24. Bölüm

20.BÖLÜM "LADES!"

Nur Peri
nurperi287

 

''Senin ne işin var burada?''

''Birileri paramı eksik yatırdığı için bende buraya kadar gelmek zorunda kaldım.''

Ulaş arkasındaki koca bavulu işaret edip ''Bununla mı?'' diye sorduğunda Yıldız ''Ha, sen onu diyorsun! O başka bir konu hoş geldim kuzen!'' diye neşeyle cevap verdi.

Yanımda duran Doğu ''Bunu konuşmanın başında yapması gerekmiyor muydu?'' dediğinde Yansı atıldı "Bunların kısımlarını bilmiyor musun? Giriş gelişme karışık.''

Ulaş hızla bavulunu eline verip "Hoşça kal kuzen!" dediğinde Yıldız kaşlarını çatıp ayağa kalktı.

"Bu sefer hoşça kalmıyorum kuzen. Babamdan izin aldım tatil yapmaya sizin yanınıza geldim."

Doğu gülerek "Tatil için İzmir'den Ankara'ya mı geldin? Ulaş'ın neden böyle olduğunu anlamaya başlıyorum." dedi.

Ulaş pes ederek "Dayımı kızdıracak bir olaya bulaştığına eminim. Birkaç gün sonra hoşça kalırsın kuzen." dediğinde Yıldız itiraz etti.

"Birkaç gün değil. Babam sorumluluk sahibi olmayı öğrenene kadar burada kalmamı söyledi. Senin spor salonunda çalışacakmışım. Sıkıcı sıkıcı işler beni kamyonumdan ayırdı!" son cümlesinde duygusallaşıp dudaklarını büzerken Ulaş dehşete düşmüş bir halde ona bakmış ve sertçe yutkunmuştu.

"Sonsuza kadar beraberiz desene! Ne yaptın da adama bana böyle bir cezayı layık gördü?"

Yıldız kaçmak için Ulaş'ın arkasında duran bize bakıp "Siz de iyi gelmişsiniz ha! Ben yolculuğunuzun bir hafta süreceğini filan sanıyordum. İyi otobüsü rehin almamışlar." diye alayla konuştuğunda Ulaş önüne geçti.

"Lafı dolandırma ne yaptın pamuk gibi adama?"

Göz devirip oflayarak cevap verdi.

"Üff! Neymiş efendim ben ehliyeti kasaptan almışım. Çok baştan savma kullanıyormuşum! Altımdaki kamyonmuş yarış arabası değilmiş. Oyuncak arabalar animasyonunda değilmişiz. Önüme gelenle niye kavga ediyormuşum? Ufak tefek sorunlar işte! Aslında ben onu terk ettim bile diyebiliriz."

Doğu ağzının içinden konuşsa da onun ne dediğini duymuştuk.

"Haksız da sayılmazmış hani!"

Ulaş öne çıkıp itiraz istemeyen bir ses tonuyla "Üç erkekle mi yaşayacaksın? Katiyen izin vermem!" dediğinde son silahını çektiğini anladık.

"Ben üç erkekle yaşayacağım demedim üç kadınla birlikte yaşayacağım." Yıldız böyle söylediğinde birbirimize bakarken Dolunay hepimizin aklındaki soruyu sordu.

"Kim onlar acaba?"

Yansı Yıldız'dan önce davranıp üçümüzü göstererek cevap verdi. "Bizi kast ediyor."

Yıldız memnuniyetle gülümseyip başını aşağı yukarı salladı.

"Tabi ki de sizi kast ediyorum

Dolunay'ın ağzından bir "Hah!" nidası kaçtığında "Kim izin verdi?" diye sormayı da ihmal etmedi.

Yıldız en büyük vurgunu yaparak "Kirayı dörde böleceğiz." dediği an Yansı'nın ileri geri salladığı bir ayağı durduğunda kafasını kaldırıp parıldayan gözlerle Yıldız'a bakmıştı. Dolunay ve beni merdivenin iki yanına iterken ortamızdan geçip Yıldız'ın elini yakaladığında aşağı yukarı doğru salladı.

"Anlaştık! Hayırlı uğurlu olsun!"

Yıldız'da kocaman gülümseyerek zaferle Ulaş'a baktığımda onun aldığı bu yenilgiye karşılık suratını astığını gördüm.

Bu kızın cimriliği beni öldürüyor.

Merdivenlerden yukarı tartışarak çıkan Ayaz ile Asmin'i görmemizle dikkatimiz onlara doğru kaymıştı. Dolunay ve beni kenara itip ortamızdan geçtiklerinde ikimiz aynı anda kafamızı çevirip arkalarından sinirle baktık.

"Ayaz sana söyledim bunu uygularsak millet özgürlük diye darlar hepimizi." Asmin bezmiş bir tavırla konuştuğunda uzun süredir tartıştıklarını anladım.

Ayaz'da aynı şekilde cevap verdi.

"Yahu devlet politikasından bahsediyoruz birilerinin uydurduğu hayallerle uğraşamayız. Millet ne yapsan konuşur herkesin görüşleri bir değil ki. Devlet görüşlere ve ideolojilere göre hareket edemez bu kendi halkı için bile böyle olmalı. Önemli olan çıkarının ne olduğu."

Geçen mini mini bir kuşu prens yaptıkları yerde durmuşlardı.

Asmin Ayaz'ın karşısında durmuştu.

"Peki bana söyler misin? Bu zamanda bile sağlıklı çocuklar yetiştiremeyen ebeveynler etrafımızı sarmışken o zaman ne olacak? Senin planında ebeveyn olamayacak kişiler bile zorla ebeveyn yapılıyor sonra al sana sosyal sorunlar."

"Allah'ın aşkına Asmin şimdi benim dediğim uygulanmıyor da ne oldu? Etraf bilinçli insanlarla mı kaynıyor? Her yerde bilinçli ebeveynler mi var? Yok! O zaman bunu uygulamanın da pek bir değişiklik yapacak hali de yok! Merak etme en fazla daha kötüsü olur. Biz alışığız."

Yansı yanıma gelip "Haklı gibi." dediğinde Asmin konuştu.

"Ayaz sen nitelikli nüfus değil sayıca fazla nüfus istiyorsun."

Yansı yine araya girip "O da haklı gibi..." deyip kimin tarafında olacağına karar veremezken ben dayanmayıp bir türlü çıkamadığımız son basamağı çıkarak aralarına girip tartışmalarını böldüm.

"Siz ikiniz neyi tartışıyorsunuz?"

Bu sefer Doğu onlardan önce davranmıştı.

"Ben bunların içine yetişkin kaçtığını düşünüyorum az önceki konuşmayı ancak öyle açıklayabiliriz."

Asmin göğsünün üstünde birleştirdiği bir kolunu çıkartıp Ayaz'ı işaret ederek cevap verdi.

"Ben Ayaz'ın ülke nüfusunu arttırmaya yönelik fikirlerini fazla baskıcı ve yanlış buluyorum."

Ayaz'a döndüğümüzde ona baktığımızı fark ettiği halde rahatça omuz silkip iki elini bilmiyormuş gibi omuz hizasında kaldırdığı sırada "Kızlar işte! Duygusal bakıyor ve evet psikoloji böyle söylemiyor ben cinsiyetçilik yapıyorum. Beni yargılayın!" dedi.

Ayaz'ın ani çıkışıyla Mert bir omuzuna dokunup onu sakinleştirmeye çalıştığında tartışmanın bir sonuca varmadan buradan ayrılmayacaklarını anladığımız için ikisinin de fikirlerini duymak istedik.

Bavullarımızı içeri zar zor atarken soluklanamadan hala tartışan iki çocuk salonda karşı koltuklara geçmiş konuşmaya devam ediyordu. Gürültüyü bastırmak için Mert tekrar konuştu.

"Tamam sakin olun çocuklar. Söyle bakalım Ayaz ülkenin nüfusu bu ekonomide nasıl düzlüğe çıkacakmış?"

Gülümseyerek hevesle anlatmaya başladı "Ekonomiyle." dediğinde anlamayarak kaşlarımı çatıp "Nasıl yani?" diye sordum.

