
Yazarken çok keyif aldığım bir bölümdü, keyifli okumalar dilerim.
Bol bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen... <3
Bölüm 17: Yaralanan Kalp
Aynı gece…
“River, yemin ederim bu böyle devam ederse ölümün benim ellerimden olacak.”
Flame sahte bir kızgınlıkla River’ın omzuna vururken River kısık bir sesle güldü. Yeni buluşma yeri olarak Brook’un gizli yerini seçmişti. Flame’e notla yeri tarif edip saati söylemişti. Yalnızca Brook, Altha, Albertine ve kendisinin bildiği bu yer sayesinde yakalanma şanslarını minimuma indirmeye çalışmıştı.
Eh, Flame -River’ın gereksiz şifreli tarifi sağ olsun- zar zor bulmayı başarmıştı. Üstüne buz gibiydi, büyüsünün iz bırakmayacağını bilse ateşini kullanmaktan zerre çekinmezdi.
“Bula bula burayı mı buldun?” dedi Flame dişleri takırdarken. “Niye bu kadar soğuk?”
“Çünkü hemen yanımızdaki göl Kristafy Denizi’ne bağlanıyor. Geceleri buradan da soğuk oluyor orası,” diye cevap verdi River.
“Bu teoriyi test etmeyeceğim,” dedi Flame nefesini vererek. Nefesi havada buhar oluşturuyordu. “Neden özellikle bu, Welkin’in bile unuttuğu yer?”
“Brook keşfetti ilk. Bana ve şifacı arkadaşı, Altha’ya gösterdi. Altha da ablası Albertine’e gösterdi. Ben de sana gösterdiğime göre şu an toplam sadece beş kişi biliyor.”
“İyi düşünmüşsün,” diye itiraf etti Flame. “De…” Nasıl diyeceğini bilmediği için bir an bocaladı. “Brook neden sana söyledi?”
“Yakın arkadaşım.” River çapkınca göz kırptı. “Merak etme, sevgilim değil.”
“Tanrım!” Flame, yanaklarına kan toplanırken, “River, dediğin çok edepsiz,” diye kızdı. “Kastettiğim şeyle alakaları yok. Muhafız olduğunu söylemediğin için sordum! Bilgi aldığım adamla ilgili daha çok bilgi sahibi olmam gerekiyor, yanlış mıyım?”
“Haklısın,” dedi River dudaklarını birbirine bastırırken. “Öyle olsun bakalım, alev topu.”
“Alev topu?” Flame tek kaşını kaldırdı. “O kadar da öfkeli bir insan değilim bence.”
“Sen öyle san,” dedi River, bu sefer gülüşünü gizlemeyerek. “Bal gibi de çabuk sinirleniyorsun. Alev topu misali dolaşıyorsun ortalıkta.”
“Tamam, donarak can vermeden önce devam edelim. Hikâyenin sonraki bölümünde neler var?” Flame ne zaman River’la konuşsa illa, bir şekilde konuyu değiştirmek zorunda kalıyordu. Karşısındaki adam cıvımaya çok müsaitti.
“Önce rapor alayım,” dedi River işaret parmağını ona doğrultarak. “Abinle konuştun mu?”
“Konuşmayı denedim,” dedi Flame utana sıkıla. “Biraz patladım galiba. Blaze de kaçtı gitti. Saatlerdir görmedim.”
“İhtiyacınız vardı.” River, Flame’in içini rahatlatmaya çalıştı. “Eninde sonunda yüzleşecektiniz.”
“Ben de aynını düşünüyordum,” diyerek alt dudağını ısırdı Flame. “Ama keşke Blaze’in nerede olduğunu bilseydim. İçim rahat etmiyor.”
“Endişelisin,” dedi River omuz silkip. “Sonuçta abin, normal.”
“Peki, tamam, raporunu aldın,” diye kollarını göğsünde kavuşturdu Flame. “Şimdi kaldığımız yerden devam edebilir miyiz?”
“Kızma,” dedi River yüzünde tebessümle. “Güneşin doğumuna daha dört saat kadar var.”
Ardından boğazını temizledi. “Dün de dediğim üzere, Ares ölünce savrulmaya hazır bir yapraktan farksız haldeydim. Ömrümü başka insanlardan gizlenerek geçirmiştim, kimse Ares’in oğlu olduğumu bilmiyordu. Çat kapı biri gelip varlığımı bildiğini, yaşadıklarımın koca bir haksızlık olduğunu söyleyince ona güvendim. Mortem’in Celladı’na güvendim. Beni Su Varisi’yle tanıştırdı, ona da güvendim. Benimle konuşurken yüzlerini kapatan insanlara güvendim.”
“Çocuk yaşta başka ne yapabilirdin ki?” dedi Flame anlayışla.
“Olabilir,” diyerek başını salladı River. “Fakat benim asıl amacım yönlendirme değildi. Belki şey demiştim… Boş ver, sonuçta onlar için çalışmaya başladım.”
“Geri sar,” dedi Flame sözünü keserek. “Ney demiştin?”
“Şey…” River yanağının içini dişledi. “Şey işte… Dalga geçersin, unut gitsin.”
“Şey, şey şey,” diye River’ı taklit etti Flame. “Dalga geçmem, söz.”
“Bana Scott’ı tanıdıklarını söylemişlerdi.” Elini saçlarının arasından geçirdi River. “Belki onla tanışırım diye düşünmüştüm.”
“Abinle tanışmak istemenin nesi komik?” dedi Flame yumuşak bir sesle. River bunu sadece söylerken bile çocuk masumiyetine sahipti. Kesinlikle dalga geçmezdi, kalbi olan kimse geçmezdi.
River hüzünle, “Abim değil o,” dedi. “Tanışsaydım kardeşi, en azından üvey kardeşi olduğumu, söylemezdim. Ares benden gayrimeşru olduğum için sevmedi. Scott da sevmeyebilir. O riski alamam.”
“Bana dün Blaze ve babamla ilgili ne demiştin, hatırlıyor musun?” diye sordu Flame.
“Sana onlarla ilgili pek çok şey söylemiştim.”
“Babamın beni sırf kızım diye sevmemesi saçmalık; abini de manipüle etmiş, onunla sağlıklı bir ilişki kurmak istiyorsan konuşmak zorundasın demiştin.”
“Gayet de doğru söylemişim.” River’ın dudakları tatminlikle yukarı doğru kıvrıldı.
“O zaman senin de gayrimeşru olduğun için sevilmemen koca bir saçmalık.” Flame gözlerini River’ın gözlerine kilitledi. “Ben böyle doğdum, sen nefret edilmemem gerektiğini söyledin. Sen de böyle doğdun. İkimiz de nasıl doğacağımızı seçmedik.”
“Haklısın. Belki yalan söylersem Scott’la sağlıklı bir ilişkim olmaz.” Flame birkaç saniye için River’ın düşünesini değiştirdiğini zannetmiş olsa da pek sürmedi.
“Ama en azından bir ilişkim olur.”
“Yanlış düşünüyorsun,” diye inat etti Flame.
“Umurumda değil,” diye kestirip attı River. “Scott’la tanıştım mı? Hayır. Yani düşünmeye gerek yok. Konumuza dönelim.”
Az önce konuya dönmek isteyen Flame’di oysaki. Ancak üstelemedi.
“Mortem’in Celladı bana dövüşmeyi öğretti,” dedi River. “Güçlenmemi sağladı. Su Sarayı’na muhafız olarak soktu. Brook ve Altha’ya bu sayede tanıştım. En yakın arkadaşlarım, gerçek beni tanısalar muhtemelen nefret edecekler benden. Mortem’in Celladı bana ihtiyaç duydukça bir şekilde ulaşıyordu. Kısacası ayakçısıydım. Günü geldiğinde taşı almak için kanımın gerekeceği bir kozlarıydım, görevim bundan ibaretti. Tabii, öncesinde onlar yüzünden kötü şeyler de yaptım.”
Ve hepsi, abisine ulaşabilmek içindi.
Sevilme umuduyla yaşamıştı.
Flame onu anlayabiliyordu. Anlayabiliyordu çünkü kendisi de pek farksız sayılamazdı.
“İntikam. Su Varisi’nin başından beri istediği tek şey intikamını almaktı, hala da öyle. Dylan ne yaptı bilmiyorum ama özellikle Dylan’a kızgın. Hava Varisi, Aura intikam değil adalet istedi hep. Fakat adalete olan bakış açısı hepimizinkinden farklı. Kendi krallığı yıkıldı, halkı katledildi ve bunu diğer krallıkların yöneticileri bir olup yaptılar. Diğer krallıkları yıkmak istiyor. Adaleti ancak bu yolla sağlayabileceğine inanıyor.”
“Hastalıklı,” diye düşündü Flame. Deli. Aura adalet başlığı altında intikam istiyordu, tıpkı Su Varisi gibi. Lakin River’ın da dediği üzere, bakış açısı herkesten farklıydı.
“Edeline, Su Varisi’ne yardım edeceğini söylediğinde planları hazırdı, sadece zamanı belli değildi. Edeline, Kraliçe Hillary’nin, öz annesinin ölümünü bekledi. Kendisi öldürerek dikkat çekmek ya da planı riske atmaktan kaçındı muhtemelen. Dylan, karısına sırf varis diye dokunamıyordu. Edeline ölümünü bilerek aceleye getirdi, kaybedecek zamanları yoktu.”
“Hala çok karmaşık,” diye ofladı Flame. “Tamam, Edeline öldü ve o baloda muazzam bir kaos oluştu. Ama hepimiz oradaydık, Su Varisi nasıl kimseye belli etmeden damgaladı kendini?”
“Ben de bilmiyorum,” diyerek kafasını iki yana salladı River. “Ancak fikir üretebilirim. Su Varisi ve Mortem’in Celladı’nın konuşmalarından anlayabildiğim kadarıyla Aura akıl alınmaz bir güce sahip. Hava Varislerinin hava durumlarını kontrol edebildiğini, buzu şekillendirebildiklerini duymuştum. Belki de salondaki herkesi birkaç saniye için durdurdu ve Su Varisi rahatça çalışabildi? Bunlar yalnızca tahminler, gerçekte ne olduğunu ben de bilmiyorum.”
“Yani Hava Varisi, Mortem’in Celladı ve Su Varisi’yle beraber çalışıyordu?” dedi Flame emin olmak için.
“Daha çok… müttefik gibiler sanırım. Birbirlerine işleri düştüğünde beraber çalışsalar da bağımsız olduklarını düşünüyorum.”
“Toparlıyorum,” dedi Flame hafızasına yoğunlaşarak. “Taşı ele geçirirken Ares’in kanından birine ihtiyaçları vardı, Scott Dylan’la iş birliği yapınca seni ağlarına çektiler. Dylan, Scrum ve Elrod’un amacını bilmiyoruz fakat Aaric dahil olmak istemeyince Hava Krallığı’nı yok edecek kadar ileri gittiklerini biliyoruz. Edeline su elementinin varislik izini Dylan’a kaptırmamak için kendi ölümünü bile düzenledi. Elementlerin bütün yapı taşlarına ulaşmak şu anki aşırı onurlu krallarımız için epey önemli. Bu yolda her ne yapmışlarsa kimliği hakkında sadece kadın olduklarından emin olduğumuz Su Varisi ve Mortem’in Celladı’nı kızdırmışlar. Dylan bir şekilde Su Varisi ve Scott’ı birbirine düşürmeye başarınca Scott Hava Krallığı’nın yıkılmasında rol oynamış.” Nefessiz kalınca duraksadı. “Atladığım bir yer var mı?”
“Eksiksiz ve mükemmel,” dedi River onaylayarak. “Tüm bu intikam hikayesinin ardında bana söylenmeyen daha neler vardır bilemem ancak tüm bildiklerim işte bunlar.”
“Evet ama hala eksik bir şeyler var,” dedi Flame şüpheyle. “Sen neden bana bunları anlattın?”
River o kadar uzun süre sustu ki Flame bir an cevap vermeyeceğini sandı.
“Çünkü,” diyerek dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi River. “Mortem’in Celladı aylar önce benden seni araştırmamı istemişti. Scrum’ın neredeyse sır gibi sakladığı kızı ilgisini çekmişti. Geçmişini araştırırken benzerliğimizi fark ettim, tıpkı dün söylediğim gibi.
Halktan gizli dönen meseleleri birine söylemek zorundaydım. Tekrar ve tekrar söylüyorum, Mortem’in Celladı ve Su Varisi bu hikâyenin ana kötüleri olmasa da tamamen masum sayılmazlar. Aura ise… tamamen bambaşka bir konu.
Kimsenin sadece iyi ya da sadece kötü olmamasının bir sebebi var. Herkes, bu savaşta kendi saflarını oluşturuyor. Ben istemeyerek de olsa dahil oldum, öyleyse ben de kendi safımı oluştururum.”
“Ve ilk beni seçtin.” Flame artık River’ın ondan ne istediğini anlıyordu. Müttefiklik, hatta daha da öte: beraber, omuz omuza savaşmak. Flame’in geçmişini bildiği için kabul edeceğini varsaymıştı.
Kabul etmeli miydi? Anlattıklarında hiçbir tutarsızlık yoktu, yalan söylediğine inanması için hiçbir sebebi yoktu.
Kabul etse ne olurdu? Tıpkı ilk buluşmaya geldiğinde düşündüğü gibi, hayati bilgiler vermediği müddetçe pek bir sıkıntı çıkamazdı. Zaten River onun hakkında haddinden fazla şey biliyordu. En azından ne kadar bildiğini de öğrenebilirdi.
Ayrıca, belki bir umut, bir yaşama amacı da olabilirdi? Zerre hareketlilik olmayan hayatında küçük değişiklikler yapmak yaralı ruhuna iyi gelebilirdi?
“Kabul ediyorum,” dedi kararlılıkla.
“Benimlesin yani?” diye sordu River emin olmak için.
“Seninleyim.”
*
Su Varisi, aşina olduğu saray koridorlarında Mortem’in Celladı’nı bulmaya çalışırken, “Nereye gitti bu?” diye homurdandı.
Sözde Scott’ın kalbinde açtığı derin yarayı bugün iyileştirecek, Dylan’ı öldüreceklerdi. Ya Mortem’in Celladı her zamanki gibi başına buyruk hareket etmişti ya da…
Bir şeyler olmuştu işte.
En azından bu gece Dylan’ın meşgul olduğunu biliyordu çünkü acilen saraydan kaçması gerekiyordu ve Su Kralı onu yakalarsa Su Varisi kimliği ortaya çıkardı.
Aura’nın mektubunu almıştı. Tarih bir gün öncesine atılmıştı, tanrılar adına, zaten üç günlük süre vermişti. Neden mektubu bu kadar geç göndermişti?
Scott’ı bulmak zorundaydı. Aura’nın gerçekten dediğini yapıp Ateş Krallığı’nı yok edeceğinden emindi, engel olması içinse yalnızca 2 günü kalmıştı ve Scott’ın nerede olduğunu dahi bilmiyordu!
Keşke Scrum da şu an Ateş Krallığı’nda olsaydı. Yıkılması bir işe yarardı.
Scott göz önünde saklanmayı severdi. Her ne sebeptense hala ortaya çıkmamıştı, Kayıp Su Lordu manşetleri devam ediyordu.
Umarım kulendesindir, Mortem’in cezası, diye mırıldandı. Yoksa nerede saklanmış olduğunu ben bile bilmiyorum.
Mortem’in Celladı’ndan ödünç aldığı siyah pelerinin kapüşonunu başından geçirip seri adımlarla sarayın içinde, seneler önce Scott’la beraber keşfettikleri gizli yollara yöneldi.
Şu ana dek sadece Scott’la birlikte geçtiği yerlerden geçerken içinde, ya her şey farklı olsaydı? sorusunun kemirmesine engel olamadı. Ya Scott bana ihanet etmeseydi, ya gerçekten peri masalımızı yaşayabilseydik?
Ya her şey kanla kaplı bir intikam hikayesine bürünmeseydi, işte o zaman nasıl olurdu her şey?
Aşk. Hem soğuk hem sıcak. Sana aynı anda bütün duyguları yaşatabilen yegâne şeydi belki de. Su Varisi’ne aşkın anlamını sorsalar, Scott’ı gösterebilirdi aralarındaki tüm sevgi nefrete dönüşmeden evvel.
*
Geçmiş
“Scott, yapma, gıdıklanıyorum!” Su Varisi kıkırdamalarını bastırmak için nafile bir uğraş veriyordu.
“Öyle mi Su Mercanı? Ama toplantı benim açımdan pek de iyi geçmedi ve ancak senin gülüşünle sakinleşebilirim.”
“Dur artık! Duyan olacak, gizli geçitleri ifşa edelim diye bulmadık biz!”
Scott alaycı bir tavırla gözlerini devirdi. “Abart, Su Mercanı. Daha fazla abart…”
*
Anılar Su Varisi’nin gözlerinin önünden geçerken Su Varisi iç çekerek başını iki yana salladı. Nefret ediyordu bundan, baktığı her yerde onun izlerini görmekten… Bazen Scott’la hiç tanışmamış olmayı diliyordu fakat en mutlu anılarını Su Varisi’ne verenin de Scott olduğunu inkâr edemezdi.
Tabii, en mutsuz anılarının da.
Dikkatini toplayıp saraydan ayrıldı. Avluda, nöbetçi muhafızlara yakalanmamaya çalışarak ilerledi. Scott’ın kulesinin Su Sarayı’na epey yakın olması tamamen Hazard’dan gelen bir şanstı.
Ezberlediği patikalardan geçerken sarayı arkasında bırakıyordu. Eğer Mortem’in Celladı Dylan’ı öldürmeyi başarırsa kaçırdığı için çok yazık olacaktı. Sırf Ateş Krallığı’nı kurtarmak için kaçıracağı bir görsel şölendi.
Kuleye vardığında derin bir iç çekti. Önünden yürürken bile bakmamak için gözlerini kaçırdığı yere şimdi kendi ayaklarıyla gelmişti, aman ne güzel.
Ana kapının anahtarını cebinden çıkardı.
Sahi, ben niye hala bu anahtarı saklıyorum ki?
Aptalım çünkü.
Kendi iç sesiyle çatışmasını aceleyle bitirip dışarıdan biri onu fark etmeden içeri girdi.
“Kim var orada?”
“Benim,” dedi Su Varisi bıkkın bir sesle. Burada olmaktan zerre hoşlanmıyordu.
“Su Mercanı?” diye sordu Scott doğrulamak için. Son görüşmelerinden sonra Su Varisi’ni bu kadar çabuk görmeyi beklemiyordu.
Su Lordu’nun şaşkınlığı yerini çabucak neşeye bıraktı. “Beni mi özledin yoksa?”
“Rüyanda bile göremeyeceğin kadar gerçek üstü bir hayal,” diye söylendi Su Varisi. “Gittiğin her yerde arkanda bıraktığın pisliği temizlemeye geldim, her zamanki gibi.”
“Bu sefer ne yaptım?” dedi Scott sırıtarak.
“Çocuk,” dedi Su Varisi ağzının içinde. “Aura gönderdi beni, hala gevşemeye devam edecek misin?”
Hava Varisi’nin ismini duyunca Scott yüzündeki tebessümü sildi. “Neden öz iraden ve isteğinle geleceğine inanmışsam zaten?” diye homurdandı.
“Niye gelecekmişim? Seninle işim yok,” dedi Su Varisi soğuk bir sesle. “Aura bana bir mektup gönderdi. Hava taşının sende olduğunu biliyor, onu vermezsen yarın akşam Ateş Krallığı’nı yıkacak.”
“Taşın bende olduğunu nasıl…” Scott’ın çelik mavisi gözleri öfkeyle parladı. “Sen mi söyledin?” Güldü, az önceki neşesinden ziyade acı dolu güldü. “Tabii ki sen söyledin, neden soruyorum ki?”
“Bir de bu yüzden mi kavga edeceğiz?” dedi Su Varisi sinirle. “Aura’nın bilmeye hakkı vardı. Taş ona ait olmalı.”
“İkimiz de söyleme sebebinin başka olduğunu biliyoruz.” Su Lordu kendini işaret etti. “Birkaç gün önce, o malum bilgiyi ben söyledim diye sana olan azıcık güvenini de kaybetti, değil mi? Sen de geri kazanmak için beni sattın!”
“Ne olmuş yani?” Su Varisi böyle dediğinde Scott hiç yoktansa inkâr etmesini beklediği için afalladı.
“Beni seneler önce satan ilk kişi sendin. Ben birkaç gün önce aynını yapınca sorun mu oldu?” diyerek geri adım atmadı Su Varisi. “En azından ben bir krallığı yıkmaktansa kurtarmaya çalışıyorum.”
Scott, kalbinde beliren ince sızıyı görmezden geldi. “İsteyerek yapmadığımı biliyorsun. İhanetim için kandırıldığımı biliyorsun. Aaric benim babam gibiydi!” Pişmanlık tüm bedenini esir aldı. “Onun ölümünde sahip olduğu pay yüzünden ne kadar acı çektim, hiçbir
fikriniz yok. Aura bana o işkenceleri ederken karlı çıkmamamın sebebi buydu! İşkence çekmeyi hak etmiştim!”
“Kabul etmek zor değilmiş işte,” dedi Su Varisi. Karşısındaki adam için içinde acıma duygusu bile oluşmamıştı.
“Ama senin nefretini de mi hak ettim?” Scott’ın sesi, Su Varisi’nin kapısına dayandığı günden daha da çaresizdi. “Hava Krallğı’nı yıktım, evet. Aura bana istediğini yapmakta haklı, evet. Ancak hepiniz şunu unutuyorsunuz…” Yutkundu. “Benim bu hayatta değer verdiğim ve değer gördüğüm iki insan vardı. Birisi öldü.” Aaric. “Diğeri de benden nefret ediyor.”
“Ajitasyonun işe yaramıyor, Scott.” Yalan. Su Varisi kendini Scott’ın değiştiğine, ihanet ettiğinde gerçek yüzünü gördüğüne ikna etmeye çalışıyordu fakat bu sözleri sarf eden adam kesinlikle âşık olduğu insandı.
“Bence şu Ateş Krallığı meselesini sonraya bırakalım, ne dersin?” Küçük bir umut ışığı yakmaya çalıştı Scott, tekrar deneyebilmeleri için. “Aramızdaki sorunları çözelim?”
“Aramızda çözülecek bir şey kaldı mı ki Scott?” diye fısıldadı Su Varisi. “Aramızdaki her şey, Hava Krallığı’yla beraber yıkılmadı mı?”
“Özlediğini biliyorum,” dedi Su Lordu, pek de tahmin edilmesi zor bir tespit yapmayarak. “Geçmişimizi özlüyorsun. Ben de özlüyorum. Tekrar başlayabiliriz. Yalanın, sırrın yer olmadığı bir başlangıç yapabiliriz.”
“Tüm bunlar bitmeden olmaz,” dedi Su Varisi başını iki yana sallayarak. “İntikamımı almadan olmaz. Onlar da en az benim kadar acı çekmeden önce olmaz.”
“Aura’nın intikam alma fırsatı vardı, onu… kendi adaletine çevirdi. Senin gerçek adaleti sağlama fırsatın vardı, onu intikama çevirdin.” Scott dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi. “Mental sağlığını harap ediyorsun.”
“Umurumda değil,” dedi Su Varisi omuz silkerek. “Yaptığım seçimi düşünmem için senelerim oldu.”
“Benim de.” Scott iç çekti. “Su Mercanı, sen ne yaşadıysan ben de oradaydım. Theo ölürken de oradaydım. Aura kontrolü kaybettiğinde de oradaydım. Hava Krallığı yıkılırken de oradaydım. Hiç benim açımdan baktın mı? Ne kadar azap çektiğimi görmüyor musun?”
Su Varisi duraksadı. İnadı inattı fakat Scott’ı kelimelerle yenmek fazla zordu. Evet, Scott da azap çekmişti. O da çekmişti ama Scott da çekmişti işte.
Konuyu saptırıp, “Bunları konuşmanın yeri şimdi değil,” dedi. “Şu an sürdürdüğümüz sessiz savaş, vakit geldiğinde Solaveria tarihinin en kanla kaplı savaşına dönüşecek. O gün hala hayatta olursak konuşuruz.”
“Haklısın,” dedi Scott, Su Varisi’ni şaşırtarak. “Savaş bitsin, öyle konuşalım.” Göz kırptı. “Ölmesen iyi olur, Su Mercanı.”
Sen de öyle.
Su Varisi içinden bunu dese de dışından, “Hava taşı konusunu ne yapacaksın?” diye sormayı tercih etti.
“Vermeyeceğim,” dedi Scott düşünmeden. “O manyağa böyle bir güç vermeyeceğim.”
“Ateş Krallığı yıkılacak,” diye konuştu Su Varisi dişlerinin arasından. “Gene mi bir krallığın yok oluşuna sebep olacaksın?”
“Aura sadece Ateş Krallığı’nı değil, bütün krallıkları haritadan silmek istiyor.” Gözlerini kararlılıkla kısmıştı. “Taşı almazsa gücü yalnızca Ateş Krallığı’na yeter. Alırsa ne olacağını ise ancak tanrılar bilir.”
Haklılık payı vardı. Aura’nın ne yapacağını kestirmek güçtü, hele mevzu güç olduğunda.
“Masumların ölmesine izin veremeyiz.” Su Varisi endişeyle parmağını uzun saçlarına doladı. “Bu sefer olmaz.”
“Veremeyiz,” diye yineledi Scott. “Çoğul eki.” Birkaç dakika önceki sırıtışı yine dudaklarındaki yerini aldı. “Anlaşılan tekrar beraber çalışmak zorundayız, Su Mercanı.”
“Mortem’in Celladı var. Hazel var,” diye savunmaya geçti Su Varisi. “İnan, sana muhtaç değilim.”
Birkaç saniye sessizlik oluşunca Scott, “Gelecek olan ‘ama’yı bekliyorum,” diye teşvik etti.
“Ama,” dedi Su Varisi gururunu zar zor çiğneyerek. “Hava taşı sende. Su varisliğinin izi bende. Eğer güçlerimizi birleştirirsek Aura’yı engelleyebiliriz. Onda diğer hava taşı ve hava varisliğinin izi var. Hiç olmazsa bir şansımız olur.”
“Olur, olur,” dedi Scott mutlulukla ellerini birbirine çırparak. “Önce savaş için şansımız olur, sonra da ilişkimiz için.”
Su Varisi sinirle ofladı. “Ne zaman akıllanacaksın sen?”
“Aklımı başımdan alıyorsunuz leydim, nasıl akıllanayım?” dedi Scott abartılı bir tavırla.
“Dikkatimi dağıtma,” diye uyardı Su Varisi. “Plan yapmamız lazım.”
“Normalde, demek dikkatini dağıtacak, zihnini bulandıracak kadar çok seviyorsun beni, derdim,” dedi Scott. “Ama sırf istemediğin için demeyeceğim.”
“Şimdi seni boğacağım, az kaldı. Elimde senden başka seçenek olsaydı burada laflıyor olmazdım. Yüzünü görmeye tahammül etmek epey zor, Scott.”
Scott dudaklarını birbirine bastırıp başını kabullenmişlikle öne eğdi. Adım adım olacaktı her şey, öncelikleri Ateş Krallığı’nı kurtarmak olmalıydı. Sonra yaptıklarını da telafi edecek, Su Varisi’nin kalbini yeniden kazanacaktı.
Su Mercanı’nın kalbinde, onun yaptıkları yüzünden üstü dikişlerle kaplı yara dolu kalbinde, kendisi için hala bir yer olmalıydı, olmak zorundaydı. Yoksa ne o yaraları iyileştirebilir ya da hak ettikleri mutlu sona kavuşabilirlerdi…
-Bölüm Sonu-
Evett, bugünlük bu kadardı. Yarın akşam tekrar yeni bölüm atacağım.
Nasıl buldunuz?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.77k Okunma |
3.31k Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |