
Kim Seungmin canlı canlı karşımda duruyordu. Aklımda binbir türlü soru varken Seungmin konuşmaya başladı.
"Oyun bitti sevgili kuklalarım."
"Nasıl olur bu? Sen gözümün önünde öldün! Morgda gördüm seni! Ameliyata aldılar seni öldün dediler!" Minho gördüğünden sonra kendini kaybetti. Bezi bir kenara atıp ayaklandı ama iki kişi hemen onu tutup geri sandalyeye oturttu.
"Üzgünüm ama bazılarınızı harcamam gerekiyordu amirim. Bu oyunda harcanan siz ve ekibim oldu."
Minho'nun gözlerinin dolduğunu fark edince ben konuştum. "Derdin ne Kim?"
"Her oyunun bir sonu vardır Cris. Oyunun sonunu getirmeye geldim. İtiraf edelim iyi bir oyundu."
"Oyun ha! Oyun! Biz seni kardeşimiz gibi gördük. Ekip seni abisi belledi!" Minho bir yandan onu tutan adamları iterekkonuşmaya başladı. "Tzuyu seni sevdiği adam olarak hayatına aldı. Mezarının başında,"
"Tamam komserim tamam. Dramaya girmeyelim isterseniz. Nasılım ama beklemiyordunuz dimi?" İkimizde cevap vermeden yüzüne baktık. Gözleri ikimizde gidip geldikten sonra kendi kendine anlatmaya başladı. "Başından beri herşey planlıydı. Önce izledim sonra ekibe girdim, planlı şekilde küçük bir oyun oynadım, Chan'ın önüne yemler attım."
"Önüme attığın yemler?"
"Günler öncesinden yaptırdığım seçim minik bir örnek sadece. Önüme çıkanları önüne attım ve yerime temizledin. Ben başından beri içinizde gözünüzün önündeydim."
Minho, "Eline ne geçti Seungmin?"
"Kore'nin büyük mafyasını ortadan kaldırma şerefi. İzninizle aklıma takılan ufak bir soru var komserim. Chan eline kadar gelmişken neden? Güya intikamımı alacaktın. Yoksa o kıvılcım,"
"Yok öyle birşey!"
"Bu kadar gerginliğe gerek yok. Biraz sakin olun. Hepiniz basit bir kuklaydınız sadece. Bu oyunun kurucusu da yönetici de kazananı da benim. Kyunghoon basit bir kuklaydı, Jeongin'i yakalatmak, Changbin'i kendi tarafıma çekmek. Bittin Christopher Bang kaybettin."
Evet kaybetmiştim. Ben Christopher Bang kaybetmiştim. Hem de en berbat şekilde kaybedecektim. Seungmin tam arkasını dönmüş gidecekken dışardan patırtı sesleri geldi. Tanıdık bir kadın sesi "Bırakın beni" diye bağırıyordu.
"Kim bu ne oluyor?"
Minho kadını tanıyor olmalıydı ki genişce gülümsedi. "Tzuyu."
Seungmin gür çıkan sesiyle dışardaki adamlarına, "Bırakın onu" diyerek bağırdı. Tzuyu arkasında iki adamla içeri girdi. Bir bana birde yaralı Minho'ya bakındı. En son ayakta ona bakan Seungmin'e baktı.
"Bu bir rüya değil mi? Bu kötü bir rüya." Seungmin tam ona doğru adım atacaktı ki Tzuyu bir adım geriledi. Tansiyon dinmeden tekrar yükseldi. "Hayır bu bir rüya değil. Rüyanın sonuna geldik canım."
"Öldürecek misin?"
"Bunu başka bir yerde konuşalım mı?" Seungmin ağlamaktan perişan olmuş kadına elini uzattı. Tzuyu sanki Minho'ya onay alırcasına bakındı. Bende fark ettirmeden ona baktım. Minho tepkisiz bir şekilde karşısına bakıyordu. "Nasıl buldun beni?"
"Ekip Minho'yu arıyor. Ben, ben bir şekilde buldum işte ama keşke," Tzuyu cümleyi tamalamadan arkasına döndü. İkili burda çok durmadan dışarı çıktı. Odadaki korumalarsa beşer kişi olacak şekilde dağıldı.
"Ne düşünüyorsun? Mükemmel buluşma değil mi? Şok şok şok ölü sandığı,"
"Kes sesini Chan."
"Çok sıkıcısın Minho. Adamların hızlı çıktı. Yok artık ağlıyor musun sen?" Minho dolu gözlerle bana bakıyordu. Bir damla düştüğü gibi hızlıca sildi gözlerini. "Sakin ol burada ölecek kişi benim. İşkenceyi izler sonra hastaneye," Minho sözümü bitirmemi beklemeden dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Bu ne bir öpücüktü ne de bir öpüşmeydi. Dudağını değdirip öylece bekledi. Ağzından bir hıçkırık kaçınca uzaklaşmıştı benden.
"Şu demirleri açacak birşey bulabilirim."
"Boşuna uğraşma hiçbir şey yok burda. Yaralısın ayakta görmesinler yoksa bu hâle gelirsin."
"Tzuyu bulduysa ekipte bulur. Birazdan burada olurlar." Az önceki tiyatro bana inandırıcı gelmemişti. İçimde hâlâ bir kurt vardı. Umuyordum ki Minho doğru düşünüyordur. Yoksa buradan sağ çıkamazdım.
•
Hava aydınlanmış. Gelen giden kimse yoktu henüz. Yine biraz hırpalanmıştım. Minho dayanamayıp uyumuştu. Adamların çoğunun yüzüne bakmıştım. Aralarında tanıdık bir sima yoktu. İçeri Minho'yu vuran adam elinde bir çantayla odaya girdi. "Uyanmadı mı bu daha?"
Adam yanına ilerleyip yarayı kontrol etti. Kanaması durmuş görünüyordu. Birkaç yere baskı yapıp kurşunun nereye denk geldiğini anlamaya çalıştı. "İyi gününde galiba. İyi yere gelmiş kurşun. Muhabbetine de doyum olmuyor ha. Birazdan öleceksin değerlendir vaktini. Yiyişin bari izleyelim."
"Ağzına verirsem göreceksin yiyişmeyi."
"Döverdim ama şanslısın canlı istiyorlar." Adam fazla birşey daha söylemeden çıktı. Geceden beri Seungmin ya da Bin'i görmedim. Büyük ihtimalle buradan gitmişlerdi. Minho yavaş yavaş kımıldamaya başlayınca ona doğru baktım. "Hâlâ hayatta mısın? İyi daha yaşarsın o zaman."
"Çok komikmiş amirim bir daha olmasın mümkünse. Sen kendini düşün istersen vurulan sesin."
Minho konuşacaktı ki kapı tekrar açıldı. Giren Seungminden başkası değildi. Dünden farklı olarak daha spor birşeyler giyinmişti. "Günaydınlar sevgili misafirlerim. Umarım iyi uyumuşsunuzdur. Amirim sizinle olan misafirliğimiz biraz uzun sürdü. Bilseydim sizi hiç yormazdım buraya kadar. Chan size gelecekti ama o sizinle gelmeyi tercih etmiş." Seungmin iki adama kaş göz yaparak işaret verdi. İkisi geçip Minho'yu oturduğu yerden kaldırdı.
"Ne yapıyorsunuz bırakın beni!" Minho bir yandan onu tutanları itip bir yandan da yüksek sesle bağırdı.
"Minho! Yemin ederim seni gebertirim Seungmin. Derdin benimle bırak gitsin."
"Sakin ol Cris. Hastaneye kadar eşlik edecek adamlarım o kadar. Bende biliyorum işimin seninle olduğunu."
Gözlerim ondan ayrılıp Minho'yu buldu. Son kez bakıyordum ona biliyordum. O da aynı şekilde bana bakındı. Sorsan sadece baktım derdi ama ben çok iyi anlamıştım onu. Tekrar konuşmadı ama anladım. Konuşmadım ama anladı.
Beni bırakma
Seni bırakmam
"Alın bunu arkaya götürün." Seungmin'in emriyle iki kişi koluma girip kaldırdı. Sürükleyerek arka kapıdan dışarıya çıkarttılar. Arkada boş büyük bir arazi vardı. Adamlardan biri demir zincirden tutup dizlerimin üstüne oturttu. Seungmin tam önüme geçti. Yüzünde hoşnut bir ifade vardı. Çenemden tutup sertçe yukarı kaldırdı. "Burada öleceksin. Çürümüş bedenini bile bulamayacaklar."
Bir cevap vermedim. Ona gülümseyerek baktım sadece. Çenemi sıkarak geri iteledi. Belindeki silahı çıkarıp açık hâle getirdi. Silah anlımı bulunca gözlerimi kapattım. "Cehenneme git."
Seungmin silahı yaklaştırarak anlıma dayadı. Soğuk silah tenime temas edince irkilmedim. Canımı bağışlasın diye yalvarmadım. Başkası olsaydı şimdi yalvarmaya başlardı bile. Hepsi gözümün önünden geçti. Öldürdüğüm canını yaktığım herkes.
Seungmin tetiğe basmadan önce başka bir silah sesi duyuldu. Uzaktan gelmemişti bu ses. Hemen ön taraftan gelmişti. İlk yankılanandan sonra devamı geldi. Silah sesleri birbirine karışık şekilde patladı. "Siktir ne oluyor?"
"Buldular bizi!"
"Siz gelenleri oyalayın. Seo benimle gel!"
Changbin yakamdan tutup ilerletti. Vücudum demirle çevrili olabilirdi ama bu savunmasız olduğum anlamına da gelmiyordu. Kendimi geriye doğru yere yatırdım. Demiri tutan Changbin benim yere yatmamla dengesini kuramayıp hemen yanıma düştü. Beklemeden üstüne geçip kafamı kafasına yapıştırdım. Burnundan bir kırık sesi duymuştum. Changbin beni itip eliyle burnunu kapattı.
"Sikerim ha seni de." Seungmin silahı çıkartıp iki el havaya ateş etti. Beni kovaladığı suçlular sanıyordu galiba. Büyük bir gülümsemeyle ona doğru ilerledim. "Sıksana kafama. Bas o tetiğe hadi!"
"Bu kadar kolay değil Chan. Bu kadar kolay değil."
"Tam olarak bu kadar kolay Seungmin," Üçüncü bir kişiden daha kilit sesi geldi. Felix silahını önümdeki adama kaldırmış gözlerinden alevler saçarak bakıyordu ona. "Hemen şimdi teslim oluyorsunuz."
"Çok yanlış cümle kurdun Felix. Chan burada geberiyor ve bende elimi kolumu sallayarak buradan çıkıyorum." Biz burada konuşurken yerde yatan Changbin çoktan kalkmış silahını Felix'e doğru çekmişti.
"Destek kuvvet içerdeki adamlarının işini bitirdi. İstediğin olsa bile seni bulmamız,"
"Silahını indir Felix. Zararlı çıkan sadece sen olursun." Duyduğum kadın sesiyle hemen Felix'in arkasına baktım. Tzuyu silahını ona doğru uzatmış yanımıza ilerliyordu.
"Hoşgeldin Tzuyu. Günlerdir seni arıyorduk. Gökte ararken yerde bulduk."
Tzuyu başka birşey demeden yerinde kaldı. Felix hâlâ silahını dibimde duran Seungmin'e doğrultmuştu. "İndir silahı Felix."
"Mafyalardan emir almıyorum Chan."
"Çokta sikimizdeydi. Sık birimize de bizde sana sıkıp gidelim." Changbin ensemden tutup ileri adımladı. Hemen ardından Tzuyu ve Seungmin geldi. Çok fazla ilerleyemeden bir kurşun sesi geldi. Ensemi sertçe tutan el gevşedi. Saniyeler içindeyse arkamdaki beden yere düştü.
Kurşun Felix'in durduğu taraftan gelmemişti. Kafamı yerde yatan Changbinden kaldırıp ileri baktım. Hyunjin silahı doğrultmuş adım adım buraya geliyordu. "Çok hevesliydi birinin vurulmasına. Bende vurdum gitti."
"Bizde birini vuralım o zaman." Seungmin indirdiği silahı tekrar bana doğrulttu. Hızlı bir kararla silahı benden Felix'e uzattı. "Zaaflar ne kadar önemlidir Chan? Tetiğe basarsam zaafından vurmuş olurum değil mi? Değerli emanet."
Seungmin boştaki elini havaya kaldırıp parmağını birkaç kez şıklattı. Sadece zaman kazanmaya çalışıyordu. "İstediğin kadar hamle yap. İstediğin kadar oyun oyna günün sonunda parmaklıklar ardına kapanacaksın."
"Ben değil ama sen o parmaklıklara kendi ayaklarınla gideceksin Chan."
Siyah bir araba gelip tam arkalarında durdu. Üçümüz de hiçbir şey yapmadan gitmesine izin verdik. Araba haraketlenince Felix telsizden arabanın modelini ve plakasını anons geçti. "İyi misin? Yaran falan var mı?"
"Minho'yu bir yere götürdüler. Hastaneye bırakacağını söyledi ama güvenmiyorum."
"Minho bizimle Zoe'yle arabada. İyi durumda birazdan hastaneye gidecekler."
"Tamam hadi yanına gidelim."
"Ekip işi bitirdi. Kimseye görünmeden gidin yoksa işler çok karışır." Hyunjin başıyla onayladı. Buradan uzaklaşıp arabanın olduğu yere gittik. Ekip, Minho ve Zoe arabanın yanında duruyordu.
"İyi misin patron?"
"İyiyim Zoe. Yaralanan olmadı değil mi?"
Sehun, "Gördüğün gibi herkes sağlam. Amirim dışında."
Hyunjin, "Chen nerde?"
Zoe, "Demiri kırmak için levye bulmaya gitti."
Chen bizi fazla bekletmeden elinde levyeyle yanımıza geldi. Hyunjin demiri yerleştirip kırdı. Üzerimden eşek ölüsü kalkmış gibi rahatladım. "Şu tablo gerçekten çok garip. Bana herşeyi anlatacaksınız."
Sana, "Bence sizinde bize anlatacaklarınız var gibi?"
Minho, "Anlatacak birşey yok Sana. Tesadüf sonucu oldu herşey sadece"
Felix, "İçeridekilerin işi bitiyor. Çok oyalanmalayım."
Hyunjin ve Zoe'ye dönüp, "Hadi yavaştan tüyelim bizde." İkiside onaylayıp arabaya doğru ilerledi. Gitmeden önce Minho'ya iyice baktım. Bıraktığım gibi duruyordu. Oturduğu yerden kalkıp bana yaklaştı. Benim yaptığım gibi baştan aşağı süzdü. "İyisin?"
"Evet iyiyim. Burayı sana bırakıyorum artık amirim." Minho gülerek omzuma vurdu. Sonra arkamızdakileri hatırlamış olacaktı ki boğazını temizleyip biraz gelirledi. Ciddi bir şekilde, "Bir daha önüme çıkarsan bu sefer eline kelepçeyi takarım."
"Büyük konuşmamak gerek Minho. Büyük konuşmamak gerek." Daha fazla orada kalmadan arabaya geçtim. Rahat bir şekilde derin bir nefes aldım. Hyunjin arabayı çalıştırıp ana yola girene kadar kimse konuşmadı.
"İyi olduğuna emin misin?"
"Eminim Zoe. Artık düşmanı bildiğimize göre bulmak epey kolay olacaktır." Tekrar aynı şeyler olmadan Seungmin'in işini bitirmem gerekecekti. Arkasında biri varsa kolay bir şekilde bulabilirdim artık. Bu meselenin daha fazla uzamaması gerekiyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.15k Okunma |
230 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |