9. Bölüm

IX

Nazlı Kerçin
nzlkrcn

"Eee nerde kalmıştık konserim"

Derin bir nefes alarak arkasına yaslandı. Şuan bu durumdan fazlası ile hoşnutsuz olduğunun farkındayım. Ama bir bilseniz benim nasıl hoşuma gidiyor. Aylinde diğer yanıma oturduğunda onun karşısı benim çaprazımda Fırat vardı.

 

Üçüncü duble kadehimin son yudumunu diktiğimde balığım bitmişti. Az az mezeleri tırtıkşıyordum. Sonradan gelsekte şuan masada çok güzel bir sohbet dönüyordu. Bay Komiser pek katılmasa da. Elimdeki boş bardağı doldurması için Fırat'a uzattığımda birden elimden çekilerek alındı.

"Abartmasan mı laz kızı. Birde seninle uğraşmayalım burda."
Başımı çevirip yüzüne baktım. Bir elimi dizinin üstüne koyarak "merak etme komserim. Ben sarhoş olmam. Duracağım yeri bilirim" Önce dizindeki elime baktı sonra yüzüme.
"Nedense inanasım gelmiyor. Çünkü hala duracağın yeri bilmiyorsun" Yüzümde kendinden emin bir gülümseme ile dizindeki elimi kıpırdattım. Elimin altındaki bacağının bir anlık kasıldığınu hissettim.
"Demekki daha duracağım yere gelmemişim komserim" Elimi bileğimden tutarak dizinden kaldırıp kendi dizime bıraktı. Onu umursamadan masanın üstündeki bardağa uzanıp tekrar Fırat'a uzattım. Fırat onaylamaz bakış atarak. "Bence de zeyno. Yeter bu kadar tadında kalsın güzelim" Bir an yanımdaki bedeb kıpırdandı. Bende oflayarak geri sandalyeme yaslandım. Mezeleri tırtıklamaya devam ettim.

 

Zaman ilerledi. Kalkmayı düşündüğümüz sıra komserin telefonu çaldı. Cebinden çıkarıp ekrana baktı. Sonra masaya döndü. "Ben bir telefonla görüşeyim sonra kalkalım" diyerek yaklandı. Masadan ayrılmadan telefonu açtı "efendim güzelim".

 

Ardından mekandan çıkışını izledim. Ne demişti sahi o? Güzelim. Kimdi güzeli? Dışarı çıksada camdan hala görüş açımızdaydı. Ve otuz iki diş sırıtarak telefondaki güzeli ile konuşuyordu. Bize gelince duvar gibi suratla bakan adam telefonda ki her kimse bütün yüz kaslarını kullanarak gülüyordu. İçimde kaynayan bişeyler vardı. Masadan kalkıp yanına gidip o telefonu ağzının içine sokmak istiyordum. Masada duran bardağımı tekrar Fırat'a uzattım. "Doldur!" Olumsuz bakışlarını gördüğümde sandalyeden kalkıp şişeyi aldım ve bardağıma doldurdum. Biraz su ekledikten sonra tek dikişte yarısını içtim. Tamda o an dışardaki adamın bakışları bizim masayı buldu. Gülümseyen yüzü soldu. Yine çatık kaşları altındaki bakışlarını bize yönlendirdi. Kafamı ondan çevirip kalan yarısınıda kafama dikip hırsla bardağı masaya bıraktım. Kimseyle göz teması kurmak istemediğim için bakışlarım masanın üstündeydi. İki dakika sonra komiser bey masaya teşrif etti. Üzerindeki bakışları hissetsemde kafamı kaldırıp bakmadım." Kalkalım mı" dediğinde herkes yavaştan ayaklanmıştı. Yanımda oturan Aylin kalkınca bende sandalyemi iterek kaltım. Sabdalyemin arkasına astığım çantamı koluma geçirerek masadan çıkacaktım ki Aylin'in içmeyip yarım bıraktığı bardağa taklidi gözlerim. Son olarak onuda tek seferde kafama dikip bardagı masaya bıraktığımda ardarda hızlı bir şekilde içtiğim için çok hafif sendeledim. "yavaaşşş"diye yanımdan gelen sese kafamı çevirdiğimde yine çatık kaşlarla karşılaştım. Gözlerimi devirip masaya ilerleyeceğim sıra biri kolumdan tutarak durdurdu. " Madem bugün meziniyetinizi kutluyoruz. Hesaplar bizden"dedi komser bey. "Sende Fırat. Kapının önünde bekleyin siz"
"Ama ben hala mezun değilim" diyen ise Aylindi.
"Seninde erken mezuniyetin olmuş olur" diyerek başıyla kapıyı işaret etti. Şuan onunla çok pis inatlaşırdım am fakat kafam hala onun güzelinde olduğu için ses çıkarmadan kapıya yürüdüm. Onlar ise ekipçe hesabı ödemeye gittiler.

 

Arabaya bindiğimizde Fırat " Ne yapıyosun Zeyno sen"diyerek bana döndü.
"Fırat dırdır edeceksen dur sağda ben taksiyle dönerim"
"Saçmala istersen"
"Gerçekten kafam iyi değil. Şuan hiç çekecek durumda değilim. Sonra ütüle" diyip gözlerimi kapattım.
Eve geldiğimize başımde deli gibi bir ağrı vardı. Aylinle de konuşmadan odama geçtim. Üzerimi değiştirio direk kendimi yatağa attım.

 

O akşamın üstünsen iki haft geçmişti. Bu süre zarfında Murat komsere yazmamıştım. Zira o güzeli kimse öğrenmeden içim rahat etmeyecekti. Sevgilisi değildir diye umut ediyordum. Zira öyle olsa sevda bana göre değil demek yerine sevgilim var derdi değil mi?.

Bir diğer olay ise bu iki hafta da finallerimiz açıklanmış mezuniyetimiz resmen onaylanmıştı. Bu sürede fakülteye gidip mezuniyeti onaylatıp gecici mezuniyet belgemi almıştım. Çünkü diplomaların basılması en az bir ayı bulurdu. Belgemi aldıktan sonra bakanlığa gidip başvurumu yapmıştım. Bakan bey bir haftalık izinde ve şehir dişinda olduğu için gerekli evraklı Feridun beyden alıp hazırlamaya başlanmıştım. Bakan bey izinden döndükten sonra imzaladığında iş başı yapabilecektim.

 

Şimdi ise içimi kemiren soruyu öğrenmek için karakola gidiyordum. Elimde arkadaşlarından zorla öğrendiğim sevdiği tarçınlı havuçlu kek vardı. Adam burda bile zıttız diye bağırıyordu resmen. Çünkü benim tarçına alerjim vardı. Keki yaparken bile maske takmıştım. Yeni aldığım cam kek fanusuna keki, bez bir çantaya ise fanusu koymuştum. Üzerine ise pembe bir postite yazı yazıp yapıştırmıştım.

Elimde kekimle karakolun bahçesine girdim. Bakışlarım etrafta tanıdık birilerini görmek için gezindi. Karakol binasına yaklaştığımda kapıdan çıkan Murat komser ve ekibi ile karşı karşıya geldik. Eymen Yusuf ve Ömer gülümseyerek bakarken tek bir kişi yine mahkeme duvarı suratıyla karşımdaydı. "Hoş geldin Zeyno" diyerek yanıma ilk gelen Eymendi. Ben daha fazla binaya yaklaşmadan onlar benim yanıma geldi. "Hoş buldum." Dedim hepsine gülümseyerek. "Hayırdır hangi rüzgar attı seni" Diye sordu Ömer. "Kek yapmıştım." diyerek elimdeki çantadan keki çıkarıp Murata uzattım. Önce keke sonra gözlerime ters bir bakış atıp "ben kek sevmem" dedi. "Ama tarçınlı kek sevdiğini duymuşt-"
"Zeynep yeter!. Laftan anla! İstemiyorum diyorum. Neden hala sağımdan solumdan çıkıyosun?"
"Abi" diyen Eymen
"Devrem"diyen Ömer. Ve şaşkınca bakan Yusuf. Gözlerimi dolmamak için zorlarken ellerim hala önüme uzatılmış şekilde duran keke çevirdim. "Ama" diyecek olduğum an elinin tersi ile elimdeki keke vurup yere düşmesini sağladı. Cam fanus kırışırken kek ise parçalanmıştı.
"Lan kendine gel" bu defa konuşan Yusuftu. Gözlerimde zorla tuttuğum bir damla yaş bu defa yanağıma yuvarlandı. Diğerleri sinir ve şokla ikimize bakarken çikan gürültü ile bir kaç başka bakışta üzerimize dönmüştü. Hızla yere eğilip parçalanan keki toplarken bir yandan da "sorun değil hemen topluyorum" diyerek cam kırıkları arasından kekin dağılan parçalarını elimdeki bez poşete doldurdum. "Bir süpürge falan var mı kırılan camları süpüreyim" derken yanıma çöken Eymen ellerimi tuttu. "Bırak Zeyno ellerini keseceksin."

Tam bu sırada gözüm fanusun üstüne yapışmış postite kaydı. Onun ayaklarının dibindeydi. Murat eğilmiş kağıdı alacakken birden elimi yere koyarak uzandım ve o almadan kağıdı alıp hızla ayağa kalktım. Uzandığım an elime batan cam parçasını hissetmiş ama umursamamıştım. Kesilen avcumun içine aldığım kağıdı buruşturdum. Yerdeki kek dolu poşeti aldım. Bakışlarımı ekibin diğer üyelerinin gözlerinin üstünde gezdirip "özür dilerim. Burayı siz halleder misiniz" dediğimde üçüde başını salladı. Murat komsere son kez bakıp çıkış kapısına doğru yürüdüm. Çıkmadan kenardaki çöpe elimdeki kağıdı attım. Karakoldan çıktığımda duvarın dibine elimdeki poşetin ağzını açarak keki bıraktım. Belki hayvanlar yerdi. Onlar için tatlı zararlı olsa çöpe atmaya kıyamamıştım.

Genç kızın arkasından bakakalan dörtlüden kendine ilk gelen Yusuftu. "Ne yapıyosun lan sen"
"Kendine gel Yusuf. Komserin var karşında"
"Kusura bakmayın komserim unutmuşum." Yusuf sinirle arkasını dönüp gideceği sıra yerde kırık camları toplayan Eymen "bu ne lan" dedi bir yere daha çok eğilerek. "Ömer kan mi bu?" Genç kızın dikildiği yerde üç dört damla kan vardı. Murat eğilip arkadaşlarının baktığı yere baktığında sinirden yumruklarını sıktı. O aptal kız elini mi kesmişti. Gözünde canlanan an ile hızla arkasını dönüp kızın kağıdı attığı çöpe yürüdü. Bir saniye bile düşünmeden elini çöpe daldırıp kızın attığı kağıdı aldı. Buruşmuş kağıdı dikkatle açarken bazı yerlerine bulaşmış olan kanı gördü. Kağıdı açıp okumaya başladında şakaklarından giren ağrıyı hissetmeye başladı.
"Maâlesef seninle hiç bir zaman sevdiğin keki yiyemeyeceğim. Çünkü benim tarçına alerjim var. Ama sana afiyet olsun :) Belkide gerçekten erkeğin kalbine giden yol midesinden geçiyordur da biraz ulaşabilirim sana"

Ne yani şimdi bu kız kendi alerjisi olmasına rağmen kendisinin sevdiği keki mi yapmıştı. Elindeki kapısı üniformasının göğüs cebine koyarak koşar adım dış kapıya yöneldi. Kızı bulabilmek için sağına soluna bakındı. Ama genç kızdan tek bir iz yoktu. Saçlarını hırsla geriye doğru taradığında karakola tekrar girmek için geri döndü. Tam o an duvar gibindeki keki de gördü. Kendisi yiyememişti ama tekir bir kedi kekin tadını çıkarıyordu. Hızlı hızlı arkadaşlarının önünden geçip odasına girdi. Gürültüyle kapıyı çarpıp masasına oturdu.

İlk gelen taksiye binip evin yolunu tuttuğumda artık gözümdeki yaş durmuştu. Ama içimdeki kırgınlık boyumdan büyüktü. İstemiyosan yeme , alma ama kırıpta atmana ne gerek vardı ki. Banyoya girip peçete sardığım yarayı açtım. Baş parmağımın yanından bileğime doğru bir kesikti. Derin değildi. Mikrop kapmaması için sarmak yeterliydi. Banto dolabından aldığım ilk yardım çantasını açıp içinden çıkardığım malzemelerle elimin pansumanını yapıp üzerini kapattım.

Aylin'in okulu da tatil olduğu için bir aylığına ailesinin yanına gidecekti. Bu gece yola çıkacağı için beraber son akşam yemeğimizi yiyecektik. Yani o gelene kadar. O yola çıkmadan ailesi için bişeyler almaya çarşıya çıkmıştı. Zaten dünden planımızı pizza üzerine yaptığımız için yemeği es geçip suffle yapmak için mutfağa girdim. Hem böylelikle kafam da dağılırdı.

Suffle hazır olduğunda mutfaktan çıkıp salona geçtim. Tv'yi yeni açtığım sıra içeri giren eli kolu dolu Ayline yaklaştım. Elindeki torbalı almak için uzandığımda sargıyı gördü. Bütün torbaları fırlatıp elimi avcunun içine aldı. "Ne oldu" Sesi teleşlıydı. Sakinleştirmek için gülümsedim. "Yemel yerken konuşuruz" diyerek yerdeki torbalardan bir kaçını alıp odasına bıraktım. O duşa girdiğinde bende pizza siparişi vermiştim.

 

Pizzalarımızı yerken olanları ona da anlatmıştım. Söverek yemeğini yemişti. "Hiç içime sinmiyor" desede onu ikna etmiş Fıratla beraber havaalanına bırakmıştık. Olayı bir posta Fırata da anlatmış ikisi bir bol bol sövmüştü. Ben ise başımı cama yaslayıp düşünmüştüm. Bu kadarını haketmişmiydim. Yüzsüzce dibinde dolaşmıştım belki ama bence bu kadarı fazlaydi. Yerde parçalanan keklerinin içine benim kırılan kalbimin parçalarında dökülmüştü.

 

Aylin gideli bir hafta olmuştu. Bakan bey gelmiş hazırladığım evrakları imzalamış resmen iş kabulümü onaylamıştı. Şuan ay ortasını geçtiğimiz. İçin bir dahaki ay başında iş başı yapacaktım. Son bir haftadır evde bu sıcakta depresyon hırkamla geziyordum. Dışarı çıkasım bile gelmiyordu. Fakar Fırat saolsun yanlız kalmama da izin vermiyordu.

 

 

Hafta sonu Eymen Yusuf ve Ömerin zorlaması ile birer kahve içmek için dışarı çıkmıştık. Fırat beni evin önünden alırken bir kafeye gelmiştik bile. Tabi buraya gelmeden önce en az kırk kere onun gelip gelmeyeceğini sormuştum. Çünkü gerçekten çok kırgındım ve onu göresim yoktu. Onun plandan dahi haberi olmadıklarını söylediklerinde ikna olmuştum. O günün akşamı üçüde ayrı ayrı aramıştı. Ve engel olamadıkları için özür dilemişlerdi. Suçları bile yokken. Bitek o aramak şöyle dursun tek bir mesaj dahi atmamıştı.

 

Masaya oturmuş hep beraber kahvelerimizi içiyorduk. Yanında söylediğim tiramisudan daha ikinci çatalımı almışken masaya yaklaşan adamı gördüm. Yoo sadece adamı değil hemen arkasından gelen ve elini tutan kızı da. Çatal elimde havada kalmışken yanımdaki Fırat'ta öldürücü bakışlarını karşıya sunuyordu. Bizim baktığımız yöne kafalarını çevirmeye meyleden diğer üçlü daha hareket edemeden onlar masamıza gelmişti. "Selamın aleyküm."

 

Olduğum yere mıhlanmış gibiydim. O saniye kalkıp kaçarcasına gitmek istediğim şu masada onbeş dakikadıe karşımdaki çiftle beraber oturuyordum. Sanki çok normal bişeymiş gibi gelip masaya oturmuş yanındaki kızın omzuna kolunu atmıştı. Herkes öyle bir şoktaydı ki arkadaşları bile ağzını açıp. Bişey diyememişti. Kızın ürkek bakışları bir kaç kez bana değse de çoğu zaman ya yanındaki adama yada masadaki kahve fincanına bakıyodu. Masadan kalkmama neden olacak şey ise karşımdaki adamın yanındaki kızın başına öpücük kondurması olmuştu. Masadan hızla ayaklanıp elimi asisyona attığımda oda aynı anda elini adisyonun üstüne koymuştu.
"Dur bakalım laz kızı bu defa olmaz" diyim elinin altındaki adisyonu önüne doğru çekmişti. Peki öyle olsundu adisyon onda kalabilirdi. Elimi çantama atıp cüzdanımı elime aldım. Çıkardığım ikiyüzlük baknotu masanın üstüne bırakıp "size afiyet olsun" diyerek masadan çıktım. Ardımdan "zeyno" diyen Ömere "sonra konuşuruz" diyerek masadan ayrıldım. Fırat'ın arabasına bindiğimizde beni sahile bırakmasını istedim. Yanlız kalıp deniz kokusunu solumam lazımdı bir çılgınlık yapmamak için. Fırat ne kadar yanlız bırakmayacağını söylese de sonunda ikna edenilmiştim. Yol boyunca çeşit çeşit dinlediğim küfürlerle sahile gelmiş Fırat'a teşekkür ederek arabadan inmiştim.

Neydi şimdi benim bu yaşadığım?!?

 

Bölüm sonuna geldiiik.

Ayy Muratıma çok kızmayın olur mu onunda kendince haklı sebebleri var.

Gelecek bölümde onuda öğreneceğiz.

Yorumlarda buluşalım canlarım

Oylarıda unutmayın lütfen.

Yeni bölümde görüşmek üzere.

Bölüm : 23.02.2025 00:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...