25. Bölüm

Hoş Bulduk Las Vegas

695,5
nvuusa

Yer altı büyük kaos yaşıyordu. Büyük Kyunghoon öldürülmüştü. Çoğu mafya ise ayaklanmıştı. Köpeğin sahibi olmayınca böyle kudururdu. Hiçbiri ise umrumda değildi. Ekibim parçalanma evresine girmişti. Büyük bir yas vardı ve intikam ateşi sönmüyordu.

 

"Las Vegas'ta işimiz var. NIS ajanları yerine biz gideceğiz. Hazırlıklarınızı yapın."

 

Hyunjin, "Amaç ne tam olarak?"

 

"El altı silah alışverişi var. Bize çok ters düşecek birkaç iş daha var tabi ki. Onları halledip geri döneceğiz."

 

Changbin, "Çok zor olacak."

 

"Evet ama başarılı olursak iyi şeyler olacak. Adam Madison Creed önceliğimiz anlaşma yapmak olacak."

 

Hyunjin, "NIS ekibi peki? Onları havaalanında devre dışı etmek zor olacak."

 

Zoe, "Aslında basit olacak. NIS gibi adamlar herkesin girdiği yerlerden giriş yapmıyor havaalanına. Kolay olacak."

 

"Evet Zoe haklı. Giriş yapmadan önce arabada işlerini bitireceğiz. Yüzleri görünmediği içinse kolay olacak. Kimliklerini gösterip giriş yapacağız."

 

Changbin, "Peki o zaman gidelim bakalım."

 

 

Havaalanın özel konuklar için ayrıldığı giriş yoluna dağılmıştık. 2 siyah araba görüş alanımıza girince kulaklıklardan hazır anonsunu geçip yolun ortasına çıktım. Araçlar çok yaklaşmadan korna çalıp durdular. İlk önce soför koltuğundan biri çıktı. Kapı kilitleri açılınca ekibim yerlerinden çıkıp arabaların etrafını sardı.

 

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz pis serseriler!"

 

Tek kelime etmeden belimdeki silahı çıkarıp adamın kafasına ateşledim. Diğerleri de çıkacakken ekip önce davranıp kapıları açtı ve işlerini bitirdiler.

 

"Changbin, Hyunjin siz şu araçları köşeye bir yere çekin. Kimlikleri ve belgeleri unutmayın."

 

Gerisi ise bizim için kolay olmuştu. Kimlikleri okutup içeri kolay bir şekilde geçmiştik. Jeongin önceden biyometrik verileri kopyalanmıştı. Onunda avantajı elimizdeydi. Sakin bir şekilde yerimize geçip uçağın kalkmasını bekledik.

 

12 saatin sonucu da ise Las Vegas sınırları içindeydik. Çıkışta Amerikan Polisi ve FBI beklemekteydi. Kimlik ve pasaport gösterip havaalanından çıkacaktık. Uçaktan inip görevli olarak anladığım adamın yanına gidip kimliğimi gösterdim. Sevecen bir şekilde karşılık vermişti adam.

 

"Las Vegas'a hoşgeldiniz dostlar."

 

İnsanlar normal çıkışlara yönelirken bizde Kore'deki gibi farklı bir çıkıştan çıktık. Kimlik ve pasaportları okutup bekleyen araca doğru geçtik.

 

"Siz önden geçin. Mavi kapıda siyah ABD model bir araç bekliyor oraya geçin."

 

Söyleneni yapıp mavi çıkışa doğru yürüdük. Gözden kaybolunca köşeye geçip asıl planı devreye soktuk. Kardeşim Lucas bizim için bir araç göndermişti. Burada bulunduğumuz vakit boyunca herşeyi o ayarlayacaktı bizim için.

 

Jeongin'i aramamda gerekiyordu tabii ki. Telefonu çıkarıp açmasını bekledim. Fazla bekletmeden sesini duydum.

 

"Herşey yolunda bir pürüzsüz yok. Çıkış yapacağız."

 

"Tamam hızlıca çıkın. NIS ajanları burada bulundu. Birazdan oraya da bilgi gider. Hemen çıkın."

 

"Anladım."

 

Telefonu geri cebime atıp ekiple birlikte ayarlanan araca bindik. Gideceğimiz yeri bildiği için birşey dememe gerek yoktu. Bindiğimiz gibi son sürat bizi buradan çıkarttı.

 

Araç büyük bir malikanede durdu. İlk önce ben sonra diğerleri araçtan indi. Abartı bir koruma vardı içeride.

 

"Biriniz de aklı başında olsa keşke. Kore ordusunda bu kadar adam yok."

 

Hyunjin, "Ben hiçbir şey anlamadım. Buraya neden geldik? Neden öylece bu araca bindik?"

 

Changbin, "Salak mısın Hyunjin. Chan'ın kardeşi Lucas herşeyi ayarladı ya hani."

 

Hyunjin, "Oha o Lucas aslında o Lucas mı?"

 

"Şaşırman bittiyse kısaca özet geçeceğim. Takma adlarınız ile dolaşın. Gereksiz konuşmayın. Konuşmayı ben ve Zoe yapacağız. Lucas biraz şeydir,"

 

"Kimler gelmiş bakıyorum da. Paul konsetileri patlatsana ne bekliyorsun. Bir işi de becersen keşke. Bir saniye bekleyin. Ver oğlum şunu bana. Pankartı getirin hadi hızlı."

 

İki adam elinde hoş geldin yazan bir pankart açtı. Lucas ise konfetiyi ağzımın içinde patlatmayı başarmıştı. Konfetileri sakin bir şekilde yere atıp içeri geçtim.

 

"İçeri alacaksın değil mi bizi kardeşim? İş konuşmamız gerek ne de olsa."

 

"Kesinlikle ağabey. Hadi içeri geçin."

 

İçerisi oldukça büyüktü. Salonda çeşit çeşit donatılmış yemekler vardı. Her zamanki gibi aşırı abartı. Masaya geçip doğrudan konuya geçtim.

 

"Adamımız Madison Creed. İyi silah ticareti yapıyormuş. Bu gece bir partisi varmış. İşi bitirip en kısa sürede dönmeyi düşünüyoruz. Araştırmanı yapmışsındır diye düşünüyorum."

 

"Tabiki de yaptım ağabeyim. Madison ile bende çok iş yaptım. Adam baya iyi yapıyor işini. Yazık olacak adama. Yer bilgileri, kimlikleriniz, girişiniz her türlü şeyi çözdüm. Siz keyfinize bakın."

 

Lucas Korece bilmiyordu. Genel olarak konuşmamız İngilizce olmuştu. Ekipten ise sadece Zoe ve benim akıcı İngilizcemiz vardı. Zoe konuşmaları üst kata çıktıkları zaman çevirecekti. Bütün adımları Lucas ayrıntı ayrıntı anlatmış bende adım gibi ezberlemiştim. İş kolay olacaktı.

 

"Tamam o zaman siz yukarı çıkın. Üst kattaki görevli odalarınızı gösterir zaten."

 

Lucas, "Ne dedin, ne dedin?"

 

"Çocuk gibi davranma Lucas. Üst kata çıkmalarını söyledim."

 

"Kızma ağabeyim kızma. Merak ediyoruz bizde sonuçta. Hannah nasılmış konuşuyor musunuz hiç?"

 

Lucas'ın saçma soruları başlayınca bende çok takılmadan yukarı çıktım. Görevli adamlardan biri odamı gösterip aşağı kata indi. Ev güzel dekore edilmişti. Oda gösterişten uzak sadeydi. Yatağın üstünde bir paket vardı. Büyük ihtimalle giyeceğim takım duruyordu.

 

Changbin hemen yan odada duruyordu. Hyunjin ve Zoe ise karşı taraftaydı. Banyoya geçip duş tarafına baktım. İşime yarayan herşeyin orada olduğuna emin olunca kısa bir duş aldım.

 

"Umarım Lucas'ın iyi bir zevki vardır."

 

Paketi açıp takıma baktım. Düz siyah bir takım elbiseydi. Tek eksiği ise bir kravattı. Onu da zaten yanımda getirmiştim.

 

"Salak çocuk o kadar parası var bir kravat alamıyor."

 

Takımı ve kravatı giyip aşağıya indim. Changbin ve Lucas bahçe bölümünde oturuyorlardı. Changbin'in yüzünden anladığım kadarı ile onu boğmak istiyordu. Lucas ise her zamanki gibi bunu umursamıyordu.

 

Tam yanlarına gidecekken telefonumun çalması yüzünden vazgeçtim. Arayan ise Jeongin'di. Açıp konuşmasını bekledim.

 

"Umarım orada herşey yolundadır. Bir kaç haberim var. Alır almaz seni aradım."

 

"Burası iyi. Birazdan partiye geçeceğiz. Bol bol fotoğraf atarım."

 

"Bekliyorum fotoğraflarını. Uzatmayacağım çok. Burada işlerim var. Minho ve ekibi Las Vegas'a geçiş yapıyor. Solar'da ekipteymiş. Çok şaşırma karşına çıkarsa."

 

"Anladım. Dikkat ederim merak etme."

 

Aramayı sonlandırıp geri cebime attım. Önden Zoe arkadan ise Hyunjin yanıma geldi. Lucas'ın iyi bir zevki mi var tartışılır ama kadınlar için kesinlikle iyi bir zevki vardı. Hyunjin için düz bir takım ayarlamıştı. Büyük ihtimalle aynısı Changbin'in de üstündeydi. Zoe ise tam anlamı ile yakıyordu. İyi bir yırtmaç ve sırt dekoltesi vardı. Kesinlikle bir patron havası veriyordu.

 

"Hoş geldin patron."

 

Zoe, "Lütfen saçmalamayın. Ayrıca sırf mecburiyetten giydim. Lucas'ın zevki kesinlikle berbat. O makyaj malzemelerinden hiç bahsetmiyorum bile."

 

Hyunjin, "Aşkım ayağında YSL topuklu var. Biraz havaya mı girsen."

 

Biz bunu tartışırken Lucas ve Changbin içeri geçti. Hava burada bu saatlerde Kore'ye göre gerçekten soğuk oluyordu.

 

Lucas, "Tanrı aşkına elbise çok yakışmış. Hiç bu kadar yakışacağını düşünmemiştim. Maskelerinizi de ayarladım bu arada. Masanın hemen üstünde."

 

Hyunjin, "Az yavaş yavşasa bari."

 

Changbin, "Chan'ın kardeşi yalnız Hyunjin biraz sakin."

 

"İstediğiniz yapın. Asıl o size hiçbir şey yapamaz. Yalnız çok hırpalamayın."

 

Hyunjin, "Bizimle mi bu gece?"

 

"Evet. Ortamı iyi biliyor işimize yarayacak. Maskeleri alın çıkalım."

 

Zoe, "Solar aradı bu arada. Minho ve ekibi buraya geliyormuş."

 

"Siz inmeden önce haberim oldu benimde. Hadi gidelim uzun bir gece olacak."

 

Dışarda üç araba vardı. Arkamızdan ise bir konvoy gelecekti. Bunu düşünmemek zaten şu saatten sonra salaklık olurdu. Las Vegas güzel bir şehirdi. Bir sürü kirli işleri vardı. Partinin olacağı mekan ise oldukça kalabalık sayılırdı. Etrafta park eden bir sürü araç vardı.

 

Lucas, "Araba yarışı ile başlayacak. Bahis oynayacak mısınız? Bence şu mor olan alacaktır. Bayan Hennig'e oldukça yakışır."

 

"İşine bak Lucas. Creed için gözünüzü dört açın. Ayağınıza gelen her fırsatı değerlendirin. Kendinize bir yer belirleyin çatışma başladığında oraya yakın olun."

 

İçeriye davet kartlarımızı gösterip geçtik. Burada olduğumuz müddetçe İngilizce isimlerimizi kullanacağımız için hiçbir sıkıntımız yoktu. Zaten yüzümüzde maskeler vardı. Bizim için ayrılan masaya geçeceğimiz sırada organizasyon sahibi olan Creed mikrofonu alıp küçük bir giriş konuşması yaptı.

 

"Sevgili beyler, bayanlar ve kendini günümüz kalıpları dışında kabul edenler hepiniz mütevazı organizasyonumuza hoşgeldiniz. Yüksek müsadeniz ile ilk önce araba yarışından başlamak isteriz. Lütfen bahislerinizi yapınız. Herkese iyi seyirler dilerim."

 

Lucas, "Oynayacak mısınız? Emin misiniz? Çok yazık olur bakın."

 

"Hayır dedim Lucas. Çok istiyorsan gider izleriz. İstiyor musunuz bu arada?"

 

Zoe, "Neden olmasın hadi izleyelim."

 

Yerimizden ayrılıp yarışın olduğu yere geçtik. Cidden kalabalık bir organizasyondu. Ortalara bir yere geçip maçın başlamasını bekledik. O ara ise araçları sürecekler araçlarrına binip işareti bekledi.

 

Lucas, "Creed sevgi dostum senden ufak bir ricam olacaktı."

 

"Tabi ki Lucas hemen yerine getiririm."

 

"Rica etsem bayrağı yanımdaki hanımefendi kaldıra bilir mi? Yeni şeyler deneyimlemiş olur."

 

"Lucas dikkat çekmek mi istiyorsun?"

 

Creed, "Hemen dostum. Bayrağı getirin dostlar. Şuradaki hanımefendiye verin."

 

Bir adam koşarak Zoe'ye bayrağı verdi. Sevecen bir şekilde gülümseyerek araçların oraya doğru ilerledi. Gülümsemenin ardında ise kesinlikle bir argo yığını vardı. Creed geri sayıma başlayıp bitirince aynı anda bayrak kalktı ve araçlar aynı saniye gaza bastı.

 

Gözden kaybolunca bizde ekranlardan izlemeye başladık. Lucas'ın bahsettiği gibi mor araç son hız önde gidiyordu. 2 büyük viraj ve en sonunda bitiş çizgisi gözüktü. 3 araç yarış dışı bir şekilde yarışı bitirmişti.

 

Mor araç bitiş çizgisini geçip iyi bir şekilde frene bastı. Lucas ise aynı saniyeler yerinden kalkıp araca doğru gitti. Creed tekrardan mikrofonu eline alıp konuşmaya başladı.

 

"Bir mükemmel maçın daha sonuna geldik. Kazanan ise her zamanki gibi Lucas Bahng oldu. Bu yarış için çok teşekkürler dostum."

 

Lucas bütün tebrik iltifatlarını ve bahis parasını alıp geri yanımıza geldi. Bunu bende beklemiyordum açıkçası ama hiçbir şey demedim. Yargılamak için düzgün bir ortamda değildik maalesef.

 

"Kardeşini tebrik etmeyecek misin ağabeyim. Bir dahaki sefere ben sürerim tamam."

 

"Lucas gereksiz şov yapma. Şu işi bitirip defolup gidelim. Ayrıca bir daha adamlarıma sulanma, yürüme, yavşama. Şimdi masamıza geçelim. İçeriyi yeterince gözlemleyemedim."

 

Changbin, "Güzel konuştu. Umarım uyarılar dikkate alınmıştır."

 

Lucas, "Senin kafana sıkmak istediğimi hiç söylemiş miydim? Bence söylemedim. Senin kafana sıkmak istiyorum Lewis."

 

Changbin, "Ben sana çok meraklıyım ya. Tanrı'ya dua et ki Cris'in kardeşisin."

 

"Kavgayı bırakın yürüyün içeri."

 

Hyunjin, "Acilen İngilizce öğrenmem gerek. Hiçbir şey anlamıyorum."

 

İçerisi şık bir mekandı. Sol tarafta sahne bölümü vardı. Sağ tarafta ise bar tarzı bir yer. Masalar her yere dağılmıştı. Orta alan ise büyük ihtimalle dans için boştu. Birazdan ise burası resmen kan gölüne dönecekti.

 

Bölüm : 13.07.2025 23:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...