
Savaşın kolları arasında titrememi durdurmaya çalışıyordum. O se tek kolla beni sakinleştirmeye.
"Tamam güzelim" dedi saçlarıma öpücük kondururken "iyiyim ben gerçekten. Doktor şu evrakları halletsin çıkıcaz."
Müşahade odasına girmek için arkamızı döndüğümüz an bize bakan doktor hemşire ve nefes nefese kalmiş Mertle gözgöze geldik.
"Tamam mı herşey" dedi doktora bakarak.
"Savaş bey. Yeniden söylüyorum. En azından bu gece hastanede kalmanız daha doğru"
"Doktor zaten yeterince geç kaldım" dedi beni tekrar süzerek. "Dediğim gibi hazırsa herşey çıkıcam"
"En azından bir ağrı kesici serum takalım."
"Doktooor". Sinilenmeye başladığını anladığımda ipleri ele almam gerektiğini hissettim.
" Kalalım hastanede"diyerek ona baktım.
"Hayır" dedi direk. "Şuan bile çok durduk"
Katır inadı vardı. Çıkıcam dediyse çıkardı. Ama benimde onun acı çekmesine gönlüm razı değildi.
"Serum takılırsa çıkabilir mi?" diye doktora döndüm.
"Şuan sıcaklığından ağrıyı çok fazla hissetmiyor olabilirsiniz. Fakat ilerleyen saatlerde ağrınız fazla olacaktır. Bu yüzden en azından bir ağrı kesici serum almanızı öneririm"
"Tamam serum takalım ozaman"
"Gerek yok" Anında itiraz ettiğinde çatık kaşlarla yüzüne baktım.
"Ya o serum takılır, ya da doktorun önerdiği süre boyunca gözlem altında kalırsın!"
Omda katır inadı varsa bende de keçi inadı vardı. Ve keçi galibiyeti kazandı. İki saatlik serum sonunda hastaneden çıkmış eve gidiyorduk. Doktorun verdiği tavsiyelere göre en az sabaha kadar uyanık kalması gerekiyordu. Zaten şuan çoktan gece yarısını bulmuştu saat.
Eve girdiğimizde onu üzerini değiştirmesi için odaya göndermiş, kendim yemekleri ısıtmak için mutfağa geçmiştim. Çorbayı ocağa koyduğum sıra kapıdan gelen hafif öksürük sesiyle yönümü oraya döndüm. Savaş gömleğinin iki düğmeleri açılmış mahçup bir ifade ile bakıyordu.
"ne oldu?. Neden değiştirmedin üzerini"
"Ee şeey. Değiştiremiyorum. Kolumdan dolayı hareket edemiyorum. Düğmeleri zorla açtım ama çıkaramıyorum"
Kolundaki askıyı çıkartmış diğer eliyle alçılı koluna destek oluyordu. Ona doğru yaklaşarak "gel hadi" diyerek odasına yürüdüm.
Odaya girdiğimizde bir an durdum. Oda tamamen o kokuyordu. Hemen arkamda sıcak nefesini hissettiğimde bir adım atarak ona doğru döndüm. Tek kolunu yukarı kıvırmışlardı ordan gömleği çıkarmak zor olacaktı.
İlk olarak sağlam olunu çıkardığımda gömleği sırtından geçirerek diğer koluna geldim. Kıvırdıkları yeri açtım. Ancak gömleğin kolu dar olduğu için kalın alçıdan geçmiyordu. Sıkıntıyla napacağımı düşünürken çözüm ondan geldi. "Kessek mi kolunu." Sanırım başka yolu da yoktu. Şifonyerin çekmecesinden aldığım makasla dikkatlice kolu önce omzundan ayırdım. Daha sonra boydan keserek kolundan çıkardım. Son olarak kolsuz kalan gömleğide çıkardığımda üstü çıplak şekilde karşımdaydı. Biranlık nu görüntü nefesimi kesse de kendimi çabuk toparladım. Boynunda ve göğsünde yer yer kan lekeleri vardı. Duş alamayacağı için bunların silinmesi lazımdı.
Dolaptan aldığım tişörtü yatağın üzerine koydum. Asıl işin zor yanı şimdi başlıyordu. Acaba pantolonunu kendi çılarabilir miydi. Bakışlarımdan anlamış olsa gerek "sanırım onu halledebilirim."
"Sen altını değiştir, ben tişört için yardımcı olmaya geleceğim" dedikten sonra odadan çıktım. Önce muttakta ısınan çorbayı kapattım. Yemekleri ısınması için mikro dalgaya atıp banyoya geçtim. Ilık su ile ıslattığım havluyu alıp odasının kapısını tıklattım. "Gel" Dediğini duyduktan sonra içeri girdim. Eşofmanı giymiş öylece beni bekliyordu. Elimdeki havluya attığı sorgulayan bakışları altında yanına gittim. İlk olarak boynuna değdirdiğimde bir an irkildi.
"Yıkanamayacağın için bu şekilde silmemiz lazım" dedimde başıyla onayladı.
Vücudunu sildikten sonra önce alçılı kolunu daha sonra başını en son sağlam kolunu geçirip tşörtünü giydirdim. Beraber salona geçtiğimizde onu masaya oturtup ben yemekleri getirmek için mutfağa geçtim. Bütün herşeyi getirdikten sonra en son masaya otırduğumda yüzünde hem merak hemde tedirginlik vardı. Ne konuşacağımızı bilmediği için kötü bir konuşma olmasından korkuyordu. Çorbaları kaselere çektikten sonra sessizliğini bozarak " Ne konuşacaktık"Diye sordu.
"önce yemeğimizi yiyelim. Daha sonra konuşuruz."
Fakat çorbasını içerken sık sık bakışları bana değiyor stresten yemeğini yiyemiyordu. Daha fazla bende beklemek istemediğim için elimdeki kaşığı masaya bırakıp bakışlarımı ona çevirdim. Oda benim gibi kaşığını bıraktığında dikkatlice yüzüme bakıyordu.
"Savaş" deyip derin bir nefes aldım.
"Ben seni affetmek istiyorum" Konuya bodoslama dalmak benimde istediğim şey değildi fakat yaşanılan olaydan sonra konuyu evirip çevirmenin mantığı yoktu. Kocaman gözlerle bana bakarken ne dediğimi anlamaya çalışıyordu.
"Tekrarlar mısın"
"Seni affetmeyi istiyorum"
Önce bir kaç saniye boş boş yüzüme baktı. Söylediğim şeyi algılamaya başladığında kocaman olan gözlerine ağzı da eşlik etti. Şaşkınca aralanan dudaklarından bir nefes çekti içine.
"Affettin mi beni?" diye sordu heycanla.
"Hayır" Yüzündeki o heycan bir an söner gibi oldu
"Savaş, hani demiştin ya. Sen affetmeyi istemiyosun bile diye. Ben artık seni affetmek istiyorum. Bu sana bağlı aslında. Nasıl olur bilmiyorum. Affedebilir miyim bilmiyorum. Naparsın ne edersin bilmiyorum. Ama artık çabana kayıtsız kalmak istemiyorum. Uğraştığın şeylere duvar örmek istemiyorum."
"Dilan" diye fısıldadı dudakları arasında.
"Söz vermiyorum Savaş. Yapabilir miyim bilmiyorum. Yaşadıklarımı unutup sana yol alabilir miyim bilmiyorum. Ama artık ben seni affedebilmek istiyorum."
Masanın üstündeki elini uzatarak elimi tuttu. Baş parmağı elimin üstünü okşarken yüzünde çok güzel bir gülümseme vardı.
"Sana söz Dilanım. Bu verdiğin şansı boşa çıkarmayacağım. Sana tekrar o duvarları ördürmeyeceğim. Söz güzelim. Beni affedebilmen için herşeyi yapacağım"
"Hee bu arada. Sürekli karıcım karıcım diye dolanma etrafımda. Vallahi kusasım geldi o kelimeden"
"Ama karımsın"
"Değilim Savaş. Ben hala bir Bolatlıyım."
"Allah katında nikahlıyız ama"
"Yapma Savaş. O. Nikahın gözümde zerre hükmü yok benim. Bizim burda o nikahı kime kıyarlar Savaş. Kumalara. Tamam harama günaha bulaşmayacak nikahımız var. Ama benim için onun bir önemi yok"
"Özür dilerim. Çok özür dilerim Dilan. Ben bir an düşünemedim. Ama sen iste hemen yarın kıyalım resmi nikahı"
"Dur bismillah. Ne nikahı. Daha seni affetmedim Savaş."
"Tamam. Haklısın. Acele etmek yok. Herşey sırasıyla. Önce beni kendimi affettiricem. Sonra da sana reddemeyeceğin bir evlilik teklifi yapıcam"
"Bu kadar emin olma bence" dedim gülümseyerek.
"Eminim Dilan. Sana yeminim olsun. Affettiricem kendimi. Uğrunda gerekirse canımı vericem ama sana kendimi affettiricem"
Yemeğin ardından birer kahve yapıp salona geçtik. Tabi öncesinde hala üzerimde duran elbiseyi tayt ve tişörtle değiştirdim. Hafiften uyku bedenimi ele geçirmeye başlasa da kahve uykumu açardı.
"Sen uyu. Benim yüzümden uykundan olma" Yanıbaşımda konuşan adama çevirdim bakışlarımı.
"Yok sorun değil. Ağrın olur başka bişey olur. Zaten az saatimiz kaldı. Zaman dolsun öyle uyuruz"
"Bişey olursa seslenirim ben sana uykusuz kalma"
"Ya seslenemezsen. Sıkıntı değil Savaş. Zaten işe gitmeyeceğiz bir süre. O zamanda dinleniriz"
Onun zaten gitmeyeceği belliydi de benimde onunla evde kalacak olmama neden bu kadar şaşırdı bilmiyordum. Aslında bunu neden yaptığımı kendim de anlamış değildim. Ne hali varsa görsün diyemiyordum artık. Ona bişey olma korkusunu yaşadıktan sonra gözümü üstünden ayırmak istemiyordum.
Sabaha kadar biraz sohbet ederek. Biraz iş konuşarak vakit geçirmiştik. Doktorun uyanık kalsın dediği süre dolduktan sonra ikimizde odalarımıza çekilip uykuya kendimizi bıraktık. Herkesin uyandığı saatlerde biz yeni uyumaya geçmiştik. Çok şükür ki bu saate kadar hiç bir aksilik çıkmamıştı.
Neredeyse bir haftadır aynı evin içinde sabahtan akşama kadar birlikte vakit geçiriyorduk. O sabah daha uykuya yeni dalmışken çalan kapıya ikimizde uykumuzdan uyandık. Kapıda Hafise Sultan ve Serhat ağayı görmek şaşırtmamıştı. Ben geceden gelmelerini beklerken sabahın ilk saatlerinde kapıya dayanmak için geç bile kalmışlardı. Onlara durumu açıklamak için bile gözlerimizi açık tutamadığımızı farkettiklerinde odalarımıza geçmiştik. Uyandıktan sonra Hafise Sultan ne kadar konağa gelmemize ısrar etse de Savaş başbaşa kalma imkanını değerlendirmek için kabul etmemişti.
Şu geçen bir haftada ara ara didiştiğimiz anlar olsa da ikimizde sakin kaldığımızda nasıl iyi anlaştığımızı birkez daha görmüştük. Hatta Azad eve geçmiş olsuna gelmiş Savaş ne kadar kudursa da Azadın onu affetmem konusundaki fikirlerini anlatınca sessiz kalmıştı. Yani en azından çabalamıştı. Çünkü beni istiyosa onu kabul etmek zorundaydı. Ailesiyle görüşmeyebilirlerdi. Azadla samimi olmak zorunda da değildi. Ama benim görüşmeme engel olamazdı.
Bugün kahvaltıdan sonra Savaş salonda tv izlerken ben bilgisayardan ay sonu faturalarını kontrol ediyordum. Kapı sesini duyduğumuzda ikimizde birbirimize baktık. Biri mi gelecekti?
Kapıyı açtığımda sevgili görümcem canım arkadaşımı ve abimi görmeyi beklemiyordum. Elindeki çantayı ellerime tutuşturduktan sonra salona ilerledi. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken abimde kucağında oğlu ile içeri girdi.
"Siz nasıl hala ve dayısınız" diye isyanını dile getirdi Şilan. Biz anlamsız gözlerle birbirimize bakarken "çantası burda. İçinde herşeyi var. Kahvaltısını etti. Öğlen bir çorba makarna falan yapsan yeter. Akşama kadar size emanet. Vallahi kocamla başbaşa takılacağız bugün. Hadi görüşürüz"diyip abimin elinden tutup önce salondan sonra evden çıkıp gittiler. Kapanan kapı sesiyle kendimize geldiğimizde bakışlarımız Miracı buldu.
"Neydi şimdi bu" Dedim sonunda
"Valla bende anlamadım ki. Çocuğu koydu gitti bunlar"
"Acıcık siz bakcekmişiz bana öyle didi annem. Onlay başbaşa gezçekmiş" Miracın açıklamasıyla kahkaha atmaktan geri kalamadım. Küçük adamı kucağıma alıp yanaklarını koklayarak öptüğümde benim canıma minnetti. Zaten çok özlemiştim.
Miraç dayısı ile tabletten oyun oynarken ben öğle yemeği için sipariş ettiğimiz hamburgerleri hazırlıyordum. Annesi çorba demiş olabilir ama çocuk bize emanetse ne yedirdiğimiz de bize aittir. Yani işin aslı beyefendinin ısrarlarına karşı gelemediğimiz daga doğru bir tabirdi sanırım. Mutfakta masayı hazırladığımda onları da çağırdım ve beraber karnımızı doyurduk.
Akşam Miraç kollarımda uyuduğunda onu odama yatırıp salona geçtim. Ben onun enerjisine alışıktım fakat dayısı için aynısı geçerli değildi. Salona geldiğimde iki seksen koltuğa uzanmış haldeydi.
"Maşallah ne bitmez enerjisi varmış" dedi sesimi duyduğunda.
"Öğlen uyumadığı için erken bile pes etti" Yüzündeki şaşkın ifadeye güldüğümde diğer koltuğa da ben uzanmıştım. Daha kıçımı koyalı bir kaç dakika olmuştu ki kapı çaldı. Bizim çifte kumrular mutlu mutlu gelip oğullarını alıp gittiler.
Son bir iki gündür dikkat ettiğim şeyse Savaşın sürekli başını kaşımasıydı. Boyunluğu çıkmıştı ama alnındaki bandaj ve kolundaki alçı hala durduğu için duş alamıyordu. Tek başına saçını da yıkayamıyordu. Benden de isteyemiyordu. Daha fazla bu haline dayanamayıp "saçını yıkayalım mı" diye sordum.
"Nasıl olacak ki. Halim malum"
"Ben hallederim. Seslenince gel banyoya"
Lavabonun önüne bir sandalye koyup başını rahat geri atabilmesi için sandalyenin üstüne iki tane minder koymuştum. Banyoya geldiğinde kurduğum düzeneğe gülümseyerek baktı ve oturdu. Başini geri attığında önce saçlarını ıslattım. Şampuanı masaj yaparak saçlarına yedirdiğimde gevşediğini hissediyordum. Aynı işlemi iki kez tekrarladığımda rahat bir ifade vardı yüzünde. Sonkez saçlarını durulayıp havluyla sardım. O yaslandığı yerden kalktığında hala sandalyede oturuyordu. Havluyu ellerimin arasına alarak saçlarini kurulamaya başladığımda gözleri yüzümün her bir zerresini dikkatle izliyordu. Dolaptan aldığım kurutma makinesini açarak saçlarını kurutmaya başladım. Yaptığım işe o kadar odaklanmıştım ki "Dilan" diye seslendiğinde anca kendime gelmiştim. Sonrasında ise ben ne olduğunu anlayamadığım kadar kısa bir sürede sağ yanağıma tüy kadar bir öpücük kondurup geri çekilmişti. Ben şaşkınca elimi yanağıma atıp bir iki adım geri çekildiğimde oda ne yaptığının farkına varmış gibi elini dudaklarının üstüne koydu
"Özür dilerim Dilan. Bir anda oldu. Bende anlamadım. Özür dilerim"
Oysa kızmamıştım. Neden kızmamıştım. Kızman lazımdı. İzinsiz öptüğü için kızmam gerekirken neden sadece heycanlanmıştım.
"Dilan bişey söyle nolur"
Ne diyecektim. Kızmadım desem olmaz. Kalbim neden çıkacak gibi hızlı atıyordu. Midem neden kıpır kıpırdı. Neden travmam tetiklenmedi. Neden korkmadım.
"Dilan. Özür dilerim. Çok özür dilerim"
"Savaş lütfen bir daha böyle ani hareketler yapma." dedikten sonra banyodan çıkıp kendimi odama attım. Kapı önünde hala sesi geliyordu. Fakat ben beni öptüğü andan çıkamsıyordum. Bu öpücük bile değildi ki sadece yanağıma kücücük belli belirsiz bir buse kondurmuştu. Bu bile kalbimin ritmini değiştirmişti.
Kapı önündeki adamın sesinden bile korkusu anlaşılıyordu. Affettirmeye çalışırken yanliş bişey yapıp beni kaybetmekten korkuyordu. Kalp atışlarım biraz düzene girdiğinde dayandığım kapıyı açtım. Karşımda Savaşı yaşlı gözlerle görmeyi beklemiyordum. Bu kadar çok mu korkuyordu.
"Dilan özür dilerim. Bir an hislerime engel olamadım. Ama söz birdaha izinsiz asla böyle bişey yapmayacağım" Sol gözünden yanağına doğru süzülen yaşı izledim
"Savaş tamam kızmadım. Gerçekten kızmadım. Ne tepki verecepimi bilemedim. "
"Kızmadın mı" dedikten sonra yanağındaki yaşı sildi.
"kızmadım.Ama sen yine de bidaha böyle bişey yapma olurmu"
"Söz Dilanım. Birdaha iznin olmadan asla böyle bişey yapmayacağım"
"Tamam o zaman. Yorulduk bugün. Yarında konağa gideceğiz. Uyuyalım mı?"
Birbimize iyi geceler diledikten sonra ikimizde odalarımıza çekildik. Saniyelik masumane bir öpücük beni böyle bir hale getirdiyse. Ya birgün gerçekten beni öperse ne yapacaktım ben?
Çok beklettim biliyorum. Ama açıklamada da dediğim gibi yoğunluğum artık bitti sayılır.
daha sık bölümler atmaya çalışacağım.
Anlayış gösterdiğiniz için hepinize teşekkür ederim😘💕
eee nasılsınız görüşmeyeli.
bölümü beğendiniz mi?
Savaş kendini affettirebilecek mi?
Peki Dilanın böylesine küçücük bir öpücükle kendinden geçmesi 🤭
Yorumlarınızı alabilir miyim
Dilan?
Savaş?
Yeni bölümde görüşmek üzere canlarım.
Oylarınızı unutmayın olur mu?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |