54. Bölüm

54. Bölüm (Final 1)

Nur
nurrunuuz

Final bölümünden herkese selam.

 

Bol bol yorumlarınızı bekliyorum.

 

Son kez keyifli okumalar.

 

***

 

Avludan içeriye girdim. Konak çok kabaklıktı. Herkes feryat ediyordu. Yas vardı sanki. Bedihi konağında büyük bir yas vardı. Peki ama kimin yasıydı bu kim ö*müştü.

 

Gidip Diyarın yanında durdum. Diyar bile ağlıyordu. Diyar kolay kolay ağlamazdı ki? "Diyar ne oluyor" diye sordum. Cevap vermedi dönüp bana bakmadı bile. "Diyar cevap ver ne oluyor burada" dedim. Yine sorum havada kaldı.

 

Etrafa bakındım dedeme gözüm ilişti. Dedemin ağladığına bu hayatta şahit olduğum nadir anlardan biriydi. Mirşat Bedihi ağlamazdı. Onu en son amcam ve yengem ö*düğü zaman ağlarken görmüştüm. Ama şuan neden ağlıyordu. Kim ö*müştü..

 

Onlardan bakışlarımı çektim. Konakta avluya çıkan Avzeme baktım. Bitik bir haldeydi. Harap olmuştu. Onu bu hale getiren neydi. Avzemi yıkma uğratıp bir enkaza çeviren şey neydi..?

 

Avzemin yanına gitmek için birkaç adım attım ama annemin feryat sesi ile olduğum yerede durudum.

 

"Niye beni bıraktın oğlum" diye haykırdı. Neden böyle söyledi anlam veremedim. Diyar buradaydı ben buradaydım. Dönüp arakama baktım. Ferzan abi de buradaydı ve o da ağlıyordu. Peki annem kimin için feryat ediyordu.

 

"Yüreğim yanıyor Şiyarım" diye bağırdı bu kez de. Ne demek oluyordu bu. Gözlerim tekradan Avzemi buldu. Elleri ile kulaklarını kapattı.

 

Bir süre sonra ellerini kulaklarından çekip hemen topluluğun içine girdi. "O ö*medi. Ağlamayın o yaşıyor. Şiyar burada gelecek birazdan bana öyle söyledi" diye haykırdı. Anlam veremedim bu kelimelere.

 

"Ağlamayın dedim size" diye haykırdı bu kez de Avzem. Kendisi de ağlıyordu bundan haberi var mıydı acaba? "Korkma dedi bana geleceğim dedi. Niye beni korkutuyorsunuz. Şiyar gelince hepinizi şikayet edeceğim" dedim parmağımı tehditkar bir şekilde sallayarak.

 

"Avzem sakin ol" diyerek Dilçem abla tuttu Avzemi. "Avzem ne oluyor burada siz ne diyorsunuz" dedim ama sanki kimse beni duyamdı. Sanki ben yoktum..

 

"Abla söyle onlara ağlamasınlar Şiyar yaşıyor" dedi Avzem. Evet ben yaşıyoum ö*düğümü size düşündüren ne? "Tamam Avzem hadi odaya gidelim." diyen Dilçem ablanın ellerinde kendi çekip aldı Avzem.

 

"Gidemem abla Şiyar şimdi gelir. Onu karşılamam gerekiyor" dedi konağın çıkış kapısına ilerleyerek. "Avzem ben buradayım zaten" dedim ama ne bana baktı ne tepki verdi. Sanki ben görünmez olmuştum.

 

"Ö*dü kardeşim Avzem. Kendi ellerimle toprağa koydum ben onu. Kabullen bunu" diyen sert ve acı ses ile yutkundum. Diyar ne diyordu. Ben ö*müş müydüm? Ondan mı kimse beni görüp duymuyordu..

 

"Yalan! Yalan söylüyorsun ö*medi o gelecek." Diye bağırdı Avzem.

 

"Yalan!" Diye bir kez daha bağırdı bu defa daha güçlü bir şekilde. Olduğu yere çöküp kaldı. "Şiyar beni bırakmaz. Ö*medi o" diye haykırdı.

 

Gidip yanı başında durdum. "Bırakmadım seni Avzem ben buradayım" dedim ellerimi onun omuzuna koyarak. Dönüp bana bakamdı sesimi duymadı. Omuzunda olan elimi hissetmedi. Avzem benim varlığımı fark etmedi. Çünkü artık ben yoktum..

 

"Yalvarırım bu da rüya olsun o günkü gibi buda rüya olsun yalvarırım" dedi Avzem fısıltılı bir şekilde çıkan sesiyle. Bu bir rüya mıydı? Bu yine Ağa'nın Rüyası mıydı?

 

"Uyanmak istiyorum" diye feryat etti. Allah'ım lütfen bu kötü bir kabus olsun ve biz hemen uyanalim ne olur. Çok ağır bir rüyaydı bu.

 

"Anne" diyen sesle birlikte Avzem ile aynı anda sese doğru baktık. Konağın giriş kapısının önünde duran Alin ve Alpe baktık. "Annem" dedi Avzem zoraki bir şekilde. Bende "babam" dedim ama beni yine duymadılar.

 

"Sen neden ağlıyorsun annecim" diyen Alin koşarak Avzemin yanına geldi ve ona sarıldı. Elimi kızımın saçlarının üzerine koydum ama hissetmedi.

 

Alin geriye doğru çekilirken Alp hala olduğu yerde duruyordu. Alin bu defa koşarak annemin yanına gitti. "Babaanne lütfen ağlama" dedi küçük elleri ile annemin göz yaşlarını sildi.

 

Annem olduğu yerden bir hışım ile kalkıp konağın içine girdi. Annem evlat acısı çekiyordu hemde benim yüzümden. "Hala siz neden ağlıyorsunuz. Neden kimse bir şey söylemiyor" dedi bu defa küçük kızım.

 

Ablam küçük kızma cevap vermedi. Ağlayan yüzünü çevirdi kızıma bakamadı.

 

"Anne" dedi tekrardan Alin. Avzem burnunu çekerek kafasını kaldırdı. Çaresiz bir şekilde küçük kızımıza baktı.

 

"Anne? Babam nerede" işte o an Avzemin ağzından bir hıçkırık firar etti. Kafasını olumsuz bir şekilde salladı. "Ben buradayım kızım neden görmüyorsunuz beni ö*medim ben buradayım" dedim ama yine kimse duymadı beni.

 

"Avzem bari sen duy sen hisset beni" dedim ama duymadı hissetmedi. Duyduğum çığlık sesi ile kapıya doğru baktım.

 

"Baba" diye acı bir çığlık attı Alp. Oğlumun yüzünde çaresizlik vardı. "Burdayım oğlum baban hep yanında aslan parçam lütfen sen gör beni" dedim. Allah'ım lütfen her şey bir rüyadan ibaret olsun.

 

"Hayır Alp hayır!" Diye bağırdı Alin. Alpin yanına gitti ve küçük elleri ile onu sarstı. "Hayır Alp hayır! Söyle bana babam gelecek de Alp! Bir sana inanırım Alp" diyen kızım yalvarırcasına ikizinin yüzüne baktı.

 

Ağlamak istiyordum. Çocuklarım eşim ailem bu halde olduğu için ağlamak istiyordum ama ağlayamıyordum. Ö*üler ağlaya bilir mi..?

 

Alpin gözleri Aline bakmaz iken yumruk yapmış olduğu elini biraz daha sıktı. Avzem olduğu yerden kalkıp koşarak çocuklarımın yanında durdu. İkisini de kendisine doğru çekip sıkıca sarıldı.

 

"Anne ben babamı istiyorum" dedi Alin. Hiç bir cavap alamadı. "Alinim prensesim ben burdayım" dedim onların yanına giderek. Neden sesimi onlara duyuramıyorum neden?

 

"Baba" diye çığlık atan bu defa Alin oldu. "Artık görüp duyun beni yalvarırım" derken bende onlara sarıldım. Ben onlara sıkıca sarıldım ama onlar beni hissetmedi. Benim onların yanında olduğumu hissetmediler..

 

***

 

Kulağıma uğultu sesleri geliyordu. Gözlerimi açmak istiyordum ama buna ne gücüm ne de halim vardı. Birileri bir şey söylüyordu ama ne söylediklerini bilmiyordum.

 

Başımda tarifi olmayan bir acı vardı. Kafamın içinde bıçaklar saplanıyordu adeta. Bu içinde olduğum durumdan hemen çıkmak istiyordum. Kendimi çekip almak istiyordum ama nereden bilmiyorum.

 

Gözümün önünedeki zifiri karanlığı üç çift mavi göz aydınlatıyordu. Bu üç çift mavi göz bana çok tanıdık geliyordu ama bir türlü kime ait olduklarını çözemiyordum. Bana çok tanıdık bir o kadar da yabancı üç çift mavi.

 

Kafamdaki ağrı artıyordu. Vücudum git gide ağırlaşıyordu. Üşüdüğümü hissediyordum. Çok fazla üşüyordum. Soğuk keskin bir bıçak gibi tenimi delip geçiyordu.

 

Isınmak için üzerindeki örtüye sarılmaya çalışıyordum ama ne elimi ne de kolumu kıpırdata biliyordum. Vücudum bir taş gibi kaskatı kesilmişti.

 

Vücudumun her bir yeri bir put misali olduğu yerde duruyordu. Elimi hareket ettirmeye çalışıyordum ama başarısız oluyordun. Ben hareket etmeye çalışıp hareket edemedikçe canım daha çok yanıyordu.

 

Boğazım bir çöl misali kurumuştu. Etrafımdan gelen uğurlu seslerinden su istemek istiyordum ama konuşamıyordum. Dudaklarım bir çivi yardımı ile birbirine sabitlenmişti sanki.

 

Konuşma çabam boşa çıkınca yerine çığlık atma isteği geliyordu. Çığlık atıp içinde bulunduğum bu durumdan kurtulmak istiyordum sanki bir çığlık her şeyi bitirecek gibiydi.

 

Tekrardan gözlerimi açmayı deniyorum ama yine başarısız oluyorum. Koca karanlığın içinde üç çift mavi göz yine beliriyor. Üçü de sanki yalvarırcasına bana bakıyor. Bana bir şey anlatıyorlar. Benden yardım istiyorlar.

 

Ben kendimi kurtaramıyordum ki onları kurtarayım..

 

Tekrardan başıma feci bir ağrı giriyor. Vücudum ağırlaşıyor sanki ruhum bedenimden çıkıyor.

 

Boğazım bir damla suya muhtaç. O bir damla suyu içemesem sanki ölüp gideceğim. Bir damla su bana hayat vercek gibi hissediyorum.

 

Uğultu sesleri daha da yükseliyor. Artık kelimlere tek tük anlaşılmaya başlıyor.

 

"Maalesef" diyor yabancı bir erkek sesi. Neye maalesef diyor onu anlamıyorum. Tekrardan sesler bir uğultuya dönüyor.

 

Git gide daha fazla üşüyorum. Vücuduma değen keskin soğuk beni harap ediyor. Sanki etlerim ezilip, çürüyor.

 

Sesler tekrardan artıyor. "Ney maalesef!?" Diye bağırıyor başka bir ses. Bu ses bana çok tanıdık geliyor. Evet evet ses Diyara ait. Diyar burada benim yanımda.

 

Diyara seslenmek için tekrardan konuşmaya çalışıyorum. Ama başarısız oluyorum. Diyar ben buradayım çıkar artık beni bu bulduğum saçma sapan eziyetin içinden demek istiyorum ama sesim çıkmıyor.

 

Ben konuşmaya çalıştıkca canım daha fazla yanıyor. Her bir konuşma çabası bana büyük bir eziyet gibi geliyor. Konuşmak bu kadar zor olmamalı.

 

"Maalesef Şiyar beyi kaybettik" diyor terkardan bir erkek sesi. Anlam veremiyorum bu kelimelere. Ben buradayım kaybetmediniz demek istiyorum ama sesim yine çıkmıyor. Yine konuşma çabası yine o feci ağrı yine koca bir sesizlik.

 

"Ne demek kaybettik" diyor bir kız sesi. Sesin kime ait olduğunu anlamıyorum. Anlamaya da çalışmıyorum.

 

Tek derdim artık konuşa bilmek. Vücudumu hareket ettirmek. Bu keskin soğuktan kurtulmak. Başımdaki, vücudumdaki ağrıdan kurtula bilmek ve üç çift mavi gözün kime ait olduğunu öğrene bilmek.

 

"Şiyar bey ö*dü" diyor tekrardan adam. Ben ö*medim buradayım demek istiyorum ama yine koca bir sesizlik. Ö*en biri konuşulanları duya bilir mi? Acı hissede bilir mi? Üç çift mavi göz göre bilir mi?

 

"ŞİYARR!?" annemin feci çığlık sesi kulaklarımı dolduruyor. Bir anneye oğlunun ö*üm haberini vermek ne kadar acı bir şey iliklerime kadar hissediyorum. Ama ben ö*emdim ki. Ö*en biri hissedebilir mi?

 

"Ö*medi! Benim kardeşim ö*medi. Ö*emez yalan söylüyorsun. Şiyar beni bırakıp gitmez" diye bağıran Diyarın acı feryadı dolduruyor kulaklarımı.

 

Ö*emdim ben Diyar demek istiyorum. Artık bir şey söylemek istiyorum. "Şiyar! Şiyar hayır ö*emezsin bizi bırakmazsın Şiyar uyan!" Diye bağırıyor ablam.

 

Ağlama abla ö*emdim ben demek istiyorum. Uyandırın artık beni dayanamıyorum demek istiyorum ama sesim çıkmıyor. Yine kocaman bir sessizlik.

 

"Şiyar ciğerimi yaktın oğlum" diye bağırıyor baba. Baba buradayım beni kurtar. Canım çok yanıyor baba artık çek al beni buradan demek istiyorum ama yine kocaman bir sesizlik.

 

Artık dayanacak gücüm kalmadı. Soğuk bedenimi esir aldı. Üç çift mavi göz artık bana bakmıyor. Halbuki karanlığımı aydınlatan tek şey onlardı. Kafamdaki ağrı artıyor. Vücudum git gide ağırlaşıyor. Kafayı yemek üzereyim.

 

Sesim çıkmıyor canım çok yanıyor anne..

 

"Benim yüreğim bunu nasıl kaldıracak Şiyarım" diyor dedem. Herkes burada herkes benim ö*üm haberimi almış ağlayıp feryat ediyor. Ben hiç birinden yardım isteyemiyorum. Herkes burada ama ben tekim..

 

Vücudum artık dayanılmaz bir hal alıyor. Nefesim git gide kesiliyor. Sanki karanlık beni içine çekiyor. Soğuk vücudumu kesip geçiyor. Her şeyin sonuna geldiğimi hissediyorum. Üç çift maviyi bir daha göremeyeceğim. Benim yolumun sonu geliyor. Benim hikayem buraya kadar.

 

Ağa'nın rüyası burada sona eriyor. Çünkü Şiyar ağa artık yok. Şiyar ağa'nın üç mavi gözlüsü yok. Şiyar ağa artık rüya görmeyecek. Çünkü bu ağa'nın rüyasının acı sonu.

 

"Uyanmak istiyorumm!" Sonunda attığım çığlığı duydum. Acaba ben tek mi duydum? Emin olmak için tekrardan deniyorum.

 

"Avzem" diye çığlık atıyorum bu defa. Attığım çığlık ile birlikte gözlerim açılıyor artık kocaman bir karanlığın içinde değilim. Bu defa karşımda gözlerini alıştırmaya çalıştığım bir aydınlık var

 

"Uyandı Şiyar uyandı" diye bir çığlık sesi duyuyorum. Ses kime ait anlamıyorum. Dudağım, boğazım sanki kurak bir çöl. "S-su" diyorum zoraki bir şekilde. Boğazım kurulduğu yüzünden konuşmam zorlaşıyor.

 

Dudağıma değen su ile kendime geliyorum. Ne yani ben yaşıyor muyum? Ö*medim mi? Ama herkes ö*düğümü söylemişti. Karanlık beni çekip almıştı.

 

Başıma beyaz önlük giyinmiş bir kaç kişi geliyor. Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırıyorum. Boğazımdan geçen su ile sanki kurak bir çöl yerine sulak bir alana dönüyor boğazım.

 

"Şiyar bey bizi duyuyor musunuz?" Diye soruyor bir adam. Sabahtan beri ben sizi duyuyorum ama siz beni duymuyorsunuz. "Evet" diyorum. Bu defa kekelemiyorum çünkü artık boğazım kuru değil.

 

Bacağıma bir şey batırıyorlar. "Ayağınızı hissediyor musunuz?" Diye soruyorlar. Evet diye cevap veriyorum bu defa aynı şeyi diğer ayağıma ve iki koluma yapıyorlar. Onları da hissettiğimi sölüyorum.

 

"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz" diye soruyorlar bu defa. "Yorgun" diye cevap veriyorum. Az önce yaşadığım şeyler içinde bulunduğum durum. Konuşma çabalarım beni çok yormuştu.

 

"Çok normal" diyor adam gülerek. Herkes ağlıyor ama o gülüyor. "Hiç bir sorun yok çok iyisiniz. Biraz uyuyup dinlenin" diyor. Ama ben uyumak istemiyorum. Uzunca bir süre uyumak istemiyorum.

 

"Allah'ım sana şükürler olsun" diyen annemin sesine doğru dönüyorum. Babama sarılmış bir şekilde hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Babamın gözünden yaşlar usul usul dökülüyor.

 

Bu defa dönüp Diyara bakıyorum. Diyar ilk defa ağlıyor. Hayatımda ilk kez ikizimin ağladığını görüyorum. Payiz de ona sarılmış bir şekilde ağlıyor. Hemen arkalarında dedem ağlıyor. Koskoca Bedihi aşiretinin ağası Mirşat Bedihi ağlıyor.

 

Ablam yere çökmüş deli gibi ağlıyor. Eniştem arkasından sarılmış ona destek olmaya çalışıyor ama o da ağlıyor. Ferzan abi, Dilçem yengeye sarılmış hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Dilçem yengenin de göz yaşları usul usul dökülüyor.

 

Herkes odada ama üç çift mavi göz yok. Avzem yok, Alin yok, Alp yok. Nerede benim karım ve çocuklarım. Herkes buradayken onlar neden yok. Yoksa Avzeme ve çocuklarıma bir şey mi olmuştu.

 

"Avzem nerede?" Diye soruyorum hemen. Annem, babamdan ayrılıp gelip baş ucumda duruyor. "Avzem kim oğlum?" Diye sorarken serum bağlı elimi tutuyor. Bu da ne biçim soru. Ne demek Avzem kim?

 

"Avzem işte benim karım senin gelinin" diyorum. Annemin kavisli kaşları çatılıyor. "Oğlum senin karın yok ki" diyor. Ne demek yok.

 

"Ne demek yok anne Avzem var ya. Ona bir şey oldu da bana mı söyleniyorsunuz. Çocuklarım nerede peki" diye soruyorum bu defa telaşlı bir şekilde.

 

"Ne çocuğu oğlum?" Diyor bu defa annem. Bunlar bana kafayı yedirtecek. "Benim çocuklarım senin torunların anne ikizler Alin ve Alp nerede?" Diye soruyorum. Anlamaz gözlerle bana bakıyor.

 

"Anne cevap ver Avzem nerede karım nerede kızım nerede oğlum nerede? Onlara bir şey mi oldu" diye soruyorum korku dolu bir şekilde. Yine cevap alamıyorum. Neden hayatımız da Avzem ve çocuklarım hiç olmamış gibi davranıyorlar.

 

"Kaza nasıl oldu peki ben pek hatırlamıyorum" diye soruyorum bu defa. Bu sorunun cevabını aldıktan sonra tekrardan Avzemi ve çocukları soracağım.

 

"Ne kazası?" Diye soruyor babam. Bunlar gerçekten beni çıldırtmak üzereydi. "Ben kaza yaptım ya onun sonucunda hastaneye getirildim" diyorum hemen. Yine boş gözlerle bana bakıyorlar.

 

"Sana kaza yapıp hastaneye kaldırılmadın ki" diyor Ferzan abi. Anlamaz gözlerle ona bakıyorum. En son kaza yaptığımı hatırlıyorum. "Peki neden buradayım" diye sordum bu defa. Kaza yapmadıysam neden buradaydım.

 

"Senin beyninde tümör vardı" dedi dedem. Kafam ile onu onayladım. Yılar önce beynimde tümör vardı ve ben ameliyat olup o hastalığı yenmiştim. "Evet dede devam et" dedim. Burada oluşumun onunla ne alakası vardı.

 

"Ameliyat oldun" dedi ve durdu. Neden parça parça konuşuyordu. "Sonra komaya girdin" dedi. Şok olmuş bir şekilde ona baktım. "Ne koması" dedim hemen. Ben amiletya olup evime dönmüştüm.

 

"Şiyar bey siz 3 yıldır komadasınız" diyen doktora baktım. Bu da ne demek oluyordu. "Ne koması ben ameliyat olduktan sonra evime döndüm. Hatta Avzem ile yaşadığımız İzmirdeki evime döndüm" dedim hemen.

 

"Şiyar bey sanırım siz komadayken rüya görmüşsünüz" dedi doktor bu defa. Sinir ile olduğum yerden doğruldum. "Ne koması ne rüyası ne saçlarıyorsunuz. Asıl şuan yaşadığım her şey bir rüya hatta kabus" dedim sesimdeki sinire engel olamayarak.

 

"Oğlum sakin ol" diyen babama doğru döndüm. Her şey saçmalıktı kocaman bir saçmalık. "Baba sen anlat bana her seyi. Avzem nerede Allah aşkına söyle yoksa ona bir şey mi oldu? Benim çocuklarım nerede" diye sordum hemen. Kafayı yemek üzereydim.

 

"Şiyar şuan burada sen dışında kimse Avzemi tanımıyor. Biz neyden bahsettiğini anlamıyoruz" dedi babam. Sabır istercesine derin bir nefes aldım.

 

"Asıl ben sizin ne dediğinizi anlamıyorum baba. Avzem benim karım sizin gelininiz. Gelinim gelinim diye ortalarda dolanıyordun baba simdi onu neden tanımıyorsun" dedim tekrardan sinir ile.

 

"Şiyar doktor dedi ya hepsi bir rüya" dedi babam. Ne rüyası herkes benimle dalga geçiyordu. "Ne rüyası baba! Dalaga mi geçiyorsunuz benimle. Avzeme bir şey oldu ve siz benden saklamak için bana salak muamelesi yapıyorsunuz" dedim tekrardan sinir ile.

 

"Şiyar bey sakin olun" diyen doktora sert bakışlarımı çevirdim. "Ne sakin ol. Siz ne diyorsunuz ya. Benim karım ve çocuklarım nerede" dedim. Sinirden başıma ağrı girdi.

 

"Şiyar senin karın ve çocukların yok" dedi annem. Ne demek yok aklımı kaybetmek üzereydim. "Ya siz benimle dalaga mi geçiyorsunuz. Ben aklımı kaçırmak üzereyim. Her şeyin bir rüyadan ibaret olduğuna beni inandıramazsınız" dedikten sonra dönüp Dilçem yengeye baktım.

 

"Kardeşin nerede Dilçem yenge" diye sordum hemen. Bunlar bilmiyor ola bilirdi ama Dilçem yenge kardeşini inkar edemezdi. "Agit mi?" Diye soru. La havle la havle.

 

"Kız kardeşin Dilçem yenge kız kardeşin" dedim. Artık sabrımın sonuna gelmiştim. "Benim kız kardeşim yok ki?" Ellerimi saçlarımın arasına atıp karıştırdım.

 

"Ne demek yok! Ne demek yok! Benim karım Avzem senin kız kardeşin. Ben senin kardeşinle evliyim" diye bağırırken az önce su içtiğim bardağı tutup duvara fırlattım. Kafayı yememe ramak kalmıştı.

 

"Sakinleştirici hemen sakinleştirici" diye bağırdı doktor.

 

"Ben sakinleştirici istemiyorum ben karımı ve çocuklarımı istiyorum" diye haykırdım. Şuan yaşadığım her şeyin bir kabus olmasını istiyordum. Ben bu kabustan hemen uyanmak istiyordum.

 

"Ne oluyor burada" diyen Burak girdi odaya. "Hasta sinir krizi geçiriyor" dedi doktor. Burak gelip hemen yanımda durdu. "Uyanmışsın" dedi şoka girmiş bir şekilde.

 

"Burak Allah aşkına sen söyle bunlar bana hiç bir şey söylemiyor kafayı yemek üzereyim" dedim Burak'ın kollarına yapışarak. "Neyi?" Diyen Burak şaşkınlığını üzerinden atmaya çalıştı.

 

"Avzem nerede? Alin ve Alp nerede? Benim karım ve çocuklarım nerede?" Diye sordum hemen. Anlmaz gözlerle bana bakarken bakışlarını doktora çevirdi kısa bir an onlara bakıp tekrardan bana doğru döndü. "Onlar kim?" Diye sordu.

 

"Yapma Burak bari sen yapma neden beni anlamıyorsunuz" dedim yalvarırcasına gözlerinin içine bakarak. Buradakiler neden beni anlamıyordu. Ben bu kabusun içinden hemen çıkmak istiyordum.

 

"Sakin ol Şiyar. Bak biz seni anlamıyoruz ama pisikolog anlayacak seni. Şimdi sen uyu uyandığında her şeyi ona anlat o seni anlayacak" dedi beni yerime uzandırarak. Daha sonra doktora kaş göz hareketi yaptı.

 

"Ben uyumak istemiyorum Burak ben onları istiyorum. Ben karımı ve çocuklarımı istiyorum. Psikolog falan istemiyorum bana deli muamelesi yapmayın" dedim olduğum yerden kalkmaya çalışarak. Ama Burak kalkmama izin vermedi.

 

"Anne yalvarırım bana onları getir" dedim annemin gözlerinin en derine bakarak. Annem hemen gözlerini benden çekip babama sarılarak ağlamaya başladı.

 

"Diyar yalvarırım bana yardım et. Sen bari bana yardım et Diyar. Beni onlara götür" dedim. Diyar da gözlerini benden kaçırarak başka yöne baktı. "Baba" dedim yalvarırcasına ama o da bana bakmadı.

 

"Abla lütfen" dedim bu defa. Ablam hıçkıra hıçkıra ağlayarak odadan çıkıp gitti. "Dilçem yenge o senin kardeşin onu bana getir" dedim. O da bana bakmadı. Neden kimse bana bakmıyordu.

 

"Ferzan abi sen bunlar gibi yapma bari lütfen bana yardım et" dedim ama o da ablam gibi odadan çıkıp gitti. "Dede yalvarırım sen gözlerini kaçırma benden bana onları getir dede gözlerimin içine bakıp onları getireceğim de" dedim.

 

"Ya-yapma bunu kendine de bize de Şiyarım" dedi dedem ağlamaktan titreyen sesi ile. Gözlerini benden kaçırmadı ama bana da yardım etmedi.

 

"Payiz yalvarırım sen yapma bari. Ben deliyimişim gibi davranmayın. Payiz sen bari hatırla Avzemi. O senin biricik eltindi. Her zorluğun altından beraber geldiniz. Yalvarırım sen bir şey de" dedim hemen.

 

"Şiyar" dedi ama devamını getirmeden hıçkırıklara boğularak Diyara sarıldı.

"Şiyar" dedi ama devamını getirmeden hıçkırıklara boğularak Diyara sarıldı.

 

Şuan Avzemin de burada olup bana sarılması gerekiyordu. Ö*medim diye hıçkıra hıçkıra ağlaması gerekiyordu. Çocuklarımın bana sarılıp baba demesi gerekiyordu.

 

"Burak" dedim yalvarırcasına. Artık biri bana yardım etsin. Biri bana onları getirsin. Ö*eseydim keşke az önce ö*seydim de onların yokluğu ile sınanmasaydım.

 

Uyku yavaş yavaş bedenimi esir alıyordu. Beni susturmak için uyku ilacı vermişlerdi. Beni sustura bilirlerdi ama yüreğimi nasıl susturacaklardı.

 

"Alin, Alp" dedim durup sert bir şekilde yutkundum. "Avzem" en son bunu söyledim ve kocaman bir boşluk..

 

***

 

Yavaş yavaş gözlerimi açtım. İlk önce gözlerimi ışığa alıştırmaya çalıştım. Daha sonra nerede olduğuma baktım. Yine aynı hastane odası yine aynı yatak.

 

Umarım az önce gördüğüm her şey kabustur da ben kaza sonucu buraya gelmişimdir. Lütfen her şey bir kabustan ibaret olsun.

 

"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Diye soran kişiye dönüp baktım. Az önce odada olan adamdı. Allah kahretsin ben kabus görmemiştim.

 

"İyi değilim siz bana Avzemi çocuklarımı getirmediğiniz sürece iyi olmayacağım" dedim hemen.

 

"Tamam sakin olun ben Eray beyi çağıracağım biz sizi anlamıyoruz ama o sizi anlayacak" diyen doktor karşında sinirle derin bir nefes aldım. Hepsi benim aklım ile oynuyordu.

 

"Ben Eray falan istemiyorum ben karımı çocuklarımı istiyorum" dedim ama doktor beni duymazlıktan gelerek odadan çıkıp gitti.

 

Sinir ile olduğum yerde doğruldum. Kolundaki serumu söküp attım. Sinir ile saçlarımı karıştırdım. Ben yataktan kalkacak iken odanın kapısı tekrardan açıldı. Yüzü çok tanıdık gelen bir adam girdi içeriye.

 

"Şiyar ağa ayaklanmak için çok acelecsiniz" dedi adam gülerek. "Siz kimsiniz" diye sordum. Çok tanıdık geliyordu ama kim olduğunu hatırlamıyordum.

 

"Aşk olsun Şiyar beni nasıl unuttun. Eray ben senin pisikologun" dedi. Kaşlarının çatarak ona baktım. "Benim pisikologum yok ki?" Dedim bu defa. Ben başka bir evrene ışınlanmadıysam yoktu.

 

"Var benim işte beni hatırlamamana alındım ama elbet hatırlarsın" dedikten sonra kaşıma oturdu. "Diyar bir şeyler anlattı. Şimdi onalara anlattıklarını bana anlat" dedi.

 

"Ben sadece karımı ve çocuklarımı görmek istiyorum. Bunu söylediğim herkes sanki onları hiç tanımıyormuş gibi davranıyor" dedim sinir ile. Sanki onlar hiç var olmamış gibi.

 

"Çünkü tanımıyorlar" diyen Eray üzerine derin bir nefes aldım. Dönüp dolaşıp başa döndük. "Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz" dedim sinir ile.

 

"Biz seninle dalga geçmiyoruz Şiyar. Şimdi sakin ol ve bana karını anlat. Nasıl tanıştınız nasıl evlendiniz. Çocuklarını her şeyi anlat" diyince kafam ile onu onayladım.

 

Avzem ile ilgili olan her şeyi tek tek ona anlatım. Alini anlattim Alpi anlattım. Her şeyi uzun uzun anlatım. Ben anlattıkça onları görme isteğim artı onlara özlemim artı.

 

"Ben en son kaza yaptım ve uyandığımda buradayım. Lütfen bana onları getirin. Onlara bir şey oldu da benden mi saklıyorsunuz" dedim endişeli bir şekilde.

 

"Şiyar bir şey soracağım?" Dedi Eray. Yine sorumu yanıtsız kaldı. "Diyarın düğününü hatırlıyor musun?" Diye sorunca kafam ile onu onayladım. "Peki Ferzanınkini?" Diye sorunca yine kafam ile onu onayladım.

 

"Ferzanın düğünden bir hafta sonra ne oldu?" Diye sordu bu defa. "Ferzan abinin düğünden bir hafta sonra biz Mervani konağına gittik. Dilçem yengenin kız kardesini yani Avzemi zorla evlendireceklerdi ve ben Avzemi verecekleri aileye Avzemin nişanlısı olduğumu söyledim ve biz anlaşmalı evlilik yaptık" dedim hemen.

 

"Şiyar senin beyninde tümör vardı" diyince kafam ile onu onayladım. "Evet ameliyat olup eve döndüm. Avzem ile yaşadığımız İzmirdeki eve" dedim bu defa. Bu adam bunları neden bana soruyordu bir türlü anlamıyordum.

 

"Şiyar ben senin piskolgun Eray. Sen Ferzanın düğünden hemen önce yanıma geldin ve beyninde tümör olduğunu bunu ailene söylemediğini kendini ameliyata hazır hissetmediğini söyledin. Seninle birlitke o ameliyat için cesaret topladık hatırlıyor musun?" Diye sordu.

 

"Hayır hatırlamıyorum" dedim kafamı olumsuz bir şekilde sallayarak. "Ferzanın düğünden bir hafta sonra sen ailene her şeyi söylemeden hemen önce bayıldın. Hemen ameliyata alındın ve ameliyat sonrası komaya girdin" dedi bu defa.

 

"Ne şaçmalıyorsunuz siz. Ben Ferzan abinin düğünden sonra evlendim. Tümörü yendim komaya falan girmedim" dedim hemen. Bütün bu olanlara bir türlü anlam veremiyordum.

 

"Senin için kabullenmesi her ne kadar zor olsa da her şey bir rüyadan ibaretti. Senin anlatığın şeyin çoğu burada yaşandı. Sen komaya girdikten hemen sonra Diyar kendine gelmedi. Tedavi gördü. En son ona her gün gelip senin ile konuşmasını söyledim. Bunu yapmaya başlayınca kedine geldi. Diyar her gün gelip sana o gün içinde ne olduğunu anlatıyordu. Sen Diyarın sana anlattığı her şeyi bir bir rüya şeklinde yaşamışsın. Tek fark Diyarın anlatıkları dışında olanların içinde sen ve Avzem de varmış gibi yaşamışsın" dedi.

 

"Sen bana şimdi Avzemin olmadığını mı söylüyorsun" dedim bu defa. Artık gerçek anlamda aklımı kaçırmak üzereydim. "Olmayan birini rüyanda görmen mümkün değil Şiyar. Avzem diye biri var ve sen onu komaya girmeden önce görmüşsün. Avzem yok demiyorum ama Avzem ile yaşadığın şeyler yok. Hepsi bir rüya" dedi. Sinir ile ayağa kalktım.

 

"Yalan söylüyorsun" dedim bağırarak. Herkes benim aklım ile oynuyordu. "Senin için kabullenmesi çok zor biliyorum ama zamanla sende anlayıp kabulleneceksin. Bu süreçte senin yanında olacağım" diyen Eray da ayağa kalktı.

 

"Onlara bir şey oldu ve siz bunu bana söylememek için beni uydurduğunuz bir yalana inandırmaya çalışıyorsuz" dedim bu defa. Sinir ile odanın içinde volta atıyordum.

 

"Sakin ol Şiyar. Ben seni çok iyi anlıyorum" dedi ama hemen lafını böldüm. "Anlamıyorsunuz! Siz beni anlamıyorsunuz" dedim elime geçen her şeyi yere fırlatarak. Ya ben kafayı yiyecektim yada her şeyi yakıp yıkacaktım.

 

"Sakinleştirici" diyen Eray kapıyı açıp dışarıya doğru bağırdı. "İstemiyorum sakinleştirici. Beni sakinleştirici ile susturamazsınız. Bana ilaç vererek onu unutturmazsınız" diye haykırdım bu defa. O sırada annem içeriye girdi.

 

"Oğluma sakinleştirici vermenize izin vermiyorum. Benim oğlum üç yıldır uyuyor! Ben daha oğlum ile hasret gideremeden ona sarılmadan sürekli onu uyutamazsınız" dedi annem gelip yanımda durarak.

 

"Anne" dedim direk kollarımı ona dolayarak. "Oğlum, annem" dedi oda bana sarılarak. İkimiz de deli gibi ağlıyorduk. "Anne ben onları istiyorum. Kimse beni anlamıyor anne sen anlarsın beni" dedim hıçkıra hıçkıra ağlayarak.

 

"Geçecek oğlum geçecek. Her şey geçecek" dedi annem. Ben her şeyin geçmesini istemiyordum ben onları istiyordum. Ben Avzemi istiyordum, Alin ve Alp'i istiyordum.

 

Olduğum yere çöküp kaldım. Annem de benim gibi yanıma çöktü.

 

"Ben hiç bir şey anlamıyorum anne. Bak benim bu güne kadar yaşadığım her şey rüya olamaz. Ben hiç bir şey anlamıyorum anne. Hiç bir şey" dedim. Konuşacak gücüm kalmamıştı.

 

"Şiyarım annem yapma böyle kurban olduğum. Ben seni böyle görmeye dayanamıyorum annem. Ben sana yıllar sonra tekrara kavuşmuşken senin bu haline dayanamıyorum" dedi annem hıçkırıkları izin verdikçe.

 

"Hiç bir şey rüya değildi anne. Ben onsuz yapmam ben onlar olmadan yapmam" dedikten sonra dönüp anneme baktım.

 

"Anne" diyip durdum. Derin bir nefes aldım. "Oğlum" dedi o da yaşlı gözlerle bana bakarak.

 

"Canım çok yanıyor anne.."

 

***

 

Bölüm sonu.

 

Hemen yorumlarınızı alayım.

 

Nasıl buldunuz bölümü.

 

Kurgunun 1. Serisinin sonuna geldik.

Kurgumuzu nasıl buldunuz.

Ağa'nın Rüyası 2 okuyacak misiniz?

Ağa'nın Rüyası 2 beklerken diğer kurgularıma da şana verin.

Saklı Bahçe

Bozuk Saat

Bir damla kan

Bitiş tarihi; 02.04.2025

Takipte kalın.

Seviyorum sizleri.

Bölüm : 02.04.2025 21:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Nur / Ağa'nın Rüyası / 54. Bölüm (Final 1)
Nur
Ağa'nın Rüyası

51.41k Okunma

3.63k Oy

0 Takip
54
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...