
Minho'dan
Sabah oldukça sakin bir şekilde güne başladım. Dünün garipliği hâlâ üstümdeydi. Dün gece resmen silah arkadaşımı hayattan koparan insanlar ise anlaşma masasına oturmuştum.
Karakolda herşey olması gerektiği gibi ilerliyordu. Gün içinde her an Jeongin'den bir mesaj gelebilirdi. Bugün bizi bir yere çağıracaktı. Orada herşeyi konuşup karara bağlayacaktık.
Felix elinde iki kahve ile içeri girdi. "Bugün büyük gün."
"Bunu yapacağımıza inanamıyorum. Bir an önce bu saçma şeyin bitmesi gerek."
"Aslında bu bir fırsat resmen düşmanın içine gireceğiz. Elimizde bir koz var."
Haklıydı aslında. Böylece onları yakalamak için bir fırsat buluruz. Şuan sadece bekleyecektik.
"Lena tutuklanmış bu arada,"
Beklenen birşeydi zaten. Konuşmada konuşmasa da ceza alacaktı zaten. Asıl beklediğim şey ise tamamen farklıydı.
"Son olarak Yang Jeongin hakkında detaylı bilgi buldum."
Jeongin zor biriydi. Geçmişine dair çok az şey bulunuyordu. Detaylı bilgi için yeraltına sızmamız gerekmişti.
"İlgimi çektin Lee Felix."
"Babası büyük bir yeraltı mafyasıymış. Bir saldırı düzenlenmiş evine ve babası, annesi, amcası ve kuzenleri ortadan kaldırılmış. Jeongin ise Yang ailesinin tek mirasçı olarak babasının yerine geçmiş."
"Vay canına büyük trajedi."
"Kesinlikle öyle normal biri olsa gerçekten üzülürdüm."
"Bizde boş durmayalım şu avukat Nari'ye bir bakalım."
Nari aldığımız bilgilere göre Vegas'ın ekibindenmiş. Duyduğuma göre Lena'nın davasında da oradaymış. Şüphelerime göre büyük ihtimalle Lena'ya mesaj atan onlardan biriydi.
Bilgisayarı açıp çekilen birkaç fotoğrafına baktım. Vegas ile iletişimi buradan anlaşılıyordu. Giriş ve çıkışına dair videolar ve fotoğraflar elimizde vardı.
Lena'nın davasına gittiği görüntülerede baktık. İki polis ile görüştüğü fotoğraflarada kısaca göz gezdirdik.
"Şu ikisini odama çağır."
Felix başını sallayıp odadan çıktı. Nari onlar ile ne konuştu bilmekte fayda vardı. O anda telsizden bir anons geldi.
'Beşinci bölge hırsızlık vakası yakın ekipler acil olay yerine sevk edilsin.'
Başımızda yeterince iş vardı ama oraya yakındık. Telsizi elime alıp cevapladım.
"Anlaşıldı gidiyoruz."
Telefonu çıkarıp Felix 'i aradım. Telsizden duymuş olmalıydı ama yinede aramakta fayda vardı. Ceketimi ve anahtarları alıp garaja indim.
Felix ise arabanın önünde bekliyordu. Kapıları açıp şoför koltuğuna geçtim. Sirenleri de çalıştırıp mücevhercinin önümde durdum.
Kapıya şerit çekmişlerdi. İki polis kapıda duruyorlardı. Arabadan inip mücevhercinin içine girdik. Bir polis memuru çalışan ile konuşuyordu. Biz gelince dikkatini bize verdi.
"Durum raporu."
"2 kişilermiş başkomiserim. Biri dikkat dağıtmış diğeri ise alabildiği şeyleri almış. Çalışan fark etmiş ama çok geçmiş."
Klasik bir taktik kullanmışlardı. Başka bir polis memuru ise elinde bilgisayar ile yanımıza geldi. Kamera görüntülerini açıp dikkatlice izledik.
Felix görüntüyü durdurup dikkat dağıtan adamı işaret etti. "Parmak izi bırakmış. Olay yeri inceleme çağırın."
Bu kaydı kapatıp diğerine geçtik. Burası sokağa bakıyordu. Adamlar koşarak görüntüden çıkıyordu.
"Başka kayıt var mı diye etrafa bakın."
Emrim ile iki polis mücevherciden çıktı. Bu kolay olacaktı. Büyük ihtimalle soyguncular deneyimsizdi.
Kısa sürede giden iki polis geri geldi. Elleri boş değildi tabi ki. Hızlıca görüntülere baktık. Bir motora biniyorlardı. Felix telsizden anons geçti. Kısa sürede adamlar bulunacaklardı. Mücevherci ile son kez konuşup arabaya ilerledik.
"Eve geçelim ilk önce duşa gireyim sonra yemek yeriz."
Önerim ile Felix arabayı çalıştırdı. Bir kulağım ise telefondaydı. Yalan yok fazlası ile heyecanlıydım. İşin sinir bozucu yanı ise zaman geçmiyordu.
"Sakin ol bence."
"O kadar belli oluyor mu?"
Kafasını aşağı yukarı sallamak ile yetindi. Bu kadar belli etmeme bende şaşırmıştım. Kim olsa heyecanlanırdı öyle değil mi?
"Yani aslında bende eski sevgilim ile yıllar sonra görüşecek olsam heyecanlanırdım. Silah yok, plan yok, çatışma yok. Romantik."
"Sus istersen bence yoksa arabadayız demem aşağı atarım."
Yolun kalanında ise kimse birşey demedi. Evin önüne gelince anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Kendimi direkt odama attım. Ortam fazla havasız olduğu için camı açtım. Felix ise kokudan dolayı birşeyler mırıldanıyordu.
Havlumu ve giyeceklerimi alıp odama çıktım. Kısa bir duş alıp çıktım. İlk defa aklımda düşünceler yokken huzurlu bir şekilde duş aldım. Kafama havluyu geçirip çıktım.
Felix tekli koltukta oturmuş telefonda takılıyordu. "Yemek sipariş ettim birazdan gelir."
Kafam ile onaylayıp mutfağa geçtim. Masada bir paket vardı. Birşey sipariş etmemiştim ya da gelirken almamıştık.
"Masada ki paket senin mi?"
"Hayır az önce sana geldi."
Paketi alıp açtım. İçinde bir not vardı. Notu alıp kenara koydum. Paketi yavaşça açtım. İçinde iki şişe Castellani Chianti Classico vardı. İtalyan bir şarap markası.
Notu alıp salona gittim. Felix aynı yerde oturuyordu. Odağı ise bendim.
'Uzun zaman sonra tekrar ortak olmamızın şerefine sevgilim.'
Gönderen: Christopher Bang
"Bu adam harbi deli. Dikkat et şişelere zehir koymamış olsun."
"Açılmamıştı hiçbiri."
En azından saatli bomba koymamıştı. Bu şoku atlatmamışken kapı çaldı. Felix yerinden kalkıp kapıya ilerledi. Bende saçımı kurutmak için banyoya tekrar girdim. Bu sefer gelen yemeklerimizdi.
Paketleri açıp masaya oturduk. Şişelerden birini alıp açtım. Birazdan göreve gidecektik o yüzden içmememiz gerekiyordu. Yine de sadece bir bardakta anlaşmıştık.
Yemek ve şarabımız bitince karakola dönme saatimiz gelmişti. Tabiki yemek bitince Felix espirilerine devam etti.
"Hâlâ hayattayım sen nasılsın? Hazır görüşmeye gidiyoruz söyleyeyim de daha sık şarap getirsin."
Gece boş olmamız gerekiyordu o yüzden nöbet listelerini ayarlamam gerekiyordu. Acil birşey olursa hemen dönmemiz gerekiyordu.
Öyle de olmuştu. Karakoldan bir telefon gelmişti. Bekletmeden aramaya yanıt verdim. Soyguncuları yakalamışlardı. Sorgu için ise bizi bekliyorlardı. Hız kesmeden yola koyulduk.
"Demek acemi hırsızlar sizsiniz. Parmak izi bırakacak kadar da acemi olamazsınız ya."
Zaten acemilerdi ve biraz da salaklardı o yüzden kolay bir sorgu olmuştu. Suçlarını da itiraf etmişlerdi ilk dakikalarda. Bu da işimize gelmişti. Dosyaları da kapatıp soluğu odamda almıştım. Felix bir kahve getirmişti. Tam o anda bir mail geldi.
Gönderen: Yang Jeongin
Bir konum göndermişti. Buraya uzak olmayan bir parkı gösteriyordu. Konumu telefonuma atıp yerimden kalktım. Biz tam çıkacakken kapıya iki polis geldi.
"Bizi istemişsiniz, Başkomiserim."
Bu ikisi ile Nari için konuşmam gerekiyordu. Soyguncu olayından sonra ertelemek zorunda kalmıştım.
"İçeri geçin birkaç şey sormam gerek."
Geri masama geçtim. Felix ise aşağıya indi. İkisine de oturmaları için işaret verdim.
"Bugün gerçekleşen Lena davasında avukat Jang Nari'de varmış. Sizle de konuşmuş şüpheli bir davranışı ya da sorusu oldu mu?"
"Kamera kayıtlarını kimin bulduğunu sordu. Bizde sizin isminizi verdik. Sanırım sizinle de konuşacak. Öyle bir izlenimi vardı."
Bu iyi bir haberdi. Bekliyorum seni Nari. İkisine de teşekkür edip bende odadan çıktım. Felix garajda bekliyordu. Arabaya binip atılan konumu açtım.
"Silahını aldın değil mi?"
"Evet."
Bir okulun yanında küçük sayılan bir parkın önünde durduk. Etrafta birkaç çocuk vardı. Geç çıkmamıza rağmen erken gelmiştik. İki bedenin bize geldiğini görünce hafif bir şekilde sırıttım.
"Merhaba Lee Minho."
"Merhaba Yang Jeongin."
Yanındaki Seo Changbin olmalıydı. Elimizdeki dosyadaki görüntüsü ile uyuşuyordu. Fazlası ile iri yapılıydı. Ona fazla odaklanmadan Jeongin'e dikkatimi verdim.
"Bugün Vegas yani kızı kaçıran adamlar ile bir alışverişimiz olacak. Kullanılan depoya çoğu kez operasyon yapılmış. Eğer kulağına birşey gelirse engellemeye çalış. Verilen saate ise orada ol."
Changbin telefonda yapılacak yeri gösterdi. Burası eski bir araba yıkama fabrikasıydı. Daha önce onları burada kıl payı kaçırmıştık. O yüzden detaylı bir şekilde alanı biliyordum. Konuşmayı kısa kesip oradan ayrıldık. Daha çok işimiz vardı.
•
Verilen saate yakın bir zamanda fabrikanın önündeydik. Alışveriş ise devam ediyordu. Ellerinde iki çanta ile çıkan grubu görünce yerimizde eğildik. İçlerinden sadece iki kişiyi tanıyorduk. Vegas ve Hyunjin. Onlar uzaklaşınca biz olduğumuz yerden çıktık.
"Dikkat et."
"Sen de."
İçeride kalabalık sayılacak bir grup vardı. Bizim desteksiz olmamıza bakacak olursak ise baya kalabalıklardı. Chan tam ortada duruyordu. Etrafa biraz göz gezdirdim. Jeongin görünürde yoktu. Arkasında ise Zoe ve başka bir adam vardı. Büyük ihtimalle bu Han Jisung olmalıydı.
"Merhaba Minho ortak olmayalı uzun zaman oldu."
"Ben silah arkadaşımı öldüren biri ile asla mantıksız bir işbirliği yapmam Chan. Olan sana olacak."
Chan çok bilmiş ifadesini yüzüne oturttu. Sinir olmamak elde değildi ama sakin kalmak zorundaydım.
Eli ile ileriyi işaret etti. Büyük bir masa vardı. Oraya doğru ilerleyip karşılıklı şekilde oturduk. Zoe bir bilgisayar önümüze koydu. Büyük bir alanın kuşbakışı haritası vardı.
Zoe detaylı bir şekilde işareli bölgeleri açıkladı. "Büyük baskının olacağı alan burası. Polis ekipleri şu noktadan giriş yapacak. Bizde tam tersi taraftan giriş yapacağız. Kelvin ile Vegas takas yapacak hemen sonra ise biz harekete geçeceğiz. İşaret geldiği zaman ise siz devreye gireceksiniz."
"Peki ya kız?"
Bu sefer ise Chan konuşmayı devraldı. "Onu Han tutuklu olduğu yerden çıkartacak. Vegas parayı aldıktan sonra kızın işini bitirecek. Yani bu sadece bir oyun."
Bu da demek oluyor ki Han tek tabanca. Elimize teker teker bir fırsat veriyorlardı. Bunu en iyi şekilde kullanmak zorundaydık.
Chan konuşmasına devam etti. "Son bir şey daha Lee. Eğer bizim tarafımızda tek bir polis bile olursa plan iptal olur. Elinde sadece kayıp polisler ve büyük bir çatışma olur."
Bu da demek oluyor ki bir pürüz olursa tek tabancayız. Çete ile biz çatışacaktık. Onlar ise olay yerinden tüyeceklerdi.
"Sen hiç merak etme Chan."
Yerinden kalkınca bende kalktım. Elini bana doğru uzattı. Karşılık vermedim. Sonuçta o dostumun katiliydi. Geldiğimiz kapıya doğru yöneldim.
Felix hemen arkamdan geliyordu. Bu buluşma ona pek iyi gelmemişti. Fazlası ile durgundu. Bunu ise daha sonra konuşacaktık. Şimdi tek isteğim buradan çıkmaktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.15k Okunma |
230 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |