
"Savaş bırak" diye bağırdım tekrardan "bırak nolur"
"Sen çekmezsen ben çektiririm Dilan. Çek şu tetiği herşey burda bitsin!"
"Tamam" dedim biran aklıma gelenle. "Tamam bir kurşun senin göğsüne bir kurşun benim beynime. Herşey burda bitsin" Dediğimle bir anlık bocaladı. Şok olmuş gözlerle yüzüme bakıyordu. Anlık şaşkınlığını fırsat bilip elimi elinden çektim. "Biri sana biri bana. İkimiznde acısı diner." Önce ona doğru uzattım silahı. "biri buraya" Sonra şakağıma dayadım "biri buraya!" Gözler titredi. Asla benden böyle bir hamle beklemediği için tepki dahi veremiyordu. "Sen belki bir umut göğsüne yediğin kurşundan kurtulursun ama benim beynimi dağıtan kurşundan pek kurtulabileceğimi sanmıyorum"
"Dilaan" dedi titreyen sesiyle. "Napıyosun"
"İkimizinde acısını dindiriyorum."
"bırak o silahı" diyerek elini uzattı. Sesi gibi eli de titriyordu. Başımı iki yana salladım. Gözümden yaşlar durmaksızın akıyordu. "İstediğin bu değil miydi. Ben bırak derken elime bunu tutuşturan sen değil miydin.! " Sesim artık iyice yükselmeye başlamıştı. "Ne olacak sanıyordun. Seni vurup çekip gideceğimi mi. Bana nasıl bir azap bırakacağından haberin var mı senin?"
"Dilan dur. Sakin ol ne olur. Hadi ver onu bana"
"Sevdiğim adamın katili olmama sebeb olacaktın. Sen o tetiği bana çektirdikten sonra ne olacaktı sanıyordun" Bağırmaktan nefesim kesilmişti
"Dilan nefes al güzelim" Tekrar bana doğru bir hamle yaptı. "Hadi ver elindekini bana konuşalim" Yeniden yaklaştığında elindeki silahı almaması için yan tarafa ağaçların içine doğru fırlattım. Ama o an ikimizide şoka sokacak bişey oldu. Nasıl oldu hiç anlamadım ama yere değen silah bir anda patladı. Silahtan çıkan sesle aynı anda birbirimizin üstüne atlamıştık. O beni sarmıştı ben onu. Saniyeler sonra geri çekildiğimizde ikimizde diğerinde yara arıyorduk
"İyi misin"
"İyi misin"
Gözlerimiz radar gibi vücudumuzun her yerini taradı. Şükür ki silahtan çikan kurşun ikimizden birine değil ağaca isabet etmişti. Kollarımdan tutup beni göğsüne çektiğinde onu itemeyecek kadar uyuşmuş hissediyordum.
"Aptal!"
"Gerizekalı"
Aynı anda karşılıklı hakaret ettiğimizde omuzlarımdan tutup yüzüme bakacak kadar uzaklaştırdı bedeninden. Gözlerime bakarken yüzündeki pişmanlık çok net okunuyordu.
"Nasıl, nasıl başına dayarsın o silahı"
"Sen nasıl göğsüne dayarsan öyle" Hala inat gidiyordum ona karşı.
"Bana bir travma daha yaşattın Savaş. Beni senin katilin olmama zorladın."
"Özür dilerim" Dedi elleri kollarıma inerken. "Bir an düşünemedim. Elleri çıplak kollarıma değdiğinde hırkayı ne ara üzerimden attığımı düşündüm.
" üşümüşsün"dedim kollarımı sıvazlarken "eve geçelim mi"
Ne yani şimdi şimdi hiç bişey olmamış gibi eve mi gidecektik.
"İkimizinde aklı yerinde değil Dilan. Bu kafayla sağlıkli kkonuşamayız. Hem evdekiler yokluğumuzu Farketmeden dönelim. Daha sonra sakince konuşuruz olur mu" Başımı salladığımda o ağacın dibindeki silahın almaya gitti. Bende yerde sürünen hırkamı. Arabaya bindiğimizde ikimizde hiç konuşmadık.
Konağın girişinde arabayı parkedip indik. Kapıyı açıp bahçeye adım atınca sedirde oturan abimi gördüm.
"Gece gece nerden böyle" Bakışlarım Savaşa değdiğinde yanlız konuşmak istediğimi anladı. O içeri girerken ben abimin yanına gittim. İkimizde yüzünden herşey okunuyordu zaten.
"Biraz konuştuk abi"
"İyi misin çiçeğim" dedi beni kollarının arasına alırken
"Bilmiyorum abi. Nasıl olduğumu olmam gerektiğimi bilmiyorum"
"Allah her şeyi kararlamıştır güzelim. Her şeyin bir zamanı vardır. Bırak zaman işlesin hayatınıza. Sen sadece engel olma artık. Önce kendi içindeki karmaşayı çöz. Sonra ona sıra gelsin" İyice abimin kolunun altına sokulduğum zaman saçlarımın üstüne bir öpücük kondurdu. "Hadi buz gibi olmuşsun. Geç içeri. Şilan beni aramaya çıkmadan bende odaya geçeyim" Abimin yanağına öpücük kondurup beraber içeri girdik.
Odaya geçtiğimde Savaş koltuğa yastık koymuş uzanmak üzereydi.
"Napıyosun" dedim şaşkınca. Oraya sığması mümkün değildi.
"Yatıcam"
"orda mı?"
"nerde yatayım Dilan hanım. Yere mi uzanayım"
"hayır yatağa geç sığmazsın oraya. Ben koltukta yatarım"
"sorun değil Dilan. Sen yat yatakta"
"Savaş koltuğun üç katısın. Heryerin tutulur"
"Alışkınım ben" Boş boş yüzüne bakınca açıklama gereği duydu sanırım " 4 yıl boyunca çoğunlukla şirketteki koltukta uyudum. O eve giremiyordum çünkü"
Bakışlarıma ayrı bir hüzün çöktüğünde ondan kaçırdım.
"O yüzden sıkıntı olmaz burda yatmam"
"Olmaz. İçim rahat etmez. Küçücük orası. Yatağa geç lütfen"
"Seni koltukta yatırmam Dilan"
"Koltukta yatmayacağım"
"Başka odaya mı gideceksin. O hiç olmaz. Ben yatarım koltukta"
"Hayır başka oda yok"
"Anlamıyorum. Açık olur musun"
"Bende yatakta yatacağım" Bu dediğimle şok bir ifadeyle yüzüme baktı.
"Nasıl yani"
"Savaş uykum var. Geç şu yatağa"
Bana öyle bir bakıyordu ki gülmeden edemedim. "Araya yastık koyarız. Parmağın bile benden tarafa geçerse kırarım" dedikten sonra kendi tarafıma geçtim dolaptan aldığım yastıklardab birini orta yere koydum. Oda koltuktaki yastığı ve battaniyeyi alıp sessizcr yatağın diğer tarafına uzandı.
Saatler geçmesine rağmen hala uyuyamıyordum. Birazdan kahvaltı için kalkmamız gerekecekti ama ben bir damla dahi uyuyamamıştım. O derin uykuya daldığın da uzunca süre onu izledim. Bebekler gibi uyuyordu demek isterdim ama malesef horlaya horlaya uyuyordu. Evet horluyordu. Öyle gür rahatsız edecek bir tonda değildi belki ama ince bir horultu vardı. Ve ben onun horladığını bu gece öğrenmiştim.
Uyuyamadığım zaman diliminde çok düşümdüm. Onu gerçekten affetmek mi istemiyordum. Affedemiyor muydum. Aslında doğruydu. Hiç onu affetmeyi düşünmemiştim bile. Bir zamanlar onu öldürmek isteyen abim bile düşünmemi söylemişti. Yıllarca onu benden uzak tutan Serhat ağa düşünmemi istemişti. Azad bile biraz kalbini dinle demişti. Hasmı olmasına rağmen üstelik. Herkes affetmemi değil ama onu affetmeyi düşünmemi istiyordu..
Bu gece bir kez daha anlamıştım onu hala ne kadar çok sevdiğimi. Silahı göğsüne yasladığında aklımı yitirecek gibi olmuştum. Eğer ona bişey olsaydı galiba gerçekten orda kafama sıkardım. Ona bu kadar öfkeliyken bile ona kıyamamakmıydı aşk? Düşünecektim. Onu affetmeyi deneyecektim. Başarır mıydım. Ya da o başarır mıydı bilmiyorum. Ama artık ben deneyecektim. Onun çabalaması için izin verecektim.
Ailelerin yanından döneli bir hafta olmuştu. Hala aynı evin içindeydik ama be uzak ne de yakındık. Eskisi gibi arsızca peşimde değildi. Ya da son zamanlardaki gibi kendini odaya kapatmıyordu. O geceden sonra tekrar konuşmayı denemedik. Çünkü hala ikimizde o gecenin etkisinden çıkabilmiş değildik. Ben onun göğsüne o benim kafama dayanan silahı atlatamamıştık.
Bugün öğleden sonra şitketten ayrılmıştım. Eve gidip hazırlık yapmak istiyordum. Savaşın sevdiği yemekleri yapıp ona verdiğim kararı söyleyecektim. Artık onu affetmeyi istiyordum. Bunu başarmak ise onun çabasına bağlıydı. Eve geldiğimde hızla üzerimi değiştirip mutfağa girdim. Hazırlayacağım yemek malzemelerini çıkardım. Et sote ve pilav yapacaktım. Yanına Ezogelin çorbasi. Kasaptan aldığım doğrranmiş etleri tencereye atıp mühürledim. Onlar tencerede pişerken sebzeleri doğradım. Mühürlenen etlerin üstüne sebzeleri atıp kavurmaua devam ettim. Bu sırada pirinci isladım. Çorbanın malzemelerini tencereye koyup ocağa yerleştirdim. Etin suyunuda ekleyip altını kıstım. Pirinçleri süzüp pilavı da hazırlamaya başladım. En son pilavın suyunu da koyduktan sonra vitrinden masa örtüsünü çıkardım. Salondaki masanın üstünü boşaltıp örtüyü üzerine serdim. Tekrar mutfağa dönüp pilavın altını kapattım etleri kontrol ettikten sonra haşlanan patatesleri süzdüm. Soğuk suya bıraktım. Son anda aldığım kadarla püre üstüne soyteleri koyup fırına atacaktım. Çorbayı karıştırıp tabakaları masaya taşıdım.
Ben yemeklerle uğraşırken Savaş aramış erken ayrılma sebebimi sormuştu. Hasta falan oldduğumu düşünüp o yüzden izin aldığımı sanmıştı. Ama akşam eve geç gelmemesini konuşmak istediklerim olduğunu söylemiştim. Dışarıda yemek yiyelim teklifini yemek yaptığımı söyleyerek reddetmiştim. O ise tatlı yapmamı gelirken alacağını söylemişti. Sesindeki heyecan telefondan bile belli oluyordu.
Yemeklerim hazırdı. Masam hazırdı. Ben hazırdım. Herşeyi hallettikten sonra hızlı bir duş alıp siyah diz üstü kare yaka askılı elbisemi giymiştim. Şirketten çıkmadan önce beni aramış bir saate evde olacağını söylemişti. Fakat iki bucuk saat geçmesine rağmen hala gelmemişti. Bir kaç kez Savaşı bir kaç kezde Merti aramama rağmen ikiside telefonları açmıyordu içimde anlamsız bir huzursuzluk vardı. Son kez Merti arayacak açmazsa evden çıkıp şirkete gidecektim. Orda yoklarsa ne yapacaktım bilmiyordum. Kimseyi telaşlandırmak istemediğim için arayamıyordum.
Telefon çaldı çaldı çaldı. Tam açılmayacağından ümidi kestiğim sıra "alo" diyen mertin sesiyle bütün sinirimi ona yansıttım
"Nerdesinis lan siz. O telefon neden açılmıyor. Abin olacak o Savaş bey nerde."
"Dilan bi dur"
"Ne dur. Nereye dur. Sıçarım sizin ağzınıza. Kaç saatir açmıyorsunuz telefonları. Öldürürüm sizi"
"Dilan bağırmayı bırak dinle. Hazırlan seni almaya geliyorum. Savaş abimin yanına getiricem"
"ne yanına gitmesi be. Tut getir onu buraya ben değil o gelecek. Kaç saatir bekliyorum haberin var mı"
"Dilan lütfen hazırlan kardeşim. Geliyorum" Sesinden bişeylerin ters gittiğini anladım
"bişey oldu demi"
"Hadi hazırlan geliyorum. Oyalama beni araba sürücem"
"İyi mi o"
"Evet iyi. On beş dakikaya kapıda olurum"
"Tamam" diyerek telefonu kapattım. Bişey olmuştı. Yoksa gelirdi. Ne olmuştu. Portmantodan kabanımı alıp üzerime geçirdim. Çantamı koluma takıp evden çıktım. On beş dakikaya gelirim demişti ama aramanın üstünden yirmi iki dakika geçmiş hala Mert gelmemişti. Tam tekrar arayacakken yüzüme vuran farlarla telefonu çantama koydum. Ön koltuğa kurulduğumda ellerim titriyordu "on beş dakika demiştin" diyerek Merte çıkıştım.
"Trafik vardı" dedi en doğal şekliyle
"o zaman on beş dakika demeyecektin" Onun konuşmasına fırsat vermedim "ne oldu. Nerde Savaş"
"Gidince görür kendisine sorarsın"
"Mert delirtme beni nereye gidiyoruz" Sessiz kaldığında iyice delirmiş gibiydim.
"mert söyle diyorum sana. Yoksa şu vites topunu söker kıçına sokarım" Bir anda dediklerimde şok olmuş başını bana çevirmişti.
"Tövbe de. Ne çıktı senin içinden"
"Söyleeeeee" diye çığlık attığımda
"Hastanede" dedi tek nefeste. Nutkum tutuldu. "Ufak bir kaza geçirdi. Ama iyi gerçekten iyi. O gönderdi seni almam için"
"Nasıl olmuş" Biraz önce boğazımı yırtar gibi bağırırkeb şimdi sesim çıkmıyordu.
"biras hızlıymış. Hakimiyetini kaybetmiş"
"Benim yüzümden" dedim gözümden akan yaşla "geç kalma çabuk gel demiştim"
"Saçmalama lütfen. Abim hep hızlı kullanır biliyosun"
"Ama" diyecektim ki "geldik" diyerek arabayı durdurdu. Kafamı camdan çevirdiğimde bir hastanenin acil girişinin önündeydik. Hızla arabadan dışarı atladım. Arkandam Mert'in "bekle" deyişlerini duymadan koşarak içeri girdim. Danışmada ki kızın masasına yapışarak "kocam" dedim nefes nefese "Savaş.. Savaş Kılıçoğlu nerde. Trafik kazasıyla gelmiş" Sekreter ekrandan bişeylere bakarken bile sabırsızdım. "Acil müşaade.... " Cümlesini bitirmeden koridorda koşmaya başladım. Yazıları takip ederek müşaade odasını arıyordum. Bir yandan sa Savaaş diye hastaneyi inletiyordum. Nerdeydi bu siktiğim müşaade odası. Ben deliler gibi koşup etrafa bakarken arkamdan onun sesini duydum "Dilaan". Hızla arkamı döndüğümde tepede kocaman " MÜŞAADE ODASI" yazan tabelanın altında dikiliyordu. Bir an bile tereddüt etmeden ona koştum. Yaşıyordu iyiydi. Ayaktaydı. Hızla boynuna kollarımı doladığımda ufak bir inleme sesini duydum. Tam geri çekilecektim ki tek elini belime sararak çekilmeme engel oldu. Onun sarılması ile dudaklarımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım. "Şşşştt" diyerek beni sakinleştirmeye çalıştı. Saçlarımın üstünde öpücüğünü hissettiğim zaman aklım başıma geldi. Ufaktan geri çekilip onu inceledim.
Alnında el içi kadar bir bant vardı. Boynunda boyunluk sol kolu alçılı ve askıdaydı. O yüzden tek kolla sarılmıştı. Gömleğinin yakalarında kan vardı. Sanırım dudağıda zarar görmüştü ama bant ve ya başka bişey yoktu sadece ufak bir yara vardı. Onun bu haline bakarken gözlerimden tekrar yaş aktı.
"İyiyim ben. Ağlama sakın. İyiyim.."
O iyidi ama ben iyi değildim. Onu yeniden kaybedebilme ihtimalim olmuştu. Her bir zerresini dikkatle inceledim. Başka yarası var mıydı görmediğim. Şuan ona sımsıkı sarılma isteğimi bastırmak çok zordu. Sanki o bunu anlamış gibi sağlam olan tek elini enseme koyarak beni göğsüne çekti. Ellerim belini bulurken o saçlarımı okşuyordu.
"tamam geçti. Sakin ol lütfen. Gerçekten iyiyim. Hatta birazdan çıkıcaz burdan"
O iyidi. Çok şükür iyiydi. Ya ona bişey olsaydı. Ben o zaman nasıl yaşayacaktım?
merhaba canikolarım
bir bölümün daha sonuna geldik.
bölüm hakkındaki düşüncelerinizi buraya yazabilir misiniz.
oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın litfen
yeni bölümde görüşürüz,👋👋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |