
"selam karıcım"
Kapıdaki adama şaşkınca bakıyordum. Ne işi vardı bunun burda. Ben kocaman açtığım gözlerimle onu izlerken o yanına koyduğu valizi alarak içeri adımladı. Ayakkabılarını çıkarıp soldaki rafa koydu. Daha sonra portmantoya yönelerek aldığı terlikleri ayağına geçirdi. Üzerinden çıkardığı ceketi askıya asarak valizi tekrar eline alarak salona doğru yürümeye başladı. O bunları yaparken ben hiç sesimi çıkarmadan sadece izliyordum.
"Kapıyı kapatta ev soğumasın" dediği an bende kapanan şarteller geri açıldı. Ne halt ediyordu bu.
"Ne halt ediyosun sen be!" Sonunda aklımdakini sesime dökebilmiştim. Açık kalan kapıyı sertçe kapatarak arkasından salona yürüdüm. Adam salonun girişine bavulunu koymuş gömleğinin kollarını kıvırarak evi inceliyordu.
"Heee eyyy sana diyorum. Ne halt ediyosun sen?"
"Evi inceliyorum" Pardon? Ne bu rahatlık!
"Ah! Öyle mi devam et tabi"
"Ediyorum zaten. Güzel dizayn edilmiş"
"Sen benimle dalga mı geçiyosun be!. Ne işin var senin benim evimde. Çık hemen!"
"Misafir odası nerde canım" Tövbe tövbe.
"Haaallooooo sen beni duymuyo musun defolsana evimden" Mutfaktan gelen cızırtılarla başını o yöne çevirdi.
"Yemek mi yapıyordun"
"Kahretsin ya!" Diyerek mutfağa koştum. Makarnanın suyu taşmıştı. Hızla ocağın altını kıstığım an arkamdaki ayak seslerini duydum.
"Eee ne yiyoruz"
"Zıkkımın kökü! Deli misin be adam. Ben ne diyorum sen ne diyosun. Çık git evimden"
"Banyo nerde ellerimi yıkayayım önce"
"Lan siktir git!" Bunu dememle şaşkın gözleri bana döndü.
"Ooovvv ağzında bozulmuş senin." diyerek arkasını döndü. "Neyse ben bakar bulurum" İçeri doğru adımlamaya başladığında hızla arka giderek kolunu tuttum.
"Anlamıyo musun sen ya. Gitsene evimden"
"Gidemem"
"Neden miş o?"
"Gidecek yerim yok"
" Git babanın evine"
"Evden kovdu beni"
"Ohhh iyi yapmıış. Şimdi de ben kovuyorum."
"Burası mı banyo?" Bu beni duymuyor mu. Doğru tahmini ile kapıyı açıp banyoya girdi. Ben çatık kaşlarla yüzüne bakarken o kapıyı suratıma kapattı. Şuan tepine tepine bağırmak istiyordum. Sinirden saçlarımın bile tel tel kabardığına emindim. Ayaklarımı vura vura mutfağa geçip makarnaya baktım. Çıkardığım tavaya domates sosunu döküp üstüne baharatlarını ekledim.
Sos hazır olduğunda makarnanın suyunu süzmek için tencereyi elime aldım.
"Eee ne yiyoruz" Diyen adamla irkilerek sıcak tencereyi zorla zapdettim.
"Eşeğin sikini. Yer misin?" Ayarlarımı iyice bozuyordu.
"Cık cık cık. Çok bozulmuş senin ağzın" yine aynı şeyleri mırıldanıyordu.
"Zıkkım ye Savaş. Bana anca yeter bu açsan defol git ne yiyosan ye!"
Makarnayı süzüp sosunu döktüm. Karıştırdığım makarnayı derince bir tabağa koyarak çatal alıp masaya oturdum. Çatalıma makarna dolayıp tam ağzıma atacağım sıra tabağıma giren başka bir çatalı gördüm. Çatalı ağzıma atıp tabağı iki elimle iyice önüme çektim.
"Napıyosun be! " Çatalına doladığı makarnayı ağzina götürüp elimdeki tabağı önüne doğru çekti.
"Açım" Tekrar bir çatal aldığında sinirle soludum. Tabağı kafasında kırsam ne olur. Takımım bozulur!
"Banane be. Açsan git dışarda zıkkımlan bu benim" diyerek tekrar önüme çektim.
"Cimri misin sen. Paylaşsana" Tabağı o çekti.
"Çek toynaklarını. Paylaşamam. Benim" Ben çektim.
"Ya şurda iki çatal bişey alıcam pintilij etme"
"Lan bırak bitirdin iki çatalmış" Tabağı masadan kaldırıp kucagıma aldım. Hayvan herif! "hem defolsana sen evimden be! "
"Gidecek yerim yok. Babam eve almıyor dedim" Hala kucağımdaki tabağa çatal uzatmaya çalışıyordu.
"Git otelde kal ozaman" dedim ağzım makarna doluyken.
"otelleri sevmiyorum"
"Haaah bende yedim"
"Zaten hepsini sen yedin. Versene kızım azıcık şundan"
Tabağı iyice kollarıma sararak mutfaktan çıktım. O ise çatalla arkamdan geliyordu
"git ya tabağımdan ve evimden uzak dur! "
Son makarnayı yudumunu ağzıma attığımda hala açtım. Öküz yarısından fazlasını yemişti. Sinirle tabağı mutfağa bırakarak salona geçtim. Beyefendi koltuğa yayılarak oturmuş telefonu ile uğraşıyordu.
"Kalk" dedim kolundan tutarak. Normalde kımıldatmamın mümkünatı yokken bana uyum sağlayarak kalktı. Tuttuğum kolunu bırakmadan kapıya sürükledim. Kapıyı açıp "defol git" diye dışarı fırlatacağım sıra atik bir hareketle olduğu yerde dönmüş geri içeri yürümüştü. Kapının önünde kalan bendim. Sinirle saçlarımı çekiştirip içeri girdim. "Ya sen laftan anlamıyo musun. Git diyorum. Defol diyorum."
"misafir odası nerde."
"Lan yok sana misafir odası falan gitsene"
"Tamam senin odanda kalırım bende" diyerek valizini alıp yürümeye başladı.
"Aklından bile geçirme" Diyerek arkasından geçip kapımın önüne çin seddi duvarı gibi dikildim. Gitmeyecekti. Ne yaparsam yapayım girmeyecekti. Bu gece kalsındı yarın ben onu postalamasını bilirdim.
"Misafir odası orası. Bu gece kalabilirsin" diyerek parmağımda diğer odayı gösterdim.
"İyi geceler karıcım. Önce duş alıp sonra yatarım ben. Kahvaltıda görüşürüz" diyerek odaya doğru yürüdü.
Sinirle kendi odama girip yüzüme yastığı bastırdım avazım çıktığı kadar çığlık attıktan sonra kapıyı kilitleyip yatağa geçtim
Sabah alarmın sesi ile gözlerimi açtım. Dün akşam yaşadıklarımın bir rüya olmsını ne kadar çok istesem se malesef ki gerçekti. Bana yaşattıklarını unutmuş değildim. Unutamazdım da ama şu arsız kalbim onu gördükçe ritmini değiştirmekten vazgeçmiyordu. Üstümde pijamalarla odamdan çıkıp banyoya girdim. İt herif banyo bile o kokuyordu. İşlerimi halledip mutfağa geçtim. Raftan aldığım kasenin içine mısır gevreğini döktüm. Dolaptan süt çıkarıp üstüne ekledikten sonra kaşığımı alıp masaya geçtim. Kahvaltımın bitmesine yakın "günaydın" diyerek kapıda beliren adama göz devirdim. "Eee ne yiyoruz kahvaltıda" Bok yesin!. Hiç konuşmadan kasemdeki gevreğimü bitirip tezgaha geçtim. Kaseyi sudan geçirip makineye attım. Çıkmak için kapıya gittiğimde önümğ kesti. "Ben ne yicem?" Ters ters bakarak "dolap orda. Zıkkımlan defol evimden" diyerek mutfaktan çıkıp odama geçtim.
Krem renk dar paça bilek üstü kumaş pantolonumun üstüne bordo büstiyerimi giydim. Saçlarımı açık bırakıp hafif yaptığım makyajı bordo rujla patlattım. Pantolonun takımı olan ceketi ekime alıp çanta mi koluma astım. Salona varınca ceketi koltuğun üstüne bırakıp mutfakta unuttuğum telefonu almak için oraya yöneldim. Koskaca Savaş Kılıçoğlu mutfak masasında önüne çıkardığı peynir zeytin domates ve salatalıkla kahvaltı etmeye uğraşıyordu. Ona hiç bakmadan telefonu alıp tekrar salona yöneldim. Koltuğun üstünden ceketimi tekrar alıp kapıya gittim. Portmantodan aldığım krem topuklu ayakkabıları ayağıma geçirdim. Tam kapıyı açacağım sıra "hoooop" diyen sesle durdum. Hızlı hızlı yanıma gelen adım seslerine döndüm. Beni baştan aşağı süzdükten sonra "bişey unutmadın mı" dedi. Ne unuttum diyerek etrafa göz attım ama herşey tamamdı.
"Yooo. Ne unutmuşum" dedim tersçe.
"Giyinmeyi! " Pardon? " İç çamaşırı ile mi çıkacaksın"diyerek üstümdeki büstiyeri gösterdi. Göz devirdim.
"Seni ilgilendirmez" Tam tekrar kapıyı açacaktım ama yine engel oldu.
"Kimi ilgilendirir kocandan başka?"
"Sabah sabah seninle uğraşamam Savaş" diyerek geri itip kapıdan çıktım. Gerizekalı! Ne sanıyordu kendisini. Sinirle apartmandan çıkıp çağırdığım taksiye binerek şirkete gittim.
Ben kaçtıkça istenmeyen ot misali her köşeden karşıma çıkması üstüne üstlük öğle arasında yemekhaneye inecekken herkesin içinde elimden tutup "karımla baş başa yemek yemek istiyorum" diyerek şirketten resmen sürükleyerek çıkartması bugün ki tüm sinirlerimi tepeme çıkartmıştı. Ben honurdanarak ve somurtarak yemeğimi yerken adam sanki hergün yaşadığımız normal bişeymiş gibi yemeğini yemeye devam ediyordu.
Yemekten sonra bizim odada günlük faturaları ve kayıtları girerken Aydın masama gelerek durum değerlendirmesi yaptı. "Nasıl gidiyor"
"Katil olma yolunda emin adımlarla" dedim kinayeli şekilde.
"Senin kahve saatin gelmiş. Gel bi terasa çıkalım" dediğinde işlediğim faturayı bitirip terasa çıktık.
"Eee anlatmıcak misin? "
"Vallahi Aydın anlatılacak bişey yok. Hem sevmiyorum bu konuları konuşmayi" dedim kahvemden bir yudum alarak.
"Serhat ağaya söyledin mi"
"Kendim halletmeye çalışıyorum. Halledemezsem söyleyeceğim" Daha fazla üstüme gelmedi. Normal sohbet ederken terasın kapısı açıldı. Savaş yine dibimde bittiğinde "off ama ya gerçekten offf" diyerek içeri girdim.
Şirketten iki saat erken ayrılmıştım. Taksiye atlayıp eve geldiğimde çantamı odaya atıp üstümü bisle değiştirmeden misafir odasına girdim. Hala aynıydı. Dağınık! Yatakta uyumamış savaş yapmış gibiydi. Giyeceği şeyleri ararken bavulu resmen ters düz etmişti. Çıkardığı kıyafetlerin tişörtü yerde eşofmanı yatağa foırlatılmıştı. Ama odanın her yeri o kokuyordu. Bütün herşeyi katlamadan toplamadan valize teptim. En son yerdeki tişörtünü aldım. Valize tıkıştırmadan önce yapmamam gereken bişeyi yapıp burnuma yasladım. Onun o ferah kokusu ciğerlerime dolduğunda istemsizce gözlerim kapandı. Ani bit titremeyle kendime gelip onuda fırlatarak valize tıktım. Zorlanarakta olsa valizin fermuarını çekip odadab çıkardım. Dış kapıyı açıp valizi kapının önüne bıraktım. İstediği kadar kapıyı çalsın açmayacaktım. Nerde kalırsa kalsındı.
Üstümü değiştirip murfakta yemekleri hazırlarken kapıdan gelen anahtar sesiyle hızla salona yöneldim. Gördüklerim karşısında şokum şaşmıştı. Adam resmen anahtarla evime girmişti. "Selam karıcım neden valizim kapı önünde" Vallahi deliricem bakın şu 🤏 kadar kaldı. "O anahtarı nerden buldun sen?"
"Sen sabah anahtar bırakmayo unutunca usta getirip anahtar çıkarttırdım" dedi. Bu ne rahatlık ya?
"Ya ne laf anlamaz adamsın be! Ben kovdukça hala dibimdesin. İstemediğim için anahtar vermiyor olabilir miyim"
"Bende unutmuşsundur diye düşünmüştüm. Eee ne yiyoruz"
"Zıkkımın kökü!" Sinirle tekrardan mutfağa yürüdüm. Kaynamış olan çorbanın altını kapattım. Fırındaki tabukları da çıkartıp kendime servis açtım. Kaşık almak için döndüğümde pislik herif benim açtığım servise oturmuştu. Yetmezmiş gibi bide elimdeki kaşığı alıp. "Eline sağlık karıcım" Diyerek yemeğe başladı. Şuan şu masayı kafasına geçirmemek için kendimi nasıl tuttuğumu size anlatamam. Kendime de ayrı tepsi hazırlayıp salona geçtim. Tek başına tıkınabilirdi burda. Televizyondan güzel bir film açıp yemeğimi yemeye başladim. Mutfaktan duyduğum seslere göre yemeğini yemiş bulaşığını toplamaya çalışıyordu. Isıtıcının sesini ardından ocağa bırakılan çaydanlığın sesini duydum. Umursamamaya çalışarak yemeğimi bitirdim. Boşları mutdağa götürdüğümde çay demlediğini gördüm. Demlenen çaydan bir kupa alıp odama kendimi kilitledim. Birde onunla oturup çay içeçek değildim.
Bir haftadır inatla ben kapıdan kovdam o bacadan giriyordu. Anahtarla kapıyı açtığı için üst sürgüsünü çektim. Ama tüm siteyi ayağa kaldırdığı için açmak zorunda kaldım. Kapının kilidini değiştirdim çilingir çağırdı. Ne yapsam karşı atağı vardı. Bide hayvan herif her akşam duştan sonra resmen şov yapar gibi üstsüz evde dolaşıp ondan nefret eden aklımı bulandırıyordu. Zaten iyi bir fiziğe sahipken geçen bu dört senede daha da üstüne katmış gibiydi. Her akşam yemeğime çöreklendiği için dışarıda yiyip öyle geliyordum. Bu defa o eve yemek siparişi vermeye başladı. En son dürüm söylediğinde tokluğumun sınırında da olsam kokusuna dayanamayıp elindeki dürümü alıp odama kendimi kapattım. Fakat salondan gelen kahkaha seslerini duymamak pek mümkün değildi.
Daha fazla dayanamadığım için bugün öğlen şirketten çıkıp hızla eve gittim. Kendime küçük bir çanta hazırlayıp evden ayrıldım. Sıkıyorsa babasının evine gelipte bana böyle oynasın bakalım...
selam canikolarım.
beklettiğim için özür dilerim. İnanın başımı kaşıyacak vaktim yok.
ee nasıl buldunuz yeni bölümü.
savaşın tavrı hakkında ne düşünüyorsunuz. 😳
bunların sonu ne olacak sizce? 🙄
araya azıcık kıskançlık serpelim mi. 🤏
kaos istermisiniz? 🤭
Savaş ve Dilanı özleyen yorumlarda kendini belli etsin. ❣️
oy vermeyi de unutmayın heee.
yeni bölümde görüşmek üzere 👋👋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |