
Kurduğunuz hayaller yıkılır yine de hayal kurmaktan vazgeçmezsiniz, kazandıklarınızı kaybedersiniz ama yine kazanmaya devam edersiniz, bazen sevdikleriniz sizi sevmez ama siz yine sevmeye devam edersiniz, birileri bir yerde ölür öbür yandan bir yaşam başlar. Hayat insanların değer biçemediği bir silindirdir ve sizi hep aynı yere getirir. Yürüdüğünüz silindirde aldığınız darbeler bazen sizi daha güçlü bazense daha aciz yapar. Tuhaf olan hepimiz aynı yerde buluşacakken birbirimize taktığımız çelmelerdir. Manasız sözler bizi bir yere getirmez gereksiz sakladığımız acılar bizi diğerlerinden daha güçlü yapmaz, başkasına taktığımız çelmeler yolun sonunu değiştirmez. Değişen tek şey nasıl bir silindirin üzerinde yürüyeceğinizdir. Böyle düşününce insanların farklı bir silindirde yürümek için girdikleri çaba hep gülünç gelir. İşlediğiniz suçlar silindirinizi daha süslü yapabilir ama sizi bir üçgenin üzerinde yürütmez. İşte yaşamak budur. Bu kadar basit ve trajikomiktir. İnsanların değeri ise yolu nasıl değiştirdikleriyle belirlenir. O değer biçemediğimiz silindirin aslında tek değeri sizsinizdir onu nasıl değerlendireceğiniz ise sizin takdirinizdir.
Biz inatla bunun değişeceğini düşünüyorduk farklı yollar denediğimize kendimizi inandırıp farklı sonuçlar almayı umuyorduk. Uzaktan bizi izleyen biri için gülünç gelebilirdik ama aslında herkes gibi yaşamaya çalışıyorduk. Belki böyle değil ama gerçekte de hayatlarımızı bundan daha sade fakat aynı savaşı vererek yaşamıyor muyduk? Bir şekilde acılarımızı örselemeye uğraşıyorduk. Şimdi az önce olanlarda bundan kurtulmak için yaptığımız seçimlerden sadece bir tanesiydi. Yine aynı yerdeydik.
Dolunay gözlerini kapatıp başını koltuğa yasladığında uzun zamandır tuttuğu nefesini verdiği sırada bıkkın bir hali vardı. Dışarı çıktığımda arkamızdaki siyah araba uzaklaşmaya başlamıştı. Ulaş arabadan inip sertçe kapıyı kapattığında hızlı adımlarla bize doğru gelirken yüzünde korkunç bir ifade vardı. Adımlarının hedefi belliydi. Yan tarafa baktığımda Dolunay’da bedenini arabaya yaslayıp kollarını önünde bağlamış rahatça Ulaş’ın kendisine gelişini izliyordu.
‘’Dolunay ortalığı ateşe verdikten sonra olanları uzaktan izleyen komşu kızı Gülten’e benziyor.’’
Yansı yine kulağımdan dibinde benzersiz yakıştırmalarından birini yapınca yüzümü buruşturdum.
‘’Sen deli misin? Amacın kendini öldürtmek mi? Bile isteye kaza yapıp ölüme gitmek ne demek bana açıklar mısın?’’
Dolunay birkaç saniye düşünür gibi yaparken ellerini arkaya alıp bir ayağını ileri geri sürttü. Ne söyleyeceğini merakla beklerken Ulaş’ın aksine sakin bir sesle konuştu.
‘’İstediğimiz sorudan başlayabiliyor muyuz?’’ Doğu kıkırdamasına engel olamazken kısa bir an Ulaş’ın ona göz ucuyla bakmasıyla dudağına yalancı bir mühür çekip arkasını döndü. Bize göstermeden gülmeye devam edecekti.
‘’Sürekli kaçak oynamaya devamı mı edeceğiz? Artık yüzleşmek istedim. Her kim olursa sadece yüzleşmek istedim. Böyle diken üstünde saçma sapan planlarla belirsiz bir oyunun içinde kaybolmaktansa risk alıp tek seferde bitirmeyi düşündüm. Her türlü tehlikede değil miyiz? Ben bir anda içine atladıysam ne olmuş?’’
‘’Böyle mi yapacağız yani? Yansı kendine uygun bir planla hepimizi hiçe saydı sen de kendine uygun davranarak fevri bir karar aldın. Hepimiz kendimize yakışanı yapıp kafamıza göre mi hareket edeceğiz? Yaşamak için bütün bunları yapıyoruz zannediyordum ölmek için değil.’’
‘’Yaşamak için tabi ama düzgün bir hayat için her gün bugün ne olacak diye uyanmaktansa bir günde hayatı sonlandırmak daha mantıklı geliyor.’’
‘’Buna sen mi karar veriyorsun?’’
Dolunay ellerini arka cebine koyup omuzlarını kaldırıp indirirken cevap verdi.
‘’Gerektiğinde evet.’’
‘’O arabada sadece sen yoktun.’’
Alayla güldü.
‘’Yaşadıklarımız göz önüne alındığında bazen kimse için bir ayrıcalık sağlayabileceğimizi düşünmüyorum.’’
Hiç bitmeyecek kavgalarını ancak birimiz araya girince kesiyorlardı.
‘’Tamam tamam çocuklar önce sakin olalım.’’
‘’Arabayı ölüme sürüyordu Mert sen sakin olalım diyorsun!’’ Ulaş’ın çıkışıyla Doğu yersiz yorumlarından birini yaptı.
‘’Gören de uçuruma sürdü zanneder!’’
Neyse ki bu söylediğini Ulaş duymamıştı.
‘’Dolunay’da hepimiz gibi bu olaylardan sıkıldı Ulaş. Tamam yaptığı sağlıklı bir seçim değil ama yaşadıklarımızın bizi pek doğru seçimlere ittiğini söyleyemeyiz.’’
Mert’in elini ikisinin arasına koyup birbirinden uzaklaşmalarını sağlarken Ulaş birkaç adım geriye atıp sırtını arabaya yaslayıp cebinden bir tane sigara çıkartmıştı.
‘’Neden bunu yaptılar?’’ diye sorduğumda Mert sorumu cevapladı.
‘’Gözdağı veriyor. Ben sizden daha güçlüyüm mesajı. Sinirine çok dokunduk sanırım.’’
‘’Kimin suçu acaba?’’ Dolunay’ın Yansı'ya olan imalı bakışlarına karşı ‘’O kısımları geçtik sanıyordum.’’ dese de kimsenin geçmediği ortadaydı. Özellikle Efarit’in…
‘’Biri bana burada ne olduğunu anlatacak mı yoksa ben kendim yorumlayayım mı? İyiliğiniz için ilkini seçerdim.’’ Biz kendimize dalıp Yıldız'ı tamamen unutmuştuk. Harika! Yeni bir suç ortağımız vardı. İkincisinde ne diyeceğini merak etsek de sanırım tavsiyesine uyacaktık.
Doğu bir elini havaya kaldırıp ‘’Ben anlatmaya gönüllüyüm.’’ dedi. Hepimiz anlatacak son kişinin bile Doğu olmadığını gayet iyi biliyordu. Yıldız ile ikisi uzun süre yalnız bırakılmamalı.
Kıraç alayla gülerek ‘’Saklayamayacağınız belliydi. Hayır kendiniz yetmiyormuş gibi sülalenizi de işin içine katıyorsunuz. Bari akıllı birilerini getirseniz de biraz size akıl verse.’’ dediğinde Yıldız gözlerini kısıp ona bakarken işaret parmağıyla onu gösterdi.
‘’Bu herif bana akılsız diyecek cüretti nereden buluyor?’’ Kıraç'tan cevap gecikmemişti.
‘’Parkın orta yerine çöküp ağladığın için aklı başında biri olduğuna ihtimal veremedim.’’
‘’Sanırım bende aynı düşüncelere sahip olabilirim. Kim sana onları araman gerektiğini söyledi?’’
‘’Daha on dakika önce sokak kavgasının ortasına dalan kız hiçbir şey yaşanmamış gibi yoluna devam ederken bir anda çiçeği düştüğünde çöküp ağlayınca birilerini arama ihtiyacı duydum kusura bakma!’’
Bir dirseğimi diğer elimle destekleyip yüzümü avucuma yatırmış bıkkınlıkla ikisini dinliyordum. Yeni keçilerimiz hayırlı uğurlu olsun. Tekrar bir kavga izleyemeyeceğimden kollarımı rahat bırakıp itiraz istemeyen bir tonda ‘’Yeter!’’ diye bağırdım. Herkes susup bana baktığında omuzlarımı dikleştirip konuşmaya devam ettim.
‘’Bu şekilde hiçbir yere varamayacağız ben yarın o şirkete giriyorum. Bu işi bitirelim artık!’’
Mert bir an gülecek gibi olsa da kendini toparladı. Benim yanıma gelip kolumu tuttuğunda onlardan birkaç adım uzaklaşmamızı sağlamıştı.
‘’Deniz iyice düşünelim ya seni yakalarlarsa?’’
‘’Siz yardım edersiniz.’’
‘’Ya edemezsek? Ani verilen kararlar iyi sonuçlar doğurmaz.’’
Aklıma gelenle dudağımın bir köşesi kıvrılırken ondan birkaç adım uzaklaştım.
‘’Doğru söylüyorsun. Yıllar önce verdiğim ani bir kararda beni bir ömür vicdan azabına mahkum etti değil mi?’’
Bir an gerçekten bunu söylediğime inanamayan bir ifadeyle yüzüme baksa da kendini toparladı.
‘’Deniz alınganlık ediyorsun.’’
‘’Alınganlık etmiyorum senin görmezden geldiğin gerçeği hatırlatıyorum.’’
O cevap vermeden Yansı tereddütle konuşmamıza karıştı.
‘’Pimpirikli olma Mert. Başına kötü bir iş gelmeyecek sadece sunucularına girmemizi sağlayacak.’’ Söylediklerinin Mert’i rahatlatmaktan ziyade öfkeli bakışlarının hedefi yapmaktan öteye geçemeyince masum bir gülümsemeyle geri çekildi.
Gözleri tekrar benim üzerimde dururken ‘’Sen konuşunca daha fazla endişeleniyoruz bence bir süre fikirlerini kendine saklamalısın.’’ Deyip az önce geldikleri arabanın sürücü koltuğuna binmişti. Ben arkasından ona bakarken Doğu destek olmamak istercesine elini omzuma koyup ‘’Canını isteyeydi de sus demeyeydi!’’ demişti. Omzumdaki elinden kurtulup bende bizim geldiğimiz arabanın sürücü koltuğuna geçmiştim.
Nasıl kavga Dolunay ve Ulaş’tan patlak verip arası bozulan biz olduk anlamış değilim.
‘’Mert eğer kurtulmak istiyorsak hepimiz birlikte savaşmalıyız. Hem siz zaten hep benim yakınımda olacaksınız kötü bir durumda hemen müdahale edersiniz.’’
İçine sinmese de sesini çıkarmayıp kabullenmişti.
‘’Harika o zaman yarın başlıyoruz.’’
Bu durumda aramızdaki en keyifli kişinin Yansı olduğu gerçeği inanılmazdı. Öyle ya da böyle herkes bu işte tehlikeyi göze alacaktı.
----------------------------------------------------
‘’Cidden bu gözlüklere gerek var mı?’’ Sabahın köründe benimle uğraşan Yansı’ya kaçıncı kez şikayetlerimi dile getiriyordum.
‘’Elbette! Her şeyi ayarladım. Sen USB’yi takacaksın ben sunucuya gireceğim. Sonra bizimkiler gelecek onları görür müsün bilmiyorum. Ben saat bir de geleceğim.’’
‘’İyi de sen iş teklif etmek için gideceksin. Sorunu bizzat senin çözmen değerini düşürmez mi?’’
‘’Bir şey olmaz kendimi kanıtlamak istediğime yorarlar. ’’
‘’Umarım başkalarını da dahil etmemişsindir.’’ diye çıkıştığımda hınzır bir ifadeyle cevap verdi.
‘’Yıldız’ı diyorsan tabi peşimize takılacak! Onun içinde iyi planlarım var.’’
‘’Bize eşya muamelesi yapma!’’
‘’Tamam.’’
‘’Hangi servisi arayacaklarını nereden biliyorsun?’’
‘’Belirli servislerle çalışıyorlar.’’
‘’İşleyişlerini de biliyorlardır. Ya numarayı yutmazlarsa?’’
‘’Merak etme rahat ol sadece.’’
Pes ettim. Benim için hazırladığı kıyafetleri giyilmeye koyuldum. Siyah bir pantolon üzerine blazer bir ceket ve onun içine de beyaz bir tişört ayarlamıştı. Saçımı salıp önden iki tutamı arkada tokayla tutturmuştu. Büyük ısrarları sonucu taktığım cam gözlükler ve siyah renkte bilgisayar çantasını elime verdiğinde hazırdım. Geçen gün mülakat içinde beni hazırlamıştı kulaklığımdan soruları cevaplarken aynı zamanda ufak bir test yapmış olduk. Bugünse ilk günümdü. Dışarı çıktığımda adımlarım olabildiğince yavaştı. Bizi bekleyen küçük minübüsün kapısı açıldığında içindekileri görmemle dumura uğradım. İçerde birkaç bilgisayar ve kurulmuş düzenekler vardı.
‘’Bunları ne ara ayarladın?’’ Ondan önce şoför koltuğunun yanında oturan Doğu başını çevirip cevap verdi.
‘’Ben yaptım. Kalbimi bölük pörçük eden uğur böceğim akşam rica edince kıramadım.’’ Yüzümü buruşturduğumda sürücü koltuğunda oturan Mert’i gördüm.
Emniyet kemerimi bağlarken ‘’Uğur böceği seni de ikna etmiş.’’ Dediğimde dikiz aynasından bana baktı. Bu işe başladığımızdan beri diken üstündeydi.
‘’Uğur böceğiymiş! Ben böyle bir uğursuzluk görmedim.’’ Sessizce konuşsa da ne dediğini hepimizi duymuştuk. Arabayı sürmeye başladığında Yansı pişkinlikle ‘’Rahat ol enişte!’’ dedi.
Bu kızın son yaptığından sonra yüzsüzlüğü inanılmaz bir boyuttaydı. Üstelik her yaptığında Mert’in arayı bulmasını isteyen kendisi değilmişçesine konuşması Mert ‘i daha çok çıldırtıyordu.
‘’Yansı elime düşeceğin günü bekliyorum.’’
Yansı’nın keyifli yüzü yerini gerginliğe bıraktı.
‘’Enişte böyle konuşma şimdi sen ortayı bulmazsan kim bulacak?’’
Mert’e baktığımda canı sıkkın bir halde arabayı sürüyordu bir anda kendimi içimdekileri söylerken buldum.
‘’Benim için bu kadar endişelenme Mert. İnanırım diye korkuyorum.’’ Mert kaşlarını çatıp bana baktı.
‘’Ne demek o?’’
Bir omzumu kaldırıp indirirken arkam yaslandım. ‘’Öyle işte!’’ Mert bıkkınca nefesini üfledi.
‘’Deniz bunları defalarca konuştuk. Atlattığımızı sanıyordum.’’
‘’Ben de defalarca sana baktım. Gördüğümse hiç değişmedi.’’
Gözlerini kısıp bana bakarken yarım açık olan camını tamamen açıp havanın içeri girmesini sağladı.
‘’Şimdi ben bilmeden aranızı mı bozdum?’’ Yansı’nın masum bir ifadeyle sorduğu soruya göz devirdim.
‘’Hayır Yansı biri sadece arıza çıkarmaya çalışıyor.’’ İnanmayarak Mert’e baktım.
‘’Bana öyle bakma yalan mı? Benim sorun etmediklerimi sorun ediyorsun.’’
‘’Sen kendi duygularını kabullenmiyorsun.’’
‘’Her neyse sabah zaten Dolunay ve Ulaş ile bir posta kavga izledik bir de siz başlamayın.’’
‘’Sahi onlar nerede?’’ diye sordum.
‘’Arkamızdalar. Sistemi buraya kurunca yer kalmadı.’’
‘’Şekerparem ikisi aynı arabada gelsin diye taş kağıt makası kazanmak için varını yoğunu ortaya koydu.’’ Doğu’nun abartması üzerine başımı çevirip ‘’Kısaca hile yaptı yani’’ dedim.
Bunun üzerinde durmayıp bana çikolata uzattı.
‘’Neyse yenge sen al bunu ye! Senin yemeye ihtiyacın var.’’
‘’Doğu kahvaltımı yaptım ayrıca abartmaz mısın? Biraz gerginim ama o kadar da değil.’’
‘’Hayır ben sadece bu iş için demiyorum genel olarak yemen lazım. Geç bile kaldık. Keşke hayat özüme söyleseydim seni birkaç yıl önceden yedirmeye başlasaydı.’’
Çikolatanın paketini açarken ‘’Nedenmiş?’’ diye sordum.
‘’Mehir olarak kilon kadar altın isteyeceğim o yüzden.’’ Isırdığım çikolatayı zar zor yuttuğumda şaşkınlıkla ona baktım.
‘’Anlamadım?’’
‘’Ben hesapladım birkaç ölümden dönüş biraz hastaneye yatış birkaç vurulma derken bütün bu olaylar birkaç aya bitse sonra travmasıydı, psikoloğuydu, biraz tımarhanede yatışıydı, çocukluğa inip orada kaybolmaydı sonra sizi bulmamızdı, isteme söz nişan bir de biz seni vermeyip biraz onu süründürdük sen kaçtın kan davası o bu şu derken siz seneye yaza doğru evlenirsiniz. Benimde kız tarafı olma gibi planlarım olduğu için tamamen senin iyiliğini düşünerek sana kilo aldırmaya başlamaya karar verdim.’’
‘’Delirmişsiniz siz!’’ dediğimde omuz silkmekle yetinip ‘’Olabilir. Bak bu büyük planım için çikolatamı feda ettim herkese yapmam bunu. Kendimi daha fazlasını kazanacağım diye telkin ediyorum.’’ Derken elimdeki çikolataya hüzünle bakıyordu . Daha ne kadar şaşırabileceğimden emin değilim.
Şirketin yakınlarına araba durmuştu. Yansı ben inmeden son kez beni rahatlatmak için konuşmaya başladı.
‘’Merak etme sorun olmayacak. ‘’
Mert çattığı kaşlarıyla şirkete bakıp ‘’Bir sorun olursa biz icabına bakacağız zaten!’’ dediğinde Doğu korkarak ‘’Sessiz atın çiftesi de pek oluyor gerçekten. İnşallah Mert daha fazla sinirlenmeden bu olay biter.’’ dedi. Bu konuda doğru söylüyordu. Arabadan inip kendimden emin adımlarla şirkete doğru yürüyordum.
Girişe geldiğimde omuzlarımı dikleştirip içeri girdim. İster istemez heyecanlansam da Yansı beni rahatlatmaya devam ediyordu. En zoru ilk adımlardır. İlk adımı attıktan sonra gerisi zaten gelirdi. Bunun o da farkındaydı.
‘’Sakin ol Deniz korkacağın ya da gerileceğin bir durum yok. Aksi bir durumda biz direkt müdahale edeceğiz.’’
Görmese de hafifçe başımı salladım. Asansörden çıktığımda buraya ilk geldiğimde bana yardımcı olacak kişinin odası gösterilmişti. Adımlarımı direkt orya çevirdim. Kapıyı çalıp gir komutunu aldığımda bilmem kaçıncı kez derin bir nefes alıp içeri girdim.
Otuzlarının ortasında balık etli solgun benizli bir kadın gözlüklerinin arkasından ekrana bakarken bakışlarını bana çevirip hafifçe gülümsedi. Bu daha çok içtenlikten uzak öylesine yüze kondurulan gülümsemelerden biriydi. Böyle yerlerde kim bilir günde kaç kez yorgun olmanıza rağmen yüzünüze samimiyetsiz bir gülümse kondurmak zorunda kalıyorsunuzdur?
Ayaklanıp yanıma geldiğinde az önceki içtenlikten uzak gülümsemesi yine yüzünde belirdi.
‘’Hoş geldin sana masanı göstereyim. İsmimi söylemişlerdir ama ben yine de söyleyeyim. İsmim Büşra.’’
Kibarca gülümseyerek ‘’Deniz.’’ Diye kısaca kendimi tanıttım.
Önden ilerlerken bende peşinden gittim. Bütün masalar birbirinin aynısıydı.Pek çok çalışma masasının arasından geçerken Ortalarda bir masanın yanında durduğumuzda ‘’Erdem gelir misin?’’ diye kimse seslendiğini bilmediğim birini çağırmıştı.
Az sonra yanımızda adının Erdem olduğunu öğrendiğim adam gelmişti.
‘’Evet burası sizin yeriniz arkadaş bugün işleyiş konusunda size yardımcı olacak.’’ Böyle söyledikten sonra yanımdan ayrılmıştı.
Erdem anlayacağım şekilde bugün yapmam gerekenleri bana özet geçerken herhangi bir problemde kendisine uğrayabileceğimi bugünse başlangıç için uygun işler yapacağımı söyleyip kendi masasına geçtiği anda Yansı konuşmaya başladı.
‘’Şimdi sıra bizde yapman gerekeni biliyorsun Deniz.’’
USB’yi çantamdan çıkarıp bilgisayara taktım. Benim ekranımda herhangi bir hareketlilik yokken Yansı için durum tam tersiydi.
‘’İşte budur! İlk duvar yıkıldı.’’
Bende az önceki adamın dediğini yapıp belgeleri bilgisayara geçirirken daha çok dikkat çekmemek için uğraşıyordum. Kulağım Yansı’dayken onun şaşkınlıkla çıkan sesini duydum.
‘’Evet bu beklediğimden de fazla.’’
‘’Ne oldu?’’ diye çaktırmanda sordum.
‘’Burada çok fazla gizli sistem var yani hali hazırda kullanılan sunucu herkese açık ama çok iyi korunan bir sunucu var. Demek istediğim bunun için birebir bağlantı gerekli. Tıpkı senin USB’yi taktığın gibi o sunucuya bağlı herhangi bir bilgisayara da USB takman lazım. Neden böyle bir şeyleri var?’’
‘’Böyle şirketler için normal değil mi?’’
‘’Normal büyük şirketlerin çok fazla sunucusu olur ama klasik bir koruma sistemleri vardır. Bu denli bir koruma için cidden gizli bir veriyi saklamanız gerekir. Çok gizli bir veriyi.’’
Gizli olduğunu vurguladığında ürpermeme engel olamadım bu işin sonu çok pis yerlere gidecekmiş gibi bir his var içimde.
‘’O hissi içinde tut!’’ Yansı düşüncelerimi okuyormuşçasına konuşmasıyla koltuğuma tutundum bu kızın psişik güçleri falan mı var?
‘’Peki gizli sunuculara nasıl bağlanacağız?’’ diye sorduğumda sinsice güldüğü gözümün önüne geliyordu.
‘’Sanırım benimkinden ziyade Yıldız’ın eşsiz makyaj yetenekleri daha çok işimize yarayacaktır.’’
Umarım tek anlamayan ben değilimdir.
Ulaş’ın sakin ama bir o kadar da etkili sesini duydum. ‘’Bu işe onu niye bulaştırıyorsun?’’
‘’Çünkü biz bu planı yaptığımızda olaylardan haberi yoktu. Şimdi var ve gördüğün gibi bizim can çekişimizi daha doğrusu senin can çekişini görmekten hoşlandığından dibimizden ayrılmıyor bari yeteneklerini sömürelim. Palyaçoluk zamanlarından kalma makyaj bilgilerini sizin üzerinizde kullansa fena mı olur?’’ Yıldız’da mı yanlarındaydı bu kız her gün kendini aşıyor.
Dolunay alaylı sesiyle ‘’Hani senin makyaj yeteneğin eşsizdi?’’ dediğinde görmesem de Yansı’nın gözlerini kaçırdığına emindim.
‘’Eşsizlikten kastım –‘’
‘’Tabi senin kendini her konuda fazlaca abarttığını unutmuşum.’’
Yıldız yine olaylardan bağımsız ‘’Küçük bir düzeltme yapayım eşsiz olan makyaj yeteneklerim değil benim. Ayrıca kuzen benim yerime kararları almayı bırak. Babam beni senin yanına yollarken irademi de sana vermedi.’’ Dedi. Yani bütün bu yaşananlardan sonra tek canını sıkan Ulaş’ın ona karışması ve Yansı’nın yeteneğine eşsiz demesiydi.
Sonunda Ulaş ne derse desin bir işe yaramayacağını anlayıp geri adım attı.
‘’Ben niye uğraşıyorum ki? Sonunda yine bildiğinizi okuyacaksınız. Ne yaparsanız yapın!’’
Ulaş’ın sitemi bittiğinde benim geldiğim yoldan Vedat Çiğil’in yürüdüğünü gördüm. Yanında birkaç takım elbiseli adam ona eşlik ediyordu. Fotoğraflardan farkı yoktu. Kaşları çatık yüzündeki ciddi ifade beyaz saçlarına ve kırışmış yüzüne rağmen dik duran omuzları ve küçük dağları ben yarattım havası ister istemez insanın çökmesine neden olacak türdendi. Gözlüklerimin ardından odasına girene kadar onu takip ettim.
‘’Kırmızı ağaçtan sarı ağaca her şey yolunda mı sarı ağaç?’’Doğu’nun sesi duymamla dalıp gittiğim kapıdan gözlerimi alıp önüme döndüm.
Ardından Dolunay’ın onu ‘’Doğu takma adlarını Yansı’ya tak!’’ diye azarlayan sesini duydum.
‘’Ya şu tişörtlerimin yakasını çeke çeke bir hal oldunuz he! Şurada iki aksiyon rolüne girelim dedik hemen bozun!’’
Atışmalarını dinlerken kendime kahve hazırlamak için ayaklandım. Onların dırdırını dinlemek için sağlam bir kafaya ihtiyacım vardı.
Yan tarafa baktığımda biri daha kahve almaya gelmişti. Uzun boylu, sakallı, buğday tenli ve kara harelerine beni hapsettiği için rahatsız olduğum bir adamdı. Birbirimize baş selamı verirken kahvesini alıp gitmek yerine durduğunda beni beklediğini anladım. Kendi kahvemi alıp geçecekken elini uzatıp benimle konuşmaya başladı.
‘’Berke ben.’’
Uzattığı elini tutup ‘’Deniz memnun oldum.’’ Diye çok kısa kendimi tanıttım.
‘’Bende ilk günün değil mi?’’
‘’Evet.’’
‘’Bazen buradakiler sinir bozucu olabiliyor zorlanırsan beni bul yardımcı olurum.’’
‘’Teşekkür ederim.’’
‘’Buralı mısın?’’
‘’Yok İzmir’den geldim ama aslen Konyalıyım.’’
Yansı’nın kulaklığımdan duyduğum gülme krizine ‘’İlk defa Karadeniz ve güneydoğu bölgesinden çıkıp kendini iç Anadolu’nun bağrına atan bir karakter görüyorum. Beni maruz görün.’’ sözleri eşlik ettiğine gülmemek için yanaklarımı ısırdım.
Her seferinde ilk defa öğreniyormuş gibi tepki vermesine ayar oluyorum.
‘’İsmin hiç uymuyor ama.’’ Berke’nin tekrar konuşmasıyla dikkatimi ona verdiğimde kurduğu cümleye kıkırdamadan edemedim.
‘’Bende aynısını çok düşündüm.’’
Tam o anda Mert’in öfkeli sesini duydum.
‘’Yok abi benim orta yolumda bir yere kadar! Deniz başta arkadaş olmaya falan çalışıyordur dedik sesimizi çıkarmadık ama bu bildiğin sana yürüyor.’’
Yüz ifademi korumak gittikçe zorlaşırken bir an önce Berke’nin yanından gitmek istedim. Biraz daha havadan sudan konuşup sohbeti bitireceğim sırada bugün anlamış gibi son bir vurgun daha yapmıştı.
‘’Bu akşam ne yapıyorsun? İş çıkışında bir şeyler içelim.’’ İnsan iki dakika önce tanıştığı birine de bir şeyler içelim demez be koçum! Gerçi günümüz ilişkilerinin sosyal medyada başlayıp bittiğini düşünürsek çok da yadırgamamak lazım.
‘’Deniz düzgün bir cevap ver çünkü Mert’in içinden Ulaş’tan daha fena biri çıktı. Bakışlarıyla adeta sırtımı delip geçiyor ateş hattında kaldım burada!’’ Yansı’nın hızlı ve gergin konuşması durumun yeterince kötü olduğunu gösteriyordu.
Aklıma ilk geleni söyleyiverdim.
‘’Çok isterdim ama nişanlımla planım var. İlk iş günümü kutlayacağız.’’
‘’Oha ne ara?’’
Yansı’nın kulaklığın arkasından bağırarak verdiği tepkiye yüzümü buruşturmamak için üstün bir çaba sarf etmeye başladım. Az öncekine nazaran rahatlamış sesiyle devam etti.
‘’Gerçi geç bile kaldınız. Yirmi küsür yıl oldu. Bence birbirinizi yeterince tanıyorsunuz hatta nişan bile fazla niye direkt evlenmiyorsunuz ki?’’
Arkadan Dolunay'ın sesini duydum ‘’Çok yersiz zamanlarda aklın duruyor Yansı biliyor musun?’’ dediğinde onu anlamsız bakışlarla süzdüğü an sanki gözümün önünden geçiyordu.
Doğu yine gereksiz bir endişeyle ‘’Mert dünyadan koptu herhalde. Kanma, bizde kal Mert ,kanma bu numaralara!’’ diye ardı ardına konuşuyordu.
Zoraki bir tebessümle az önce söylediklerim yüzünden bozulduğu her halinden belli olan Berk ile vedalaşıp ‘’Neyse ben gideyim. İlk günden azar işitmeyeyim.’’ Dedikten sonra adeta kaçarcasına oradan uzaklaşmıştım.
‘’Deniz iki lafınla buraları darmaduman ettin kardeşim helal olsun! Şu an Mert transa geçti Doğu onu hayata döndürmeye çalışıyor Ulaş ihanete uğramış gibi öfkeyle Mert’e bakıyor bu nasıl drama lan? Her zamanki gibi Yıldız pek keyifli. Yansı yine kafasında bin tane tilki dolaşıyor. Bende duyduğun üzere olayları anlatıyorum.’’
Bu kulaklık işine hiç girmese miydik acaba? Normalden daha çok konuşuyorlar.
Masamın başına geçtikten biraz sonra Yansı ciddi bir şekilde konuşmaya başladı.
‘’Hazır mısın? Başlıyoruz.’’
Bir anda elektrikler kesilmiş ve gürültü başlamıştı. İnsanlar çevresine bakarken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Az sonra elektrikler geri gelirken sisteme hala giremiyorduk. Bana yardım eden kadın gelip zaten öğle saatine girildiğini ve sistemin düzeleceğini söyleyip bizi göndermişti. Öğle arasına çıkıp geri geldiğimizde sistem hala düzelmemişti.
Yansı tam dediği saate şirkete geldiğinde bu sefer lila rengi dizlerinin altında bir elbise tercih etmişti. Koluna sarı bir kumaş bir bileklik takarken beyaz çantasında da sarı bir fular asılıydı. Soğuk bir ifadeyle yürürken kısa bir an bakışlarımız kesişmiş ve gözlerimizle birbirimize selam vermiştik.
O içeri girdiğinde yaklaşık on dakika sonra Mert’in sesini duydum.
‘’Geldik içerdeyiz.’’
Doğu dayanamayıp gergin havayı dağıtmak adına ‘’Bizim ekiple yaptığımız operasyonlar bile bu kadar ciddi değil lan! Gerginlikten terledim.’’ dediğinde sesindeki gerginliği buradan bile hissetmiştim.
Yaklaşık yirmi dakika sonra Yansı Vedat ile toplantı odasından çıkmıştı. Söylediği gibi ona güvenmemişlerdi. Aynı anda karşı taraftan bana yardımcı olan arkasında iki adamla Dikkatle baktığımda başta tanımadığım adamlardan biri beyaz tenini kendisini neredeyse tanımayacağım derecede esmere boyatan Ulaş’tı diğeri inanamıyorum yüzünü çillerle kaplanmış bir halde Mert karşımda duruyordu. İkisi de lacivert renginde iş kıyafetleri içerisindeyken kafalarında logolu aynı renk bir şapka takmışlardı. Yıldız cidden eşsizliğini konuşturmuştu. Gülmemek için dudaklarımı ısırırken dikkat çekmemek adına önüme döndüm. Göz göze gelirsek kesin kahkaha atardım.
‘’Efendim problemin çözümü en az bir haftamızı alırmış.’’
Vedat kızgınlıkla sesini yükseltti. ‘’Hemen başka bir servisi ara o zaman!’’
‘’Şu an bütün servisler meşgul görünüyor.’’ Yansı bu işi biliyordu. Mert ve Ulaş durumu anlattıktan sonra işlerini bitirdikleri şirketten ayrılmışlardı.
‘’Yani ne yapalım? Bir hafta boyunca kepenkleri mi indirelim? Bakkal mı burası?’’
Kendi aralarında tartışırken Yansı araya girdi.
‘’İsterseniz sizin gözetiminizde bir de ben bakayım belki yardımcı olabileceğim bir konudur. Bilgi sızdıracağımdan endişelenirseniz de başıma en güvendiğiniz ve işi iyi bilen iki kişiyi koyarsınız onlar bilgi sızdırsam anlarlar öyle değil mi? Bana on dakika verin yeterli.’’
Yansı’ya şüpheyle baksa da biraz sonra ikna olmuştu. Yüksek ihtimal yılların tecrübesine dayanarak onun bu işi beceremeyeceğini düşünerek teklifini kabul etmişti. Kimseyi küçümsememelisiniz. Dediği gibi on dakikada kendinin ortaya çıkardığı problemi çözdüğünde Vedat’ın yüzünde de aynı bunu söyleyen bir ifade vardı.
Bilgisayarın başında adeta şov yaparken biz de onu izledik. Sonunda ayaklandığında gerçekten sistem eski haline dönmüştü. Vedat yüzündeki şaşkınlığı silmiş bu sefer elini ona uzatmıştı.
‘’Beni yanılttın.’’
Yansı uzattığı elini tutarken gülümsedi ‘’Çoğu zaman insanları yanıltırım.’’ Dedi.
‘’Dürüst olmak gerekirse aklı bir karış havada küstah bir genç olduğunuzu düşünmüştüm ama görüyorum ki siz kendinizi iyi yetiştirmişsiniz. Bu şovunuzdan sonra teklifinizi tekrar gözden geçirmemek kabalık olur. ’’
Az önce etrafa bağırıp çağıran adam hiç buraya gelmemiş gibi beyefendi konuşma tarzına bir an şaşırmadan edemedim.
‘’Bu arada şirketimiz yıldönümü için bir davet hazırlıyor sizi de aramızda görmek hoş olur ben de o zaman kadar teklifinizi tekrar değerlendiririm.’’
Yansı içinden havalara uçsa da belli etmeyerek sadece hafifçe gülümseyip başını sallamıştı. Vedalaşıp oradan uzaklaşmak için sırtını döndüğünde tekrar göz göze geldik. Kimseye çaktırmadan bana göz kırptığında bende gülümsedim her şey planladığımız gibi gitmişti.
Ben içten içe sevinirken Yansı’nın duyduğum şaşkınlık dolu sesi gülüşümün dudaklarımda asılı kalmasına neden oldu.
‘’Sanırım artık tek konumuz onlarla samimi olmak değil.’’
Sevinmek için çok erkendi çünkü bu küçük bir zaferdi.
--------------------------------------------------------
GEÇMİŞ ZAMAN
‘’Her devrimin bir şairi olur
Her yok oluşun bir faili
Sen şairimdin
Bense senin failin.’’
Mert’in yazdığı şiiri okurken uzandığım yerden doğruldum. Yüzümde heyecandan gelen bir gülümseme vardı.
‘’Vay be! İç dünyanda neler yaşıyorsun merak ediyorum.’’
Elimden kalın kapaklı defterini alırken ‘’Sen çok ısrar ediyorsun diye yazıyorum.’’ Dediğinde dudağımı büzdüm.
‘’Benim yüzümden yani ama çok güzel yazıyorsun. Bırakmanı istemiyorum. Niye bırakasın ki?’’
‘’Çünkü yazdıkça hayal kuruyorum kurdukça hayallerde kayboluyorum. Gerçekler şiir yazmama izin vermiyor.’’
‘’Edebiyatı seviyorsun.’’
‘’Evet ama bir değeri yok. Mezun olduktan sonra işsiz kalmak istemiyorum.’’
‘’Çok tanıdığınız var bir dershanede çalışmaya başlayabilirsin. Torpille gir demiyorum ama kendini kanıtlarsan bir şansın olabilir.’’
‘’Kitap karakteriysen olur tabi!’’ Yukardan gelen sesle başımı kaldırdım. Yansı ve Doğu’nun tepemizdeki ağaçlardan birine çıkıp sarkıttıkları ayaklarını sallayarak bizi izlediklerini fark etmediğimize inanamıyorum. Biraz temiz hava almak için yakınlardaki ormanlık alana gelmiştik. Yanlız olduğumuzu zannederken tepemizde misafir kuşlarımız varmış da haberimiz yokmuş.
Doğu aşağıya atladıktan sonra Yansı’nın inmesine yardım etmek için kollarını yukarıya kaldırdı.
‘’Kollarıma doğru uç ateşböceğim.’’ bu hali komik duruyordu. Yansı elinde olan tek silahı kullanıp kopardığı yapraklarını onun üzerine attığında Doğu yüzünde hala aynı ifadeyle dururken yapraklardan gözlerini kırpıştırıyordu.
‘’Ben artık yorum yapamıyorum.’’ dediğinde yavaşça aşağıya inerken Doğu ona yardım etti.
Mert ile ayaklanmış bu sahneyi izlerken yüz yüze gelebilmiştik. Kınayarak ikisine baktığımda ‘’Siz gizlice insanları izlemeye mi başladınız?’’ diye sordum.
Yansı üstünü silkelerken cevap verdi.
‘’Üstüme iyilik sağlık. Biz buraya sizden önce gelmiştik sonra siz geldiniz biz de ortamı bozmayalım diye sesimizi çıkarmadık ama uzun süre orada oturunca bir yerlerim ağrımaya başladı. Sohbetinize de azıcık müdahil olmuş bulundum ne var? Ayrıca o kadar ağaç varken niye illa bu ağacın altına tünediniz?’’
Yine bizi suçlu çıkarması hiç şaşırtıcı değildi.
Mert merakla işaret parmağını kaldırıp ‘’Peki yukarda ne işiniz olduğunu sorabilir miyim? Yerde oturacak yer mi bulamadınız.’’ dediğinde cümlesinin sonunda boş olan alanı gösterdi.
‘’Bir böceği incelerken kendimizi orada bulduk.’’ Doğu eksik anlattığını düşünmüş olmalı ki tamamlama gereği duydu.
‘’Daha doğrusu ömrümün çiçeği böceği inceleme şeklimi beğenmedi. Büyük korkular sonucu yukarıya çıkıp kendisi izlerken siz geldiniz.’’
Suçlu çocuklar misali kendilerini savunuşları insanı hayrete düşürüyordu. Birlikte geri dönmeye karar verdiğimizde ortalığı toplayıp yürümeye başladık. Etrafımdaki yeşilliği huzurla inceliyordum. Gerçekten insan ağaçların arasında gerçek bir nefes alıyordu.
‘’Yakında burası yok olacak keyfini çıkarın.’’ Yansı’nın sözleriyle kaşlarımı çatıp ona baktım.
‘’O ne demek?’’ diye sorduğumda vücudunu bize dönüp geriye doğru yürümeye başlarken ellerini arkada birleştirip olağan bir olaydan bahsedercesine gülümseyerek ‘’İnsanlar güzel olanı mahvederler.’’ dedi.
Huzurlu ifadem yerini üzüntüye bıraktı. Keyif kaçırmak değildi bu. Bir gerçeği hatırlatmaktı. Tekrar ağaçlara baktığımda emin oldum gerçekten insanlar güzel olanı mahvederlerdi.
Bu sefer sessizliği bozan Doğu olmuştu.
‘’Geçen Can ve Taner yine Kaya’yı sıkıştırmışlardı. Bir kova pis suyu üzerine döktüler düşündükçe deli oluyorum.’’ Bizim olmadığımızı gördükleri anda saldırıyorlardı ne elde ettiklerini anlamış değilim. Ego tatmini mi? Eğleniyorlar mı? Böyle bir olaydan nasıl eğlenebilirler? Güç gösterisi mi? Kendinden daha zayıf birini ezmek nasıl bir güç gösterisi olabilir? Bu esas güçsüzlük değil mi?
Öfkeyle ‘’Ulaş’tan dayakta yediler daha ne istiyorlar? Onlara iyi bir ders vermek şart oldu.’’ dediğimde Yansı’da bana katıldı.
‘’Ben de aynı fikirdeyim. Bu yüzden sizi plan yapmaya davet ediyorum.’’
Doğu bu duruma alışarak ‘’Biz zaten hep plan yapıyoruz.’’ dediğinde kıkırdadım.
Hiç beklemediğimiz birinin beklenmedik sözleri hepimizi şaşırttı.
‘’Bu sefer bana bırakın.’’ Mert bunu söylediğinde şaşırarak ona bakarken Yansı’nın gözlerinden geçen ışıltıyı gördüm.
‘’Aha! Pandora’nın kutusu açıldı.’’
Yürümeye devam ederken Doğu yine hiçbirimizin aklından geçmeyen yerlere takılmış ve içinde tutamayıp söylemişti.
‘’O değil de şimdi Deniz senin şairin mi?’’ Doğu’nun sorusuyla başta ne demek istediğini anlamasam da sonra şiiri kast ettiğini anladım. Ne diyecek diye Mert’e baktığımda bundan memnun olmayan bir hali vardı.
‘’Şiir bu Doğu illa gerçek karşılığı olmasına gerek yok.’’ Dediğinde keskin sesine anlam veremezken ona baktım.
‘’Ben senin şairin değil miyim yani?’’ Bir anda söylediğimle neye uğradığını şaşıran Mert’in suratı görülmeye değerdi. İçinden ben nereden bu şiiri yazdım diye kendine sövüyordur.
Doğu yine kendince yorum yapmıştı.
‘’Öyle değil yenge duymadın mı şiiri? Sen benim devrimimsin dedi sana! Yanlış sorma soruyu.’’
''Sus artık! Ortalığı hep sen karıştırıyorsun.''
Mert öldürecekmiş gibi ona bakarken kulağına yaklaşıp her ne kadar ağzının içinden konuşsa da ben ne dediğini duymuştum. Bana bakıp devam etti.
‘’Boş ver onu! Şiir bu Deniz! Ne yani ben senin yok oluşun muyum?’’ diye sorduğunda ürpermiştim. Doğru söylüyordu illa gerçek olacak değil ya! Hatta gerçek olmasa daha iyiydi. Bazı şiirler şiirlerde kalmalıydı. Tecrübeyle öğrenecektim.
-----------------------------------------------------------
‘’Cevdet hocam yapmayın etmeyin. Biz masum bir avuç liseliyiz dünyadaki bütün dağları nasıl ezberleyebiliriz?’’
‘’Kodlama yapın.’’
‘’Kodlama mı yapalım? Hocam ben onu Türkiye’nin dağlarında denedim ama konudan saptım.’’
Cevdet hoca kaşlarını çatıp anlamayarak Doğu’ya baktı.
‘’Nasıl yani?’’
‘’İşte hocam Toroslar’dan başlayıp Nur inen Amanos dağlarına kadar her şey mükemmeldi ama Karacadağ Karadağ’ın kızını kaçırınca olaylar karıştı.’’
Hoca bir laf edecekmiş gibi ağzını açarken kaşları yukarı kalkmış sonunda da omuzları çöküp sırtını tekrar bize dönmüştü. Şu an Türkiye’nin dağlarını hatırlamaya çalışıyor çünkü Doğu az önce yılların bilgisini ona unutturdu.
Doğu kendinden gurur duyan bir edada sinsice fısıldayıp ‘’İşte ben böyle kafa karıştırırım.’’ dedi.
‘’Kendinize uygun bir yöntem bulup çalışırsanız iyi olur çocuklar sözlü yerine geçecek küçük sınavda özellikle dağların üzerinde duracağım. Sizden ricam sınav kağıdına hikaye yazmayın. Daha önce hiç böyle bir uyarı yapmamıştım.’’
Bunun üzerine hepimiz gülerek Doğu’ya baktık çünkü geçen sınavda göllerin isimlerini ezberlemek için Mert’in oluşturduğu hikayeyi sınav kağıdına yazmıştı. En ciddi hocalarımızdan Cevdet hoca sonuçlarımızı okurken sıra onun kağıdına geldiğinde bir kahkaha patlatmış ve yazdıklarını sesli okumuştu. Doğu’nun buna karşı söyledikleri ise takdir edilesiydi.
‘’Hocam Mert’e dedim sonu olmadı diye ama beni dinlemedi.’’
Gerçekten problemin bu olduğuna inanıyordu. Sonrası çok daha eğlenceliydi. Mert sınav zamanı Doğu ile çalışmanın yüklediği öfkeyle birlikte tüm günü onu kovalamakla geçirmişti.
Zil çaldığında Mert kendisine hatırlatılan bu kötü anıyla homurdanarak kaçmaya hazırlanan Doğu’yu gözüne kestirmişti. Ulaş o daha gidemeden formanın yakasından tutup geri dönmesini sağladı.
‘’Çok ciddiyim keseceğim yakında yakalarımı.’’
‘’Sayende her coğrafya dersine girdiğimde aklıma komik hikayelerin geliyor odaklanamıyorum.’’
Mert’in söylenmesi üzerine Doğu pişkinlikle ‘’Ne güzel sayemde gülüyorsun. Birini güldürmekte suç olmuş. Bakın ben de olmasam kitap okunmayacak.’’ Dediğinde hiç beklemediği yerden cevap gelmişti.
Yansı düşünceli bir sesle elini çenesine koyup ‘’İyi de Doğu bizi şu an kimse okumuyor ki.’’ Dedi.
Yine kendi hayal dünyalarında kayboldular.
‘’İşte ilerde okurlarsa benim sayemde. Hadi Dolunay yenge yapsa neyse de sen niye beni bozuyorsun en sevdiğim dersim?’’ En sevdiği ders boş dersti. Kıkırdamadan edemedim.
‘’Bugün basketbol oynayalım.’’
Ulaş’ın teklifine karşılık Mert tam cevap verecekken Doğu atıldı.
‘’Ben de geleyim.’’ İkisi aynı anda yüzünü buruşturup Doğu’ya bakarken neden böyle olduklarını anlamak zor değildi.
‘’Doğu basketbol topunu patlatmamış gibi konuşma! O günden sonra Özgün hocadan yalvar yakar anca şartlı top alabildik.’’
Mert’in ne demek istediğini anlamadığım için ‘’Şartlı top ne ya?’’ diye sordum.
‘’İşte eğer Doğu’yu oynatmazsak bize top vereceğini söyledi.’’ Mert’in itirafıyla Doğu dudak büzüp ‘’Bir topa arkadaşınızı sattınız öyle mi?’’ derken fazla mahzun duruyordu.
Ulaş bu numaralara alışık olduğu için hiç etkilenmemişti.
‘’Şu halini gören cidden bizi haksız bulur.’’
Dolunay sıkılmış olmalı ki dışarı çıkmak için Doğu’nun arkasından geçerken tişörtünden tutup sürüklemeye başlamıştı.
‘’Sıkıldım dışarı çıkalım o ikisi de ne yapıyorsa yapsın.’’ Yansı ve ben gülerek peşlerinden giderken Mert ve Ulaş top olmaya gitmişlerdi.
Az sonra hepimiz bahçeye çıktığımızda banka geçip oturmuştuk. İki kişi gittikleri yerden takım kurarak dışarı çıkmışlardı. Maça başladıklarında bu enerjiyi nereden bulduklarını asla çözemiyordum. Doğu’ya baktığımda halinden memnun bir şekilde meyve suyunu içerken yine benim keklere dadanmıştı.
‘’Daha geçen annene şikayet ettim seni hala benim yemeklerimde gözün var.’’
Gözlerini kısmış kınayarak bana bakıyordu.
‘’Ben kendi yemeğimi yedim. Biraz paylaşımcı olmanda ne zarar var?’’
‘’Boşan da semerini ye be çocuk!’’
Kendi aramızda sohbete dalmışken bir anda okulun hoparlöründen bir ses duymuştuk.
‘’Sınav kağıtlarını ne zaman çalacağız?’’ Sesi tanıdık geliyordu. Bekle bu kişi Can mıydı? Bahçeye çıkarken onu gördüğümü hatırlayıp etrafa baktığımda yanılmamıştım en uzak tarafta kendi çetesiyle oturuyordu.
‘’Yarın akşam hallederiz aynı yerde tutuyorlar zaten. Tabi Coğrafyanın hariç adam devlet sırrıymış gibi sınav günü getiriyor kağıtları.’’ Bu seferki ise yanında duran Taner’di. İnanamıyorum konuşmaları mı sızmıştı?
‘’Bir şey olmaz hallederiz.’’
‘’Deneme sonuçlarıyla da oynasak iyi olurdu.’’ Bu konuşan da Uğur’du kim yaptı bilmiyorum ama tek taşla bir çete çökertmiş bildiğin.
‘’Ya müdür bizi yakalarsa?’’
‘’Kim takar müdürü? Babamın dırdırını çekemeyeceğimden bu kadar zahmete giriyorum yoksa parayla da hallederdik.’’
‘’Doğru lan! Melike ile ne oldu?’’
‘’Ne olacak tiki kızın teki! Etrafımda pervane ama ojesi bozulur diye de ayrı bir korkuyor.’’
‘’Yine de geçen sınavda çok yardımcı oldu. Sınav kağıtlarını biz çekerken suçu başkalarına atıp dikkati onlara verdi.’’
‘’İşime yaramasa uğraşamazdım zaten.’’
Sohbet bunlarla sınırlı değildi arada küfürler kol gezerken Melike’ye karşı da çirkin söylemler vardı. Bazı yerlerin kesilmiş olduğunu fark ettim. Muhtemelen daha beter laflar edilmişti ama Melike’nin iyiliği için oralar kayıttan atılmıştı.
Ben açık kalan ağzımı elimle kapatırken bir yandan da gülüyordum. Gözlerim şaşkınlıkla açıldığı sırada tüm okul ses kayıtlarını dinliyordu. Bir kişi hariç. Mert sahada tek başına durmuş basketbol oynamaya devam ederken hepimiz aynı anda başımızı çevirip ona baktık. Topu birkaç kez yerde sektirip basket attıktan sonra kolunun altına aldığı sırada bize döndü. Baş parmağını kaldırdığında yüzünde keyifli bir gülümse yer edinirken bizde onu takdir eden bir edada başımızı sallayıp aynı şekilde karşılık verdik.
‘’Ben boşuna bu çocuğa kapalı kutu demiyorum.’’ Yansı’nın sesine yansıyan şaşkınlık barizken gerçekten de doğruyu söylüyordu. Kapalı kutu gibi dedikleri bu olsa gerek!
--------------------------------------------
ŞİMDİKİ ZAMAN (İki gün sonra)
‘’Buna inanabiliyor musunuz? Nasıl o tarz videolar… Allahım çıldıracağım!’’ Dolunay sinirden odanın içinde volta atarken hiçbirimiz onu durdurmaya çalışmıyorduk çünkü bu durum kabul edilemezdi.
‘’Sizi bilmem ama Şu an o şirketi patlatmaktan başka dileğim yok! Çocuklar bile vardı ya çocuklar bile…’’
‘’Polise haber vermeliyiz.’’ dediğimde Doğu’nun ağzından sesli bir ‘’Hah!’’ nidası kaçarken inanmayarak bize baktı.
‘’Bir polis olarak şunu söylemem gerek. Ne diyeceksiniz? Ya biz biraz şirketin sunucusuna girdik. İşte bunları bulduk da bir şikayet edelim dedik. Bunu mu söyleyeceğiz? Hatta durun kafiye de yaparız. Biz bir parça şirketi hackledik sonra da geldik kendimizi kekledik de diyebiliriz. Bakın bu daha güzel oldu.’’
Bir anda alaycı tavrını geride bırakıp ciddileşerek devam etti.
‘’ Bu tarz insanların teşkilatta da adamları vardır. Bizi suçlu göstermekten başka bir işe yaramaz. Akşam haberlerde onların rezilliği değil bizim onların içine sızmamız konuşulur. Kıraç bizim yaptıklarımızı bilse de kanıtlayamayacağı için problem yok ama biz gider bunları söylersek başımız yanar ve bizi içeriye almaktan başka çaresi kalmaz anlıyor musunuz?’’
Öfkeyle ayaklandım. ‘’Ne yani biz bildiğimiz halde susup oturacak mıyız?’’
Doğu geriye yaslanırken ellerini yana doğru açıp cevap verdi. ‘’Ben sadece yalnız olduğumuzu hatırlatıyorum.’’
Yansı gözlerini kısmış yanaklarını sinirden ısırırken ‘’Bu suçların cezalarını ödeten ekip yazarın muhtemelen yazacağı bir kitabın karakterleri olabilir ama buna ben bile göz yumamam!’’ dedi. Kendi düşünce aleminde kaybolduğunda ben bu işin artık Efarit’ten ve Vedat Çiğil’e yaklaşmaktan daha farklı bir boyuta ulaştığını anlamıştım.
Dolunay öfkenin kamçıladığı bir merakla ‘’Amaçları ne? Yani o videolar ne kadar kazandırıyor ki böyle pis bir işe kalkışıyorlar.’’ dedi. Böyle bir işin bahanesi de belliydi.
‘’Hepsini öğreneceğiz ve kaynağını bulup kurutacağız.’’
‘’İyi de biz ellerindekini silsek bile bir sürü kopyaları vardır. Kaynağı şirkette değil dışarıda aramalıyız.’’ Tek kaynakları şirkette olamazdı. Mert’te Ulaş’a katılmıştı.
‘’Doğru söylüyorsun Ulaş. O zaman hadi onları bizi kaynaklarına götürecek kadar çaresiz bırakalım.’’
Şimdi oyunu biz kuracaktık ve bu Efarit’in kurduklarından daha tehlikeli olacaktı.
-----------------------------------------
BÖLÜM SONU
YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN!
YAZIM VE NOKTALAMA HATALARI İÇİN ÜZGÜNÜM.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 109 Okunma |
54 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |