
Savaşın sofranın ortasında dediği şeyle hepimiz şaşkın ördek gibi bakakaldık.
"Nasıl yani?" Gerçekten de?
"Biliyorum. Bazı şeyler için geç kaldım. Ama ben en başta Dilan olmak üzere hepinizin gönlünü geri kazanmak istiyorum. En baştan başladım. İlk yapmam gerekenden." Bunu derken yüzük parmağımı okşuyordu. "Şükür ki Dilan kabul etti. Şimdi müsadeniz olursa. Allah'ın emri için kapınızı ailemle çalmak istiyorum" İşte bu kadarını beklemiyordum. Yani hiç birimiz beklemiyorduk.
Babam olanlardan memnun şekilde gülümseyerek başını aşağı yukarı salladı. "müsaitiz evladım" Hadi amaaa. Şaka mısınız? Ne istemesi?
Yemekten sonra keyif kahvelerini içerken abimin keyfi çok daha fazla yerindeydi. Karşında babam olduğunu umursamadan fincanı masaya koydu ve geriye doğru yaslandı. Yüzündeki sırıtışı ben çok iyi tanıyordum. Bunun altından kesinlikle bir bok çıkacaktı.
"Eeee müstakbel damat. Saatte bayaa geç oldu. Ne demişler artık. Evli evine köylü köyüne.. "
Yazık Savaşın yüzündeki şaşkınlık fazlasıyla komikti "Ne?" diyebildi sadece. Kabul bu kadarını bende beklemiyordum.
"Ne ne oğlum. Nikah yok. Düğün yok. Bişey yok. Öyle parmağına bir yüzük taktın diye bitti mi herşey. Hem daha senin çok işin var. Gidecen anana babana diyecen. Çiçeğini çikolatanı hazır edecen falan. Demi baba?"
Tüm bakışlar babama döndüğünde yavaşça sakallı çenesini kaşıdı. "Oğlum doğru der. Nikahsız bir adamla kızımı aynı evde koymam. Sen git anana babana durumu izah et yarın akşam bekliyoruz"
Savaş son bir umut bana baktı. Ama istediğini bulamayınca el mahkum ayaklandı. O evden çıktığı gibi abim ve Şilan kahkasını koyverdi.
"Daha dursun o it. Ben neler edecem ona görecek. Elime vermiş böyle bir imkan dansöz gibi oynatmaz mıyım ben onu" Babam ve annemde gülünce bu işin eğlenceli olacağınu anladım.
Savaşın gitmesi ile ben yatmayı planlarken annem Şilanla beni avına takmıştı. Annem evinde özellikle de mutfağında yabancı sevmediği için çoğunlukla her işini kendi görmeye çalışırdı. Gülsüm teyze vardı anneme her konuda yardım eden. Birde kızı Sevgi. Eşi Necdet amca daha çok bağ bahçe işleriyle meşguldü.
Akşam dememiş hepimizi mutfağa tıkıştırmıştı annem. Gelecek olanlar sanki yabancıymışda ben ilk kez görücüye çıkacakmışım gibi telaşeye girmişti. Annem ve Gülsüm teyze börek açarken Şilan ve ben sarma sarıyorduk. Eveeet. Gecenin bir saatinde. Çünk günler çuvala girmişti. Yazık Sevgi ise esneye esneye tatlının şerbetini karıştırıyordu. Sonunda elimizdeki işler bittiğinde kalanı da sabah hallederiz dedi. Kalanı???
Sabah daha horozlar bile ötmeden annem hepimizin başına dikilmişti. Hızlı bir kahvaltı sonrası. Köşe bucak temizliğe girişmiştik. Sanki gelecek olanlar benim odama girecekti!?!. Camlar kapılar silinmiş, halılar silkelenmişti. Annemin eksik dediği son kalan hazırlıkları da yaptığımızda akşam üstünü etmiştik. Etmiştik de bizde bitmiştik. Birde bu yorgunlukla akşama misafir ağarlayacaktık. Dilan benden hevesli odamda dolabımı kurcalıyordu. Ona göre çok daha şık elbiseler giymem lazımdı fakat ben inat yapar gibi zamanında Savaş beyin beğenmediği elbiseleri giymekte kararlıydım. Malum buranın oluru buydı değil mi??
