
Bölüme başlamadan önce şunu söylemek istiyorum. Bu ülkenin düşman olduğu bir ırk yok sadece düşman olduğu hainler var. Bu topraklarda tesadüf yoktur.
Bir gün ölümü seven biri ile sevdiği için yaşayan birini tanıyacağız.
Bir tarafta biz büyüdükçe küçülen kitaplar bir tarafta ise biz büyüdükçe yanında küçüldüğümüz kitaplar duruyor.
Bir hevesle çıktığımız yolların sonu hep hüsran oldu. Sonra da bizde umudun zerresi kalmadı.
Başımı kaldırdığımda günlerdir yüzüne bakmadığım insanların bitkin halleriyle karşılaştım. Dolunay'ın ağlamaktan kızaran mavi gözlerini görmüştüm. Birkaç adım attığında siyah şapkasını çıkarıp günlerdir tarak vurmadığı için keçe gibi olmuş saçlarının arasından parmaklarını geçirirken şapkası yere düşmüştü. Elini yakalamak ister gibi öne uzattığında ayakları zar zor hareket ediyordu. Ona doğru attığı adımlar yavaş yavaş hızlandı sonunda koşarak hayalet olduğunu düşündüğüm kişinin karşısında durduğunda hızlıca inip kalkan omuzlarını görüyordum. Önce titreyen elini kırmaktan korkarcasına yüzüne dokundurdu. Elinin altındaki ten başını eğerken gözünden süzülen yaş onun elini ıslattı.
"Gerçeksin!" dedi Dolunay sesindeki gülümseme barizdi. Benim gerçek olmadığına kendimi inandırdığım Yansı'nın ağlamalarına hıçkırıklar eşlik ederken sonunda birbirlerine sarıldılar.
''Öldün sandım.'' Dolunay yumruk yaptığı elini sırtına vurduğunda Yansı burnunu çekip gülümsedi. Bense şaşkınlıkla olduğum yerde dururken tutunacak bir yer aradım. Sendeleyerek geri çekildiğimde imdadıma Mert yetişmiş ve kolunu tutmama izin vermişti.
Dolunay ondan ayrılıp yüzüne baktığında hala inanamıyor gibiydi. Mert'e elimi uzattığımda cebinde taşıdığı saç tokasını vermişti. Yansı'ya doğru yürürken saçlarımı tepeden topladım. Karşısına geçtiğimde bir süre baştan aşağı onu inceledim. İyi olduğuna emin olmamın ardından suratına bir yumruk geçirmiştim.
Kusura bakmayın duran kalbime karşılık az bile yapmıştım. Kalbimin yediği yumruklara saysın!
Yansı inlerken ''Bunu Dolunay'dan bekliyordum.'' dediğini duymuştum.
Dolunay'da arkasına geçip saçını çektiğinde umduğunu bulurken acı içinde kıvranıyordu.
''Önce Deniz'in hakkı diye düşündüm.''
''Acıyor Dolunay bırak! Şiddet çözüm değil. Bunları bir sonraki ölüşlere saklayın ben sıramı savdım. Bu ilk ölüşümüz olmayacak daha ölüşlere doyamayacağız. Beyaz ışığı birkaç kez göreceğiz, benim yaptığımın devede kulak kaldığını göreceksiniz. Kısaca beni dövmek için bu kadar acele etmenize gerek yok!'' Bizi ikna etme çabaları nafileydi.
Dolunay büyük bir hınçla konuşmaya devam etti. ''Kendini ölü göstermek neyin çözümü peki? Her türlü küfrü etmek istediğim arkadaşım!''
Kavgamızı Doğu'nun yapmacık bir şaşkınlıkla araya girmesi bölmüştü.''Aa sen ölmemiş miydin?'' Duyduklarımızla hepimizin ölümcül bakışları ona döndü. Göz göze geldiğimizde yapmacık gülümsemesi yüzünde solarken havada duran eli de sertçe yutkunduğu sırada aşağıya inmişti.
Hiç şaşırmamıştım yüzüne baktığımda gayet dinç görünüyordu. Alaylı ifadesine de az önceki gibi bir yumruk atmak istiyordum.
''Senin haberin var mıydı?'' cevabını bildiğim bir soruydu yine de sordum. Kendiyle gurur duyan bir edada omuzlarını dikleştirip "Biliyordum tabi! İki gözüm bana kıyamayıp anlatmıştı." diye cevap verdi. Ulaş, Yansı'ya sarılmak için kollarını uzatan Doğu'nun tişörtünden tutup geri çektiğinde düşmekten son anda kurtulmuştu.
"Şimdi iki gözün de yerinden çıkınca ne yapacaksın acaba? " dedi Ulaş sinirle. Bu sefer umarım ağzıyla burnunun yerini değiştirir korursam namerdim! Onu sertçe serbest bıraktığına bu sefer yere düşmüştü. İyi oldu ona!
Ulaş Yansı'ya doğru yürüyüp karşısında geçtiğinde zaten beyaz olan yüzü Yans'yı görmesiyle iyicene rengi gitmişti. Karşımızda duran cadaloz kadın şu günlerde hepimizi perişan etmişti. Birkaç saniye sesini çıkarmayıp kaşlarını çatmasının ardından direkt sarıldı. Bir süre sonra kendinden uzaklaştırıp işaret parmağını havaya kaldırarak kendini tuttuğu her halinden belli olan bir tavır takınırken "Yansı darılma! Hiçbiriniz darılmayın. Vallahi cinsiyetçilik yapmıyorum ama senin yerinde Doğu olsaydı ağzını burnunu kırmıştım. Bil istedim."
Bunu büyük bir şevkle söylediğinde omzunun üstünden parmak uçlarımda yükselip beni görebileceği bir şekilde hızlıca başımı salladım.
Ulaş cümlesini bitirip arkasını döndüğünde yanından geçerken bilerek Doğu'nun omzuna vurup yerinden sarsmıştı. Doğu morali bozuk bir halde Yansı'ya doğru yürüdüğü sırada göz devirip "Adam varsayımda bulunurken bile beni dövüyor. " dedi.
Yansı'nın karşısına geçti ne diyeceğini bilmiyordum. Başını iki elinin arasına alıp dudaklarını anlına yaslayıp geri çekildikten sonra önüne gelen saçlarını geri çektiğinde birkaç saç tutamını eline alıp oynarken "Yansı benden önce ölme! Henüz saçını bile örmedim." demişti gerçeği bilse de kendisinin kötü hissetmesine engel olamamış olsa gerek.
En sona Mert kalmıştı ikisinin sarılmasının ardından Yansı Mert'e bakıp ''Farkındayım şu an herkes bana sinirli Mert ama birinin sağ duyulu olup orta yolu bulması ve hepimizi sakinleştirmesi gerek.'' dedikten sonra Mert nefesini üfleyip ''Bende sinirliyim Yansı ama birbirimizi kırmamak için elimden geleni yapacağım.'' deyip tekrar yanıma gelmişti.
Dolunay ellerini birbirine vurdu. ''Evet hoş beşimiz bittiyse anlat bakalım bahanelerini sonrada bir yumruk daha ye suratına! Tek yumrukla kurtulacağını sanmamışsındır umarım diğerini sonraya saklıyorum.''
''Peki öncellikle oturabileceğimiz bir yere gidelim size her şeyi anlatacağım.'' Sakin bir kafeye geçtiğimizde masanın başında durmuş işlediği suçun mahcubiyetini üzerinde taşıyan Yansı'ya kısa bakışlar atıyorduk. Hala karşımızda durduğuna inanmayan bir tarafım vardı. Araba gözümüzün önünde patlamıştı, arabanın içindeydi. Peki nasıl şimdi karşımızda böyle duruyordu.
''Ailenin haberi var mı?'' diye sordu Ulaş. Bunu bende merak ediyorum.
''Tabi var yoksa cenazem niye bu kadar bekletilsin?'' rahat tavırlarına sinir olmaya başlamıştık. O da fark etmiş olacak ki hemen oturduğu yerden omuzlarını dikleştirip ciddi durmaya başlamıştı.
''Şundan öylesine bir mevzuymuşçasına bahsetme!'' diye uyardı onu Dolunay.
Mert olası bir tartışmayı önlemek adına araya girmişti. ''Tamam çocuklar başlamayalım gene. İlk olarak Yansı'yı dinleyelim. Hepimizin merak ettiği sorular var öyle değil mi?'' Gerginlik az da olsa dağılsa bile hepimizin agresif tavırları değişmemişti.
Önce ben merak ettiğim soruyu sordum.
''Nasıl kurtuldun?''
Önündeki sudan birkaç yudum alırken onu daha dikkatli inceledim. Tek bir yara izi bile yoktu.
''Arabaya hiç binmedim desem yeridir. Efarit bana mesaj attı. Arabaya binmememi ama başkasının binmesini yazmıştı. Şüphelensem de benim gittiğimi sanmanızı ve benimle bir işi olduğunu düşündüm. Arabaya en başta ben bindim Efarit'in benim bindiğimi düşünmesini istedim. Kameraların görmediği taraftan arabadan çıkarken kullanması için yanımızda gelen güvenlik görevlilerinden birine anahtarı verdim arabayı o sürüyordu.''
''O mu öldü yani?'' diye sordu endişeyle Dolunay.
''Hayır kimse ölmedi. Çok şükür son anda adamı arayıp arabadan inmesini söylemiştim ufak bir sürtüşme yaşasak da arabanın patlamasına saniyeler kala kendini dışarıya atabilmişti. Ufak yaralanmalarla atlattı.'' Sanırım kendi aramızda şakalaşmaya daldığımızda adam arabadan inmişti kimse ölmediği için içim rahatlamıştı. Arabada kimsenin olmadığını bizden gizlemişlerdi.
Doğu bildiği hikayeyi dinlerken bile utanmak şöyle dursun höpürdeterek meyve suyundan içiyordu. Rahatça arkasına yaslanıp bir bacağını diğerinin üzerine atmış ellerini önünde birleştirirken "Olayları mantıklı bir zemine oturtmak için gösterdiğimiz çabayı zamanında matematikçiye gösterseydik sınavları o kadar zor yapmazdı." dedi.
Ulaş onun bu tavrına bizim kadar sinir olmuş onu dövmemek için kendisini zor tuttuğu her halinden belli olan bir tavırla "Doğu hiç sırası değil. En iyisi biz konuyu kapatana kadar başını masaya göm mümkünse de kaldırma!" dedi.
Doğu öne eğilip işaret parmağını havaya kaldırırken bilmiş bir edada tekrar "Ama Ulaş-" diye konuşmaya yeltendiğinde Ulaş kendine hakim olamayıp başını zorla masaya yatırmıştı. Sonra sakince bize bakıp "Siz devam edin ben onu kontrol ederim." dedi.
Hepimiz onu içten içe takdir ederken Mert sonunda bu kadar öfkeli olmamıza neden olan konuya geldi.
"Peki neden bizden gizledin?" diye sorduğunda Yansı'nın Doğu'da olan üzgün bakışları tekrar bize dönmüştü.
Gören konuşması için Doğu'yu rehin almışız zannederdi.
''Açıkçası en başından arabanın altında bir bomba olduğunu biliyordum. Ahmet Bey'in şirketinden çıkmamız ve yaptığımız konuşma düşünülürse bütün oklar ona çevrilecekti. Bombayı kim koydu diye soracak olursanız. Bunu Efarit yapmadı. Bunu bizim sözde arkadaşlarımız planlayıp yaptı önlerine bir engel istemiyorlardı. Önce üçümüzden kurtulacaklardı sonra geri kalanımızdan. Can ile karşılaşmanız ve ondan aldığınız bağımlılık yapıcı maddeyi öğrenmemizle pis ağlarını çözme ihtimalimiz onları tedirgin etmiş olacak ki bu kadar ileri gittiler. Şu an hepsi beni öldü biliyor bunu kullanıp onların lehine kanıt bulmak istedim. Aslında daha uzun süre kendimi saklayacaktım ama Efarit'in verdiği süre gereği ortaya çıkmak zorunda kaldım. Bir oyun kurmamızı istedi değil mi?''
''Efarit'in onların yaptığı bu plandan haberi varsa neden buna izin verdi. Tek bir yasak var demişti asla ölemeyiz!'' Dolunay böyle söylediğinde bu sefer ben konuştum ''Evet ama bu bizi riske atmayacağı anlamına gelmez Kaya'nın evini taradığında da biz içerdeydik ama bunu umursamadı.'' dediğimde Mert devam etti.''Şimdi ona karşı bir oyun kurmamızı istedi. Yansı'nın ölümünü biz planlamadık yani bu sayılmaz. Efarit onların bize karşı kurduğu plandan haberdar olmakla birlikte Yansı'nın ölüp ölmediğinden habersiz çünkü mesajda kendisi için bile beklenmedik bir durum olduğunu söylemiş. Yansı'ya bunu yapanlara karşı bir zafer kazanmalıyız demek.''
Yansı parmağını şıklatıp arkasına yaslandı ''Aynen öyle size bayıldığımı söylemiş miydim?'' dediğinde hala ona sinirli olduğumuz için hiçbir tepki vermedik.
''Sana verdiğim sıvının içinde ne var dedin?''
Yansı Dolunay'ın onunla konuşmasının verdiği heyecanla cevap verdi.
''Bağımlılık yapan madde var işte! Kitaplara sansür koyamıyoruz.''
Ortama bir sessizlik çöktüğünde üst üste gelen olaylar kafamı karıştırmış arada kırulan suç ağını kaçırmıştım. Ellerimi masanın üstünden oynattığımda bir yandan durumu anlamaya çalışırken bir yandan aklıma takılan soruyu sordum.
''Her şeyi bir çırpıda anlatınca bağlantıyı kuramadık sırayla gidelim. Şimdi Can'ın çalıştığı yerde üretilen bu mallar Arda'nın oteli aracılığıyla dağıtıma çıkıyor. Peki Melike'nin mağazası bunun neresinde?''
Bu sefer durgun sesiyle Ulaş ''İşte onun üzerinden alım satım yapıyorlar. Helin ve Ece'de işin reklam boyutunu üstlenmişler.'' diye bana cevap vermişti.
Yüzümü iki elimin arasına alırken hala inanasım gelmiyordu. Bu korkunçtu Nasıl bu kadar berbat bir işin olabilirlerdi? Hiç mi korkuları yoktu?
''Can'ın söyledikleri Arda ve Burhan'ın konuşmalarına bakarsak hepsi Efarit'i bilerek bu işe girmiş görünüyor. Farkında değiller mi? Efarit hepsini bir kuyuya çekerek intikamını alıyor zaten dipteyken batırmak onu tatmin etmeyecekti. Önce bulutların üstüne çıkarıp bir anda salıverecek. Peki Vedat her şeyi biliyor mu?''
''Benim Vedat ile görüşmek istememin en büyük sebebi de bu zaten . Ne kadarını bildiğini öğrenmek. Muhtemelen Efarit'i yakından tanıyan iki kişi var biri Nalan diğeri Poyraz onlarla da onun sayesinde tanışabiliriz.''
'' Bu durumda Melike ve diğerlerinin Efarit tarafından kullanıldıklarını öğrendiğimize göre şüpheli listemizden çıkarıyor muyuz?'' Yansı bir süre düşünmesinin ardından masaya bakarak başını salladı.
Doğu alayla güldü ''Geriye bir tek Kıraç ve Kaya'nın kalmış olması fazla gülünç'' dediğinde Yansı atıldı ''Kaya'nın da üstünü çiz. Araştırdım gerçekten ölmüş.''
''Ne yani tek şüphelimiz Kıraç mı? Kıraç'a sinir olmakla beraber bizim durumumuzla ilgilenen başka bir polis memuru olsaydı muhtemelen şüpheli olacaktı. Kıraç'ı şüpheli yapan tek durum bu olayla ilgilenmesi mi? Adamın merkezle bağlantı kurabilecek biri olduğunu biliyoruz ama içerden mi dışardan mı onu bilmiyoruz. Bu durum Kıraç'tan daha fazla şüpheli çıkarır.'' Ulaş bunu söylemesinin ardından kağıdı ve kalemi Doğu'nun elinden alıp Kıraç'ın üstünü çizmişti.
''Peki söyle bakalım Yansı hanım madem hepsine karşı bir kanıt buldun şimdi ne yapacağız.''
Yansı başını kaldırmış olan Doğu ile birbirine yine manidar bakışlarını atıp gülümserken yaptıkları her harekete sakladıkları saçma oyun yüzünden iğreti oluyorduk.
''Bence çok eğleneceğiz.'' Yapacağı her şeyi heyecanla anlatmasına karşın biz çok sakindik. Sanırım üzerimizdeki şoku atlatamamış olmamız bir yana bize söylenenlere de inanamıyorduk.
Konuşmalarımız bittiğinde nihayet mekanı terk edebilmiştik. Arabaya doğru giderken Doğu'nun hevesli sesini duyduk.
Bu çocuğun yüzsüzlüğü beni öldürüyordu.
''Ben sürerim!'' dedi Doğu büyük bir özgüvenle.
Ulaş onu yakasından tuttuğu gibi geri çekerken ''Daha dört tekerlekli aracı süremiyorsun kaldı ki iki tekerleği mi süreceksin?'' dedi.
Ulaş ve Doğu motorla gelmiş olacak ki bu sefer Doğu kullanmak istemişti.
''Onu bırak bisikletin üstünde bile hakimiyet kuramıyorsun. Kaç kere düştün? Sen bisikleti öğrenene kadar Mert'i hayatım boyunca görmediğim sinir krizlerine soktun.'' Ulaş doğru söylüyordu Doğu'yu Mert'i elinden zor almıştık. Bu çocuk hepimizin bir zamanlar sınavı olmuştu.
İkisi kavga ederek yola devam ederken geri kalanımız arkalarından gidiyordu.
Mert aradaki soğuk havayı hissetmiş olacak ki konuşma ihtiyacı duymuştu.
''Dolunay bu kadar öfke iyi değil Yansı'yı da anlamalıyız.'' Kendisi de sinirli olmasına rağmen Yansı'nın tek başına kalmasını istememişti. Doğu yanında dursa da onları tanıdığımız için Doğu'nun da bizi üzmemesi için onu ikna etmeye çalışıp başarısız olduğunu anlıyorduk. Doğu'da bizi üzdüğü için belli etmese de ona kızgındı.
Dolunay bir anda arkasını dönüp Yansı'ya baktı.
''Yansı normal şartlarda olsaydık emin ol seninle uzun bir zaman konuşmazdım. Yine de şunu bil içten içe sana kırgınım.'' Bunu söylediğinde bile Yansı'nın üzüleceğini bilmenin onu da üzdüğünü görüyordunuz. Aslında Dolunay ne kadar umursamazmış gibi görünse de içten içe bize çok değer veriyordu.
Yansı'da bunun farkında olarak ağzından tek bir cümle döküldü.
''Biliyorum Dolunay. Özür dilerim.''
Biz birbirimizi pek üzmezdik ama bugün ilk defa hepimiz derin bir kırgınlığın içerisindeydik. Üstelik bunun sebebi bizi en çok bir arada tutmak isteyen kişiydi. Bazen yaptıklarımız ters teperdi. Tıpkı Yansı'nın bizi bir arada tutmak için verdiği mücadelenin ilk kıvılcımlarının bizde çatırdamaya sebep olması gibi.
GEÇMİŞ ZAMAN
Tam sınıftan kaçacağım sırada öğretmen masasının üç kere vurulmasıyla gözlerimi kapattım. Önüme dönerken Mert ile aynı anda '''Yine başlıyoruz.'' deyip yeniden sıralarımıza geçip oturmuştuk.
Yakalanacağını bilip kaçma teşebbüsünde bile bulunmayan Dolunay'ın omuzları çökmüş umutsuzca dışarıya nefesini üflemişti.
''Doğu'nun yöneteceği mahkememizden çıkacak olan kararı cidden merak ediyorum.''
Tekrardan masaya vurmasıyla göz ucuyla ona baktım.
"Ey ahali! Tez herkes buraya toplana! Mahkeme kurula, adalet sağlana! Bugün buraya bize sırt çeviren sınıf başkanımızın ahvali için toplanmış bulunmaktayız."
"Tarihi dizi izleyip gelmiş kesin!" dedim. Dolunay'da bana katıldı. "Sırf bugün için bir gecede sezonu bitirmediyse bende bir şey bilmiyorum."
"Biz biraz abartmıyor muyuz bu işi? Mahkeme filan ne oluyoruz? Bakın dışardan biri duysa yer altında teşkilatlandığımızı söyleyip hapse atarlar bizi."
"Vallahi ben eğlencesine takılıyorum. İzlemesi zevkli." Ne zaman arkamıza geçtiğini anlamadığımız Mert bir anda arkamızda belirip konuşunca irkilmiştik.
Onun ardından Ulaş'ta çıkıp "Vallahi en çok Doğu ceza aldığı için benim de hoşuma gidiyor." dedi.
Dolunay memnuniyetsizce onu süzerken konuştu.
"Bak ben ona hayret ediyorum. Sen dururken en çok ceza alan kişinin Doğu olması hiç mantıklı değil."
Yansı heyecanla sohbetimize katıldığında kuşkuyla ''Bir kaç günde ne oluyor görüyor musunuz? Dün mahkemeyi yöneten Burhan bugün suçlu olarak yargılanıyor.'' demişti.
''Bende şaşırdım.'' dedim arkama yaslanırken.
Yansı gözlerini kısarken yanaklarını ısırdı.
''Bir gecede kıtamızı değiştiriyorlar Deniz çok da şaşırma!''
''Anlamadım?''
''Kimse anlamadı merak etme!''
Biz kendi aramızda konuşurken Doğu'nun yine öğretmen masasını vurmasıyla kaşlarımızı çattık.
Dolunay sinirlenip ''Davul sandı herhalde, zırt pırt vuruyor!'' derken Yansı onun aksine gülümseyerek ''Davul deyince aklıma Mert'in Ramazan ayında Deniz'in kapısına dayanması geldi hala unutamıyorum.'' dedi.
Bende dönüp Mert'e baktığımda bana hatırladığını belli edem bir ifadeyle bakıyordu.
Dolunay atılıp ''Benimde aklıma maniler geliyor.'' diyerek imayla Ulaş'a baktığında Ulaş'ın kendiyle gurur duyan bir havası vardı.
------------------------------------------------------
BİR RAMAZAN ANISI
Kızlarla sahura kadar dahi bir fikirle korku filmi izlemeye karar vermiştik. Filmin en heyecanlı yerinde duyduğumuz davul sesi bizi yerimizden sıçratmış çığlıklarımız etrafı sarmıştı.
Dolunay öfkeyle ayağa kalkıp camı işaret etti ''Eve özel davulcu mu tuttunuz? Bildiğin burnumuzun dibinde çalıyor davulu!''
Filmi durdurup pencereden dışarıya bakacağım sırada da tanıdık bir sesin söylediği maniyle olduğum yerde durdum.
''Geldi sahur vakti
Benim sevdamın bitaptır hali
Bir vefasıza vurulmuşum
Ondan öte yol yoktur gayri!''
Ağzım açık kalırken gözlerim kocaman olmuş olduğum yerde kalakalmıştım. İşaret parmağımla pencereyi gösterirken zar zor ''Kızlar bu davulcunun sesi Mert'e mi benziyor yoksa ben mi yanlış duyuyorum.'' dediğimde Yansı ''Bizden sakladığı ikiz kardeşi vardı herhalde!'' deyip harikulade yorumlarından birini yapmıştı.
Koşarak camı açtığımda kapımın önünde duran Mert'i görmemle ne diyeceğimi bilememiştim. Bana bakıp gülümsediğinde bize yaklaşırken bir yandan davula vuruyor bir yandan manisini söylüyordu.
''Ramazan mübarek aydır
Sevenlerin kavuşması haktır
Benim sevdamı bilen yar
Niçin böyle vicdansızdır?''
Mani ayağına bana dokundurduğu laflara gülsem mi ağlasam mı bilemezken arkasında uykulu gözlerle ona bakan ve bir o kadar da şaşkın duran Ulaş ve Doğu'yu gördük. İkisinin de üzerinde pijamalar vardı. Muhtemelen onları da peşinden sürüklemişti.
Az önceki manin ardından davula vurmayı bırakıp bir söz daha edecekken ben ondan önce davranıp cevap verdim.
''Hep hal hatır sorarım sana
Sürekli dert açarsın başıma
Sahip çıkmasam sevdana
Niye gelesin kapıma?''
Bu sabah tartışmıştık şimdi ise gönlümü almak için davulcu olmuştu. Bu çocuk insanı kendisine küs bırakmıyordu.
Doğu ikimizin üzerinde gidip gelen bakışları arasında esneyip yakınmıştı. ''Ben böyle bir cilveleşme görmedim. İzmir'in göbeğinde kitapları karıştırmışçasına köy kurgusunda olabilecek bir sahneyi yaşıyoruz. Yazar nasıl bir kafada acaba? İzmir'de yaşamadığını bu kadar belli edemezdi.'' Yansı'da ona katıldı. ''Yazar köy kurgusuyla bizimkini karıştırdı. Neyse devam edelim.''
Doğu sonra Mert'e dönüp "Gece rüya görüyorum sandım. Abi bir işi de yapama ya!'' diye sitem etti. Geçen yıl kendisi de Yansı için klarnet çalmıştı. Ne çabuk unutuyordu?
Ellerimi camdan sarkıtıp bedenimi dayadığımda Mert'te başını kaldırıp bana baktı. Alt katta olduğumuz için aramızda ki mesafe çok değildi.
"Mert Allah aşkına neyimi sevdin bu kadar be adam?" Bunu sorarken gülümsesem de cidden gecenin bir vakti kapımın önünde davul çalacak kadar neyi sevmişti bilmek istedim.
Yüzündeki tebessüm büyüdüğünde bakışları yüzümde gezinirken bir iç çekip "Şiir okuyuşunu... " diye cevap verdi.
Utangaç bir halde birbirimize bakarken Ulaş yüzünü buruşturup bu anı bozmadan edememişti.
''Adamın romantizm uğruna davulcu olmadığı kalmıştı. Aşktan soğutursunuz lan insanı!''
''Kıskanma Ulaş sen yapamayacağından böyle söylüyorsun.'' Dolunay'ın zehirli oku atmasıyla Ulaş bu anı beklercesine Mert'in elinden tokmakla davulu kaptığı gibi mani söylemesi bir oldu.
''Uyanın ey ahali!
Geldi sahur vakti.
Kenafirler tünemiş cama,
Azarlıyor bu bir çareyi!''
Ulaş davula vurunca Dolunay sabır çekmişti. Ulaş Davula vurmayı bırakınca hemen iki elini pervaza dayayıp bedenini camdan dışarı çıkartırken karşılık vermekten geri durmamıştı.
''Hey davulcu baksana
Diline Hakim olsana
Getirtme beni oraya
Gelirsem tokmağı yersin kafana!''
Ulaş istemeye istemeye davula vururken evlerin ışıkları yanmaya başlamıştı. Herkesin heyecanla bu atışmayı izlediğini gördüğümde içimden umarım kimse şikayet etmez diye geçiriyordum. Ulaş karşılık vermekten geri durmayıp bir mani daha söylemişti.
''Tokmak davula vurmak içindir!
Senin bu öfken neyedir?
Derdini söyleyemeyen
Korkağın tekidir!''
Dolunay'ın mavi gözleri kocaman açılmış artık öfkesini okuyabilmemiz mümkün olmuştu. Dudağını ısırıp sinirle güldüğünde Ulaş'ın davula vurması bittiği an cevabını vermişti. Nasıl anında akıllarına geliyor bende bilmiyorum.
''Davulcu mübarek aydayız, beni zıvanadan çıkarma!
Sahur vakti geldi, ayarlarımla oynama!
Korkak kedi gibi tüneyen sensin camıma!
Oraya gelirsem görüsün nasıl kıyıyorum canına!''
Bunun üzerine hepimizin gözleri açılmış Dolunay'ın verdiği cevabı mimiklerimizle tebrik ediyorduk.
Bu iş niye korkutucu tehditlere geçti?
Ulaş bir cevap vereceği anda birimiz araya girmese sabaha kadar atışacak olan bu ikiliyi durdurmuştuk.
''Arkadaşlar uzatmayalım güzel bir şarkıyla bu nostaljik anımızı sonlandıralım olur mu? Doğu sen biliyorsun.'' Yansı'nın göz kırparak ona bakmasıyla Doğu anlayarak başını sallayıp uyku sersemi de olsa yanında getirdiği klarneti çalıp şarkıyı söylemeye başlamıştı. Bizi can evimizden vurduğu için kendimizi ona eşlik ederken bulmuştuk. Mahalleli camlara çıkmış bizi izlerken her gece bu şekilde geçmediğinden onlarda bize eşlik etmeye başlamıştı ve bu güzel Ramazan gününün sahur vaktine unutulmaz bir anı bırakmıştık.
''Dışarıda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül aldırma
Aldırma gönül aldırma
Gönül aldırma''
ŞİMDİKİ ZAMAN
''Kunduzlar bir ağacı kritik noktadan devirerek. ağaçların bir set oluşturulmasını sağlar ve setin yıkılmaması için önüne kazıklar çakılır...''
Hepimiz oturma odasında sıcaktan baygın bir halde otururken televizyonda oynayan belgesele dalmıştık.
''Kaplanım suyu uzatır mısın?'' Doğu'nun sesinim odada neden izlediğimize anlam veremediğimiz belgeselim sesine karışmasıyla ona dönük. Limonatasına uzanan Yansı yanlış duymak istediğini belli ederek kendini zor zapt edip dudaklarını ısırırken suyu alıp Doğu'ya dövercesine uzattığına birkaç damla üzerine dökülse de Doğu gülümseyip ona öpücük yollamıştı.
Ben göz devirdiğimde aramızdan birinin olur olmadık yerde muhakkak alakasız soru sorma huyu olduğu için bu sefer Mert bunu devralmıştı. ''Doğu Allah'ın aşkına bu sefer merak ettim neden kaplanım dedin?'' Doğu bu anı beklediğini belli ederek heyecanla bir ayağını altına alıp Yansı'ya bakarak anlatmaya başladı.
''Kaplanların çizgileri insanın parmak izi kadar benzersizmiş. Sende benim için kaplanın çizgileri kadar benzersizsin.'' dediğiyle hepimizin yüzünün buruşması ve oflaması bir olmuşken Dolunay kulağıma eğilip ''Şu an arkada romantik bir müzik çalması mı gerekiyordu?'' diye sorduğunda bende ''Dur şimdi gerilim müziği çalacak.'' deyip gülümsemiştim. Ne yapacağımı anlamayarak bana bakarken ben Mert'e dönüp seslendim.
''Mert?'' diye masumca adını söylediğimde bana bakmasını sağladım. Yanında oturan Ulaş'da yavaşça başını çevirirken yüzümde ne gördü bilmiyorum ama irkilerek geri çekilip ''Ben bu ses tonunu tanıyorum.'' dediğinde gülümsedim.
Mert kaşlarını çatıp önce ona bakıp sonra yumuşayan bakışlarını bana çevirdi.
''Efendim Denizim.'' dediğinde ellerini siper etmiş Ulaş yine araya girmişti.
''Geliyor hazır olun!'' Abartıyor şu an masum bir soru soracağım.
''Ben bir kunduz olsaydım sen de bir ağaç olsaydın dişlerimi senin gövdende törpülememe izin verir miydin?'' bunu sormamla Ulaş ayağını yere vurup geri çekilirken iki elini havaya kaldırıp ileriye götürüp getirerek ''Allah da benim belamı versin!'' demişti.
Dolunay'ın ise ağzı açık kalmıştı. Doğu, böyle ilginç bir soru nasıl kendi aklına gelmemiş gibi gözlerinin içi parlayarak bana bakıyordu. Yansı gözlerini ovuşturuyor hiç bizden yana bakmıyordu. Merak ettim ne olmuş?
Dolunay ağlamaklı ve bunu çok istediğini belli eden bir sesle elini yüzüne vurup ''Allahım son iki dakikayı beynimden sil ne olursun!'' dediğinde ben hala Mert'e bakıyordum. Mert başta ne dediğimi kavrayamamış olacak ki ifadesini hiç bozmadan yüzüme baktığından gülme isteğime mani olamadım.
''Güldüğüme bakma cevap bekliyorum.''
Yansı araya girip başını eğerken Dolunay'ı görüş hizasına almıştı. Kaşlarıyla Ulaş'ı işaret edip ''Dolunay sen de Ulaş'a ikimizde kurt olsaydık ve sürünün başına geçmek isteseydim beni sürünün lideri yapar mıydın? diye sorabilirsin.'' dediğinde Dolunay burası dışına her yerde olmak istediğini belli eden bir ifadeyle yere bakarken cevap verdi.
''Cevabını bildiğim soruyu niye sorayım?''
Bunun üzerine Ulaş başını kaldırıp görmediğini bildiği halde alaylı bir ses tonuyla ''Neymiş cevap?'' diye sordu. Dolunay başını çevirip ''Güçlü olan kazanır Ulaş ve kimin kazanacağını tartışmayalım istersen.'' dediğinde ikisinin daha fazla uzatmasına fırsat vermeyip Mert'e tekrar sordum
''Mert cevap bekliyorum.''
Aynı ifadesi yüzünde dururken hiç istifini bozmadan suratıma bakıp ''Dur soruyu algılamaya çalışıyorum.'' dediğinde kıkırdadım. Sonunda cümleyi kafasında ögelerine ayırabildiğine emin olurken başını sallayıp cevap verdi.
''Tabi izin verirdim Deniz senin yanında gövdemin lafı mı olur!'' dediğinde Ulaş pes etmişçesine arkasına yaslanmandan ''Sahtekarlık lan bu! Kardeşimi çaldı bildiğin benden.'' söylemlerini görmezden gelip Mert'i takdir ettiğimi belli eden bir tavırla başımı sallarken televizyona geri dönmüştüm.
Dolunay dayanamayıp ayağa kalktığında hepimizi azarlamaya başladı. ''Biz niye belgesel izliyoruz? Bizim vahşiliğimiz bize yetmiyor mu? Bir silkelenip kendinize gelin!'' Televizyonun önünde durduğunda Doğu başını eğip izlemeye devam edecekken kumandayla kafasına vurup kanalı değiştirdi.
Ulaş rahatlıkla arkasına yaslanırken başıyla Yansı'yı gösterdi ''Sanki bu kız daha dün ölmemişçesine bu kadar sakin televizyon izliyor olmamamız bana da hiç normal gelmiyor.'' dediğinde yine sinirlenmiştim. Öfkeyle başımı Yansı'ya çevirdiğimde utanarak gözlerini kaçırdı.
''Onu sindiremediğimiz için böyleyiz.'' dedim.
Peşimizde bir psikopat varken birbirimizden başka kimseye güvenemezdik. Özellikle buna sürekli değinen Yansı'nın bu durumu bizden saklaması güvenimizi sarsmıştı. Bizden saklamasının olayın inandırıcılığına arttıracağını düşünürken yıkılmaması için elinden geleni yaptığı güven bağını da derinden etkilemişti. Sırtımızdan vurmamıştı bize ihanet etmemişti ama canımızı yakmıştı. Tıpkı bir zamanlar benim yaptığım gibi.
''Ne yani bu çiyanın yaptığı cezasız mı kalacak?'' Dolunay bunu söylerken Yansı'yı işaret etmişti Yansı gözlerini kısıp baktığında yanaklarını ısırırken tek kelime etmedi. Haksız olduğunu biliyordu olayın büyümesini istemedi.
''Ne yapalım Dolunay mahkeme kurup yargılayalım mı? Divan mı toplayalım? Toy mu kuralım? İlkinden emin değilim ama son ikisinden adil bir karar çıkacağı kesin!'' dediğimde masada duran kayısılardan bir tanesini elime alıp ısırırken koltuğa geri yaslandım.
Ulaş omzundan tutup Dolunay'ı yerine oturturken onu teskin etmeyi ihmal etmiyordu.
''Dolunay önce bu akşamı atlatalım sonra cezasını keseriz.''
Dolunay bunu duyunca yüzü aydınlanmış bir anda uslu bir kız oluvermişken bu sefer Yansı hiddetlendi. Mert'in koluna vurduğunda ne olduğunu şaşırıp ona baktı.
''Başka zaman olduğunda araya girip ortayı buluyorsun Mert şimdi mi susasın tuttu? Savun beni!'' Mert iki elini yana koyup oturduğu yerden kendini dikleştirirken ''Fesuphanallah! Sanki savunulacak tarafı var da!" ağzının içinden konuşsa da ben ne dediğini duymuştum. Gülmemek için yanaklarımı ısırırken Yansı ''Ne dedin?'' diye kulak kabarttığında Mert onu geçiştirip Dolunay ve Ulaş'a döndü.
''Şu an birbirimize girmenin sırası değil Yansı'yı da anlamaya çalışmalıyız. Haklısınız bizi çok üzdü ama onun da bundan zevk aldığını söyleyemeyiz. Mecbur kaldığı için yaptı."
Yansı hevesle başını salladığında hiçbirimiz bir karşılık vermedik.
Odayı tekrar televizyonun sesi doldurduğunda sesli bir nefes verip konuştum.
"Peki bu geceki planın tutacağından emin miyiz? Efarit'i görüp görmediklerini bile bilmiyoruz."
"Efarit'i görmeseler bile bize verecekleri herhangi bir bilgi olmalı. Önemli olan ne kadar bildiklerini öğrenmek."
Dolunay tekrar ayağa kalkıp şevkle "Hazırlanalım o zaman! Madem bu vicdansız kadına müdahale edemiyoruz en azından onlarla öfkemiz atalım." Dedikten sonra odadan çıkmıştı. Yansı kaşlarını çatmış ardından bakarken o da ayaklandı.
"Doğu yetmiyormuş gibi artık herkes bana farklı isimlerle hitap etmeye başladı."
"Ama sırma saçlım ben hep sana güzel isimler takıyorum." Diyen Doğu'ya ters ters bakıp bir anda kulağını çekerken sürüklediğinde "Bunu sen başlattın. Şimdi gel de şu delinin peşinden gidelim yine ne yapacak Allah bilir." diye ona kızdı
"Bal yanaklım kabak niye yine benim başıma patladı şimdi? Ah!"
İkisi de odadan çıktığında artık bilerek Mert ve beni yalnız bıraktıklarını düşünüyordum. Yine sona ikimiz kalmıştık.
Mert ellerini iki dizinin üstüne koyup arkasına yaslandı.
''Ee Deniz Hanım sona ikimiz kaldık. Bence de bilerek yapıyorlar.''
Ben gerçekten bazen sesli düşünüyordum. Gülümseyerek yanına oturduğumda çok geçmeden bana sarılmıştı. Başımı kalbinin üstüne koyduğumda ''Mert?'' diye seslendim.
Anlamlandıramadığım bir korkuyla bana bakıp geri çekildiği sırada ''Bu seferde 'ikimiz balık olsak ama ben seni bıraksam beni de unutur muydun?' diye mi soracaksın?'' dediğinde gülmemek için yanaklarımı ısırıp ona elime geçen yastığı attım.
''Hayır onu sormayacaktım ama güzel soruymuş madem sen sordun cevap ver.'' dediğimde bu sefer de o bana yastık atmıştı.
İkimiz göze göze gelip tek kaşımızı kaldırdığımızda eğlenceli bir yastık savaşına gireceğimizi anlamıştık.
''Cevap verecek misin?'' diye sorduğumda hınzırca gülümsedi ''Deniz balık olunca seni nasıl unut-'' ne söyleyeceğini anlayıp daha tamamlamadan yüzüne yastığı yediğinde gözlerini kapatmıştı. Birkaç saniye ne tepki verecek diye beklerken Mert ''Deniz balığı bilmem ama sen şimdi yüzüne yediğin yastıkları unutmayacaksın!'' deyip bir yastık fırlatması bir olmuştu.
Öbür taraftan o da bir saldırının kurbanı olmuştu.
''Biz olmadan yastık savaşı mı oynanırmış?'' dedi Doğu benim yanıma gelirken ''Yenge ben senin tarafındayım.'' dediğinde başımı hafifçe sola çevirip gülümsedim.
''Bildiğin bizim arkamızdan savaş filmi çeviriyorlar iyi mi?'' Dolunay'da Mert'in yanına geçmişti.
Ulaş'ta hepimizi şaşırtıp Mert'in yanına geçti.
Dolunay duygularımızın tercümanı olarak bakışlarını yüzünde gezdirip ''Beni şaşırtıyorsun Ulaş ben karşı saflarda oluruz diye düşünmüştüm.'' dedi.
Ulaş ondan yana bakmayarak cevap verdiğinde bir yastık savaşı için fazla ciddi görünüyordu.
''Birbirimizle savaşacağımıza birlik olup herkesin canını okuma taraftarıyım artık Ay.''
Sertçe yutkunduğumda her olayı rekabete çevirip saf tutmamıza diyecek söz bulamıyordum.
Yansı'da benim yanıma gelirken ''Kim kimin canını okuyacak göreceğiz!'' dediğinde korkutucu duruyordu.
Sizin şu an bu sahnede olmamanız gerekiyordu biz Mert ile tatlı tatlı yastık atacaktık birbirimize!
Yansı aklımı okumuşçasına ''Bunun için çok geç Deniz.'' dediğinde artık bu duruma şaşırmıyordum.
Fazla geniş olmayan bir odada koltuğun iki ucunda karşı karşıya duruyordu. Göz ucuyla Mert'e baktığımda benden bir farkı yoktu. Olayın nasıl buralara geldiğini sorguluyordu. Sonunda Yansı'nın alaycı sesi odayı doldurdu.
''O zaman savaş başlasın!''
---------------------------------
Bu kadar da olmaz dediklerimiz her zaman o kadar olmak zorunda mıydı? Kendimi dünyaya kapattığım zaman ve herkes için normal olan ama benim gözüme büyük, küçük veya anlamsız gelen olaylarla karşılaşabiliyorum. Kötü hissetsem de bunların içinde olmadığım için sevinirken bunları bilmediğim için de duyduğum kısa bir utancın ardından bende herhangi bir eksiklik yaratmadığını görünce seviniyorum. Çevremdekilerin normal karşıladığı olaylar benim için şaşkınlık yarattığında problemin bende olmadığını anlayalı çok oluyordu. Ben herkesin vermesi gereken tepkileri veriyordum. Bir arkadaşım dolandırıldığında bunun herkesin başına bir gün mutlaka gelecek bir olay olarak görmüyordum veya sevdiği biri tarafından aldatılan biri olduğunda herkes aldatılıyor zaten demiyordum. Olayları herkesin başına bir gün gelmesi gereken bir mevzuymuş gibi görmediğimde sürekli duyduğumuz normalleştirme sürecinin dışında kalıyordum. Biri ahlaksızlık yaptığında hala şaşırabiliyorum, sadece şikayet ederek bir değişime giremeyeceğimizi biliyorum. Birinin ölüm haberini aldığımda üzülüyordum ortada suçlu varsa peşini bırakmamam gerektiğinin farkındaydım. Tabi suçlular her zaman şu an oluğu gibi burnunuzun dibinde olmuyordu. Artık benim de bir anlıkta olsa bazı durumları normalleştirme düşüncesi beynimde yer etmiyor değildi. Eğer sizde arkadaşınızı öldürmeye çalışanların kahkahalarını duysaydınız bir nebze bana hak verirdiniz.
Bordo renginde kalın kadife perdeyi aralayıp altın varaklarla süslenmiş. Aynı renkte halıların eşlik ettiği bu göz kamaştırıcı otelin dekorasyonuna uygun kocaman oval şeklindeki pencerelere ince parmaklıklar eşlik ediyordu. Ortadaki büyük uzun masada bir zamanlar kavga bile etsek aynı yerde yargılandığımız arkadaşlarımız duruyordu. İyi anlaşamıyorduk belki ama bilerek yaptığımız zamanlar dışında fikirlerimize saygı duyduğumuz okul arkadaşlarıydık. Bazen sınavlara birlikte çalışır, notları birlikte alır, azarı da birlikte işitirdik. Belki o zamanlar da zannettiğimiz kadar yakın değildik.
Hepsinin attığı kahkahalar beni dehşete düşürürken yavaşça yanlarına yaklaştık. Önce masanın başında oturan Arda bizi gördü. Yüzündeki gülümseme solduğunda tabağına üşen çatalın sesini onun şaşkınlıkla ''Siz!'' deyip ayaklanması eşlik etmişti. Masanın geri kalanı sırayla bize bakmıştı. Sona Melike kaldığında gülen yüzü bizi görmesiyle solup ayaklanması bir oldu. Beni en çok şaşırtan masada Meltem'in de olmasıydı ama o diğerleri kadar şaşkın durmuyordu.
Melike en önde ben durduğum için tam karşımda durup kıstığı gözlerini bizim üzerimizde gezdirdi.
''Ne yapıyorsunuz burada?''
''Asıl size sormak lazım neyi kutluyorsunuz?''
Tam ağzını açacakken yeni aklıma gelmiş gibi parmaklarımı şıklattım.
''Ah doğru ya! Cenazemiz vardı. Başarılı cinayetinizi kutluyor olmalısınız.''
Bana doğru bir adım atıp ''Ne demek istiyorsun sen?'' diye sesini yükselttiğinde bende onun üstüne yürüdüm.
''Sen ne demek istediğimi gayet iyi biliyorsun.''
''Saçma sapan konuşmak için mi geldiniz?''
''Hayır, gül cemalini görmeye geldik.''
Ciddi bir ifadeyle ona bakarken Doğu'nun dayanamayıp ağzından kaçırdığı gülme sesini duymuştuk. Neyse ki kısa sürdü.
Melike göz devirip rahat bir tavırla bana baktı.
''Sizinle uğraşacak duruma değilim gördüğünüz gibi eğleniyoruz.''
''Biz de birlikte eğlenelim diyoruz. Hatta size bir sürprizimiz bile var. Bak!'' Ne demek istediğimi anlamazken ben yukarıya işaret edip gülümseyerek oraya baktım. İki taraftan merdivenle çıkılabilen üst kat yine kalın bordo perdelerle kapatılmıştı. Perde yavaş yavaş açılırken Yansı simsiyah gözlüklerinin ardından bedenini merdivene dayamış aşağıya bakıyordu. Önünde çapraz yaptığı ellerinden destek alıp bedenini dikleştirirken gözlüklerini burnun üstüne indirdiğinde keyifli bir zafer gülümsemesiyle bir elini kaldırıp "Selamünaleyküm!" dediği zaman kıkırdamama mani olamadım.
Biz ciddi kalamıyorduk.
Elini havaya kaldırıp parmak uçlarını salladı. Başını eğip burnun üstüne koyduğu gözlüklerinin ardından bakarken çarpık bir gülümsemeyle ''Niye hortlak görmüş gibi bakıyorsunuz?'' diye sordu
Melike korkarak birkaç adım gerilediğinde masaya tutunup ''Sen öldün!'' demişti. Bunu daha çok kendine inandırmak isteyen bir hali vardı.
Yansı bakışlarını başka tarafa çevirip omuz silkti.
''Tek başıma ölürsem sıkıcı olur diye düşündüm.'' Bedenini geriye doğru çekip gözlüklerini çıkardığında hepsine üstten bir bakış atmasının ardından merdivenlerden aşağıya indiğinde adımlarını bilerek yavaş atıyordu. Kadının her hareketi şov! Sonunda hepsinin karşısında durduğunda bakışları korkutucu bir duygusuzluk barındırıyordu. Sanki karşısındakine bakmaktan bıkmış bir hali vardı. Melike kendini zar zor toparlayıp burnundan kıl aldırmayarak bir adım öne çıktı.
''Ne yapacaksınız?''
Yansı cevap verecekken Dolunay hepimizi şaşırtıp ondan önce atıldı.
Bu sıcak yaz akşamına inat giydiği simsiyah kıyafetlerine tepeden topladığı sarı saçları ve mavi gözleri tezatlık gösteriyordu. Bir adım öne çıktığında yüzüne yerleştirdiği küstah bir gülümsemeyle cevap verdi.
''Sizin yaptığınızı...'' Ne demek istediğini anlamayarak ona baktığımızda mavi gözlerindeki pırıltılar hayra alamet olmadığını gösteriyordu.
Can anlamayarak kaşlarını çatarken ''Ne?'' dediğinde. Doğu gözlerini kısmış endişeyle ''Umarım anladığım olay değildir.'' demişti
''Siz seversiniz diye size özel bomba hazırladık. Bu binadan istediğimizi vermeyip çıktığınızda hiç beklemediğiniz yerlerde patlama ihtimali olan bombalar sizi karşılayacak. Diken üstünde yaşamak zor olur.'' Dolunay'ın söyledikleri üzerine şok geçirirken bunu belli etmemek için çaba sarf ediyordum.
Doğu sağ kulağıma eğilip ''Millet peynir ekmek gibi bu bombaları nereden buluyor lan? Polis olarak olaya müdahil olmalı mıyım?'' diye sorduğunda oflarken bu sefer Yansı sol kulağıma eğilip ''Benim aramızda bir polis olduğunu unutmam doğal mı?'' diye sormuştu. İkisinin arasında kalmış olmak yeterince kötüydü.
Ulaş ise bize yakın durduğundan konuşmalarımızı duymuşken kendi sorununu dile getirmekten kaçınmamıştı.
''Asıl normal olmayan Doğu'nun kaç gündür ben polisim dememiş olması. Polis olduğunu unutmayı bile unutmuşuz.'' Ağlanacak halimize gelen gülme isteğini göndermeye çalışıyordum çünkü şu an ciddi olmamız gereken bir ortamdaydık. Dışarıya çıktığımızda kahkahamı salıverirdim.
Kimse bu planı ne ara yaptığımızı sormayacak mı?
Dolunay'ın yanına geldiğimizde Yansı çaktırmadan "Ne ara bomba koydun?" diye sordu.
"Saf mısınız? Blöf yapıyorum. Nereden bulayım bombayı? Adana mı burası?"
Anlamayarak "Adana ne alaka?" diye sordum.
Omuz silkip cevap verdi.
"Bir yıl önde yaşayan şehir her duruma örnek verilir."
Yansı düşünceli bir sesle Adana kısmında takılı kaldığını belli ederek "İyi de aramızda Adanalı yok ki. Konyalı var Çorumlu var. Kıymetini bil bak hayatında görüp görebileceğin tek Çorumlu olabilir." dedi.
Az önceki havalı kızı geri istiyorum.
Dolunay'da işin neden buralara geldiğini anlamayıp ''Ne alaka?'' dediğinde hiç üzerinde durmadım.
''Boş versene! Ne zaman konuşmalarımız alakalı bir yere gitmiş?''
Melike'nin alaylı sesini duymamızla ona döndük.
''Daha iyi bir yalan bulamadınız mı?''
Dolunay az önceki soğuk tavrını takınıp yine deli deli bakmaya başlamıştı Eliyle Melike'yi gösterip kapıyı işaret etti.
''Bakın bir gönüllümüz var. Dışarı çıkmayı denesene belki binada peşinden gelir? Deneyelim mi?''
Hepsi tereddütle birbirine baktığında Melike'nin ciddi ifadesinde alaylı bir gülümseme belirdi. Kollarını göğsünün üstünden dolayıp önüne gelen siyah saçlarını kulağının arkasına götürüp bilmiş bir edada konuşmaya başladı.
''Ne sanıyorsunuz? Böyle rol yapınca herkesin hala iyi geçindiğinize inanacağını mı düşünüyorsunuz? Hiç ayrılmayacak mısınız birbirinizden? Sonsuza kadar en iyi arkadaşlar öyle mi? Beni güldürmeyin. Tamam benden hoşlanmayabilirsiniz ama bugün birlikte olsanız da her şey bittiğinde bir arada kalmaya dayanabilecek misiniz? Rüyalardan uyanıp gerçeğe dönün bir gün ayrılacaksınız!''
Sessizce birbirimize baktık. Biz gözlerimizden anlardık birbirimizi ve az çok tahmin ettik ama hiçbirimiz tek kelime bile etmedi. Kabullenişle başımızı sallayıp gülümseyerek başımızı çevirdik. İlginçtir ben zaten geçmişte kaybolmuştum fakat ilk defa hepimizin gözünün önünden anılarımızın geçtiğine şahit oluyordum. Veda etmek için çok erken değil miydi? Belki de biz parça parça hoşça kal diyorduk. Bir an Yansı'nın bakışlarını gördüm. Orada cevap vermemiz için can atan biri vardı. Sesimizi çıkarmadığımızda hayal kırıklığıyla dolan gözleri yere kaydı. Yansı'nın daha önce de böyle üzüldüğünü görmüştüm ama onu böylesine üzen ilk defa bizdik.
Zar zor bulduğu sesiyle ''Melike şu an bizim hakkımızda konuşacak durumda olduğunu düşünmüyorum.'' dedi . Az önce çöken omuzlarını düzeltirken boğazını temizleyip bakışlarını kaçırdı.
''Tabi gerçeklerden kaçmaya devam edelim.'' dedi Helin sessizliğini bozarak.
''Bunu hayatını beynini naklettiği telefondan anca idame ettiren sen mi söylüyorsun? Söylesene Helin bazen nasıl nefes alacağını unutup arama motorundan cevabı arıyor musun?'' Dolunay'ın böyle söylemesiyle Yansı gülen yüzünü saklamak için başını çevirdiğinde ben de aynı durumda olduğumdan birbirimize kaçamak bakışlar attık.
''Sıkıştığı anda şiddete başvuran bir barbardan iyidir.''
Dolunay saçını geriye doğru atıp ''Korkma canım yaptıklarınızı düşününce nadide tırnaklarımı sizin gibi değersiz ruhlar için yoramam! Merak etme senin haznende biriktirdiğin üç beş kelime beni sinirlendirmez.'' dedi.
Doğu hınzırca gülümserken fırsatı kaçırmayarak işaret parmağını önemli bir noktaya değinmek istercesine kaldırıp konuştu.
''Yani yengem kısaca şunu söylüyor: Asaletim fakir ruhunla kıyaslanamaz!''
Bu sefer dayanamayıp hepimiz gülmüştük. Az sonra Yansı iki elini birbirine vurup bir anda ciddileştiğinde bizde eski halimize döndük.
''Peki yediniz, içtiniz şimdi eğlenmelisiniz değil mi?'' Onlara doğru yaklaştığında hala onun yaşıyor olması şokunu atlatamadıkları için birkaç adım gerileme ihtiyaçlarına engel olamamışlardı. Yansı hepsinin ortasında adımlarını durdurup bakışlarını onlar üzerinde gezdirdi.
''Şu an ölme ihtimaliniz bir tarafa buradan kurtulsanız bile sizin hakkınızda öğrendiğimiz bilgileri polise verdiğimiz an hepinizin iyi bir ceza almasını sağlayacağımızdan da şüphe duymayın.''
'Yansı lafıma devam etmeden Doğu araya girdi "İki arada bir derede beni yine polisten saymadı fark ettiniz mi?''
''Lafı uzatmayacağım. Mevzu oyunsa alın size oyun. Buradan sağ çıksanız bile sizi güzel bir hayat beklemeyecek çünkü biz de burada ölsek suçlarınızın kanıtları sabah olmadan polisin elinde olacak. Öbür taraftan sorularımıza tatmin edici cevaplar alamadığımızda da hepinizin hayatı tehlikede olacak saçma değil mi? Biriniz bile yalan söylese hepiniz mahvolacaksınız.''
Saçını geriye atıp gözlerindeki zafer parıltıları konuşmaya devam etti.
''Şimdi kararınız nedir? Ya bize Efarit'in kim olduğunu söylersiniz ya da hepiniz hapse girersiniz!''
Dolunay Yansı'nın cümlesini tamamlarken yüzünde alaycı bir sırıtış vardı.
''Arttırıyorum ya da hepiniz burada geberip gidersiniz!''
Sanırım Efarit'in tahmin ettiğinden daha ilginç bir oyun kurmuştuk.
-------------------------
BÖLÜM SONU
Yazım ve noktalama hataları için üzgünüm!
Kitabın farklı bölümlerinde farklı karakterler ön plana çıkacaktır.
''Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili''
Hadi sizde bugüne bir şiir bırakın. Güzel bir anınız olsun
18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ VE ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ'NDE ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü VE TÜM ŞEHİTLERİMİZİ SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUZ.
YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 109 Okunma |
54 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |