
Yeni bölümden herkese selam.
Oy sınırını tamamlanmamasına rağmen bölümü yayınladım lütfen oy verin.
Bakalım neler olacak.
Yorumlarınız bekliyorum.
Keyifli okumalar.
***
O arabadan hiç inmek istedim. Oraya gitmek istemedim. Çok korktum. Neyden korktuğumu bilmiyorum. Korktuğum başıma gelmeyecekti ki? Öyle bir şey olmayacaktı.
Bana gelen telefon yalandı. O benim Şiyarım değildi ki. Benim Şiyarım birazdan gelecekti eve. Bana öyle söyledi. Geeceğim dedi.
Şimdi neden beni arayıp korkutmuşlardı ki. Ben evde Şiyarı bekliyordum. Eve gelip beni görmezse endişelenirdi. Sarjı da bitmişti beni arayamaz. Ulaşamazsa endişelenir korkar o.
Çocuklar da korkar. Onlara ben hemen geleceğim dedim. Benim burada ne işim vardı hala anlamış değilim. Hiç buraya gelmek istemedim ama ayaklarım beni buraya getirdi.
Gece gece neden bana bunu yaşatıyorlar ki anlam veremiyorum. Yemek yiyecektik biz. Şiyar gelecekti ve biz yemek yiyecektik.
Gözümden bir yaş usulca süzülüp elimin üzerine düştü. Eğilip baktım ben şimdi sebepsiz yere neden ağlıyordum ki?
Elimdeki telefona baktım. Herhangi bir arama yoktu. Şiyar beni neden aramıştı ki? Ah salak Avzem unuttun mu şarjı bitti onun seni nasıl arasın.
Hayde Avzem cesaretini topla in arabadan bak ve git. Çocukların seni evde bekliyor. Hem Şiyar da şimdiye kadar gelmiştir o da seni bekliyordur.
Tüm casaretimi toplayıp arabadan indim. Birkaç adım attım ama sendeledim. Yürümekte zorlandım. Başım dönmüyordu ama sendeliyordum. Belki de oraya gitmek istemeyen kabimi dinlemeliydim onun için böyle sarsak adımlar atıyordum.
"Hanım efendi iyi misiniz" diye sorup kolumdan tutan kişiye baktım. Karşımda bir polis vardı. Tek karşımda değil etrafımda onlarca polis vardı. Konuşacak gücü kendimde bulamayınca kafam ile onu onayladım.
Birkaç adım daha attım. Görüş alanima paramparça olmuş araba girdi. Yazık dedim içimden. Şimdi bu arabanın sahibi ne de acı çekmiştir. Ortada araba diye bir şey kalmamıştı resmen ufalanmıştı araba.
Arabanın etrafımda saçılmış olan papatyalar kalbimin daha hızlı atmasına neden oldu. Usulca eğilip ezilmiş olan papatyalardan bir tanesini elime aldım ve avucumun içine koyup yumruğumu sıktım.
Aptal göz yaşlarım bir biri ardına akıyordu. Sinirle elimin tersiyle sildim göz yaşlarımı sesli bir şekilde burnumu çektim ve ayağa kalktım. Kalbim deli gibi çarpıyordu.
"Hanım efendi iyi görünmüyorsunuz. Eşgal doğrulama için başka biri gelsin isterseniz" dedi. Hayır kimse gelmeyecekti ben kendi gözlerim ile görecektim. Onun Şiyar olmadığını kendi gözlerimle görecektim. Ben görmedikçe beni kimse inandıramazdı.
Tekrardan kafamı olumsuz bir şekilde salladım. Elimi adamın kolundan çektim. Benim desteğe ihtiyacım yoktu. Hemen bakıp evime gidecektim. Çocuklarım kocam beni bekliyordur.
Güçlük ile biraz daha yürüdüm. Siyah bir şeyin içinde biri vardı. Bu araba sahibinin c*seydi. O ö*müs müydü? Ailesi duyunca kim bilir ne kadar üzülecekti. Bu acıya nasıl dayanacaktı ailesi.
Birde o kişi genç ise acısı daha büyük olurdu. Acaba eşi çocukları var mıydı? Duyar duymaz kahrolurdu hepsi. Onların acısı yere göğe sığmadı. Giden bir daha gelmiyordu..
"Siz mi eşgal doğrulamsı yapacaksınız" diyen bir diğer polis üzerine tekrardan kafam ile onayladım. Adam hemen siyah poşetin önündeki c*setin baş ucunda durdu.
Elim kalbimin üzerine gitti. Hiç durmayan göz yaşlarım bir bir elimin üzerine düştü. Neden ağlıyordum neden korkuyordum. Bu adamı tanımıyordum ki. Canım neden bu kadar acıyordu.
Kalbim neden deli gibi çarpıyordu. Peki ben neden canımdan can gitmiş gibi hissediyordum..
Adam fermuarı ağır ağır açtı. Yarısına kadar açlıktan sonra elini fermuarın ucundan çekti. Adamın kafa kısmındaki poşetin iki ucundan tutu ve açtı. Avucumda sıkıca tutmuş olduğum papatya parmaklarımın arasından kayıp yere düştü.
Kafamı olumsuz bir şekilde salladı. Birkaç adım geriye doğru sendeledim. Tekrardan kafamı olumsuz bir şekilde salladım. Deli gibi çarpan kalbimin üzerindeki yumruk yapmış olduğum elimi sert bir şekilde bir iki kere kalbime doğru vurdum.
Tekrardan kafamı olumsuz bir şekilde salladım. Gördüğüm yüzden gözlerimi bir türlü alamadım. Uzun uzun baktım. Yine bir iki adım geriye doğru sendeldim.
"Hanım efendi" diyen adamın sesi kulağıma uğultulu bir şekilde geliyordu. Kafamı tekrardan olumsuz bir şekilde salladım. Hayır demek istedim. Bu o değil demek istedim. Bu benim kocam değil bu benim Şiyarım değil demek istedim ama diyemedim.
"Şiyaağgrr" diye acı bir çığlık koptu ağzımın içinden. "Bu sen değilsin" diye feryat ettim. Kaç defa olumsuz bir şekilde salladığımı bilmediğim kafamı tekrardan salladım.
Bu anı kabul etmeyen neydi? Kafam mi yoksa acıyan kabim mi?
"Bu sen değilsin" bu defa sesim fısıltılı bir şekilde çıktı. Zoraki bir şekilde yürüdüm. Onun baş ucunda durduğum an olduğum yere diz çöktüm. Ayaklarım beni taşıyacak durumda değildi.
"Bu sen değilsin" diye feryat ettim. Kendimi inandırmaya çalıştım. Bunun Şiyar olmadığına kendimi inandırmaya çalıştım ama yapamadım. Çünkü bu oydu.
"Uyan! Uyan Şiyar!" Diye bağırırken onu defalarca sarstım ama uyanmadi. Birileri beni tutup kaldırmaya çalıştı ama izin vermedim.
"Şiyar uyan eve gel! Söz verdin Şiyar kalk. Şiyar ağa sözünü tutar" derken kafamı onun üzerine indirip hıçkırıklara boğuldum. "Şiyar yalvarırım uyan yalvarırım" dedim çaresiz bir şekilde.
"Çocuklara ne diyeceğim ben Şiyar daha yedi yasındalar. Beni bizi bırakmazsın Şiyar uyan yalvarırım. Ben küçücük çocuklarımıza nasıl olur da babanız öl-" cümlenin devamını getiremedim. Bu sözü kabullenmedim.
"Şiyar uyan kurban olurum sana uyan" dedim. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Yüzünde tek bir çizik yara bile yokken bende nasıl giderdi. İki elimi yanaklarının üzerine koydum.
"Uyan lütfen uyan sevgilim. Evimize gidelim. Çocuklarımız bizi bekliyor gidelim" diye bağırdım. Hiç bir tepki sevmiyordu. Öylece yatıyordu.
Yanaklarından öptüm. Kokusunu içime çektim. Benim Şiyarım ö*üm kokmuyordu ki? O hala eskisi gibi korkuyordu. "Şiyar uyan artık kurban olurum uyan" dedim hıçkırıklarımın arasından.
Hiddet ile ayağa kalktım. Karşımdaki gözleri dolu olan polise baktım. "O ne zaman uyanacak. Hemen hastaneye gidelim ne zaman uyanacak. Bakın ben çok korkuyorum. İki küçük çocuğum var evde bizi bekliyorlar. Lütfen söyleyin ne zaman uyanacak biz eve gidelim" dedim. Sesimde çaresizlik vardı acı vardı.
"Maalesef" diyen polisin gözünden bir damla yaş düştü. Maalesef ne demekti. "Ney maalesef!" Diye bağırdım. Sanki suçlu oymuş gibi bağırdım.
Karşımdaki polis başını eğdi. Dönüp etrafıma baktım. Hiç biri bana bakmıyordu. Hepsi başını eğmişti. Neden kimse bana bakmıyordu. Neden kimse bana bir şey söylemiyordu.
"Maalesef Şiyar beyi kaybettik" dedi karşındaki polis. Aklımdaki sesler bunu inkar etti. Böyle bir şey yoktu. Kaybetik ne demekti. Ben bu kelimenin anlamını bilmiyordum. Onu kaybetmedik ki karşımızda duruyordu işte uyuyordu burda.
Uyuyordu değil mi..?
"Şiyar kaybettik diyorlar yalan değil mi uyan artık! Uyan bir şey de artık! Çok korkuyorum bir şey de" dedim. Olduğum yere tekrardan çöktüm.
"Artık bir şey de!" Derken ona bir kaç kez vurdum. Tam kalbiminin üzerine vurdum. "Uyan" dedim ama sesim fısıltı ile çıktı. Uzunca bir süre ona baktım. Beni tekrardan kaldırmaya çalıştılar ama izin vermedim. O benden gitti ama ben ondan gitmek istemiyordum.
Usulca süzülüp yanına uzandım. Bir elimi onun kalbinin üzerine koydum. Diğer elimi ise onun yanağının üzerine koydum. Ne yaptığımı anlamaya çalışan polise baktım.
"Beni de onun yanına gömün yalvarırım beni de onun yanına gömün. Ben zaten onsuz yaşayamam ki. Bizi ayırmayın beni de onun yanına gömün.."
•••
Korkak adımlar atım. Merdivenlerden ola bildiğince yavaş adımlarla inmeye başladım. Her bir adımımda çığlık sesleri daha çok yaklaşıyordu. Korkudan tüm vücudumun titrediğini hissediyordum.
Biten merdivenin ardından birkaç adım daha attım ve avluya çıktım. Anında feryat sesleri doldurdu kulağımı. "Niye beni bıraktın oğlum" diye haykırıyorudu Zozan anne. Bu anın yaşanacağını biliyordum ama canımın bu denli yanacağını bilmiyordum.
"Yüreğim yanıyor Şiyarım" diye bağırdı bu kez de. Ellerimle kulaklarımı kapattım. O gördüğüm Şiyar değildi. O ö*memişti. Oradaki polisler o cümleleri kurmamıştı. Kaza yapan ol değildi. Ben yanlış görmüştüm.
Elimi kulaklarımdan çekip hemen topluluğun içine girdim. "O ö*medi. Ağlamayın o yaşıyor. Şiyar burada gelecek birazdan bana öyle söyledi" diye haykırdım. Ama onlar ağlamaya devam ediyordu. Sanki kimse beni duymuyordu.
"Ağlamayın dedim size" diye haykırdım bu kez. Ama söylediğimin aksine göz yaşlarım tek tek akmaya başladı. "Korkma dedi bana geleceğim dedi. Niye beni korkutuyorsunuz. Siyar gelince hepinizi şikayet edeceğim" dedim parmağımı tehditkar bir şekilde sallayarak.
O gelince hepsini tek tek şikayet edecektim. Beni korkuttukaları için. Ağladıkları için.
"Avzem sakin ol" diyerek ablam tuttu beni. Yaşlı gözlerim ile dönüp ona baktım. "Abla söyle onlara ağlamasınlar Şiyar yaşıyor" dedim az öncenin aksine bittik bir sesle. "Tamam Avzem hadi odaya gidelim." Diyince onun kollarından kurtuldum.
"Gidemem abla Siyar şimdi gelir. Onu karşılamam gerekiyor" dedim konağın çıkış kapısına ilerleyerek. "Ö*dü kardeşim Avzem. Kendi ellerimle toprağa koydum ben onu. Kabullen bunu" diyen sert ve acı sesle olduğum yerde durdum ve Diyar abiye doğru döndüm.
"Yalan! Yalan söylüyorsun ö*medi o gelecek." Diye bağırdım Diyar abiye. Ne dediğinin farkında mıydı? Şiyar geldiğinde ilk onu şikayet edecektim.
Nefret dolu bir şekilde baktım ona. Ne kadar da kolay ö*ü demek. "Yalan!" Diye bağırdım avazım çıkana kadar. Anında yere yığıldım. "Şiyar beni bırakmaz. Ö*medi o" diye haykırdım.
Ben bu anı yaşamıştım. Bu anın hepsini tek tek yaşamıştım. Ablamın düğününde bayıldığım gün bu anın hepsini rüyamda görmüştüm. Ben bu anları görmüş ve yaşamıştım.
"Yalvarırım bu da rüya olsun o günkü gibi buda rüya olsun yalvarırım" dedim sadece kendimin duya bileceği bir ses ile. Bu anın rüya olması için nelerimi vermezdim.
"Uyanmak istiyorum" diye feryat ettim. Uyanmadım. Her şey gerçekti. Bunu kalbim kabul etmiyordu. Bu anlar gerçek değildi. Gerçek olmamalıydı.
"Anne" diyen sesten sonra usulca kafamı kaldırdım. Konağın kapısının önünde duran kızım ve oğluma baktım. "Annem" dedim zoraki bir şekilde. Onlar için güçlü kalmak zorundaydım. Ama kalamıyordum.
"Sen neden ağlıyorsun annecim" diyen Alin koşarak yanıma geldi ve bana sarıldı. Hiç bir şey demeden bende ona sıkıca sarıldım. Kızımın kollarında döktüm göz yaşlarımı.
Alin geriye doğru çekilirken Alp hala olduğu yerde duruyordu. Alin bu defa koşarak Zozan annenin yanına gitti. "Babaanne lütfen ağlama" dedi küçük elleri ile göz yaşlarını sildi.
Zozan anne olduğu yerden bir hışım ile kalkıp konağın içine girdi. "Hala siz neden ağlıyorsunuz. Neden kimse bir şey söylemiyor" dedi bu defa küçük kızım.
Zerya abla değil konuşak Aline bakamdı bile. Kızım anlamaya çalışır gibi etrafa bakındı. Benim gibi her şeyin farkında idi ama kabul edemiyordu.
"Anne" dedi bir daha. Zoraki bir şekilde ona baktım. Lütfen bana o soruyu sorma kızım lütfen. Ben kendim kabullenemezken sana ne diyeceğim.
"Anne? Babam nerede" işte o an ağzımdan bir hıçkırık firar etti. Kafamı olumsuz bir şekilde salladım. Sert bir şekilde yutkundum. Duyduğum çığlık sesi ile kapıya doğru baktım.
"Baba" diye acı bir çığlık attı Alp. İşte o an her şeyi kabul etti benim küçük oğlum. Daha yedi yaşında babasının ö*ümünü kabul etti.
"Hayır Alp hayır!" Diye bağırdı Alin. Alpin yanına gitti ve küçük elleri ile onu sarstı. "Hayır Alp hayır! Söyle bana babam gelecek de Alp! Bir sana inanırım Alp" diyen kızım yalvarırcasına ikizinin yüzüne baktı.
Alpin gözleri Aline bakmaz iken yumruk yapmış olduğu elini biraz daha sıktı. Olduğum yerden kalkıp koşarak çocuklarımın yanına gittm. İkisini de kendime doğru çekip sıkıca sarıldım. Sanki Şiyar da yanımızdaymış gibi hissetim..
"Anne ben babamı istiyorum" dedi Alin. Ona sus demek istedim. Daha fazla beni zora koyma demek istedim ama yapamadım. Sadece göz yaşlarımın akmasına izin vermedim.
"Baba" diye çığlık atan bu defa Alin oldu. Yüreğim yanıyordu. Yaşadıklarım bana ağır geliyordu. Küçük çocuklarımın bu yaşta bunu yaşamaya hakkı yoktu. Şiyarın bizden gitmeye hakkı yoktu.
"Bizi neden bıraktın baba" dedi Alin. Alp geriye doğru çekildi ve koşarak konağın içine girdi. Alin de onun arkasından koşarak gitti.
"Allah'ım ben buna nasıl dayanacağım!" Diye acı bir çığlık attım. Şiyar bana bunu neden yaptı. Bana bu acıyı bırakıp neden gitti.
Ben o olmadan hayatıma nasıl devam edecektim.
•••
Elimin tersi ile göz yaşlarımı sildim. Böyle ağlayarak bir yere varamayacaktım. Ben ağlayınca yüreğimdeki acı gitmiyor dinmiyordu.
Çocuklarımın yanında olmam gerekiyordu. Artık onlar için yaşamalıydım. Onların yaralarına merhem olmam gerekiyordu. Benim yaram onlar sayesinde kapanacaktı.
Odadan çıktım. Çocukların odasının önüne geldiğimde duyduğum ses ile olduğum yerde durdum. Şiyarın kahkaha sesleri doldurdu kulağımı ardından bizim kahkaha seslerimiz.
Bu sesler Şiyarın çektiği videolardan birinden geliyordu. Yarım bir şekilde açık olan kapıdan içeriye girdim. Alin bilgisayarın başında oturmuş videoyu izliyordu.
"Bizi neden bıraktın babacım" dedikten sonra elini ekrana uzattı ve Şiyarın olduğu kısmı sevdi. Zorla durdurmuş olduğum göz yaşlarım tekrardan akmaya başladı.
"Hiç mi bizi düşünmedin babacım. Annem ne kadar ağladı senin haberin var mı? Babaannem hiç susmadan ağlıyor. Diyar amcam senden ayrılamaz unutun mu siz ikizisiniz? Şimdi o nasıl duracak baba. Dedem hiç ağlamadı ama çok üzgün baba ben onun gözünün içine bakarak bunu anladım.
Mirşat dedeyi bile ağlattın babacım. O hiç ağlmazdı ki? Halam çok üzgün Ferzan amcam da çok üzgün baba. Neden gidip herkesi üzdün. Baba artık Alp mi koruyacak bizi. Peki Alp'i kim koruyacak babacım" dedi Alin.
Elimi kalbimin üzerine koydum. Konuştukca ağlaması artan kızıma baktım. Benim bu yaşta yüreğim bu acıyı taşıyamazken benim küçük çocuklarım nasıl taşıyacaktı ki?
"Beni hiç düşünmedim mi babacım. Kızım ne kadar da üzülür demedin mi hiç? Peki annemi baba. Sen onu çok seversin kıyamazsın ki ona. Giderken onu düşünmedin mi? O sensiz yaşayamaz ki babacım" dedi bu defa.
"Alin" dedim yanında durarak. Hemen bilgisayarı kapatım. "Annacim" derken hıçkırıklara boğuldu. Onu kendime cekip sarıldım. Kızımı bağrıma bastım.
"Babam bizi sevmiyor mu annecim" dedi ağlamasi izin verdikçe. Onu kucağıma alıp yatağına götürdüm. "Olur mu öyle şey baban bizi çok seviyor" derken Alini uzandırıp bende yanına uzandım.
"O zaman bizi neden bıraktı" diye sordu. Verecek her hangi bir cevap bulamadım. Ben bu sorunun cevabını bilmiyordum.
"Biraz uyu annecim düşünme bunları uyu" dedim. Ben çaresiz bir şekilde kızımı uyutarak susturmaya çalıştım. Başka çarem yoktu. O konuştukça onun da benim de canım çok yanıyordu.
Alin sonunda uyuya kalınca onun saçlarının arasından öptüm ve o an "babacım sen mi geldin" diye sordu. Koşarak odadan çıktım yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
"Allah'ım ben dayanamıyorum bana yardım et" dedim hıçkırıklarım arasından. Canım çok acıyordu. Sığınacak güç alacak kimsem yoktu benim kolum kanadım kırılmıştı.
"Avzem xanım! Avzem xanım iyi misiniz" diye telaş ile yanıma gelen Selvi ablaya baktım. Değildim hemde hiç iyi değildim.
"Alp nerede" diye sordum onun sorusuna soru ile cevap vererek. "Damda Adem yanında" diyince duvara tutuna tutuna zoraki bir şekilde yerden kalktım. Sarsak adımlarla dama çıktım.
"Adem abi sen in" dedim oğlumun uzağında onu izleyen adama. Kafası ile beni onayaldı ve gitti. Alp oturmuş olduğu yerde dışarıyı izliyordu. Uzaklara çok uzaklara bakıyorudu. Gidip yanına oturdum.
"Oğlum hava çok soğuk neden soğuk betonun üzerine oturdun" diye sordum. Koltuk yerine soğuk beton üstüne oturmuştu. "Anne toprak da soğuk değil mi" diye sordu ve durdu.
"Acaba babam da üşüyor mu" dedi bu defa. Yapmayın işte bunu bana yapmayın. Benin gibi güçsüz birine bunu yapmayın. Cevap vermedim, veremedim. Küçük oğluma ne diye bilirdim ki?
"Annecim" diyince dönüp küçük oğluma baktım. O da bana doğru döndü. "Lütfen ağlama annecim sen benim güç kaynağımsın" derken küçük elleri ile göz yaşlarımı sildi.
"Kurban olurum sana" dedim elini tutup küçük avuçlarını öperek. "Bundan sonra sen ve Alini babamın bana öğretiği gibi seveceğim anne. Belki babamın yerini tutamam ama onun bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışacağım anne söz" dedi ve durdu.
"Şiyar ağa sözü anne" işte o an ağzımdan bir hıçkırık firar etti. Benim küçük oğlum babasının sözünü veriyordu bana.
"Bundan hiç şüphem yok annem" derken onu kendime cekip sarıldım. O da bana sarılırken ağlıyordu. "Uyumaya gidelim mi oğlum Alin de uyudu" dedim geriye doğru çekilerek.
"Gidelim anne ama bu defa sende uyu lütfen. Hiç uyumuyorsun babam görürse çok üzülür. Hem bana da kızar emanetine böyle mi sahip çıkıyorsun diye" dedi Alp.
Küçük bir çocuktu o daha. Kendince bizi babasının emaneti olarak görüyordu. Bu yaşta o sorumluluğu omzuna yüklemişti.
"Tamam annecim uyuyacağım" demem üzerine ayağa kalktı. Elinden tutup benimle birlikte aşağıya odasına indi. Alin gibi o da ağlaya ağlaya uyuya kaldı. Benim çocuklarım artık ağlayarak mi uyuyacaktı.
Alp de tam anlamıyla uyuyunca ikisinin de üstünü örtüp saçlarında öperek çıktım odadan. Ardından konaktan çıktım. Gittiğim yer belliydi ona gidiyordum.
Mezarın yanına yetişince onun yanına diz çöküp oturdum. "Alin sana çok kızgın" dedim ve durudum. Toprağından bir avuç elime aldım. "Sen, onu bizi bıraktın diye sana çok kızgın" dedim bu defa.
"Alp senin üşümenden endişe ediyor Şiyar üşüyor musun?" Diye sordum. Cevap alamadım nasıl ala bilirdim ki?
"Bunu bize neden yaptın Şiyar" dedim içili içli ağlayarak. Ne yapsam ne desem boştu artık. "Neden çocuklarımın bu yaşta boynunun bükük kalmasına sebep oldun" dedim.
Ona kızmaya hakkım yoktu belki ama nazım ondan başkasına geçmezdi ki? Onun dışında kimseye kızamazdım ki ben. Onsuz bir hiçtim ben.
"Hani incilerimin dökülmesine izin vermeyecektin Şiyar ağa" dedim burnumu çekerek. Sonra o gün aklıma geldi. O anlar bir bir gözümün önünde canlandı.
GEÇMİŞ
"Bu son göz yaşın olsun Avzem hatun. O incilerinin dökülmesine asla izin vermeyeceğim" dedi. Gülümseyerek ona baktım. Benim öz ailem sebep olmazsa zaten Şiyarın beni ağlatmayacağını çok iyi biliyordum.
"Biliyorum. Sen yanımda oldukça ben hep mutluyum" dedim. O da bana gülümsedi. "Ölmediğim sürece hep yanında olacağım" dedi.
"Ölüm bizi ayırana kadar" dedim bende..
"Yeni çiftimiz dansa alalım" diyen sesle müzik değişti. Bizde Şiyarla beraber sahnenin ortasına geçtik. Xace'nin şox û Şengê şarkısı çalıyordu. Şiyar iki elini belime koyarken bende ilk elimi onun omzuna koydum.
Şarkının devamını da birlikte birbirimizin gözünün içine bakarak söyledik.
"Ölüm ayırana kadar Şiyar, Avzemi sevecek" dedi Şiyar..
"Ölüm ayırsa bile Avzem, Şiyarı sevecek" dedim bende..
SİMDİKİ ZAMAN
"O gün bilmeden konuştuğumuz bu kelimlere şuan gerçek oldu. Şiyar, Avzemi ölüm ayırıncaya kadar sevdi. Avzem ise Şiyarı ölüm ayırsa bile sevecek" dedim.
İnsan ölmeden önce hissedermiş. Rastgele konuştuğu şey o ö*dükten sonra fark edilirmiş. Bizim sonumuz kına gecemizde yazılmış ama biz fark etmemişiz. Bizim birbirimize söylediğimiz o kelimeler boşuna değildi..
"Beni bırakıp gitmeye hakkın yoktu" derken hemen yanında ki toprakları elim ile kazmaya başladım. Bir süre sonra yorulup bıraktım.
"Onlara dedim ki beni de yanına gömün ama beni dinlemediler" dedikten sonra az önce kazmış olduğum yere uzandım. "Benim yerim senin yanın" dedim ağlamam izin verdikçe.
"Aradın beni veda ettin ve benden gittin Şiyar.." Şiyar beni aradığında her şeyin farkındaymış ama ben değilmiş. O bana veda etmek için aramış ama ben anlamamışım.
"Bizim aşkımız mahşere mi kaldı sevgilim..?
***
Bölüm sonu.
Hemen yorumlarınızı alayım.
Sizce finalde neler olacak.
Kurgumuzun ilk serisinin sonuna geldik :(
Sizler severek mi okudunuz kurgumu. İkisini bekliyor musunuz?
Oy verdiğinizi düşünüyorum.
Takipte Kalın.
Bir dahaki bölümde gör
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 51.41k Okunma |
3.63k Oy |
0 Takip |
54 Bölümlü Kitap |