22. Bölüm

22-Acının Hayali

nur_yvn
nur_yvn

Selam sevgili okurlarım<3

Nasılsınız efenim iyisinizdir keyfiniz yerindedir inşallah.

Evet şimdi çok uzatmadan bölüme geçelim.

Umarım geçen bölüm sonunda Kayanın sözünü düşünmüşsünüzdür.

Yorum yapmaktan çekinmeyin bütün duygularınızı dile getirebilirsiniz.

Şimdi bölümümüze geçelim.

İyi okumalar🎀

 

🍂

 

Kan, vahşet, dehşet, göz yaşı. Hepsi toplanınca ortaya küçük bir kıyamet çıkıyor. Vahşet göz yaşını dehşet korkuyu da beraberinde getirir. Kimi zaman bir karanlık odadan kimi zaman sevdiklerimize gelen zarardan korkarız.

 

Keşke herşey küçükken ışığı kapatıp odamıza ışık hızında koşmamız kadar masum olsa. Hem öcü hiçbir zaman bizi yakalamaya kıyamamıştı değil mi?

 

Ben tamamen herkesin birbirine kıydıgı bir yerdeydim. Ellerim karnımdaki bebeklerimi korumak için sarılırken zihnim hala öldüğünü idrak dahi edemediğim Kocamdaydı. Az önce beynini akıtan bir silah yüksek bir sesle patlamıştı. Bu olmadan önce benim canıma eziyet etmişlerdi. Tahammül edemiyordum!

 

"Allah senin belanı versin!" diye var gücümle bağırdım. Şimdi ne olacaktı? Furkan artık olmayacak mıydı? O bir hiç uğruna mı ölmüştü. Hepsi Keremin saçma hırsı ve insanların zafıyla oyuncak gibi oynayan haysiyetsiz babası yüzünden bir hiç uğruna mı olmuştu?

 

Kaldıramıyordum.

 

Kaldıramıyorum.

 

"Artık Kocan da yok. Öldü." dedi ve güldü. Kalbime bissürü ok saplanmış gibi hissediyordum. Bu oklar kalbimi sıkıştırıyordu. Biri yardım etmeliydi.

 

"Dalga mı geçiyorsun sen piç kurusu!" diye var gücümle bağırdım. Göz yaşlarım dinmiyordu. Peki bu saatten sonra onları kim dindirebilirdi? Kim silerdi göz yaşlarımı? Kim severdi beni onun gibi, kim her şeyime rağmen bana katlanırdı. Peki bu saatten sonra ben ne yapardım? Nefes mi alabilirdim.

 

"Efendi gibi boşan dedim sana. Onunla en başında evlenmen hataydı. Sen engelli biriyle evlenecek biri de değildin ama bu adamı görünce evlendin." dediğinde nefretle suratına baktım. Onun kelimelerini tek tek ona yedirecektim.

 

Daha içeri girmeden belinden aşırdıgım silahı hızla belimden çıkarttım ve ona dogrulttum.

 

"Hayatında bir kere doğruyu söyle vasıfsız herif. Kocam öldü mü." dediğimde elimdeki silaha baktı. Gözlerinde zerre korku yoktu "Öldü." dedi en duygusuz şekilde.

 

"Sende öleceksin." dedim. Kendimi ben bile tanıyamazken o attığı alayvari bakışlar onun sonu olacaktı.

 

"Karıncayı bile incitemeyen sen mi beni öldüreceksin. Senin burada kafana sıksam sen kendini bile koruyamaz-" derken soğuk depoda bir kurşun sesi duyuldu.

 

Elimdeki silahtan çıkan kurşun onun göğüs kafesini delerek geçti. Gözümden bir damla yaş daha düştü. Onu vururken gözümü dahi kırpmadım ama karnımda ufak bir tekme hissettim.

 

"Sen.." diye inleyerek yere düştü. Sakince bir kez daha ateş ettim. "Kaç kurşun kocamın canına bedel olur bilmiyorum ama sen yaşayacaksın. Sana bu dünyada cehennemi yaşatacagım." dediğimde depoya biri girdi. O heybetli vücudu tanımamak aptallık olurdu. Mirza bana baktı. Kara gözleri üzerimde gezindi.

 

"Şimdi şöyle bana şu piçin köpekliğini yapmak için kaç para aldın. Gururunu kaç paraya sattın. Herşeyi boşver çünkü zerre olmayan sikimde değilsiniz sen ve gururun." diyerek elimdeki silahı sallayarak sinirimin verdiği cesaretle ona yaklaştım. "Kocamın sana olan güvenini kaç paraya sattın haysiyetsiz herif. Ben bile sana bir anlık güvenmiştim. Dağ gibi görünüşünün ardında bir harabe yatıyormuş." dediğimde bana yaklaşmaya çalıştı ama bacağına hedefledim silahımı. Tam bacağına bir kurşun sıktım. İnleyerek yere düştü ve belinden bir silah çıkarttı. Çok ani oldu. Belindeki silahı çıkarttı ve kendi kafasına sıktı.

 

Şokla baktım.

 

Kendimi dayanamayarak yere bıraktım. Kocam ölmüştü ve bu satten sonra kimsenin gebermesi umurumda değildi. Dizlerimin üzerine çöktüm. Ağlayarak son nefesimi vermek istiyordum. İçimdeki yangını söndürecek hiçbir şey yoktu.

 

Aklıma gelenlerle göz yaşlarım daha da akmaya başladı Azat vurulmuştu! Ama dizlerimde derman yoktu. Nasıl kurtaracaktım onu?

 

Mirzanın ölü bedenine doğru yaklaştım. Dizlerim acıdı ama umursamadım. Cebindeki telefonu hızla çekip aldım. Ekranı açtım ve hızla 112 yi tuşladım.

 

"İyi günler." diyen kadının sesini uzaktan duyuyor gibiydim.

 

"Bir tane ağır yaralı var. Neredeyim bilmiyorum. Eski bir depo. Ben hamileyim. Kocam.." dediğimde sesimi duyduğuna bile emin değildim. "Kocam nerede bilmiyorum." dememle telefon elimden düştü. Kadının alo diyişlerini duyuyordum ama bedenim yana devrildi. Bilincimi kaybetmek istemiyordum.

 

Araba tekerlerinin taşlı topraklı yolda çıkarttığı sesleriduydum.

 

Nefes alamıyordum. Gözlerim Furkanın kanlı bedenine döndü. Bir ekranda onu böyle görmek bile beni mahvediyordu. "Ölmemiş ol." dedim sadece. İçeri gelen ayak sesleri ve Kaya abinin bağırdığını duydum. Beni bulmuştu.

 

Olaylara hem bi o kadar yakın hemde bi o kadar uzaktım. Hiçbir şeye tahammül edemiyordum. Bedenim soğuk zeminden havalandı.

 

Kafamı kaldırdım ve onu gördüm.

 

Delirmiştim değil mi?

 

Hemde onu görecek kadar.

 

"Abi neden ölü gibi bakıyor. Ne yaptı bu orospunun evladı karıma." diye bagırdıgında tepki veremedim.

 

Sonunda delirmiştim.

 

"İkisi de ölmüş." dedi Kaya abi. "Kamera kayıtlarına bakacağım."

 

"Leyla." dedi. Bir kaç defa tekrarladı. Onun hayalini görecek kadar delirmiştim.

 

"Kocam değilsin sen. Sadece hayal." dedim mırıldanarak. "Kocam bıraktı beni. Aslında bırakmazdı ama bıraktı. Bıraktı."

 

"Abi iyi değil. Ne yapmış bu orospu çocuğu."

 

Artık sadece nefes alıyordum. Onları algılayamıyordum. Hayalet zaten nasıl olurda hissedilirdi ki?

 

🍂

 

Furkan şirketten apar topar çıkarken ona atılan canlı konuma ve mesaja kilitlenmişti.

 

Azat

Abi konağa değil başka bir yere gidiyoruz. Aramızdaki hain Mirza puştuymuş. Belki ben öleceğim ama Leyla Hanımı kurtarın.

 

Ve bir konum.

 

Hepsi bu kadardı. Kafayı yemesi muhtemeldi. Konumu takip ederek geldiği yerde duyduğu sesler acı dolu haykırışlardı. Karısı kucağında kuş gibi titrerken içi gitti. Abisinin açtığı görüntüye bakarken o dokunmaya öpmeye kıyamadığı sarı saçlara bir bir öpücük kondurdu. Keremin açtırdıgı videoya baktı. Bilgisayardan ustaca yapılmış bir videoydu. Sesini ne kadar istesede benzetememişlerdi.

 

Boşanma dilekçesini gördü.

 

"Furkan yapmaz." dedi karısı direk evrakları fırlatarak. "Kocam yapmaz. Beni asla bırakmaz. Sen ne yaptın Kocama?"

 

"Ben bir şey yapmadım. Kocan yaptı." dedi Kerem. Furkanın gözleri keremin cansız bedenine döndü. Bu piç bu kadar kolay ölmemeliydi.

 

"Yapmaz."

 

"Kendisi söyledi."

 

"Allah şahidim Kocam böyle bir şey yapmaz. Çocuklarıyla mı tehdit ettin onu." dedigi gibi dibine kadar girip havaya kalkan elini büyük bir kuvvetle yüzüne indirdi. Kerem büyük göt olmuştu.

 

Ama sonrasında izlediği video ona bile kendini kötü hissettirmişti. Dışarıda Azata ilk müdahale yapan kişiler çoktan onu alıp hastaneye götürmüşlerdi.

 

"Bu orospu evladı böylece ölmemeliydi." dedi Kaya ve hırsla bir tekme indirdi ölü bedene. Yetmiyordu artık içindeki sıkıntılara hiçbir şey.

 

Furkan kucağında karısıyla soğuk depodan çıktı. Arabasının arkasına sakince yatırdı ve yavaşça arabaya bindi. Aynı yavaşlıkla arabayı sürdü ve karısını hastaneye götürdü.

 

Hayır bu kadar değildi.

 

Aynadan her arkaya baktığında kalbi sıkıştı.

 

Aynı şeyi o yaşasa ne olurdu onu düşündü.

 

Gözünden bir damla yaş düştü aylar sonra. Sert çehresi kasıldı. Karısına sarılıp ağlamak istiyordu. Belki çocuksu bir histi ama o bunu yapmak istiyordu. Karısının kokusuna sığınmak istiyordu. Güçlü durmak, güçlü olmak ve bütün sorunları tek başına halletmek yoruyordu.

 

Hastaneye vardıklarında Leyla uyanmamıştı. Çocuklarının iyi olup olmadığına bakılmış neden uyanmadıgının nedeni söylenmişti.

 

Şokta olduğu için yaşadıgı bir şeymiş bu. Öyle demişlerdi Furkana. Eve götürdü karısını Furkan. Ne yemek yedi ne nefes alabildi. Düşünmekten kafayı yiyecekti. Etrafındaki insanların yaptığı hainlik ise çığır aşan bir noktaydı.

 

Sinirle elini siyah saçlarına attı. Kimseye gıram tahammülü yoktu. Yatakta yatan karısının saçlarına değdi gözleri. Koluna baktı. Parmak izi vardı. Kolundan tutup çekiştirmişlerdi. Düşündükçe kendinden geçiyordu.

 

Yavaşça odadan çıktı. Merdivenleri hızla inip alt kata göz attı. Kimse yoktu. Abisi Zehra ile odadaydı. Onlar da Furkanın acısını görüyordu ama ellerinden ne gelirdi?

 

Sessizce kendini konağın bahçesine attı. Hırçın bir deniz kadar soğuktu. Bir yere patlayacak ama nereye patlayacak o derece belli değildi. Dudaklarından tek bir komut döküldü.

 

"Kerem Ak denen piçin ne kadar soyu sopu varsa bulun. Bütün aşireti toplayın."

 

🍂

 

Ayça sessizce süzüldü evlerin arasından. Yaptığı yardımların karşılığını almak için gidiyordu. Evet, bir karşılık alacaktı ama bu karşılığın kim tarafından nasıl verileceği belli değildi.

 

Gitti yer Keremin eviydi. Nevzat Ak her zaman oturdugu sallanan sandalyesinde kitap okuyordu. Eski bir dostunun yazdığı el yazması bir kitaptı. Onu öldürdükten sonra almıştı evinden.

 

Bir insanı öldürmenin yolları. Kitabın adı buydu. Çok kıymetli arkadaşını nasıl öldürdüğünüde yazmıştı sonuna. Saygı duyardı ona. Kitapta bir cümlenin ilk defa altını çizdi. Oysa önceden binlerce kez okumuştu.

 

Bir insanı en çok kendi zaafları öldürür.

 

Dudakları saditçe kıvrıldı. Kerem babasının tamamen kopyasıydı. Ayça evlerinin bahçesine girdiginde de o sandalyede sallanarak o kitabı okumaya devam etti.

 

"Selam." dedi mutlulukla. Bugün Leyladan kurtulacağını biliyordu. Bunun sevinciyle gelmişti. İçindeki bütün huzur bununla dolmuştu.

 

"Otur." dedi sadece. Sorgusuzca oturdu direk. Ayça sadece baktı karşısındaki adama. Tek kelime etmedi. Tek beklentisi vardı çünkü. Önüne bir çanta dolusu dolarlar bırakılması. Kendi nezdinde altında tamamdı.

 

"Canını bağışladım." dedi sadece. Evet bir para falan vermedi. Sadece bunu söyledi ve çok sevdiği cümleleri okumaya devem etti.

 

"Ne?" diye bir nida döküldü Aycanın dudaklarından. Üzerine giydiği cesur elbise bütün vücudunu sarıyordu. Bembeyaz ve tenine çok yakışan bir elbiseydi. Çok severdi Ayça. Böyle özgür olmayı ama kimse onu özgürce bırakmamıştı. Töre namus diye diye onu hep darlamışlardı. Son kez onu darlayan hapishaneden bu en sevdiği elbiseyle çıkmak istemişti.

 

"Tekrarlamayı sevmem çocuk. Burayı terk et." dedi kaşları çatılırken Nevzat Ak'ın. Sinirlenmeye başlıyordu. Ayça hızla ayağa kalkıp hırçın kahve tutamlarını geri savurdu. "Paramı ver." dedi. Evet dudaklarından son kez bu cümle döküldü. Sonra beyazlar içindeki bedeni kana bulandı ve Ayça yere devrildi. Nevzat elindeki silahı acımasızca yere fırlattı. Umrunda değildi.

 

O gün giydiği beyaz elbise Ayçanın kefeni olmuştu. Ayçanın hikayesi bitmişti. Kimse ne onu ne yaşadıklarını ne de duygularını dinlemişti. Ayça masum duygularıyla oynayıp kendine yeni bir ruh bulmuştu ve bu ruh onun sonu olmuştu.

 

🍂

 

Kalp kırıklığı nasıl bir şeydir? Nasıl yaşanır? Hangi durumlarda? Sevdiği ölünce bir insanın kalbi kırılır mıydı? Peki ya sevdiğinin hayaletini görünce kalbi hızla çarparmıydı bir insanın?

 

Cevapsız sorular.

 

Kafasına doluşmuş insanlara dolu gözlerle baktı Leyla. Dizlerinde olan morluga krem süren ve bir yandan da aglayarak durumu anlatan Zeynep anneye boş ve dolu gözlerle baktı. Bu nasıl olur diye sormayın. Leyla o kadar karmaşıktır ki olmayan olur onda.

 

Kocam yaşamıyordu. Ölmüştü. Onlar neden ısrarla yaşıyor diyordu? Onlarda mı hayaletini görmüşlerdi? Düşüncelerinden sıyrılmaya çalıştı. Zordu. Herşey zordu. Yokluk, varlık, yanlızlık...

 

Kafasını ellerinin arasına aldı ve büyük bir çığlık koparttı. Tahammül edemiyordu kimseye.

 

"Ya Kocam öldü benim. Neden ısrarla uğraşıyorsunuz? Kendim gördüm." diye ağlayarak kendine daha da derin bir kuyu temeli kazdı. O kuyuya bu işin sonunda düşecekti. Gördüğü rüyalar, esen rüzgarlar ve uçuşan turuncu yeşil yapraklar bunun habercisiydi.

 

Furkan kapıdan dinledi. Cesareti yoktu. Çığlık atarak kriz geçirmesin istedi. Kalbi burkuldu. Çok seviyordu karısını. Onu ilk Keremin yanında gördüğünde içini büyük bir acı kaplamış her şey için geç olduğunu düşünmüştü. Şükür ki hiçbir şey için geç değildi.

 

Kaya kapıda dikilen adamı içeri çağırdı. Furkan bundan cesaret alarak odaya girdi. Karısı, nefesi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Kıyamıyordu. Hızla ilerledi ve başına dikildi. Kalabalık ayak ucuna dogru gitti. Merak ediyordular ne olacağını. Furkan sessizce okşadı sarı saçları. Leyla kafasını kaldırdı. Gözleri umutsuzca kısıldı. Dudaklarında acı bir tebessüm oldu. İçinde bir şeyler yıkıldı. "Hayalsin." diyebildi sadece. "Sadece hayal." dedi ve gömleğini tuttu. Yanına çekmek istiyordu. Kocasının hayaletine sarılarak son kez uyumak istiyordu. "En acı hayal." diyerek yutkundu. "Hatta acının hayalisin."

 

"Çıkın." dedi Furkan sert bir şekilde. Herkes odayı terk etti yavaşça. Zehra aglayarak baktı. Sevdiği adamın kolunun altında çıktı odadan.

 

"Dokununca kaybolmuyorsun." Diyen kadına güldü. Yanına yavaşça uzandı ve belinden kendine çekti. "Ben gerçeğim." dedi Furkan sadece.

 

"Değilsin." dedi inatla Leyla. "Sen gerçek olamazsın." dedi ve sol gözünden bir damla yaş daha süzüldü. "Ama lütfen gerçek ol. Ben aklımı kaçırmış olayım ama sen gerçek ol." dediğinde belinde gezinen elle kaşlarını çattı.

 

"Sen.." Diyebildi sadece.

 

"Bazen bende diyorum. Bu kadın gerçek olamaz. Bu kadın gerçek olamayacak kadar güzel çünkü." dedi ve karısının dudaklarına şefkat dolu bir öpücük kondurdu. Dudaklarındaki sıcaklık ve belindeki eller Leylayı bir nebzede olsa kendine getiridi ama hala idrak edemiyordu.

 

"Nasıl olur." diyebildi çok kısık bir sesle. Furkan karısının saçlarından bir nefes çekti. İçine dolan cennet kokusuna doyamıyordu. "Ölürüm sana kadın." dedi. Çok bağımsız cevaplar veriyordu çünkü karısını kaybetmekten çok korkuyordu.

 

"Ölme." dedi Leyla. Ellerini Furkanın saçlarına götürdü. Kan arıyordu. Ama yoktu. Gerçekten ölmemişti.

 

"Çok korktum." diyerek daha fazla ağlamaya başladı Leyla. Kocasının göğsüne sığındı. Bir eli karnındaydı. Ona hayat veren kişilere sığındı Leyla. Furkan da elini karısının güzel karnına attı. Çocuklarına dokundular aynı anda.

 

"Onlara ne isim vereceğiz." dedi Furkan. Leyla sessizce ağlamaya devam etti. Ama ortaya bir fikir atmayı da ihmal etmedi.

 

"Biri Kurtuluş olabilir." dedi.

 

"Diğerinin adı ne olabilir." dedi yatıştırıcı bir sesle. Karısı ona sarıldıkça göğsüne göz yaşları değdikçe intikam ateşi daha da harlanıyordu.

