
Bütün görsel şölen, romantik danslar ve oynanan kumarlar yavaş yavaş bitiyordu. Ekip dört bir köşeye dağılmıştı. Lucas'ın ekipleri dışarda bizden işaret bekliyordu. Dışardaki korumaları etkisiz hâle onlar getirecekti. Bizde burayı dağıtacaktık.
"Herkes yerlerine iyice yerleşsin. Lucas adamlara gerekli işareti gönder."
ABD silah konusunda kesinlikle bizden önceydi. Makineli tüfekleri gerçekten bir sanat eseriydi. Silahı çıkartıp iki el havaya ateş ettim. Bu içerdekilere bir sinyaldi.
Davetlilerin hazırlıksız olması işi daha da eğlenceli kılıyordu. Keyfimize göre sağa sola ateş ediyorduk. Bir hedef yoktu sadece göz korkutmak istiyordum.
Tamam bu pek inandırıcı gelmemiştir. Buradaki insanların hepsi birer canavardı. Yurt içi ve yurt dışı insan ticaretinde başta gelen kişilerdi. Çocuk, bebek, kadın, yaşlı, hasta demeden herkesi satıyorlardı. Hannah bu bilgiye nasıl ulaşmıştı hiçbir fikrim yoktu.
"Creed dostum nereye gidiyorsun? Gel otur iş konuşmaya geldik."
"Siz kimsiniz? Davetimi ne cürretle bozabilirsiniz! Lucas bunu sonra konuşacağız!"
Lucas, "Üzgünüm dostum ama kılıma bile dokunamayacaksın."
Creed, "Burası ıssız bir yer değil. Çoktan polis devreye girmiştir. Merkezin buradan uzak olmadığını da hesaba katarsak."
"Çok konuşuyorsun Madison."
Silahımı doğrultuğum sırada kırmızı lazerler üstümüze yansıdı. Polis bu kadar kısa sürede gelebilir miydi ki? Dışardaki adamlar ne işe yarıyordu ki?
Lucas, "İmkanı yok asla bu kadar kısa sürede gelemezler. Bahsettiği gibi işlek bir yer değil burası. Biri kesinlikle ihanet ediyor."
Lucas silahını doğrudan adamlarıma kaldırdı. İçerdeki birkaç koruma ise aynısını yaptı. Bugün biri kesinlikle ölecekti ama kim şu saatten sonra kestiremezdim.
"Lucas saçmalıyorsun. Adamlarım bana ihanet etmez."
"Senin sorunun bu işte. Onlara çok güveniyorsun. Bir kez olsun şimdi beni dinle. Polis daha gelmedi bu bir pusu."
Creed, "Bu kadar zeki olduğunu asla tahmin etmemiştim Lucas tebrik ederim çocuk. Baskınınız bana önceden haber verildi. Polise de öyle ve dışardaki adamlarda çoktan kiralandı. Büyük biriyle uğraşıyorsunuz dostlar."
Madison oldukça sakindi. Az önceki gergin bakışları yoktu. Kesinlikle bugün o ölmeyecekti. İlk kez adamlarımda gözlerimi gezdirdim. Umarım Lucas yanılıyordur.
Yukardan gelen lazerleri adamlar yavaşça kendini belli etti. Kesinlikle polis değillerdi ama önceden oraya kurulmuşlardı. Changbin'in tarafından silah kilitinin açılma sesi bütün alanda yankılandı. Tanrım hayır.
Hyunjin, "Hayır umarım şaka yapıyorsundur. Lütfen şaka olsun Seo."
Changbin, "Keşke onu canlı olarak kurtarabilseydik ve bunlar yaşanmasaydı."
Zoe, "Adi şerefsiz bizi silip atmak kolay mı? Sence şimdi Han seninle gurur mu duyuyor? Ben senin aksine seninle çatışmam. Öldüreceksen öldür birimiz ve defol git."
Creed, "Ne kadar dokunaklı bir sahne. Burada daha fazla oyalanmayalım yoksa çıkamayız."
Üstümüzde lazerler varken hiçbir şey yapamazdık. Kesinlikle bununda bir bedeli olacaktı. Madison Creed gün yüzü görmeyecekti. Changbin'i ise daha sonra düşünecektim.
Madison ve Changbin çıktığı gibi üstümüzdeki adamlarda hızlıca arka taraftan çıktı. Kesinlikle takip etmeyecektim. Bahsettiği gibi büyük birine çalışıyorlarsa ona doğru oynayacaktım.
"Lucas gerçek araba yarışını tatmak istiyorsan araçları çıkart. Bütün adamlarını etkisiz hale getir ve evi değiştir."
Yarış arabası kapıya yakındı. Koşarak hızlı bir şekilde araca bindik. Sürücü koltuğunda Lucas bindiğimiz gibi gazı kökledi. Bu bebek gerçekten de hakkını veriyordu.
Burada bir aile evimiz vardı. Hiçbir çalışanın bilmemesi şu durumlar için işimize geliyordu. Ev başka ailenin üstüne kayıtlı olduğu için poliste dikkat vermiyordu.
Zoe, "Bundan sonra ki adım ne Kore'ye mi dönüyoruz?"
"Jeongin ile konuşup uçak ayarlarım. O büyük ihtimalle Kore'ye yarın akşam döner. Jeongin'e acil haber vermem gerek."
Hyunjin, "Eğer bizden de şüpheleniyorsan,"
"Hayır, öyle birşey olsa buraya kadar peşimden sürüklemem. Kore'ye dönmek hakkında konuşuyorduk. İsterseniz yollarımızı şu saniye ayırırız orası sizin bileceğiniz iş."
Zoe, "Git ve Jeongin ile konuş. Birbirimizi bırakmanın zamanı değil. Daha sıkı kenetlenmemiz gerek."
Tek moral kaynağım iki kişi kalmıştı. Onlarıda kaybedecek değildim. Yeterince dibi bulmuştum. Eski odama geçip telefonu çıkarttım. Kore'de şu anda sabah olması gerekiyordu. Jeongin'in numarasını çıkartıp açmasını bekledim.
"Günaydın Chan sabah sabah beni mi özledin?"
"Operasyon berbat bitti. Yarın bütün yeraltını ara Changbin'i gördükleri yerde öldürsünler. İhanete uğradık ve Madison Creed kaçtı."
"Siktir ciddi misin? Changbin ihanet edecek bir adam değildi. Neden şimdi şu zamanda bunu yapar?"
"Olan oldu sen iyice arat yakın zamanda büyük ihtimalle yarın akşam döner. Canlı ya da cansız istiyorum."
Telefonu kapatıp odanın bir köşesindeki masanın başına geçtim. Aynadan yüzüme baktım. Kesinlikle bitmiş durumdaydım. Bir şekilde kendime gelmem gerekiyordu.
Odada fazla durmayıp aşağıya indim. Zoe ve Hyunjin büyük ihtimalle Lucas'a ait üstleri giymişti. Aklıma hiç üstümü değiştirmek gelmemişti. Aklım resmen allak bullaktı.
Lucas, "Onu kesinlikle öldürmem gerekiyordu. Keşke tam Anlı'nın ortasından vursaydım."
"Olan oldu artık yapacak hiçbir şey yok. Bir daha karşımıza çıkarsa canlı kurtulamaz. Gördüğünüz gibi kafasına sıkın. Lucas benimle odaya gel. Sizde uyuyun yarın bana enerjik lazımsınız."
•
Gecenin bütün aksiyonunu bir kenara atıp sabah yeniden harekete geçtik. Los Angeles'ta güzel bir gösteri yapacaktık. Bu sefer sağlam adamlar bizimleydi. Solar ile sabah görüşüp birkaç bilgi almıştım.
Minho ve ekibi de buradaydı. Los Angeles bir o kadar büyük ve küçüktü. Ekibi normal bir şekilde buranın en göz kamaştırıcı binasında yemek yiyecekti. Basit bir yemek olmayacaktı tabii ki. FBI ajanları ile de görüşecekti. Bende tam olarak oraya gidecektim. Tam bu gece kendimi gösterecektim. Bütün dünyaya gerçek yüzümü gösterecektim.
"Ağabeyim biraz delirmiş galiba."
Zoe, "Hiç merak etme sen aklı gayet yerinde. Bugün mümküse ayak altı dolaşma. Kimse bir tane daha sürpriz bahis şoku yaşayamaz."
"Nasıl istersen Leydim."
"İğrençsin."
Sabaha doğru Madison Creed'in cesedi bir evin bahçesinde bulunmuştu. Bunu da Solar söylemişti. Haberlerde henüz birşey yoktu ama büyük ihtimalle öğlen vakti haberlere yansırdı. Her kim varsa yukarda işi bitince Madison'u ortadan kaldırmıştı.
Hyunjin, "Çok tehlikeli bir plan ama sevdim. Büyük ses getirir. Bir intikam da var uçunda tabii ki."
Lucas, "Bu çocuk mümkünse konuşmasın. Hiçbir şey anlamıyorum. Do you speaking English? Madem İngilizcesi yok neden peşinizden sürüklediniz?"
"Ne dedi? Kesin hakaret etti. Do you falan dedi."
"Lucas bulaşma şuna. Çocuk gibi atlamayın herşeye gerekirse çevirisini yaparız."
Hyunjin, "Kendimi şu an üvey evlat gibi hissettim."
Zoe, "Teknik olarak öylesin. İkisi kardeş ve sen biraz şey kalıyorsun yanlarında."
"Bombalar yerleşti mi binaya? Orada sıkışırsak elimizde bir koz olsun."
Lucas, "Hiç merak etme herşey hazır. Aksi birşey olursa kolay sıyrılırız."
•
Akşama doğru mekana giriş yaptık. Lucas bizim için bir masa ayırmıştı. Hemen alt katta Minho ve diğerleri için ayrılmış bir masa vardı. Katlı bir bina olması avantaj yaratmıştı. Giriş kısmı çok rahat görünüyordu ama açıdan dolayı giren kişiler bizi göremiyordu.
Ekip hep birlikte mekana giriş yaptı. Kimse ile göz teması kurmadan onlar için ayrılan masaya geçtiler. Aynı şekilde masa da çok rahat görünüyordu ama dikkatli baksalar bizi düşük ihtimal görebilirlerdi.
Çok geçmeden masaya üç kişi daha geçti. Bunlar kesinlikle FBI ajanlarıydı. Birinin elinde küçük bir çanta vardı. Çantayı duvar kenarına ayağının hemen dibine indirdi.
"Hoşgeldiniz efendim. Ne yiyeceğinize karar verdiniz mi?"
Zoe, "Buranın Siyah Cod Miso'su kesinlikle mükemmel tavsiye ederim. İki tane ondan alalım. Herkese kırmızı şarap ve iki Risotto."
Garson siparişleri alıp mutfak bölümüne geçti. Gözlerim hâlâ aşağı masadaydı. O çantanın içinde ne var merak ediyordum. Şu an sipariş vermek ile uğraşıyorlardı. Çanta ise hâlâ yerindeydi.
Masaya yemekler gelince gözlerimi bizim masaya çevirdim. Aşağı kattaki orkestradan hafif bir müzik geliyordu.
"Yemekleri bitirip gösteriye başlayalım. Bir rehine kestirin kendinize. Her türlü duruma karşı belli biri olsun."
Yemekleri bitirip aşağıya baktım. Hem yemek yiyip hemde sohbet ediyorlardı. Buradan ne konuştukları tabii ki duyulmuyordu. Garson gelip önlerindeki boş tabakları toplayınca iki tarafta sessizliğe büründü.
Çanta hâlâ ayak altındaydı. Onların keyfini bekleyecek değildim. Yerimden kalkıp boş bir bardak ve kaşık aldım. Kat kare şeklindeydi. Dış kapıya bakan köşeye doğru ilerledim. Korkuluklara yaklaştığım sırada ise kaşığı bardağa hafifçe vurup dikkatleri üstüme çektim.
"Daha gürültülü birşey yok muydu? Bu ne şimdi."
Bardağı korkulukların ardına uzatıp elimden bıraktım. Şimdi bütün dikkatler üstümdeydi. Minho şaşırarak ayağa kalktı. Ardından ise diğerleri kalkıp silahlarını bana doğrulttu.
"Herkese iyi akşamlar Las Angeles halkı. Eğlencenizi bozduğum için çok özür dilerim. Dünya ne kadar küçükmüş Minho. Burada da mı yakamı bırakmadın? Ama sevgilim bunu konuşmuştuk. Bir daha karşıma çıkmayacaktın hani? Silahları indirin insanları korkutuyorsunuz ama."
Silahlarını indirmelerini tabii ki de beklemiyordum. Aksine daha sıkı bir şekilde tuttular silahlarını.
Minho, "Buradan ne canlı ne de elini kolunu sallayarak çıkabilirsin Chan. Teslim ol ya da kafana sıkalım bitsin bu çile."
"Anlamıyorsun değil mi Minho? Sana bir şans verdim. Peşimi bırak bitsin bu çile. Çok yanlış yapmışım orada kafana sıkmam gerekiyordu."
Elimi havaya kaldırıp diğerlerine işaret verdim. Hepsi bir köşeden silahları ile birlikte çıktı. Lucas'ın yanında bir rehine de vardı. Eğer aşağıdakilerde azıcık akıl varsa silahlarını indirirlerdi. Öyle de oldu Minho'nun emri ile herkes silahlarını indirdi.
"Benden bir parça aldın Minho. Onun bedelini ise şimdi alacağım. Keşke burada benim peşimde olmak yerine ailen ile vakit geçirseydin. Umarım bolca vicdan azabı çekersin. Senin yüzünden bir sürü masum ölecek."
Tam istediğim kıvama gelmişti. Elleri terliyordu ve gerilmişti. "Ne saçmalıyorsun sen?"
"İzle ve gör. Çünkü izlemekten başka hiçbir şey yapamazsın."
İndirdiği silahı hızlı bir şekilde kaldırıp tetiğe bastı. Aynı hızla bir patlama daha geldi ve binanın arka tarafına yerleştirdiğimiz bomba da aynı saniyede patladı.
Minho'nun kurşunu sıyrılıp biraz arkamdaki masadaki bardağa denk gelmişti. Diğer silahı ateşleyen ise Hyunjin olmuştu. Minho'nun ateşlediği kurşunun sekmesini sağlamış silahı tuttuğu eline isabet ettirmişti.
"Beni asla durduramayacaksınız. Sadece siz değil dünya karşıma gelse durduramazsınız."
Hyunjin ve Zoe'ye işaret verip çıkmalarını söyledim. Onları önden çıkartıp Lucas ile hemen arkadan çıkacaktık. Sana ve Chen masadan ayrılıp onları takip edecekken tekrar söze girme gereği duydum.
"Sakın kıpırdamayın dostlarım. Binanın içindeki bombaları ne çabuk unuttunuz. Tek bir kişi bile görürsem hepimizi burada havaya uçururum. Bedenlerimizi cımbızla toplamak zorunda kalırlar."
Bu tehdit herkese yeterdi. Takip edilmeye engel de olmuştu tabii ki. Lucas rehine tuttuğu kadını bırakıp yanıma geldi. Rahat bir şekilde acil çıkışa yöneldik. Lucas'tan kumandayı alıp ikinci bombayı da çalıştırdım.
En üst kattaki bomba bastığım gibi patladı. Sonra garaj bölümündekini patlattım. Son bomba için biraz bekleyecektim. Diğerleri bizi araçta bekliyordu. Arka kapıyı açıp kendimi koltuğa bıraktım. Verdiğim sürenin de sonuna gelmiştik. Son bombayı da patlatıp kumandayı camdan aşağıya attım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.15k Okunma |
230 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |