için çok sabırsız. Yıllardır yanında çalışıyorum fakat onun birisini ilk kez bu kadar beğendiğini görüyorum."

"Şaşırmakta oldukça haklısınız Berat bey. Eşim olduğu için söylemiyorum fakat kendisinin büyüleyici bir aurası var." Arabada konuşmayan Aras'ın şu an konuşmasına mı, yoksa verdiği cevabamı şaşıracağım bilemedim. Berat gülerek başını sağladığında sessizce aralarındaki diyaloğu dinledim.

"Haklısınız Aras bey. Berfu hanım sadece bir reklamla buradaysa sizce üç ay sonra nerede olur?" Aras olumlu yönde başını salladı.

"Nerede olacağı karımın kendi kararı. Şu an burada ve kendi isteğiyle geldi. Kendisi adına verdiği ve vereceği kararların her zaman en iyisi olacağına eminim." İstemsizce gülümserken gözlerine baktım.

Hayatımda bir çok mavi göz rengine sahip insan gördüm ama Aras'ın gözleri hepsinden daha farklı. Hepsinin arasında bir seçim yapacak olsaydım en güzel olanı Aras'ın gözlerini seçerdim muhtemelen.

Asansörden ses gelip kapıları açılana kadar gözlerine baktığımı unutmuştum. Gözlerimi kaçırdım. Evet hayatım boyunca ilk kez bir insandan utandım. Berat önümüzde yürüyor bir yandan da bir şeyler anlatıyordu.

"..anladın mı Berfu?"

"Ne? Neyi?" Elimi başıma götürdüm ve derin bir nefes aldım. Kendime gelmeliyim, hemen. "Pardon, dinlemedim seni."

"Sorun değil. Çok da önemli değil. İşte geldik." Durduğumuz kapının önünde bir sekreter bekliyordu.

"Bienvenue M. Nathan vous attend." (Hoşgeldiniz, Nathan bey sizi bekliyor." Yaka kartındaki isme baktım. Pansy Braun.

"Nous te remecions." Sekreter kapıyı açığında içeri girdik. (Teşekkür ederiz.) Şu an da dil öğrendiğim için bir kez daha kendimle gurur duydum.

Büyük camlarla kaplı duvarları olan bir odaydı. Ortadaki büyük masa dâhil her şey krem ve beyaz renkleriyle döşenmiş. Ferah olması beni biraz rahatlatırken, bu kadar çok kasıldığımın yeni farkına vardım. "Sakin ol güzelim. Her şey çok güzel olucak sana söz veriyorum."

"Teşekkür ederim." Aras'ın eli belimden ayrıldı ve bu kez elimi sıkıca tuttu. Temas bağımlısı olduğunu düşünmeye başlıyorum.

Esmer teni ve uzun boyuyla bay Nathan karşımızda dikkatle bizi ya da beni izliyordu. Gözleri ameliyattaki bir doktorun hastasını incelemesi gibi dikkatle bedenimde geziniyordu. "Berfu hanım, hoş geldiniz." Gülümserken onun gibi fransızca konuşarak teşekkür ettim. Aras ve Nathan bey kısa bir diyaloğa girdiğinde Berat'ın yanına oturdum. Çok geçmeden Aras yanıma bay Nathan da karşımıza oturdu.

"Öncelikle teklifimizi kabul ettiğiniz için size teşekkür ediyorum. Açık konuşmak gerekirse çekimlere hemen yarın başlamak istiyorum. Model aramakla yeterince zaman kaybettik ve yeni tasarlanan ürünler daha fazla biriksin istemiyorum." Anlayışla başımı salladım. Uzmanlık alanım oyunculuk olsa da modellik alınında da yeterince uzmandım.

"Tabiki. Benim de sizden bir isteğim olucak bay Nathan." Evet, anlamında başını salladı. "Çekim sırasında hazırlanmak uzun sürüyor biliyorsunuz ve ben çekim alanında hazırlanmayı daha uygun görüyorum. Çekim sırasında stres olmamalı ve düzen benim için çok önemli. Her şey sırasıyla olursa mutlu olurum."

"Haklısınız Berfu hanım. Bütün isteklerinizin yerine geleceğinden şüpheniz olmasın. Yarın üst üste 4 çekim yapacağız. Berat size konum gönderecek." İçimi kaplayan heyecanla gülümsedim.

"Teşekkür ederim. Ne kadar erken başlarsak o kadar hızlı biter. 4 çekim kolay olmayacak ama üstesinden gelebilirim."

"O hâlde sorun yok. Ücrete gelirsek her şey anlaşmadaki gibi. Son bir imza daha isteyeceğim sizden." Derin bir nefes aldı ve tekrar konuştu. "Küçük bir pürüz daha var onu da siz bildirmek isterim." Onaylarcasına başımı salladım. "Sizinle sadece iç çamaşırı modelleri ile konuştuk fakat genel olarak elbise, kıyafet çekimleri yapmaya karar verdik. Tabi sizin için de sorun olmayacaksa."

Neden karar değiştirdiklerini anlayamasam da önemli değildi. Sonuçta her türlü çekim olacak. Çok fazla üzerinde durmadım. "Sorun değil benim içinde daha uygun olur." Dediğimde gülümseyerek önündeki dosyayı bana uzattı.

Önüme uzattığı a4 kağıdını elime aldım. Yazanların hepsini okudum. Değişen hiç bir şey yoktu. Her şeyden emin olduktan sonra kağıdı imzaladım ve önüne ittim. Kâğıda bakıp gülümsedi ve rahat bir nefes aldı.

"Tekrardan tebrik ediyorum. Berat sizi set arkadaşlarınızla tanışırsın. Tekrar görüşmek üzere Berfu hanım." El sıkışıp odadan ayrıldık.

Asansöre bindiğimizde Berat gülümseyerek bana döndü. "Bay Nathan'ın seni bırakacağını düşünmüyorum. Üç ayın sonunda burada kalman için elinden geleni yapacağına eminim."

İşte bu doğruydu, adamın bana hayranlıkla bakması sadece benim değil hepsinin dikkatini çekmişti. Aras'ın rahatlığı ise asıl şaşırmam gereken durumdu.

"Berfu iyimisin?" Boynumda hissettiğim nefesiyle irkilerek yüzüne baktım.

"İyiyim." Gülümseyerek Berat'a baktım. "Zamana bırakalım Berat, biraz da çalışma sürecine bağlı. Bir an da karar veremem biliyorsun." Anlayışla baktı gözlerime.

"Rahat olman için elimizden geleni yapacağımıza şüphen olmasın Berfu." Umarım öyle olur. Rahat ve güzel bir ortamda olursam ben de gitmeyi düşünmem.

Bu süreç içerisinde reklem ajanslarından istek geleceğini biliyorum. Daha iyi bir şirket bulsam bile kabul edeceğimi düşünmüyorum. Kendi şirketimi kurup çekimlere yine katılabilirim. Bu fikir üzerine çalışmalıyım.

Asansör durduğunda indik. Katta büyük bir kaos vardı. Elinde kalın dosyalar olan ve muhtemelen önünü göremeyen kadın yanımızdan hızla geçti. "Bir sorun mu var?" Sorumla bir an yüzüme baktı, tekrar önüne dönüp yürümeye devam etti.

"Aksine, son hazırlıkları tamamlıyorlar. Yarın çekimlere başlıyoruz ve şirket üç ay boyunca fazlasıyla boş olucak." Cevap vermedim zaten konuşsam da yarım kalırdı. Büyük bir odaya girdik.

Set çalışanlarıyla sırayla tanıştım. Sıcak bir ortam oluşturmuşlardı. Beni de seve seve aralarına almışlardı. Şirketten çıktığımızda gök yüzü karanlığa bürünmüş, şehrin ışıkları yanmıştı. Şehrin göbeğinde bulunan Eyfel kulesi karanlığa gömülen şehirde ışıklarıyla muazzam bir görüntü sunuyordu. Her şeyi unutup bu şehri gezmek istiyordum.

"Aras, Eyfel kulesine çıkalım mı?" Gözlerimi camdan ayırmadan konuşmuştum.

"Olur gedelim ama önce yemek yiyelim." Olurdu, olsundu yani. Ne saçmalıyorum ben. Bakışlarım Aras'a döndüğünde dudağının kenarı kıvrılmıştı.

"Ne yiyeceğiz, aslında burada makarna çok tüketiliyor deneyebiliriz." Evet şu andan itibaren kararlarım düşünceden uygulamaya terfi etmiş bulunmakta.

"Olur Berfu onu yiyelim. Doğru düzgün yemek yemiyorsun ve inan bana ne istersen seninle onu yemeye hazırım." İstemsizce sesli gülüğümde bakışları kısa bir anlığına yüzüme döndü.

"Midem aldığı kadar yiyorum. Bir gün sen de alışacaksın." Önüne gelen saçlarımı arkaya atarken bir yere takıldığını hissettim. "Ahh." Çektikçe daha çok dolaşıyordu.

"Berfu, dur bekle hareket etme ben açacağım hemen." Arabayı sağa çekti ve kemerini açarak üzerime eğildi, ya da saçlarıma. Bir süre açmak için uğraştı, artık boynum ağrımıştı.

"Ah acıyor." Yutkunarak hafifçe yüzüne döndüm. "Kes lütfen, dayanamıyorum."

"Olmaz kesmeyeceğiz. Bitmek üzere güzelim biraz daha dayan." Sadece 20 saniye sonra saçlarım kurtulmuştu. Rahat bir nefes aldım.

"Teşekkür ederim." Sadece başını salladı ve sırtımda kalan saçımı omzumda toparladı. Yerine geçip arabayı çalıştırdı.

Büyük ve oldukça güzel bir restorantın önünde arabayı durdurdu. İndiğimizde anahtarı valeye verdi ve elini belime sarıp yürümeye başladı. Birlikte köşedeki masaya oturduğumuzda garsona sipariş verip beklemeye başladık.

Yemekler geldiğinde aramızdaki sessizlik devam ediyordu. Rahatsız edici değildi, aksine rahat hissediyordum. Yemeğimizi yedik ve el ele restoranttan çıktık. Vela arabayı getirdiğinde anahtarı Aras'a uzatmıştı. Ondan önce davranarak anahtarı ben aldım. Gülümseyerek göz kırptığımda yüzünde hâlinden memnun olduğunu gösteren bir ifede vardı.

Direksiyonu tek elimle tutarken çantama koyduğuma emin olmadığım sigara paketini arıyordum. Hızlı çıktığım için unutmuştum. Sesli bir nefes vererek çantayı kapatıp arka koltuğa attım.

'Ne unuttun?' veya, 'İyimisin?' diye sormasını beklerken yaktığı sigarayı bana uzatmasını asla beklemiyordum. Önce elindeki sigaraya sonra gözlerine baktım. Çok düşünmeden elinden aldım ve derin bir nefesi içime çektim.

Kırmızı ışık yandığı için arabayı yavaşlattım. O an arkamda hızlı gelen araç bize çarpmadan son anda sağ şeride geçtim. Aras gerilmişti ve şaşkındı, nedeni tek elimle yaptığım manevramıydı ya da korkumu bilmiyorum. "Vay be.." Kısık sesle söylediği iki kelimeyi istemese de duymuştum. Sigaramdan son bir nefes içime çektiğimde ciğerlerime dolan zehirli duman rahatlamama neden oldu.

Şaşkın şaşkın bana bakan adama döndüm ve bu hâline gülümsedim. Yeşil tekrar yandığında gaza bastım. Büyük alış-veriş merkezinin önünde arabayı durdurdum. "Eyfel kulesine çıkarsın sanıyordum ben ama fikir değiştirdin sanırım." Arabadan indiğimizde yan yana yürümeye başladık.

"Aksine, böyle bir düşüncem hiç olmadı." Ufak bir yalan dan bir şey olmazdı. Tabiki Eyfel'e çıkmak istiyorum ama şu an en çok kalabalık olduğu saatler olduğu için sonraya ertelemiş olabilirdim.

Aras ağzının içinde bir şeyler mırıldanıp elini belime sardığında bu hâline istemsizce güldüm. Çatık kaşlarıyla bana döndü. Bu hâline daha çok gülüğümde etrafımızdaki insanların bakışları üzerimizdeydi. Gözlerimin içinde ne aradığını bilmiyorum ama her ne gördüyse az önceki halinden eser kalmadı. Mavi gözlerinden daha önce görmediğim bir partlı geçti ve dudağının kenarı kıvrıldı. Gülmem durduğunda alt dudağımı ısırıyordum. Bakışları yüzümün her bir zerresinde gezdi ve tekrar gözlerimi bulduğunda eğilip sol yanağımı öptü. Ben öylece kalırken belime sarılan eli ilerlememi sağlıyordu. Yutkunup gözlerimi etrafta gezdirdim. Kimse bakmıyordu.

Bakan olsaydı utanıcaktın sanki. Doğru utanmazdım. Malum bu yaşıma kadar hiç utandığımı hatırlamıyordum. İnsanlar olası olaylardan neden utanır ki? Düşen insan utanırken etrafındakiler güler ama düşen eğer bensem herkesten önce gülerdim. Aras'ın belimde gezinen parmaklarıyla kendime geldim.

"Ne düşünüyorsun?" Duduklarımı aşağı doğru büzdüm. Gözleri kısa bir an dudaklarına kaydığında gülüp önüne döndü.

Dışından beğendiğim mağazaya girdiğimizde kıyafetlerin arasında dolaşmaya başladım. Aras oturmak yerine benimle birlikte geziyordu. Beğendiklerimi elime alırken Aras'ın uzattığı elbiseye baktım. Dizlerimin üzerinde bitecek mavi elbise oldukça şık duruyordu. Kıyafet konusunda zevkliydi vesselam.

"Güzel, onu da denerim." Elinden alıp önüme döndüğümde gülümsüyordum.

"Çok yakışacağına eminim güzelim." Sessiz kalarak sadece başımı salladım. İleride gördüğüm elbiseyle koşar adımlarla oraya ulaştım. Kırmızı renk kısa ve birazda dekolteliydi ama mükemmeldi. Elimdeki elbiseleri Aras'ın eline tutuşurdum ve askıdan elbiseyi alıp üzerime tuttum. "Dekoltesi çok fazla." Tek bir cümle üç kelimeydi ama benim gözüm elbiseden ayrılmadığı için onu duymazdan geldim.

Yanımıza ne zaman geldiğini bilmediğim çalışan konuştuğunda ona döndüm. "Elinizdeki parça özel tasarım ve oldukça güzel. Size çok yakışacak. Denemek istermisiniz?" Fransızca konuşuyordu ama aksanından fransız olmadığı kesindi.

"Teşekkür ederim. Deneyeceğim." Kabinlerin olduğu bölüme geldiğimizde Aras'a verdiğim kıyafetleri alıp kabine girdim. İlk olarak beğendiğim elbiseyi giydim. Bedenimi tamamen sarmıştı. Sırt dekoltesi göğüs dekoltesine oranla daha fazlaydı. Mükemmel olmuştu. Kabinden çıktığımda Aras'ın gözleri beni buldu. Şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı.

Yavaş adımlarla kalktı ve yanıma geldi. Enseme topuz yaptığım saçlarımı açtı, tokamı kendi bileğine takarken yüzüme gelen bir tutamı kulağımın arkasına attı. "Çok güzelsin." Sorun çıkaracağını düşünürken iki kelimeden oluşan cümlesiyle beni mutlu etmişti. Teşekkür edip tekrar kabine girdim ve benim için seçtiği elbiseyi giydim. Bu da çok güzel olmuştu. Beğendiklerimi aldığımızda mağazadan çıktık.

Yanımızda sadece bir haftalık giysi almıştık. Kozmetik ve iç çamaşırı mağazasına bakıyordum. Biten rujumu ve parfümümü alıp çıktığımızda son bir yer kalmıştı. "Ben iç giyim mağazasına gireyim sen de kendine kıyafet bak." Dikkati sürekli bendeydi ve aldığım her şeyi inceliyordu. Utandığımı düşünmemesi için açıklamak istedim. "Yani yeterince geç kaldık. Eflin de evde tek kaldı."

Ne diyorum ben! Eflin ile ne alâkası vardı bilmiyorum, düşünmeden konuşmamalıydım. Yanlış anlamamasını istemiştim o kadar. Gülümsedi ve başını iki yana salladı.

"Sorun değil. Hadi gidelim." Elimi daha sıkı kavrayarak yürüdüğünde onu takip ettim. Sustum. Sustu. Konuşmadan ben kendime iç çamaşırı baktım, o hemen yanımda beni izledi.

Elimdeki takımlarla bakmaya devam ederken önüme bırakılan takımla yutkundum. Beyaz renkli dantelli sütyen ve incecik dantelli külotuyla tam benlikti aslında. Ama sorun bu değildi, sorun, bunu Aras'ın seçmesi de değildi. Sorun; yaptığı nokta atışıydı. Bedenimi bilmeden tutturmasıydı. Yoksa biliyor muydu? Hayır bu imkânsız! Yüzüne baktığımda dudağının kenarı kıvrılmıştı. Göz kırptığında nefesimi sesli bıraktım. 'Bu kadar da olmaz ki!' Kendi kendime konuşurken bu takımıda alıp ödemeyi yaptım.

Aras da eksiklerini aldığında AVM den çıkmıştık. Arabada giderken bu kez yan koltuğa oturmuştum, yorgundum. Paris'in eşsiz güzellikteki manzarası beni büyülerken Aras ile evlenmeden yaptığımız ilk alış-verişi hatırladım. Elimden gelseydi oracıkta öldürüp atacaktım. Bir anda fazlasıyla değişmişti.

İlk gördüğümde onun hakkındaki düşüncelerimle şu an ki düşüncelerim çok farklı. Ona baktığımda ilk dikkatimi çeken gözleri olmuştu. Mavinin en güzel ama bir o kadar da eşsiz tonuna sahipti. Kıskanç, kaba, cahil, kendini bilmeyen bir adamla evleneceğimi düşünüyorken - ki bu düşüncelerimi tastikleyen davranışlar sergiliyordu - tam tersi olmuş, çok farklı bir Aras'la başbaşa kalmıştım.

Bundan şikayetçi değildim. Düşüncelerimin aksi olduğunu kanıtlamıştı ve kanıtlamaya da devam ediyordu. Dürüst, centilmen, olgun, gerektiği yerde kibar ve daha fazlası. Saymakla bitiremeyeceğim kadar çok iyi yönü vardı ve o bütün bunları bana tek tek göstermişti. Bana olan ilgisini onun kadar olmasa da ben de ona göstermek için uğraşıyordum.

Buz tutan duvarlarım belki erimezdi ama bir kaç kalkanı indirsem fena olmazdı. Bana iyi olan insana kötü davranmak lügatıma ters. İnsanlar çok tuhaftı, bu gün asla dediğimiz şeylere yarın iyiki diyebiliyorduk. Yapmam dediğimiz ne varsa yapıyorduk. Bu da hayatın bizimle alay ettiği en büyük oyunuydu.

Düşünmeden konuşma, derdi annem. İki defa düşün bir defa konuş, pişman olacağın şeyler yapma, diyerek beni uyarırdı. Haklıydı.

Belki de Aras düşünmeden konuşmuştu bilmiyorum. Şu an iyiydi ve gerisi umrumda değil. Hayatı olağan akışına bırakmak en iyisiydi. "Berfu" Aras'ın sesiyle gülümseyerek yüzüne baktım. Mavi gözleri dipsiz okyanuslar gibiydi.

Öylece yüzüne baktım. Konuşmadı. İsmimi sadece söylemek için söylemiş, gözlerimde derin bir arayışa çıkmıştı. Aradığı her neyse bulmuş gibi parlıyordu göz bebekleri. Yüzünde ilk kez gördüğüm gülümsemesiyle iki yanağında oluşan çuruklarda kaldı gözlerim.

Yürüdüğüm düz yolda oluşan çukur düşmeme neden oldu. Dipsiz çukur dışarıdan süslü bir yol gibi duruyorken içi aksini istaplamak istermiş gibi zifiri karanlıktı. Ne tutunacak bir dal sarmaşık nede bir el. Yok. Tek başımaydım bu dipsiz karanlıkta. Gözleri mariana çukuru gibi derin bakıyordu gözlerime. İçinde boğulduğumu hissediyor, inatla nefes almaya devam ediyordum. Nefes aldığımda su yutuyor, almayınca boğuluyordum. Bir kez daha nefes aldım ve zehirli sudan bir kez daha yuttum.

Daldığım çukurdan derin bir nefes alarak kurtuldum. Gözlerimi kaçırıp duran arabadan indiğimde göz temasımızı kesen ben oldum. Beklemeden garajdan çıktığımda kapanan kapıyla indiğini anladım. İki adım atmıştım ki kolumu tutmasıyla durmak zorunda kaldım. Diğer elini belime sarıp beni kendisine çevirdi. Ne olduğunu anlayamadan kendimi kollarında buldum. Bu kadar hızlı olmasını beklemezken kucağında olmak asla düşünmediğim bir an'dı. Düşmemek için kollarımı boynuna sarmış şaşkın balıklar gibi yüzüne bakıyordum.

"Aras.. Ne yapıyorsun?" Güçlü olabilirdi ama ben de minyon tipli değildim sonuçta. Uzun bacaklarım kollarında sallanırken çırpındığımda komik bir görüntü olacağı için hareket etmedim.

"Karımı kucağıma alıyorum." Nedensizce sakin ve rahattım.

"Neden?" Sorumla eve ilerleyen adımları yavaşladı ve gözlerime baktı.

"Ayakları ağrıyor ve uykusuz. Bugün ayakta çok durdun güzelim. Bu ayaklarındakilerle de fazla bile dayandın bence." Yüzümdeki memnun ifadeyle yaptığı doğru tespitin gururuyla gülümsedi.

"Sen bilirsin ama yorulduğunda ağırlığımı yüzme vurmana izin vermeyeceğim." Az önceki gülümsemenin yerini alyalı ifadesi aldı.

"Emin ol kaldırdığım dambıllar senden daha ağırlar Berfu. Seni ilk gördüğümde daha güzeldin deyim yerinde, bir deri bir kemik kaldın. Acilen sana kilo aldırmalıyım." Gözlerim şaşkınlıkla açılırken sevdi mi?, sövdü mü?, anlayamadım.

"O ne demek? Çok mu çirkin görünüyorum?" Kendimi tutamadım! Kendimi elbette beğeniyorum. Bu konuda taviz verecek değildim. Ne kadar zayıf olsamda fiziğimin kötü durmadığını biliyorum.

"Aksine eşsiz bir güzelliğe sahipsin. Tek sorun az yemek yiyorsun bebeğim. Tabiki benim bu sorun içinde müthiş planlarım var." Cevap vermedim. Kapının önüne geldiğimizde durup zile bastı ve yüzüme eğildi. Nefeslerimiz birbirine karışırken ılık nefesi tenimi yakıyordu. "Tabiki benim müthiş planım sayesinde güzel karım eski haline dönücek. Şüphen olmasın."

Cevap vermek için aralanan dudaklarım açılan kapıyla geri kapandı. Eflin'in gülen yüzü bizi görünce donup kalmıştı. Haklıydı kız, sonuçta her gün açtığı kapıda abisinin kucağında birini görmüyordu. Aras'ın sevgilisi varmıydı? Yoktu bence yani olsaydı benimle evlenmezdi değil mi?

Belli de olmazdı. Çirkin değildi Aras, aksine çok güzeldi! Yakışıklı, çekici ve gizemli bir erkek. Her kadının isteyeceği türden bir erkek. Sevgilisi de olsaydı Aras bir şekilde bu berdeli bozardı ki zaten bu berdeli de isteyen oydu. Bevan babanın söyledikleri aklıma geldiğinde istemsizce gülümsedim. "Asla töre sevmez ama seni almak için ilk defa töre dinledi. Çık Midyat'a sor herkese. Herkes aynı şeyi söyler sana. Aras ağa ama ağalık yapmaz, yapamaz. Ben bilirim oğlumu canım o benim. Yufka yüreklidir. Sinirlenir ama sever, çok sever. Sevdiğine sinirlenir." Haklıydı adam.

Aras dışarıdan sert, kaba bir insan gibi görünebilirdi ama görünenin aksine merhametliydi. Kendi yorgunluğunu hiçe saymış ve beni yorulduğum için kucağında taşıyordu. "Eflin daha ne kadar bekleyeceksin kapıda?" Aras'ın sesiyle kendime geldiğimde hâlâ kapıda olduğumuzu fark ettim.

"Kusura bakma abi ben dalmışım öyle." Sarsılan göğsüyle güldüğünü anladım.

"Tamam kızım sakin ol kızmadım." İçeriye girdiğimizde merdivenlerden çıkıp odaya girdik. Yerimden oldukça memnundum ama çoktan yatağa bırakmıştı.

"Şimdi kim kalkıp da üzerini değiştirecek?" Dediğimde gülerek beni izliyordu. Gözleri vücudumda gezindi ve tekrar gözlerimi buldu.

"Ben değiştireyim istermisin güzelim?" Daha neler! Olmaz yani o kadar da değil. Başımı iki yana sallayarak kalktım ve giyinme odasına girdim. Şort ve atlet takımımı giydim. Aklıma aldıklarımızı arabada unuttuğumuz geldiğinde koşarak odaya girdim. Aras gömleğini çıkartmış sadece pantolonuyla camın önünde dışarıyı izliyordu. Duvar yerine cam olduğu için dışarısı yatakta bile görünüyordu.

"Aras aldıklarımızı arabada unuttuk. Sen gidip getirirmisin?" Yanıma yaklaşıp önümde durdu. Sağ eliyle çenemi tutup okşadı. Ben ne yaptığını çözmeye çalışırken eğilip yanağımı öptüğünde donup kaldım. Geri çekildiğinde yüzüme bakıp kahkaha atması beklemediğim yeni bir şeydi. Ne oluyor bana!

"Şaşkın ördeklere benziyorsun, bakma öyle açıklama yapmamı beklemiyorsun değil mi?" Dudaklarımı araladığımda çenemdeki baş parmağını dudaklarıma bastırıp konuştu. "Şimdi git ve yatağa uzan ben de hemen geliyorum karıcığım. Özle beni."

Dudaklarımın üzerinde duran parmağını ittim. Kaşlarımı çattığımda dudağı alayla yukarı kıvrıldı. Arkasını dönüp giyinme odasına girerken ben bağırıyordum.

"Delisin sen, gerçekten beni de delirteceksin. Git gelme yanıma istemiyorum seni." Bağırmıştım ama o çoktan kapıyı suratıma kapatmıştı. Ben gösterirdim ama ona kapı kapatmayı. Ördekmiş, ben de seni ördek gibi vaklatmazsam bana da Berfu demesinler. Ben, aldıklarımızı arabadan getir diyorum o bana beni özle diyor. Ne diyorum ben ya off, kendi kendime konuşuyorum resmen!

Yatağa uzandığımda kapı sesini duydum. Muhtemelen Aras giyinme odasından çıkmıştı. Yatağın hareketlenmesiyle belime sarılıp bedenimin bedenine yapışması bir oldu. Korkuyla çığlık attım fakat umursamadı. Kurtulmaya çalıştım izin vermedi, bir süre sonra yorulup pes ettiğimde sesini duydum.

"Bir an hiç pes etmeyeceğini düşündüm. Artık uyu. Yarın daha çok yorulacaksın güzelim." Cevap vermeden sadece dönüp yüzüne ters ters bakmakla yetindim.

Konuşursam sinirlendiğim için kavga edeceğimizi biliyorum ama güzel bir günü daha kötü bitirmek istemediğim için gözlerimi gözlerinden ayırıp tekrar arkamı döndüm. Sırtım gövdesine yaslı kolları belimi sımsıkı sarmıştı.

"Aras bir yere kaçmayacağım kollarını biraz gevşet. Nefes alamıyorum." Kollarını az da olsa çektiğinde derin bir nefes aldım.

Uykum olmasına rağmen uyuyamadım. İçimde anlam veremediğim hisler var. Kötü veya iyi. Bilmiyorum ama isim verecek olursam boşlukta gibiyim. Nefret ettiğim tek duygu olabilir çünkü kötüden de kötü hissettiriyor. Uçakta gelen mesajdan henüz kimseye bahsetmedim. Nedensizce kimseyi korkutmak istemiyorum. Belki de sadece yanlış numara yazmıştır. Bilemiyorum ama umrumda değil de diyemiyorum.

Aras'ın kollarını belimden ayırdım ve doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım. Aras da kalktı ve karşımda duracak şekilde oturdu. Gözleri endişeyle bakıyordu. Bu günlerde bu ifadeyi gözlerinde çok görüyordum.

"Neden kalktın? İyimisin?" Beklediğim soruları peş peşe sıraladı. Sadece başımı salladım. Uyumak istemiyordum fakat sabah erken uyanmalıyım. Bir süre öylece oturdum, Aras da benimle oturdu bir ara rahat edememiş olacak ki benimle aynı pozisyona geçti. Elimdeki su bardağında kalan son yudumu da içtim ve bardağı komidinin üzerine bıraktım.

"Berfu" bir süredir duymadığım sesi tekrar gelirken sedece başımı çevirip yüzüne baktım. O an hiç beklemediğim bir şey oldu, Aras'la burun burna geldik. Yüzlerimiz arasında ki mesafe yok denecek kadar azdı. Ne ara gelmişti bu kadar yakınıma. Ya da ben aynı yatakta olduğumuzu unutmuştum. Öylece gözlerine bakarken gözleri yüzümde gezindi. Yutkunduğunu haraket eden adem elmasından anladım. Gözleri hızla tekrar gözlerimi bulurken bu yakınlık bana fazla geldi. Tekrar önüme döndüm.

"Uyuyalım." Sadece bunu söyledim ve yatağa uzandım. Yatağın hareketlenmesiyle Aras'ın da uzandığını anladım.

"Berfu bana bakar mısın?" İçimden hayır demek geçti fakat bedenim benden izinsiz hareket ederek ona döndü.

"Baktım" dediğimde dudakları yana kıvrıldı, çok geçmeden hemen eski haline geri döndü.

"Anlatacakmısın artık?" İfadesizce yüzüne bakmaya devam ettim.

"Ne anlatayım sana?"

"Masal anlat Berfu, masal." Gülme isteğimi zorlukla bastırdım. "Sen de bir şeyler var. Bir şey saklıyorsun ve bunu düşünmek istemiyorsun ancak düşünmeden de duramıyorsun." Yüzümde ne gördü bilmiyorum ama alay eder gibi güldü. Derin bir nefes alıp bıraktı ve çenemi tutup başımı kaldırdı. Kaçırdığım gözlerim tekrar gözlerini buldu.

"Berfu'm inanki ne olduğunu ben sana sormadan bulabilirim. Hem de en ince ayrıntısına kadar bulur çıkartırım. Seni üzen her kimse yerin dibine yine girer bulurum o iti. Şimdi söyle bana güzelim kim o, ne istiyor senden." Sustum, anlatmak istiyorum ama boşu boşuna o da telâşlanıp abime söylerse her şey mahvolur. "Berfu hadi güzel karım, anlat bana söz veriyorum ikimizin arasında kalıcak. Kimse duymayacak korkma. Ben her zaman senin yanında olacağım."

"Bilmiyorum." Derin bir nefes aldım ve gelen mesajı söyledim. Atan kişinin kim olduğunu bilmeden engellediğimi ve düşündüklerimi de anlattım. Sonunda rahat bir nefes alabildim. "Tekrar söylüyorum Aras, sakın kimse duymasın. Zaten henüz ortada bir şey yok belki de dediğim gibi numara hatası vardır."

"Söz verdim Berfu, ikimizin arasında ama ben araştıracağım sen korkma hatta düşünme bile ben halledeceğim." Gülümseyerek başımı salladım. Biliyorum bu yaptığım yanlış ama ona güvendim. Umarım boşa çıkartmaz. "Hadi uyuyalım artık geç oldu."

Uyumak için arkamı dönecekken kolumdan tuttu ve göğsüne çekti. Başım göğsüne yaslı öylece kaldım. "Aras ne yapıyorsun?"

"Uyumaya çalışıyorum karıcığım sen ne yapıyorsun?" Sıkıntıyla nefes alıp verdim. Bir süre sonra uykum ağır bastı. Elim istemsizce belini buldu. Gözlerim kapanırken Aras'ın bir eli saçlarımda diğeri belimdeydi.

 

 

 

❄️❄️❄️

Alarmın sesiyle gözlerimi araladım. Saat sabah 06:00'ydı henüz. Başım hâlâ Aras'ın göğüsündeydi. Son günlerde bana daha yakın davranmaya başlamıştı, her şeyin farkında olmama rağmen susuyordum. Bazen susmak konuşmaktan daha iyidir. Ben de susarak kötü bir şey yapmadığımın farkında olduğumdan susuyorum.

Geç kalmamak için Aras'ın belimdeki kolundan zor da olsa kurtuldum. Yataktan çıkıp banyoya girdim. Kısa bir duşun ardından saçlarımı kurutup banyodan çıktım. Gözlerim kısa bir an yatağa kaydığında Aras'ın hala bıraktığım gibi uyuduğunu gördüm.

Giyinme odasına girip iç çamaşırımı giydim. Üzerime bir sabahlık geçirip kemerini bağladım. Makyaj masasına oturup saçlarımı taramaya başladım. Yıkaması ayrı taraması ayrı zor olmuştu. Bir saatin sonunda saçlarım ile olan sınavım bitmişti. Artık kollarımı hissettimiyorum. "Kestirsem nasıl olur?" Kendi kendime konuşarak kısa saçlı bir Berfu hayal ettim.

"Ne kestiriyorsun sen sabah sabah?" Arkamdan gelen sesle irkilerek Aras'a döndüm. "Korkma bendim."

"Korkmadım ya öyle dalmışım." Tekrar aynaya dönüdüğümde bu kez aynadan göz göze geldik. "Saçlarım çok uzadı tam bir saat sürüyor kurut, tara şekillendir çok zor oluyor kollarım ağrımaya başladı artık."

"Ama sen saçlarını çok seversin." Bir anda söylediği cümleyle ikimizde donup kaldık. Sanırım o da böyle bir cümle kurmayı kendisinden beklemiyordu. "Yani uzun yıllar olmuş olmalı bu kadar uzun ve sağlıklı olmasının tek açıklaması da iyi bir bakım görmüş. Ki sen sevmeseydin uzatmazdın. Bana göre sana çok yakışıyor, yine de sen bilirsin tabiki."

Aras hızlı adımlarla çıkıp gittiğinde öylece baktım arkasından. Bir saçlarıma bir kapıya baktım. Başımı iki yana sallayarak masadan kalktım ve askıdaki kıyafetlere baktım. Ne giyeceğimi düşünürken yerdeki poşetler gözüme takıldı. Elime ilk alıp baktığımın içinde Aras'ın beğendiği elbise çıktı.

Aslında çok güzeldi ki zaten beğendiğim için almıştım. Çok düşünmeden üzerimdeki sabahlığı çıkarttım. Elbiseyi giydim. Aynaya baktığımda dudaklarımda oluşan gülümsemeye engel olamadım. Mavi rengi severim tenime de çok yakışıyor. Uygun ayakkabı ve çantamı da alıp kenera bıraktım. Tekrar masaya oturduğumda hızla makyajımı yaptım. Ruju da sürdüm ve tamam. Kendime gülümseyerek göz kırptım ve ayakkabılarımı giymek için eğildim.

"Bence onu da ben halledebilirim güzelim." Yok artık bu kadarı da olmazdı. Hem ne zaman gelmişti bu odaya.

"Gerek yok kendim yapabilirim." Tek dizinin üzerinde eğilip ayakkabıyı elimden aldığında gözlerine baktım.

"Sormadım Berfu hadi giy şimdi daha fazla geç kalmayalım." Susup giydirmesine izin verdim. "Kesin ondandır." Kendi kendime konuşurken gözleri kısa bir an yüzümü buldu ama sonra işine devam etti.

"İşte bu kadar." Kalktı ve elini uzattı. Bir gözlerine bir uzattığı eline baktım. Elimi büyük avcunun içine bıraktım ve ben de kalktım. Eğilip diğer eline çantamı alıp bana uzattı. Gülümseyerek teşekkür ettim.

Birlikte aşağıya indiğimizde Eflin'i içeride koltukta uzanırken gördüğümde şaşırdım. Neden burada uyudu ki? Bakışlarımı Aras'a çevirdiğimde her zaman ki gibi çatık kaşlarıyla bakıyordu Eflin'in yattığı yere.

"Neden burada uyudu bilmiyorum ama karışmayalım bence çok yorgun görünüyor. Geldiğimizde konuşuruz yine, gel hadi kahvaltı yapalım."

Hiç bir şey demeden elimi bırakıp Eflin'in yattığı koltuğa ilerledi. Dikkatle onu izlerken açılan üzerini örttü. Bu hareketi bana abimi hatırlattı. Dudaklarımda oluşan gülümsemeye engel olmadım. Tekrar bana döndüğünde o da gülümsedi ve göz kırptı.

"Hadi gidip kahvaltı yapalım. Geç kalmayalım daha fazla." Sessizce başımı salladım ve onu takip ettim. Birlikte kahvaltı hazırlayıp masaya oturduk. Yemeğimizi yeyip masayı topladık.

"Sen dur ben dizerim üstün batmasın." Sessizce başımı salladım ve sandalyeye oturup onu izlemeye başladım. Kim derdi Mardin'in ağası Farnsa'da bulaşık yıkıyor diye. Kendi düşüncelerime gülerken sesini duydum. "Neye gülüyorsun öyle?"

Yüzümdeki gülümseme solarken elinde ki son tabağı da makinaya atıp ellerini yıkadı. Ellerini kurulayıp yavaş adımlarla yanıma geldi. Gözleri gözlerimdeyken üzerime eğildi. Nefesi nefesime karışırken yanaklarımı tutup yukarı çekmesiyle dudaklarım gerildi, istemsizce gülümsedim.

"Gülmek en çok sana yakışıyorken bunu benden gizleyemezsin Berfu'm." Bir dakika bir dakika bu ne yakınlık! Ellerini geri itip ayağa kalktım. Kısa bir süre yüzüne bakıp arkamı döndüm.

"Gidelim" dedim kısaca. Gelen seslerden beni takip ettiğini anladım. Kapıya ulaştığımızda elini uzatıp benden önce açtığında kaşlarımı çatıp sinirli görünmeye çalışarak yüzüne baktım. Sırıtarak eliyle dışarıyı gösterdi. Sesli bir nefes verip başımı iki yana salladım. Önden çıktığımda kapıyı kapatıp arkamdan geldi. Ne yapmaya çalışıyor bu adam! Beni delirtmeyemi?

Bana verdiği arabaya bindiğimde yan koltuğa oturdu. Arabayı çalıştırıp gaza yüklendim. Dün Berat'ın çekim için attığı konumu açtım. Yolumuz neredeyse bir saat sürecekti. Aramızdaki sessizlik artık beni sıkmıştı.

"Aras müzik açar mısın?" Bunu ben de yapabilirdim fakat onun yapmasını istedim. Ne olacak yani bir müziği de açsın. Ben kendi kendime sinirlerken Aras konuşmaya başladı.

"Olur, ne açayım?" Dudağımı öne büzerek kısa bir anlığına yüzüne baktım

"Sen bilirsin bak keyfine. Yolumuz biraz uzun sıkıldım."

"Hmm. Bakalım neler varmış." Bir süre müzik aradı ve Dedublüman'ın 'geçmesin günümüz' şarkısını açtı. "Yorulursan söyle ben kullanayım." Sessizce başımı salladım. En sevdiğmiz sanatçı, al sana bir ortak yön daha! İç sesime gülerken Aras'ın gözlerinin üzerimde olduğunu hissettim.

Şarkıya eşlik ederken onun varlığını bile unutmuştum. Sonlarına geldiğinde güldüğünü duyarak yüzüne baktım. Gamzesi bütün ihtişamıyla karşımda duruyorken bir anlığına yüzünü izlemeye daldım.

Ta ki gelen araba kornasını duyana kadar. Karşıdan gelen arabayı gördüğümde direksiyonu tekrar sola kırdım. Son anda çarpışmadan kurtlumuştuk. Arabayı durdurup Arasa'a baktığımda şok içinde bana bakıyordu.

"İyi misin Berfu?" Başımı iki yana salladım. İyi değildim. Çok korktum. Bunu ilk kez yaşamıyorum evet ama bu defa tek değildim.

Aras ne zaman arabadan indi. Ne zamana yanıma gelip kapımı açtı bilmiyorum. Üzerime eğildiğinde tepkisiz kaldım. Kemerimi açtı ve elimden tutarak beni dışarıya çekti. Arabadan indiğimde vücudumun titrediğini ayaklarımın üzerinde duramayınca anladım.

Aras kollarını belime sardı ve beni kucağına aldı. Arabanın önüne geldiğimizde arkasına yaslanarak imkanı varmış gibi bana daha çok sarıldı. Derin bir kaç nefes aldığımda kokusu burnuma doldu. Sakinleştiğimde kucağından indim ama ellerini belimden ayırmadı. Ben de uzaklaşmadım. Başım omzunda öylece bekledim.

"Üzgünüm. Bu ilk defa olmuyor ama ilk defa bu kez tek değildim." Sinirle güldüğünü işittiğimde başımı hafif kaldırıp çenemi göğsüne yaslayarak yüzüne baktım.

"Yani tek olsan umrunda olmayacak?" Gözlerimi kapatıp açtığımda sinirle yüzüme bakıyordu. Neden bu kadar sinirlenmişti? "Berfu sen gerçekten iyi değilsin. Sen ne dediğinin farkında mısın?" Ne demiştim ki bu kadar sinirlendi?

Derin bir nefes aldı ve yüzme baktı. Bir süre gözlerime baktığında aklına bir şey gelmiş gibi güldü sonra tekrar suratını asarak baktı bana. "Berfu aynı şeyi arabayı ilk kullandığında da yaşadık hadi onu bilerek yaptın biliyorum." İtiraz edecekken elini kaldırıp beni susturdu.

"Sakın! İtiraz etme ben senin içini biliyorum. Hadi o oyundu yaptın bir şeyler ama bu? Korktun, henüz yeni çıktın şoktan farkındayım. Yapma Berfu'm lütfen bunu kendine de bana da yapma. Sen sadece başkalarını düşünüyorsun biraz da kendini düşün artık. Dışarıdan kendini beğenmiş gibi duruyorsun ama öyle değilsin sen biliyorum. Sevdiklerimi düşünüyorum diyorsun ama hayır aksine düşünmüyorsun. Sana bir şey olursa ne olucak bence biraz da bunu düşün. Arkanda bırakacaklarını düşün." Derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti.

"Konuyla ne alaka diyorsun ama az önce kendin için değil benim için korktun farkındayım. Bunu henüz kendine itiraf edemedin bununda farkındayım. Ama kendin için korkmadın. Gözlerinde ölüm korkusu yok. Ölümden kork demiyorum sana ama ölüme de kafa tutulmaz be güzelim." Yüzüme gelen saçımı arkaya ittiğinde sessizce izlemeye devam ettim. Haklıydı malesef. Sustum, ne diyebilirim ki?

"Sana bunları üzül diye anlatmadım ben, kendini koru biraz da olsa ölümden kork diye anlattım. Güzel karım benim bak gözlerime sence ben ölmekten korkuyormuyum?"

"Hayır" dedim. Gözlerine bakmama gerek yoktu. Şu kısacık zamanda tanımıştım ben onu. Ya da o benim kendisini tanımama izin vermişti, bilmiyorum.

"Ne var biliyormusun? Ben ölürsem arkamada bırakacaklarım var. Tabi ki ölüm hak. Bir gün hepimiz öleceğiz. Sen ölürsen senin arkanda bırakacakların ne olucak hiç düşündünü mü? Seni kırmak istemiyorum bunun için bundan önce sessiz kaldım. Bu gerçekti sen yapmadın kaza bu olabilir, belki ben de olabilirdim senin yerine direksiyonda. Şu an ikimiz de iyiyiz rahatla artık." Ellerimi beline sarıp ilk defa o an kendi isteğimle sarıldım Aras'a.

İşte buydu annemin bana anlattığı. Buydu merhamet. Aras'tı. Babam gibi dakikalardır benimle konuşup kafamı dağıtıyor ve üzülmemi engelliyordu. Nasıl yaptı bilmiyorum ama şu an kendimi çok iyi hissediyorum. Vicdanımı susturup kafamı karıştırmıştı. Açık açık benimle akıl oyunu oynadı ve kazandı.

"Gidelim mi?" Sorumla konuşmadan gözlerime bakmaya devam etti. O kadar konuşmasından sonra sadece bunu söylememe şaşırmış gibiydi ama belli etmedi.

"Ben devam edebilirim." Soru değildi emir de değildi ben ne istersem öyle olacaktı. Normal zamanda bu konunun bu kadar uzamasına müsade etmezdim fakat olan olmuştu artık.

"Olur" dediğimde kolunu belime sardı ve az önce kendi oturduğu yere oturmam için kapımı açtı. Üzerime eğilip kemerimi bağladığında anlamsızca yüzüne baktım. Bir anda bu kadar ilgi fazla gelmişti. Aramızdaki anlamsız bakışların bitmeyeceğini anladığım da yalandan öksürdüm. Sonunda benden uzaklaşıp kendi tarafina bindi ve arabayı sakince çalıştırıp gaza bastı.

Konuma ulaştığımızda deniz kenarında bir sahile gelmiştik. Arabadan inip set araçlarının olduğu alana doğru ilerledik. Aras elini belimden ayırmıyor dimdik karşısına bakarak yürüyordu. Bizi ilk gören Berat olurken otuz iki diş sırıtarak o da bize doğru geldi.

"Sonunda, hoşgeldiniz. Biz de sizi bekliyorduk." Dediğinde bu kadar heyecanlanmasına şaşırmadan edemedim.

"Hoşbulduk Berat." Aras benden önce davranarak yürümeye devam ettiğinde bu uzatma demekti. Biraz ilerlediğimizde Meriç de yanıma geldi ve bu günkü planı özet geçmeye başladı.

"Her şey hazır Berfu hanım. Birazdan denize açılacağız siz de odada hazırlanırsınız. Bay Nathan size bahsetmiş olmalı dün, bu gün üç çekimimiz olucak. İkisi takım birisi gecelik olucak." ( Takım olarak normal kıyafet düşünün fotoğraflar başta var.)

"Tamamdır o zaman geç kalmayalım daha fazla." Çok geçmeden denize açılmış biraz ilerleyince durmuştuk. İlk olarak kolsuz büstiyeri olan blazer ceketli kombini giymiştim. Saçlarımı ensemde topuz yapılmış yaptığım hafif makyaj ile tamemen hazırdım.

"Bitmedi mi hâlâ?" Berat'ın sesiyle hepimiz ona döndüğümüzde beni görmesiyle beğeniyle süzdü.

"Tam vaktinde geldin. Şimdi bitti."

"Görüyorum ve bayılıyorum. Bu ne güzellik sen bu gidişle daha çok dikkat çekiceksin o kesin." Ona gülümserken Aras içeriye girdi ve çatık kaşlarıyla Berat'a baktı. Sinirlendiği her halinden belliydi. Ne olduğunu bilmesem de geldiğimizden andan bu an'a daha çok sinirlenmişti. Evde bu kadar sinirli değildi. Daha sonra sormayı aklıma not ederken o çoktan yanıma gelmişti.

Ayağımdaki topuklulara rağmen benden uzun olduğundan gözlerine bakmak için başımı kaldırdım. "Çok güzel olmuşsun Berfu'm." Bir anda yaşadığı değişime gülmeden edemedim.

"Teşekkür ederim" dediğimde sadece başını salladı. "Neyi bekliyoruz hadi bitirelim şu işi." Odadan çıktığımızda çekim alanına kadar Aras elini belimden ayırmamıştı. Çekim boyunca kâh kahkaha atmış kâh gerilmiştik.

Sonunda son giydiğim gecelikle çekilen son fotoğrafla günü bitirmiştim. Ama ne bitirmek. Aras'ın bunu giydiğim den bu an'a kadarki yüz ifadesini keşke herkese gösterebilseydim. "Mükemmel geçti arkadaşlar hepinize teşekkür ediyorum. Yarın görüşürüz." Berat son noktayı koyarken kıyıya yanaşmış yattan inmiştik.

Herkese iyi dileklerde bulunup yanlarından ayrıldığımızda Aras'ın belimi sıkı sıkıya kavrayan elini ittim. "Nefes alamıyorum artık Aras. Sence de abartmadın mı?" Öylece gözlerime baktığında anlamamış gibi yapıyordu. İnatla gözlerine bakmaya devam ettim. Sonunda pes ettiğini belirten sesli bir nefes verdi.

"Benim anlamadığım bir şey var sen oyuncu musun?, model misin?"

"Oyunculuk da, modellik de yapıyorum neyini anlamadın?" Elimden tuttuğunda arabaya ilerlerken konuşmaya devam ediyorduk.

"Bu adamı en başında gördüğümde sevmemiştim kesin bir şeyi çıkacak demedi deme."

"Berat'a sinirlendin sen?" Şimdi anlıyordum bütün gün olan tavırını. Yüz ifadesi yaptığım tahmini doğrularken gülmemek için zor tuttum kendimi.

"Gül Berfu, gül ki ben de güleyim." Öylece kalırken ne yapacağımı bilemedim. Ne diyordu bu adam! Bir anda neden bu kadar değişti bana karşı. Bilmediğim bir şeyler hatta bir çok şey olduğunu düşünürken şu andan itibaren emin olmuştum. Kolumdan tutarak beni arabanın önüne yasladı. Nefesini tenimde hissederken istemsizce nefesimi tuttum.

"Aras benden uzak dur lütfen." Sözlerimle bedeninin gerilediğini hissettim.

"Neden? Nikahlı karım değilmisin? Sana dokunmazsan kime dokuncağım Berfu'm?" Belimi saran eli yüzümü bulduğunda baş parmağı yanağımı okşamaya başladı.

"Aras yapma, istemiyorum seni!"

"Neden kabul ettin o zaman berdeli? Sen istemedin mi benim karım olmayı! Seni kimse zorlamadı! Sen istedin, sen kabul ettin ama ben senin peşinde koşuyorum." Söyledikleri beynimde yankı yapıyordu. Haklıydı hem de sonuna kadar ama ben de haklıydım. Bana da başka seçenek sunulmamıştı. İsteyerek yapmamıştım ki. Zaten iyi değildim bir de üstüne abimin ölümünü kaldıramazdım.

Yine her şeyin sonu Baran'a dayanıyordu. Her şey onun yüzünden olmuşken bir de sonradan beni kaçırmasıyla her şeyi akışına bırakıp kabullenmek kolay gelmişti. İstesem onu orda bırakıp kaçabilirdim ama yapamadım yada yapmak istemedim.

"Neden sustun? Susma Berfu konuş, konuş ki ben seni anlayabileyim." Gözlerine bakarken hiç hissetmediğim bir şeyi hissettim o an. Titredim. Derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım.

"Abim için. Her şey üst üste gelmişti bir de onun ölümünü kaldıramazdım. Sen ne için kabul ettin Aras ağa. Konuşmak kolaysa sen de konuşsana! Gurursuz gibi geldin aldın beni Baran'ın yanından. Neden yaptın ki, hemde seni asla sevmeyecek bir kadın için değdi mi?"

Bulunduğumuz yere belki bu konuşmalarımız için uygun değildi ama kimin umrunda. Kimsenin duymadığından emin olduğumda tekrar yüzüne baktım.

"Arabada konuşalım." Konuşmasına izin vermeden arabaya bindiğimde o da binmişti.

"Seni o adamdan kurtardığım için günü geldiğinde bana teşekkür ediceksin Berfu ama her şey için çok geç olucak. Biliyorum şu an bana asla inanmayacaksın. Gerçekler sana ağır gelicek belki yine benden uzaklaşacaksın. Bilmen gereken tek şey şu anda yaptığım hiç bir şeyden pişman değilim." Söyledikleriyle öylece kalırken aynı imayı bana bir kez daha yaptığını hatırladım.

"Ne saklıyorsun benden?" Gözlerinde asla anlamayacağım bir ifade vardı. Yine ördü işte duvarlarını yine kapattı kapılarını. Tıpkı onu ilk gördüğüm zamanda baktığı gibi bakıyor.

"Henüz değil bunu sana söylemesi gereken kişi ben değilim. Bilmeni istediğim tek şey o adam asla güvenilir değil." Neden? Baran kimdi? Neden kimse ona güvenmiyor? Bir tek benmiyim ona inanan insan.

Yine çıkmaz bir sokakta bir başıma bırakılmış gibi hissediyordum.

"Bıktım senin bu konuşmalarından. Anlatmayacaksan sorma, bilmediğin şeyler var diyip de susucaksan konuşma benimle. Nefret ediyorum şu an herkesten buraya sadece işim için değil hepsinden, herkezden uzaklaşmak için geldim ama olmuyor. Yine bırakmıyorsunuz peşimi." Yorulmuştum şu kısacık zamanda hem de çok. Arabanın motorundan yükselen sesle harakete geçmiştik.

Başımı cama yaslayarak öylece akıp giden yolu izledim. Konuşmadı yine sustu. Kahretsin ki yine konuşmadı. Bıktım gizemlerinden. Eve ulaştığımızda araba durmadan kapıyı açıp indim. Aras'ın arkamdan bağırmasını duymazdan gelerek kapıya vurdum. Eflin'in kapıyı açmasıyla aynı hızda odaya çıkıp kapıyı arkamdan kilitledim. Hızlı adımlarla banyoya ilerlediğimde çalan kapı ve Aras umrunda bile değildi.

Banyoya girip burayı da kilitledim. Kırardı kapıyı yapardı. Ağa görünümlü ayı. Kapının arkasına oturduğumda dizlerimi kendime çektim. Yorulmuştum. Herkesten ve her şeyden çok sıkıldım. Baran, abilerim, ailem, Aras. Hepsi beni çok yordu. En suçsuz olanları Aras ama en suçlu olanı da o oldu.

Düşüncelerimin içinde boğulurken gelen sesle oturduğum yerde havaya hopladım. Ne olduğunu anlamaya çalışırken çok geçmeden sesi geldi.

"Berfu aç şu kapıyı, burayı da kırdırttırma bana. Hemen!"

"Açmıyorum kolaysa kır hadi. Tam arkasında oturuyorum hadi kır bakalım. Pis ayı." Sinirle sonunu düşünmeden bağırırken gelen sesin kapıdan olduğunun yeni farkında varıyordum.

"Berfu aç dedim" derken kapıya yavaş bir omuz darbesi uygulamıştı. Tekrardan kızacağım anda gelen sesle hızla ayaklandım. "Ah, siktir omuzum!"

Kapıyı açıp korkuyla baktığımda gülüyordu. Kahretsin yalan söylemiş! Şimdi yaktım seni ağa bozuntusu!

"Aras üçe kadar sayıyorum kaç!"

"Neden ben kaçayım bence sen kaçmalısın Berfu hanım. Ne o öyle kaçıp da kapı kilitlemeler. İnsan hiç kocasından kaçar mı?" Sanırım amacı beni delirtmek.

"Ne saçmalıyorsun sen?"

Bir anda beni kucağına aldığında ne olduğunu anlamadan baş aşağı olmuştum. "ARAS İNDİR BENİ!"

Beni duymazdan gelerek yürümeye başladığında odamızdan çıkıp misafir odasına girdi. Kapıyı kapatıp kilitlerken ben sadece bağırıp boş çırpınışlar sergiliyordum. Babam da tahmin edememiş böyle bir dağ ayısıyla evleneceğimi. Gücüm yetmiyor!

Çok geçmeden bedenimi yatağa fırlattı. Şaka değil gerçekten fırlattı!

"Ahh" elim belime giderken acıyla inledim. Ayı diye boşuna demiyordum.

"İyimisin?" Sorusuyla sinirle yüzüne baktım.

"Çok iyiyim, hayatım boyunca hiç bu kadar iyi olmamıştım. Ahh, kesin morardı. Senin yüzünden." Pis pis sırıtarak yatağa çıktı. Ayağımdaki topukluları çıkartıp odanın her hangi bir köşesine fırlattı. Ayak bileğimden tutup beni kendisine çekti ve yatakta ters dönmemi sağladı.

"Korkma karıcığım hiç bir şey olmaz. Biraz krem sürerim geçer söz veriyorum." Belimde hissettiğim baskıyla çok geçmeden dudaklarını şakağıma bastırdı. Yüz üstü yatakta uzanırken yüzüm yana dönüktü. Her şey o kadar ani gelişiyordu ki hangisine karşı çıkacağımı bilemez hâle gelmiştim. Gerçi pek itiraz edecek durumdu da değildim. Eli belimden aşağı inerken zorlukla yutkundum.

"A-Aras dur şaka yaptım. Acımadı gerçekten bırak hadi beni."

"Demek öyle şaka yaptın yani bana. Ama ben pek inanmadım şaka yaptığına bir de ben bakayım ne olmuş." Üzerimdeki switi yukarı kaldırdığında parmaklarını tenimde hissettim. "Hmm birazcık kızarmış ama merak etme ben hemen iyileştireceğim." İstemsizce gülümserken üzerimden kalkıp odadaki banyoya gitti.

Kalkacağım an gelen sesiyle öylece kaldım. "Yerinde olsam oradan kalkmazdım Berfu." Umursamayarak kalktığımda odaya girdi. Sert çehresine yakışan kavisli kaşları mümkünmüş gibi daha da çatıldı. Umursamadan gözlerine bakarak omuz silktim. Dudakları sola kavrılmıştı. Ama bu sıradan bir gülüş değildi daha çok -bunu sen istedin- dermiş gibi bakıyordu.

Korkusuzca gözlerine bakarken yavaş ve sakin adımlarla yanıma geldi. "Uzan hadi." Dediğinde anlamsızca fazla sakindi. Merakla yüzüne bakmaya devam ederken tekrar konuştu. "Hadi güzelim beni daha fazla sinirlendirmek istemezsin değil mi?"

"Sinirlensen ne olur sanki." Bir anlık ağzımdan çıkan kelimeleri düşünmeden söylemiştim. Ve sanırım duymuştu.

"Hiç istemeyeceğin şeyler olur karıcığım. Daha fazla zorluk çıkarma, uzan şu yatağa."

"Uzan şu yatağa, gıcık. Uzanmıyorum, sürme kremi de istemiyorum. Uyuycam ben git başımdan." Verdiğim tepkinin fazla çocuksu olduğunun farkına varmak bir kaç saniyemi aldı. Yaptığım en iyi şeyi yaparak umursamaz göründüm. Bir süre öylece gözlerime baktı.

Yatağın kenarına oturdu ve elini uzattığım bacağımın üzerinde gezdirdi. "Bazen öyle hareketler sergiliyorsun ki karşımda küçük bir kız çocuğu olduğunu düşünüyorum fakat gözlerindeki soğukluk beni kendime getiriyor.." dudakları bir aralandı bir kapandı. Konuşmayı çok istiyorken bir o kadar da istemiyor gibiydi.

"Sen bir de kendi gözlerini gör okyanusdan farkın yok. Nefret ediyorum.." ağzımdan çıkanları ben düşünmemiştim!

"Ne.. neyden nefret ediyorsun?"

Sesli bir nefes verdim ve bakmaktan nefret ettiğim gözlerine baktım.

"Gözlerine bakmaktan. Daha fazla soru sorma yalan söylemekten nefret ediyorum en azından gerçek hayatta." Gözlerimdeki gözlerini hızla kaçırdı. Bu hareketi gözümden kaçmadı. Yanlış anlamıştı.

"Gözlerinin bıraktığı histen nefret ediyorum Aras gözlerinden değil. Bence asıl çocuk sensin." Bir süre öylece yeri izledi ya da düşündü demek daha doğru olur. Sonunda bana baktığında konuştu.

"Neden ki?" En az bir çocuğun sorabileceği kadar saf ve temiz bir soruydu bu.

"Bir nedeni yok Aras. Uyusak mı artık ben çok yorgunum." Sessiz kalarak başını salladı. Kalkıp kapıya ilerlerken aklına bir şey gelmiş gibi durdu ve bana döndü.

"Kapı kırık bu gece burada uyuyalım yarın düzeltiriz."

"Tamam" diyerek ben de kalktım ve birlikte giyinme odamıza ilerledik. "Sen bekle ben giyinip geliyorum." İlk ben girip kapıyı suratına kapattığımda surat ifadesi beni gülümsetti.

Üzerimdekilerden kutrulup şort ve askılı üstü giydiğimde rahat bir nefes aldım. Kapıyı açık çıktığımda Aras beni baştan aşağı süzüyordu. Banyoya doğru ilerlerken gülmemek için zor durdum.

"Bu kadar dikkatli bakma gören de karşında bir yiyecek olduğunu sanır."

"Gören olmadığı için sıkıntı yok." Aldığım cevapla ben öylece kalırken bu kez de o odaya girdi ve kapıyı kapattı.

Ben de çok beklemeden banyoya girip işlerimi hallettim. Dişlerimi firçalayıp çıktım. Aras da hemen ardımdan girip çıktı. Odaya geldiğimde kendimi yatağa attım.

"Oh be sonunda kavuştum." Duyduğum kıkırtı sesine aldırmadan yatağın sol tarafına uzandım.

Gözlerimi kapatırken belimden tutup diğer tarafa ittiğinde hızla geri açtım.

"Ne yapıyorsun ya!"

"Sol taraf her zaman benim güzelim." Diyerek göz kırptı ve yatağın sol kısmına uzandı. Düğün gecesinden bu güne kadar uyuduğumuz geceleri düşündüm ve her zaman sol tarafta uyuduğunu hatırladım. Daha önce dikkat etmemiştim.

"İyi geceler Aras." Diyerek arkamı döndüğümde gözlerim kendiliğinden kapandı.

"İyi geceler Berfu'm." Biraz daha alışmıştık birbirimize. Belimden tutup kendisine çektiğinde sessiz kaldım. Sonunda kaybedeceğim bir savaşa girmek istemedim.

Uyku ve uyanıklık arası en güzel an da gelen sesle hızla yataktan fırladık. Aras ile göz göze geldiğimizde gözlerinden seçebildiğim ilk duygu korku oldu...

 

 

 

❄️❄️❄️

 

 

 

Tekrar görüşüne dek kendinize iyi bakın.☺️❄️🤍🌞

 


 

 

Bölüm : 17.03.2025 21:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...