Açık yeşil üstüne beyaz çiçekleri olan. Diz kapağı hizasında kısa kollu hiç bir dekoltesi olmayan elbiseyi üstüme geçirdim. Saçlarımı açıl bırakıp önden iki tutamını örerek arkada birleştirdim. Yüzümde varla yok arası makyajla hazırdım. Şilan topuklu diye tuttursada ben ev terlikleri ile gayet mutluydum.
Onların gelmesine yakın abim Şilanı babasının evine bırakmıştı. Çünkü hanımefendi erkek tarafı olduğunu söyleyip kaçmıştı. Kapı çaldığında şuana kadar pek kendini belli etmeyen heycan ufaktan içimi titretmişti sanki. Kapıyı açtığımda en önde Serhat ağa vardı. "Selamun aleyküm" diyerek içeri girdiğinde arkasında Hafise sultan üzerine giydiği siyah yöresel elbisesi ile gülümseyerek bana bakıyordu. Kapı önünde önce kısa bir dua seansı yaptıktan sonra oda içeri girdi. Hemen arkasından beni az önce erkek tarafıyım diye satan arkadaşım vardı. Elinde kocaman bir çikolata kutusu. En son ise siyah takım elbise içinde elinde tuttuğu kocaman ve rengarenk lale buketi ile bana bakan müstakbel kocam. Ay böyle diyince de bir garip oldu sanki. Ben üstümdeli elbiseye bakarken yüzünde ufakta olsa bir buruşma bekledim ama o aksine gözlerinde daha büyük bir patlama ile baktı. "Çok güzelsin" derken elime çiçekleri uzattı.
Herkes salonda otururken annemin kaş göz işareti ile kahveleri yapmak için mutfağa ilerledim. Hemen arkamdan pıtı pıtı gelen Şilan diğer herkesin kahvesini yaparken bana.sadece savaşın ki kalmıştı. Madem bu kadar heveslisin Savaş bey görelim bakalım ne kadar seviyormuşsunuz benii. Kahvenin içine ne kadar baharat bulduysam doldurdum. Sudan medet umamasın diye onun içine de tuzu boca ettiğimde Şilan kıs kıs gülüyordu.
"Vallahi öldüresin var senin abimi"
"Yok daha çok çektirmek için sağ lazım bana" dediğimde gür bir kahkaha attı.. Şilan büyüklere kahveleri uzatırken ben Savaşın kahvesini götürmüştüm. Akıllı adam önce kokladı. Ardından bana sonra kardeşine baktı. Aldığı cevap ise kardeşinin dişlerini alt dudağına geçirerek başını sağa sola sallamasıydı. Omuz silkerek fincanı dudaklarına götürdü. Göreceğim ben seni şimdi!. Tek dikişte kahveyi içince derin bir öksürük tuttu. Yazıııık!! Yavrum sudan medet umarak hızla bardağa uzandı. Ama sonuç?! Daha felaket bir öksürük. Herkes aman noluyo derken o almaya çalıştığı nefeslerinin arasından bana bakıyodu. Baksındı. Bananeydi. Abimin uzattığı temiz suyu kana kana içti. "İyiyim.bişey yok" dedikten sonra bana döndü. "Ellerine sağlık çol güzel olmuş" Eh bi zahmet.
Sonunda Serhat ağa söze girdi.
"Eee Yaşar ağa sebebimiz malum. Allah'ın emri peygamber efendimiz kavli ile. Kızınız Dilanı Oğlumuz Savaşa istiyoruz"
Babam herkeste gözlerini gezdirdi. "Şimdi Serhat ağa. Benim kızım kıymetlidir. Ailemizin çiçeğidir. Benden sonra abisi var onunda rızası önemlidir" diyince herkesin gözleri abime döndü.
"Sağolasın babam ellerini öperim. Babamında dediği gibi kardeşim bitanemizdir. Bence adet yerini bulmalı erkek tarafı kız kapısını üç kere arşınşamalı" diyecekken Savaşı tekrardan bir öksürük tuttu.
"Diyarım. Canım kardeşim. Dostum. Neden. Öyle diyosun şimdi. Etmr gözünğ seveyim"
Herkes kıkırdarken babam sözü tekrar aldı.
"Yok oğlum. Yabancı insana edilir o. Şükür el değiller. Ama sonuçta evlenecek olanda ben değilim. Kızıma da sormak icap eder. Sen ne dersin yavrum. Var mı bu adamda gönlün" Savaşın hevesli bakışları bu defa bana döndü. Verir miyim sana o lafı ben? Boynumu büktüm. Bakışlarımı ellerime diktim. Utangaç utangaç süzüldüm. "Sen nasıl uygun görürsen baba" Yazık Savaşım burdan da istediğini alamayınca oturduğu koltukta iyice küçüldü.
Babam tekrar herkeste gözlerini gezdirdi. Özellikle Savaşta daha uzun süre.
"Önceden yaşananları sildik unuttuk eyvallah. Önce hala sana sevdalı kızım hatrına, sonra dostum olan baban hatrına, en çokta çocukluğunu merhametini bildiğim o küçük Savaş hatrına. Ben kızımı sana vermiyorum" Savaş korkudan büyümüş gözleri ile babama baktı. "Ben kızımı önce Allah'a sonra sana emanet ediyorum. Umarım aynı hatalatı tekrar yapmazsın. Çünkü bu defa kimsenin hatrını görecek kadar sabırlı bir baba olmayacağıma emin olabilirsin"
"Emanetin gönlümün de başımında üstündedir Yaşar ağa. Tekrar aynı hataların yaşanmayacağı üstüne yemin ederim"
"O zaman hayırlı olsun diyelim"
Sonuca vardıktan sonra önce büyüklerin ellerini öptük. Daha sonra abim ve Şilanla sarıldık. Serhat ağa çıkardığı yüzükleri Şilana uzattı. Oda hazırşadığımız tepsiye dizerek yanımıza geldi. Küçük adam ortadaki masanın üstüne çıkmış annesiyle birlikte tepsiyi tutuyordu. Babam. Yüzükleri parmağımıza geçirdi. Serhat ağa tam makasa uzanmıştı ki. Mirza makasın üstüne elini koydu. "Matas tesmiyooo" Herkes gür bir kahkaha atarken aynı anda cüzdanlarına uzandı. Dayısı iki dedesi hatta babası bile. Tepsinin içine paralar kondukça gözleri ışıldıyordu. "Allaaaa zengin ooduumm" Tekrar kahkaha atmamıza sebeb olmuştu.
Yüzükler takılmış, ikramlar servis edilmişti. Saat iyice geç olunca herkes yavaştan ayaklandı. Savaşı asıl dumura sokacak olan şey şimdi bbaşlayacaktı.
"Dilan sende hazırlan ben annemleri bıraktıktan sonra çıkarız yola"
" Hayrola damat nereye?" Abim ellerini arkada birleştirmiş tek kaşı havada sormuştu.
"Eveeee" Çok rahat.
"Orda duracaksın iste. Ne evi hayırdır."
"Nasıl yani. Ne diyosun Diyar? "
"diyorum ki nikahsız kardeşimle aynı evde kalabileceğini sana düşündüren ne?"
"İmam nilahlı karım olması. Üstelik daha düne kadar kardeşinle aynı evde kalıyordum zaten"
"O herşeyi başa sarmadan önceydi. Sen dedin en baştan başlamak istiyorum diye. O yüzden" dedikten sonra hafiften öne doğru eğildi. "Nikah olmadan kardeşimle aynı evde kalamazsın"
"Nasıl olacak peki?. On beş gün sonra zaten nikah düğün kına hepsi olacak"
Bide o vardı. Ne desek vazgeçiremediğimiz. Kınası düğünğ herşeyi olacaktı. Ona kalsa araya nişan da sokuşturacaktı da şükür ondan vazgeçirebildik. Anneler yetişmez dese de o delinin şeye tutunmasıa gibi tutturmuştu. Ben herşeyi halledicem derken kendinden çok emindi.
"İşte o güne kadar işe burdan, baba evinden gidip gelecek" İşte bundan benimde haberim yoktu
"Delirdin mi abi. Hergün onca yol çekemem vallahi"
"Beni ilgilendirmez. Nikahsız aynı evde kalamazsınız."
"Bende hergün o yolu çekemem"
"çekmeyeceksin zaten". Bunu diyen annemdi. Tüm bakışlar ona döndü.
" On beş gün dediniz susturdunuz. Ne işe gitmesinden bahsediyon sen?. Bunun hazırlığı eşyası herşey ne olacak. Yok iş miş izin mi alıyon napıyon beni ilgilendirmez. Ama düğüne kadar işe gitmek yok. Kusura bakma gelinliği kınalığı ben denemiyecem üstüme." Hadi buyur burdan yak.
"Ya anne-"
"Doğru der dünürüm. Daha çeyizi var mobilyası var. Eşyası var"
"Hafise sultan yapma"
"mobilya eşya hiç birine karışmayın o bende" Savaşta konuya dahil olunca iyice çorbaya döndü ortalık. Ve sonuç? Düğüne kadar izinliyim...
Geçen bir haftda annem resmen içimden geçmişti. Bir defa gelinlikçiye gitmiştik. Kına için bindallımı seçmiştim ama gelinlik hala belli değildi. Vakit yoktu diktirrmezdik. Hazırlar içime sinmiyordu. Hepsi çok fazla gösterişliydi. Benim beğendiklerimi ise anneler beğenmiyordu. Savaş salon yerine köyde ki meydanda yapmak istemişyi düğünü. Bunun için büyük bir organizasyon firması ayarlamıştı. Haft içinde çeyiz aliş verişine çıktığımız bir günde Aydın aramış bir imza için acil çağırmıştı. Annemleri bir yere bırakıp bir saatliğine şirkete geçmişyim ama ortalıkta ne dosya ne de imza vardı? Kendimi Savaşın odasında ve dudaklarımı onun dudaklarında bulmuştum. Adam resmen aç kalmiş gibi saldırmıştı. Zorla ayrıldığım kollarından sonra annelerin yanına geçip işimize devam etmiştik.
Şuan ise uçakta İstanbul'a gidiyorduk. Gitmemek için dünya savaş versemde sonuç? Uçaktaydım. Ortak iş yürüttüğümüz birinin kızının düğünü vardı. Gitmemek çok büyük ayıptı. Savaş orda hiç bişeyin aynı kalmadığını hatta o lanet evi sattığını ayrı ev aldığını. Geçmişi hatırlatacak hiç bişey olmayacağının sözünü vererek beni, ikna etmişti. Düğünün olacağı otelde bize ayrılan odada hazırlandıktan sonra aşağı inmiştik.
Siyah ince askılı ve derin yırtmaçlı elbisenin, askıları ve göğüs çizgileri küçük taşlardan yapılmıştı yırtmacı neredeyse kalçama kadar uzanıyordu. Taşların renginde ayakkabı ve çantayla kombini tamamlamıştım. Savaş yırtmaca ve dekolteye homurdansa bile asıl takıldığı nokta kırmızı rujla belirginleştirdiğim dudaklarımdı.
Bir saat önce düğün mekanına inmiştik. Gelin damat içeri girdikten sonra Savaşla dans etmiş masaya oturmuştum. Şuan savaş diğer iş yaptığı adamlarla bir masada kısa bir sohbet ediyordu. Telefonumdan Şilanla mesajlaşırken üzerimdeki dik bakışları hissettim. Başımı kaldırıp etrafa bakındığımda o gözlerin sahibini buldum. Bütün vücudum öfkeyle kasıldı. Oydu. Yağmur!!
Dik bakışlarımı ondan çekmedim. Oda bana aynı şekilde bakmaktan geri kalmadı. İkimizde öfkeliydik. Daha sonra adım attı. Bana doğru. Çekinmeden rahatça. Üzerinde kırmızı ultra mini bir elbisesi vardı. Siyah çantasını masanın üstüne bırakıp beni baştan ayağa süzdü.
"İyi bari" dedi ukalaca. "Geçen zaman sana kadın olmayı öğretmiş"
"Ve sen halaa aynı sürtüklüğüne devaö ediyorsun" dediğimde öfkesi daha da harlandı.
"Ne o Savaşı böyle mi etkiledin? Baktın eski köylü halin işe yaramıyor. Birde bunları mi deniyeyim dedin"
"Yoo ben onu o kapıdan gittiğim gün burakmıştım. Lakin o beni bırakmadı. Yoksa benim için yaptıkları gelmedi mi kulağına. Ah çok yazık. Keşke vaktim olsaydı sana anlatmak için. Amaaa malesef kıymetli vaktimi evli adamların yatağında süs köpeği olanlar için harcayamayacım"
Hırsından köpek gibi soluyordu. "Evliyken beni yatağına alan kocam dediğin adamdı. Sende ordaydın hatırlarsın. Biz gözünün önünde sevişirken. Sen bize hizmet ediyordun"
"Ben geçmişi unutmadım ama sen sürüklenerek kapı dışarı edildiğin günü unutmuşa benziyorsun. Ne o yoksa şuan kanca taktığın Haldun beyin karısı öğrendi mi kocasının yatağında olduğunu. Ah be yağmur. Hep evlilere kapatma oluyorsun"
"Haddini bil!" Diye kükredi. "İstesem şuan tekrar savaşı elinden almam dakikalarımı alır. Eminim hala onunla sevişmemişsindir. Malum kendisine teca-" Cümlesine devam edemeden kolundan yakaladığım gibi ardımdan sürüklemeye başladım. Bu kadarı fazlaydı. Çok bile sabretmiştim. Tırnaklarım etine etine batarken. O bırakmam için çığlık atıyordu. İyiki müzik vardı da onun çırtlak sesini duymuyordum.
Düğün alanından ayrılıp sessiz bir koridora çektikten sonra elimi kolundan çektim. Neye uğradığını anlamadan açıl bıraktığı çakma sarı saçlarını eline doladım. Başını arkaya yatırdığımda acıyla çığlık attı.
"Bana bak kahpe. Senin o ağzına önce kürekle tezek doldurur sonra dikerim ki bir daha konuşamazsın."
"Bırak beni varoşş"
Daha çok asıldım saçını. Diğer elimle sertçe çenesini kavradım.
"Sana öyle bir varoşluk yaparım ki aklın şaşar. Ne benim adımı nede kocamın adını bir daha ağzına sakız edersen seni ömrü hayatında görmediğin şekillere sokarım. Eski Dilan yok senin karşında. Kim olduğumu öğrenememişsin anlaşılan." Daha çok sıktım çenesini tırnaklarım güzel bir iz bırakmıştı.
"Şimdi aç kulaklarını iyi dinle. Bir daha çevremde yakınımda seni görürsem ne mal olduğunu öyle bir ortaya dökerim ki insan içine çıkacak yüzün kalmaz. Söylesene kaç adamın orospususun. Biliyor mu yattığın adamlar 4 tane çocuk aldırdığını" Dediklerimle gözleri açıldı
"S-sen nasıl? "
"Beni çok hafife almışsın yağmur. Çok çok. Bir daha densizlik ettiğini görürsem. Görmeyi geç duyarsam seni bu aleme rezil ederim. Değil İstanbul'da. Türkiye'de kalacak yerin olmaz" Çenesindeki elimi iterek bıraktım. Ama saçları hala elimdeydi. Son kez iyice asıldım saçlarını. Tekrar bişey diyeceğim sıra adımın seslenildiğini duydum.
"Dilan!! " Bu savaşın sesiydi. "Ne oluyor burda?"
O an elimden kurtulduğu gibi yaşli gözlerini Savaşa dikti.
"bir anda saldırdı. Delirmiş bu kadın. Neye uğradığımı anlamadan saldırdı bana şu halime bak Savaş" Hıçkırıkları arasında söyledikleriyle nevrim döndü. Yüzüne yapıştırdığım tokadımın sesi koridoru inletti.
"Sen kaşındın Yağmur. Seni uyarmıştım. Bundan sonra kendine yaşacayak yeni bir ülke bul!! " Tekrar salduracağım sıra Savaş belimden tutarak geri çekti.
"Karım nerde ne yapacağını bilir. Şuan bu haldeysen bunun sebebi senin gurursuzluğun. Şimdi defol burdan. Bir daha seni çevremde görmeyeceğim"
Sözünü söyledikten sonra elimi tuttuğu gibi asansöre doğru yürüdü. Sinirden ağlamak üzereydim.
Bize ayrılan odaya geçtiğimde Savaşın ne zaman aldığını bilmediğim çanta yatağın üstüne fırlatıldı.
"Ne yapıyosun Dilan sen. Saldırmak ne demek"
"kes sesini?!?. Senin yüzünden"
"Ne? "
"O kadın bu cesareti senin yüzünden buluyo. Ne dedi bana biliyo musun. Seni yeniden ele alması dalikalarını almazmış. Neden çünkü zamanında ona bu fırsatı vermiştin"
"Dilan ba-"
" Kes diyorum. Hani hiç bişey olmayacaktı. Hani geçmişten hiç bişey önüme çıkmayacaktı. Yine rezil bir konuma koydun beni"
"Güzelim bir sakin ol bir dinle"
"Neyini dinliyeyim Savaş neyi? Gelmeyeceğim dedim sana. Biliyodum bişey olacağını biliyodum."
"Dilan"
"Git Savaş seni bu akşam görmek iste-" Bir anda dudaklarıma bastırdığı dudakları cümlemi kesti. Hızla omuzlarından iterek suratına bir tokat yapıştırdım. Ama bu onu durdurmadı. Tekrar üzerime geldi bu defa daha sert yapıştı dudaklarıma yine ittim. Yaşlı gözlerini umursamadan tekrar bir tokat attım.
"Gir diyorum. Defol git Savaş" Sol gözünden tekrar bir yaş düştü.
"Peki. Madem böyle iyi hissedeceksin. Ama sakinleşince bana anlatmam için fırsat ver" dedikten sonra sağ gözünden düşen yaşı sildi. Yönünü çevirdi. Kapıya doğru bir adım atmıştı ki ne olduysa o an oldu. Yakalarından tuttuğum gibi kendime çevirdim. Bu defa hırsla dudaklarına yapışan bendim. Ama onun gibi sadece bastirmadım dudaklarımı. Hırsımı öfkemi kusar gibi. Hıncımı ondan alır gibi ısırarak öpüyordum onu. Karşılık almam ise bir saniye gecikmedi. Aksime o sakindi. İzin veriyodu. Öfkemi üzerinden çıkarmama izin veriyordu.
Sanırım bir yere kadar sakin kalabilmişti. Sonunda hırlayarak üzerime daha çok eğildiğinde onun da öpüşleri en az benim kadar hırçınlaştı. Ellerini kalçama sararak beni kucağına aldı. Bacaklarımı beline dolamamı sağladı. Bir eli kalçamdayken diğeri çıplak bacağımı okşuyordu. İçimde alev alan bişeyler vardı. Cayır cayır yanan bişeyler. Hattırladığım son şey soğuk bir çarşafa uzandığım ve sırtıma batan çantamdı...
Huuuh neler oldu öyle ya 😳
Sanırım yazdığım en uzun bölümdü.
Duygudan duyguya geçtiğimiz bir bölüm.
Diyarın yaptıkları için oh olsun diyenler 👍
Haftaya düğünümüz var a dostlar.
Buda demektir ki veda vakti yaklaşıyor. 🥲
Yağmurun ettiği neydi peki? Sürtük! 🤬
pekii ya son sahne?!
Hadi yorumlarda buluşalım.
Oy vermeyi de unutmayın haaaa..
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |