4. Bölüm
Nazlı Kerçin / LAZ İNADI / IV

IV

Nazlı Kerçin
nzlkrcn

Bugün itibariyle iki aydır seminer ve sunumlara devam ediyorduk. İlk başlarda sıkıcı olacağını düşündüğüm işin aslında yeri geldiğinde eğlenceli olabildiğini gördüm. Özellikle polis grubu ile fazlasıyla iyi anlaşmıştık bu dönemde. Son olaydan sonra Murat komiser ile arayı düzeltmiştik. Ve itiraf ediyorum o kadarda ketum değilmiş. Hatta bazı durumlarda neşeli bile sayılabilirdi. Haa bu arada hemşehri sayılırmışız. Ben Trabzobluyum. Oda Rizeliymiş. Aslında Karadeniz'in ormanlarını andıran gözlerinden tahmin etmeliydim. Normalde cımbızla ağzından laf aldığımız adam konu memleket olunca bülbül kesiliyordu. İkimizde de laz damarı olduğundan sanırım en çok inatlaşan bizdik.

 

Bu hafta ilk defa bir seminer şehir dışında yapılacaktı. Tekirdağda olacak seminerde sabahtan öğrencilere öğlenden sonra öğretim üyelerine sunum yapacaktık. Her biri için ayrı ayrı dosya hazırlamıştım. Buda bu hafta canıma okumuştu. Fırat daha çok teknik işlerle uğraştığı için bu sunum işleri bana kalıyordu. Cuma günü yapılacak olan seminere hazırlanırken çarşamba günü Fırattan aldığım telefon bizim işleri bozmuştu. Teyzesi vefat eden Fırat çarşamba akşamı acilen memleketi Sivas'a gitmişti. Gideceğimiz her yere onunla gittiğimiz için şuan ne yapacağımı kara kara düşünüyordum.

Perşembe sabahı çözüm üretemediğimden Feridun beyi aramak durumda kalmıştım.
"merhaba Feridun bey"
"merhaba zeynep hanım buyrun."
"Feridun bey. Bu hafta Fırat bize eşlik edemeyecek. Cenazesi çıktığı için acil memleketine döndü dün akşam. Biliyorsunuz heryere ulaşımı onunla sağlıyorduk. Bu hafta Tekirdağ için olan sunuma otobüsle kendim gideceğimi bildirmek için aramıştım" ne diyecektim adama beni götürün mü. En iyi yol buydu
"Zeynep hanım ben bu konuyu önce sayın bakanımla görüşüp size dönüş sağlasam olur mu?"
"peki siz nasıl uygun görürseniz. Haber beklıyorum sizden." Dedikten sonra telefonu kapatmıştım. Hazırladığım sunumun son kez üstünden geçip flaşa attıktan sonra bilgisayarımıda çantama koydum. Bu dönemde gelişen en güzel olaylardan biride aldığım ödemeydi. Nerdeyse aldığım iki burstan bile fazla olan ödemeyle biriken borçlarımın bir kısmını kapatmıştım. Birazıyla da sunumlarda giyebileceğim yeni ciciler almıştım. Ve hepsi benim bebeğimdi. Yaklaşık yarım saat sonra çalan telefonun ekranında Feridun bey yazdığını görünce hemen açtım.
"buyrun Feridun bey"
"Zeynep hanım. Bakanla görüştüm. Fakat otobüsle gitmenizi onaylamadı. Ya bizi escort eden polis ekibiyle yada bakan beyin aracıyla gelmenizi önerdi."
"aslında ben kendim gelebilirdim"
"bundan şüphemis yok. Fakat böylesi daha doğru. Siz kiminle gitmek isterseniz ona göre plan kurulacak " Bakanla gidemezdim. Zaten arabasında korumaları ve asistanı oluyordu. Birde sanırım bakanla seyehat etmek pek doğru gelmiyordu. Galiba polislerle gitmek daha mantıklıydı.
"Ben polislerle gelsem daha doğru olacak sanırım"
"siz nasıl isterseniz. Ben bize escortluk eden ekibe bildiririm zeynep hanım"
"peki teşekkür ederim. Yarın görüşmek üzere"
"iyi günler"

Akşam Eymen arayıp beraber gideceğimizi tekrardan bildirmiş sabahlar 7 bucuk gibi evin önünden beni alacaklarını söylemişti. Şuan saat sabahın altısı ve ben hazırlanmakla meşguldüm. Boğazlı kalın gri elbisemi üstüme geçirdim. Saçlarımı dalgalandırdıktan sonra açık bıraktım. Yatağın üstünden siyah çantamı ve bilgisayar çantamı alıp dış kapıya doğru ilerledim. Saat çoktan yedi çeyrek olmuştu bile. Portmantodan siyah topuklu botlarımı giydim. Üstüne siyah şişme montumu alıp evden çıktım. Fırat olsa neyse de bu gelen adamları kapıda bekletmem uygun olmazdı bu sebeble daha onlar gelmeden evden çıktım. Aşağıya indiğimde sabahın ayazı tokat gibi suratıma çarptı. Üşümemek için sürekli olduğum yerde kıpırdanıp duruyordum. Burnumun ucunun kıpkırmızı olduğuna emindim. On dakika sonra sokağın girişinde gördüğüm büyük çakarlı siyah minibüs geldiklerini gösteriyordu. Tam zamanında yoksa burda buz tutabilirdim. Araba önümde durduğunda arka sürgülü kapısı açıldı. "Geç mi kaldık" dedi şoför koltuğundaki Ömer. Yanında Murat oturuyordu arkada Eymen Yusuf ve tanımadığım iki kişi daha vardı. "Yok ben erken çıktım" diyerek arabaya bindim. Karşılıklı olan koltuklardan boş olan Eymenin yanına oturdum. "Hava buz gibi neden erken çıktın" dedi Yusuf.
"Bekletmek istemedim" diye açıklama yaptım.
"Burna bak kıpkırmızı olmuş" diyen Eymendi. Araba hareket ettiğinde Ömer aracın ısısını biraz daha yükseltti. Karşı koltukta oturan yabancı iki kişiye baktım.
"Merhaba. Zeynep ben" diyerek elimi uzattım.
"Kenan" dedi esmer olan. Sakin bir yapısı vardı. Yanındaki sarışın çocuk yüzünde çapkın gülümseme ile elimi kavradı. "Aytaç bende. Adınızı duyduk ama tanışmak bugüne kısmetmiş" Bende gülümseyerek elini sıktım. Serseri ama neşeli bir havası vardı. Bir an gözlerim dikiz aynasından Muratla kesişti çatık kaşlarla bize doğru bakıyordu. Umursamadan önüme döndüm.

Bakanı bulunduğu yerden alarak aracının arkasından takibe başladık. İçeride Eymen Aytaç ve benden başka pek konuşan yoktu. Çoğunluğu sessiz geçen yaklaşık 1 bucuk saat sonra Tekirdağ sınırları içerisine girmiştik. Sunum yapılacak fakülteye varmamız ise kırkbeş dakika sürmüştü. Ben direk konferans salonunda hazırlık yaparken bakan bey dekanın odasında görüşmedeydi. İçeride yanliz kalmaman için yanımda birini görevlendirilmesini istediğinde buna gönüllü olan Aytaçtı.

 

Aslında kafa çocuktu. Kelime oyunları insanı güldürüyordu. Ben hazırlıkları tamamlamak üzereyken yaptığı bir espriye kahkaha atmadan duramadım. Ay deliydi bu. Bizim gülüşmelerimizi bölen biranda açılan kapı oldu. Kapı ağzında bekleyen komiser "çık dışarı" diye emir verince Aytaç baş selamı verip yanımdan ayrıldı. Ee iyiydik.

"Keyfiniz yerinde galiba" dedi Murat.
"Muhabbeti sarıyor" derken projeksiyonu ayarlıyordum.
"Belli zaten maşallah sesiniz kapı önünden duyuluyor"
"Rahatsızlık mı verdik" diye tersleyince yüzü kasıldı. Uyuz herif.
"Estağfurullah. Ben yardım etsin diye görevlendirdim ama bizimki komedyenliğe soyunmuş belli"
"Vallahi espri anlayışı gayet iyi" diyerek perdeyi indirmek için ayağa kalktım. Oturduğum için kısalan elbisemi aşağı çekiştirerek perdeye doğru ilerledim. Arkamdan "tövbe estağfurullah" diyen sese doğru döndüğümde bakışları eteğimdeydi.
"Soğuk işlemiyor mu sana" Aa aaa sanane ayol!
"Yoooo" derken perdenin ipini çekerek aşağı indirip yerime oturdum. Yansımanın ayarlarını yaptığımda herşey hazırdı.

 

Hem sabah hemde öğleden sonra yapılan sunum fazlası ile yormuştu. Üstelik öğle yemeğinide pek yiyemediğimden şuan açtım. Gerçekten her fakülte aynı değildi. Yani en azından bizim oranın yemekleri daha güzeldi. Dönüş yoluna girdiğimizde İstanbula az bişey kalmişken Murat'ın telefonu çaldı. Arayan öndeki araçtaki Feridun beydi. Karşı tarafı dinledikten sonra "emredersiniz efendim" diyerek telefonu kapattı.
"Şehir merkezine girdikten sonra serbestiz. Eve kafar takibe gerek yok dediler" diye açiklama yaptı.
"Ee iyimiş bu. O zaman bizim Mahmut ustaya gidelim mi" diye sordu Eymen. "Tabi Zeynep hanım seyyar köfte severse." Üüff bayılırdım. Hele ki şu açlıkla çiğ tavuk bile yerdim. Tam düşüncemi bildirecekken benden önce başkasının sesi duyuldu
" İşi vardır Zeynep hanımın. Biz engel olmayalım. Ekipçe gideriz"diyerek istenmediğimi açıkça belli eden kişi Murat'tan başkası değildi. Kimsenin yanına zorla gidecek halimde yoktu zaten.
"Kendisine sorsaydık komserim" dedi Aytaç. Gelmemi ister gibi. Gider miydim. Asla!
"Komseriniz haklı. İşlerim var benim. Size afiyet olsun. Merkeze yakın bir yerde beni indirirseniz ben eve geçerim" dedim.
"Olmaz öyle. Aldığımız yere teslim ederiz" Kargo muydum ben?
"Kendim gidebilirim"
"Kendi keyfimden demiyorum. Bakanın emri". İyi!

 

Araba evin önüne geldiğinde hepsine iyi akşamlar dileyerek arabadan indim. Araç sokaktan çıktıktan sonra eve girmeden yönümü çevirdim. Açtım yahu. Onların Mahmut ustası varsa benimde Sebahattin abim vardı. Üstelik seyyar kötteye bayılırdım. Üstelikte bol soğanlı olanına. Totom titreye titreye sahil yoluna doğru yürüdüm. Yaklaşık onbeş dakikalık yürüyüş iyice açıktırmıştı. Sanırım yarım ekmekle doymayacaktım. Sonunda Sebahattin abinin tezgahını görünce adımlarımı hızlandırdım. Tezgahın yanındaki masaya çökerken.
"Hayırlı akşamlar Sebahattin abim" diyerek selam verdim
"Hoşgeldin kızım. Gece gece tek misin"
"Sorma abim. İşten geliyorum. Açlıktan ölüyorum. Aklıma senin köfteler gelince eve girmeden soluğı burda aldım." Keşke Aylinide çağırsaydım.
"İyi etmişsin yavrum. Yarım mı? "
"Yok doymam onla üççeyrek at sen bana bol soğanlı. İkide ayran" Diyerek kol çantamı yanındaki tabureye bıraktım.

🍀

🍀

🍀

Genç kızı eve bıraktıktan sonra Mahmut ustaya doğru yol almıştı araba. Semtten çıkmak üzerelerken "hasiktiiir" dedi Yusuf. "Zeynep bilgisayarı unutmuş. Ya lazım olursa"
" Kavşaktan dön Ömer bırakalım şunu. Başımıza kalmasın"derken bir yandan kızı aramaya başladı Murat.

Genç kız gelen ekmeğinden iki ısırık almıştı ki çalan telefonunu açmak için ekmeğini masanın üstüne bıraktı. "Alo" diyerek gelen telefonu açtı
"zeynep, murat ben. Bilgisayarını araçta unutmusşun. Getiriyoruz. Kapıya çıkabilir misin? "
"Aah! Kusura bakmayın ama evde değilim"
"Nerdesin"
"Dışarıda! "
"Onu anladık. Nerdesin söyle getirelim"
"Gerek yok. Bu akşam lazım değil. Sizde kalsın yarın karakoldan alırım"
"Döndük zaten senin adrese doğru. Yakındaysan evin bırakabiliriz"
"çok sağol ama boşa zahmet etmişsiniz" Tabikide burda olduğunu söylemeyecekti. "Evde arkadaşım var. Ararım çıkar o kapıya"
"Sen bilirsin iyi akşamlar" diyerek kızın suratına telefonu kapatı.
"Arkadaşı alacakmış evde değilmiş" dedi ona bakan arkadaşlarına.

 

Zeynep Aylini arayarak durumu bildirdi. Aylin apartmanın önünde arabayı bekleyip arkadaşının bilgisayarını aldı. Araç tekrar aynı dönüş yoluna girdiğinde ışıklarda beklerken Murat karşı kaldırımdaki masalarda oturan kızı gördü.
"Siz devam edin benim işim var" diyerek araçtan atladı. İçeridekiler ne olduğunu soramadan kapıyı kapattı. Işık yeşile dönünce ilerlemek zorunda kaldılar.

Murat büyük adımlarla yolun karşısına geçti. Sinirliydi. Madem yakındı neden söylememişti. Kızın oturduğu masaya yaklaşınca diğer yanındaki tabureye oturdu. "Afiyet olsun!" Kız bir anda duyduğu sesle irkildi. Ağzındaki lokmayı yutamadan öksürük krizine girdi. Buda nerden çıktı diye düşünürken zorla ağzındakini yutmuştu. "Nerden çıktın sen? "
"Sen ne arıyosun bu saatte burda."
"Açtım" diyerek omuz silkti.
"Yerini neden söylemedin"
"Canım istemedi."
"Madem açsın neden bizimle gelmedin" dediğinde kız tek kaşını kaldırarak baktı.
"Bana cevap hakkı bırakmadan işim olduğunu söyleyen sizdiniz" diye sitemle cevap verince adam ne halt ettiğini anladı.
"işim yok diyebilirdin"
"Ekiple gideceğinizi söylediniz. İstenmediğim yerde ne işim var." derken ayranından bir yudum aldı."Yer misin sende"
"Olur"
"Yarım mı"
"Ben söylerim" demesine kalmdan Zaynep elini kaldırıp bağırdı.
"Sebahattin abi bir yarım daha çeksene" bakışlarını yanında ki adama çevirdi "soğanlı mı" Murat başını onaylarcasına sallayınca " Soğanlı bir de ayran abim"diyerek ekmeğine geri döndü. Zeynep son yudumunu ağzına atarken Muratın ekmeği gelmişti. "Size afiyet olsun" diyerek masadaki ıslak mendillr ellerini silip ayağa kalktı. Murat neye uğradığını şaşarken kız hesabını ödeyip ordan uzaklaşmaya başladı. Murat ekmeği eline alarak tezgaha doğru ilerlerledi. "Ustam eline sağlık nedir benim hesap." Sebahattin usta karşisinda ki adamı süzdükten sonra "bizim laz kızı halletti hesabı" dedikten sonra yan taraftan bir şişe su uzattı. "Buda sanaymış" Üstüne soğuk su iç der gibi. Muratın sinirden kulakları kızarmıştı. Bu yaptığı iki olmuştu. Adamın uzattığı suyu hırsla eline alarak kızın arkasından ilerlemeye başladı.

🍀

🍀

🍀

🍀

seeeeelaamm.

bir bölümün daha sonundayız.

Ne olacak bunların hali.

Muratın bu tavırlatını ne yapacağız.

Eee Zeynepte altta kalacak kız değil yani.

Aytaç hakkında ne düşünüyorsunuz.

Bakalım ne bölümde neler olacak.

Yorumlarınızı bekliyorum, 💜💜💜

 

Bölüm : 26.12.2024 13:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...