10. Bölüm

10. Bölüm (Rüya)

Nur
nurrunuuz

Yeni bölümden herkese selam.

 

Keyifli okumalar.

 

***

 

ŞİYAR BEDİHİ

Hiç bir şey yapamıyordum. Sadece bu şiddetli ışığın içinde yok oluşumu bekliyordum. Her şeyin sonuna gelmişim gibi hissediyordum..

 

Bir anda can havliyle kendimi uykudan attım. Derin derin hızlı nefesler alıp veriyordum. Elim acıyan boğazıma gitti. Etrafıma baktım. Yaşayıp yaşamadığıma baktım. Yaşadıklarımın rüya olduğuna kendimi inandırmaya çalıştım. Rüya olamayacak kadar gerçekçiydi.

 

Elim kafama gitti. Ağrımıyordu. Olduğum yerden kafamı kaldırıp etrafa baktım. Hastane odasındaydım. Yine oturduğum yerde uyuya kalmıştım. Gözlerimle etrafa baktım. Yatağın üzerinde uyuyan bedene baktım. O an her şeyi hatırladım.

 

2 SAAT ÖNCE

Gözlerimi bir türlü Avzemden ayıramıyordum. O kadar güzel olmuştu ki bakmamak mümkün değil. Bir yandan da gözlerim bir saat kadar önce gelmiş olan çocuğa degiyordu. Bugün bana Avzemin sözlüsü olduğunu söyleyen çocuk.

 

Avzem hiç bir şekilde onların olduğu yere gitmemişti. Ama onun aksine anne ve babası hep onlarla ilgilenmişti. Avzem de her halde arada nişan olmadığı için kendini geri çekiyordu.

 

Aklım almıyordu 18 yaşındaki birinin sözlenmesini aklın almıyordu. Daha okul okumamış ufacık bir kız çocuğuydu o. Benim bakmaya kıyamadığım Avzemdi o.

 

Ben bakmaya bile kıyamazken başka biri ona dokunacaktı. Bakmaya korktuğum mavilerine bakacaktı o herif. Bu ihtimal bile kafayı yedirtti bana. Durmadım orada. Burak'a işim olduğunu söyledim ve odama gittim.

 

Bu gün dağıtmış olduğum odam şimdi derli topluydu. Bir kaç saat önce yaptığım gibi odada volta attım. Bu kez etrafa fırlatacak hiç bir şey bulamadım. Bir süre sonra camı açtım. Düğünü oradan izledim. Avzemi oradan izledim.

 

Bir müddet sonra yokluğum farkedilmesin ve dedemden boş yere azar işitmeyiyim diye ağır adımlarla aşağıya indim. Avluya indiğim an düğünün durmuş olduğunu farkettim. Bağırış feryat sesleri duydum.

 

Ne olduğunu anlamaya çalıştım en başta. Biri vurulmuştu. Etrafıma bakarken halam ile göz göze geldik. Halamın önünde titreyen Avzemi gördüm. Bayılmak üzereydi. Halam da bunu fark etmiş olacak ki "Şiyar" diye beni çağırdı bağırarak.

 

Bir kaç büyük adım attım. Avzemin yanında durduğum an kollarıma düştü. Hemen onu kucağıma aldım. Halamın beni yönlendirmesi ile konağa girdik. Salondaki koltuklardan birine uzandırdım. Halamın talimatı ile kolonya su getirdim.

 

Kalbim sıkıştı resmen. Önümde baygın yatan Avzem. Dışarıda vurulan bir can. "Kim vuruldu hala" diye sordum suyu uzatarak. "Canbeylilerin küçük gelini, Izolların kızı Azra" verdiği cevap ile canım yandı. Önce berdele kurban gitmişti bizim yüzümüzden simdi ise yine bizim yüzümüzden vurulmuştu.

 

"Yok böyle olmayacak. Avzemi hastaneye götürelim" dedi halam geriye çekilerek. Onu kafam ile onaylayıp Avzemin baş ucuna gittim. Dikkatli bir şekilde kucağıma aldım. Benim kucağıma almam ile beraber kafası geriye düştü. Saçları arkadan salık hale geldiği için o güzel yüzü ortadaydı.

 

Halam ile beraber avluya çıktığımızda kızlardan başka kimse yoktu. Hastaneye gitmiş olmalılar. "Avzem! Avzeme ne oldu" dedi Dilçem yenge yanımıza koşarak. "Sakin ol Dilçem sadece bayıldı. Hastaneye götüreceğiz" diyerek halam açıklamada bulundu. "Bende geleceğim" derken gelinliginin eteğini topladı yürümek için.

