30. Bölüm

20. Bölüm | Geçmişin İzleri

Nisa Tektaş
okur.yazarkelebek

Bölüm 20:

“Senden nefret ettiğimi daha önce söylemiş miydim?”

“Sayamayacağım kadar çok kez ve çok farklı şekillerde.”

“O zaman tekrar söylüyorum: Senden nefret ediyorum!”

Su Varisi tüm gücüyle bu sözcükleri sarf ederken Scott güldü. “Bir daha desene, kızınca çok komik oluyorsun.”

“Soytarın mıyım ben senin?” Su Varisi, çocuk gibi ayağını yere vurdu. Bir insandan nasıl hem aynı anda bu kadar nefret edip hem de bir o kadar sevebilirdi?

“Sana öyle bir şey demeye cesaret edemem.” Uzun zaman sonra Scott’ın yüzüne tamamen dürüst, samimi bir gülüş yerleşti.

“Bir geceliğine geçmişi unutup önümüze bakalım, Ateş Krallığı’nı kurtarmaya odaklanalım, dediğinde cidden eskiye döneceğini düşünmemiştim.” Su Varisi iç çekse de tebessüm etmemek için zor tutuyordu kendini. En azından bir geceliğine eski sığınağına dönmek onun için huzurlu olduğu kadar korkutucuydu da. Sanki hiçbir şey değişmemiş gibi davranıyordu Scott.

“Fırsatımı kaçırır mıyım, Su Mercanı?” dedi Su Varisi’nin burnunu sıkarak. “Bugün Ateş Krallığı’yla beraber yanabiliriz, en mutlu günümdeyim.”

“Ne mutlu sana.” Su Varisi kızgın kalmaya çalışsa da söz vermişti, bu gece odakları tamamen Ateş Krallığı olacaktı. Geçmiş kırgınlıkları sadece bir geceliğine göz ardı edebilirdi. Sadece bir gece.

“Sence Aura ne zaman gelir?” Scott’ın çenesi iyiden iyiye düşmüştü, gerçekten de fırsatını kaçırmıyordu.

“Mektubunda 3 günün sonunda, demişti. Gece yarısı olabilir.” Saatin erkenliğini fark edince ofladı. “Daha çok var.”

“Hala çok sabırsızsın.” Scott’ın yüzündeki gülümseme genişledi, sanki bu mümkünmüş gibi. “Bazı şeyler hiç değişmiyor.”

“Sen değişmişsin.” Su Varisi kollarını göğsünde kavuşturdu. Yaptığı ima sadece Scott’ın ihanetine değildi. “Eskiden lafı ağzından resmen kerpetenle alıyordum, şimdi susmuyorsun.”

“Pürenden mi bahsediyorsun?” Aklına gelen anıyla Scott’ın yüzü aydınlandı. “Sonuna kadar haklılığımı savunuyorum.”

*

Büyük yemekhanede oturacak yer ararken büyük bir hayal kırıklığıyla masaların hepsinin dolu olduğunu gördüm. Elbette boş sandalyeler vardı ama gidip tanımadığım biriyle yemek yeme düşüncesi utanç vericiydi.

Scott’ı tek başına otururken görünce mutlulukla yanına ilerledim. Adama bu sabah fena gıcık olmuş olabilirdim belki ancak bu cehennemde tanıdığım tek kişi oydu.

“Selam.”

Samimi olduğunu ümit ettiğim bir sesle hemen karşısına oturduğumda hareket etmedi, gözleri yalnızca bir saniyeliğine bana değdikten sonra çatalıyla oynamaya devam etmişti. Bu canımı sıkmış olsa da belli etmemeye çalıştım.

“Patates püresi güzel mi bari?” diyerek onu konuşturmaya çalıştım. Fena birisine benzemiyordu sonuçta, sadece kendini garip bir sessizliğe mahkûm etmiş gibiydi.

Benim gibi yalnızdı ve bu gayet anlaşılırdı. Sanırım bana benzer birini bulmuş olmak iyi hissettirmişti, çevremiz felaket derecede kalabalıktı ama biz yalnızdık. Yine.

“Patates püresinin güzel olabilme gibi bir ihtimali var mı?” dedi omuz silkerek. “Klasik püre işte: iğrenç.”

“Sen…” dedim sahte bir kızgınlıkla. “Az önce püreye laf mı ettin?”

“Sadece doğruları söyledim.” Gene omuz silkti, kısa cevaplar vermeye ve aynı beden hareketlerini yapmaya yemin etmişti sanki…

“Püre halindeki her şey, bu dünyadaki en güzel şeylerdir,” diye direttim. Bir yandan da dediğime destek çıkması için patates püresini ağzıma tıkıyordum.

Tadı da gayet güzeldi ayrıca.

Scott burnunu kırıştırdı. “Nefret ederim.”

“Senin sevdiğin bir şey var mı ki?” diyerek laf sokmaya çalıştım.

Bakışlarını bana dikti. “Sessizlik.”

Az önce bu adam bana laf mı sokmuştu?

Evet, laf sokayım derken laf yemiştim.
*
Su Varisi, “O zaman da pisliktin,” derken ikisinin de yüzü aynı hatırayla canlanmıştı.

“Senin çok konuşman bana bulaşmış.” Scott kıkırdadı. “Sen de yanımda durdukça benim suskunluğumu almışsın.”

“Ama sen de çok gıcıktın,” diye itiraz etti Su Varisi. “İnsanın lafını ağzına tıkıyordun.”

“Sessizdim çünkü konuşmanın başka insanlara zarar vereceğini düşünüyordum,” dedi Scott alçak sesle. “Tıpkı senin konuştukça kalbindeki boşluğu dolduracağını zannettiğin gibi.”

“Biliyor musun?” diye mırıldandı Su Varisi. “Her zaman, her durumda doğru şeyi söylemen hem en nefret ettiğim hem de en çok sevdiğim özelliğindi.”

“İkimiz de zamanla yanıldığımızı gördük,” diye devam etti Scott. “Bence rolleri değiştiğimiz zaman o farkındalığı yaşadığımız zamandı.”

“Ben sana sırf baban öylesin diyor diye pislik olmayı bırak demiştim.” Su Varisi omuz silkti. “Sen geç aydınlandın.”

“Ares’in adını ağzına alma,” diye homurdandı Scott. “Umarım Mortem’in diyarında işkenceler çekiyordur, pislik herif. Asıl pislik olanın ben değil, o olduğunu anlamam uzun sürdü.”

“Uzun sürmedi,” dedi Su Varisi düzelterek. “Anlaman için adamın ölmesi gerekti.”

“Onu kim zehirlediyse bir teşekkür borçluyum.” Scott iç çekti, bu seferki mutluluktandı. “İhanetim onun ölümü yüzünden olsa da yaşamayı hak etmiyordu.”

“Mortem’in Celladı.”

Scott, Su Varisi’ne döndü. “Efendim?”

“Ares’i Mortem’in Celladı zehirledi.” Su Varisi, bunları söylerken Scott’a bakmak yerine parmaklarıyla oynamayı tercih etti. “Ben istedim.”

Scott birkaç saniye dediklerini idrak etmeye çalıştı. “Neden?”

“Senin için.”

Scott yutkundu, bir şey demese dahi suskunluğu bile yeterliydi.

En çok da böyle bir kadını kaybettiği için çekiyordu acısını.

*

“Scott! Nereye gidiyorsun?”

Hızlı adımlarla Scott’a yetişmeye çalışırken bir yandan başkaları tarafından görülme korkusuyla sürekli çevreme bakıyordum. Bu saatte dışarıda olmamalıydık.

“Babam mektup göndermiş.” Nihayet durduğunda göz göze geldik. Scott’ı daha önce hiç böyle görmemiştim, daha önce de öfkeli hallerine tanıklık etmiştim tabii ki fakat şimdi… Önüne geçeni tanımayacak gibiydi.

“Bazen bu adamın beni sevmediğini düşünüyorum,” diye mırıldandı, dişlerini sıktığını kasılmış çenesinden anlamıştım. “Beni görmeye gelmiyor. Yokmuşum gibi davranmak işine geliyor sanki.”

“Öyle deme,” diye itiraz ettim. “Adam lord. Sadece meşgul.”

“Değil mi ama,” dedi söylenerek. “Lord Ares, zannedersin tüm günü toplantılarda geçiyor. Kendi kulesi buradan çok da uzakta değil. Yarım saatini ayıramıyor bana.”

Tanışalı neredeyse bir ay olmuştu, bir noktadan sonra saymayı bırakmıştım. Ama Scott hakkında öğrendiğim ilk şeylerden biri babasına olan bağlılığı olmuştu.

“Gelecektir,” diyerek içini rahatlatmaya çalıştım. Scott zaten Ares onu buraya gönderdiği için dışlanmış hissediyordu, bir de gelmeyerek oğluna istenmediğini hissettiremezdi.

“Gelmeyecek,” dedi, son noktayı koyduğu ses tonundan anlaşılıyordu. “Gerçekten de ayak altında olmamam için buraya gönderdi beni, varlığımı çoktan unutmuş bile olabilir. Bence çocuğa sahip olurken tek amacı öldüğünde veliahdı olmasıydı.”

“Şu an iyice saçmalıyorsun.” Daha Scott ne olduğunu anlayamadan, hatta ben bile ne olduğunu anlayamadan kollarımı bedenine sardım.

Kısa bir an için Scott donakalınca ellerimi çekmeye çalıştım. Salak, diye kızdım içimden. Şimdi yeri mi?

Scott da amatörce sarılışıma kollarını belime sararak karşılık verince tuttuğumu fark etmediğim nefesimi verdim.

“Sağ ol, Su Mercanı,” dedi saçlarıma doğru. “Teşekkür ederim.”

Ne için teşekkür ettiğini bilmesem de sadece varlığımı hissettirmek için daha da sıkı sarıldım.

*
“Değişim korkutucu,” dedi Su Varisi kollarını kendi bedenine sararken. Gün yüzüne çıkan hatıralardan sonra daha iyi hissetmek için yapmıştı bunu ama yalnızca yalnızlaştığını hissetti. Mortem’in Celladı’yla tanışmıştı, Hazel en yakın arkadaşı sayılırdı fakat hala; bir şekilde yalnızdı.

“Gerçekten de öyle. Eski günlerden şikâyet ederdim, şimdi onları arar oldum.”

Su Varisi suratını buruşturdu. “Bence o senin şımarıklığından kaynaklanıyor.”

“Ha, sanki sen de öyle değildin.”

Su Varisi başını iki yana salladı. “Ben eskiden gayet memnunum.” Çünkü sen vardın.

“Ben vardım diye mi?” Scott dalga geçerken Su Varisi kızarıp Scott’ın omzuna vurdu. Değişmeyen başka bir şey daha bulmuşlardı işte: Scott hala zihnini okuyabiliyordu.

*
Öksürerek masaya oturduğumda Scott’ın çoktan yemeğini bitirdiğini gördüğümde şaşırmamıştım. Bu kadar erken kalkmak vücuda zarar olmalıydı.

Bense hala uykuluydum, tepsiyi masaya koyup başımı soğuk ahşaba yasladım. İşte mutluluk buydu.

“Günaydın,” dedi Scott sabah enerjisiyle.

“Aynından,” diye homurdandım.

“Ne oldu sana?” Kaşlarını çatarak yüzüme doğru eğildi. “Yemekte elma püresi var.”

“Yani?”

“Yemekte elma püresi var,” diye tekrar etti. Benden yine tepki alamayınca, “Yemekte. Elma. Püresi. Var,” dedi üstüne bastıra bastıra.

“Hecelemeden de anlayabiliyorum, Scott. Neye varmaya çalışıyorsun?”

“Yemekte püre var ve sen yemiyorsun. Dünyanın sonu mu geldi?” Halimle eğleniyordu. “Hasta falan mı oldun?”

Dalga geçse de rol icabı elinin tersini alnıma koyduğunda kaşlarını çattı. “Bir saniye.”

Parmaklarını yanağıma doğru indirdiğinde, “Ateşin var senin,” dedi endişeyle.

“Öyle mi?” diye mırıldandım. “Geçer.”

“Gece yarısı duyduğum öğürme sesi sana mı aitti?”

“Hayır.” Teknik olarak yalan değildi, kusmamıştım. Sadece öğürmüştüm.

“Neden söylemedin?” Sesi neredeyse kızgın geliyordu şimdi.

Başımı kaldırdım. “Kusmadım dedim ya.”

Scott gözlerini kıstı. “Daha yeni yemek yedim.”

“Ne alaka?”

“Daha yeni yemek yedim, tokum yani. Yutmadım yalanını.”

“Pislik,” diye söylendim.

Scott duymazdan gelerek, “Kendi püremi ayırdım,” dedi. “O mide bulandırıcı şeyleri nasıl yiyebiliyorsun, hala anlamış değilim ama.”

“Bir,” dedim tek parmağımı havaya kaldırıp. “İştahım yok. Ve iki,” diğer parmağımı havaya kaldırdım, “Teessüf ederim, asıl püre seni mide bulandırıcı buluyor!”

“Çocuk,” diye söylenirken gülüyordu. “Ye şunu.”

“Çok beklersin.”

“Öz iraden ve isteğinle mi yersin, yoksa ağzına mı tıkayım, Su Mercanı?”

“Yemek istemiyorum.”

Kollarımı göğsümde kavuşturdum. Cidden bugün neden iyi hissetmediğimi anlamamış mıydı? Gerçi nereden bilecekti ki, henüz bugünün benim için anlamını söylememiştim ona.

“Bir şeyler var,” dedi Scott, kısa süreli sessizliği bozarak. “Durduk yere neden hastalandın?”

Üzüntüden. “Hava değişimleri.”

“Yaz mevsimindeyiz.”

“Olabilir.”

Dirseklerini masaya yaslayıp çenesi elinin üstüne koydu. “Dökül bakalım.”

“Of, Scott, yok bir şey ya.”

“Üç deyince inanacağım. Bir, iki, dört.”

“Bir. Şey. Yok,” dedim, tıpkı az önce Scott’ın yaptığı gibi heceleyerek.

“Şimdi önünde iki seçenek var. Ya ne olduğunu anlatırsın.” Tabağı önüme doğru itti. “Ya da ben ağzına tıkarım.”

“Üçüncü seçenek,” dedim gözlerimi kapatarak. “Uyuyacağım.”

Bir süre Scott’tan ses gelmeyince gözlerimi araladım, bu sessizlik hayra alamet olamazdı çünkü.

Çelik mavisi bakışlarını bana diktiğini görünce, “Senden nefret ediyorum, haberin olsun,” dedim sinirle. Seçene kadar kalkmayacaktı, benim de kalkmama izin vermeyecekti.

“Yemek yemen ya da derdini anlatman için katlanabileceğim bir bedel.” Gülümsemesi yüzünden silinmemişti. “Nefretine de razıyız.”

Dikelip önümdeki püreye baktım. Normalde direkt yumulacağım yemeğe şu an bakmak bile midemi bulandırıyordu.

Hastalanmaktan nefret ediyorum.

Ne zaman hastalansam midem resmen bana düşman kesiliyordu.

“Yedi yıl önce,” dedim en son, boğazımı temizleyerek. “Tam bugün, bir şey oldu.”

Scott, devam et, der gibi başını salladı.

“Babam…” Sesim titreyince devam edemedim. Babamın ölüm hikayesini daha önce anlatmıştım Scott’a, parçaları zihninde birleştirmesi zor olmadı.

“Kahretsin.”

Buruk bir tebessüm ettim. “Bence de.”

*
“Aslında mutluyduk,” diye düşündü Scott. “Acılarımız vardı, dertlerimiz vardı ama mutluyduk.”

“O günden önce,” dedi Su Varisi. “Sen Dylan’ı bana tercih ettiğinde değişti her şey.”

“Özlüyorsun.” Scott, Su Varisi’ne döndü. “Özlediğini biliyorum.” Yutkundu. “Bizi.”

“Özlüyorum,” diye itiraf etti Su Varisi. “Ancak sonra aklıma o gün geliyor. Ne zaman aklıma sen gelsen o gün frenliyor beni. Aşkımızın sonuçlarını hatırlıyorum.”

“O günün sorumlusu aşkımız değildi.” Su Varisi’nin bunu söylediğine inanamamıştı Scott. “Benim aptallığımdı. Dylan’ın boş vaatlerine kanmam yüzündendi. Yaptığımın nasıl bir hata olduğunu aşkımız sayesinde anladım.”

“Tam olarak ne zaman pişman oldun?” diye sordu Su Varisi.

“Sen bana öyle baktığın zaman,” dedi Scott tereddüt etmeden. Kendi içinde bunu daha önce düşündüğü belliydi. “Bakışlarında sadece kırgınlığı değil, nefreti de gördüğüm zaman.”

“Bu seni rahatsız mı etti?”

“Kırgınlığın etmedi.” Dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi. “Kırılan parçaları toplayabilirdim. Belki aynısı olmazdı ama toplayabilirdim. Ama nefret…” Yanağının içini ısırdı. “Nefret, sende ilk defa gördüğüm bir duyguydu. Başa çıkamazdım, çıkamadım da.”

“Çelik mavisi gözlerin benim için o gün renk değiştirdi.” Su Varisi tekrar Scott’ın gözlerinin içine baktı. “Buz mavisi. Benim için yeni rengi oydu. Âşık olduğum gözlerin, o gözler olduğuna inanmak istemedim.”

“Ya şimdi?” dedi Scott merakla. “Şimdi ne renk?”

“Bilmiyorum,” diye fısıldadı Su Varisi. “Gerçekten bilmiyorum.”

“Beni hala seviyorsun,” dedi Scott kararlılıkla. “Sen göz rengimi bilmesem de ben, beni sevdiğini biliyorum.”

“Ve nefret ediyorum,” diye tamamladı Su Varisi. “Hava Krallığı’ndan, Aaric’ten, Theo’dan sonra birlikte olduğumuzu düşünsene. Hiç mi yüzün kızarmayacak? Ölümünden sorumlu olduğun insanların hayaleti peşimizi bırakmayacak.”

“Dylan yüzündendi.” Scott aynı konuda diretmeye devam ediyordu. “Dylan bana diyarı kurtaracağımızı, gizli olmak zorunda olduğunu söylemişti. Sen beni uyardığında onun yüzünden inanmadım.” Dolu gözlerini Su Varisi’nden gizlemedi. “İlk defa işe yarayacaktım, bu düşünce beni ele geçirdiği için suçlu olamam.”

“Bunu yapma.” Su Varisi dudaklarını birbirine bastırdı. “Sana karşı ördüğüm duvarı yıkma.”

“Amacım duvarını yıkmak zaten.”

“Hava Krallığı yıkıldığında yüz binlerce can öldü. Onların intikamını almadan olmaz.”

Pekâlâ, Scott’a eskisi kadar kızgın olduğunu söyleyemezdi. Belki Scott daha önce aralarını düzeltmek için uğraşmış olsaydı kızgınlığı bu kadar sürmezdi bile. Ama onu bunca zaman ayakta tutan intikam arzusuydu, amacına ulaşmadan kendini hemen Scott’a açamazdı.

Ölen onca insanın anısını lekeleyemezdi.

“Ya sonra?”

“Dediğim gibi, her şey bittikten sonra, hala hayatta olursak…” Belki bir şansımız olabilir.

Havada kalan cümlesini Scott anlamıştı.

Su Varisi ayaklandı. “Geç oluyor. Aura birazdan burada olur.” Boynunu kütürdetti. “Çatışma birazdan başlar.”

 

Bölüm : 02.02.2025 22:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...