"Şöyle ki 30 ya da 35 yaşına gelene kadar evlenmeyen bireylerden. O yaşlardan itibaren bekarlık vergisi alınacak. Evlilikten bir süre sonra çocuk yapmayan çiftlerden ise ebeveynlikten muaflık vergisi alınır. Çocuktan sonra da verginin vergisini vermeye devam eder normal vergilerinize geri dönersiniz."

Doğu korkuyla Ayaz'a baktığında birkaç adım geri çekildi "Dünyada bir ilk olması bir yana umarım bu gerçekleşirse bizi suçlamazlar. Bunlar konuşulurken ben burada yoktum tamam mı? Taşlarlar lan bizi!"

"Nüfustan ziyade boşanmaları arttırmak için daha iyi bir yol." diye kendi fikrini söyledi Dolunay.

Ben de "Ya boşanırlarsa ne olacak?" diye sordum. Buraya kadar düşündüyse bu ihtimalide değerlendirmiştir.

"Öncekinin iki katı vergi ödeyecekler o yüzden doğru kişiyi bulmak için daha fazla çabalamaları gerekecek. Bu mutsuz ve saldırgan ilişki sayısını da azaltır. Artık aşk zırvalığı mutsuz, saldırgan ve baskıcı ilişkinizi sürdürmek için yeterli gelmez. Temelde vergiden kurtulmak için evleneceğinizden daha fazlasını ödememek için de boşanmak istemezsiniz bu yüzden de mutlu olacağınız birini tercih edersiniz. Biriyle sevgili olma süreniz kısalır çünkü yine vergi ödememek için doğru kişiyi bulmak adına tanıma sürecini daha kısa tutar başka insanları tanımaya çalışırsınız."

Yansı şaşırmış bir halde dururken elini çenesine koyup "Öyle bir anlattı ki Ütopik mi diyeyim distopik mi bilemedim." dedi

"Benim daha iyi bir fikrim var ekonomiyi düzeltsek?" diye araya girmek istesem de beni umursamayarak konuşmaya devam ettiklerinde elimi indirip göz devirdim.

Ulaş bana cevap verdi. "Zaten bunlar şu anki ekonomiye göre konuşuyor. Herkes vergiyi ödeyebilirse yine aynı yere döneriz."

Asmin'de kendi görüşünü söylemişti.

"İşte bende bunun sosyal sorunlarda uzun vadeli problemlere yol açmakla birlikte nüfusun nitelik ve nicelik olarak değerlendirilmesi gerektiği kanısındayım. En büyük problemimiz ahlaksızlık. Ekonomimizi çökerten sebep de bu! Herkes birbirine suç atmaktan çıkıp kendine baktığında bazı olaylar değişecek ve nüfus içinde daha sağlıklı kararlar alınabilecek."

Dolunay sorgulayan bir sesle "Biz bu çocukların yaşındayken komşumuzun bahçesine kaçan topumuzu ondan rica ederek almak yerine nasıl gizlice girebiliriz planları yapıyorduk. Ahlaksızlık derken umarım bundan bahsetmiyordur." dediğinde Ulaş'ta ona katılmıştı.

"Sanırım o ahlaksız nüfus biz oluyoruz." İkisine gülmeden edemezken Ayaz'ın tekrar konuşmasıyla oraya döndüm.

"Siz ne düşünüyorsunuz sizce hangimiz haklıyız? Baştan söyleyeyim duygusal bakmayın." Bunu yüzünü buruşturarak söylediğinde bu konuda ne kadar yaralı olduğunu anlıyordunuz.

Hepimiz birbirimizle ne söyleyeceğimizi bilemeyerek göz göze gelirken sonunda Yansı'da kaldık. kendisi psikolog olduğu için çocuklara nasıl yaklaşacağımızı da söyler zannettik ama nerde? Topun kendisine geldiğini anladığı an hemen itiraz etti ve "Çocuk psikolojisi ile ilgilenseydim pedagog olurdum. İş ile özel hayatı ayırıyorum ben." dedi. Bunun üzerine Dolunay kolunu çimdikleyip "Bu da işin ya hani! Yardım etsen ölür müsün?" dediğinde tekrar itiraz etti.

"Ben yetişkin psikolojisiyle ilgileniyorum bu iki canavarın kavgasına beni karıştırmayın." Kıvranıyoruz ya memnun oluyor. İki laf etmemek için kırk takla attı.

Bu sefer bakışlarımız Mert'in üstünde durdu. Bunu fark ettiğinde gözlerini kısmış Yansı'ya bakarken boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

"Çocuklar siz kendi aranızda münakaşa etmişsiniz illa bir sonuca varmamız ya da taraf tutmanız gerekmiyor. Sadece fikirlerinizi belirtiyorsunuz kavga etmek kötü de olsa birbirinizin fikirlerine saygı duyarak tartışmanız çok hoş ama bu konuları derinlemesine incelemek için fazla küçüksünüz. Biz de kendi fikirlerimizi söyleyerek sizi yönlendirmek istemeyiz çünkü büyüyeceksiniz yeni bilgiler edineceksiniz belki fikirleriniz değişecek ya da hali hali hazırdaki düşüncelerinizde değişiklik yapacaksınız, üzerine ekleyeceksiniz. Bizim şimdi bir taraf tutmamız pek de doğru sayılmaz. Şu an bunu anlamıyor olabilirsiniz ama ilerde anlayacaksınız!"

"Az önce politika yapan çocukların bunu anlamayacaklarını sanmıyorum." diyen Dolunay'ı dürttüğümde "Ne var yalan mı?" dedi.

İşe yaradı mı diye Ayaz ve Asmin'e baktığımda birbirleri dışında her yere bakıyor ellerini iki yana koymuş yere değmeyen ayaklarını ileri geri sallıyorlardı.

Mert biraz başını eğip yüzlerine bakmak isterken "Siz akıllı çocuklarsınız bu yüzden birbirinize küsmezsiniz diye düşünüyorum." dedi.

"Ben zaten Asmin'e küsemem Mert ağabey."

Ayaz bunu der demez Yansı kulak kesilmiş ve anında az önceki gibi bir aydınlanma yaşayıp başını kaldırarak ona baktığında öne doğru eğilip "Nedenmiş?" diye sordu. Hemen onu geri çekip ağzını kapattım.

Uzun tartışmaların sonunda Yansı kollarını önünde birleştirip geriye yaslandı.

"Yorumları görür gibi oluyorum. Emin olun herkes ekonominin farkında tekrar tekrar hatırlatmaktan vazgeçin artık sıkıldı millet! Her olayın sonunu şunda bitirmeyin!" Doğu yine masum bir ifadeyle Yansı ya baktı.

"Ama çiçeğim sürekli kendini tekrar eden kitaplara gönderme yapıyoruz."

"Bizde de aynısı oluyor."

"Arada fark var biz içinde olduğumuz durumun farkındayız ve övmüyoruz gördüğün gibi."

Dolunay baygınlık geçirecek gibi dururken hepsini kibarca evden kovmuştu.

Nüfusa ne olur bilmem ama ben uyumazsam pek iyi hatıralarımız olmayacak. Hadi defolup evinize gidin çok uykum var."

Aynı apartmanda yaşıyoruz sanki şartlanmışlar gibi her olay olduğunda bizim eve geliyorlar.

Dolunay'ın korkusundan sırayla evden çıktıklarında bende peşlerinden gittim. Mert bilerek en arkadan gidiyordu. Kapının önüne geldiğimizde Ulaş ve Doğu kavga ederek kendi evlerine geçerken Asmin ve Ayaz'da tartışma konularını değiştirmiş yukarı çıkıyorlar.

"Biz kapının önünde bir ömür geçireceğiz herhalde Deniz." Mert'in ne demek istediğini anlayıp gülümsedim. Haklıydı sürekli kapanışı şu kapının önünde bitiriyorduk.

"Sen şimdi kapında bile uyudum dersin." dediğimde kafasını yana eğip "Eh derim tabi! Bu sayılır değil mi?" diye sorduğunda önce kafamı olumsuz anlamda yukarı kaldırıp ellerini işaret ettim "Sayılmaz. Hani benim kestanem?" ikimizde gülümserken garip bir sessizlik olmuştu. Ne yapacağımızı bilemeyerek ben ellerimle oynarken Mert ellerini arkada birleştirmişti.

"Ayıp be! Kaç yaşına gelmişsiniz... Lisedeki arsız hallerinizden eser yok! Alt tarafı yanağından öpeceksin Mert milleti oyalamayın tamam ben bakmıyorum."

Yans'nın bizi azarlamasıyla birbirimize baktığımda Mert elini sırtıma doğru uzattığında bende parmak uçlarımda hafifçe yükseldim. Dudakları yanağımda tüy gibi bir öpücük bıraktığında tüylerim ürperdi. Birkaç saniye öyle kaldığımızda boğazımı temizleyip geri çekildim. Sıcak basmıştı yüzüne bakamazken elim ayağım birbirine dolanmış "İyi akşamlar!" deyip kapıyı suratına çarpmıştım.

Kapıya yaslandığım sırada Dolunay "Oha Deniz adama tokat atsaydın aynı etkiyi bırakırdı." dediğinde benim kalbim küt küt atıyordu.

"Gören de ergen aşıklar sanacak! Adamın yüzüne kapıyı kapatmak nedir? İnsan bir yüzüne bakıp gülümserdi. Ayrıca iyi akşamlar mı? Gün ortasındayız Deniz."

Ne yaptığımı yeni yeni fark ederken aklıma gelenle hızlıca kapıyı açıp hala bıraktığım gibi duran Mert başını kaldırmış bana baktığında alel acele yanağından öpüp tekrar kapıyı suratına çarpmıştım.

Yıldız tam karşımda iğrenir bir ifadeyle bana bakıyordu.

"Keşke kapının önünde çadırda kalsaydım." deyip beni baştan aşağı yüzünü buruşturarak süzdükten sonra bavulunu sürükleyerek önümden geçmişti. Elim kalbimde içeriye geçip kendimi koltuğa bıraktığımda Dolunay'da Yıldız gibi bakıyordu.

"Ne abarttınız gören de bir şey yaptınız sanacak."

Yansı şirinleştirdiği sesiyle omuzlarını dikleştirip "Aslında yaptılar Dolunay ama bizim için pek çok olay normalleştiğinden bir şey yapmamışlar gibi geliyor." dedi.

Yansı konuşurken Yıldız'da gelip yıllardır burada yaşıyormuş gibi rahatlıkla kendini koltuğa attığında televizyonu açtı. Dolunay dirseğiyle beni dürttüğünde ona baktım. Yıldız'ı işaret ederek gülümsediğinde ne demek istediğini anlayıp ben de gülümsedim.

"Yıldız bu evin bazı kuralları-" Dolunay daha lafını bitirmeden Yıldız atıldı.

"Sırayla çamaşır ve bulaşık yıkanıyor. Günlük temizliğin yanında Cuma günü haftalık temizlik günü çünkü hafta sonu bir şey yapmak istemiyorsunuz. Herkes kendi dağıttığını topluyor..."

Bizim bile bazen uymadığımız kuralları sırayla sayarak Yansı'ya hatırlattığından Dolunay ve benim suratımız asılmış bu yolda onu göndermek için işe yaramamıştı. Yıldız'ı severdik hatta Dolunay bilinen üzerine hayranıydı ama başımızda yeterince bela vardı ve bunu Yıldız'a da bulaştırmak istemiyorduk durumu açıklayamadığımız için de onu göndermeye çalışıyorduk. Bence yakında olayları öğrenecekti.

Yansı bize yastık fırlattığında kaşlarımızı çatıp ona baktık.

"Yıldız'ı bilmiyor musunuz? Ulaş'ın yanında kalsın diye babası göndermiş sizce geri döner mi? Burada kalmayıp yakınlarda bir ev tutup orada mı kalsın? Evin kirası başka yere mi gitsin?"

Aynı yastığı ona geri fırlattığımda ben de ona çıkıştım.

"İyiliği için söylüyoruz bilmiyormuş gibi konuşma!"

Yastığı tekrar fırlatıp "Buradan gitmeyeceğine göre yakınlarda olup başka yerde yaşasa da gün aşırı buraya gelecek zaten! Aynı yere döneceğiz."

Paranın bizde kalması için elinden geleni yapıyordu. Pes ettim.

Yıldız onun için kavga etmiyormuşuz gibi televizyon izlemeye devam ederken nereden çıkardığını anlamadığım kağıtları iki parmağının arasında tutup bize gösterirken "Bir de faturalarınız var tabi!" dediğinde Dolunay ve ben korkuyla yutkunup endişeyle birbirimize baktık.

Yansı faturaları kaptığı gibi incelemeye başladığında gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

Dolunay ve ben kocaman açtığımız gözlerle birbirimize bakıp başımızı salladığımız an koltuktan kalkıp arkamızdan bize bağıra Yansı'yı bırakıp kaçmaya başladık

GEÇMİŞ ZAMAN

Zil çaldığında tutulan bedenimi gerginleştirip ayağa kalktım. Beynim dersten sonra çorba olmuş sersem gibiydim. Karnım acıkmıştı. Yavaş yavaş toplandığımızda diğerlerinin de durumu benden farklı değildi.

Dolunay koluma girip uykulu bir halde "Kantine gidelim." dediğinde başımla onu onayladım.

"Aynen bende açım." Yansı'nın sabahın köründe ders çalışmak için uyanmasına rağmen bu enerjisine anlam veremiyordum. Zıpkın gibi ayakta duruyor gözlerini bir saniye bile kırpmıyordu. Herhalde bir kere uyku moduna geçtiğinde kendine gelemeyeceğinden böyle durmaya çalışıyordu.

"Ben kantini boykot ediyorum." Doğu bunu söyleyince Dolunay eliyle anlına vurup başını omzuma yasladı. Bunun arkasından uzun bir tartışmanın geleceği belliydi ve bizim uykumuz vardı.

Mert gülerek "Ulan seküler mi olacağız muhafazkar mı derken boykot ülkesi olup çıktık. Sen neden boykot ediyorsun?" dediğinde hemen hazırladığı cevabı verdi.

"Nedeni belli değil mi? Ben bu kantinleri daha az kötü olduğumuz zamanlarda da bilirim yine pahalıydı. Adamlar bu ülkenin enflasyonuna göre işlemiyor başka bir ülke olmuşlar. Hele yemekhaneye hiç gelmiyorum bir tabak yemekten çıkan yağ ile annem iki tencere yemek yapıyor buna hiç bir ekonomi dayanmaz!"

"Haklı!"

"Yansı bugün hak verme günün filan mı önüne gelene hak veriyorsun!"

"Ama haklı Dolunay!"

Mert Doğu'ya karşı "Orada da çalışan insanlar var ekmeğiyle oynamayalım." diye kendi fikrini söyledi.

Doğu bir anda yükselerek cevap verdiğinde onun için bu kadar ciddi bir mesele olduğunun yeni farkına varmıştı.

"En son böyle söyleyenler boykot edelim diye marka çağrısı yapmaya başlamıştı Mert."

Mert teslim olur gibi iki elini havaya kaldırıp "Tamam ağzımı açmıyorum." dedi.

Mert ve Ulaş sınıfta kalırken Doğu bir şey almasa da bizimle gelip ikna etme çabasına girmişti.

"Doğu aç mı kalalım? Her gün kantinden yiyormuşuz gibi konuşma!"

"Biraz sağlıklı beslenelim. Tüketmeyelim." Böyle söyleyince gülmeme mani olamamıştım.

"Tüketmeyelim mi? Şu işsiz medya takımı gibi konuştun. Bu zamana kadar tükettikleri kalan hayatlarını fazlasıyla karşılar."

Ben de Yansı'ya destek verdim. "Hem merak etme biz ne alıp almayacağımızı ve ihtiyacımız kadar almamız gerektiğini biliyoruz."

Bu seferde farklı bir noktaya takılmıştı.

"Alıp almamak demişken. Ben insanların aldığı her şeyin içinde ne olduğu belirsiz olduğunu bilerek aldıklarını sanıyordum. Meğer bilerek ölüme giden tek kişi benmişim bu yolda yalnızmışım kimse paketlerin arkasını okumadığı gibi yediği her şeyin çok sağlıklı olduğunu düşünüyormuş. Bunu öğrenince kendimi sorguladım."

Dolunay onun bu yürüyen kamu spotu haline dayanamayıp kulağından tuttuğu gibi sürüklediğinde bizde peşlerinden giderken gülüyorduk tam koridordan geçtiğimiz sırada Helin'in sesini duyduk.

"Ne o Kaya? Bakıyorum arkadaşların burada olmayınca kimseye sesin çıkmıyor. Korkak bir kedi gibi dolanıyorsun. İki kelimeyi bile bir araya zor getiren pısırık biri için fazla dikkatsizsin. Sana kaç defa canımı sıkma dedim. " Kaya bir şey diyemeden hışımla yanlarına gittiğimizde Dolunay Helin'in karşısına geçip omzundan geriye doğru itekledi.

"Sana daha kaç kere bizden uzak durmanı söyleyeceğiz? Anlaman için daha kaç kez saçını yolmamız gerek? Tek bir tel bile kalmayana kadar mı?"

Melike Dolunay'ın aksine sakince karşısında durup kollarını göğsünün üstünde birleştirip bir ayağını öne doğru uzattı.

"Gölgesinden bile korkmuyor mu? Senin gibi işte! Kimsenin yüzüne söylemez ama kuyruk sallar!"

Bunun üzerine ben gözlerimi kapattığımda Dolunay'ın başında atan damarı görmüştüm. Tam ona doğru saldıracağı sırada Doğu engel olup onu havada yakalamış ve sırtına aldığı gibi onu sınıfa doğru kaçırmaya başlamıştı. Dolunay sırtına vururken bir yandan bağırıyordu.

"Doğu bırak beni! Bırak da küfür edemediğim kendini bilmeze haddini bildireyim."

Yansı ve ben peşlerinden koşarken Yansı bütün bu olaylardan bağımsız bir noktaya takılmıştı.

"Bence birbirimizin yanındayken şiddet uygulamama yönünde bahse girmeliydik o zaman ben kesin kazanırdım." dediğinde göz devirdim.

Sınıfa geldiğimizde Doğu onu sırtından indirdiği an kapıya doğru koşmaya başladı Yansı ile ben kapıyı kapatıp önünde engel olarak durduğumuzda bu sefer bize kızmıştı.

"Çekilin şuradan da ona gününü göstereyim bu sefer saçlarını tek tek yolacağım. Doğu beni niye oradan kaçırdın?"

Doğu nefes nefese kalmış bir halde sıraya çökerken ona cevap verdi.

"Kavga edip başını belaya sokma diye... Sizi birilerine uçarken havada yakalamaktan hepimiz yakar topu çok iyi oynar hale geldik."

Yansı da ona katıldı "Aynen aralıklı olarak birileriyle şiddet içerikli kavgalar ediyoruz buna bir ara vermeliyiz."

Ulaş Dolunay'ın arkasında dururken kollarını birbirine dolayıp gözleriyle onu işaret etti "Yine ne oldu da delirdi?"

"Sebep mi lazım? Normal haliyle bir farkı yok." Yansı'nın alaylı sırıtışı Dolunay'ın keskin gözlerine denk gelmesiyle anında solmuştu. Yalandan boğazını temizleyip ciddileşti.

"Melike Kaya'ya sataşıyordu Dolunay'da müdahale edince bu sefer Dolunay'ın kafasını attıracak sözler etti." olayı açıklarken Yansı bugün Dolunay'ın gazabına uğramak istiyor olacak ki inadına laflar ediyordu.

"Dolunay'ın kafası zaten gidik özel bir çabaya gerek yok ki!" Dolunay bütün öfkesini ondan çıkarmak istercesine Yansı'nın üstüne yürürken Mert ona engel olmuştu.

Yansı'yı sinirle çimdikledim. Bu kızın yersiz patavatsızlığı beni öldürüyordu.

"Dolunay çocuklaşma! Böyle yaparsan haklıyken haksız duruma düşersin." Mert'in uyarılarına karşılık Dolunay dinmeyen öfkesiyle konuşmaya başladı.

"Bırakın haksız duruma düşelim Kaya'nın çektiği yeter artık! Sürekli onunla uğraşıp duruyorlar. Çocuğun en sevdiği bisikletini yaktılar yetmedi az kalsın onu da yakacaklardı, dalga geçmek için süt bombardımanına tuttular neymiş çocukmuş! Biz olmasak çocuğu lavaboya bile göndermeyecekler daha anlatamadığım pek çok halt ettiler. Bunlara Kaya'nın üzerine paspas suyu döktüklerinde yeterince ceza veremedik o yüzden böyleler. Bırakacaktınız daha çok çekecektim o saçlarını!"

Kaya bizim korkudan yaklaşamadığımız Dolunay'ın yanına gelip elini omzuna atarak ona bakmasını sağladı.

"Dolunay ben artık onları umursamıyorum. Siz olmasaydınız belki şu an ağlıyor olurdum ve onların söyledikleri canımı sıkardı fakat artık hiç de canım sıkılmıyor çünkü beni gerçekten seven arkadaşlarım var yalnız değilim birkaç kişinin benimle ilgili çirkin söylemlerine takılmam! Benim yüzümden arkadaşlarımın başının derde girmesini istemiyorum."

Kaya'nın konuşmasıyla istemsiz gözlerim dolmuş yüzümde bir tebessüm oluşmuştu Mert kolunu omzuna attıktan saniyeler sonra onunla şakalaşmak için başını kolunun altına aldığında Kaya gülerken yakınmadan edememişti.

Yansı titreyen dudaklarını büzüp "Ben dayanamam böyle konuşmalara. Kaya canım arkadaşım!" diyerek bir çırpıda yanına gidip ona sarılmıştı. Doğu'da geri kalmayıp onlara katılmıştı.

Dolunay'ın yüz ifadesi görülmeye değerdi. Ağlayıp duygusallaşan ortamı anlamayarak izliyordu.

"Hiç mi etkilenmedin Dolunay?" diye sordum.

"Saçmalama Deniz! Arkadaşımıza yapmadıklarını bırakmadılar biz burada sarılıp ağlıyoruz. Dövmeyecek miyiz bunları?" O kadar hararetli konuşuyor ki şimdi gidip dövelim desem hiç durmayacaktı.

Kaya'ya sarılan Yansı Dolunay'a bakıp ağlamaklı bir sesle "Çok duygusuzun Dolunay!" dedi.

Doğu'da onun gibi Dolunay'a bakıp "Yenge umarım göz yaşlarını içine akıtıyorsundur." dediğinde Dolunay bıkkınlıkla nefesini dışarıya üflerken iki elini havaya kaldırıp ileri geri götürmüş ve yaka silkerek sırasına geçip kitabını açarak söyleniyordu.

"Bir daha sizin için kılımı kıpırdatırsam namerdim!"

Dediğinin tam tersini yapacağını biliyorduk.

Burhan bir elinde tost bir elinde kitapla içeri girdiğinde kafasını kaldırıp gördüğü tabloyla birkaç adım geri gitmişti. Gözlerini kapatıp tekrar açarak bunun gerçek olmadığını düşündüğü her halinden belliyken "Sanırım insanlar haklı. Bu kadar ders çalışmamalıyım." deyip sırasına geçtiğinde oluşan sessizlik birbirimize attığımız kaçamak bakışlar ve salıverdiğimiz kahkaha ile devam etmişti.

----------------------------------------------------------------

''Sizce bu işe yarayacak mı?'' Burhan'ın tereddütle sorduğu soruya Dolunay cevap verdi.

''Tabi ki yarayacak Mert Denizciğinin tehlikede olduğunu anladığı an oyunu filan unutur.''

Mert ile başladığımız lades oyunu bir anda büyük bir olay haline gelmişti. Oyun artık bizden çıkmış başkalarının bizi dahil ettiği numaralara kaymıştı. Sanki sonunda biz hariç herkes kazanacaktı. Dolunay büyük bir gaza gelerek Mert'i kandırmak için Yansı'yı bile şaşkına çeviren sinsi planlar yapıyordu. Ulaş'ın da ondan kalır yanı yoktu. Bizi kendi rekabetlerinin içine katmışlardı.

''Dolunay bu senin için bile fazla acımasız. Kızın yükseklik korkusu var fena olmasın.''

Benim için endişelenen tek kişinin Kaya olmasıyla dudağımız büzerek ona baktım ve bana başını sallayarak karşılık verdi. Dolunay ise sırtıma sertçe vurduğundan bir anda öne doğru atıldım ''Olmaz bir şey bak Kurt gibi kız! Hem merak etmeyin Mert'in gelmesine yakın onu yukarı çıkaracağız. Aşağı da bakmazsa dayanır. Mert gelene kadar orada tutacak değilim. Sizde beni iyicene vicdansız yaptınız.''

''Ben yorum yapamıyorum. Deniz kabul ettiyse kendi bilir ama çok acımasızsınız söyleyeyim.''

Doğru bende gaza gelip kabul etmiştim yani kimse beni zorlamadı ve Dolunay'ın dediği gibi çok uzun sürmeyeceğinden dayanabilirdim.

Burhan taşıdığı merdivenle yanımızdan geçerken bize göz ucuyla bakıp ''Sonra kadınlardan korkulur deyince bize kızıyorsunuz.'' dedi.

Dolunay kaçırmayıp ensesine bir tane vurduğunda acıyla inledi. Yanlış kişinin yanında konuştun cesur adam.

''Biraz korkmanız iyidir Burhan!''

Ensesini ovuşturan Burhan'ın arkasından üzülerek bakarken ''Dolunay'ın yanında kadın diye başlayan cümle kurmamayı öğrenemediniz bir türlü. Hemen feminist damarı atıyor.'' dedim.

''Ben bile korkuyorum çocuk ne yapsın?''

Yansı hamağın ipini ağaca bağlarken laf söylemeyi de ihmal etmiyordu. Kaya'nın bahçesini temizlemeye gelmiştik. Tüm kış kimse buraya pek uğramadığından yaza doğru çimleri biçmek ve dışarıya oturabilmek için eşyaları yerleştirmeye çalışıyorduk. Dolunay bunu fırsata çevirip benim bahçedeki erik ağacına çıkıp Mert geldiğinde ondan yardım isteyerek dalgınlığından faydalanıp önce sepeti uzatarak ladesi kazanmamı sağlayacaktı. Yükseklik korkum olduğu halde niye ağaca çıktığımı sorgulamayacak mı sorusuna ise o an bunu düşünemeyeceği cevabını vermişti.

''Doğu mesaj attı sokağın başındalarmış.'' Yansı cümlesini bitirmeden Dolunay kolumdan tuttuğu gibi ağaca dayayıp hazır tuttuğu merdivenden aceleyle beni yukarı çıkarıp elime içine birkaç erik koyduğu sepeti tutuşturup merdiveni de inandırıcı olsun diye yere atmıştı. O kadar hızlı hareket ediyordu ki ne olup bittiğini hiçbirimiz anlayamamıştık. Yansı'yı sürüklerken yoldan Kaya'yı da almıştı. Burhan üzerine doğru gelen Dolunay'ın yüzünde ne gördü bilmiyorum ama geldiği gibi geri dönmüştü. Dolunay hepsini içeriye fırlatıp kapıyı kapatmadan bana gülümsediğinde ben de karşılık vermek için zoraki bir gülümseme takındığımda bir anda yüzü düşmüş baş parmağıyla boğazına bir çizgi çekerek iki parmağıyla önce gözünü sonra beni işaret ederek kapıyı suratıma çarpmıştı. Mesaj gayet açıktı. Bunu yapabilirsin canım arkadaşım çünkü yapmazsan ölürsün gözüm üzerinde sakın ona acıyıp oyunu bozma! Aynen böyle söylemek istemişti. Ulaş'ta geçen Mert'i yalandan kavgaya soktuğunda böyle davranmıştı sanırım. Onu şu an anlayabiliyorum.

Ön kapıdan girdikleri için üçü birlikte beni görmeyeceklerdi. Doğu ve Ulaş'ı içerde oyalarlarken Mert ben bahçede olduğum için buraya gelecekti. Bir anda yükte olmamdan bağımsız heyecan basmıştı ben de kendimi oyuna kaptırmış onu kandırdığımda yüzünün alacağı şekli hayal etmeye dalmıştım.

''Düşerse ağacın dalları tutacak herhalde.''

Mert'in sesini duymamla irkilerek aşağıya baktım.

''Ödümü patlattın Mert!''

''En azından ben seni sadece korkuttum sen birazdan kendi kafanı patlatacaksın. İnsanların kendi kendimize yaptığımızı başka kimse bize yapmıyor yemin ederim.''

''Ne demek istedin?''

Tam bir cümle kuracakken vazgeçip açtığı ağzını geri kapatıp omuz silkti.

''Söyleyip işi daha tehlikeli bir hale getirmeyeyim. Hadi elimi tut.'' Elini bana doğru uzattığında tam gözüm aşağıya kayacakken bir anda sesini yükseltti ''Bakma!'' Ben başımı anında öbür taraf çevirirken daha sakin bir sesle cümlesine devam etti.

''Yani sadece önüne bakıp öyle elimi tut.''

Durumun farkında değilmişim ve yükseklik korkumu unutmuşum gibi davranmaya devam ederken ''Neden sana bakmıyorum?'' diye sordum.

''Bakarsan korkarsın.'' Aşağıya bakarsam korkacağımı kast ediyordu. Vicdan azabı gibi çocuk.

Kısa bir süre ikilemde kalsam da yavaşça elimdeki sepeti ona uzattım.

''Tamam önce sepeti alır mısın?''

Sabırsız nefesi kulağıma geldiğinde göz ucuyla ona baktığım sırada elini bana doğru uzattığını görmüştüm. Sertçe yutkunurken hiç beklemediğim bir hamleyle sepeti tuttuğum elimin bileğinden tutup beni aşağıya doğru çektiğinde neye uğradığımı şaşırıp çığlık atmıştım. Ayaklarım yere değmezken şaşkınlıkla açılan gözlerim onun gözleriyle buluştuğunda sanki zaman yavaşlamıştı. Ben kendime gelip gözlerim ondan kaçırırken bizimkilerin bağırmasıyla Mert hızlıca beni yere indirmişti. Çok utanmıştım yanaklarımın ısındığını hissediyordum. İkimizin de birbirimize bakabileceğini sanmazken bütün bunların sorumlusu olan Dolunay zaferle Ulaş'a bakıyordu.

''Lades!''

------------------------------------

ŞİMDİKİ ZAMAN

"Bu faturaların ekonomiyle bir alakası yok bu başka bir dünyadan gelmiş. Şu su faturasına bak hamam işletiyormuşuz da haberim yokmuş."

Yanımda duran Dolunay'ı dirseğimle dürtüp bana bakmasını sağlayıp onu azarladım.

"Hepsi senin yüzünden ben sana dedim iki saat duşta kalma diye! "

O da bana suç atmaya başlamıştı.

"Musluk için tamirci çağıracağım diyerek günlerce bizi oyalayan sendin. Bozulunca tamiriyle uğraşma sırası da sendeydi."

"Kendi aranızda vızıldayıp durmayın. Hadi suyu inek içti dağa kaçtı bahanesiyle hallettiniz bu elektrik faturası ne? Düğün salonu mu burası?''

Dolunay "Sayılır" Dediğinde gülmemek için dudaklarımı ısırdım.

"Sus sus kebân barajının faturasını göndermişler hala komedi peşinde. Milyarder miyiz lan biz? Bu ne rahatlık?"

Dolunay göz devirirken sessizce "Ailemin yanında kalsaydım onlar bu kadar laf etmezdi." dediğinde hak vermeden edemedim.

"Bundan sonra telefonlarınızı elektriği bol bulmuş gibi uzun uzun şarj etmek yok! Alışverişleri de listenin katiyen dışına çıkmadan yapıyorsunuz."

Gülmeden edemedim. "Ekmekleri de karneyle alalım. Hatta istersen sokaklara çıkalım."

Dolunay üzüm koyduğu kaseyi alıp arkasına yaslanırken bir tane ağzına atıp laf çarpmadan edemedi.

"Ferman verdi padişah neyse ki göklerde bizim dağlarda."

Yıldız mutfak kapısında durup boş çay kutusunu salladı.

"Alışveriş demişken çayınız bitmiş."

Yansı az önceki tutumlu konuşmasının üzerine bir ürün alma taraftarı olmuştu.

"Bu evde her şey bitebilir ama çay bitemez! Biz evde yokken birileri mi yaşıyor nasıl bitti ya?"

Mutfağa doğru gittiğinde Dolunay ve ben sonunda kurtulduğumuza sevinip televizyona daldık. Akşam olmadan bavullarımızı boşaltıp yemek yedikten sonra dinlenme fırsatı bulabilmiştik yarın kitapçıyı açıp açmamakta karasızdım. Normalde haftanın her günü açık olurdu ama uzun zamandır Melisa işlerin başında olduğundan yarın ona izin vermiştim ama ben yarın kendimde uyanacak enerji bulabilir miydim bilmiyorum. Sanırım açsam da öğlene doğru açardım hafta sonu olduğundan sabahtan pek gelen olmazdı.

"Deniz uzun zamandır kitap okumuyorum. Bir tane önerir misin? Lütfen beni yormayacak anlaşılır bir kitap olsun. Son günlerde ağır bir kitap okuyacak havamda değilim."

Ona en son okuduğum kitabı önerirken nereye gittiğini bize söylemeden kaçarcasına dışarı çıkan Yansı eve gelmişti. Heyecanla çantasın portmantoya bırakıp yanımıza geldi. Tam ona nereden geldiğini soracakken benden önce davranmıştı.

"Düğün var koşun!" dediğinde gözlerimi kısıp ona baktım. Yalan söylememek için bir bahane uydurduğunu anlamam uzun sürmemişti.

Yazlık ayakkabılarını giyerken neden yukarı çıktığını duyduğum davul sesleriyle anlamıştım.

"Düğün sahibini tanıyor musun?" diye sordum.

"Hayır!''

"O zaman niye gidiyorsun?"

"Sokakta yapıyorlar. Sokakta yapılan düğün herkes katılsın diye yapılmıyor mu? Ayrıca ilk defa tanımadığım birinin düğününde halay çekmeyeceğim.''

Hepsi ben bir cümle daha etmeden evden ayrılmışlardı. Bunu daha önce de yaptıklarını unutmuşum. Biri düğün yapsın da oynayalım diye bekliyorlar. Peşlerinden gittiğimde Doğu'nun çoktan halay başı olduğunu fark ettiğimde şaşırmak için kendimi ne kadar zorlasam da hiç şaşırtıcı gelmemişti.

Mendili nereden buldun?

Beni görür görmez yanına çağırmıştı "Yenge sen de gel! Buyurun damat bey... Dama çıkmış bir güzel..." Yaptığı geçişlere gülerken benimle konuştuğu sırada damat geldiğinde onu da yanına katmıştı. Gerçekten düğün sahibini tanımıyorduk ama kendisi hiç yadırgamadan hatta büyük bir mutlulukla Doğu'nun yanında halay çekmeye başladı.

Vallahi anlamıyorum. Ne ara samimi oldun ya? Hangi ara? Ben bu aralarda ne yapıyor oluyorum?

Kendini öyle kaybetmişti ki onları gülerek izlemekle yetinmiştim. Yanıma gelen Mert ile konuşmaya başlamıştık.

"Ancak böyle hayatımıza devam edebiliriz değil mi?" Diye yüzündeki tebessümle sorduğunda ne demek istediğini anlayıp başımı salladım.

"Bence normal olan onlar!" dediğimde sesli gülerken kolunu omzuma atıp ona sarılmamı sağladığında gülerek "Haklısın!" demişti.

Güneş battı, düğün devam etti ve beklediğimiz son nihayet gerçekleşti. Çok değil düğün sonuna doğru kavga çıktı ve kavga edenlerin kim olduğunu tahmin etmek pek de zor olmamıştı.

"Siz üçünüz sakin olur musunuz lütfen? Şiddet çözüm değil."

Dolunay keşke başkasına sunduğu önerileri kendi hayatında da kullanabilseydi. Kavga Dolunay'ın sürekli kendisine bakıp rahatsız ettiğini söylediği bir herif yüzünden patlak vermişti. Sonuç olarak da bizim üç aslan parçasını tutamamıştık ve şimdi bir kavganın ortasındaydık.

Esmer, balık etli, orta boylarda ve en önemlisi bu devirde Feriha'nın topuzu mu kaldı dedirtecek bir saç stili ve renkli göz farıyla bizi gülmekle sinirlenmek arasında bırakan kadın "Bu çiyan doğru söylüyor bize bulaşmayın siz zararlı çıkarsınız!" diyerek bizi tehdit ettiğinde hepimizin sabrı taşmak üzereydi çünkü kavga başladığından beri cırtlak sesiyle yüzümüzü buruşturmamızı sağlıyor, her hareketiyle adeta ben çirkefim diye bağırıyordu. Bugün bizi çileden çıkartmak için ant inçmişçesine söylenmeye devam ettiğinde Dolunay'ın gözlerinden çıkan ateşi görmüştüm. Arkasına dönüp kadına saldırmak için harekete geçeceği sırada kaldırdığı kollarının iki yanına Mert ve Doğu geçerken Ulaş'ta tek eliyle bedenini geriye doğru itmişti.

Doğu az önce onun söylediklerini tekrar etti. "Yenge hani bizim sloganımız şiddet çözüm değildi? Sakin ol!"

Daha biz sakinleşmeden yine sesler yükselmişti.

"Ayağınızı denk alın! Asıl siz bize bulaşmayın fena olur." Az önceki kadının aksine bizim yaşlarımızda çakma kızıl, hokka gibi burnu olan buğday tenli, ağzını açana kadar da kendisini güzel bulduğum bir kadın bu sefer konuşmuştu. Neyse ki hiçbirini damat ve gelin sevmiyordu. Sevmediklerini tartışma sırasına bizim taraf geçerek onlara çaktırmadan '' Hiçbirini sevmiyoruz en güzel günleri mahvolmasın diye endişelenmeyin. Tüm hazırlık sürecimizi zehir ettiler. Kavga ederseniz biz de arada kaynatır bir kaç tokat geçiririz'' demelerinden anlamıştık. Bu sayede hiç tanımadığımız insanların düğününe katılıp kavgaya karışmanın ayıbına duyduğum utanç bir nebze azalmıştı. Biz geri çekilmeye çalıştıkça karşı taraf bizi kışkırtmaya devam ediyordu. Bu sefer ben ilerlerken beni durdurmak için neredeyse hamle yapacak olan Ulaş vazgeçip geri çektiği elini ensesine götürürken omuz silkti.

Arkamdan umursamazca "Boş versene!" dediğini duymuştum.

Kadının karşısına geçtim. Önce sakince konuşmayı deneyelim.

"Bakın düğün var eğleniyoruz diye kibar olmaya çalışıyoruz bunu suistimal etmeseniz iyi olur."

Kim bilir kaçıncı kez ortamı yatıştırmaya çalıştığımı bilmiyordum ama pek işe yaradığı söylenemezdi.

Alayla kalabalığa dönüp "Kibarlık edip lütfediyorlarmış duydunuz mu?" dediğinde artık benim de tahammül sınırlarım zorlanıyordu. Önceden olsa çoktan saçları elimdeydi.

Arkamdan Dolunay'ın tekrar bir atak yaptığını sözünün kesilmesinden anlamıştım.

"Deniz sen başla ben geliyorum kardeşim. Zaten sinirliydim döv-"

"İki dakika dur yerinde be kızım!" Ulaş bir yandan Dolunay'ı tutup ağzını kapatırken bir yandan da debelenmesiyle uğraşıyordu

Yıldız koyun can derdinde misali çevresine bakınıp ''Beni kimse tutmayacak mı ya?'' dediğinde göz devirdim.

"Siz bela arıyorsunuz özellikle şu platin saçlı kız fazla kaşınıyor. Nereden bilelim yalan söylemediğini benim yeğenim yapmaz öyle şeyler." Karşımda duran kadının küstah tavırları daha fazla sinirlerimi bozarken Ulaş'ın acılı nidasını duymuştum.

"Konu saç olunca can havliyle elimi ısırdı manyak!"

Neyi kast ettiğini anlayabiliyordum. Sonrası ise malum herkes birbirine girmişti. Ulaş Dolunay'a sarkıntılık eden adamı hastanelik edecek kadar dövmüştü. Engellerimiz sonucu komalık olmamıştı bence yeterince şanslı günündeydi. Mert'te takım arkadaşını koruyordu. Bir yandan da bırakması için ikna etmeye çalışıyordu. Ben Dolunay'ı tanımadığımız kadının üstünden almaya çalışırken saçımın çekilmesiyle karşı karşıya kalmıştım. Yıldız'ın bir sandalyeyi çok sevdiği kuzenine saldırmaya çalışan birinin sırtına kırdığını görmüştüm. Yansı ve Doğu ise harika diyaloglarından biri gerçekleştiriyorlardı.

"Çiçeğim ortalık çok karıştı polisi mi arasak?" diye sordu Doğu endişeyle.

"Belki sen bir şey yapmak istersin?" dedi Yansı.

"Bal özüm ben ne yapabilirim?"

Yansı umutsuzca elini anlına vurup başını iki yana salladı.

Doğu heyecanla atıldığında sonunda hatırlayabilmişti.

"Doğru ya! Ben polistim ama hayat çeşmem niye demiyorsun? Ben gideyim de kavgayı ayırayım."

"Eh bir zahmet!" Doğu araya girdiğinde de pek bir değişiklik olmamıştı. Kendisi kadınlar tarafından saçlarının yolunmasıyla karşı karşıya kalmıştı.

Heyecanla beklediğimiz ve bunun için elimizden geleni yaptığımız sona kavuşmuştuk. Kendimizi karakolda bulmamız beklediğimden daha kısa sürmüştü. Hele üstümüz başımız dağılmış perişan bir halde karşısında durduğumuz Kıraç'ın bizi sorgulayan bakışlarının altında kalmamız aynı hayallerimdeki gibiydi.

"Uzun zamandır buralara uğramayınca bu sefer başınızı çıkaramayacağınız bir belaya soktunuz sandım."

Buna dayanamayan Doğu kendi ayağına sıkacak bir hatırlatma yapmıştı. "Ve bundan mutlu mu oldun? Polissin sen kendine gel!"

Kıraç bir anda ciddi bir ifade takınmıştı. "Doğu polis olduğunu sürekli unutan senken burada bana bunu hatırlatacak son kişi bile değilsin sus istersen!"

Kıraç'ın onu azarlamasıyla az önce diktiği kuyruğu gerisin geri aşağıya inmişti. Kıraç'ın onun üssü olduğu da aklına geldi herhalde.

Bakışlarını Doğu'dan çekip tekrar bize döndü. Şu an odasına bir mahallenin nasıl sığdığını sorguluyordum. Hepimizin daracık yerlere ordu sığdırmak gibi tuhaf bir özelliği var.

"Görüyorum ki aranıza yeni birini de almışsınız. Bir mahalle kavgasına karışmadığınız kalmıştı. Olayı anlatacak gönüllü var mı?"

Yeni birinden kastı Yıldız'dı. Kıraç'ın bizden sonraki yeni baş belası ama ayrıntıları bilmese de olur yakında öğrenir.

Mert usulca elini kalırdı.

"Ben olayı anlatabilir miyim?"

Bu çocuk niye olur olmadık her olayda kendini öne atıyor?

Kıraç arkasına yaslanıp alaylı bir gülümseme takınırken bu durumdan keyif aldığını belli ediyordu. Eliyle Mert'i gösterip "Anlatabilirsin tabi! Ne de olsa burada en aklı başında olan insan sensin elimizdekiyle idare edeceğiz. Yap bir Mertlik görelim." dediğinde yaptığı espriye kıkırdarken Mert'in göz ucuyla bana bakmasıyla kendimi toparladım.

Adam cümlenim başımdan sonuna kadar dalga geçmişti.

Mert ustaca olayı ele alıp olduğu gibi anlatmıştı. Biz bu sahneleri en son lisede müdürün odasında yaşamıştık.

"Kısaca biz düğüne gitmesek bile düğünde kavga çıkacaktı. Sadece biz de geleneğe dahil olduk."

Mert in sonda yaptığı muhteşem savunmasını tebrik etmek bir yana "Kıraç'ı da kâf dağına çıkar istersen!" deyip ufak bir hatırlatma yapmıştım.

Doğu onu takdir eden bir edada "Vay be! Toplumun yozlaşmasını eleştirdikten sonra kendini kurtarmak için bu yozlaşmayı kullandın ya sana helal olsun!" dedi.

Mert anlamayarak "İyi bir şey mi söyledi kötü bir şey mi?" diye bana sordu.

"Ben de anlamadım."

Sırf düğün kurabiyeleri için gelip kavga sırasında bir adamın sırtına çıkan Ayaz kendini savunmak için araya girdi.

"Biz çıksak olur mu? Hem reşit değiliz hem de bu insanları tanımıyoruz yoldan geçerken polis abiler yanlış anlayıp bizi de aldı."

Asmin de mini mini prensinden geri kalmamış aşağılayan bakışlarla bizi süzerken "Aynen bizim ne işimiz olur böyle avam tiplerle!" demişti.

Doğu ikisine inanamayan gözlerle bakarken dudağını büzüp "İnsan da biriktirememişiz veletlere bak hele!" dedi.

"Komiser bey bunlar benim oğluma iftira attılar şikayetçiyim." Dolunay'ı rahatsız eden herifin annesi konuşmuştu. Bunun üzerine Dolunay yumruğunu havaya kaldırıp "Hala iftira diyor ya!" deyip üzerine gidecekken Ulaş binlerce kez aynı durumla karşılaştığında sadece yüzündeki mimik değişmeden kolunu öne doğru uzatıp onu geri çekmişti.

Refleks olarak yapıyor artık.

"Şu karafatma da yüzümü çizdi komiser bey! Katır gibi tırnakları var mübarek!"

Herifin bilmem kaçıncı kuşaktan olan kuzeni bana katır deyince benim de şalterler atmıştı ama Mert kadın cümlesini bitirmeden yanımda bittiğinden sadece sinirle bakmakla yetinmiştim.

"Platinin bir küçüğü de kafamı ısırdı komiserim." Tanımadığım bir adam konuştuğunda kast ettiği kişinin geldiğimizden beri duvara yaslanıp tırnaklarıyla ilgilenen Yıldız olduğunu anlamıştım. Hepimiz ona baktığımızda hiç istifini bozmamıştı. Bu durumlara alışık olduğu her halinden belliydi.

"Yeşil gözlü ucube de saçımı çekti komiserim" Bunu söyleyen adama bakışlarımız kaydığında gülmeden edemedik çünkü adam keldi. Saçım dediği ise peruğu... Kıraç bile gülmemek için yanaklarını ısırırken adam oluşan sessizlikten rahatsız olup hepimize karşı "Ne var? Kellerin hayali olamaz mı?" dediğinde ona hak versem de konumuz bu değildi.

"Bana ucube dedi Doğu!" Yansı çocuk gibi onu şikayet ettiğinde Doğu onu teselli etmeye çalıştı.

"Duydum salçalı makarnam sana benden başkası lakap taktı." O kadar sataşma oldu ama tekrar kargaşanın çıkması Doğu'nun lakap takıntısı oldu. Büyük bir gürültü çıkarken herkes birbirinin üstüne gittiğinde Kıraç masasının üzerindeki kalem kutusunu boşaltıp bize fırlatarak masanın ucunda ayağa kalkarken bize müdahale etti.

"Ayrılın, ayrılın dedim. Yunus ayır şunları benim sinirlerim tepeme çıkıyor. Kesin sesinizi yoksa atarım hepinizi nezarethaneye!"

Kıraç'ın ikazlarıyla geri çekildiğimizde koltuğun koluna dirseğini yaslayıp eliyle başını ovdu.

"Madem hepiniz birbirinizden şikayetçisiniz hepinizi bu gece misafir edelim." tehdidine karşılık itiraz sesleri yükseldi.

Sonunda olayın aslını anlayabilmiştik. Dolunay'ın rahatsız ettiğini söylediği adam aslında onu başta sevdiği kıza benzetmiş o olmadığını anlamış ama bu seferde esas kız Dolunay'ın arkasında durunca bizimki olayı yanlış anlamış. Kız kalabalığın arkasından öne çıkıp itiraf edince olay tatlıya bağlanabilmişti. Bu zamana kadar niye söylemediklerini sorunca oğlanın ailesinin kızı istemediğini öğrendik bunun üzerine sanki az önce hiç saç başa girmemişiz gibi aileyi ikna etmeye koyulduk. Sonucunda hayırlı bir işe vesile olup çıkmıştık.

"Boşuna dememişler her işte bir hayır vardır diye! Neyse Allah geline sabır versin. İyi mi ettik kötü mü bilemedim." Doğu'nun bu rahatlığına karşılık birbirine dolanmış saçlarımızla ona bakınca kendini düzeltmişti.

Kıraç yine eline gelen ilk eşyayı ona doğru attığında elini kendine siper etti.

"Karakolu önce düğün yerine sonra evlilik programına çevirdiniz hala hayır diyor. Bir darbukacımız eksikti. Sahi o nerede?"

Yansı tuhaf bir ifadeyle ona bakarken "Darbukacı ne alaka? Niye bütün mevzularımız orada bitiyor?" diye sordu.

"Cennet Mahallesi'ne büründünüz ya! Bir ara darbukacı çağırıp sizi öyle ayırmayı düşündüm."

"Mantıklıymış!"

"Allahım sen bana sabır ver!"

Herkes sustuğunda aslında Kıraç'ın söyleyecekleri olduğunu anlamıştım. Sıkılarak başını geriye doğru attığında aklına yeni gelmiş olacak ki bir anda kaldırıp direkt Yıldız'ın olduğu yere baktı.

''Siz yetmediniz bir kişiyi daha mı aranıza aldınız?'' Bunun düşüncesinden bile hoşlanmadığı açıktı Mert merakını giderdi.

''Tanıştırayım Yıldız Ulaş'ın kuzeni. Komiser bey de Doğu'nun arkadaşı biz de onun aracılığıyla tanıştık.''

''Ulaş tek başına Dolunay ile baş edemeyince kuzenini mi çağırdı?'' Kıraç'ın böyle söylemesiyle Ulaş hariç hepimiz gülmüştük.

Dolunay keyifli bir gülümsemeyle Ulaş'a bakıp ''İsterse bütün tanıdıklarını getirsin hepsiyle baş ederim ben.'' dediğinde Ulaş'ın cevap vermemek için kendini tuttuğu belliydi.

''Kaldı ki ben Dolunay'ın tarafındayım.'' Yıldız'da yine ortamdan bağımsız kendi hakkında konuştuğunda Ulaş başını çevirip ters ters ona baktı.

''Niye kıza öyle bakıyorsun? Benim tarafımda olarak akıllıca bir karar verdi.''

Doğu hemen dahil oldu. ''Bana ayıp etmen bir tarafa Ulaş'ı da çok hor görüyorsun yenge. Sen bana bakıyor deyince adama nasıl yumruk attı görmedin mi? Gözü döndü adeta!''

Dolunay kollarını önünde birleştirip memnuniyetsiz bir ifadeyle hafifçe kaldırdığı başını sağa çevirdi.

''Görmemiştir tabi Doğu. Kendileri sadece görmek istediğini görüp hatırlamak istediğini hatırlıyor.'' Dolunay Ulaş'ın bu sözlerine alayla gülümserken ona baktı.

''Ne kadar tanıdık değil mi? Birileri de zamanında sadece görmek istediğini görüyordu. Böyle davranmayı ondan öğrendim.''

Doğu bunun üzerine yumruk yaptığı elini dudağının üstüne koyup kahkahasını durdurmuşken Dolunay'ı takdir eden bir edada "Yenge eğer dilin bir silah olsaydı Ulaş'ın vücudu kurşunlarla doluydu." demişti.

Mert tişörtünün yakasından tutup onu yanına çekerken azarladı. ''Doğu hep sen ortalığı karıştırıyorsun.''

''Ben ne yaptım?'' diye kendine savunmaya giriştiğinde bu sefer de herkes birini savunacak derken bir posta da kendi aramızda kavga etmiştik.

Kıraç dirseğini masaya dayamış elini başına koyarak bizi izliyordu. Geldiğimizde canlıyken bir anda omuzlarının çöküşüne şahit olmuştuk. Yüzüne baktığınızda kendine ''Nereden bulaştım ben bunlara?'' sorusunu sorduğunu görebiliyordunuz.

Önce bizi kovmuştu sonra İzmir'de ki olayları öğrenebilmek için kapıdan döndürmüştü. Biz naz yapınca nezarethaneye atmakla tehdit ettiğinde cümlesini bitirmeden eski yerlerimize oturmuştuk. Hepimizin hem fikir olduğu tek konu bu gece yataklarımızda uyumak istememizdi.

Kıraç bizi kapıdan döndürürken küçük bir pürüzü unutmuştu. Yıldız'ın olandan bitenden haberi yoktu. Ona çaktırmadan birkaç bilgi edinmeliydi.

Bence bunu başka zaman yapmalıydık ama vakit kaybetmek istemediğini anlayabiliyordum.

"Ee İzmir nasıldı? Doğu biraz anlattı olayları." Göz göze geldiğimizde Doğu'nun Burhan'ı anlattığı açıktı ama belli ki detaylara girmemişti.

"İyiydi, eskileri andık biraz, eski yerlere gittik, ziyaretler yaptık..."

Doğu olayları Yıldız'a belli etmeden anlatmaya çalışırken Kıraç'ın iğneleyen bakışlarından kaçıp ona yardım etmek için herhangi bir atakta bulunmamıştık çünkü hiçbirimizin hali yoktu. Kesinlikle bizi sürekli nezarethaneye atmakla tehdit etmesine gıcık olduğumuzdan yapmıyorduk. Doğu işi gereği anlatabilirdi.

''Kıraç bir ara hatırlat da sana İzmir'den getirdiğimiz bombaları verelim .'' Yansı'nın konuşmasıyla Kıraç gibi bizim de kaşlarımız çatılırken az sonra ne dediğini anlamıştık. Günlükten bahsediyordu. Kıraç hemen kavrayıp başını salladı ''Olur Yansı.''

Daha müsait bir zamanda daha detaylı konuşmak için vedalaşıp dışarı çıktığımızda hava kararmasına rağmen saat çok geç değildi. Temiz hava yüzüme vururken Yıldız hariç hepimizin telefonun çalmasıyla gözlerimi açtım.

''Ne bu? Hepinizin oynadığı bir oyun mu?'' Yıldız'ın doğal olarak sorgulamasıyla birbirimize bakarken ona ne bahane üreteceğimizi bilemedik. Gerginlikle aramayı cevapladığımızda Efarit'in bu zamana kadar duymadığımız kızgın sesi bizi karşıladı.

''Sana bunu ödeteceğim Yansı bunu yaptığın için çok pişman olacaksın!''

Efarit'in öfkesini anlamazken arkadan Kaya'nın hiç duymadığımız tondaki öfkeli sesini duyduğumuzda Yansı hariç hepimiz şaşırmıştık.

''Tebrikler görevinizi tamamladınız ama sevinmeseniz iyi edersiniz çünkü tamamladığınız bu görev size pahalıya patlayacak!''

Biz ağzımı açmadan boğuk sesiyle hızlıca konuşmuş ve telefonu aynı öfkeyle kapatmasıyla anlamsızca birbirimize baktık. Ne oldu bilmiyorduk ama hayra alamet olmadığından emindim.

Doğu kendisine bakmayan Yansı'ya dönerek korku ve şaşkınlıkla "Sen ne yaptın Yansı?" diye sordu.

Bakışlarımız Yansı'ya kaydığında kıstığı gözlerini kocaman açmıştı. Yerdeki bakışlarını kaldırıp yanında duran Doğu'ya baktığında yüzüne masum bir gülümseme kondururken başını hafifçe kaldırdığı omzuna yatırıp cevap verdi.

"Lades!"

--------------------------------------------

BÖLÜM SONU

YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN!

Yazım ve noktalama hataları için üzgünüm.

Bölüm : 28.05.2025 17:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...