
Herkeste seni arıyorum ama hiç kimse bir sen değil.
YANSI'DAN
Üzülüyorduk, kırılıyorduk ama bir şekilde hayatta kalıyorduk. Yaşamak için bulduğumuz sebepler bizi bugünlere getiriyordu. Benim pişmanlığım yoktu. Yaşamasaydım iyi olurdu dediğim durumlar vardı ama tekrar aynı durumda kalsaydım aynı tercihleri yapardım. Doğru kararlar verdiğime inanıyordum. Hep doğru yerdeydim. Başkasına göre yanlışlarım olabilirdi ama yaptıklarımın sebebini düşündüğümde en doğru kararı verdiğimi biliyordum. Arkadaşlarımı tehlikeye atmıştım. Bu zamana kadar düşmanımızla sıcak bir çatışmaya girmeyi bırak bize uyguladıklarına karşı kendimizi savunamamıştık bile. Buna hazırlıklıydım fakat arkadaşlarımın savaşmaktan başka çaremiz olmadığını anlaması için kenara geçip beklemem gerekti. En sonunda yaptıklarım saçmada olsa saklanarak bir yere varamayacağımızı anlayıp dediklerimi yapacaklardı. Bana güveniyorlardı fakat birine ne kadar güvenirsen güven başka tercih olmadığına inana kadar kendini tehlikeye atmadan iki kere düşünürdün. Arkadaşlarımı seviyorum onlar benim ailemdi ve aile en kıymetli hazineydi. Bazen onlar için kararlar verebilmek adına fark ettirmeden ikna etmen gerekiyordu.
Sıcak çayımı yudumlarken aklımdan geçenleri göz ardı edip tabletime döndüm. Kahvaltı masasında çatal bıçak sesleri dışında kimse konuşmuyordu. Alışılmışın dışında bir durum değildi biz hiçbir zaman pek konuşmazdık. Konuştuğumuzda sadece kavga ediyor ve birbirimize meydan okuyorduk. Aileden çok birbirimize aynı evin içinde yaşayan rakip şirketlerin sahibi olarak muamele gösteriyorduk. Ben bunu sevmiyordum. Aynı evin içinde yaşadığın insanlara karşı sürekli tetikte olmak insanı yapmak istediği işlerden uzaklaştırıyor onlarla rekabet edebilmek için yapmak istemediklerine yöneltiyordu. Kızlarla böyle değildim onlarla konuşurken düşünmeme gerek yoktu. İstediğim işleri düşünebiliyordum. Bu çıt çıkmayan yerde sadece sabah haberlerini takip etmek canımı sıkmıyor aksine beni bulunduğum yerden uzaklaştırıyordu. Kimseyle tartışmadan sofradan kalkmak isterken bunun mümkün olmayacağından da emindim. İlk taşın kimden geleceğini biliyorum ve az sonra konuşmaya başlayacaktı.
''İşe girmişsin.'' Babamın tabletinden kafasını kaldırmayıp konuştuğunu bildiğim için bende ona bakmayıp cevap verdim.
''Evet.''
Çatalını tabağın kenarına bırakıp arkasına yaslandığında iflah olmayacağıma inana gözlerle bana baktığını hissediyordum.
''Sana işletme okumanı söylediğimde inadımıza gidip psikoloji okumuştun. Şimdi okuduğun mesleği yapmayıp başka bir şirkette işe mi gireceksin?'' Beni yargılayan sözleri gülmeme sebep oldu. Beni aptal yerine koymaktan vazgeçmiyordu.
Yanda duran fincanımdan bir yudum almadan önce ona karşılık verdiğimde hala yüzüne bakmıyordum.
''Şirketi yönetmemi değil ayak işlerinizi yapacak bir yardımcı olmamı istediniz. Bende illa birinin istediğini yapacaksam bu kendi isteklerim olmalı diye düşündüm. Yönetebileceğim yerde köle olarak aşağılanmak oraya direkt köle olarak gitmekten daha aşağılık bir durum. Ayrıca bu iş geçici bir haftaya istifa edeceğim.''
''Küstahlaşma!''
Bu sefer tabletimden başımı kaldırıp arkama yaslanırken ellerimi önümde birleştirdim. Şimdi gözlerimi kısmış babama bakıyordum.
''Sadece dürüst oluyorum. Bence istediğimi yaptığım için memnun olmalısınız çünkü istemediklerimi yapsaydım şirketin içine girip sizi beni yönetici yapmak zorunda bırakabilirdim.''
İstediğim tepkiyi almak için beklediğimde cevap gecikmemişti.
''Öyle mi? Denesene!'' İşte beklediğim kişiden beklediğim cevap gelmişti. Sıcak olmasına rağmen çayımı bir dikişte bitirmiştim. Keyifim yerine geldiği için acıyı hissetmiyorum. Bu masaya oturmak diken üstünde oturmakla eş değer olduğundan ateşte yansanız bile canınız yanmıyordu.
''Hayatım!''
Yengem ağabeyimin eline dokunduğunda bunu yapmaması için onu uyardığını anlıyordum. Hayır dediğimi yapacağımı bildiği için değil sadece kavga etmememiz için bunu yapıyordu.
Tam karşımda oturan ağabeyime baktım onun yanında annem duruyordu. Ona benziyordum aynı zamanda hiç ona benzemiyordum. Sessizce bizi dinliyordu ama beni gözleriyle baştan aşağı süzerken küçümsediğini görebiliyordum. Bu masadaki hiç kimse benim onları her zerresine kadar tanıdığımın farkında değildi.
Annem sessizliğini bozduğunda ağzından çıkan ilk cümleler benim yapmak istediği hanımefendiden ne kadar uzak olduğumu gösteriyordu.
''Şu hızmayı çıkart seni rüküş gösteriyor.''
Gülümseyerek söylediği sözlerine cevabım olsa da önce ağabeyime döndüm.
''Tamam iki hafta sonra babamın istediği pozisyonda işe başlayacağım bir ay geçmeden dediğimi yapmış olduğumu göreceksin.'' Masadan kalktığımda babamın arkamdan bağırdığını duyuyordum.
''Sana kaç kere kahvaltı bitmeden sofradan kalkma dedim.''
Tekrardan onlara dönerken geri geri yürümeye devam ediyordum.
''Bende kaç kere masada yemeyi sevmediğimi söyledim fakat gördüğünüz üzere her istediğimiz olmuyor.'' Anneme bakıp devam ettim ''Ayrıca anne saçının rengini değiştirsen iyi olur seni fazla yaşlı gösteriyor.'' Bozulan yüzü bana herhangi bir keyif vermiyordu sadece ona güzel bir cevap vermenin zevkini yaşıyordum ne olursa olsun o benim annemdi. Yine de benim mahkememde herkes vurduğu yerden vurulurdu. Gözlüğümü takıp çarpık bir gülümsemeyle önüme döndükten sonra çantamı alıp evden ayrıldım. Aklımdaki planı düşünüyordum. Bir taşla birkaç kuş vurabilirdim. Çok uzun sürmeyecekti. Sadece Efarit'e değil başkalarına da haddini bildirerek burada ayrılabilirdim. Sevdiğim bir şarkıyı açtım.
''Sen arada sırada uğra bana
Hovardayım diye kıyma bana
Fikri firardayım uyma bana
Oyuna gelme aman, aman, aman''
Keyfim fazlasıyla yerinde şarkı söylüyordum. Aile evindeki sabah rutinimizin moralimi bozmaması üzerinden çok zaman geçmişti. Onları boş verip planımıza odaklanmalıydım. Diğerleri onlara söylediğimi yaparken bende üzerime düşeni yapmaya koyulmuştum. Burhan'ın çalıştığı şirkette işe girmiştim. Üst düzey bir yazılım şirketiydi. Gerçi psikoloji diplomamı gördüklerinde gülmeden edemeselerdi üstün yeteneklerimle onları bozguna uğratıp beni işe almalarını sağlamıştım. Tamam kabul ediyorum biraz zor kullandım hatta azıcık şantajdan bahsedebiliriz fakat benim buradaki tek günahım başkalarını günahlarını ortaya serebilecek kadar yetenekli olmam. Kendimi bildiğimde beri bilgisayar üzerine eğitimler almıştım. Eğer birilerinin kirlilerini dökmeyeceksem benim için sıkıcı bir işti.
Telefonum çaldığında arayan kişiye baktım. Bu zamana kadar iyi dayanmıştı.
''Ne oldu Doğu? Araba kullanıyorum.''
''Canım sıkıldı arabayı kenara çek de kavga edelim.'' dediğinde gülmeden edemedim. Ne yalan söyleyeyim benimde canım sıkılmıştı. Arabayı müsait bir yere çektiğimde konuşmaya devam ediyordu.
''Beni otelin adeta kölesi yapmanda ayrı bir manidar olmuş deniz köpüğüm.'' Yüzümü buruşturdum. Bu yıllar sonra gelen takma isim koyma sevdasını anlayamıyordum. Lisede bile öyle seslenmemişti.
'' Bana saçma isimler koymaya devam edersen sana maskot rolü bile veririm yürüyen civciv olursun. Bu arada papyonlu bir fotoğrafını alırım artık.'' Onu azarlamama itiraz etmedi. ''Bir kere istersen dağlar dağlar dedik çekeceğiz artık.''
''Oralarda ne oluyor peki?''
''Ne olsun? Çöpler ,bulaşıklar, seninkilerden fena olmayan azarlamalar...''
''Ben ciddiyim Doğu.''
''Ben de ciddiyim bulaşık köpüğüm. Ben evde bu kadar bulaşık yıkamıyordum.''
Elimle yüzüme vurdum. Takma isimleri gittikçe daha beter bir hal alıyordu.
''Kapat Doğu!''
''Şaka yapıyorum ot kokulu papatyam.'' İki dakikalık telefon konuşmasında kaç tane saçma sapan isim taktığını sayamadım.
Az önceki tavrının aksine ciddiyete bürünerek konuşmaya devam etti.
''Arda oradan oraya koşturuyor. Maske taktığım için beni tanımadı.''
''Maske mi? Virüs biteli çok oldu niye takıyorsun demediler mi?''
''Toz alerji yapıyor dedim.'' Polis adamın hali başka oluyor. Çoğunlukla öyle davranmasa da...
''Peki şüpheli bir durum var mı?''
''Arda kendi halinde işe gidip geliyor. Herhangi farklı bir durum gözlemlemedim. Arada telefon konuşmalarını dinledim sadece kız arkadaşıyla konuşuyor. Hatta telefonunu kurcalama fırsatı bulduğumda da bir gariplik bulamadım ama şunu öğrendim telefon şifrenizi desen yapmayın arkadan biri görünce hemen beyin kaydediyor.''
Elimi çeneme koymuş düşünürken Doğu'yu uyardım.
''Sen yine de peşini bırakma geceleri de takip et. Evinde ne yaptığını bilemeyiz ayrıca belki ikinci bir telefonu vardır. Hep aynı modeli mi kullanıyor? Belki de aynı modeli değiştiriyordur. Her konuşmasını duymuş olamazsın.''
''Yavaş gel Yansı ne ara bunları düşünüyorsun? Telefonunu farklı kullandığını hatırlamıyorum. Dediğin gibi aynı modelden ikinci bir telefonu varsa onu bilemem ama kötü bir olay olsa bu zamana kadar muhakkak belli ederdi.''
Başımı arkaya yasladığımda sıkıntıyla ofladım. Bu işin içinde olmadığını düşünmek için erkendi ama bu zamana kadar elle tutulur bir bilgi elde edememiş olmamız da fazla can sıkıcıydı.
''Aynı yerlerde dönüp duruyoruz Doğu sıkıcı olmaya başladı. Efarit'e bir adım bile yaklaşamıyoruz. Kıraç'tan haber var mı?''
Dün akşam Vedat ile ilgili yaptığımız araştırmalar meyvesini verdiğinde sadece onu değil geri kalan ailesini de araştırmamız gerekti. Bulduğumuz bilgiler ilginçti çünkü Vedat'ın bir oğlu Can'ın çalıştığı fabrikayla ilişkiliyken Kızı ise Melike'nin bir ay önce kurduğu şirketle ilgiliydi. Tek bir butiği varken ve pek kar edemezken neden bir şirket kurduğunu anlamış değildim. Bu ikisi ya babalarından habersiz işler çeviriyorlar ya da babalarının söylediklerini yapıyorlardı. Üstelik Arda'nın çalıştığı yerin sahibi de Poyraz Kıray diye bir adamdı. Evet Vedat'ın sahibi olmaması beni de şaşırttı fakat en büyük şaşkınlığı bu otelin sahibinin hiçbir pürüz olmayan profili oluşturuyordu. Bu daha da şüpheliydi.
'' Evet, dediğin gibi Kaya öldüğü zaman ailesinin verdiği ifadeleri bana gönderdi ama yıllar önce olmuş bir olay için ailesinin bugün birebir aynı cümleleri kurmasını bekleyemeyiz. Bu iş iyicene malum aile olayına döndü.'' Bunu bende biliyordum bir umut belki hata yapacaklarını düşündüm. O gün olanların sebebini asla öğrenememiştik fakat şundan emindim Kaya büyük bir darbe yemişti ve bu darbe kesinlikle ailesinden gelmişti. Evindeki fotoğrafları gördüğümde bundan emin olmuştum. Ailesinin yanında sürekli gülümseyen pek konuşmasa da bizimle zaman geçirmekten hoşlanan çocuk birkaç kişi canını sıkıyor diye o hale gelmezdi. Üstelik okul dışında da arkadaşları olduğunu sonradan öğrenmiş hatta onlarla bile görüşmüştük. Cenazesine dahi gelmişlerdi. Bu sadece zorbalıkla ilgili değildi birini ancak ailesi o hale getirebilirdi.
''Senin tarafta durumlar nasıl?''
''Seninkiyle aynı fakat tek bir fark var. Burhan, Kaya'nın mezarını ziyaret ediyor. Çiçek bırakıyor dua ediyor ve oradan ayrılıyor.''
''Sence günah mı çıkarıyor?'' diye sordu.
''Hayır öyle bir hali yok. Sadece oturuyor ve onunla normal bir arkadaşıyla konuşuyormuşçasına dertleşiyor. Günah çıkarmaktan ziyade sevdiği arkadaşını kaybeden birine benziyor.''
Yalan yok Burhan'ın ilk mezarlığa gittiğini gördüğümde kendimden utanmıştım. Biz Kaya'nın mezarına çok az gitmiştik buraya geldiğimiz halde gitmediğimiz zamanlar bile olmuştu fakat Burhan haftada bir kez gidiyormuş. En son gittiğinde bende elime bir içek alıp arından Kaya'nın mezarına gidip dua etmiştim. İçimdekileri söylemeden edemedim.
''Ne kadar kötü insanlarız Doğu? Burhan çok sevdiği arkadaşını yıllar geçmesine rağmen unutmayıp her fırsatta mezarını ziyaret edecek kadar büyük bir yüreğe sahipken biz kendimizden vakit bulup aklımıza bile getirmiyoruz.'' Bunları daha çok kendime söylüyordum. Doğu sesini çıkarmadı ben de üstüne laf etmedim sonra telefonları kapattık. İş yerine geldiğimde hala kendime itiraf ettiğim gerçeğin üzüntüsünü yaşıyordum.
''Günaydın.'' İnsanların yanından kısa bir baş selamıyla geçip giderken nihayet masama oturabilmiştim. Bilgisayara açtığımda gözlerim etrafı camlarla çevirili oluğu için şükrettim Burhan'ın ofisine takıldı. Ayağa kalkmış bir o yana bir bu yana giderken elinde tuttuğu telefonun ardındaki kişiye gergin bir konuşmanın ortasında olduğu belliydi. Gözlerimi kısmış ve dikkatimi ona verdiğimde dudaklarını okumaya çalışıyordum. Evet, dudak okumayı biliyorum.
Kelimesi kelimesine ne söylediğini anlayacak kadar profesyonel olmasan da aşağı yukarı şöyle söylüyordu: ''Bir daha beni arama! Kimsin bilmiyorum fakat beni böyle mesnetsiz iddialarla kandırıp oyuncağın yapamazsın. Beni aptal mı sanıyorsun? Senin dediklerini yaptıktan sonra başıma açılan belalarla senin eline koz vermekten öteye geçemeyeceğim ve sende beni dilediğin gibi yönetmeye devam edeceksin. Üstelik iplerim öncekinden daha sıkı olacak ben buna müsaade etmem elinden geleni ardına koyma ama istediğini yapmayacağım.'' Kabul ediyorum bazı yerlerini ben uydurdum.
Telefonu tutan eli havaya kalktığında aklına çokta zengin olmadığı gelmiş olacak ki duraksamış ve zeki bir adam olarak koltuğa atmıştı. Bakışlarımı hemen onun üstünden çektim. Burhan'ın pek yakında iyi yerlere geleceği barizdi. Sosyal problemler yaşasa bile yetenekleriyle her zaman bunu geri plana itebilmişti ama daha iyi yerlere gelebilmek için insan ilişkilerini geliştirmesi ve nasıl anlaşma yapması gerektiğini bilmesi şarttı.
Az önce kime öyle konuştuğunu bilmiyordum. Tehdit mi ediliyordu? Telefonunu elime alma fırsatım olmamıştı. Ellerim klavyenin üstünde hareket ederken aklımda farklı düşünceler vardı. Odasından dışarı çıktığında zihnim onunla meşgul olduğundan elimde olmayarak kafamı kaldırmış ve onunla göz göze gelmiştim. Bu hareketim için kendime lanetler yağdırıyordum. Adamın çalışmak için kırk takla attığı yere damdan düşer gibi damladığım yetmezmişçesine bir de onu takip ettiğimi düşünürse işi iyicene batırırdım. Kaldı ki ufaktan işkillendiğini düşünüyorum. Burhan zeki bir adamdı eğer tehdit ediliyorsa ve üstüne ben geldiysem parçaları birleştirmemesi olanaksızdı.
Yine de hiçbir şey söylemeyip uzaklaşmıştı. Fark etmeden tuttuğum nefesimi verdim. Öğlene kadar rutin işlerle ilgilenmemin ardından bahçeye inip bir banka oturdum. Pek iştahım olmadığı için marketten bir süt almıştım. Durumlar canımı sıkıyordu. Diğerlerinin yanında rahat olmaya çalışsam da içten içe endişelenmeden edemiyordum. Kızlarla konuşmuştum anlattıklarını kafamın içinde tartarken yanımda başka bir bedenin varlığının hissetmem oraya bakmama sebep oldu. Burhan gülümseyerek bana bakıp selam verdi. Buraya ilk geldiğimde yüzünde beliren şaşkınlığı hatırlıyordum bana işe nasıl girdiğimi sormuştu ben de maharetlerimi kullandığımı söylediğimde ne demek istediğimi anlasa da korkarak benden uzaklaştığını görmüştüm.
''Nasıl Yansı alıştın m?'' diye sorduğunda başımı salladım.
''Alıştım Burhan sağ ol. Bu arada hep söylemek istemiştim liseden beri çok konuşmasak bile şu an bulunduğun konum için seni tebrik ederim başarılı olacağını hep biliyordum.''
''Teşekkürler Yansı senin de içinde olduğun her işte iyi olacağına hep emindim. Diğerleri içinde aynı düşüncelere sahibim hepinizin yıllar sonra bile birbirinizden ayrılmadan güzel hayatlara sahip olmanız beni çok memnun etti. Lisede çok iyi arkadaşlardınız size bakıp imrenirdim. Karakterimden dolayı insanlara karşı elimde olmayarak mesafeli davransam da siz beni olduğum gibi kabul ettiniz. Aranızda olmak bir lütuf gibiydi demeye çalışmıyorum çünkü siz kimseyi aranıza almayan arkadaş gruplarından değildiniz.''
''Hala değişmemişsin ama Burhan. Neden insanlara arkadaş olmak için bir şans vermiyorsun?''
''Sanırım insanlardan korkuyorum. Hiçbir arkadaşlık sonsuza kadar sürmez. Sonunda bitecek bir durum için kendimi hırpalamak istemiyorum.''
'' Burhan her arkadaşlık biter ama hepsi aynı sonla bitmez. Kimisiyle kavga edersin kimisine darılırsın... Lisede çekingende olsan anlaştığın insanlar vardı. Şimdi sonu Kaya gibi olmasın diye arkadaş mı edinmiyorsun?''
''Zannediyorum ki dediğin gibi sonunun ölüm olma ihtimali beni korkutuyor.''
Bir an kendimi tutamayıp sesimi yükselttim.
''Sonunun ölüm olacağını bilerek yaşayan da sensin ama.''
Gülümsedi.
''Doğru.''
Gökyüzüne bakarken yüzündeki gülümsemeyi koruyordu. Bir an gözlerinde tuhaf bir duyguyu hissetsem de bu çok kısa sürmüştü.
''Yansı kan bağı olmayan insanların büyük olduğu kadar küçük olan bu kanlı dünyada birbirlerini bulup kendi aralarında aile olması mucizedir. Kendinizi kaybetseniz bile mucizenizi kaybetmeyin çünkü kendiniz için birbirinize ihtiyacınız var.''
Ayağa kalktığında başımı kaldırıp kaşlarımı çatmış ona bakıyordum. ''Fazla hüzünlü bir konuşma olmadı mı Burhan?'' Gülümsedi
''Sadece şunu söylemek istiyorum. Ben herkeste sadece tek bir insanı arıyorum Yansı. Siz bulmuşken kaybetmeyin.''
Biraz durup gökyüzüne baktı. ''Diğerlerine de söyle bir ara birlikte yemek yiyelim ama sonu karakolda bitmesin.'' alayla söylediği cümleye gülümseyip kafamı salladığında bu an bana çok tanıdık gelmişti. Sanki daha öncede birine aynen böyle yemek sözü vermiştim. Gidişini izlerken içimde kötü bir his peyda olmuştu. Gözden kaybolana kadar ona baktığımda bir an esen rüzgarın onu küle çevirdiğini gördüğümü sandım. Anlam veremedim.
Akşama doğru mesaim bittiğinde şirketin kapısının önünde beklemeye başladım. Burhan çoğu zaman diğer çalışanlardan daha geç çıkıyordu. Hızlıca dışarı çıktığında bu acelesine anlam veremedim genelde ayrılmak için bu kadar acele etmezdi. Tuhaf bir olay döndüğünü anlamam uzun sürmemiş ve onu takip etmeye devam etmiştim. Arabasına binip uzaklaştığında peşinden giderken evine giden yola girmemişti. Nereye gidiyordu? Mesafemi korumaya çalışarak onu takip etmek zordu diğerlerine nazaran takip edildiğini fark etme ihtimali daha yüksekti hatta belki anlamıştı bile. Arabasını durduğunda geldiğimiz yere şaşırmadan edemedim. Bir otele gelmişti. Arda'nın çalıştığı otele!
İçeri girdiğimde biraz ilerdeki cam kenarında duran koltuklardan birine oturmuştu. Muhtemelen randevusu olmadığı için restoran bölümüne gitmemişti. Demek ki planlı olarak buraya gelmedi. Son dakika ne olmuş olabilir? Biraz uzağına oturduğuma onun gibi beklemeye başladım. Yüksek ihtimal Arda ile konuşacaktı. Tahminimde yanılmamıştım az sonra Arda üzerindeki iş kıyafetlerini bile çıkarmadan koşarcasına yanına gelmişti. Bu ikisini bu kadar endişelendiren olay ne? Yüz yüze gelip sadece el sıkıştıklarında pek samimi olmadıklarını anlamıştım. Mecburi olarak görüştükleri yüzlerinden belliydi.
Doğu'ya mesaj attığımda hemen buraya gelmişti. Yüzündeki maskeyle bana doğru gelirken onların masasının önünden geçecekti. Tam o sırada yere eğildiğine ne yaptığını anlamak için kafamı hafifçe kaldırdım bağcıklarını bağlıyormuş gibi yaptığını görmüştüm. Masadan destek alıp kalktığında amacını anlayıp gülümsedim. Yürümeye devam ederken yanımdan geçtiğinde birbirimize bakmasak bile gülümsediğimizi biliyorduk.
Biraz sonra ikisi de ayaklanıp vedalaştıkları sırada onlardan uzaklaştım. Tekrar arkamı döndüğümde Arda'nın gidişini görsem de Burhan'ı yerinde bulamamıştım. Etrafa baktığımda hiçbir yerde görünmüyordu. Nereye baksam onu bulamamıştım. Onu aramak için ne kadar zaman harcadım bilmiyorum. Kısa bir an arkamı döndüğüm sırada gözümün önünden kaybolmuştu. Nereye gitti bu adam? Arda ile ne konuştular? Hemen Doğu'yu aradım.
''Doğu sen yanlarından geçtin ne konuşuyorlardı?''
''Ben gelince sustular Yansı. Bu otelde garip işler dönüyor otelin sahibinin göstermelik olduğunu düşünüyorum. Vedat Çiğil, Can'ın çalıştığı yerin sahibiyken aynı zamanda Melike'nin iş yaptığı Nalan'ın şirketinin ortağı çıkması otele açılacak olan mağazanın ortağı olduğu mağazalar zincirinden biri olması ve bu otele gönderilen kozmetik ürünlerinin Can'ın fabrikasından gelmesini öğrenmemle neye şaşıracağımı şaşırdım. Şurası kesin ki ortada bir suç var hem de büyük bir suç.''
Kafam allak bullak olmuştu. Doğu'nun suçtan ne kast ettiğini anlamıştım. Otelin Vedat ile ilgisi yoktu gerçek sahibinin ya da en azından tek sahibin Poyraz olduğunu sanmıyorum. Herkesi kendisinde toplayıp onları çepeçevre saran biriydi.
''Efarit.'' derken bulmuştum kendimi tahmin etmek çok da zor değildi.
''Düşünsene Doğu ünlü bir otel zinciri senin kozmetik ürünlerin ve mağazaların için sana teklif götürüyor. Bunu reklam ve prestij açısından sana kazandırdıklarını düşündüğünde kabul ediyorsun. Öte yandan Nalan'ın hırslı bir kadın olduğunu özgeçmişinden ve bağlantılarından biliyoruz şirketinin mafya ortağından memnun olmadığı için Efarit ile iş birliği yapıyor olması yüksek bir ihtimal.''
''Beynim yandı Yansı.''
Çevreme bakarak ilerliyordum ''Ben daha detaylı anlatacağım ama şimdi Burhan'ı bulmam lazım. Bir anda gözümün önünde kaybolup gitti.'' deyip telefonu kapattım. Etrafımda dönüp dururken en son gördüğüm yere gittim. Buradan nereye gitmiş olabilirdi yakın bir çıkış yoktu. Aklıma gelen düşünceyle telefonum çaldı. Arayan numaraya baktığımda gizli olduğunu görmem tüylerim diken diken etmişti. Bu sefer az öncekinden daha hızlı yürüyerek çıkışa gitmeye başladığımda telefonu açmamla onun isminin ağzımdan dökülmesi bir oldu.
''Efarit.'' Hiç değişmeyen metalik kahkahasını duymam yüzümü buruşturmama sebep oldu.
''Birini mi kaybettin Yansı?'' Kahretsin keyfi yerindeydi. Tahminim doğru çıkmıştı. Arabama binerken kızgınlıkla ona cevap verdim. ''Burhan nerede Efarit?''
Onu kaybetmemin üstünden uzun zaman geçmiş saat geç olmuştu.
''Yansı sana unuttuğun bir dersi hatırlatayım her zaman her olaydan zarar görmeden çıkamazsın. Kaybetmedim diyerek sallanan bir köprünün ortasında durup hayatta kalmak her zaman mümkün değildir. Bazen tek bir tarafta olman gerekir ve bu senin elindedir. Unutma bugün yaşananların hepsini sen seçtin. Seçimlerinin sonuçlarında kazanamadığın zaman kaybetmedim diyerek kenara çekilemeyeceksin çünkü bu sefer tek bir tarafta olman gerekecek bu sefer kaybedeceksin. Hadi Burhan'ı bulmak için bir oyun oynayalım.''
Söylediklerinin ardından telefonuma bir mesaj geldi. Mesajı açtığımda cümleyi okumaya çalışsam da nafile bir çabaydı çünkü ne yazdığını okuyamıyordum.
Mesaj şöyleydi: Nisnas aynalalnır ibpit aıcalnır şabalıdığ eyer egir nödemil ik şüdütüğ fegtelnet unaynıs.
''İki dakikan var. Kaybettiklerinin daha fazla olmasını istemiyorsan orada ne yazdığını iki dakika içinde bulmalısın yoksa...'' Sondaki harfi uzatıp durduğunda benimle dalga geçen bir edada ''Doğu mutfakta çalışıyordu değil mi?'' dediğinde gözlerim kocaman açılmıştı. Burada mıydı? Hayır tabi ki de peşimize birilerini takmıştı.
''Süren başladı.'' Mesaja döndüğümde telefonumun ekranında artık bir sayaç vardı ve geriye doğru sayıyordu. Lanet olsun telefonlarımızı bile kontrol ediyordu.
Elim ayağım birbirine dolaşsa da fazla vaktim olmadığını bildiğim için çabuk toparlayıp elim titreyerek mesajı açtım. Yutkunup yerimde rahatsızca kıpırdanırken bize gönderdiği ilk şifreli mesajda uyguladığı taktiği mi uyguladığını test ederken öyle olmadığını anladım. Peki sırayla gidelim kelimeler yine ayrılmış bu bir artı. Cümle tek bir kurala göre oluşturuluyor bir kelimeyi çözersem hepsini çözebilirim bu da ikinci artı. Son bir dakikam kaldığında gözümü sayaçtan çektim. En kısa kelime yanılmayı payı yüksektir deneme yanılma yaptırıp zaman kaybına uğratır.
49...48...
Sayaç işlemeye devam ediyordu kalbim hızlı hızlı atarken dilim damağım kurumuştu. İlk kelimeye baktım. Yine bildiğimiz şifrelemeler kullanılmamıştı o zaman kelimeler üzerinde oynanan bir oyun vardı.
37...36
Kelimeyle oynamalıyım bir insan kelimeyle nasıl oynar?
20...19
Kelime ters yazılmamıştı, harflerde öyle o zaman...
16...15
Hece belki de hecelere ayırmalıyım. Kelimeleri hecelere ayırdığımda anlamlı bir bütün oluşmamıştı ama hecelerin içinde harflerin yerini değiştirdiğim zaman istediğimi elde edebilmiştim.
2...1...
''İnsan yalanların bitip acıların başladığı yere geri dönmeli ki düştüğü gafletten uyansın.''
Son anda cümleyi söylediğimde nefes nefese kalmış gerginlikten anlımda terler birikmişti.
"Tebrikler artık tek bir kaybın var. Buraya kadar geldiysen Burhan'ın nerede olduğunu da bulabilirsin. Sakın unutma onu sen seçtin." Son sözleri fazla suçlayıcıydı onun sesi kesildiğinde başka birinin sesini duydum.
''Yansı!'' Bu acı çeken, boğuk sesin başta kim olduğunu anlayamasam da ikinci kez adımı söylediğinde Burhan olduğunu anlamıştım.
''Burhan geliyorum. Sakın kendine zarar verme.'' Efarit'in yapabileceklerinin bir sınırı olmadığı için onu kendisine zarar verecek noktaya getirebileceğini düşünüyordum. Arabayı çalıştırdığımda nereye gitmem gerektiğini anlamıştım Burhan'a tekrar seslenip cevap alamadığımda telefonun kapandığını fark ettim. Zor çıkan sesi geç kaldığımı söylese de buna inanmayıp ambulansı aradım. Bir daha arar diye başka kimseye telefon edemezken Doğu'ya kısa bir mesaj çektim. Diğerlerinin ne durumda olduğunu bilmediğimden onları arayamazdım.
Lisedeki okulumuzun önüne geldiğimde arabadan inip koştum. Çalan telefonumu hiç bakmadan açtığımda tekrar Burhan'ın sesi kulaklarıma ulaştı.
''Yansı b-ben Efarit'in k-kim olduğunu bilmiyorum.'' kelimeleri zor bir araya getiriyordu. Canının yandığı belliydi. Geç kalmıştım.
''Burhan zorlama kendini.'' dedim sesim titriyordu. Böyle olamamalıyım. Kabullenmeye ilk adımı atmıştım. Kabul edemezdim. kabul edersem kaybederdim.
''Beni tehdit ediyordu şirketten zimmetime para geçirmemi söyledi. Kabul etmedim. Nasıl kabul edebilirdim? Kaya için yapıyor sen de biliyorsun değil mi Yansı?''
Telefonu elimde sımsıkı tuttuğumda okulun koridorlarında koşuyor onu arıyordum. Beni görüyormuş gibi başımı salladım. ''Biliyorum Burhan ama daha fazla konuşma ne olur?''
''S-sana söylemem gereken önemli bir bilgi var. Y-yemeğe katılacağınızı diğerleri de biliyordu. Sadece bilmemiş gibi yaparak sizi kışkırttılar Efarit böyle istedi. Bunu söyleyemediğim için özür dilerim.'' Bunların şu an bir önemi yoktu.
''Lütfen daha fazla konuşma Burhan lütfen.'' Artık ağlamaktan gözlerim kızarmıştı ve zar zor çıkan sesimi ben bile duyamıyordum. Ayaklarımda derman kalmadığında olduğum yere yığılıp yalvarmaya başladım. Hayatım boyunca hiç bir kulun önünde eğilmemiştim ama şimdi karşımda durduğunu düşünerek yalvarıyordum. Ondan şüphelenmiştim. Ben herkesten şüphelenmiştim. İtiraf etmeliyim ki ona karşı duyduğum şüphe diğerlerine duyduğum şüpheden daha azdı fakat bu durumun tarafsız yargılamamın önüne geçmesine izin vermedim. Diğerlerini nasıl yargıladıysam onu da öyle yargıladım. Şimdi bunların hiçbir önemi yoktu. Yaşamayı seçmeliydi. Efarit ile girdiğim bu mücadeleyi kazanmam için değil lisede bizim anılarımızın bir parçası olmuş arkadaşımın yaşamasını istiyordum. Hiçbir masum insan zarar görmemeliydi. Uzakta da olsak neredeyse hiç görüşemesek bile biz arkadaştık bu yüzden yaşamalıydı. Yaşamak zorundaydı.
''Yansı siz benim hayatım boyunca edindiğim en iyi arkadaşlarsınız. Sizden son isteğim birbirinizi kaybetmeyin.'' konuşmakta güçlük çekiyordu yine de bunlar son anlarıymışçasına konuşmadığı kadar konuşuyordu.
Göz yaşlarım bir bir akarken ben yere bakıyordum. Bir kurşun sesi duydum. Boğazım yırtılırcasına içimdeki acıyı kustuğumda sanki bileğim ve ayaklarımdaki görünmeyen iplerden kurtulmuştum. Ses tam önünde durduğum kapının ardından gelmişti. Elim oraya gittiğinde yavaşça kulpu indirip adım adım içeri girdim. Burhan'ın kanlar içindeki bedenini görmem çok uzun sürmemişti. Gözlerimi kapattığımda korkuyla yere çökmüş kalan son dermanımla yanına sürünerek gidebilmiştim. Ben gelmeden önce vurulmuştu ve ben geldiğimde Efarit bana yerini göstermişti.
Fularımı vurulduğu yere bastırdım. Kan içindeki yüzünü ellerimin arasına alıp başını dizlerimin üstüne koyduğumda titreyen parmaklarının arasındaki kağıdı bana uzattı. Acı içinde kıvranırken konuşmakta zorlansa da son arzusunu söyledi.
''Sana son isteğimi söyleyeceğim. Bade'ye gidip onu sevdiğimi ve mutlu olmasını dilediğimi söyler misin? Arka cebimde arabamın anahtarı var onun için bir hediye bıraktım adresi de paketin yanında. Hediyemi ver olur mu?''
Bade kim bilmiyordum ama elindeki kağıdı alıp sımsıkı elimde tutarken başımı iki yana sallıyordum. İtiraz ediyordum ama o kağıdı alarak beynimin bunu kabul ettiğini göstermiştim.
''Hayır, Burhan sen vereceksin yaşayacaksın ve sen vereceksin.'' Daha çok kendimi inandırmak istedim.
Acı çekerken sanki komik bir cümle kurmuşum gibi gözlerini kapatıp gülümsedi
''Yaşarsam veremem ki.'' bu gülüşün ne anlama geldiğini de sarf ettiği sözlerle ne demek istediğini de çok kötü bir şekilde öğrenecektim.
Ölemezdi... Arkadaşını unutmayıp her hafta mezarına gidip çiçek koyan bu adamın sonu böyle mi olacaktı? Kahretsin onun gibiler bu dünyada çok acı çekerdi fakat aynı zamanda ona ihtiyacımız vardı. Acı çekeceğini bilerek yaşamasını istemek bencillik olabilirdi yine de yaşasın istiyordum. Dünya onun kalbi için acımasız olsa da insanların ona ihtiyacı vardı.
"Burhan! Yardım edin, ne olur birisi yardım etsin! "
Ambulans neden gelmemişti?
Avazım çıktığı kadar bağırdığımda faydası olmadığını biliyordum. Kollarımda ölemezdi.
"Yansı ben ölüyorum. "
Hayır bunu böyle gülümseyerek söylememeli.
"Ölürken yanımda olduğun için teşekkür ederim iyi bir dosta ihtiyacım vardı. "
Arkamdaki kapı tekrar açıldığında gelenin kim olduğuna bakacak halim bile yoktu. Ancak Doğu Burhan'ı kollarımdan aldığında birinin geldiğini anlayabilmiştim. Arabaya bindiğimizde Doğu son hızla ilerlemeye başlamıştı. Ben Burhan'ı tutuyordum başı yine dizlerimdeydi ama gözleri kapalıydı. Gözleri kapalıydı uyuyordu, biliyordum uyuyordu işte...
Yüzündeki gülümseme duruyordu ''Ondan önce gideceğimi bilmek beni rahatlatıyor. İçten içe bunu arzuladığımı giderken fark ediyorum. Hoşça kal Yansı.''
Nefesim boğazımda takılıyordu. Alt dudağımı dişlerken gözlerimi kapattım. Uyuyor diyerek kendimi kandırmaya devam ettim. Uyuyan insanların hoşça kal değil iyi geceler dediği gerçeğini göz ardı ediyordum.
Başımı onunkine yaslayıp ''Ölme Burhan lütfen ölme ne olur?'' nefes alamıyordum. Yaşamayı unutmuş gidiyordu biliyordum ama ne yapabilirdim? Ölüme çare bulunur muydu?
''Ben herkeste onu aradım biliyor musun fakat hiç kimse bir o değildi.'' Kimi aradın Burhan? Şimdi bile aklından çıkmayan Bade kim? Bunları hiçbirini sormadım konuşmasın istiyordum.
''E-efarit'in kim olduğunu bilmiyorum size yardım e-edemem bana dediklerini yapmak i-iste-'' durup yutkunduğunda onu susturmak istiyordum fakat müsaade etmedi
''Onunla ilgili araştırmalar yaptım. Bilgiler evimin kasasında şifresi-'' Daha fazla konuşmaya gücü yetmemişti. Nefes almakta güçlük çektiğine zaten tam açamadığı gözlerini hepten kapattı. Ben kimseyi duymuyordum elini sımsıkı tutmaya devam ettim. Araba hastanenin önünde durduğu zaman bedenini sedyeye yatırdıklarında tuttuğum elini yavaşça bırakmıştım o benim elimi çoktan bırakmıştı. Sarsak adımlarla peşlerinden gittiğimde hiçbir acelem yoktu. Az sonra doktorların ettiği iki üç kelimeyi duymamıştım çünkü kulaklarımda sadece Burhan'ın sesi vardı.
Artık hiçbir duyguyu hissetmiyordum telefonu elime aldığımda elimdeki kanı bile gözlerim görmedi. Karşıma ilk Dolunay çıktığında onu aradım onun söylemlerini kulaklarım duymuyordu konuşma sırası bana geldiğinde sesim dümdüzdü "Efarit Burhan'ı öldürdü. " Daha fazla mecalim kalmadığından telefonu kulağımdan çekmiş hastane koridorunda birkaç adım atamadan bedenimi daha fazla taşıyamamıştım. Ellerim iki yana düşerken yere yığıldım. Hayır baygınlık geçirmedim bilincim gayet yerindeydi.
Doğu benden daha kuvvetli bir halde arkamda duruyordu. Düşmemi engellememiş ya da beni tutmamıştı çünkü daha güçlü olmam için düşmem gerektiğini biliyordu içi yansa da beni tutamazdı. Şu an yıkılırken beni tutamamanın ona nasıl acı verdiğini bilemezdim fakat gelemezdi çünkü savaşmak için bir darbeye ihtiyacım vardı. Gözlerini kapatmış sırtını hastanenin soğuk duvarına yasladığına emindim. Beni görürse yenilirdi, o yenilirse ben savaşamazdım
Sesini duydum ağlıyordu ve duygudan yoksun bir sesle az önce benim yaptığım gibi kara haberi veriyordu. "Efarit Burhan'ı öldürdü. " bunu söylediği an acıyla gözlerimi kapattım. Az önce kimseye haber vermemişim ilk defa duyuyormuşum gibi başımı önüme eğip hıçkıra hıçkıra ağladım. Söylemek başka duymak başkaymış. İnsan başkasından duymadığını kabullenemiyordu.
Doğu ile telefonlarımıza aynı anda gelen bildirimin sesini duymama rağmen dönüp bakmadım ne yazdığının bir önemi yoktu çünkü ben kime söz verdiğimi hatırlamıştım. Bu ilk kaybedişim değildi unutmuşum.
Hayatımızla ilgili sorduğumuz sorular ve içimize düşen şüpheler cevapsız kalabilirdi fakat kaybettiğimizi veya kazandığımızı anlamak çok zor olmazdı. Bir oyundan değil gerçeklerden bahsediyorum. Hayat kaybetmek ve kazanmaktan ibaretti. En azından ben hep öyle bakmış her zaman kazanamasam bile hiç kaybettiğimi hissetmemiştim. Kazanamamış olabilirdim ama kaybetmediğim sürece bitmiş sayılmazdı. Bugün böyle değildi. Yaşadığımız bu hayatla ilgi hepimizin bir taraftan sorduğu sorular kendi içlerinde cevaplanmış olsa bile tatmin etmeyebilirdi ama bugün hepimizin emin olduğu ve yaşadığı bir gerçek vardı. Yalan mıydık ya da affedildik mi bilmem fakat şüphesiz ki kaybettik.
Bildirim:1 yeni mesaj
GÖREV 5: HADİ ARKADAŞINIZIN CENAZESİNE KATILIN!
NOT: ERGUVANLARI TERCİH EDERİM.
-------------------------------
BÖLÜM SONU
Şifreleri uyduruyorum. Mantıklı gelmeyebilir. Bazı cümleler fazla karmaşık farkındayım.
Yazım ve noktalama hataları için üzgünüm.
Yorum yapmayı unutmayın!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 109 Okunma |
54 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |