
Herkese selammm
Küçük bir geçiş bölümüyle sizlerleyim, kısa ama etkili bir bölüm oldu.
Bölüme geçmeden önce oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen <3
Keyifli okumalar!
Bölüm 19:
“Benim küçük suikastçım…” dedi Dylan, yüzüne neredeyse şefkatli bir ifade yerleştirerek. Gözleri ise buz gibiydi.
“Bugün seni yakalatmak için müthiş bir oyun sergiledim. Ne kadar da inandırıcıydım, değil mi?”
Mortem’in Celladı kıpırdamadı. Dylan, hafifçe eğilerek yüzüne baktı. "Ah, bir şey söylemek isterdin, değil mi? Keşke konuşmana izin verebilsem."
Toplantısı biter bitmez soluğu Mortem’in Celladı’nın yanında almıştı. Planı o kadar tıkırında işliyordu ki keyif çığlıkları atmamak için kendini zor tutuyordu. Scrum ve Elrod’a Mortem’şn Celladı’nın artık onlara ait olduğunu söylediğinde saatlerce bunun üstüne konuşmuşlardı. Glisten’ın yüzü hep sabitti ama Scrum ve Elrod’un heyecanı yüzlerinden okunuyordu.
“Az önce seni yakalatmak için bir toplantıya girdim.”
Bir duvarla konuşuyor gibiydi. Mortem’in Celladı boş bakışlarla suratına bakarken küçücük de olsa bir tepki vermiyordu.
“Sayılı kişi dışında kimse, senin bana ait olduğunu bilmiyor. Elimdeki en büyük koz oldun ama zaten, diyarın en iyi suikastçısından başka ne beklenirdi ki?”
Bir yandan pelerininin cebinden yeni bir tüp fey iksirinden çıkarıyordu. İksirin de en kötü yanı buydu ya, etkisi geçiciydi. 24 saat içerisinde büyüsünü kaybettiği için sıkı bir kontrol ve tedbir gerekiyordu.
Mortem’in Celladı şişeye karşı tepkisiz kalsa da içinde kopan fırtınaları Dylan biliyordu. Artık onun içini yalnızca o görebiliyordu zaten, asıl kimliğinin ise kendisine zincirlenmiş bedeninde çırpındığını hissedebiliyordu.
Hayır, kızım, itaat etmeyeceksin.
Düne nazaran Mortem’in Celladı, biraz daha kendinde hissediyordu. Dylan yeni bir şişe çıkardığına göre etkilerinin kalıcı olmadığını anlamıştı. Yalnızca biraz daha dayansa, karşı çıksa…
“Aç bakalım ağzını.”
Mortem’in Celladı komuta uyup dudaklarını aralarken içinden küfür sıraladı. Ne yapsa olmuyordu, dün Dylan’ın her dediğini harfiyen yerine getirme arzusu daha baskındı ama hala ipleri eline alamıyordu.
Dylan şişeyi boğazından aşağı boca etti. Sonuçta Mortemin Celladı insandı, söylemesine gerek yoktu fakat, “Yut,” diye yeni bir emir vermekten kaçınmadı. Ne diyebilirdi ki? Kontrolün tamamıyla onda olması hoşuna gidiyordu.
Mortem’in Celladı direndi. Dediğini yapmamak için tüm gücüyle iradesine hükmetmeye çalıştı.
Bir saniye.
Bedeninin uyuşmaya başlaması, bitkin düşmesi tanıdık bir dost gibi çevresinde dolaşmaya başlamıştı. Sinsi bir düşman, demek isterdi ancak düşmandan ziyade dost gibi hissettiriyordu. Öylesine nahoş bir tadı vardı.
İki saniye.
Direncinin düştüğünü, zihninin pes etmeye başlamasından anlayabiliyordu. Düşünceleri çok hızlı bulanıklaşıyordu. Belki bu korkutucuydu fakat korku, şu an ondan epey uzaktaydı.
Üç saniye.
Mortem’in Celladı’nın bedeni ona ihanet edip ademelması istemsizce hareket ederken Dylan tatminlikle gülümsedi.
Dört saniye.
Dünkü hislerin aynısı damarlarına nüfus etti. Aptal, diye kızdı içinden, hemen birkaç saniye sonra. Neden karşı çıkmayı aklından geçiriyorsun ki? İtaat etmek varken hem de?
“İlk görevinle başlayalım mı o zaman?”
Mortem’in Celladı hareket etmedi.
“Burası beni onaylaman gereken kısımdı.”
Mortem’in Celladı başını aşağı yukarı hafifçe salladı.
“Beni Aura’ya götüreceksin. Hava Varisi’ne beraber küçük bir sürpriz yapacağız.”
Mortem’in Celladı o an, ağzından çıkan kelimeleri kontrol edememeye başladı. “Aura bugün, Ateş Krallığı’na saldıracak.” Sesi tekdüzeydi, bir yabancıya ait gibiydi. Ki gerçekten de öyle sayılırdı.
Dün, Dylan’ın yanından ayrıldıktan sonra Su Varisi yanına gelip kısaca Aura’nın tehdidinden bahsetmişti. Normalde olsa Aura’ya karşı savaşmaktansa ikna etmeye çalışmayı tercih ederdi, genç Hava Varisi’ni fazlasıyla önemsiyordu sonuçta. Tabii, normalde olsa.
Dylan’ın neşesi sekteye uğradı. Ani mimiklerle yüzü şaşkınlığa bürünürken, “Nasıl yani?” diye sordu suikastçısına.
“Scott şu an hava taşına sahip.” Mortem’in Celladı ifadesiz bir şekilde konuşmaya devam etti. “Aura taşı vermediği takdirde Ateş Krallığı’nı yıkacağını söyledi. Taşı ona vermek daha büyük bir risk olacağı için Su Varisi ve Su Lordu, Hava Varisi’ni engellemeye çalışacaklar.”
“Yani ikisi de birkaç saat içinde Ateş Krallığı’nda olacaklar,” diye mırıldandı Dylan. “Lanet olsun.”
Bunu Scrum’a haber vermek zorundaydı. Kahretsin, Hava Varisi neden yerinde durmuyordu ki?
“Yanlarına git, normal davran. Aura’yı durdurmak için elinden geleni yap.”
Scott, Su Varisi’yle beraber ne yapmaya çalışıyordu? Genç lordun aklını çelip kendi saflarına almak için az uğraşmamıştı, şimdi neden eski aşkına geri dönmüştü?
Aura’nın işkencelerinden kurtulduktan sonra benim yanıma gelmeliydi, onun değil.
Bir yandan da zihninde yeni planlar şekillenmeye başlamıştı. Su Varisi, Scott ve Aura aynı anda aynı yerde olacaktı. Hiç yoktan birini yakalamak için mükemmel bir fırsat olacaktı bu.
Pislik herif umarım hava taşını kaptırmamıştır, diye söylendi kendi kendine. O taşa erişmek için çok çaba harcamıştı. Ama aptallık tamamen ona aitti, ne diye sonsuz güçte bir taşı bir çocuğa veriyordu?
Scrum’ı da alıp Ateş Krallığı’na gidecekti. Ateş Krallığı’nın sonu Hava Krallığı gibi olmamalıydı, bütün planlarını sekteye uğrayamazdı. Eğer Ateş Krallığı yıkılırsa yıkılan yalnızca bir krallık değil, aynı zamanda yıllardır itinayla ördüğü ağ olurdu.
Denizin Oğlu, koşar adımlarla Scrum’ın yanına ilerledi. Kaybedecek tek bir saniyeleri bile yoktu.
“Scrum?”
Sarayın ona ait olmasının avantajı da buydu: istediği her kapıdan rahatça girebiliyordu.
“Dylan?” dedi Scrum aynı şekilde. “Kelimenin tam anlamıyla…” kapıyı işaret etti, “Çat kapı girmeni neye borçluyum?”
“Eşyalarını topla,” dedi Dylan hızla. “Ateş Krallığı’na gidiyoruz.”
Scrum kaşlarını çattı. “Neden?”
“Hava Varisi krallığını yok etmeye gidiyormuş.” Bıkkınlıkla iç geçirdi. Hadi ama, onca işi arasında bir de şimdi ilgilenecek bu çıkmıştı!
“NE?” Sesi istediğinden daha yüksek çıkmıştı. Eli ondan bağımsız bir şekilde masaya indi, oturduğu yerden süratle dikeldi. Tüm algıları açılmıştı. “Ne demek krallığımı yıkıyor?”
“Yolda anlatırım,” dedi Dylan dolapları karıştırırken. “Şimdi toplan.”
Scrum paltosuna uzandı. Alev gücü kanında çalkalanıyor, dışa taşmak için yanıp tutuşuyordu. Öfkesine hâkim olabilmek için tırnaklarını avuç içine geçirdi. Minik kan damlacıkları parmaklarının arasından sızarken acıyı hissetmiyordu. Bugünlere getirmek için ne fedakarlıklar yaptığı krallığını öylece, bir gecede kaybedemezdi.
Kaybetmeyecekti.
-Bölüm Sonu-
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.77k Okunma |
3.31k Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |