25. Bölüm

XXI

Nazlı Kerçin
nzlkrcn

Ayaklarımı yere vura vura odama doğru yürüdüm. Birde pişkin pişkin konuşuyordu dağ ayısı. Sinirle odama girdim aynı sinirle kapıyı çarparak kapattım. Ve sonra yüzümdeki o sinir ifadesi silindi. Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Ne demişti o sahi. yakında ateş soyadını alacaksın. Alırdık elbette ama o iş öyle kolay olmayacaktı işte. Dış kapının sesini duyunca perdenin arkasından baktım ikisi Gülten annemle vedalaşıp arabalarına binip evin önünden ayrıldılar. Çok geçmeden telefonuma bir mesaj geldi.

yarın sabah dokuzda hazır ol laz kızı. Seni bir yere götüreceğim.

 

 

 

 

 

 

ben seninle hiç bir yere gelmiyorum dağ ayısı.

sen bilirsin. Eğer hazır olmazsan bende omuzlar götürürüm. Hem özlemişsindir sen geniş omuzlarımı.

 

 

 

 

 

 

Çok beklersin!

 

 

 

 

 

 

kafanı kırınca görürsün sen geniş omzu.

bekleriz be güzelim. Seni bekleyeceksek bekleriz.

 

 

 

 

 

 

anca vır vır vır.

 

 

 

 

 

 

iyi geceler komiserim

 

iyi geceler laz kızım.

 

Telefonu komodinin üstüne bırakıp yatağa uzandım. Ben belkide en çok bu adamla didişmeyi seviyordum. O inat ben inat bakalım bu işin sonu nerde bitecekti.

Sabah uykumun en tatlı yerinde burnuma değen tüyümsü şeyle burnumu kırıştırıp homurdandım. Ama o şey bu defa yanaklarımda gezmeye başlayınca elimi sallayarak uzaklaştırmaya çalışırken bir yandan da söyleniyordum.

"Ööffff git be" Hemen yanımda kıkırtı sesi duyunca tek gözümü açarak baktım. Karşımda yakışıklı komseri görünce dudaklarım iki yana kıvrıldı.

"Murat"

"Güzelim" Laan!! Bir dakika!! Rüya değilmiydi o? Ani şokla kapalı gözümde açılınca yattığım yerden doğruldum.

"Ne işin var ula senin benim odamda"

"Sana da günaydın sevgilim"

"Günaydin Günaydın da be arıyosun sabahın kör ayazında odamda"

"Yavrum saat dokuz buçuk"

"Eee ne yapayım. Erken daha ben izindeyim. Uyuyacağım. Hadi sana naş naş" Tam tekrar geri yatacaktım ki omuzlarımdan tutarak engel oldu.

"Ne yatması. Ben dün gece ne dedim sana. Hadi kalk giyin"

"bende sana cevabımı vermiştim. O yüzden sana güle güle"

"Laz kızı. Delirtme beni kalk hadi"

"Kalk mı yoo ruuuum"

"Peki sen bilirsin" dediktem sonra daha afyonum patlamadan kendimi onun omzunda baş aşağı sarkarken buldum.

"Ne yapıyon be! "

"ee ben sana dedim kalkmazsan omzuna atarım dedim"

"Lan dap ayısı indirsene beni.!!İndir diyorum! alooo!! nereye götürüyon be.!!Pijamaylayım ben heeey"

Ben sırtında sallana sallana söylenirken o salona girdi.

"Hadi görüşüüz"

Salona doğru başımı çevirince Gülten annem ve Nurten hala şaşkın gözlerle bize bakıyordu.

"Oğlum ne ediyon sen" diye ilk ayaklananların Nurten hala oldu.

"Kahvaltıya gidiyoruz"

"Ula gor gafali gızı geceliklen mı götüreysın gahvaltıya"

"Kalkmadı ben ne edeyim"

"İndiz gızi indir. Ula fuşki yiyesice çuval gibi atmışta omzuna. Ahiretliğum sen de desena bişi"

"eyi etmuş. Ben bilirum kizimin huyuni. Lafla yola gelse atar mi ha bu uşak omzuna"

"Aanneee sen kimden yanasın ya"

"safum bellu değul mi"

"aşk olsin Gülten sultan. Ne çabukk sattun gizin"

"E bizde olsun diye uğraşıyoruz ya laz kızı. Birde inat etmesen" Dış kapıyı açıp bahçeye doğru yürüyünce baktım bu deli laftan anlamayacak harbi harbi pijamayla çıkarak beni telaşla sırtında tepindim

"Tamam ula dur. Dur diyrum. Tamam değiştireceğum üstümi"

"Söz mü"

"Söz ula söz indir hadi" Laps diye ayaklarımın üstüne bırakınca yerimde sendeledim. Dangalak herif!!

"Yarım saatin var. Eğer hazır olmazsan bu defa hiç söz möz dinlemem ne halde olursan ol götürürüm"

"Seninle de akşam görüşürüz Gülten hanım" diye triplenerek tekrardan odama yürüdüm. Gardıropun karşısına geçtiğimde ne giyeceğimi düşünüyordum. O ne giymişti sahi. Koyu bir kot pantolon siyah tişört deri ceket. Dolaptaki kıyafetlere baktım. Koyu kot pantolunu yatağın üstüne attım. Tişört yerine kısa kollu siyah bir crop çıkardım. Deri ceketim vardı ama İstanbul'daydı onun yerine ince siyaj bir kapüşonlu hırka çıkardım. Hızla üzerimi değiştirince aynanın karşısında saçlarımı tepedeb topladım. Biraz maskara hafif allık ve gloss. Tamam hazırdım.

 

Evden çıktığımızda o sırıtıyor ben somurtuyordum. Kırkbeş dakika kadar süren bir yolculuktan sonra tamamen ormanın içinde bir derenin kenarında kurulmuş eski bir yere gelmiştik. Alışılmışın dışında masa sandalye yerine derenin yakınına kurulmuş ahşap zemin üzerine birsürü renkli kilim üzerine de minderler atışmıştı. Köşede bir yere geçip minderlerin üzerine oturduk. Ağaçların hışırtısı derenin şırıltısı kuşların cıvıltısı insanın içine huzur dolduruyordu.

Gelen garsona serpme kahvaltı sipariş verdiğimizde gözlerimi kapatıp huzuru dinledim. Gerçekten memleketimi çok özlemiştim. Gözlerimi açtığımda Muratın etrafı değil beni izlediğini farkettim. Öyle güzel bakıyordu ki trip mrip hak getire. İki tane garson yanımıza yaklaştığında biri elindeki büyük ayaklı tahta siniyi önümüze açtı. Diğeri elinde tepsiyle yiyecekleri taşıyordu. Bütün herşeyi tek tek önümüzdeki siniye yerleştirdikten sonra büyük bir çay termosunu da yanımıza bırakıp ayrıldılar. Murat çayları bardaklara doldururken. Ben ortakilerden tabağıma almakla meşguldüm. Asıl can alıcı olan ise orta yerde tavanın içinde duran kuymaktı

Murat "afiyet olsun" dedikten sonra beraber kahvaltımızı etmeye başladık. Dün kedi köpek gibi didişen biz değilmişiz gibi sohbet ederek kahvaltı ediyorduk. Bir anda duyduğum sesle başımı dereye doğru çevirdim. Yüzümde kocaman bir gülümseme oldu. Yedi kişilik bir ördek ailesi paytak paytak yürüyerek dereye girdiler. Beş tane yavru kuyruğunu sallaya salllaya yüzerken onları izlemesi aşırı keyifliydi.

"Kahvaltıdan sonda dereye inelim mi?" diye sordum Murat'a.

"İnelim güzelim."

Kahvaltıdan kalan ekmekleri küçük bir poşet rica ederek içine doldurdum. Aşağı inince ördeklere atardık. Kahvaltının ardından kahvelerimizi de içip mekandan ayrıldık. Dereye aslında çok yakındı ama inilecek yol biraz engebeliydi. Murat elimi sımsıkı tutarak tedbirli adımlarla indik. Aslınsa dümdüz patikadan insek daha kısaydı ama kayıp düşme ihtimalimiz yüksekti o yüzden yol gibi görünen yerden inmek zorunda kalmıştık. Dereye yaklaşınca elimdeki poşeti açtım. Ekmekleri küçük parçalara koparıp dereye atmaya başladım. Ördekler suyun üstünden alıp yedikçe hatta bittiğinde vakvaklayarak yenisini istedikte attığım kahkahalar onların sesine karıştı.

Ağacın altına tam oturacakken Murat beni durdurmuş üzerinden çıkardığı ceketi yere sermişti. "Nemli olabilir" Önce kendi oturmuş sırtınıda ağaca yaslamıştı. Hemen önüne beni çekmiş iki bacağının arasına oturtmuş, sırtımı onun göğsüne yaslamamı sağlamıştı. Nefes alışverişini saçlarımın üstünde hisseyordum.

Bir süre sadece akan dereyi ve yüzen ördekleri izledik. Ellerini karnımın üstünde birleştirmişti. Benim ellerim ise hemen onun ellerinin üstündeydi.

"Zeynep" diye fısıldadı hemen kulağımın yanında. Başımı ona doğru çevirdiğimde fazlasıyla yakın olduğumuzu farkettim. Bakışları tüm yüzümü taradı önce. Yeşilleri mavilerime uzun uzun baktı. Burnuma pembeleşmiş yanaklarıma. Son durağı dudaklarım oldu. Seslice yutkunduğunda içime titrek bir nefes çektim. Karnımın üstündeki ellerinden birini çeneme koydu. Yüzünü biraz daha yaklaştırdığında başımı hızla önüme çevirdim. Sert bir soluk çekti içine. Çünkü sürekli böyle oluyordu. Bu ilk değildi. Ne zaman öpmek için yaklaşsa kendimi geri çekiyordum. Öpmek istemediğimden değil. Bilmiyorum. Sanırım daha kendimi buna hazır hissetmiyordum. Onu ilk öptüğümde dudaklarını elinin tersi ile silişi buna cürret etme deyişi ne bileyim. Sanki onun üstüne kendisi beni öpmemiş gibi. Tabi hepsi iznim olmadan çalınmış öpücüklerdi amaa şimdi. Oooff ne bileyim işte. Sanırım daha kırgınlıklarım tam geçmemiş gibiydi.

"Tamaaam" dedi derin bir nefes alarak. "Tamam" Sanki bana değil kendine söylüyormuş gibi. Biraz daha orda oturduktan sonra kalktık. Arabaya binip merkeze indik.

Önce Atatürk köşkünü ardından Sümela manastırını gezdik. Hiç aklıma gelmezdi memleketimi el ele sevdiğim adamla gezeceğim. Evdekilere bizi beklememelerini söyleyip akşam yemeğini de dışarıda yedik. Bütün günü birbirimize ayırmıştık. Gün içinde kırk defa sürtüşüp didiştik. Ne yapalım bizimde sevme şeklimiz buydu...

Evin önüne geldiğimizde benimle beraber oda arabadan inmişti. Annesini alıp öyle eve geçecekti. Sağolsun Nurten hala ben yokken Gülten annemi yanlız bırakmamıştı. Benim kapımın yanına geldiğinde "hadi" der gibi bir baş işareti yaptı. Eve doğru bir adım atmıştı ki kolundan tutup durdurdum. Tek kaşı havada sorgulayan bakışlarını yüzüme diktiğinde bir anlık cesaretle elimi omzuna koyup parmak uçlarımda yükseldim vee dudaklarımı dudaklarının üstüne bastırdım. Geri çekildiğimde bütün kan yanaklarıma hücum etmiş gibiydi. Sağ elimi dudaklarımın üstüne bastırdım.

"Ben geçiyorum" zor bela cümle kurup eve doğru yürümeye niyetlenmiştim ki bu defa o kolumdan tutup geri çekti. Sırtımı arabanın indiğim kapısına yasladı. Ve üzerime eğildi.

"Başladığın işi yarım bırakma. Madem bişeye niyetlendin tam yap"

"Na-nasıl"

"böyle" Bu defa o birleştirdi dudaklarımızı. İki elini yüzüme sardı ve dudaklarımı dudakları arasına aldı. Elimi kolumu nereye koyacağımı bilemeden yüzümü kavran ellerinin bileklerini tuttum. Ve ilk defa ona karşılık verdim...

Aytaç yaptığı araştırmalardan sonra bir sonuca varmıştı. Bu gerçekten olabilir miydi? İlkinde acaba demişti ama bir çok şey doğruluğunu kanıtlar haldeydi. Annesi ve teyzesiyle görüşmüştü bu konuyu onlarda şüphelerinde haklı bulmuştu Aytacı. Şimdi ne yapacaktı. Bunları açığa çıkaracak mıydı?. Yada cesaret edebilecek miydi. Ya yanılıyorsa? Peki ya ama doğruysa? Uzun zamandır aklını kurcalayan bu şey son iki aydır iyice içini yemişti. Yapacak başka bişey yoktu. Aklındakini ortaya dökmek zorundaydı. Ama yardım alması lazımdı. Telefonunu çıkarıp mesaj attı.

Murat komserim. İstanbul'a döndüğünüzde sizinle çok önemli bir konu hakkında görüşmek istiyorum.

Ve lütfen bu konu şimdilik aramızds kalsın. Kimse bilmesin.

 

 

Tamam!

 

AAAYYY NOLUYOO NOLUYOOO?

AYTAÇ'IN ŞÜPHESİ NE?

MURATLA NE KONUŞACAK?

BİHTER NEYİ İTİRAF EDECEK FİRDEVS HANIM 😂😂

HEYECANLI BÖLÜMLER SANIRIM BİZİ BEKLİYOR.

SİZCE KONU NE OLABİLİR ?

YENİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE..

OY VE YORUMLARI UNUTMAYIN AMAN HAA!!!

Bölüm : 31.05.2025 17:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...