28. Bölüm

Böyle Düşmanı-

695,5
nvuusa

Gördüğüm görüntülerden sonra bilgisayar ile aşağı kata indim. Jeongin yeni yeni görüşmeyi bitiriyordu. Aramayı sonlandırıp bir bana birde elindeki bilgisayara baktı. "Dikkat et düşürme yine." Normal şartlarda elbette birşey derdim ama tek kelime etmeden dibine kadar gittim. Bilgisayarı ona çevirip fotoğrafları gösterdim.

 

"Bu e-postanın nerden geldiğini bulabilir misin?"

 

"Bunda bir iş var. Düşman bu kadar salak olamaz. E-postadan kendini açık edecek kadar deneyimsiz değildir. Yine de baktıracağım."

 

Diğerleri de yeni eve girdiler. Jeongin onları da çağırıp tekrar masaya geçtik. Fotoğrafları tek tek onlara da gösterdi Jeongin."Fikri olan var mı?"

 

Hyunjin, "Changbin olabilir. Olsa da bizi ilgilendiren hiçbir şey yok."

 

Zoe, "Eğer o olsaydı bunu yapmazdı. Direkt Minho'ya atardı. Bu farklı biri." Zoe haklıydı bu Changbin olsaydı bunu bana atmak yerine hedefine atardı.

 

"Tekrar bir şekilde iletişime geçecekler. Belki farklı bir mail ile ya da bir aracı ile." E-postayı aratması için verdiğimiz adam içeri girdi. Burdan birşey bulacağınızı açıkçası hiç düşünmüyordum ve öyle de olmuştu. "Sinyal ülke dışında görünüyor. Garip olan şey bilgisayar şu anda Kuzey Kutbunda."

 

"Dağılabilirsiniz arkadaşlar. Geç oldu yatıp dinlenin." Jeongin'in emiriyle ekip yavaştan dağıldı. Bende kalkacaktım ki oturmam için durdurdu. "Tuzak olduğunun farkındasın değil mi? Bırak ne olacaksa olsun. Onun ölmesi bizim işimize gelir."

 

Ayaklanıp kaldırdığı bilgisayarı tekrar önüne aldı. İki üç tıklamadan sonra ekranı bana çevirdi. "Senden başka şeylere öncelik vermeni isteyeceğim. Sorun olacak birkaç kişi var. Çok büyümeden onları ortadan kaldır."

 

2 büyük sayılabilecek mayfa vardı ekranda. İkiside iddialı tiplerdi. Bizden sonra sözü geçen kişilerdendi ikisi de. "Ne planlıyorlar?"

 

"Kyunghoon sonu onlara yıkılmaz olanın yıkılabileceğini gösterdi. Bizi yıkıp yerimize geçmek istiyorlar." Ama büyük birşeyi unutuyorlardı. Bu benim oyunumdu ve ben nasıl istersem öyle bitecekti. "Sence bu şantajıda onlar mı yapıyor?"

 

"Hayır bu onların boyunu aşar. Bunu düşünme şimdi uyu kafanı topla." Bu saatte yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Dediği gibi odaya çıkıp uyumak için hazırlandım. Uyumadan son kez mesajları kontrol ettim. Hiçbir mesaj yoktu.

 

Sabah sakin gayet sakin geçti. Kahvaltı edilmiş ne yapılacağı konuşulmuştu. Jeongin erkenden evden ayrıldı. Kalanlarla akşam verilen görev üzerine konuşuyorduk. Adamlarımız Park Jinwoo ve Jeon Jungkook panonun ortasında bize bakıyordu. "Bu ikisini ortadan kaldıracağız. Aksi takdirde onlar bizi ortadan kaldıracak. Zoe detaylı araştırma istiyorum. Ayak numaralarına kadar bul."

 

Hyunjin, "Akıl edemiyorlar mı peki hedeflerine ulaşsalar bile aralarında çatışma çıkacağını? Biri gelir başa ben geçeceğim der diğerinin anlının ortasına sıkar."

 

Zoe, "Bizi devirseler kendileri de yok olur. Diğerlerinin güvenini kazanmaları gerek. Çatışmaya fırsat olmadan dibi boylarlar. Araştırmaya başlıyorum." Zoe'nin çıkmasıyla odada ikimiz kaldık. Ben masa başına geçerken Hyunjin yatağa bıraktı kendini. "Jinwoo ile başlayalım. Kızı ile tehtit ederiz geldiği zaman işini bitiririz."

 

"Kızı Kore'de bile değil Hwang. Kore'den çıkmadan bu işi yapmamız gerek." Uzun bir süre yurt dışına çıkmayı planlamıyordum. Sorunumuzu buradan çözecektik.

 

Minho ve diğerleri birkaç saat sonra Kore'ye dönecekti. Birkaç adamımı bilgi için havalimanına göndermiştim. Kapı iki kez tıklandı. Git komutu verdiğimde Zoe bilgisayarı ile odaya girdi.

 

"Birşeyler buldum." Hyunjin yataktan doğrulup masaya geçti. "İkili farklı farklı diğerleri ile toplantı düzenliyor. Global olarak birkaç ülkenin iyi sayılabilecek isimleriyle görüşüyorlar." Bu bizim zararımızaydı. Çoğunluk eğer onlara uyarsa biz zor durumda kalırdık. Zoe ekranı değiştirip devam etti. "Bunlar globaldekiler çoğu sıcak bakmamış. Bunlarda Kore'dekiler çoğunluk kabul etmese de sıcak bakanlar var."

 

"Şu ikisini emekliye ayıralım o zaman." Çekmeceyi açıp dosyaları masaya indirdim. İkisinin dosyasını alıp Hyunjin'e verdim. "Bu ne?"

 

"İkisinin bütün pis işleri kanıtlı bir şekilde dosyada. Bunu polise teslim et. Gerisini onlar halleder. Zoe takipte kal eğer düşünceleri değişmezse onlarında işini bitirelim." Fareyle uğraşırsak zaman kaybederdik. Kısa yoldan iyi hamle yapmamız gerekiyordu. Gerekirse yavaş yavaş hepsini bitirecektik. Ne de olsa çürük dalları kesmeniz gerekiyordu ki yerine sağlam dallar çıksın. Hyunjin dediğim gibi dosyayı vermek için evden ayrıldı. Zoe daha detaylı bilgi için araştırmaya geri göndü.

 

Bir toplantı yapmayalı uzun zaman olmuştu. Küçük bir organizasyon düzenlemek iyi olacaktı. Öğle yemeği için küçük bir mola verdim. Jeongin ve diğerleri masaya çoktan geçmişlerdi. "Toplantı düzenleyecek vaktin var mı?"

 

Jeongin, "Evet ne zamana istersen ayarlarım. Seçili kişiler mi yoksa piyasadaki herkes mi?"

 

"Mümkünse herkes. Klasik gelenekleri devam ettirelim." Masaya geçmemle yemeğe başladık. Boş muhabbetler dönüp durdu masada. İçeriye dışardaki adamlardan biri girdi. Aldırış etmeden yemeğime devam ettim ama adam masanın başucuna gelip bir zarfı önüme koydu. "Bu size geldi efendim. Getiren kişiyi araştırdık. Posta şirketine bağlı bir çalışan kimin bıraktığını ise bilmiyor."

 

"Teşekkürler gidebilirsin." Zarfı açıp içine baktım. Bir mektup vardı sadece. Bilgisayardan yazılmış ve çıktı olarak zarfın içine koyulmuştu. Hazırlayan pek zekiydi zira yazısından kim olduğunu bulabilirdim. Masadaki gözler elindeki mektubun üstündeydi. Yavaşça içinden okumaya başladım.

 

'Merhaba Christopher Bang sana gönderdiğim mailleri almış olmalısın değil mi? Fark etmediysen lütfen açıp bak çok sevineceksin. Kim olduğumu merak ediyorsun biliyorum. Çok yakında onu da öğreneceksin. Ah hemen sinirlenme Lee Minho senin baş düşmanın sonuçta. Onu ortadan kaldırsam teşekkür edersin değil mi?'

 

Zarfın içinde ayrı olarak yeni fotoğraflar vardı. Havalimanında ve evinin önünde. Ayrıca bir saatte yazıyordu.

 

17.45

 

Zarfı masadakilere doğru verdim. Jeongin alıp sesli bir şekilde okudu. Gözüm saate ilişti.

 

17.12

 

Ekip verdiğim ipuçlarından şuan baskında olmalıydı. Minho ve diğerlerine ise izin verildiği için operasyonda yoklardı. "Şu anda onu kestiremiyorum. Gidecek misin patron?" Oturduğum yerde ter içinde kalmıştım. Ne yapacağımı şaşırdım. Gitmek ile kalmak arasında dört dönüyordu düşüncelerim. "Kimse peşimden gelmesin." Ayaklanıp sehpanın üzerindeki silahı alıp çıkışa doğru ilerledim. Silahın dolu olduğundan emin olunca yerine yerleştirdim.

 

"Araç çıkartın bir tane." Kapıdaki adamlardan biri başıyla onaylayıp garaja doğru koştu. Arkamdan koşma sesleri duyduğum gibi arkama döndüm. Zoe ve Hyunjin dibimde bitmişlerdi. "Size gelmeyin demiştim. Sırf bir polis yüzünden birinize birşey olursa herkesin kafasına sıkarım."

 

Zoe, "Lafı bile olmaz patron bir takımız sonuçta. Sen nereye biz oraya."

 

Hyunjin, "Evet ayrıca Jeongin pek sıkıcı."

 

"Birbirinize sahip çıkın." İkiside onaylayınca gelen araca bindik. Tehdit eden kişiyi bilmiyorduk ve bir plan yoktu. Yaptığım işler arasında en tehlikelisiydi bu. "Ne zaman orda oluruz?"

 

"Hiçbir fikrim yok umalım ki az kişilerdir." Sokağa giriş yaptığım gibi arabayı durdurup indim. Görüş alanımda Minho dışında kimse yoktu. Elinde anahtarla binaya doğru ilerliyordu. Beni gördüğü gibi yerinde kalakaldı. "Balkonda dikkat edin!"

 

Zoe'nin uyarısıyla silahları çektik. Balkondaki fark edildiğini anladığı gibi içeri girdi. Hyunjin ateş etmişti ama isabetli atışı yoktu. Minho silahını çekip bize doğru yavaşça yaklaştı. "Elinizi havaya kaldırın. Kimse bir adım dahi atmasın yoksa ateş ederim." Elimi havaya kaldırıp ona doğru ilerledim. Zoe ve Hyunjin ise silahlarını indrimeden etrafı kolaçan ediyorlardı.

 

"Minho hiç vakti değil. İndir silahını bu bir oyun değil."

 

"Yaklaşma yoksa kafana sıkarım!" Uyarısını dinlemeden yaklaşmaya devam ettim. Aramızdaki mesafe azalana kadar devam ettim. Eli hiç titremiyordu ve parmakları hâlâ tetikteydi. Bunu umursamadan yaklaşmaya devam ettim. "Siktir koruyun kendinizi!"

 

Sokağa hızla giren aracı gördüğüm gibi Minho'yu tutup kapı arasına itekledim. Kurşunlar bize isabet etmeden geçmişti. Diğerleride çaprazımızda olacak şekilde geridelerdi. İkiside bir arada güvendelerdi. "Ne olduğunu bana da anlatacak mısın?"

 

"Önce şunların işini bitirmek daha mantıklı olmaz mı memur bey?" Silahı kavrayıp karşı tarafa ateş etmeye başladım. Ekipte dönüşümlü yer değiştirip ateş ediyordu. Minho merdivenlerden inip karşı kaldırıma doğru koştu. "Sen salak mısın? Mantıklı hareket et!"

 

"İşimi senden öğrenecek değilim pislik. Birazdan ekibim burda olur!"

 

Zoe, "Boşuna ümitlenme diğerlerininde de şu andan farkı yok!"

 

Minho silah seslerinin ardından resmen kükredi. "Ne saçmalıyorsunuz siz?"

 

Hyunjin, "Merak etme onlara da destek gönderdik. Yani en azından Felix için." Bu bilgiyi bende bilmiyordum. Büyük ihtimalle peşimden gelmeden önce Jeongin söylemişti. Son adamı Minho'nun vurmasından sonra rahat bir nefes alıp saklandığımız yerden çıktık. "Burda her ne bok dönüyorsa hemen anlatın."

 

"Bizde bilmiyoruz. Tek bildiğimiz şey biri bize fena halde taktı ve herkese oynuyor." Minho telefonunu çıkartıp Felix'i aradı. O konuşana kadar bizde araçtakileri taradık. Adamların hepsi ölmüştü. Bir kağıt parçası dışında hiçbir şey yoktu. Minho telefonu kapatıp silahını bize doğrultarak geldi. "Teslim oluyorsunuz."

 

Zoe, "Afedersin ama az önce kıçını ve arkadaşını kurtardık. Biraz kibar olabilirsin bence. İndir şu silahı polisçilik oynamayı kes."

 

Araya girmeden tetikçinin bulunduğu balkona baktım. Hayatta kalan tek kişiydi o. Bulduğumuz notu çıkartıp baktım. Tek cümlelik bir nottu.

 

'Testi geçemedin Christopher Bang'

 

"Minho Felix'in yanına git. Biri Jeongin'i arasın burda bir iş dönüyor." Hyunjin dediğimi yapıp hemen telefonunu çıkattı. O arada Minho başucuma geldi. "Bunu neden yaptın?"

 

"Bir sebebi yoktu. O her kimse benim düşmanım. Sebepsiz yere birinin ölmesine izin verecek kadar kötü değilim."

 

"Bunun için minnet duyacak değilim. Tek başıma olsamda birşey olmazdı. Yine de Felix için sağol. Ekip gelmeden siktir git şimdi." Yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. O ise gülmemek için zor duruyordu. Bu mutluluk kısa sürmüştü ama.

 

Hyunjin, "Evden kimse açmıyor."

 

"Ne demek açmıyorlar. Kesin birşey oldu araca geçin."

 

 

İçerde bir çatışma olmuştu. Bahçede cansız korumalar dışında kimse yoktu. Evin içi darma dağındı. Jeongin'in ne dirisi ne de ölüsü vardı. Biri bizimle berbat bir şekilde oynuyordu. Boş vazoyu aldığım gibi duvara fırlattım. "Evde önemli ne varsa bilgisayar, dosya ne varsa alım iki saniyeniz var. Polis birazdan gelir."

 

İkili sağlam bilgisayarları alıp aşağıya indi. Dosyaların hepsi yakılmıştı. Eğer saldıranlar yapmış olsalardı yakmazlardı yanlarına alırlardı. Jeongin gitmeden önce yakmış olmalıydı. Son bir ev kalmıştı ve adam desteğimiz yoktu. Kötü haber ise kısa sürede etrafa yayılacaktı.

 

 

 

.

 

Eylül 2025

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 09.09.2025 16:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...