 

"Olmaz! Ferzanın kesin talimatı var. Sonra hesap veremem!" Diye çıkıştı ablam. Avzemin annesi bir kere olsun kızını sormadı. Olduğu yerde homurdanıp durdu. "Payiz nerede?" Diye sordu bu kez halam. Herkesin iyi olduğuna emin olmak istercesine. "Hastanye gitti yararı dokunur" diyen bu kez annem oldu.

 

"Hala artık gidecek miyiz!?" Avzem benim kollarımda baygın iken nasıl durmuş sohbet ediyorlardı. Halamın kafası ile beni onaylamasıyla beraber yola çıktık sonunda.

 

On- onbeş dakika sonra hastaneye ulaşmıştık. "Sedye" diye bağırdı halam. Onun üzerine iki hemşire sedye ile geldi ve Avzemi bıraktım dikkatli bir şekilde. Müşaade altına aldılar.

 

Avzem yarım saat sonra uyandı ve beni görmesi ile tekrardan bayıldı. Kimse pek anlam vermese de sorgulamadı. Hemşireler gelip serum takıp gittikten sonra halam Azraya bakmak için gitti bende sandalyeye oturdum.

 

Ne kadar süre Avzemin o güzel yüzünü inceledim bilmiyorum ama sonunda bedenim çok ağır geldi. Yavaş yavaş kendimi uykunun kollarına bıraktım.

 

ŞİMDİKİ ZAMAN

Oturduğum yerden ağır ağır kalktım. Avzemin tam baş ucunda durdum. O kadar güzel ve masumdu ki bakmaya kıyamıyordum. Çok narindi..

Ona bakmaktan vaz geçtim. Ben, bana helal olmayan birine bakmazdım. İhanet ederdim Rabbime, kendime.. Geri yerime oturdum. Ona bakmamak için telefonuma baktım.

 

Ferzam abi:8 cevapsız arama

Ferzan abi:4 mesaj

Dilçem yenge:19 cevapsız arama

Dilçem yenge: 34 mesaj

Diyar:7 cevapsız arama

Payiz: 3 mesaj

Ceylan halam: 2 cevapsız arama

Annem:5 cevapsız arama

Dedem:1 cevapsız arama

Babam:2 cevapsız arama

Babam: 8 mesaj

Diyar: 2 sesli mesaj

 

Gözlerim kocaman açıldı. Saate baktım. Hemen hemen bir saattir uyuyordum. Ve bu süre içinde bu kadar arama ve mesaj hayra alamet değildi. Dilçem yenge Avzemin nasıl olduğuna dair mesaj atmıştı. Payiz hangi hastanede olduğumu sormuştu. Ferzan abi neden telefonları açmadığım dair şeyler yazmıştı. Babam nerede olduğumu neden telefonu acmadığımı yazmıştı.

 

En iyisi sağlam haber kaynağını arayıp ne olup olmadığını sormaktı. Bir kaç çalışta açıldı telefon. "Neredesin Şiyar?" Dedi telefonu açar açmaz.

 

"Hastanedeyim. Müşahede alanında. Uyuya kalmışım. Telefonu sesizde unutmuştum. İyiyim. Avzede iyi. Hala uyanmadı. Şimdi hemşireyi çağırıp kontrol ettiririm. Yanımda kimse yok tekim." Dedim tek nefeste. Diyar bu soruları tek tek soracağı için ben erken cevap verdim.

 

"Oh iyi. Şimdi oraya Burak ve Cananı gönderiyorum. Onlar gelince sen buraya gel. Seni görmem gerekiyor" sesinden de belliydi beni çok merak etmişti. Ve beni görmeden içi rahat etmeyecekti. "Tamam" dedikten sonra telefonu kapandı.

 

Avzemin birkaç homurdanma sesini duydum. Yerimden kalkıp baş ucunda durdum. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Homurdanıp bir şeyler söylüyordu. Yüzünü ekşitmişti. Sanki canı yanıyordu.

"Avzem!" Diye seslendim uynmasını umarak. "Avzem uyan" birkaç kez daha seslendim. Uyanmadı. Dürtmem gerekiyordu ama yapmazdım. Ona dokunmamazdım. O bana haramdı. Sonra Rabime nasıl hesap verirdim.

 

Bayıldığında ona dokunmuştum ama mecbur kalmıştım. Eğer mecbur kalmasam asla elimi sürmezdim. "Avzem!" Dedim daha sesli bir şekilde.

 

Az önce benimki gibi kendini uykudan attı. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Nerede oluğunu anlamaya çalıştı. Etrafa bakındı. En son benim ile göz göze geldi. "Ölmemişsin" dedi mırıltılı bir şekilde. Anlamaz bir şekilde kaşlarımı çattım.

 

Varlığımdan emin olmaya çalıştı. "Ölmemişsin" dedi daha sesli bir bir şekilde. Ağlamaktan sesi çattalaşmıştı. "Yaşıyorsun" dedi bu kezde. "Yaşıyorum Avzem" dedim yaşadığıma inansın diye.

 

Ellerini terden ıslanmış saçlarına götürdü karıştırdı. "Çok şükür. Çok şükür" dedi bir iki kere. Neydi bunu o kadar korkutan. "Rüya gördüm. Kabus gördüm. Öldü dediler. İnanmadım Şiyar abi. Yemin ederim inanmadım. Diyar abi öldü dedi" ağlaması izin verdikçe konuşuyordu.

 

"Sakin ol Avzem. Adı üstünde kabus. Bak ben buradayım ölmedim." Dedim onu sakinleştirmeye çalışarak. "Sen. Sen vurulmamışsın" dedi bu kez de. Avzem benim vurulduğu mu zannetmişti. "Kim vuruldu o zaman Agit mi? Agit mi vuruldu Şiyar abi" dedi korku ile.

 

Ona sarılmak istedim. Ona teselli vermek istedim. Yapamadım.. "Agit iyi Avzem. O vurulmadı" dedim. Uzaktım ona çok uzaktım. Ona iyi gelmiyordum. Peki ben niye vardım o zaman. Ona iyi gelemiyorsam niye varım ben.

 

"Kim" dedi yaşlı gözlerle bana bakarak. Vereceğim cevaptan korkuyordu. "Canbeyli aşiretinin gelini Azra" diyince gözleri kocaman açıldı. Yerinden kalmak istedi ama kolundaki serum buna izin vermedi. "O iyi mi?" Dedi serdumdan kurtulmaya çalışarak.

 

"Sakin ol Avzem o iyi." Bana inanmak istercesine baktı. Ben ona yalan söyledim. Azranın durumu bilmeden ona iyi dedim. Yalan söylediğim için kendimden utandım. Başımı öne eğdim. Ben hiç yalan söylemezdim ki..

Kapı açıldı içeriye Burak ve Canan girdi. "Benim gitmem gerek Avzem, Canan seninle ilgilenecek." Dediğimde itiraz etti hemen. "Gitme Şiyar abi lütfen" dedi kedi yavrusu gibi çıkan sesi ile. Sanırım hala neyin gerçek olup olmadığını algilayamıyordu.

 

"Geleceğim Avzem. Canan da bizden. Sana iyi bakacak. Al telefonumu ablanı ara ikinizin de içi rahat etsin" dedim telefonumu cebimden çıkartıp ona verek. "Şifre yok" derken çıktım odadan.

 

"Iyimsin" diyen Buraka baktım. Kafam ile onu onayladım.

Biz bir süre yürüdükten sonra görüş alanıma ameliyathanenin önünde durmuş insanlar girdi. Bedihi aşiretinin erkekleri, Canbeyli ve Izol aşiretinin tamamı. Diyar beni görür görmez durmam için işaret verdi. Ben olduğum yerde dururken Burak yürümeye devam etti.

 

Diyar birkaç büyük adım atıp geldi yanıma. Kolumdan tutup beni köşeye çekti. Kimsenin olmadığına emin olunca kollarını bana sardı. Diyar kolay kolay bana sarılmazdı. "Çok korktum" diyerek itiraf etti. "Sen sandım çok korktum" dedi titreyen sesiyle.

Diyar ikinci kez böyle görüyordum. Birinciside amcanın öldüğü gündü. Diyar benim için gerçekten çok korkmuştu. "Özür dilerim Diyar. Sana bu korkuyu yaşattığım için özür dilerim" Ben özür dilemezdim ki? Öleceğimi bilsem bile özür dilemezdim.

 

Diyar benden ayrıldı. Yüzündeki endişeli hali gidiyordu. Beni görmüş benimle konuşmuş içi rahatlamıştı. "Durumu nasıl?" Dedim yüzünü eğdi. "İyi değil Şiyar kurşun çok kötü bir yere denk gelmiş. Kokarım ki" diyecek oldu ki susturdum onu.

 

"Allahtan ümit kesilmez Diyar" diyince ben, mahçup bir şekilde başını eğdi. "Öyle" dedi ve durdu. "Avzem nasıl?" Diye sordu. Bu kez başını eğen ben oldum.

 

"İyi" dedim daha sonra kafamı kaldırıp Diyara baktım. "Sözlüsü hiç gelmedi Diyar" dedim ve durdum. "Gerçi öz annesi ve babası gelmedi. El oğlu mu gelsin" dedim iç çekerek.

 

"Öyle deme Şiyar gerçekten seven düşünen gelir. Babası bayıldığı duyunca sinirlendi. Yüzünden belli oldu. Baş belası dedi homurdanarak. Nasıl bir baba bu kadar vicdansız olur Şiyar" dedi. Sesinden öfkelendiği belli oluyordu.

 

"Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum" dedim iç çekerek. Avzem nasıl bir baş belası ola bilirdi ki. Ağzı vardı dili yoktu kızın. Belki de sesiz kalıyor diye bu haldeydi. "Gidelim Şiyar, dedem söylenmesin" demesi üzerine kafam ile onayladım ve birlikte acı topluluğun içine gittik.

 

AVZEM MERVANİ

Şiyar abinin gitmesi üzerine ablamı aramıştım. Onunla konuşurken hıçkiriklarıma engel olamamıştım. Korkmuştum çok korkmuştum. Belki de hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım.

Şiyar abi söz verdiği üzere gelmişti. Benim serumumun bittiğini gören Canan abla odadan çıkmış onun çıkması ile berber Şiyar abi gelmişti. Ona bakmıştım. Gözlerimi ondan alamamiştım. Yaşıyordu. Kanlı canlı karşımdaydı.

 

"Iyimisin Avzem" dedi sakin bir sesle. Bu sakinlik beni tedirgin ediyordu. Bilmiyorum ama içim huzursuzdu. "İyiyim" dedim kısık bir sesle. Her seferinde sesimin kısık çıkmasından nefret ediyordum. Acizdim ben.

"Korkma artık Avzem yaşıyorum" biliyordu. Emin olmaya çalıştığımı biliyordu farkında idi. Ben hiç bir şey söylemeden o gözlerini benden kaçırıyordu. Bana bakmamaya özen gösteriyordu. Neden böyle yaptığını bilmiyordum.

 

Bir süre sonra hemşire geldi. Kolumdaki serumu çıkartıp son kez kontrol etti beni. İyi olduğumdan emin olduktan sonra taburcu etti. Şiyar abi, ben ve Canan ablayı konağa götüreceğini söyledi.

 

Yürüyecek gücü kendime bulamıyordum. Halbuki ben alışkındım. Güçsüz bendenime rağmen dayak yemiş bedenime rağmen güçlü durmaya alışıktım. Ama şimdi beceremiyor ayakta durmakta zorlanıyordum.

 

"İyi değilsen geri dönelim" dedi Şiyar abi endişeli gözler ile bana bakarak. Gerek yok dercesine kafamı salladım. "Iş bilemeyen insanlar bakarsa anlamazlar. Sen Diyar yada Payiz kontrol etmeliydi. Gidelim onlar baksın" dedi yeni çıktığımız hastane kapısından geri dönerek.

 

"Lütfen Şiyar abi eve gitmek istiyorum" dedim yalvarırcasına. Uyumak istiyordum. Kafasi ile beni onaylayınca araba bindik birlikte.

 

Kafamı cama yaslayıp dışarıyı izledim. Kendim eve gitmek istemişitim ama korkuyordum. Biliyordum bayıldığım için dayak yiyecektim yada aç susuz bırakılacaktım. Tıpkı sahipsiz bir hayvan gibi. Ablam da yoktu artık. Güçsüz bedenim bunları bu kez kaldira bilecek mıydı?

 

Göz yaşım usu usul döküldü yanaklarımdan. "Bir yerin mi aciyor Avzem" diyen ses Canan ablaya aitti. "Hayır. İyiyim" dedim. Çok isterdim onlara iyi değilim. Beni bırakmayın demeyi. Ama bir işe yaramayacaktı.

 

Bir süren sonra Bedehi konağınin önünde durduk. Neden buraya geldiğimizi bilmiyordum ama sorgulamıyordum da ne kadar geç o kadar iyi. Hep birlikte konağa girdik. Güçlü görünmeye çalıştım. Zorundaydım.

 

Beni gören ablam koşarak yanımda geldi. Sıkıca sarıldı bana. Bende ona. Herkes geçmiş olsun dedi. Biri hariç annem..

 

Ablamın isteği üzerine birlikte onun odasına çıktık. Düğünü mahvolmuştu. Üzlüyordum onun için en güzel günüydü bu gün ama kabusa dönmüştü. "Gerçekten iyisin demi Avzem" dedi endişeli bir şekilde.

"İyiyim" dedim ve durdum. "Gerçekten" diye de ekledim. Onu üzmeye asla hakkım yoktu. Zaten yeterince yıpranmıştı. Yüzü çökmüştü resmen. Üzerini değiştirmiş günlük kıyafetlerinden birini giymişti. Bu günün sonu böyle olmamalıydı. Bu adil değildi..

 

"Artık iyiysen aşağıya inelim" dedi. Gitme zamanı gelmişti. Ben gitmek istemiyordum. Abalmin yanında güvende kalmak istiyordum. Kafam ile onu onayladım. Birlikte aşağıya indik ağır ağır.

 

Avluya çıkmadan önce salonda durdum. Ablam da benim ile beraber durdu. "Gitmek istemiyorum" dedim yalvarırcasına ablama bakıyordum. Ondan böyle bir şey istemeye hakkım yoktu ama istiyordum.

 

"Özür dilerim" dedi fısıltılı bir şekilde. Elinden bir şey gelmiyordu. Bu duruma da onu mahvediyordu. Buruk bir şekilde gülümsedim ve avluya çıktık. Annem bizi görünce ayağa kalktı. "Biz de gidelim artık" dedi. Diğerleri de annem ile berbar ayaklandı.

 

"Geç oldu burada kalın. Yarın gidersiniz" diyen ses Şiyar abiye aitti. Keşke dedim keşke burada kalsak. "Olmaz öyle kızımın burada ilk gecesi hem evde misafir var ayıp olur" dedi annem itiraz kabul etmez şekilde.

 

"Peki madam Siyar sizi bıraksın" dedi Ferzan abinin yengesi. "Olmaz!" Diye çıkıştı Şiyar abi. Herkes bu tepkisine şaşırirken ben tepkisizdim. Nötr.. "hastaneye gitmem gerekiyor söfor bıraksın" dedi ve bir hışımla konaktan çıkıp gitti.

 

ŞİYAR BEDİHİ

Elimi yumruk yapıp sıktım. Gitmemek için ablasına yalvarıyordu. Eve gitmek istemiyordu. Eve gitmekten korkuyordu. Bir insan kendi evine korkarak gider mi?

 

Az önce bana eve gitmek istediğini söyleyip yalvaran kız şimdi ablasına gitmemesi için yalvararak bakıyordu. Ne yapıyorlardı bu kıza evde. Dayak mı yiyordu yoksa. Bu ihtimal bu ihtimal bitirdi beni. Daha fazla sinirledim.

 

Hızlı adımlarla avluya çıktım. Gitmek için izin isteyen kadına baktım. "Geç oldu burada kalın. Yarın gidersiniz" dedim. Gerçi kadında kabul edecek göz falan da yoktu. Tahmin ettiğim gibi de olmuştu. "Olmaz öyle kızımın burada ilk gecesi hem evde misafir var ayıp olur"

 

Ben senin yalanını diye geçirdim içimden. Bu kadından misafiri umursayacak tip yoktu. Tek derdi Dilcem yenge. Başka bir şey yok. Başka biri yok. Sanki iki evladı tek var. Sanki Avzem yok. Onun evladı değil.

"Peki madam Siyar sizi bıraksın" diyen anneme ani bir şekilde "Olmaz!" Dedim. Kendi ellerimle gidip Avzemi o cehennemin ortasına bırakamazdım. Bunu kendi ellerimle yapamazdım.

"Hastaneye gitmem gerekiyor söfor bıraksın" dedim. Hızlı adımlarla konaktan çıktım. "Birazdan Avzem ve annesinin eve götüreceksin. Çok yavaş gideceksin. Anladın mı beni yarim saatlik yolu bir saate gideceksin" dedim şöfore bağırarak.

 

"Tamam ağam" diyince arabama bindim ve gaza bastım. Çok hızlı gidiyordum. Sinirliydim. Öfkeliyim. Kızgındım. Kendime kızgındım. Avzeme evde ne yapıldığını bilmeden oraya gönderdiğim için onu koruyamadığım için.

 

Ah işte yine o feci ağrı girmişti kafama bir hafta aşkın süredir arada bir bu acı beni yoklayıp duruyordu. Ne kadar canımı yakıyordu bu acı. Normal bir baş ağrısı gibi değildi ki? Rüyamdaki gibi çok feci bir şeydi.

 

Arabayı fazla hızlandırdığımdan olsa gerek kısa bir süre içinde hastaneye varmıştım. Nedensiz bir şekilde içimde huzursuzluk vardı. Elim istemim dışı kalbimin üzerine gitti. Ne olduğuna pek anlam veremedim. Fazla düşünmek istemedim. Hızlı bir şekilde hastaneye girdim, ameliyathane kısmına gittim.

 

Herkes perişan haldeydi. Özellikle Mirhan abi. Ve sanırım ağlamıştı. Bir erkeğin bir kız için ağladığı ne anlama gelir siz bilir misiniz? Kız uğruna ölmek gibi bir şeydir bu. Onu canından çok sevmektir bu. Bir erkeği anca canım dediği ağlata bilirdi. Gercek aşkı. Kalbine taht kuran kadın ağlatırdı anca bir erkeği.

 

Sesiz sesiz gidip Diyarın yanına oturdum. O da olası bi yardım ihtiyacı için tetike duruyordu. Payiz ve Ferzan abi yoktu. "Ferzan abi ve Payiz nerede?" Diye sordum sesiz bir şekilde. Bu sesiz ortamı bozmak istemedim. "Payiz nöbete gitti bizim nöbet günüydü bu gün. Ferzan abi de ameliyata girdi herhangi yapa bileceği bir şey olursa yardım eder diye" kafamı anladım der gibi salladım.

 

Dakikalar geçiyor kimse ameliyathaneden çıkmıyor. İyi yada kötü olduğuna dair hiç bir bilgi vermiyordu. Bu süreç içinde dedem ve Avzemin babası konuşmuş, Avzemin babası ortalardan kaybolmuştu. İçimde anlam veremediğim bir huzursuzluk vardı. Kafamda yine o feci acı vardı. Ne olduğuna anlam veremezken yine istemim dışı bir elim kabimin üzerine diğeri ise kafama gitti. Başım dönüyordu hafiften.

 

"Siyar iyi misin?" Dedi Diyar endişeli bir şekilde. "İyi iyiyim" dedim ama kendimi hiç de iyi hissetmiyordum. "Siyar titriyorsun bayılacaksın" dedi. Ardından ameliyathanenin kapısı açıldı. Bakislar hepsi oraya döndü. İçeriden Ferzan abi ve koşa koşa çıkıp giden bir hemşire çıktı. "Ne oldu Ferzan o- o iyi mi?" Diye sordu Mirhan abi bitik bir sesle. Daha Ferzan abi konuşmadan araya Azat abi girdi. "Konuşsana kardeşim nasıl konuş" derken Ferzan abinin yakasına yapıştı.

 

Müdahale etmek istedim yanlarına gitmek istemedim ama yapmadım tüm vücudum titriyordu. "Çok kan kaybetmiş kan lazım AB Rh negatif" dedi Ferzan abi. Kendi kan gurubumu sorgulandım bir an ama o bile aklıma gelmedi. Aklım çok bulanıktı. "Barışın kanı o gurup" diye bağırdı biri ama ben sesleri ayırt edemedim. Tıpkı rüyamdaki gibi..

 

Etrafta bir kargaşa oluştu. Birileri bir şeyler söylüyordu ama seslerin kimse ait olduğunu hatta bazılarının ne dediğini bile anlamadım. En son Diyarın "sedye getirin" diye bağırdığını duydum. Ardından bulanık bir bakış. Ugultular. Yerini karanlığa bırakan bulanık bakışlarım ve yere düşen ben..

 

AVZEM MERVANİ

Eve geldiğimde şaşırtır bir şekilde annem bana karismamisti. Zaten bir kaç kişi dışında diğerleri de uyumaya gitmişti. Bende fırsattan istifade kendimi odam atmıştım. En başta bakışlarım testi kitaplarımın üzerinde gezindi. Tek umudum. Tek kaçış yolum. Ailemden gizli gizli çözdüğüm kitaplarım. Ama bu gün çözecek gücüm yoktu. Saat de gece ikiye geliyordu zaten.

 

Hemen kendimi duşa attım. Kısa bir duştan sonra rahat pijama giyip çıktım banyodan. Saçlarımı kurutmayı sevmezdim hiç onun için aynanın karşısında taradım. Aynadaki aksime baktım. Çok kötüydü. Solmuş tenim sanki can bulmak isteyen mavi gözlerim.. Daha fazla bu görüntüye bakmak istemedim. Kendimi yatağa attım.

 

Kafamı yastığa koyar koymaz uykuya daldım. Ama nasıl bir uyku. Uyku denmezdi buna. Kabus üstüne kabus gördüm. Öldüğümü gördüm. Siyar abinin öldüğünün gördüm. Azra ablanın öldüğünü gördüm. Kaza yaptığımızı gördüm. Kaza yapan arabanın içinde ben, ablam ve Agit vardık. Uyanmak istedim ama uyanamadım. Daha ne kadar kabus gördüm bilmiyorum.

 

Bir anda üzerime dökülen su ile kendimi yataktan attım. Nefes nefes idim. Su yüzünden olsa gerek az daha boğulacak gibi hissediyordum kendimi. Elimi boğazımın üzerine koydum ve nefes almaya çalıştım. Kalbim hızlı hızlı inip kalkıyordu. "Baban aşağıda seni bekliyor çabuk in" diyen annem kapıyı çarpıp gitti.

 

Korku beni esir aldı tekrardan. Kendimi yolun sonunda gibi hissediyordum. Elimi kalbimin üzerine koyup sakinlesmesini istedim ama olmadı. Babam daha çok sinirlenmesin diye hızlı bir şekilde odamdan çıkıp merdivenlerden inmeye başladım. Ecelime koştuğum gecelerden biri daha.

Çıplak ayaklarım avlunun buz gibi zemini ile buluşunca içim ürperdi. Gecenin bir yarısı ve bir kış günü olduğu için buz gibiydi. Islak saçlarım bu soğuk yüzünden kafamı ağrıtıyordu. Kısa bir etrafıma göz gezdirdim. Avluda annem, babam, Agit, Meryem abla ve onun annesi vardı. "Be-beni çağırmışsın ba-baba-" dememe kalmadan yüzüme sert bir tokat indi. Normalde bir tokatla yıkılmayan ben yere düşmüştüm. Elim yine istemin dışı kalbimin üzerine gitmişti.

 

Babam bir bez parçası misali tutup beni kadırdı. "Nasıl bayıldı lan sen! Hem de elalemin oğlunun kollarına! Ya Serhat ve ailesi orada olsaydı" yine bir tokat ve yere savurlan bedenim. Haykırmak istedim bağırmak istedim ama yapamadım. Ondan nefret ediyordum. Benim kızım neden bayıldı hasta mı iyi mi kötü mü diyeceğine neler diyordu bana.

 

"Cevap ver lan!" Diyen babam yerdeki bana tekma attı. Acı ile karnımı tutum. "Düğünde de sürekli Şiyar agaya kur yapıyordu dayi" dedi Meryem abla. Onadan tiksindim. Bir kız olduğu için ondan tiksindim.

 

Biz kadınlar bile bir birimizin arkasında durup destek olmak yerine cahil aklımızla cahil akıllı erkeklerin arkasında duruyorduk ya işte tam bu sebepten kadınlardan nefret ediyordum. Cahil erkeklerden nefret ettiğim gibi cahil kadınlardan da nefret ediyordum.

 

"Öylemi!" Diye kükreyen babam saçlarımdan tutup kafamı yerden kaldırdı ve art arda tekma attı bana. "Ya-yala-yalan" diye bildim zoraki bir şekilde. "Görüyormusun dayı bir de bana yalancı diyor" dedi ağlamaklı bir sele. Ayakta alkışlamalık bir performans gerçekten. Babamın sert bir tokadı daha indi yüzüme. Bu defa dudağım patladı.

 

Babam demeye utandığım adam hiç durmadan bana tekme atarken Agit araya girmeye beni kurtarmaya çalışıyordu. Agit dışında kimse bir şey yapmıyordu. Zaten Agitin çabaladı da ise yaramıyordu. Ne kadar süre dayak yedim bilmiyorum ama bayılacak kadar güçsüz, bayılmayacak kadar güçlüydüm.

 

"Yeter ağam ölürse başımıza kalır" diyen annemin sesi ile dayaktan kurtuldum. Nasıl bir kurtarış ama. Ben senin, sizin evladınızım diye haykırmak istedim.

 

Kimi anneler vardır kızının saçlarını bile okşarken acır diye korkanlar. Kızına bir şey olursa ilk canı yananlar. Kimi anneler var ölüp başlarına kalırım korkusuyla dayak yememi engelleyen.

 

Kimi babalar var kızına bakarken içi giden bakmaya sevmeye kıyamayan. Kimi babalar var saatlerce kızını dövüp ölmekten beter ettikten sonra ölmesin diye bırakan..

Herkes gitti. Avlunun tam ortasında soğuk zeminin üstünde ben bir başıma kaldım. Her zamanki gibi yapa yalnız tek başıma. Elimi kalbimin üzerine koydum. Acıyan yerim saatlerce dayak yiyen bedenim değil kalbimdi. Benim gibi niceleri olduğu aklıma geldi. Benden daha beter olanlar.

 

Babasından dayak yiyenler. Baba evinden kurtulmak için evlenip koca evinde daha beterine maruz kalanlar. Sokak ortasında dayak yiyenler. Kocası tarafından öldürülenler. Dayanamayıp kendilerini öldürenler. Çocuklarının gözü önünde katledilenler. Tecavüze uğrayarak acı bir şekilde öldürülenler. Sevgilsi tarafından sebepsizce öldürülenler. Sırf dayak yememek için boşanma kararı alanlar ve bu karadan dolayı öldürlenler ve daha nicesi..

 

Biz ise haber kanalında görüp 'yazık' 'böyleleri idam edilmeli' 'içim parçalandı' dedikten sonra başka bir kanala geçip onları hemen unutuyorduk. Ben susmak istemiyordum. Okuyup önce kendimi daha sonra benim gibi olanları kurtarmak istiyordum. Kadınların sesi olmak istiyordum..

 

Zoraki bir şekilde olduğum yerden kalktım. Merdiven korkuluklarına tutunarak zoraki bir şekilde çıktım merdivenlerden. Ben ayağa kalkmaliydim ki benim gibileri ayağa kaldıra bileyim..

 

Odama girdikten sonra kapıyı kilitleyip yatağa uzandım. Bacaklarımı kendime çekip karşımdaki boş duvara baktım. Elim yine kalbimin üzerine gitti. Orada bir boşluk vardı sanki. Ve o boşluk nedensiz bir şekilde ağrıyordu. O benim boşluğumdu. Hiç acımazdı o boşluk çünkü benim dünyam vardı orada. Kendime kurduğum küçük mutlu dünyam. Ama şimdi o dünyam yıkılacak da oraya yeni bir dünya kurulacak gibi ağrıyordu.. elimi kalbimden çekmeden uyuya kaldım.

 

ŞİYAR BEDİHİ

Gözlerimi açtığımda hastane odasındaydım. Bayılmıştım. Hayatında hiç bayılmayan ben bayılmistim. Ayağa kalmak istedim ama kolumdaki serum yüzünden kalkamadım. Ben tam serum söküp çıkaracak iken kapı açıldı ve içeriye Peyiz geldi. "Sakın o serumu çıkarayım deme" diyerek uyarıda bulundu hemen. Diyar gibi Pazyizden de kurtuluş olmadığını bildiğim için geriye yaslandım. Karı koca birbirleri için ve bana bela olmak için yaratılmışlarıdı.

 

"Neden bayıldığın yada nasıl olup olmadığın hakkında hiç bir fikrim yok. Burak hoca tahlil falan yaptı ve hasta doktor gizliliği diyerek bana bile söylemedi. Ben gidip uyandığını haber edeyim sonra da Diyara söyleyeyim" dedi ve cevap vermemi beklemeden çıkıp gitti.

 

Elimi kalbimin üzerine koydum. Bir şey olmuş gibi hissediyordum. Sanki ona bir şey olmuş ve ben yetisememistim. Onu koruyamamis kurtaramamıştım. Dua etmekten başka çare bulamadım. Allahim lütfen ona bir şey olmamış olsun. O iyi olsun.

 

Kapı açıldı ve Burak içeriye girdi. Yüzü alak bulak olmuştu. Gören zanneder bayılan ben değil o. Neden bu hale gelmişti acaba? "Nasılsın Şiyar" dedi ama yüzüme bakmadı. Neydi şimdi bu? "Ben iyiyim de sen değilsin ne oldu" kafasının kaldırıp kısa bir bana baktı. "Kalbin mi ağrıyor" dedi soruma soru ile karşılık vererek.

 

"Yok" dedim ama elimi kalbimin üzerinden çekmedim. Nedensizce çeksem bir şey olacak gibi hissediyordum. "Ne oldu. Hem neymiş bu herkesten sakladığın durumum" dedim alaya karışık bir sesle. Ben dalga geçerek o ciddiydi.

 

"Bir cerrah olarak daha önce nasıl farketmedim bilmiyorum" dedi ve durup derin bir nefes aldı. "Daha önce farketemdigim için kendimi aptal hissediyorum" dedi bu kez de. Benin alay eder ifadem yok oldu. "Sadede gel Burak" bu defa ciddi bir sesle konuştum.

 

"Bak çok şükür ki erken teşhis koyduk. Bayıldigin için şükrede bilirsin hatta. Hiç bir şey için henüz geç değil" lafı dolandıdıp duran Buraka sert bir bakış attıp "sadede gel" dedim ayni sertlikle. Kafasında cümleleri toparlamaya çalıştı. "Dediğim gibi daha geç değil henüz birinci evre ama bu demek değil ki kolay ve umursanmaycak bir şey. Maalesef Siyar teşhis koyduk ve birinci evre-" demesine izin vermedim. Anladım ama duymak istemedim duymaya hazır değildim.

 

"Çık dışarıya Burak" diye bağırdım. "Ama Şiyar" diye itiraz edecek oldu ki araya girdim. "Çık dışarıya" diye bağırdım. El mecbur sesiz sezi çıktı dışarıya. Kalbimin üzerindeki elimi daha çok sıktım. Olmazdı. Ben ölemezdim. Daha rüyamdaki aşkımın benden istediği yardım çığlıklarına cevap verecektim.

 

Ben ölmezdim.. Daha Avzemi olduğu cehennemden kurtarmam gerekiyordu..

 

***

 

(Avzemin dayak yerken ki kısmı yazarken çok kötü oldum. Maalesef ki çoğu kız çocuğu bana maruz kalıyor. Tek doğuda değil batıda da bunları yaşayan yüzlerce kızımız var. Allah bunları yapanları iflah etsin..!)

 

Bir bölümün daha sonuna geldik.

 

Bölün hakkında neler söylemek istersiniz?

 

Sizce Şiyarın hastalığı ne?

 

Bundan sonra neler olacak?

 

Avzem hakkında neler söylemek istersiniz?

 

Peki Siyar?

 

Diğer aile üyeleri?

 

(Mirhan ve Azranin hikayesine de

okuya bilirsiniz~ Saklı bahçe)

 

Yeni bölümde görüşmek üzere. 🌼

 

Bölüm : 15.12.2024 14:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Nur / Ağa'nın Rüyası / 10. Bölüm (Rüya)
Nur
Ağa'nın Rüyası

51.4k Okunma

3.63k Oy

0 Takip
54
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...