24. Bölüm

Böyle Olması Gerekiyordu

695,5
nvuusa

Chan'dan

 

Bir ne kadar basit bir sayı değil mi? Basit bir rakam misali. Peki o bir sizin biriniz olsa? İşte o zaman kıymet artar. Benim birimi almışlardı. Birimi bugün geri alacaktım. Esaretin sonu bugün geliyordu.

 

"Herkes hazır mı? Birazdan çıkacağız. Sorun istemiyorum. Jeongin içeriyi ayarladı. Sessiz bir şekilde işi halledeceğiz."

 

Changbin, "Merak etme her şey hazır çocuk oyuncağı olacak."

 

"O zaman herkes araçlara."

 

Dün yaptığımız patlamalar bugün polisi meşgul edecekti. Buraya ise dikkat etmeyeceklerdi. O yüzden tam zamanı bugündü.

 

"Biri şu yukarıdakini vursun. Kalanlar ise beklemeden içeri dalsın. Öndeki iki adam bende."

 

Herkes neredeyse aynı anda silahların kilidini açtı. Bu ses bana alkolden daha fazla tatlı geliyordu. Bir adamım belirlenen yere çıkıp keskin nişancıları sessiz bir şekilde imha etti. Aynı anda ise önce ben sonra ekibim ortaya daldık.

 

"Christopher Bang ziyaretinize geldi!"

 

İki bekçi de silahlarını kavrayamadan ortadan kaldırdım. Bu kadar kolay olmasını hiç beklemiyordum. Koca Han Jisung içeride ve sadece iki nöbetçi mi? Komik.

 

Kapıyı açmak ise daha kolay oldu. Bir patlayıcıyı atıp patlattık. Kapının kilidi artık işe yaramazdı. Kapıyı sonuna kadar açıp etrafı hızlı bir şekilde taramaya başladık. Her çıkan kurşunda bir adam ölüyordu.

 

"Üstlerini arayın ve anahtarları bulun."

 

Binanın içinde koridorlarda bekleyen nöbetçiler vardı. Onları haklamak daha kolay olacaktı. Hepsi dağınık bir şekilde bekliyordu. Onları yalnızlığından vuracaktım.

 

"Anahtarlar patron."

 

"Zoe aç şu kapıları. Hyunjin kameraları etkisiz hale getir."

 

Önümde duran kameraya bir orta parmak çekip vurmasına izin verdim. Evet bunu yapmasam keskinlikle olmazdı.

 

"Diğerleri ters tarafa doğru gidin şaşırtmaca uygulayalım."

 

Han hücrelerden birinde duruyordu. O bölüme yaklaşınca pencereleri açıp o mu değil mi bakmaya başladık.

 

Changbin, "Bu koridor boş! Diğer koridora!"

 

"Siktir nasıl yok? Ayrılın hemen!"

 

Zoe, "Ayrılamayız destek geliyor çıkmamız gerek!"

 

Changbin, "Onu burada mı bırakacağız? Asla! Çok yaklaştık!"

 

Hyunjin, "Gitmezsek bizde geberip gideceğiz. Belli ki burada yok. Başka bir yere nakletmişler."

 

Haklıydı buradan başka hücre koridoru yoktu. Hücre numarası zaten belliydi. Yine de son çare hepsine bakmıştık ama elimiz boştu. Hızlı bir şekilde burayı terk etmiştik. Destek ekibi çok fazlaydı. Helikopter, tank, çelik kuvvet her tür şey oradaydı.

 

"Acil durum evine geçiyoruz. Eğer bizi takip ederlerse oradan ayrılmak kolay olur. Diğer araçlar farklı yola girsin."

 

Changbin, "Bir şey gözümüzden kaçıyor ve biz fark etmiyoruz bile. Resmen onu almışlar ve ruhumuz duymadı."

 

"Sakin ol bir şekilde nerede bulacağız. Gerekirse her yeri arayacağız."

 

Changbin, "Jeongin orada mı?"

 

"Evet bizi bekliyor olmalı. Haber almıştır araştırmaya başlamıştır."

 

Acil durum evine giriş olaysız olmuştu. Bir takip durumu olmamıştı. Jeongin salonda oturmuş bizi bekliyordu. Benden önce Changbin Jeongin'e doğru atladı. Resmen atlamıştı. Boğazına yapışmış hakaretler ediyordu. Jeongin'in içerdeki adamları ise Changbin'e silah doğrultmuştu bile.

 

Zoe, "Changbin bırak saçmalama kimse böyle birşey olacağını bilemezdi."

 

"Sen karışma Zoe ve hatta hemen şuanda odadan çık. Görmek ve duymak istemediğin şeyler olacak."

 

"Saçmala ve sizde indirin silahlarınızı!"

 

"Üzgünüm Bay Chan ama görevimiz Bay Jeongin'i korumak ve birazda bırakmazsa vurmaktan çekinmeyeceğiz."

 

"Vursana lan! Sıkıyorsa vur! Seni de öldüreceğim Yang pisliği. O kadar elin kolun uzun dedik bir sik bilmiyormuşsun lan. Yoktu orda kim bilir hangi deliğe soktular!"

 

"Hyunjin araya gir. Sizde indirin şu silahları!"

 

Bir kolundan ben bir kolundan ise Hyunjin tutup ayırdık. Zoe ise diğer adamların silahlarını indirtti. Gerçi o da onlara silah çekmişti ama sonuçta silahlar artık ceplerdeydi.

 

"Bir daha bana saldırısan Changbin seni yemin ederim gebertirim. Benim kim olduğumu unutma istersen. Chan sende adamlarına kim olduklarını iyice hatırlat. Solar ile görüşeceğim bugün nereye götürdüklerini öğrenirim ama artık tetikteler güvenlik daha da sıkıdır."

 

"Sen-"

 

"Sus Seo ve arabaya geçin. Arkanızdan geliyorum."

 

Kendimi koltuğa bırakıp biraz olsun rahat nefes aldım. Yeni bir plana ihtiyaçım vardı. Karşı saldırı olarak iyi bir fikrim vardı ama öncelikler vardı.

 

"Minho'nun annesinin bir şirketi varmış. Onun adresini atabilir misin? Küçük bir uyarı yaptıracağım."

 

"Bulup atarım ama konuşmamız gerek. Kyunghoon meselesi hakkında. Hapishanedeki adamım onunda içerde adamı olduğunu ve planlar yaptıklarını söyledi. Dün ise öldürüldü. Birşey yapmadan sen yap."

 

"Yaparım merak etme sen."

 

 

 

 

Kaos evde hatta arabada da sürmüştü. Bir sürü küfür havada uçuşmuştu. Arabayı çoğu kez köşeye çekip sakinleşmelerine fırsat vermiştim. En son ki tartışmada ise Zoe bağırarak son vermişti.

 

"Çalışma odasındayım. Eğer ki gereksiz feryatlar atacak biri varsa çıksın gitsin. İşini yapana engel olmasın."

 

"Lafta yediğime göre sıradaki ne? Kafama mı sıkacaksın?"

 

"Canım isterse onu da yaparım Seo. Beni bilirsin. Ayrıca herkes sinirli ama bununla bir yere varılmayacağını da çok iyi biliyorlar. Çok birşey yapmak istiyorsan al sana intikam. Git o şirketi yerle bir et."

 

Hyunjin, "Kimin şirketi? Plan ne?"

 

Zoe, "Minho'nun annesini bir şirketi var. Orayı hedef alıyoruz ama sanırım Changbin tek başına. Kafa dağıtmasına ihtiyacı var."

 

Onlar aralarında sakince konuşurken bende çalışma odasına çıktım. Birkaç düzenleme yapmam gerekiyordu. Yeni hedefimi akıllıca belirlemem gerekiyordu. Panonun ortasında ki fotoğrafları çıkartıp çöpe attım.

 

"Hanginiz en iyi yem olabilir? Sana? Sehun? Kesinlikle hayır. Peki Felix? Şanslı piç dokunulmazlığın olmasaydı şu anda yeni avımdın."

 

Mantıklı bir karar vermem gerekiyordu. Herşeyin bir sırası vardı. Yanlış kişiden başlarsam sonu kötü biterdi. Telefonun çalması ile panodan biraz uzaklaştım.

 

"Neden aradın? İşler yolunda değil mi?"

 

"Bana olan sevgin gözlerimi yaşartıyor. Ayrıca o ne biçim laf beceriksiz miyim ben?"

 

"Uzatma Hannah işim var."

 

"Bilmez miyim işini. Alamadın mı adamını? Ben dedim sana o kadar bağlanma o insanlara."

 

"Başka birşey yoksa-"

 

"Tamam tamam dur. Burada işler biraz karıştı. Malum Kore gibi değil Avustralya. İşim düştü kısacası."

 

Hannah Avustralya'nın güçlü mafyasıydı. Hatta tarihte bu kadar güçlü bir kadın mafya neredeyse yoktu. Belki de cidden yoktu. Gücünü asla benden almamış sıfırdan başlamıştı. Bang kardeşler dünyaya hükmediyordu.

 

"Ne istiyorsun? Ülkeden çıkmam zor."

 

"İstersen ülkeyi bırak evrenden çıkarsın. Kandırmayalarım birbirimizi. Lucas hemen gelirdi mesela. Buraya gel demiyorum zaten."

 

"Tamam hallederim o zaman. Bilgileri gönder bilgisayara bakarım."

 

"Sence öyle birşey olsa atmaz mıydım? İyice küçük görmeye başladın beni sende. Las Vegas'ta iyi bir organizasyon var. Bir adam baya yolumuzu kesiyor bir ara el at şu ibneye."

 

Birde en güçlü mafya olacaktı daha kendi işini bile göremiyordu. Elbet bir gün elini kana bulayacaktı ama ağabeyi hayatta iken asla izin vermezdim.

 

"Hallederim sen kalan detayları at ama dediğim gibi işim var hızlı olamam."

 

"Keyfine bak ağabeylerin bir tanesi. Gittiğin zaman Lucas'ı bolca sev."

 

Bang kardeşler kim bilir ne zaman büyüyecekti. Belki de asla. Kim bilebilirdi ki? Bang Chan Kore'nin acımasız mafyası. Hannah Bang Avustralya'nınen güçlü kadın mafyası. Lucas Bang en büyük Meksika mafyası.

 

"İyi ki bir tane daha kardeşim yok. Yoksa onu da Ruslardan kurtarmak zorunda kalacaktım."

 

 

 

 

Akşama doğru herkes salonda toplanmıştı. Changbin şirkette çerçeve bile bırakmamıştı. Solar ve Jeongin gerekli bütün araştırmaları yapmışlardı. Şimdi ise ne yapacağımızı kararlaştırma vaktiydi.

 

Solar, "Bütün gün kıyamet kopardınız. Bunu beklemeniz gerekiyordu. Hazmedemiyorsunuz ama acemi gibi davranıyorsunuz. Şu anda Jisung'a ulaşmak imkansız. Alan mayın dolu, insansız hava araçları var ve bölge zırhlı. İçeri girseniz bile çıkış yok."

 

Changbin, "O zaman bizde durmayız. Gerekirse insan bırakmayız ama Jisung'u bize vermelerini sağlarız."

 

Zoe, "Az önce acemice davranmayın dedi. Haklı da acemi gibi davranıyoruz. Bugün bir sürü hata yaptık yakalanabilirdik."

 

Jeongin, "Orada yalnız değil. Solar alan kontrol bahanesi ile içeri giriyor. Bizden çok kişi o hapishanede."

 

"Durmak yok yine de. Eskisi gibi bir mola verelim. Jisung herşeyi biliyor zaten. Zihnimizi boşaltalım. İşler rayından çıkarsa sağlam bir planım var zaten."

 

Changbin, "İyi bakalım senin dediğin olsun ama Jisung oradan çıkmazsa bende kendi yoluma bakarım."

 

Hyunjin, "Bunu bir kere yaptım ve tavsiye etmem. Çok korkunç dönemlerdi."

 

"Merak etme asla öyle birşey olmayacak."

 

 

 

 

Tam olarak 4 gün geçmişti. Koca dört gün boyunca sadece hafif tehtitler dışında birşey yapmamıştık. Ekipteki herkes neredeyse paranoyak olmuştu. Sana'nın evini başta aşağıya dağıtmıştık. Birkaç tehtit edici fotoğrafı da yatağının baş ucuna koymuştuk. Sehun'un ise kardeşi ile ilgilenmiştik. Minho'ya ise iki adet viski göndermiştim.

 

Zoe, "Bence Tzuyu direkt öldürelim. Ne kadar az uğraşsak o kadar iyi."

 

"Zamanı gelince neden olmasın. Şu anda başka bir koz arıyorum. Daha iyi ve etkileyici."

 

"Yarım saattir panoya bakıyorsun Chan."

 

"Doğru şeyi arıyorum sadece. Güzel şeyler zamanla gelir."

 

"Peki o zaman aklımda bir fikir var. Solar ile buluştukları zaman Solar'ı hedef gösterelim. Bir iki lazer tutarız belki bir seçim yaptırırız."

 

"İşte bunu sevdim. Solar'a planı anlat harekete geçelim."

 

Zoe hızlıca aşağıya indi. Planı diğerlerine de anlatacaktı tâbi ki. Asıl olanım ise tamamen farklıydı. Aralarından birini gerçekten de öldürecektim. Bu hikayede fazlası ile kalmışlardı bile.

 

Bende odamdaki işimi bitirip aşağıya indim. Salon darma dağın olmuştu. Vazolar kırılmış, yastıklar ayrı bir köşedeydi.

 

"Ne oldu burada?"

 

Hyunjin, "Jeongin anlatsa bence daha iyi olacak Chan."

 

Jeongin kapının önünde duruyordu. Yanına ilerleyip bahçeye çıktık. Kötü birşeyler olmuştu yüzünden bile belli oluyordu.

 

"Ne oldu Jeongin uzatmadan anlat."

 

"Chan sakin ol ama Kyunghoon emir vermiş. Jisung iki saat önce öldürülmüş."

 

"Ne saçmalıyorsun sen? Hani etraf mayın doluydu. Gitmek imkânsızdı."

 

"Zaten dışardan birşey olmamış. İçerden halletmişler herşeyi. Suçu işleyende itiraf etmiş yaptığını birazdan mahkemeye çıkacak. Changbin mahkemeyi basmaya gitti."

 

"O salak birşey yapmadan önce bizde gidelim."

 

"Chan sakin ol önce. Bir planın yok yakalanırız gidersek. Changbin artık durdurulamaz en kısa zamanda kurtul onda yoksa ilk fırsatta sırtından bıçaklar."

 

Kesinlikle şimdi gidersek yakalanırdık ama ben bir şekilde kurtulurdum. Bir adamımı kaybetmiştim az önce ve ikincisini de kaybedecek değildim.

 

 

 

 

Mahkeme çevresi kalabalık değildi. Etrafta öncekine kıyasla güvenlik neredeyse hiç yoktu. Minho ve ekibinden birkaç kişi de buradaydı. Solar ile küçük bir plan yapmıştık gelmeden önce.

 

"İşaret geldiği zaman etrafta kimi gördüyseniz vurun. Changbin ile Solar ilgilendi. O adamı halledecek bizde diğerlerini."

 

Şu anda adliyenin garaj bölümündeydik. Yukarı kolayca çıkabilirdik. Changbin eğer rahat durarsa çıkışımız da kolay olacaktı.

 

Zoe, "Geliyorlar."

 

Solar ve Changbin yangın merdivenlerinden çıkıp yanımıza geldi. Yukarda herşey hazırdı demek bu da.

 

"Kameraları halletin değil mi?"

 

Solar, "Hallettim hiçbiri çalışmıyor. Yukarı çıkacağım iki dakika sonra başlayın. Çıkış için ise burayı kullanın. Söylediğin gibi Minho'yu buraya yönlendireceğim."

 

O buradan ayrılınca bende planı bir kez daha ekibe anlattım. Bir pürüzün olmaması gerekiyordu. Oldukça acemi bir plandı çünkü.

 

"Tek bir sorun istemiyorum. Adamı öldürün ve buradan çıkın."

 

Kalabalık bir grup değildik. 15 kişi var ya da yoktu. Diğerleri merdivenlerden çıkarken asıl ekip ile asansörü tercih ettik.

 

"Bizimle misin değil misin Seo Changbin?"

 

"Ben hep sizinleydim Chan. Beni tanımıyormuş gibi konuşma."

 

Asansör giriş katına gelince herkes silahlarını açtı. Diğer adamlar çoktan işe başlamıştı bile. Hedefi Changbin imha edecekti. Bizde ona güvenli alan sağlayacaktık.

 

Asansörden çıkıp iki tarafı da kontrol ettim. İki tarafta temizdi. Koridorun sonunda ise adamlar vardı. Hepsini Hyunjin ile indirip başka koridora geçtik.

 

"Kurşun yollayın!"

 

Hyunjin, "Yakala şunu!"

 

Zoe, "Changbin işi bitirdi! Herkes aşağıya yardım ekibi gelmiş zor çıkarız!"

 

"Önden gidin siz! Aşağıda buluşuruz."

 

Yerde yatan bir polisin silahını kendime alıp arkadan gelen polislere ateş ettim. Destek tam gaz geliyordu. Kurşun değiştirmek için kolonun arkasına geçtim. Çıktığımda koridorun ortasında duran Felix'i gördüm.

 

"Şimdi teslim ol Chan."

 

"Artık Han hayatta olmadığına göre Felix sende birer hedefsin. Şu anda hayatta isen bu koruyamadığın çocuk sayesinde."

 

"Ne saçmalıyorsun sen? Han ne alaka şu anda? Teslim ol yoksa buradan anca ölün çıkar."

 

"Jisung yaşamanı istedi diye hayattasın. Seungmin ile birlikte sende ölecektin o gün. Şimdi ben buradan siktir olup gidiyorum. Sende hiçbir şey yapmıyorsun anladın mı beni?"

 

Silahını bana doğrultup parmağını tetiğe götürdü. "Asla."

 

"Buradan canlı çıkarsan Haon Kang ismini araştır. Ailenin intikamını yıllar önce aldım Felix. Hepsi de Han sayesinde. Şimdi herşeyi bildiğine göre biraz vicdan azabı çekersin."

 

Burada fazla oyalanmadan iç kısımda bulunan bir ışık bombasını koridora attım. Dikkat dağınıklığımdan faudalanıp kaosun içinden çıktım. Asıl yapmam gereken başka bir iş vardı.

 

Dolar tamda söylediği gibi Minho'yu aşağı kata yönlendirmişti. Orada silahını kavramış bekliyordu. Buradaki adanlarım çoktan gitmiş ve bekleme noktasında bekliyorlardı.

 

"Merhaba Minho? Beni özledin mi canım sevgilim. Neden ona iyi bakmadın ha? Neden?"

 

"Sen delisin Chan. Bizim yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu. Felix o kadar çok üzüldü ki ama sen göremiyorsun! Gözün kör olmuş."

 

"Onu bana verebilirdin!"

 

Silahımı kaldırıp onu nişan aldım. Kimse gelemezdi buraya. Kimse yardım edemezdi. Artık bu hikayenin sonuna gelmiştik.

 

"Artık bu hikayede bir yerin yok Minho. Artık burada yerin yok!"

 

 

 

 

Ofis gecenin karanlığına resmen teslim olmuştu. İçerde kimse yoktu. Hatta bina bomboştu. Kyunghoon sadece koridor ışığı ile koltuğuna geçti. Arkasındaki silüetten ise bir haberdi. Fark ettiğinde ise çok geçti. Metal bıçak boğazına çoktan yapışmıştı.

 

"Ölüm sonunda seni de buldu Kyunghoon. İyi uykular dilerim."

 

Ve bıçak hızlı bir şekilde teninden geçti. Kusursuz bir iz bırakmıştı. Kan ince bir çizgi halinde kendini belli etmişti. Bıçak ise özenle masaya bırakıldı. Adam tuttuğu kafayı bırakıp bedenin yere düşmesine izin verdi ve sanki az önce bir canı almamış gibi sakin ama güçlü adımlar ile odadan çıktı.

 

"Benimle uğraşırsanız sonunuz ölüm olur."

 

 

 

Bölüm : 06.07.2025 16:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...