
Öylece çekip giden adamın arkasından bakakalmıştım. Sabahtan beri ne oluyordu. Kovdukça dibimde biten adam bugün yanımdan kaçıyordu. Bir dakika olanlardan ötürü kendince küsmüş ve trip atıyor olamazdı değil mi? Ne hakla!!
Bir süre salonda oturduktan sonra annemin zorladığu şu düğün meselesinden savaşa bahsetmem lazımdı. Zira annem onunda gelmesi ve milletin ağzının kapanması konusunda çok fazla ısrarcıydı. Eğer ben demezsem bizzat kendisinin arayacağından emindim. Kapısının önüne geldiğimde önce içeriyi dinledim kısık tonda bir müzik sesi vardı fakat anlayamıyordum. Kapıya iki kez tıklattığımda müzik kesildi. "Savaş müsait misin?"
"Bir dakika" dedikten sonra kapı aralandı. "Evet"
"Şey. İki dakika vaktin var mı"
"Dinliyorum Dilan"
"Annem aradı da bugün. Yani sabah. Hafta sonu kuzenimin düğünü varmış. Annem çok fazla ısrarcı. Kabul etmek istemedim ama dilinden kurtulamadım."
"Gitmek ıstıyosan gidebilirsin de benimle alakasını anlayamadım. Yani bana bildirmeni"
"Annem seninde gelmen gerektiğini söylüyor. Zaten benim pek düğünlere gittiğim yok"
"Benim gelmem neden gerekiyormuş"
Gözlerimi kaçırdım. Bunu söylemek çok ağrıma gitsede "milletin ağzı kapansın diyeymiş" diye fısıldadım.
"Ne varmış milletin ağzında kapanacak"
Ciddi miydi bunu sorarken. Boş boş yüzüne baktığımda gözleri kısıldı. Bişeyleri aklında tarttı.
"S-sen bu yüzden mi katılmadın düğünlere?" Sessiz kaldım. Herkesin yüzüne baka baka fısır fısır hakkında konuşması insanın gururunu fazlası ile kırıyordu çünkü.
"Tamam" dedi benden cevap alamayınca "gideriz"
"bişey daha var ama" Başını dinliyorum der gibi salladı.
"Şimdi düğün bizden taraf olduğu için annem hafta sonu orda kalmamızı istiyor"
"Sen ne istiyorsun peki."
"Mecburuz"
"İstersen sen annenlerde kal. Ben bizim konakta kalırım" Annemin buna izin vereceğini hiç sanmıyordum.
"Eğer istemiyosan"
"Ben değil senin ne istediğini soruyorum Dilan"
"Annemi kırmak ya da kızdırmak istemiyorum. Senin için sorun olmayacaksa kalalım"
"Peki kalırız. Başka bişey var mı"
"Yok"
"Tamam iyi geceler o zaman"
"İyi geceler" dediğimde odasına girerek kapısını kapattı.
Hafta sonuna kadar Savaşı doğru düzgün görmedim desem yeriydi. Öğle yemeklerine çoğunlukla inmiyordu. Bazen odasına söylüyor bazen hiç yemiyordu. Evdeyken bile odasına çekiliyordu. Yaptığım yemekleri nezaketen yiyor yada sipariş verdiğini yemek yapmamam gerektiğini söylüyordu. Her zaman salonda orda burda varlığı ile taciz eden adamın varlığını hissetmez olmuştum. İnadına yapar gibi evde üstü çıplak gezip şov yapan adam birden rahibe bağlamış gibi banyodan bile tişörtü ile çıkıyordu. Ama ne olursa olsun gitmiyordu. Konuşmuyordu zorunda kalmadıkça ama halimi hatrımı da sormaktan vazgeçmiyordu. O arsız adam gitmiş yerine fazlası ike sakin biri gelmiş gibiydi.
Cuma günü işten çıktıktan sonra ilk olarak onların konağına gitmiştik. Çünkü düğün için giyeceğim elbise oradaydı. Ve takmak zorunda olduğum altınlarım. Serhat ağalarla akşam yemeğini yedikten sonra annemlere geçmiştik. Savaş Mardine geldiğinden sonra benim ailem ile bir kez görüşmüştü. Babam öpmesi için elini vermezken kendi kardeşi bile ona tavır sergilemişti. O hepsinden tek tek af dileyip hatasını telafi edeceğine yemin etmişti. Her ne kadar kırgınlık olsa da yine de kapı dışarı edilmemişti. Çünkü hepsi benim halimi biliyordu. Herkesin arkamdan neler konuştuğunu. Savaşın dönmesi demek konuşanların susması demekti.
Savaş babamın eline uzandığında bu defa elini vermişti. Buda attığı adımı kabul ettiğinin göstergesiydi. Babam kabul ettikten sonra annemde elini uzatmıştı. Abimle her zaman sıkıca sarılmalarına rağmen bu defa sadece tokalaşmışlardı. Şilan ise abisinin sarılmasına karşılık vermemişti. En son kucağımdaki küçük adama takıldı gözleri. Önce uzaktan bizi izledi. Bakışları ikimiz arasında gidip geldi. Miraç dayısını ilk gördüğünde fazlası ile çekingen davranıp ondan kaçmıştı. Şimdi hala ufak bir çekingenlik olsa da benim kulağına fısıldadığımla cesaretlenip gülümsemişti dayısına. Onun gülümsemesini gören Savaş yavaşça yanımıza gelip ellerini uzatmıştı. "Alabilir miyim seni kucağıma" Miracın bakışları bana döndüğünde başımla onu onayladım. "Hoşdeldin dayı" diyerek kollarını boynuna doladığında Savaş bağrına basmıştı. "Öpebilir miyim seni" Miraç gülerek yanağını uzatınca tüy kadar öpücük kondurdu.
"Bööle öpülmeski bikerem" dedi çok bilmiş adam.
"Nası öpülürmüş peki?"
"Totlayalayak. Hala gösteysene" dedi bana yanağını uzatarak. Bakışlarım önce Savaşa değdese küçük adamı kırmadım. Yaklaşıp yanağını sıkıca koklayarak öptüm. "Ohhh" dediğinde herkesten bir kıkırtı döküldü.
"Sakallarım batar diye öpmedim. Ama istersen öperim" dedi dayısı.
"Babamintileyde batıyoy ki" diyince Savaş dudaklarını yanağına bastırdı. Koklayarak öpünce yine "ohhh" nidasını aldık. Bu memnun olduğunun kanıtıydı. Savaşın gözleri Şilana kayınca bende oraya baktım. Şilan gözleri dolu dolu abisini ve oğlunu izliyordu. Savaş diğer kolunu kaldırdığında daha fazla dayamadan abisinin kollarına koştu. Sıkıca abisinin beline sarıldığında tuttuğu gözyaşları aktı. Savaş onun saçlarınada sıkı bir öpücük kondurunca Miraçtan yine bir "ohh" sesi geldi. Ortamdaki hüznü dağıtmayı başarmıştı. Şilanın biranlık bana değen gözleri mahçup gibiydi. Gülümseyerek gözlerimi açıp kapattım. Her ne olursa olsun abidiydi ve bizim aramızdaki sorun yüzünden dört yıldır abisini görmüyordu.
Biz salonda çaylarımızı içerken Şilan abisinin kolu altındaydı. Beni de abim kolunun altına almıştı. Oh canıma minnetti. Miraç dayısını tanımak için sürekli sorular soruyor onunla konuşuuordu. Bir haftanın sonunda ilk defa Savaşın yüzünde burukta olsa bir gülümseme vardı. Ve bunu ilk farkeden bir zamanlar kardeş gibi oldukları abimdi. Aldıkları nefesten birbirini anlayan ikiliydi onlar. Bana "neler oluyor" der gibi göz kırptığında "sonra" diyerek geçiştirdim.
Akşam olduğunda Savaşa ayrı bana ayrı oda açılmıştı. Miraç her zamanki gibi benim koynuma sindiğinde onun saçlarını severek uyutmuştum. Kimse beni deşmemek için bişey demese bile dayısına ne kadar benzediğini bende biliyordum. Hatta bazen sırf onu anımsattığı için sarılıp uyuduğum olmuştu. Dayısına bir kere bile böyle sarılamamanın acısını sanki yeğenimle çıkarıyor gibiydim.
Sabah kahvaltının ardından babamlar halamlara geçmişti. Savaş ve abim de dışarı çıktığında Şilan ile yanlız kalmıştık. Dün için özür dileyecekken ellerini tutup sustırmuştum. "O senin abin Şilan. Aramızda ne olursa olsun onu sevmekten vazgeçemezsin. Ve ben buna asla kırılmam. Eğer benim yüzümden arana mesafe koyarsan darılırım" diyince kollarını boynuma sarmıştı.
Akşam düğün için hazırlandığımızda siyah üstüne altın rengi işlemeleri olan kıyafeti giydim. 
Makyajımı ve saçımı yaptıktan sonra takılarımı da taktığımda hazırdım. Usulca odadan çıkıp salona geçtim. Savaş salonda koltuğa oturmuş elinde telefonla uğraşıyordu. Giydiği siyah takım elbisesi her zamanki gibi muhteşemdi. Hala bu adama böyle içimin eriyebilmesi gerçektende çok ayrı bir olaydı. Nefret etmem gereken yerde daha da büyüyordu aşkım. Ayakkabımın sesini duyunca başını bana çevirdi. Baştan aşağı süzdüğünde yüzünde eskisi gibi iğrenir ifade yerine fazla yoğun bir beğeni vardı. "Çok güzel olmuşsun" dedi yanıma gelirken. Hani bu kıyafetlerle varoşlara benziyordum ben?
"Teşekkür ederim. Çıkalim mı" diyince eliyle kapıyı işaret etti.
Düğün mekanının önüne geldiğimizde arabadan inip anahtarı görevlilere verdi. Kolunu girmem için kırınca sorgulamadan koluna girdim. Salona girdiğimizde bir çok göz üzerimizdeydi herkesin şaşkın bakışları arasında annemlerin ve onun annesinin olduğu masaya ilerledik. Herkesin bize bakarak fısıldaması Savaşında gözünden kaçmamıştı. Elimin altındaki kolun gerildiğini anladığımda yüzüne baktım. Dişlerini sıktığı kasılan çenesinden belli oluyordu. Oysa ben alışkındım. Yeterince maruz kalmıştım bu duruma.
Düğün başladığında sanki herkesr boy gösterisi yapar gibi dans etmiştik. El ele omuz omuza halay çektiğimizde gerekli mesah iletilmişti. Biz burda ve beraberdik.
Sonunda düğün bittiğinde annemlerin konağa geçmiştik tekrar. Ama bize de süpriz olan bir olay vardı. Düğün için Diyarbakır'dan gelen teyzem ve Mardinin diğer ucunda oturan amcam lar bizde kalacaklardı. Sadece amcam ve teyzem değil oğulları kızları gelinleri de işin içine girince büyük bir kalabalık oluşmuştı. Biz savaşların konağına geçmeyi teklif etsekte annem ayıp olur diyerek göndermemişti. Ve bize aynı odada kalmak düşmüştü. Savaş telefonu bahane ederek dışarıda oyalanırken ben hızlıcs duş alıp üzerimi değiştirmiştim. Bu defa Savaş banyoya girdiğinde dünden beri ertelediğim konu için abimin yanına inmiştim. Aklına ihtiyacım vardı.
"Gel abisinin gülü" diye kollarını açında arasına sığındım. "Anlat bakalım neler oluyor" Durumu hızlıcs abime özet geçtiğimde yüzüme baktı.
"Gerçekten mi güzelim. İlk o adama mı gittin"
"Abi hasta dedim ya ama"
"Tamam o konuda haklısın. Ama bundan savaşa bahsettin mi"
"Eve sarhoş geldiğinde anlattım"
"Çiçeğim. Eğer onu hatırlıyor olsa şuan böyle davranmazdı. Bak herşeyi geçtim de sen düşün be abim ölsen umrumda olmaz demek ağır değil mi sence de"
"Bana yaşattıkları çok mu hafif abi"
" Lafı yine istediğin yerden anlama Dilan. Ben senin acını ne zaman küçümsedim. Bak o it herife her ne kadar hala öfkeli olsamda onu anlıyorum. Erkeklik gururu diye bişey var abim. Onca adamının gözü önünde o herife koşman doğru değildi. Her ne olursa olsun."
"Ama abi"
"Dinle. Sözümü kesme. Adam pişman ben görüyorum. Kaşının hareketinden ne demek istediğini, aldığı nefesten ne hissettiğini anlarım onun. Sen onun nefesini kesmişsin Dilan. Ölsen umrunda olmaz demeye getirmişsin. Şilan bana böyle diyecek yeminim olsun gözünün önünde sıkarım kafama. Ona da vicdan azabı bırakır giderim. Savaşta bunu yapacak yürek yok mu sanıyosun. Benden daha delidir o. Ama sana bu acıyı da yüklememek için kendi içine atmış. Sana kendini affettirmeden de ölümü göze almaz."
"Ne yapıcam peki abi"
"Git yanına o gün olanları aklı selimken doğruca anlat Dilan. Yanlış anlaşılma olduğunu bilsin. Kimbilir aklından neler geçiyordur. Seninde hala içinde bir yerde onu affetmek için çırpınan yerler var görüyorum. Yoksa ben bu bücürün onu evden istese kovabileceğini bilmiyor muyum? dedi burnumu sıkarken
"Abi yaaa" diye kurtulmaya çalıştığımda
"İyi düşün gülüm. Dene en azından onu affedebilmeyi. Dene."
"Tamam abi" diyerek ayaklandım. "İyi geceler" diye yanağına öpücük kondurunca "ooohh" dedi oğlu gibi.
"Deli şey"
"Abiye deli denmez" diyerek ayaklanacağı sıra çoktan odaya kaçmıştım. Kapıtı, iki kez tıklatıp içeri girdim. Savaş odamdaki küçücük koltuğa yastık ve battaniye atmış ve uzanmıştı. Daha doğrusu çalışmıştı. Çünkü kendisi koltuğun üç katıydı. Yarıdan fazlası dışarıda kalmıştı.
"Savaş" diye seslendiğimde gözlerini aralayıp bana baktı. "Konuşabilir miyiz". Başını sallayıp koltuktan kalktı.
"Konu nedir"
Çekine çekine "Azad" dediğimde hırla yerinden kalktı.
"Gerçekten Dilan" dediğinde sesi yüksekti. Ellerini hızla saçlarından geçirdi.
"Hala mı ya? Hala mı o it soyunu konuşuyosun bana!!!" Kükremişti resmen. Biraz daha bu tonda konuşursa bütün konak ayağa kalkacaktı.
"Napıyosun. Millet uyuyor" diye ona yaklaştığımda sinirden kıpkırmızı olmuş gözlerini gördüm. "Yeter artık! Bende insanım!. Hala nasıl adını anabiliyosun bana" Sesi hala fazla yüksekti. Hızla avcumu ağzına kapattım.
"Sessiz ol nolur. Bak dinle hiç bişey bildiğin anladığın gibi değil. İzin ver anlatayım" Bileğimi tutup indirdi elimi
"Başka yere gidelim. Dışarı çıkalım. Zira o herifi anarken ben sessiz kalabileceğimi sanmıyorum"
"Ama annemler" dedim sorar gibi. "Sabah olmadan geliriz. Hadi üstüne bişey al dışarısı serindir. Kendinin tek tişörtle olması dışında bir problem yoktu.
Üzerime ince hırka aldığımda beraber bahçeye çıktık. Arabaya bindiğimizde savaş hala burnundan soluyordu. Evlerdeb uzak biraz tenha bir yerde arabayı durduğunda aşağı indi. Gece olduğu için hava serindi.
"üşüyeceksin" dedim arabadan inerken.
"İçim öyle yanıyor ki Dilan dışım üşüdüğünü hissetmiyor" dedi yüzüme bakarken "dinliyorum şimdi"
"Sakince dinle ama tamam mı"
"O it konu bahisse söz veremem"
"Bak Savaş ogün ilk ona gitmemin bir sebebi vardı" dediğmde gözlerinde korkuyu gördüm. Aklına çok başka şeylerin geldiğine emindim
"Azad hasta savaş. Epilepsi hastasi. Sizi ayırdıktan sonda titrdiğini gördüm. Nöbet geçirmesinden korktum"
"Neden o zaman sorduğumda söylemedin"
"Neden söyliyim Savaş. Hasmın değil mi o senin. Neden sana dostumun zaafını açık edeyim.
" O kadar şerefsiz miyim senin gözünde."
" Bunu daha sonra kullanmayacağından nasıl emin olabilirim. Çok sinirliydin o an"
"Yapma Dilan düşmanım bile olsa böyle bişeyi kullanmam hiç mi tanımadın beni. Hadi o an söylemedin sonra neden açıklamadın da kafayı yedirttin bana"
"Söyledim de sen hatırlamıyosun sanırım" dedim bakışlarımı kaçırarak
"Ne zaman? "
"O günün gecesi sarhoş geldiğinde"
"Şaka mı yapıyosun. Zil zurna sarhoştum ben. Eve nasıl geldiğimi bile bilmiyorum. Sabahına ben sordum sana yanliş bişey dedim mı diye. Hatırlasam o geceyi sorar mıydım"
"Ne biliyim işte"
"Çok mu zordu Dilan bir kez daha söylemek bugün ki gibi. Sonrasında görmedin mi halimi."
"Ben hala o gün için trip atıyosun sanıyodum"
"Trip mi. Ergen miyiz Dilan biz. Kaç yaşinda adamım. Trip atacak yaşı çoktan geçtim. Kırgınım, paramparçayım. Ölsen umrumda değilsin dedin ama o adama koşarak gittin. O güne kadar hep bir umut vardı yüreğimde birgün affettiricem kendimi diye ama o gün anladım ki sen beni affetmeyi istemiyosun"
"İstesem de yapamıyorum Savaş. Bana yaşattıklarını unutamıyorum'
" İzin vermiyosun ki telafi edeyim. Çok yüksek duvarların var Dilan aşamıyorum. Ellerim kanadı ama yetişemiyorum "
"Sen ördün o duvarları. Kolay mı sanıyosun ya. Benim yaşadıklarım kolay mıydı" Dedim sesimi yükselterek.
"Değildi!" diye bağırdı oda "değildi tamam kabul ediyorum. Piçin tekiyim. Şerefsizim. Ama zamanı geri alamıyorum Dilan. İzin ver gelecek için çabalayayım"
"Yapamıyorum. Sana baktıkça o iğrenen bakışların geliyor gözümün önüne. Bile bile o kadınla yaşadıkların geliyor. Azad la abi kardeşten öte ilişkim yokken kocamın başka kadinla seviştiğine şahit oldum ben. Nasıl hazmedeyim bunları" Gözlerimden sicim gibi yaşlar akıyordu "ama sen gözünün önünde karına sulanan adama laf etmemiş adamsın. Bunu mu umursayacaktın. Herşeye rağmen yine sustum. Her defasında abimle tehdit etmene rağmen yine sustum. Ama sen. Sen bana o gece" dediğimde sesim iyice kısılmıştı. Bir anda arkasını dönüp arabaya gittiğinde ne olduğunu anlamadım. Hızla geri geldi. Noluyor demeye kalmadan elime bırakılan soğuk metali hissettim. Gözlerim fal taşı gibi açılırken silah avcumun içindeydi. Namlusu Savaşın göğsüne yaslıydı "Savaş" dedim titreyen sesimle
"Vur" dedi buz gibi bir sesle. Yüzüne baktığımda yanaklarını ıslatan yaşları gördüm. "Vur Dilan bitsin bu işkence. Sen intikamını al. Sil bu dünyadan böyle aşağılık bir herifi."
"Savaş bırak" dedim elimi kurtarmaya çalışarak
"Çek tetiği Dilan" diye bağırdı. "Çek vur beni soğusun için. Allah şahit hakkım helel sana. Cinayet değil intihar bu. Bırak bali ölümün olsun elinden sevdan nasip olmayacaksa. Sen benden kurtulursun ben içimdeki acıdan. Allah aşkı için vur"
"Savaş nolur bırak" dedim yalvarır gibi. Ama o bunun aksini yaparak parmağımk tetiğe getirdi. Kendi parmağını da üstüne koyduğunda bir an nefesimin kesildiğini hissettim. Sevdiğimin katili mi olacaktım.
merhaba canlarım.
nasılsınız bakalım.
beğendiniz mi yeni bölümü.
çok bombastik bir yerde bitirdim değil mi (hahahaha kötü kadın kahkahası) 😈
evet şimdi alayım bakayım yorumları.
kimler heycanla yeni bölümü bekliyor.
güzel bir oy ve yorum sayısına ulaşırsak eğer yeni bölüm erken gelir.
hadi yıldıza basmayı unutmayın 💜💜
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |