
Her derde çare olsaydı türkü söylemezdik.
BİRKAÇ GÜN ÖNCE
''Her gün saçmalamak konusunda kendimizi biraz daha aşıyoruz Yansı farkında mısın?'' diye sorduğumda gerçekten akıl sağlığından şüphe ediyordum.
Başını sallayıp ''Farkındayım Deniz. Bunu daha öncede milyon kere söylediniz.'' derken fazla sinir bozucuydu.
Dolunay elini masaya götürüp mavi gözlerini kocaman açarak ''Ben diyorum şu kızı internetteki kitaplardan uzak tutalım. Okudukça kuruyor kurdukça saçmalıyor.'' dedi.
''Emin ol Dolunay okuduklarımı görsen benim planlarımın onların yanında nasıl akla yatkın olduğunu anlarsın.''
Mert konuşmamızın bitmeyeceğini anlayıp araya girmişti.
''Şimdi sen diyorsun ki Vedat Çiğil ile görüşebilmek için kısa bir süre babanın şirketinde çalışacaksın sonra biz Ankara'ya dönüğümüzde ona bir iş teklifinde bulunup görüşmemizi sağlayacaksın. Bunu yapabilmek için kararları senin verebilmen gerekiyor peki bunu nasıl yapacaksın?''
''Yönetim kurulunda babam kadar etkili olan birini yanıma çekerek.''
Ulaş çenesini kaşıyıp düşünceli bir halde gözlerini kısmış Yansı'yı süzerken ''Harika bir hayal gücün var Yansı ama hadi yapalım.'' demişti.
Dolunay yine söze karıştığında aralarında ki tartışma devam etmişti.
''Ben artık inanıyorum biz kesinlikle bir kitabın içindeyiz çünkü bu kadar kısa sürede şirketin kontrolünü ele geçirme düşüncesi gerçek olamaz.''
''Üniversitenin ilk yıllarında babam Ankara'dayım diye bunu fırsat bilip orada da şirket açmak istemişti. Bende bir süre orayı yönetmiştim sektörü biliyorum tecrübem var yani.''
''Sen sektörü bildiğin halde kısa bir sürede yükseleceğine inanıyorsun bende bilmediğim halde bu işlerin öyle kolay olmadığını söylüyorum.''
Araya girdim. ''Diyelim ki bütün işler senin istediğin gibi gitti. Sunduğun teklif yönetim kurulunda başarılı bulundu. Peki ya sonra? Vedat bizimle görüşmeyi kabul edecek mi? Şöyle sorayım. Vedat bizimle görüşmeye bizzat kendisi mi gelecek?''
''Hem görüşerek tam olarak ne elde edeceğiz?'' diye devam ettirdi Mert.
''Biz adamla iş yapıp para kazanmak için görüşmek istemiyoruz aramızda bir samimiyet kurup aile ilişkilerini öğrenmek istiyoruz. Bunu dışardan istediğimiz düzeyde öğrenemeyiz.''
''Bütün bunları sarma sararken konuşmamız ne kadar doğru?'' diye sorduğumda diğerlerini işaret ettim. Yansıların bahçesinde çardağın altında oturuyorduk. Ulaş bile sarma sarıyordu üstelik Mert ile ikisinin hepimizden güzel sarması fazla sinir bozucuydu. Yılların emeğine karşılık daha dünkü çocuklar nasıl bizden güzel sarma sarabilirdi?
Dolunay söylediğim üzerine bir tencere sarma sardığını yeni fark etmiş olacak ki ellerine bakıp irkilerek geri çekildi.
''Bu arada biz hangi yaprağı sarıyoruz zeytinyağım?''
Yansı sabır dilercesine gözlerini kapatıp ağzının içinden birkaç laf gevelerken ben de Doğu'nun söylemesi ile üzüm yaprağı değil de farklı bir yaprağı sardığımızı anladım.
''Efelik yaprağı, pişince yumuşacık oluyor.''
Doğu anladım anlamında başını sallayıp sarmaya devam etti.
''Sen niye kızıyorsun çocuğa? Zeytinyağı ne kadar pahalı haberin var mı? Çocuk seni değerli bir yağa benzetti.'' diye gülerek Yansı'ya takıldığımda ters ters bana bakıp ''Geçen de bulaşık köpüğüydüm ama!'' dediğinde dayanamayıp sesli güldüm.
Ortamın biraz yumuşadığını hissettiğimde sabahtan beri içimi kemirip duran soruyu sordum. ''Peki Kaya'nın günlüğü?'' dediğime Yansı'nın gülüşü solmuş aldığı yaprak elinden düşmüştü.
Az önceki ciddiyet geri geldiğinde kendimi suçlu hissetmiyordum çünkü eninde sonunda bu konuyu konuşacaktık. Yansı derin bir nefes alıp geriye yaslandı.
''Birlikte okuduk. Ailesinden, bildiğimiz sıkıntılarından ve bizimle geçirdiği zamanlardan bahsetmiş''
''Benimde anlamadığım kısım dediğin gibi ailesinden bahsetmiş. Bir insan ailesiyle herhangi bir problem yaşamaz mı? Biz bile hala ailemizle günde on posta kavga ediyoruz. Kaldı ki lise yıllarında böyle kavgalar daha çok olur ama Kaya'nın yazdıkları hiç de öyle değil. Ailesinden hep iyi bahsetmiş.''
''Tüm yazılanların Kaya'nın elinden çıkmış değil mi? Yani farklı bir el yazısı var mı?'' Mert'in sorusunu Yansı cevapladı.
''Kaya'ya verdiğim bir kitap vardı üzerine yanımda dururken notlar almıştı. Karşılaştırdım farklı bir el yazısı yok.''
''Yazmayı bıraktığı tarih dikkatimi çekti olaydan bir ya da iki ay önce değil çok daha önce yazmayı bırakmış.''
''Belki sınav yılımız olduğu için vakit bulamamış olabilir mi?''
''Okullar açıldıktan sonra bir süre daha devam etmiş. Üstelik bu günlük ortaokul zamanlarından kalma liseye geçmek için girdiği sınav yılında yazmaya başlamış. Hem insan uzun zamandır yaptığı bir işten sıkıldığında ya da vakit bulamadığında bir çırpıda bırakmaz. Yazdığı satır sayıları arasında uçurumlar yok. Bir çırpıda yazmayı bırakması fazla tuhaf.''
''Kimse yazılarla oynamadıysa Dolunay'ın dediği gibi ailesi ile ilgili yaşadığı problemleri yazmaması çok tuhaf. Sanki onlarla pembe bir dünyada kötülüğün olmadığı bir kutunun içinde yaşıyorlar.''
''Ya da günlüğü okuyorlar.'' Sessizliğini bozan Doğu ile hepimiz ona bakınca bedenini masaya yaklaştırıp açıkladı. ''Demek istediğim Yansı'nın söylediği gibi günlüğü yazan Kaya'dan başkası değil ama bu yazdıklarının hepsinin doğru olduğu anlamına gelmez.''
Ulaş elini anlına götürüp ''İyi de madem birilerinin günlüğünü okuduğunu biliyordu neden yazmayı daha önce bırakmayıp devam etti? İnsan içini dökmek için yazar başkası okusun diye değil.'' dediğinde başımı salladım.
''Belki de bırakırsa okuduklarını anladığını öğrenmesinden korktu.'' Mert'in böyle söylemesi üzerine aklıma gelen ilk seçeneği sundum.
''Ailesinden mi yani?''
Yansı düşünceler arasında boğuşurken ''Belki de sadece birinden. Kız kardeşiyle görüşmüştünüz. Size ne anlattı?'' deyip. Söz alması için Ulaş ve Dolunay'a baktığında. Dolunay omuzlarını dikleştirip konuşmaya başladı.
''Beklediğimizden daha güleç yüzlüydü. Bizi gördüğüne sevindi. Biraz Kaya hakkında konuştuk. Ağabeyi ile ilgili değişimin kendisinin de farkına olduğunu söyledi. Ölmeden önceki son bir yılda evde bir garipliğin olduğunu ama bunun son zamanlarda daha fazla hissedildiğinden bahsetti. Ağabeyinin üzerinde her zamankinden farklı bir korku sezinlemiş. Bazı geceler ise-'' Dolunay cümlesini yarıda kestiğinde söylemekte zorlanıyordu. Sertçe yutkunup gözlerini bizden kaçırırken devam etti ''Bazı geceler benim suçum değil dediğini duyuyormuş'' Sıkıntıyla ofladığımda arkama yaslandım.
Her bir adımda başka bir soruyla karşılaşıyorduk. İşler gittikçe sarpa sararken bizim önümüzde sadece sorular vardı. Efarit ile alakalı hiçbir bilgimiz yoktu.
''Önce güzellikle halletmeye çalışalım. Doğu sen adamı dediğim gibi alttan alta tehdit edeceksin ama bunu sakın direkt yapma! Ben hem sizi def edebileceğimi hem de sizden daha iyi bir teklif sunabileceğimi göstereceğim. Kendimi kanıtlamam için onun başını belaya sokup yardım eli uzatan olmalıyım ki beni desteklesin."
"İyi de adama şirketinizin içine kadar girmişler ben de yardıma geleyim dedim dersen senin yaptığını anlamaz mı?" diye sorduğumda hemen cevap verdi.
"Benim sorunu bilip yanına gelerek bunu kullanacak kadar kurnaz ama başına bela açamayacak kadar korkak olduğumu düşünür. Beni tanıyorsunuz bunu yapabilecek kadar cesur muyum sizce?"
Alayla gülümseyip "Değilsin diye biliyorduk." dedim.
"Tek başıma olsam korkardım ama siz olunca korkmuyorum. Başka sorusu olan?" Mert elini kaldırınca ona söz verdi.
''İyi de bu Vedat'ın adamları bizi gördü. Tanırlarsa ne yapacağız?''
Bunun üzerine Yansı'nın aklına ne geldi bilmiyorum ama bana ve Dolunay'a bakıp gülümserken ''Onunla birebir iletişime geçen siz olmayacaksınız.'' dediğinde başımızı yakacağını anlamıştım.
''İşler iyicene mafya dizisine döndü kimse hiçbir şey anlamıyor. Karakterler olarak okuyucuları yalnız bırakmama olayını biraz abarttık sanki.'' Doğu yine bitmek bilmeyen kitap evreni muhabbetine girince Dolunay dayanmayarak bir hışım ayağa kalkarken ''Sıcak bastı bu sohbetlerden ben içeri geçip soğuk içecek filan getireceğim.'' deyip ayaklandığında yan evden gelen müzik sesiyle kaşlarını çatıp oraya döndü.
''Bende sabahtan beri bu köpek sesi nereden geliyor diye evin içinde dört dönüp hayvan arıyorum.'' demesinin ardından ayaklarını vura vura içeri geçerken ellerini yukarı kaldırmış millete akıl fikir kendisine de sabır diliyordu.
Yansı da ayağa kalkıp ortalığı toplarken ''Ben de gidiyorum kulaklarım buna daha fazla maruz kalmamalı. Siz de Ceza açın kulağımız gerçek bir rap görsün. Bunun etkisini anca Ceza siler.'' demişti. Bu haline gülümserken gözlerim onu dikkatle izleyen Doğu'ya takıldı. Az sonra düşünceli bir sesle "Yansı?" dediğinde Yansı izlendiğinin farkında değilmişçesine ona bakmayıp işine devam ederken cevap verdi. "Efendim." Doğu'nun bunun ardından öyle bir iç çekişi öyle bir bakışı vardı ki istemsizce kaşlarımı çattım. "Biliyorum çok yersiz ama itiraz etme belki söyleyecek çok vaktimiz yoktur. Seni seviyorum." Bir hışım kurduğu cümlenin üzerine Yansı'nın gözleri kıpraşırken sertçe yutkunup masayı daha hızlı toplamaya başladı yanımızdan gitmeden önce ise kısa bir an Doğu'ya değen bakışlarını kaçırıp "Biliyorum." dedi. Doğu'nun onun arkasından hafif bir tebessüm ettiğini gördüm. Diğerleri ikisinin arasında olan her zamanki diyaloglardan biri sanıp umursamazken ben bu sahneyi dikkatle izledim çünkü ötekilerden farklıydı. İnsana duygusal bir sahnenin boğazda bıraktığı bir yumru veriyordu. Yutkunsan gitmez ağlasan geçmez...
Anlamam çok uzun sürmemişti.
GEÇMİŞ ZAMAN
''Notlarınız hakkında şunu söylemek isterim bu sefer birkaç öğrenci beni şaşırttı.'' Aysun hocanın gözlüklerinin ardından bize attığı bakışlar bir yana Doğu'nun hemen bedenini dikleştirmesine göz devirdim.
''Özellikle Doğu arkadaşınızın üzerinde çekirdek çitlememek için kendimi zor tuttuğum sınav kağıdının ardından bu seferki sonuçları ilaç gibi geldi.''
Doğu kırılmış bir ifadeyle elini kalbine götürüp dudak büzerek konuşmaya başladı.
''Hocam kalbimi kırıyorsunuz. Bir eğitimci olarak beni teşvik edeceğinize sınav kağıdımla dalga geçmeniz hiç hoş değil.''
Aysun hoca göz devirip ''Tabi sen hazırladığım sınav kağıdı için üzerinde çekirdek çitleyip çay içmelik bir kağıttı dediğinden bende böyle konuşuyorum kusura bakma!'' söylediğiyle gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Bakışlarım yine nasıl bir bahane bulacağını merakla beklediğim Doğu'ya döndü.
''Hocam ben onu benim için söyledim sınav kolaydı manasında.''
''Peki niye o kadar düşük aldın?''
''Arkadaşlarım kendini kötü hissetmesin istedim. Bazı soruları o yüzden boş bıraktım.'' dediğinde Ulaş'ın dudakları kıvrılırken şakayla ensesine vurmuştu.
Aysun Hoca çarpık bir gülümsemeyle Doğu'yu sınıfa gösterip ''Ne kadar yüce gönüllü bir insan görüyor musunuz?'' dedi.
''Hocam ama benim aklıma bir yere takıldı. Tüm hocalar anlaşmış gibi aynı cümleleri kurunca sorayım dedim. Gerçekten geçen ki notlarımla sayısal loto oynasaydım tutturur muydum?'' Hocamız pes etmişçesine eliyle yüzüne vurunca tüm sınıf gülmüştük.
''Sen bu kafayla onu da tutturamazdın.'' dedi sonra sınıfa dönüp ''Neyse ki sınıf ortalamanızı yükselten arkadaşlarınız da var.'' dediğinde kimleri kast ettiğini anlamıştık. Bir önceki dersten dolayı kendilerine biraz kızgındık.
''O arkadaşları biliyoruz hocam. Kendileri matematik ortalamamızı yükseltirken yanına Almanca eklemeyi ihmal etmemişler. Hepimizi tek bırakıp yüksek almışlar. Yemediğimiz azar kalmadı.'' Doğu, Burhan'ı görebileceği şekilde başını eğip sözlerine devam etti.
''Oğlum sen niye böyle yapıyorsun ya? Düşünme bu kadar. Bak burada düşündükçe var olmazsın düşündükçe mahvolursun. Ben senin iyiliğin için söylüyorum. Biz ne yaptık lan sana? Silgi istedin vermedik mi? Kalem istedin vermedik mi? Bak ben yeri geliyor tüm sınıfa tükenmez kalemimi gezdiriyorum. Sen niye böyle yapıyorsun?'' Doğu'nun yakınmaları üzerine bütün sınıfın onu alkışlamasının ardından Burhan gözlüklerini düzeltip yalancı bir öksürükle sabahtan beri ondan beklenen açıklamayı yapmaya karar vermişti. Aysun hoca ise arkasına yaslanıp kollarını göğsünün üzerinde bağlayarak iflah olmayacağımızı bildiği bakışlarla bizi dinliyordu. Kadın yıldı bizden.
''Arkadaşlar Almanca sınavının üzerine sınıfın notlarının bu haksız sınavla düştüğünün farkındayım. Size söylemedim ama artık itiraf etmenin zamanı geldi benim Almanya'da dayım olduğu için ondan çat pat Almanca öğrenmiştim. Açıkçası o olmasaydı bende sınavdan yüksek not alamazdım çünkü işlemediğimiz konularda vardı. Sınıf mahkememizin vereceği cezaya razıyım.'' Bir işin arkasında da dış güçler olmasa dişimi kıracağım. Başını eğip selam verdikten sonra gözlüklerini düzeltip yerine oturmuştu. Sınıfta ise bu sefer farklı bir uğultu baş göstermişti.
''Bunun sınıf mahkemesince yargılanması gerekmez mi?''
''Bunun için bir yaptırım uygulamalıyız.''
''Evet bize önceden söyleyip ders çalıştırabilirdi. Sınıf dayanışmamızı ve sınıfımızın koyduğu yasalara aykırı bir davranış gösteriyor.''
'''Geçen kavga ettim diye sınıf mahkemesi bana müdürden bile daha ağır bir ceza vermişti. Tüm hafta sınıfı ben temizledim yargılanma talep ediyorum.''
Her kafadan bir ses çıkarken bu sefer tanıdık biri konuşmuştu.
''Vallahi Burhan kusura bakma ama geçen sefer İngilizce notlarımdan birini gözden kaçırdım diye tüm hafta sınıfın sıralarını silmiştim. Bende yargılama talep ediyorum.'' Bunu söyleyen Dolunay'dı.
''İyi de mahkemenin hakimi sınıf başkanımız olan Burhan değil miydi? Şimdi kim yönetecek?'' Hepimizin bakışları başkan yardımcımıza kaydığında Doğu yumruk yaptığı elini sol göğsünün üstüne koyup ayağa kalktı.
''Başkan yardımcısı olarak sınıfımızın geri kalanına haksızlık olmaması adına bu mahkemeyi ben yöneteceğim! Pazartesi günü öğle arasında ilk mahkeme görülecektir!'' Sınıftaki herkesin alkışlaması üzerine Doğu herkese selam verip yerine oturdu.
Aysun hoca tüm bu olanları hiç kıpırdamadan aynı şekilde izlerken ''Yönetmelikte bir sınıfın kendi anayasasını yazmasıyla ilgili herhangi bir madde var mı ona bakacağım. Gittikçe devletleşiyorsunuz Allah kimseyi sizin elinize düşürmesin!'' dediğinde içtenlikte dua ettiğini anlayabiliyordum. Bu duruma ne diyeceğini bilemeyen bir hali vardı.
Zil çalarken tuhaf bakışlarla son kez bize bakıp sınıftan çıkmıştı. Biz içerde kalmaya karar verip cam kenarına geçtik. Önceki teneffüs montsuz dışarı çıkıp soğuğu yiyince hala vücudumuz ürperiyordu.
''Aysun hocamızla beden hocamızı bir tek ben yakıştırıyor olamam değil mi?'' Alakasız bir konuyu ortaya atan Yansı'ya hepimiz baygın bakışlarla bakarken ben dayanamayıp düşüncelerimizi dile getirdim
''Konumuzla alakası ne?''
''Bir konumuz yoktu ki ben açayım dedim.''
Bunun üzerine Doğu'da ''Akşam buluşup kar topu mu oynasak?'' diye sordu.
İzmir'de çok kar yağmazdı. Yine de bunun buradaki son karımız olacağından bihaberdik. Sanırım bizden sonra da yağmamıştı.
Dolunay birbirinden kopuk muhabbetlere karşı cevap niteliğinde olması için ''Havalı havalı aktiviteler yaptıktan sonra kar yağınca içimizden çıkan Anadolu çocuğuna mani olamayıp arabaların üzerine resim yapmaktan mı bahsediyorsun? Ben gelirim.'' diyerek gülümsemişti.
Doğu bu uzun cevabı beklemeyerek afallamış bir halde ''Sadece son iki kelimeyi söylesen yeterdi.'' diye cevap vermişti.
Yansı'nın ise derdi bambaşka heyecan içinde konuşmuştu.
''Bölümü doldurmamız lazım ki diğer bölüme geçelim o daha heyecanlı.''
Doğu saçını geriye atıp burnu havada ''Bende olmasan bölümü atlayacaklar neyse Deniz'in annesinin gönderdiği kekten yiyeyim bari.'' demesinin ardından sırama doğru giderken arkasından dalgınlıkla kafamı sallamıştım. Bir anda gözlerim fal taşı gibi açılmış annemin bana verdiği yemek kabını elinde tutan ve hiç vakit kaybetmeden bir dilim keki yemeye başlayan kişiye baktım.''
''Doğu sen benim eşyalarımı mı karıştırıyorsun?'' diye kızdığımda hiç ciddiye alan bir hali yoktu.
''Alındım ben öyle bir insan mıyım?''
''Öyle bir insansın!''
''Sıranın altına koymuşsun ders boyu gözüm oradaydı. Ne yapsaydım, yemese miydim? Hepsini sen mi yiyeceksin? Az ye biraz.'' Gözlerimi kısmış onu baştan aşağı süzerken aklıma gelenle hınzırca gülümsedim. Yansı'ya bakıp ''Geçen ki Mehmet kayıp düşmüş.'' dediğimde Doğu'nun gülümsemesi anında solmuştu. ''Her sıkıştırdığımda konuyu ona getiriyorlar yengemiz dedik bağrımızdan vurdu.'' Bizim duymadığımızı sansa da söylediklerini işitmiştim ve bu beni daha çok keyiflendirmişti.
Yansı umursamazca omuz silkip ''Geçmiş olsun.'' dediğinde göz devirdim. Bu kız olmadık yerlerde aptallaşıyordu. Kolunu dürttüğümde bile ne var diye bana bakıp başını cama çevirmişti. Doğu'nun gülümseyerek onun bu sakin tepkisini izlediğinin farkında değildi. Bense sinir olmuştum.
Dolunay'da benim gibi memnuniyetsizce ikisine bakıp ''Yalnız değilsin Deniz. Ortamın romantizm seviyesini yükselten bu ikisinden bende hoşnut değilim.'' demişti.
Kimse normal değil!
''Ee akşam buluşuyor muyuz?'' diye sordu Yansı.
''Ders çalışmam lazım.'' dedi Dolunay. Az önce alay etmek için kurduğu uzun cümlesine nazaran bu sefer ciddiydi.
''Sabahtandır gömüldün kitaplara azıcık başını kaldırdın diye boşa gidecekse bırak gitsin!'' dedi Yansı. Böyle konularda titiz olmakla birlikte umursamaz bir tarafı da vardı.
Mert, Ulaş'ın kulağına yaklaşıp "Bunu ders çalışalım diye arabayla hepimizi kaçıran kız mı söyledi?" Diye sorduğunda aklıma gelen anıyla kıkırdamadan edemedim.
Yansı'nın keskin bakışları onu bulurken deminki laubali tavrından eser kalmamıştı
"Evet ben söyledim Mert!"
Mert toparlamaya geçmişti "Şundan söyledim: Ne güzel hepimizin yerini tespit edip organ mafyası misali limuziniyle bizi kaçırmıştı değil mi arkadaşlar?"
Hepimiz başımızı sallarken Dolunay'ın yüzünde hoşnutsuz bir ifade belirmişti.
"Nasıl unutabilirim ki? Kaya korkudan ne yapacağını şaşırmıştı. Mafya olmadığımıza ikna edene kadar canımız çıktı. Burhan'ı ayıltmak ayrı bir dertti zaten."
''Her neyse bu akşam hepiniz geliyorsunuz.'' dedi Yansı itiraz istemeyen bir tonda. Tabi aramızda kimsenin uslu durmaya niyeti olmadığı için yine birinden itiraz gelmişti.
''Ben dedemin yanına gidecektim birkaç sipariş vardı.'' Ulaş'ın yalan söylediğini bildiğimizi belli ederek ona baktığımızda Doğu onaylamadığını belli eden bir hareketle ''Adam neden seni hala kovmuyor anlamıyorum.'' dedi.
Bu sefer Mert'te Doğu'nun yanında durmuştu.
''O kadar çok saksısını çanağını kırdı ki adamda düşürecek maaşı kalmadı.''
''Bugün Dolunay izne mi çıktı? Onun yerine laf sokuyorsunuz.''
Dolunay bunu duyduğu an gözlerini dikip ona bakmıştı. Bir teneffüse çıktık birbirimize demediğimiz kalmadı.
''İnsanlar benim safıma geçiyor diye onlara kızamazsın.''
Ulaş onaylamayarak başını sallarken bir anda gözü bir yere takılmış ve gülümsemişti. Bize kısa bir veda edip gittiği yere baktığım an ellerim Dolunay'ın elini tutarken Yansı göz devirmişti.
''Bu çocuk Doğu'dan bile salak!'' diyen Mert'ten başkası değildi.
''Bana salak dediğin kısmı geçersek onun için yaptığın yorum doğru Mert.''
Kapının önünde durmuş Gülce ile gülümseyerek konuşuyordu. Bir süredir birliktelerdi daha doğrusu o yağmurlu günden beri birliktelermiş. Ulaş Gülce'yi seviyordu ama Gülce'yi tanımıyordum sevince nasıl olur bilemezdim. Ulaş'ın ilişkisiyle problemimiz yoktu. Kör olmasıyla ilgili problemimiz vardı. Dolunay hislerini anlatamayacak kadar korkak olabilir ama her haliyle onu sevdiğini anlayamaması onun suçuydu. Bunun için onu suçlamamız saçma gelebilir. İnsan anlatmadıkça anlaşılmaz ama çocukluktan beri bir aradayız nasıl anlayamıyordu?
''Belki de anlıyordur da kabul etmiyordur Deniz.'' Yansı'nın sesiyle ona döndüm.
''İnsan bazen anladığına inanmak istemez. Görmezden gelir aptalı oynar ki gerçekleri görüp büyüyü bozmasın."
Yansı'nın sözlerini Dolunay yanımızdan ayrılıp başını sıraya koymadan önce hüzünle özetlemişti.
"İnsan bazen gerçeğe inanmak istemez, inanmak istediğini gerçek sanır."
-----------------------------------------
''Baba diğerlerinin ailesini de organize ettin. Tamam kar topu savaşı yapacağız da bu işi fazla ciddiye almıyor musun?'' Yumruk yaptığı bir elini diğer avucuna bastırışını ve gözlerindeki savaş pırıltıları gözümü korkutuyordu. İnşallah sağ çıkardık.
''Denizcim alt tarafı ailelerle kar topu oynayacağız ne savaşı? Asla çocukluk intikamımı filan almaya çalışıp olayı kan davasına çevirmeyeceğim.''
Bu işin sonu kan davası demedim çünkü kendi kafasında çoktan hepsini kara gömmüştü.
''Denizcim babanın bilmem kaçıncı geleneksel kar topu savaşına girişi bu. Merak etme ilk kaybedişi olmayacak.''
Annemde olaya karışınca ben çoktan pes ettim. Olay çok masum başladı. Burada çok fazla kar yağmaz yapınca da bizimkilerle beraber dışarı çıkıp oynayalım dedik. Tabi aileler olayı duyunca bir anda kendilerini de dahil edip bunu aile oyununa çevirdiler. Keşke sabah erkenden bizimkileri arayıp dağa çıkmayı teklif etseydim. Burada kurda kuşa yem olacağız.
''İyi çıkalım madem.'' dediğimde babam heyecanla öden çıkarken annem arkasında başını umutsuzca sağa sola sallamıştı.
Buluşma noktasına geldiğimizde işi ciddiye alan tek ebeveynlerin benimkiler olmadığını anlamıştım. Yansı'nın annesi tam teçhizat duruyordu. Yansı beni görünce yanıma geldi.
''Annem ve babam sizinkilerin katılacağını öğrenince biz de geliyoruz o zaman demesine ayrı, bunun çocukluktan kalma bir savaş olduğunu öğrenip onların işi bu denli ciddiye almasın ayrı şaşırdım. Benimkilerin burnundan kıl aldırmadığını düşünürsek şaşırmam normal.''
Ailelerimiz göz göze geldiğimde ise buz gibi havayı iliklerime kadar hissettim.
Birbirine ölümcül bakışlar atan bu kadar insan arasında dururken ortamdaki soğukluk kesinlikle yağan kardan değildi.
''Az önce geçen çalıyı bir tek ben görmüş olamam.'' dedi Dolunay korku sezdiğim sesiyle.
Ulaş'ta aynı tonda onu destekledi. ''Seninle aynı atmosferi göreceğimi düşünmezdim ama ben de gördüm Ay.''
Mert bir anda elimi tutunca Ona baktım.'' Deniz çok geç değil hadi ormana gidelim kurda kuşa yem oluruz burada.'' Mert'in benim fikrimi başka bir şekilde dile getirmesi için fazla geç kalmıştık.
''Benim yemekte ocağım var ben gideyim.'' Doğu korku dolu bir sesle yanımızdan ayrılacağında Ulaş kazağından tutup geri çevirmişti. Bu çocuk her kaçma teşebbüsünde Ulaş'ın yanında duruyor.
''Bırak artık yakamı Ulaş! Bunu gerçek anlamda söylüyorum.''
Yansı şaşkınlığını gizlemeyerek Savaş Amca'ya baktı. ''Savaş Amca bile hazır ola geçmiş. Kusura bakma Mert ama baban benim babamdan bile daha ciddi biri gibi göründüğü için söylüyorum.''
''Hadi başlıyoruz. Aileler mi yarışacak yoksa kadınlar ve erkekler olarak ikiye mi ayrılacağız?'' Yansı'nın annesinin konuşmasıyla hepimiz ona döndük fikrini ilk söyleyen Dolunay oldu.
''İkiye ayrılalım Binnur Teyze.'' Ulaş kınayarak onu süzerken ''Bir kere de şaşırt Dolunay bir kere be!'' dediğinde Dolunay huyum kurusun dercesine omuz silkmişti.
''Aynen ikiye ayrılalım.'' Yıldız'da Dolunay ile aynı fikirdeyken Ulaş bu sefer ona takıldı.
''Sen zaten Dolunay'ın bir küçüğüsün farklı bir fikir beklemiyorduk.''
Yıldız bilmiş bir ifadeyle başını salladığında Dolunay onu yanına çekmişti.
Biz ikiye ayrılıp karşı saflara geçerken Mert ile birbirimize endişe dolu bakışlarla bakıyorduk.
Yasemin Teyze kenarda izlemeyi seçmişti Savaş Amca yanımıza gelmeden önce kendi atkısını onun boynuna sardığında bakışları yüzünde gezinirken Yasemin Teyze ifadesizce yere bakıyordu. Bu hallerini kaşlarım çatılı halde izlerken sanki Savaş Amca yüzüne bakması için bir çaba sarf ediyor da bunu bildiği halde ona bakmıyor gibi bir hali vardı.
Savaş Amca pes etmiş bir halde karşı tarafa geçtiğinde babam destek olmak istercesine eliyle omzuna vurmuştu.
Yasemin Teyze'nin başla komutuyla sertçe yutkunup içimden mahkemede soluğu almamamız için dua ediyordum.
------------------------
''Mert bir süre konuşmayalım!''
''Ama Denizim oyun oynuyorduk.'' Bana yaklaşmaya çalıştığında bir adım geri çekildim.
''Oyunmuş bildiğin beni kara gömdün kaybolup gidiyordum. Ulaş bile Dolunay'a öyle davranmadı.''
Doğu yine dayanamayıp alakasız yorumlarından birini yapmıştı.
''Biz oynarken arkada cilveloy çalıyordu herkes birbirine karşı o kadar kibardı işte!''
Bıkkınlıkla ona bakarken ''Doğu bu olayın konumuzla ne alakası var?'' diye sordum.
''Okuyucular ilerde sahneye klip yaparlarsa ne şarkı koyacaklarına dair zorlanmasınlar diye söylüyorum. Bütün çiftler birbirine cilve yapıyordu. Yansı ve ben kanlı bir savaş beklerken hayal kırıklığına uğramıştık hatta Savaş Amca bile oyuna katılmayan Yasemin Teyze'ye her attığı kardan sonra bakış atıyordu. Bir ara oyunu bırakıp karşısında zeybek oynayacak sandım.''
Ulaş bir elini Doğu'nun omzuna koyup bilmem kaçıncı kez kendini sorguluyordu. ''Ben niye seni dövmüyorum ki?''
Bunun üzerine Mert Doğu'yu uyarma ihtiyacı hissetmiş olacak ki ''Doğu benden sana tavsiye çok büyük bir eşeklik yapma yoksa Ulaş bütün biriktirdiklerini tek seferde yüzüne geçirecek.'' demişti.
Dolunay hiddetle lafa karıştı. ''Ulaş'tan önce ben dövebilirim malum beni kar topu gibi yuvarlayan kendisiydi.''
''Yenge ben nereden bileyim senden kar topu olmayacağını. Yuvarlandıkça olur sandım.''
Dolunay inanmayarak ona bakarken gülmek ve ağlamak arasında kalmıştı.
''Allah akıl dağıtırken bu herif kesin peynir ekmek yiyordu.''
''Muhtemel ama kesin aklıma düşen payı da almışımdır.''
''Kar topu oynayalım dedik harbiden iş savaşa döndü babamızı bile tanımadık.'' Mert doğru söylüyordu. Ben bile babamı Ulaş sanıp Kafasına kocaman bir kar topu fırlatmıştım.
''Kenafir gözlü bir arkadaş da cüssesine bakmadan sırtıma çıktı!'' Ulaş acıyla sırtını ovuştururken lafı kime dokundurduğu belliydi. Yine başlıyoruz.
Doğu ve Yansı heyecanla Dolunay'ın ne cevap vereceğini beklerken ikisi de başını ona çevirdi. Şu sıfatlarında ki zevk alan keyifli ifadeyi gören düğünlerinde çil çil zeytinyağı geldi sanır.
''Kenafir gözlü arkadaş kim bilmiyorum ama bir ihtimal seni orman kaçkını sandıysa yakalamak istemiştir. Alınma cüssenden dolayı söylüyorum.''
Bunun üzerine olayları heyecanla izleyen ikili yumruk yaptıkları ellerini dudaklarına götürüp hınzır bir gülümsemeyle Ulaş'a döndüler.
Ulaş sinir olduğu belli olan bir ifadeyle ''Belki de beni kendi akrabalarıyla karıştırmıştır.'' dediğinde bu sefer Yansı ve Doğu ifadelerini bozmadan Dolunay'a baktılar.
''Sanmıyorum gözleri iyi görüyordur ancak türünü tanımlayamamış olabilir.''
Tartışmaları gittikçe şiddetlenirken birbirlerine verdikleri her cevapta seslerinin tonu da yükseliyordu.
''Benimle aynı alemde yaşamadığı için de olabilir.''
''Seni görünce başkalarına zarar verme diye de üzerine zıplamış olabilir.''
''O zaman önce kendisinin ortadan kaybolması gerekmez mi?''
Dolunay'ın cevabından önce Mert fırsattan istifade ederek yanıma yaklaşıp ''Hala kendilerinden mi bahsediyorlar? Gittikçe kaplanın saldırdığı bir aslanla kavgasını izlediğime inanmaya başlıyorum.'' dediğinde ters ters bakıp yanından uzaklaşınca yüzü asıldı.
''Seni kara gömüp orada bırakmamanın utancı yüzünden ortadan kaybolabilirdi haklısın.''
Ulaş karşılık vereceği an sabahtan beri ikisi arasında mekik dokumaktan başları dönmüş olan Yansı ve Doğu artık dayanamayarak araya girdi.
''Yavaş konuşun başımız döndü burada!'' diye çıkıştı Yansı.
''Aynen iki gözüm ve ben neye tepki vereceğimizi şaşırdık. Azıcık yavaş kavga edin.'' Doğu onu desteklediğinde bu sefer Mert olaya son noktayı.
''Direkt kavga etmeyin. Doğu'nun büyük ısrarlarıyla kritik yapmaya gelmişken kendisinin en büyük zevkinin iki keçinin kafasını tokuşturmak olduğunu atlamışız. Evlere dağılalım yoksa karakolluk olacağız.''
Herkes çekirge sürüsü gibi evlere dağıldığında bu durumdan kimse keyif almamıştı. Ulaş ve Dolunay kavgaları yarım kaldığı için üzgünden Yansı ve Doğu daha fazlasını izleyemedikleri için mutsuzdu. Geriye bir tek Mert ve ben kalmıştık. Hiç ona bakmayıp önden yürümeye devam ettim.
''Yemin ediyorum söz konusu kaos olduğunda bizimkiler televizyon programlarını sollar.'' Ufak bir tebessüm yüzümde belirdiğinde kendimi dizginleyip boğazımı temizledim.
Yüzümü görebilmek için başını eğdiğinde bu kıvranan haline gülümserken kafamı diğer tarafa çevirdim.
''Küs müyüz?'' Kollarımı önümde birleştirip saçımı geriye attım.
''Ne küslüğü canım? Alt tarafı beni karda boğmaya çalıştın.''
''Deniz.'' dedi gülen sesiyle i harfini uzatırken dayanamayıp kafamı ona çevirirken onu taklit ederek e harfini uzatıp bende ''Mert'' dedim.
İkimizde bu çocukça hallerimize kıkırdadığımızda Mert beni kendine çekip kolunu omzuma attı.
''Seninle kendi başımı yaktım Deniz.''
Düşünür bir ifadeyle başımı kaldırıp masum bir halde ''Ben Rum ateşi miyim Mert, niye denizde yanasın? Unuttun mu? Ben İzmir'in Deniziyim.''
Başını eğip beklentiyle ona baktığımı anlayıp sözlerimi devam ettirdi.
''Doğru bizim denizimizsin.''
------------------------------------------------
ŞİMDİKİ ZAMAN
Yaşadıklarımıza alışık değildik. Yaşadıkça hayatımız sürekli dönüp duran bir silindire evriliyordu. Aynı yerde kayboluyorduk. Hissizleşiyorduk çünkü sürekli aynı yerde duruyorduk. Tıpkı şu an olduğu gibi. Gözümüzün önünde patlayan bir araba vardı. Benim gözümde zaman daha yavaş akıyordu. Ben hala patlamayı yaşıyordum. Yavaşça arabadan indiğimde Dolunay'ın yanan arabaya haykırışlarının arasından koşmasını ve Ulaş'ın onu belinden tutup geri çektiğinde yere düştüğünü görmüştüm fakat ben ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ağlamalıydım ya da bağırmalı mıydım? Neden hiçbir duyguyu hissetmiyorum kalbim atmayı mı bıraktı? Boğuluyorum, durmayı bırakmış kalbimi yumruk yaptığım elimle vurarak çalıştırmak istedim. Sarsak adımlarla patlamış arabaya giderken kalbime nasıl bir baskı uyguladığımı bile bilmiyordum. Atsın istiyordum bağırmak, haykırmak ve ağlamak ama hiçbirini yapamıyorum. Sadece önümde duran enkaza yürüyorum. Ayağım manasızca bir taşa takılıyor, yere düşüyorum. Soluma baktığımda birinin daha yanımda iki dizinin üstüne çöküp başını yere eğdiğini fark ediyorum. Gözlerim bulanıklaşmıştı ama tanıyorum. Bu kişi Doğu'ydu, yüzünü görmek için kafamı eğdiğimde göremiyorum. Başım başka bir bedene değmeden önce dizlerine düşen bir damlayı görüyorum. Sanırım biri bileğimden tuttu, orada bir baskı hissediyorum. Yüzümü silerken neden böyle yaptığını titreyen sesiyle ''Ağla Denizim.'' dediğinde anlıyorum. Bir yandan ağla derken bir yandan yüzümü silmesinin absürtlüğünü kavrayamıyorum.
Bedenimin kontrolü bende değildi artık sanırım bir şok geçiriyorum. Kim nereye sürüklerse oraya gidiyorum ama yumruk yaptığım elin yeri hiç değişmiyor. Ara ara vurmaya devam ediyorum. Çalışsın istiyorum. Herhangi bir duyguyu hissetmek ve kaybettiğim kendimi bularak yaşama dönmek istiyorum. Bu his çok tanıdık geliyor kalbim ilk defa durmuyor fakat öncekinden daha farklı bir halde var çözemiyorum.
Herkesten bir ses geliyor. Ben kimseyi duyamıyorum sonra biri beni evime getiriyor. Ben kapıdan içeri giriyorum. Günler akıp geçiyor. Birkaç gün olmasına rağmen neden cenazenin kalkmadığını kimseye sormuyorum. Belki de parçalarını arıyorlar. Ne acı bir cümle ama! Ölümünü bu kadar kolay kabul etmeme şaşırmıyorum. Diyorum ya kalbim atmıyor! Evin içinde bir ses var. Sabahtandır rastgele bir kaç parça çalıyor ama bu seferki anneme babamı hatırlatıyor. Sözlerinden anlıyorum. Belki Doğu'ya da Yansı'yı hatırlatır. Sahi Doğu ne yapıyor? Onun yüzüne hiç bakmadım. Gerçi o günden sonra kimsenin yüzüne bakmadım.
''Şu Dağlarda Kar Olsaydım Olsaydım
Bir Asi Rüzgar Olsaydım Olsaydım
Arar Bulur Muydun Beni Beni
Sahipsiz Mezar Olsaydım Olsaydım''
Şarkıya kapının sesi karışıyor ben annemi görmüyorum ama babamın fotoğrafını yerine koyup gözlerini sildikten sonra kapıyı açmaya gittiğini görür gibi oluyorum. Mert'i hissedince hatırlıyorum. Kalbimin durduğu zaman aklıma geliyor. Farkını da anlıyorum. Vicdanım bu sefer taşlaşmamış. O vakit yüzüme bakıp gülümserken bile arkama bakmamıştım.
Beni bir yere sürüklemeye başladığında içimde nereye gittiğimize dair bir merak yoktu. ''Gidelim mi?'' diye sorduğunda konuşmadan kapıya ilerledim. Arabasına bindim, sürmeye başladı. Hiç ses yok. Ben akıp giden yola bakıyorum. Ara ara Mert elini direksiyondan çekip gözlerini siliyor. Bunun benim için bir manası olması gerektiğini biliyorum yine de ben yola bakmaya devam ediyorum.
Nihayet araba duruyor. Bu sefer kimse söylemeden iniyorum. Boş boş bakıyorum etrafa, bizimkiler gözüme ilişiyor. Genişçe bir köprüde durmuşlar hiçbirini incelemiyorum. Ben yanlarına gidince de konuşmuyorlar anlamsızca yürümeye başladığımızda da kimseden bir ses gelmiyor. Kelimeler hepimiz için anlamsız, konuşmak faydasız. Bu zamana kadar yaptıklarımızda anlamsız geliyor. Anlıyorum, bazı acılar susarmış. Haykırmak yok isyan yok yalnızca çığlık çığlığa bir suskunluk var. Hepimizin üstünde bir kabullenişin izi duruyor. Artık Efarit'in neden bize ölümü yasakladığını anlıyorum. Birimizi kaybedince hepimiz ölümü de kabullendik.
Bugün hava nasıl? Hava hep güneşli ama artık ben havayı da güneşli görmüyorum.
Bir arabanın sesini duyup arkamıza baktığımızda üzerimize gelmekte olduğunu görmemizle adımlarımız geriye doğru gitti. Yaklaştıkça yaklaşırken hiçbirimizin kenara çekilme girişiminde bulunmaması kesinlikle sağlıklı düşünemediğimizin göstergesiydi Araba tam dibimizde durduğunda bir süre birinin inmesini bekledik. Bunu neden yaptığımıza dair kimsenin bir fikrinin olduğunu sanmıyorum. Neden buraya geldik? Arabanın gelişini niye izledik? Boş versenize! Bence hepimiz nihayet sağlamından kafayı yedik. Efarit'in amacı bizi delirtmekse ve şu an bir yerlerden bizi izliyorsa mutlu olabilir.
Sonunda ön kapı açıldığında önce taşlarla süslenmiş, ön kısmında fiyonk olan, gümüş renkte topuklu bir ayakkabı göründü. Ardından vişne çürüğü uzun bir etek, gümüş renkte bir saat ve aynı tonlarda takılmış yüzükler, üstüne giydiği beyaz dirseğe kadar gelen bir bluz... Bu giyiniş tarzı fazla tanıdıktı. Açık bıraktığı saçlarını aynı renkten bir fiyonkla önden iki tutamını tutturduğuna eminken bedenini arabaya yaslanmış bir halde duran kadının baştan aşağı süzdüğümde sıra yüzüne geldiği zaman şeftali tonlarında yaptığı makyajının ardında bilindik bir simayı görüyorduk.
Gülümseyerek elini kaldırıp selam vermeden önce gözlüklerini çıkarıp küstah bir gülümseme ve o tanıdık sesiyle " Baktım yolun ortasında deli bir grup yürüyor Yolda görmüşken selam vereyim dedim." demişti.
Karşımıza geçip konuşan bu kadını gördüğümde içimde yeşeren ilk duygu mutluluk olmuştu. Sonunda kalbim atıyordu.
------------------------------------
BÖLÜM SONU
YAZIM VE NOKTALAMA YANLIŞLARI İÇİN ÜZGÜNÜM.
YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 109 Okunma |
54 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |