23. Bölüm

Durum Kontrol Altında

695,5
nvuusa

Minho'dan

 

Dün gece rüyamda Seungmin'i görmüştüm. Nasıl bir rüya olduğunu hatırlamıyordum ama onu görmüştüm. Bu kadarı bile beni mutlu etmişti. Sabah ilk işim onu ziyarete gitmek oldu. Mezarının başında oturup uzun bir süre boşluğa daldım.

 

"Terfi aldım Seungmin. Biliyor musun Jisung'u yakaladık ve tutuklandı. Son dosyan vardı ya kayıp kız. Onu da bulduk."

 

Bir saatte yakın susmuştum. Biliyordum çünkü yukarda bir yerlerde bizi izliyordu. Bizimle gurur duyuyordu.

 

"Amirim."

 

Duyduğum sesi ile arkamı döndüm. "Tzuyu gel uzakta durma."

 

Yaklaşıp diğer köşeye geçti. Gözünü kapatıp derin bir nefes aldı. Mezar başlığını yavaş bir şekilde okşadı.

 

"Ağladığını görse çok kızardı."

 

"Görüyor zaten amirim. Bizi yukardan izliyor ve gurur duyuyor."

 

Seungmin özel hiçbir şeyinden bahsetmezdi. Konu odağı olmaktan nefret ederdi. Ailesini bile törende görmüştüm.

 

"Onu çok seviyorum, amirim. O kadar çok seviyorum ki dünyada ki hiçbir şeye değişmem. Eğer o gün o saldırı olmasaydı size evleneceğimizi söyleyecektik."

 

"Siz çıkıyor muydunuz?"

 

"Evet 5 aydır birlikteyiz. İkimizde bunun gizli kalmasını uygun gördük. Umarım kızmamışsınızdır."

 

"Hayır Tzuyu kızmadım. Bu sizin hayatınız sonuçta saygı duyuyorum. Ben gidiyorum özel konuşacaklarınız vardır."

 

Yanına gidip güven verici bir sarıldım. Daha fazla kalsam sanırım bende ağlayacaktım. Çıkışa doğru ilerleyip arabama bindim. Merkeze geçsem iyi olacaktı. Savcı ile bir görüşmem vardı. Davam için ifade vermem gerekiyordu. Merkezden oraya geçecektim.

 

"Merhaba ekip günaydın herkese."

 

Sehun, "Günaydın amirim."

 

Birkaç imzalanması gereken dosya vardı. Onları imzalayıp ekibin olduğu masaya geçtim. Sehun, Felix ve Chen vardı. Sana ya gelmemişti ya da buralarda bir yerdeydi.

 

"Bugün savcı ile görüleceğim. İfade için çağırıyorlar."

 

Felix, "Temiz çıkacaksın ben inanıyorum."

 

Bütün suçu üstüme alıp Felix'in adını temize çıkarmıştım. Ona ben kimseye söylememesi gerektiğini söylemişim gibi biliyorlardı.

 

Sana, "Acil haberleri açın büyük birşey oluyor. Günaydın bu arada. Özür dilerim amirim trafiğe takıldım gelirken. Noah hızlı az şu televizyonu!"

 

"Günaydın Sana. Ne oluyor yine?"

 

"Bence siz kendiniz görseniz daha iyi olur. Chan yine birşeyler yapacak."

 

Haberlerde Chan'ın bir yayın açtığından bahsediyorlardı. Her zamanki gibi tehtit cümlelerini savurmuştu ve yayını kapatmıştı. Terfi günü gelen tehtit fotoğrafını hâlâ kimseye göstermemiştim. Göstermeyi de düşünmüyordum aslında. Böylesi daha iyi olacaktı. Hiçbirinin korku ile yaşamasına dayanamazdım.

 

"Herkes çok dikkat etsin. Tek başınıza hiçbir iş yapmayın. Hatta gece dışarı bile çıkmayın. Şu bir ay dikkat edin kendinize."

 

Chen, "Birşey mi var yoksa?"

 

"Hayır yok. Sadece Chan bu sağı solu belli olmuyor. Ben gidiyorum savcının yanına."

 

Felix, "Bende geleyim."

 

Felix ile birlikte merkezden çıkıp savcılığa geçtik. Savcı odasında beni bekliyordu. Sorgu odasına gerek duymamıştı o yüzden odasında ifade verecektim. Felix dışarda beni bekliyordu.

 

"Günaydın savcım."

 

"Günaydın Minho. Hızlıca başlayıp bitirelim ifadeni sonra bir kahve içelim."

 

İşaret ettiği koltuğa geçip oturdum. Yanımızda formalite icabı bir polis vardı. Bizim emniyete bağlı biri olmalıydı. Bizim bürodan olsa kesin tanırdım zaten.

 

"Bana olayı en başındam beri anlatmanızı istiyorum. Çıkar olarak iki taraf ne kazandı? Elinizde bir belge, mesaj var mı?"

 

 

 

 

Bütün yaşananları en başından detayına kadar anlattım. Elimde sadece Jeongin'in gönderdiği mesajlar ve kamera görüntüleri vardı. E-postadaki herşeyi bir belleğe yükleyip savcıya verdim. O da inceleme için bir kenara koydu.

 

"Bu kadar yeterli. En kısa zamanda adını temize çıkaracağım Minho hiç merak etme. Dosyanı şimdi gerekli yerlere vereceğim. Birkaç güne hakim karşısına çıkarsın."

 

Teşekkür edip odadan çıktım. İçerde olanları birde Felix'e özet geçip kafeteryaya indik. İki kahve alıp bir masaya geçtik.

 

"Temize çıkacaksın yani?"

 

"Evet öyle olacak. Merak etme bir şekilde bu işten de sıyrılırım."

 

"Yine de beni işin içinden çıkarıp bütün suçu üstüne alman. Bilmiyorum kendimi kötü hissediyorum.

 

"Saçmalama istersen olur böyle şeyler. Kahveni bitir de merkeze dönelim."

 

Merkezde işler yoğun değildi. Pek bir olay olmuyordu. Narkotik büro sadece bir baskına gitmişti duyduğum kadarıyla. Ekip kendi arasında dedikodu aktarımı yapıyordu. Bende onları dinliyordum.

 

Sana, "Duyduğuma göre-"

 

"Ne duydun yine Sana? Çok merak ediyorum. Sende ki kulak bende olsa var ya neler neler olurdu."

 

"Özür dilerim amirim."

 

Benim şakalarım da hiç anlaşılmıyordu. Hemen ciddiye alınıyor. Kızdığımı sanıyorlardı.

 

Felix, "Ay Sana sende sanki bilmiyorsun. Ciddi değil şaka yapıyor."

 

Chen, "Haklı bu arada. Amirim öyle bir şaka yapıyor ki bazen benimde ayaklarına kapanıp canımı bağışlaması için yalvarasım geliyor."

 

"Abartmayın lütfen canlar. Ben gayet komik, yakışıklı ve havalı biriyim."

 

Chen, "Kesinlikle öylesiniz amirim."

 

Tzuyu apar topar içeri girdi. Gelene kadar koşmuş olmalıydı. Nefes nefese kalmıştı.Tzuyu'nun ortama girmesi ile atmosfer bir anda değişti. Herkes en ciddi şekilde duruşunu düzeltti. "Konuşmanızı bölmek istemem ama önemli bir konu var."

 

"Seni dinliyoruz."

 

"Davanıza bakan savcının evine baskın düzenlenmiş. Bir ekip olay yerinde ama sizin gidip bakmanızı istiyorlar. Evde bulunan ceset tanınmaz halde."

 

 

 

 

Etraf kan gölüne dönmüştü. Dışarıdaki korumaların hepsi ölmüştü. Ekipler evin içinde bir kadın bulmuşlardı ama asla konuşmuyordu. Kadını daha fazla burada tutmayıp hastaneye götürmüşlerdi. Arka tarafta ise parçalara ayrılmış bir insan bedeni vardı.

 

"İyice kontrolden çıktı bunlar. Medyadan uzak tutun bu olayı. Ülkeyi birbirine kadar duyulursa."

 

Felix, "Bebek eşyaları var ama bebek hiçbir yerde yok."

 

"Kamera var mı?"

 

"Maalesef yok. İçeriye konuşmuş bir düzenek var. Kameralar etkisiz hale gelmiş."

 

"Otopsiyi bekleyeceğiz o zaman. Sana ve Chen siz hastaneye geçin. Sehun sende otopsi için görüşmeye geçersin. Merkeze dönelim."

 

Merkezde kaos yeni yeni başlıyordu. O canlı yayından sonra olayların bu kadar hızlı gelişeceğini hiç tahmin etmemiştim. Laboratuvardan gelen habere göre DNAnın sonuçlanması için en az 3 güne ihtiyaçları vardı.

 

Kadın ise hiçbir şey söylememiş. Doktor bu tür olaylarda bu durumların normal olduğundan da bahsetmiş. Haberlerde ise hiçbir şey yoktu. Tamamda istediğim gibi medyadan uzak kalmıştı bu durum.

 

"Ben Jisung ile görüşmeye gidiyorum. Aklıma yatmayan birşey var. Felix burası sana emanet."

 

Chan neden hemen Jisung'u hapishaneden çıkartabilecekken böyle oyunlar oynuyordu? İstese hemen çıkartabilirdi. Bu kadar ses getirmek istemesinin arkasında acaba ne yatıyordu. Ben bunları düşünürken hapishanenin önüne gelmiştim bile.

 

"Merhaba amirim bir sıkıntı mı var?"

 

"Hayır sadece bir mahkum ile görüşmeye geldim. Şuanlık kuralları biraz gevşetebilir miyiz?"

 

"Tabi ki amirim. Buyrun geçin."

 

İlk önce müdürün odasına geçecektim ama orayı es geçip direkt bir memura Han ile görüşmeye geldiğimi söyledim. Memur da fazla uzatmadan onu beklediğim odaya getirdi ve çıktı.

 

"Hayırdır başkomiserim pardon amir olmuştunuz değil mi? Her neyse benim için aynı bok."

 

"Nasıl iyi bakıyorlar mı sana? Duyduğuma göre tek hücrede kalıyormuşsun. Koğuş arkadaşların sana pek iyi davranmamış."

 

"Laf sokmaya mı geldin paşkomiser."

 

"Doğru sen haberlere de erişemiyorsun. Chan senin için ülkeyi yakıyor. Savcıyı öldürmüş. Adamlarım ile ve tehtit ediyor. Hiçbiri dikkatimi çekmedi. Ne çekti biliyor musun? Bu kadar şey yapacağına istese seni hemen buradan çıkarır. Sadece gösteriş yapıyor. Burada çüreyeceksin."

 

Jisung bir anda yerinden kalkıp masaya oldukça sert bir yumruk indirdi aynı anda ise odaya sorumlu memurlar girdi. "Kes sesinin aptal polis!"

 

"Çıkabilirsiniz durum kontrol altında."

 

"Sevgilinin sen daha iyi tanırsın paşkomiser. Onu o kadar iyi tanımışsın ki beni buradan çıkartacak. Sen başladığın noktaya geri döneceksin. Bugünü hatırla çünkü ailene aynılarını diyeceğim! Minho gelmeyecek ve siz burada öleceksiniz! Aynen bunları diyeceğim!"

 

Yerimden yavaşça kalkıp çıkışa yöneldim. Bu kadarı ona yerde artardı bile. Hiçbir kelime dahi etmedim. Bu onu daha da sinirlendirecekti. İçerden bir düzine küfür yankılanıyordu ama hepsini duymazlıktan geldim. Müdür çıkarken odasına davet etmişti ama kibar bir şekilde reddetmek zorunda kaldım. Merkeze dönüp bir kahve içsem keyfim anca yerine gelirdi.

 

 

 

 

"Bu bir felaket. Bu adam asla durmuyor."

 

Sana, "Müdürüm lütfen sakin olun. Bakın ölü ya da yaralı yok bu büyük birşey."

 

"Ev umrumda değil Sana ailem orada olabilirdi. Daha bugün yola çıkacaklardı. Birkaç saat ile kurtuldular. Sıradaki kim hiç bilmiyorum. Onlara birşey olursa ben yaşayamam."

 

Büroya girdiğim an bu sesleri duydum. Yoldayken Felix iki kere aramıştı ama reddetmiştim. Merkezde konuşuruz diye düşünmüştüm ama ortalık karışmıştı anlaşılan.

 

"Ne oluyor burada?"

 

Chen, "Amirim hoşgeldiniz. Chan yine durmadı. 5 devlet memurunun evini patlattı."

 

"Ölü ya da yaralı?"

 

Chen, "Neyse ki yok."

 

"Hemen bir toplantı istiyorum. Bütün üst düzeyleri toplayın."

 

Tzuyu, "Emredersiniz müdürüm."

 

Acil toplantı ile herkes işini gücünü bırakıp toplantı odasına geldi. Bütün evler de buradaki yöneticilerin evleriydi. Sözü ilk emniyet genel müdürü aldı.

 

Seungcheol, “Şu anda tüm büyükşehir polis teşkilatlarına kırmızı alarm verildi. Tüm memurlar sahada.”

 

Patlamaların hepsi önceden belirlenmiş devlet görevlilerine aitti. Rastgele değildi. Chan hedefli vuruyordu.

 

Mesaj çok net: ‘Sizi seçtim.’

 

“Patlamalar arası ortalama yirmi dakikalık fark var. Patlatılan evlerde aylardır kurulu düzenekler olduğunu düşünüyoruz. Bu, planlamanın aylar önce başladığını gösterir.”

 

Minghao, “Yani biz aylarca bu adamın bomba döşemesine göz mü yumduk?!”

 

Seungcheol, “Bu olay Mavi Saray’a taşındı. Bir sonraki adımında can kaybı olacağı kesin. Minho ve Solar benimle birlikte oraya gidecek. ”

 

Tam müdür konuşmasını bitirmişti ki, kapının sertçe açılmasıyla herkesin dikkati kapıya kaydı. Tzuyu, elinde bilgisayar ile içeri girdi.

 

“Buna bir bakmanız gerek müdürüm. Chan bütün görüntüleri internette atmış.”

 

“Bu adamı bir mafya öldürse de kurtulsak. Toplantı bitmiştir. Herkes işine dönsün. Solar ve Minho çıkıyoruz.”

 

"Emredersiniz."

 

Mavi sarayın önü tam anlamı ile boştu. Tek bir haber muhabiri yoktu. Solar'ın elinde olsa uçan kuşa bile karışacaktı. Cumhurbaşkanının gelmesi ile toplantı başladı.

 

"Beş tane ev ve hepsi devlet memuru. Haberleri halktan bile gizlememize izin vermiyorlar. Bir sonra ki hedefi ne bilmiyoruz. Ellerimiz bağlı resmen."

 

Odada Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, Ulusal Polis Teşkilatı Başkanı, Emniyet Genel Müdürü Choi Seungcheol dışında NIS temsilcisi olan Boo Seungkwan vardı.

 

Seungkwan, “Eylemlerin bu kadar sistematik olması, içeriden bilgi sızdırıldığını gösterir. Bu kadar isabetli seçim şansa olamaz. Evlerde belki aylar önceden konulmuş düzenekler var. Bunların sokaklarda belki de burada bile olma şansı var.”

 

“Chan gösteri yapmıyor. Planlı bir savaş yürütüyor. Bir sonraki adımı kamuoyu olacak. Halkı devlete karşı kışkırtmak istiyor.”

 

Solar, “Basına yansıyan tek bir bilgi bile, sokakları kana bulayabilir. Basın susturuldu ama bu adam sosyal medyayı kullanıyor. Tweet, video, tehdit ne varsa var.”

 

Seungkwan, “Birkaç görevlimizi Amerikaya sokacağız. Orada bir birlik kurmayı hedefliyoruz. Artık destek alma vakti geldi.”

 

Cumhurbaşkanı, "Sorun istemiyorum. Herkes sahaya dökülsün. Hapishanenin güvenliği arttırılsın.”

 

 

 

 

Gün oldukça yorucu bir şekilde bitiyordu. Akşama doğru eve geçip duş almıştım. Bir kahve içip günü kapatacaktım. Annem eve gelip birkaç yemek bırakmıştı. Onları başka kapa koyup dolaba yerleştirdim. Kesinlikle arayıp yedim mi diye soracaktı. İlk önce ben arasam daha iyi olacaktı. Birkaç çalıştan sonra annemin sesini duydum.

 

"Merhaba anne nasılsın? Yemek için teşekkürler çok güzel olmuş"

 

"Aynen Minho yemedin değil mi? Biliyorum ben yemedin. Geliyorum oraya bekle."

 

"Gerçekten yedim anne gelme bu saatte ben gelirim merak etme."

 

"İyi peki sen anneni isteme böyle. Nasılsın iyi misin?"

 

"İyiyim anne iyiyim sen nasılsın?"

 

"İyiyim bende oğlum. Diğerlerine de selam söyle. Bir ara bize gelin toplanalım müdür amir kim varsa davet et."

 

"Tamam anne. Kapatayım ben şimdi olur mu yarın geri ararım. Alo anne orda mısın? Yüzüme mi kapattın? Yok artık anne."

 

İsterseniz Kore hükümdarı olun anne hep annedir. Telefonu köşeye indirip masaya geçtim. Kahveyi alıp koltuğa rahatça kuruldum. Televizyonda sevdiğim bir program vardı. Onu açmak için kanal atlıyordum ki bir haber kanalında ki haber dikkatimi çekti.

 

Bir patlama görüntüsü vardı. Bu yeni bir görüntüydü ve tamda şuanda Kore'de patlamıştı. Myeongdong şuanda alevler içindeydi.

 

Ekip çoktan olay yerine geçmiş olmalıydı yine de Felix ile konuşup emin olmak istedim. Tam düşündüm gibi oradalardı. Ben olay yerine gittiğimde bir muhabir direkt olarak yanıma gelip mikrofon uzattı.

 

"Bir açıklama yapacak mısınız amirim? Patlama ile ilgili düşüncenizi nelerdir?"

 

"Bir dakikanızı rica edeceğim. Olay ile ilgili net bilgi almam gerek teşekkürler."

 

Acil görevlilere ve itfaiyeler oradan oraya koşuyorlardı. Bu patlamada olup yaşamak Tanrı'nın bir mucize olurdu. Ekibin ise güvenlikten sorumlu bölgede etrafa şerit çekiyordu.

 

"Bilgi var mı Felix?"

 

"Maalesef hayır. Kamera görüntüleri arıyoruz ama birşey çıkmaz her zamanki gibi. Ölü ya da yaralı ise net bir sayı çıkmaz gibi gözüküyor."

 

"Uluslararası bir ses getirmeyi hedefliyordu. Başardı da ve biz hiçbir şey yapamıyoruz çünkü şuan hangi delikte bilmiyoruz. Hiçbir iz bırakıyor."

 

Her köşede ayrı bir ilkyardım vardı. Herkes en yakın hastanelere akın ediliyordu. Çoğu kişi ise ölmüştü. Burası ziyaretçiler için yoğun bir bölgeydi ve bugün epeyce kalabalıktı.

 

"Lee Minho abi sen misin?"

 

Bir çocuk arkamdan gelip bacağıma dokundu. Gayet iyi görünüyordu. Burada ne işi vardı hiç bilmiyordum.

 

"Evet benim birşey mi oldu? Annem baban nerde?"

 

Elini patlamanın olduğu bölgeyi işaret edip geri bana döndü."Oradalar. Bunu bir abi sana vermemi söyledi. Sonra ise çok yüksek ses geldi ve kırmızı renk patladı. Abi bunun bir gösteri olduğunu korkulacak birşeyin olmadığını da söyledi."

 

"Sehun çocuğa eşlik et. Teşekkürler küçük adam mektup için."

 

Bunu Chan göndermişti. Şuan cebime atmayı tercih ettim. Açıp sinirimi bozmak hiç istemiyordum. Elimde olsa çöpe bile atacaktım ama etrafta düzgün çöp kovaları bile kalmamıştı. Chan günün son oyununu oynamıştı. Benim ise her zamanki gibi elim kolum bağlıydı.

Bölüm : 25.06.2025 23:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...