 

"Özgür." dedi Leyla burnunu çekerek. "Çok anlamsız oldu." dedi.

 

"Hayır Kurtuluş ve Özgür çok güzel." dedi Furkan bir öpücük daha kondurarak. Furkanın büyük ama güzel eline bir tekme indirildi. İçeriden sonra başka bir tane daha. "Onlarda isimlerini sevdiler." Dedi kısık bir sesle. Karısı uyuya kalmıştı. O da gözlerini yumdu. Bu yükten kurtulmak istedi. Ona yaşatılan şeylere tekrar dayanamadı. O yaşasa ne olurdu?

 

Kafayı kesinlikle yerdi. Karısın beline tekrar daha sıkı sarıldı. Onun içinden geçen bütün acıları dindirmek istedi. Yapacaktı. Artık ahtı vardı.

 

Her yeri yakıp kül edecekti ama karısına bu yangının dumanını bile göstermeyecekti.

 

🍂

 

Yapraklar tepemde uçuştu. İleri gitmek istedim ama gidemedim. Sadece kurumuş bir ağaç ve yere dökülmüş yapraklara baktım. Benim dünyam gibilerdi. Benim dünyamda başıma bu şekilde yıkılmamışmıydı. Benim canımda yapraklar gibi koparılmıştı dallarımdan. Sarı saçlarım kendi rengini kaybetmişti.

 

Bu ağaç bendim. Bu yapraklar benim canım. Benim canımı dallarımdan koparmışlardı. Ve ben bunlara şahit olmuştum.

 

Hiçbir şey gelmemişti elimden.

 

Ağaca ilerledim. Altında oturan bir beden gördüm. Hemde tekerlekli bir sandalyede oturuyordu. Sessizce ilerledim ona. O da gözlerini bana çevirmişti. Furkandı bu. Her zaman siyah olarak gördüğüm gözleri kan kırmızısıydı. Evet kan kırmızısı. Bana bakıyordu ama hiçbir tepki vermiyordu. Elimi uzattım ona.

 

Elini uzatmadı bana. Kaldım öylece.

 

Yine bütün yapraklar birbirine girdi. Beni düştüğüm girdaptan çıkarttı. Uyanmıştım.

 

Yanımdaki bedene takıldı gözlerim. Yanlış görmemiştim. Furkanın bedeni yanımda uzanıyor eli karnımı tutuyordu. Ne kadar süre uyuduğumu düşündüm. Furkan uyandığımı fark etmemişti. Gözümden bir damla yaş süzüldü. Şükür ki o gerçekti ve şu anda kanlı canlı duruyordu.

 

"Kurtuluş ve Özgür." diye mırıldandı. "Lisede Kurtuluş diye bir arkadaşım vardı evlatlar. Çok iyi biriydi ama sonra bir mafya illetine girdiğini hatırlıyorum. Hatta bir kişi daha vardı ama adı neydi." dedi ve düşünmeye başladı. Cidden şu anda boynuna sarılıp bağırarak ağlamak yerine onun lise anılarını mı dinleyecektim? Ama çocukları ile olan tatlı konuşmasını bölmek istemiyordum.

 

"Ayaz olması gerek. Ayaz Korel. O onu kurtarmıştı. Ayazın sayesinde sıyrılmıştı. Sağlam dostlar edinin." diyerek baba nasihatini de anne karnındaki bebeklerine vermişti.

 

"Şaka mısın sen?" dedim dolu dolu gözlerle. Uyandığımı görünce gülümsedi. Sert çehresi hızlı bir şekilde mutluluğa büründü. Her zaman ciddi olan ifadesi beni görünce adeta bir çığı gibi yıkılıyordu.

 

"Hala gerçek olduğuma inanmadıysan farklı yollar deneyeceğim yavrum." diyerek bana muzır gözlerle baktı. Dediği şeyi anlamamak için taş olmak gerekirdi.

 

"Çok sapıksın." dedim mırıltı şeklinde

 

"Sadece karıma." diyerek saçlarıma bir öpücük kondurdu. Ama sonra gözlerinde eğlenen bir ifade oluştu. "Tabi seninde hakkını yememek gerek." dedi.

 

"Ne konuda?" dedim ona soran gözlerle bakarken.

 

"Sapıklıkta seni geçemem." dediğinde gözlerimi belerttim. "Ne sapıklıgımı gördün." dedim onu kınarcasına.

 

"İlk gün kaslarımı gözlerinde yedin bitirdin karıcım." dediğinde kendimi yokladım. Lanet olsun ki öyle bir anımız vardı.

 

"Öldü mü?" dedim konuyu değiştirerek. Kim diye sormadı, boşver de demedi. Kafasıyla beni onayladı. "Ben kafasına sıktım." dedi sadece. Bu dediği pek inandırıcı gelmese de ona inanmayı seçtim. Bir insanı öldürmek güzel bir şey değildi.

 

"Babası rahat durmaycak-" derken beni susturan dudağından çıkan cümleler oldu.

 

"Durmadı. Ayçayı öldürmüş." dediğinde yutkundum. Sevmiyordum ama bu üzülmeyecegim anlamına gelmiyordu.

 

"Şu anda 7,5 aylıklar." dedim ve elini tutum. 3 ay sonra bunların intikamını beraber alalım. Olur mu?" dedim. Yani açıkçası Nevzat denen iti öldürme dedim. Sadece gözlerini açıp kapattı. Şu anda onun elinde olduğunu anlamamak için müneccim olmak gerekirdi.

 

"Mirza-" derken yutkundum. "Öldü." dedi çünkü.

 

"Azat," derken sesim bile titredi. Şu anda kim bilir ne haldeydi. Belkide o da ölmüştü. Tek temennim ölmemiş olmasını dilemekti

 

"Yoğunbakımda." dedi ve sıkıntılı bir nefes verdi. "Bir kadın aradı onu ve haddim olmayarak açtım. Yakındır diye düşündüm. Kadına hastanenin konumunu attım." dediğinde bir kaşım havalandı. Bu kadın bu kadar hızlı mı atak yapmıştı?

 

"İyi yapmışsın." dedim sadece. Onu sıcaklığına sokuldum. Bu sıcaklığa bir daha dokunamayacagımı düşünmek bile aklıma yitirmeme sebep olabilirdi. Sadece bu ihtimal bile.

 

Furkanın telefonuna gelen mesajla kafamı kaldırdım. Furkan hareket etmeden saçıma bir öpücük kondurdu. "Mesaj geldi." dedim. O sadece saçımı öptü. Cebindeki telefonu çıkartıp bana uzattı. Şakagıma bir öpücük kondurdu. Sonra ben telefona bakarken kendini aşağı çekti. Boynuma ufak öpücükler kondurmaya başladı.

 

İşle ilgili olanları geçip en üsttekine tıkladım.

 

Furkan ben Nazlı. Mardindeyim. Buluşmamız gerek. İlişkimize bir şans verebiliriz.

 

Yazan yazıyı tekrar okudum ve gerdanıma öpücük konduran adama baktım. Onun da gözleri bana döndü. Dudakları yavaşça çenemi öptü. Sakince mesajı ona çevirdim.

 

Mesaji okuduktan sonra gözlerime baktı. Sessizligime baktı belkide. Artık fırtına öncesi sessizlik mi denirdi yoksa deprem mi olacak buna kendileri karar verirdi.

 

Ama bana kalırsa büyük bir yangın ve yıkım olacak. Çünkü benim sabrım kalmamıştı.

 

__________________________

 

Selam canlarım

Evet Furkan ölmedi.

Kayanın sözünü okuyup güvenenler bize güvenen yarı yolda kalmaz diyorum.

Bütün karakterlere özel bölüm yazmayı düşünüyorum. Ama final olunca. Evet finalden sonra coook güzel özel bölümler okuyacağız.

Şimdilik sıhhatle kalın sevgili okurlarım.

Dur dur Oy vermediniz 💝💝💝 oylarınızıda verdiğinize göre birdahaki bölümde görüşürüz💌

 

Bölüm : 27.01.2025 17:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...