22. Bölüm

XIX

Nazlı Kerçin
nzlkrcn

Murat komiser dediğini yapmış maçta üç gol atmıştı. Her attığından işaret parmağını bana doğrultup göz kırpmayı ihmal etmemişti. Evet attığı üç golü de bana hediye etmişti. Eridik mi.? Evet!.

Maç sonunda Fıratı devre dışı bırakıp eve bırakma konusunda fazla ısrar etsede bugünlük heycan ve utanç yeterliydi. Hem tersti. Gidip geri gelecekti. Terliydi. Üşürdü.

Her türlü bertaraf ettikten sonra Fırat bizi evr bırakmıştı. Tabi yolda üçlü dedikodu grubu olarak boş durmamış bu akşamı deriiin deriiin üstünden geçmiştik. Elimdeki çiçeklere bir kez daha sıkı sıkı sarılıp masamın üstündeki vazoya koydum. Ve yüzümdeki durduramadığım sırıtışla uykunun kollarına teslim oldum.

 

Sabah güne her zamankinden daha neşeli uyanmamın sebebi aşk mıydı?. Söve söve uyandığım her sabaha bu gün gülücüklerle başladım. Komodin üstündeki telefonu elime aldığımda bir mesaj vardı. Kimden olduğu belli olan.

Günaydin laz kızım. kızım. Laz kızı değil. Aşağıda seni bekliyorum.

Oha bu saatte mi ciddi mi diye odamın penceresini araladığımda gerçekten de arabasına yaslanmış telefonuna bakıyordu. Kahvaltı falan hak getire. Koşa koşa banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Hız kesmeden odaya girip dolabın karşısına geçtim. Ne zaman gelmişti ki mesaj atalı yarım saati geçmişti. Neden bütün kıyafetlerim gözüme eski geliyordu. Sonunda birinde karar kıldım. Kahverengi ispanyol paça yüksek bel pantolon ve ceket takımını yatağın üstüne attım. İçime krem rengi bir crop çıkarıp koydum. Üstümdeki pijalamarı fırlatır gibi çıkarıp attım. Hazırladıklarımı giydikten sonra sarı dalgalı saçlarımı açtım. Acaba düzleştirse miydim?. Ama vakit yoktu. Adam ağaç olmuştu. Hızla ellerimle dalgaları güzeltip küçük incili bir taç taktım. Gözlerime maskara çekip dudaklarıma nude tonlardaki ruju sürdüm. Krem çantamı elime alıp koşar adım dış kapıya gittim. Dolaptan krem topuklu ayakkabıları ayağıma geçirdim. Asansöre koşarken düşmediğime de şükrettim. Ayyy adama cevapta atmadık iyi mi. Neyse artık yüzyüze günaydin derdik bizde. Dış kapıyı açmamla bakışları kapıya döndü. Yeşil gözlerine kadar yansımış gülümsemesi ile yaslandığı arabadan kalktı.

"Günaydıın" dedim yanına gelinince heycanım sesime de vurmuştu.

"Günaydin" dedi gülümsemesini silmeden. "Kahvaltı etmediğini varsayıyorum" Vakit mi vardı sanki?

"Yani mesajını görünce bekletmiyim dedim"

"İyi etmişsin." Kolundaki saate baktı. "Daha mesainin başlamasına var sanki. Kahvaltı edelim mi?"

"Oluur" diyerek süzüm süzüm süzüldüm. O ön kapıyı benim için açtı bindikten sonra kendi tarafına geçip arabayı çalıştırdı. Sakin şirin bir mekanda beraber kahvaltı ederken sessizdik. Daha dün bir bugün ikiyken ikimizde ne konuşacağımızı malesef bilemiyorduk.

Beni işe bıraktıktan sonra oda karakola geçmişti. Bugün renkler daha mı canlıydı sanki!? Son hazırladığım sunumu gözden geçirip kaydettim ve bakan beye ilettim onunda incelemesinden sonra tamamen hazır olacaktı. Bütün gün neşeli keyifli şekilde çalıştıktan sonra sonunda mesai saati bitmişti. Arkadaşlarla beraber işten çıkarken aramızda Korayda vardı. Bakanlığın kapısından çıktığım gibi karşımda gördüğüm adamla ayaklarım durdu. Yine mi gelmişti. Ben gülümseyerek ona bakarken o bakışlarını yanımda duran Koraya dikmişti. Gayet sakin ve kendinden emin adımlarla bana doğru geldiii geldii ve geldiii. Elini belime atıp şakağıma dudaklarını bastırdı. "Bitti mi işin sevgilim? "

"Nee? " Bence de Koray ne?

"evet bitti"

"Gidelim mi ozaman" dedikten sonra yanımdaki ​arkadaşlarıma kısa bir baş selamı vererek parmaklarını benimkikere geçirdi.

"Gidelim" diyebildim sadece. O herkese "iyi akşamlar" dilerken ben "yarın görüşürüz" diyebilecek zamanı anca bulmuştum. Elim elinin arasında beni arabaya doğru yürütmüştü. Tabi bu yaptığı birazcık Koraya boy göstermekte olabilirdi. Olabilirdi değil direk öyleydi.

 

Sonunda araba bindiğimizde "ne yiyelim" diye sordu. Öyle bir restorana gidecek keyfim yoktu. Yani komser yanımdayken kapalı alanda sanki nefesim kesiliyordu.

"Seyyar köfte" dedim aklıma ilk gelenle.

"Olur. Seni bizim ustanın yanına götüreyim" Önceden gelmemi istemediği usta. "Hem daha ödeşmemiz gereken konular var"

Kıkırtıma engel olamayınca oda baktı. O günkü hali gözlerimin önüne gelince ellerimi dudaklarımın üstüne bastırdım.

"Hala mı o güne gülüyosun?"

"Ama ne yapayım. Engel olamıyorum" Bu defa kahkahamı tutamadım. Kıyamam suyuda cebine koymuştu..

Onun dediği yere doğru yol alırken vitesin üstündeki elini uzanarak tekrardan elimi parmakları arasına aldı ve yukarı doğru kaldırdı. Sanki göstermek ister gibi.

"Evet şimdi nedenim varken sorayım diyorum tekrar sevgilim."Aboovv o unutmamışmıydı o konuyu? " Kimdi o arkadaşın ne söyledi o gün sana" Buyur burdan bak.!!

"Yani dediğim gibi iş arkadaşım. Ee çokta şimdi şey önemli bir konu değildi"

"Ne diye elini tuttu o zaman" Heeh buna ne bahane bulacaktım?

"İlan-ı aşk etti dimi o piç" Küfrüyle bakışlarım ona döndü. Kaşlarımı çattım. "Hiç çatma o kaşlarını güzelim. İnan gidip ona sormuyosam hesabını senin hatrına. O yüzden sende şimdi güzel güzel anlatıyosun bana!" Sanırım kaçacak yet kalmamıştı.

"Yani şimdi. Tamam bişeyler dedi söyledi falan ama ben verdim ki ona cevabını"

"Onu zaten biliyorum laz kızım. O n3 dedi onu soruyorum sana"

"Yaa of kurcalama işte. Hisleri varmiş onları söyledi. Bende karşığı bende yok dedim kapatalım sen dememiş ben duymamış olayım dedim bitti.! "

"emin misin bittiğine"

"Sende bugün gelip son noktayı koyduğunu göre herkesin gözü önünde evet eminim bitti. Sonuçta ordan seninle el ele ayrıldım"

"Öyle oldu dimi" derken hala elinin içinde olan elimin üstünü okşadı baş parmağı ile. Yüzünde fazlaca memnun bir gülümseme vardı.

 

Sonunda dediği yere gelmiştik. Karşılıklı oturduğumuz taburelerde beraber köftelerimizi yemiştik. Ardından çaylarımızı içerken aklıma gelen sinsi planla gülümsememi son anda bastırdım. Elimi çantama attım. "Aay bunu açmam lazım önemli" diyerek sanki telefon çalıyomuş gibi alıp masadan ayrıldım. Telefonu kulağıma koyarak sanki konuşuyormuş gibi ondan uzaklaştım. Hafif başımı çevirip arkama baktığımda o çayını içerek etrafı izliyordu. Fırsat bu fırsattı. Koş Zeyno!!. Koşar adım ustanın yanına gittim.

"Ellerine sağlık ustam köfteler çok güzeldi. Ne kadar bizim hesap?"

Adam elini önlüğüne silerek bana döndü. Yüzünde tonton bir gülümseme vardı.

"Dur bakalım gelin hanım. Senin paran geçmez burda!" Ney ney ney?

"ama" diyecektim ama belime sarılan bir elle diyemedim.

"Ne oldu güzelim. İşlemedi mi planın?" diyerek göz kırptı. Cebinden çıkardığı bir miktar parayı ustaya uzattı. Fazla değil miydi iki köfte için? "Üstü kalsın ustam napıcanı biliyosun. Ellerine sağlık" dedikten sonra belimdeki eliyle destek olup bizi ordan ayırdı. Bir adım sağa kayarak temasını kestim. Kollarımı göğsümde bağladım. Sanırım oyuna gelen bendim. Hııh! Ama o vazgeçmedi bu defa kolunu omzuma doğru attı. "Burası benim mekanım güzelim. Alırlar mı sandın senden hesap?"

"Gelin hanım dedi. Nerden bildi ki? "

"ee ilk defa buraya bir kadınla geliyorum. Üstelik el ele geliyorum"

"önden uyarmadın yani"

"Tabikide hayır"

Biz konuşa konuşa çoktan arabaya varmıştık bile. Evin önüne geldiğimizde "yarın sabah alırım yine seni" dedi ama buna gerek yoktu.

"Gerek yok. Lütfen her gün olmaz öyle. Hem seninde işin var. Ve sana tam tersi istikamet burası" Gerçekten de öyleydi.

"Ben şikayetçi değilim"

"Doğrudur ama olmaz. Ara ara tamam ama hergün olmaz ısrar etme boşuna."

"Minibüslerde otobüslerde uğraşmanı istemiyorum"

"Ben halimden memnunum komiserim"

"Araba bakalım sana. Ehliyetin var diye umuyorum"

"Evet var. Bende düşünüyorum zaten. Ama biraz daha zamanı var onun"

"Neden ki?"

"Şuan biraz birikmişim var. Birazda kredi çekmem lazım. Ama şuan oranları çok yüksek. O yüzden biraz daha bekliyorum"

"Ee benim üstümden çekelim" Yok artık!

"Saçmalama. Acelesi yok ya"

"Neden saçma olsun. Bana oranlar düşük çıkar."

"Senin ne özelliğin varmiş"

"Hem mesleğimden ötürü hemde maaş yılından ötürü. Sen daha yeni düzenli maaş almaya başladın sayılır ondan oranlar yüksek sana. Benim üzerimden çıkalım. Ödemeyi yine sen yaparsın istersen"

"Bunu bi düşünmem lazım. Neyse ben ineyim artık. Teşekkür ederim. İyi geceler sana" Tam elimi kapıya atmıştım ki durdurdu. Kemerini söküp yaklaştı. Yanağıma küçücük bir öpücük kondurup geri çekildi. "Şimdi iyi geceler bana"

Kıpkırmızı yanaklarla hızla arabadan inip eve geçtim. Ben apartman kapısından girince oda evin önünden ayrılmıştı.

 

 

Ben her ne kadar yok desemde şu geçen on günlük sürede iki günde bir ya sabah ya da iş çıkışları gelmişti. İki laz inadı birbiriyle yarışıyordu.

Öğle arasından sonra aldığım telefonla başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Gülten annem ani kalp krizi sonucu hastaneye kaldırılmıştı. Berzan abi durumunun iyi olduğunu söylese de görmeden içim rahat etmeyeceği için bakandan özel izin almıştım. Ağlamamı durduramıyordum. O benim tek ailemdi. Ne yapacağımı bilemez halde elim telefona gitti. İlk aradığım kişi Murattı. Haber vermem lazımdı Trabzona gideceğimi.

"Efendim güzelim"

"M-murat" Telefonu açan neşeli sesi benim ağlayan sesimi duyunca hemen değişti.

"Güzelim! Ağliyor musun sen? Ne oldu? "

"Murat Gülten annem" burnumu çektiğim vakit arkadan sürtünen bir sandalye sesi geldi. Sanırım oturduğu yerden ayaklanmıştı.

"Ne oldu Gülten halama" Onunda sesinde endişe vardı.

"Kalp krizi geçirmiş" Burnumu çektim. "Ben izin aldım Trabzona gidiyorum. Haber vermek için aradım"

"nerdesin şimdi? "

"yeni çıktım. Taksi bulup eve gideceğim. Hazırlandıp hava alanına geçerim. Daha bilet bulmam lazım"

"tamam sakin ol canımın içi ağlama. Sen eve geç çanta hazırla kendine. Ben amirle görüşüp izin ayarlayacağım. Sonra seni alırım tamam mı?

" Sen de mi geleceksin? "

"Elbette geleceğim. Hem seni yanlız bırakamam. Hem halamı görmeden rahat edemem"

"Tamam ben eve geçeyim. Bilet bulabilir miyiz"

"Sen sadece hazırlan gerisini düşünme. Bulamazsak arabayla gideriz. Sen içini ferah tut. Halam dayanıklı kadındır. Bişey olmaz ona"

Çocuk gibi tekrardan burnumu çekerken "tamam" Demiştim. Telefonu kapatınca taksiye binio evin adresini verdim.

 

 

Aslında Trabzon'da eşyalarım vardı ama ben her duruma karşı yine de küçük bir el çantası hazırlamıştım. Bir saat sonunda Murat gelmek üzere olduğunu kapıya çıkmamı söyledi. Aşağı indiğimde Murat taksiden inmiş beni bekliyordu.

"2 saat sonra ya bilet buldum. Hemen gidelim yetişelim" Konuşacak mecalim olmayınca başımı sallamakla yetindim. Sonrası zaten tamamen Murat'ın çekiştirmesi ile oldu. O çantasını sırtına takmış bir eline de benim çantamı almıştı. Diğer eli sıkı sıkıya benim elimi tutuyordu. Ne ara havalimanına vardık. Ne ara uçağa bindik. Ne ara indik hiç birinde kafam yerinde değildi. Sık sık Berzan abiyi arayıp konuşmuştum. Gülten annem iyiydi. Şükür kurtulmuştu. Ama holter taktıkları için telefonda benimle konuşamamıştı. Zaten çoğunda uyuyordu. İlaçlar sanırım uyutuyordu.

Havaalanından taksiye binio hasteneye doğru gidiyorduk. Neden hastane bu kadar uzaktı.

Hastaneden indiğimiz gibi Murat yine iki çantayı alıp elimi tutmuştu. Adımlarımız telaşlı ve hızlıydı. Berzan abinin söylediği odaya geldiğimizde hiç düşünmeden kapıyı açıp içeri daldık.

Kapı sesinden sonra bize dönen yüzler aynen şöyleydi. Gülten annem uyanmıştı. Nurten hala yani Muratın annesi ona çorba içiriyordu. Berat abi. Ve Muratın babası. Ve karşılarında el ele onlara bakan biz.

Berat abinin kaşları çatık birleşen ellerimize bakıyordu. Babası bıyığını kaşıyarak gülümsemesini saklamak istiyordu. Gülten annem ve Nurten hala ise ağızları bir karış açık bize bakıyordu. Bir anlık şokla Nurten hala elindeki kaşığı düşürünce bizde sonunda duruma uyandık. Elimi hızla Muratın elinden çektiğimde. Karşımdaki iki kadının ağzından da aynı dua döküldü.

"Şükür Yarabbim"

 

 

Beeen geldiiiiimm. 👋👋

nasılsınız canlarım.

ayy saf aşıklarım benim yaaa.🥰

Anneler sanırım bu günü bekliyordu.😍

Veee galiba Berat kıskanç bir abi? 🤨

Ayyy şimdi ne olacak.

şşşt bir sır vereyim mi? 🤭

anneler bu işi pek uzatacak gibi değil 😉😉

Bölüm : 18.05.2025 17:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...