21. Bölüm

Bölüm 13 | Havanın Deliliği

Nisa Tektaş
okur.yazarkelebek

Selammm

Başlamadan önce oy verip bol bol yorum yaparsanız çook sevinirimmm

Bir sonraki bölüm yarın gelecek <3

Keyifli okumalar!

 

Bölüm 13: Havanın Deliliği

“Onunla babalarımız ortak.”

River pat diye bunu söylediğinde Flame soluğunu tuttu. “Yani Lord Ares senin…”

“Babam. Scott da üvey abim.” Acı acı güldü. “Gerçi sevgili abimin benden haberi yok.”

“Neden?” diye sordu Flame usulca. Üzerine gitmek istemese de buraya sorularının cevabını öğrenmeye gelmişti.

“Çünkü gayrimeşruyum.” Alnındaki damarlar belirginleşti. “Babam olacak adam sakladı beni. Annem her kimse, şansıma onun göz rengini almışım. Yoksa şu anda yanında, nefes alır halde dikilmezdim.”

Ares, River’ı öldürürdü. Demeye çalıştığı buydu. Flame saçmalama, ne de olsa o senin baban, diyerek karşı çıkma gereği duymadı. Ares’in oğlunu öldürebilecek acımasızlıkta olduğunu artık biliyordu.

“Ben… çok üzgünüm.” River yalan söylüyor olabilirdi, kendini acındırmaya çalışıyor olabilirdi. Ancak Flame, içten içe doğruyu söylediğini hissetmişti. Kendisiyle bağdaştırdığı içindi belki. İkisinin de en büyük yarası babalarıydı. River’a şans vermekten zarar gelmezdi. Ona hayati herhangi bir kişisel bilgi vermediği müddetçe risk almış olmazdı.

“Üzülme.” River’ın sesi gerçekten durgun geliyordu. “Su Varisi nasıl yaptıysa varlığımı öğrenmiş. Ares kilidi kanıyla şifrelediği için onlara lazımdım. Malum, artık Scott Dylan’la çalışıyordu. Sürekli değişen bakıcılarla, gizlice büyütüldüm ben. Mortem’in Celladı hayatıma çat kapı dalıp daha iyi bir hayat vaat etti. Açıkçası sevgisiz büyütülmüş biri için her şey daha iyi bir hayat demek, ikna olmam pek sürmedi. Ares ölmüştü ve önümde yepyeni bir sayfa vardı. Yönlendirme olmadan çok uzun süre hayatta kalamazdım.”

“Suçlu değilsin,” dedi Flame aklındakini doğrudan dışa vurarak. “Yalnızca oyuna getirilmişsin.”

“Bu, Su Varisi ve Mortem’in Celladı’na bağlı olduğum gerçeğini değiştirmez.” İç çekti. “Belki başka bir evrende, babası tarafından sevilen ve abisiyle güzel bir ilişkiye sahip şanslı biri olabilirdim. Ancak doğduğumdan beri şans kelimesi bana uğramadı.”

“O konuda tek değilsin.” Flame de tıpkı River gibi iç çekerken ortak acıları gün yüzüne çıkıyordu. “Abin varlığını bilmiyor, bu yüzden güzel ilişkiniz yok. Blaze varlığımın gayet farkında ama yokmuşum gibi davranmayı tercih ediyor.”

Bunun aslında ne kadar canını yaktığını kimse anlayamazdı.

“Sence neden yok?” diye sordu River.

“Blaze’le ilgili olabilir. Sonuçta ilişki kurmak için çabalayan tek taraf benim. Fakat belki de suç başından beri bendedir.”

River kaşlarını çattı. “Böyle düşünüyorsun çünkü..?”

“Ben sevilecek biri değilim,” dedi Flame rahatça. Bilmediği veya inkâr ettiği bir şey değildi.

“Kime göre?” River’ın sesinden anlaşıldığı kadarıyla gerçekten kızmıştı.

“Babama göre? Blaze’in nasıl davrandığını göz önünde bulundurursak abime göre?”

“Saçmalık,” diye homurdandı River. “Baban hepinizin arkasından dolap çeviren iğrenç bir insan, Ateş Varisi de kendinden başka kimseyi düşünmüyor.” Aniden duraksadı. “Bir saniye. Babanın seni sevmediğini nereden çıkardın?”

Çünkü babam bildim bileli benden nefret ettiğini gayet rahatça ifade ediyor. Sözle olsun kemerle olsun.

“Kız olduğum için beni sevmediğini duydum.” Yalan değildi, yalnızca gerçeğin içinden seçerek almıştı.

“O yüzden mi vücudunda yara izleri var?”

Flame, River’ın cümlesiyle donakaldı. Bunu kimse bilmiyordu. Kimse, babasından şiddet gördüğünü bilmiyordu. Annesi bile.

“Bilmenin imkânı yok,” dedi Flame şüpheyle. Tedbir olarak hançerini yanına aldığı için çok mutluydu.

“Dersime çalıştım.” River göz kırptı, sanki havadan sudan bahsediyorlardı. “Unutma, Mortem’in Celladı için çalışıyorum. Neler bildiğimi öğrensen asıl şaşkınlığı yaşarsın.”

“Ha, dedikoduları benden topla diyorsun yani,” diye alay etti Flame. Açıkçası esprilerle konuyu dağıtmaya çalışıyordu ancak River çok yemiş gibi gözükmüyordu.

“Abine şiddet gördüğünü anlat,” dedi River. “Belki bakış açısı değişir.”

“Bana acıdığı için sevmesini istemiyorum ki,” dedi Flame çaresizce. “Beni, ben olduğum için sevmesini istiyorum.”

“Kız olmak suç değil. Baban seni en bo-”

“Sus,” diye aceleyle Flame. “Küfretme.” Cümlenin devamını tahmin etmek pek zor değildi. Küfürden hoşlanmıyordu, Scrum onunla konuşurken çoğunlukla küfür kullandığı için duymayı tercih ettiği kelimeler listesinde son sırada dahi yer almazdı.

“Neyse,” dedi River yadırgamayarak. “Demeye çalıştığım şey şu: Babanın düşünce tarzı kesinlikle hastalıklı. Ateş Varisi de adamın dibinden ayrılmıyor. Kendini acındırma, sadece gerçekleri görmesini sağla.”

“Fena fikir değil,” diye itiraf etti Flame. Denemekten zarar gelmezdi, sonuçta Blaze ondan nasıl daha da nefret edebilirdi ki?

“Asıl geliş sebebimizi unuttuk,” dedi Flame. Tamamen saptıklarını yeni fark etmişti. “En son nasıl Mortem’in Celladı’yla çalışmaya başladığını anlatıyordun.”

“Sana bildiğim her şeyi olabildiğince hızlı anlatmak istiyordum ama çoktan 1 saat geçmiş. Yokluğun anlaşılmadan geri dönmelisin. En azından biraz daha uyumak için vakit bulursun.”

“Yalnız bir sorunumuz var,” dedi Flame mahcubiyetini gizlemeye çalışırken. “Buraya camdan atlayarak geldim, kimseye fark ettirmeden nasıl gideceğim?”

River gülümsedi. “Biraz ıslanmak umarım problem değildir.”

Flame’e yanıt verme fırsatı vermeden soğuk bir su dalgası vücudunu sarmaladı. Çığlık atmamak için elini ağzına bastırdı, madem onun fikrini almadan hareket edecekti o zaman neden soruyordu?

Sular onu yavaşça odanın sert zeminine bıraktı. Flame camdan sarkıp, “Pislik,” dedi dudaklarını oynatarak.

River sırıtmaya devam etti, hızlı fakat dikkatli adımlarla uzaklaşırken Flame gözden kaybolana kadar onu izledi.

River, dedi içinden. İsmini tekrar etmek istemsizce hoşuna gitmişti.

Ve sebebini bilmese de şimdiden yarın tekrar buluşmak için heyecanlanıyordu.

PART 2

-HAVA VARİSİ-

Hava Varisi Aura, gözleri kim bilir kaçıncı kez elindeki mektubun üzerinde dolaşırken zihninde çoktan yeni planlar oluşturmaya başlamıştı.

Dürüst olması gerekirse, kağıttaki şifreli yazıları deşifre etmesi kolay olmamıştı. Su Varisi’ni takdir etti, eğer mektubu başkalarının eline ulaşmış olsaydı yüksek ihtimalle hiçbir cümleyi anlayamazdı.

Su Lordu’nun, Scott’ın yanına geldiğinden, hava yapı taşına sahip olduğundan ve onlarn tarafında geçmek istediğinden bahsetmişti mektubunda. Su Varisi tarafından gönderildiğini zarfa bakmadan anlamıştı. Scott, Theo’nun öldüğü gün asıl yaşananları anlattığından beri güvenini geri kazanmaya çalışıyordu.

Aura, Su Varisi’nin nafile çabasına gülmeden edemedi. Hata bir kez yapılırdı; ikinci kez yapılırsa o artık hata olmaktan çıkar, bilerek kendini sabote etmeye dönüşürdü. Lakin Su Varisi’nin yaptığı her şeyi böyle rapor etmesi işin eğlenceli tarafıydı.

Scott’ın ona gelmek gibi bir aptallık yapacağını zannetmiyordu. Sonuçta kim işkence gördüğü yere kendi ayaklarıyla geri gelirdi ki?

Fakat hava taşı ondaydı. Onda! Daha birkaç gün öncesine kadar zindanlarında çürüyen adamın üzerindeydi şu ana kadar. Bunca zaman hep işkenceyle yerini öğrenmeye çalıştı. Nasıl olmuştu da başından beri tam da dibinde olduğunu anlayamamıştı? Nasıl bir salaklıktı yaptığı?

Sevdiği ve değer verdiği her şeyi ellerinden alan 3 kralı mahvedebilmek için gereken tek şey o taştı.

Madem kendi krallığı yok edilmiş, halkı katledilmişti; o zaman o da diğer krallıkları yok eder, onların halklarını katlederdi.

Dylan 2 taşı kullanıyordu fakat varisi yoktu. Elrod hem 2 taşa hem de varisine sahipti. Şansa bakın ki Scrum hiçbir taşı hala bulamamıştı. Güç bakımından sadece varisine sahipti. Ve Ateş Varisi şu an hala Su Krallığı’ndaydı.

Yavaşça yerine oturan planıyla yeni bir zarf ve kalem çıkardı. Tüy kalemi mürekkebe batırıp ucunu kağıdın üzerinde gezdirdi.

Su Varisi,

Scott’ı bul. Ona, hava taşını getirmesi için 3 günü olduğunu söyle. Eğer getirmezse yıllardır peşinden koştuğum intikamın ilk aşamasını gerçekleştireceğimi haber ver. Taş 3 gün sonunda elime geçmezse Ateş Krallığı’nı yıkacağım.

Ona de ki, aşık olduğu kadının intikam hikayesine dahil olmaya çalışırken diyarı yıkmaya çalışan deli Hava Varisi’ni unutmasın.

Kağıdı katlayıp muhafızlarından birine verdi. “Yazdıklarımı şifreleyin. Ardından şafak sökene dek Su Varisi’ne ulaştığından emin olun.”

Güven? Hayır, hiçbir askerine güvenmiyordu. Sınırlı sayıda hayatta kalmayı başaran bir avuç insan ona çalışıyordu ve hepsi de Soğuk Yıldırım’dan korkuyordu. Hiçbiri Aura’ya ihanet etmeye cüret edemezdi.

Muhafız, hızlı bir baş selamıyla gitmek üzereyken duraksadı. “Varisim, kapıda sizinle görüşmek isteyen biri var. Mortem’in Celladı olduğunu söylüyor. Mahkumları sorgulama saatiniz olduğu için beklemesini söyledim.”

“Bana haber vermeden, kafana göre beklemesini söyledin,” diye düzeltti Aura sakince. “Hava Krallığı’ndan olmasaydın, seni çoktan cezalandırmıştım.”

Muhafız gitmek için izin dahi istemeden kaçar gibi uzaklaştı. Aura yalnızca izlemekle yetindi, korkutucu bir görünüşünün olduğunun farkındaydı. Hele rengiyle gurur duyduğu kan kırmızısı dudaklarıyla pek de iyi bir izlenim vermediğini tahmin edebiliyordu.

Bazı insanların dudak renginin gerçekten kurbanlarının kanını içtiği için kan rengini aldığını düşündüklerini biliyordu. Dedikoduları takip etmek zor değildi. Ancak rengin sadece genlerden geldiğini söylemeye yanaşmamıştı. İnsanların bünyesinde oluşturduğu etkiyi seviyordu.

Kapıya doğru ilerleyip iç çekti. Son zamanlarda ne de çok ziyaretçisi olmaya başlamıştı. Gerçi şikâyet ettiği de söylenemezdi, en azından konuşacak birileri oluyordu.

“Ateş Krallığı’nın korku salmış ve geçen onca yıla rağmen şaşırtıcı şekilde kimliğini korumayı başarmış suikastçı,” dedi kapıyı açtığı gibi. “Bu ziyareti neye borçluyum?”

Mortem’in Celladı rahatça sırtını duvara yasladı. “Canın sıkıldı mı?”

“Buraya benim için soytarılık yapmaya mı geldin?” Hatırlatırım, mahzen dolusu mahkuma sahibim.”

“Biraz ava çıkmaya ne dersin?” dedi Mortem’in Celladı sırıtarak. “Çevrede bir taverna var, içi suçlularla dolu. Benim de temizlik yapasım tuttu.”

Aura kaşlarını kaldırdı. “Sebep?”

“Su Saray’ında kimliğimi gizli tutmak ne kadar zor biliyor musun? Ateş Krallığı’na dönemem, fazla uzak. Kalabileceğim en yakın ve en güvenli yer senin evin. Sadece tek gece.”

“Bunu iltifat olarak alıyorum.” Yalnızca krallıkta değil, tüm diyarda en güvenli yer onun evi olabilirdi. Eh, bunda kesinlikle böcek bile olsa tehdit tehlikesi içerdiği an öldürmesinde büyük etkisi vardı.“İstediğin gibi algıla. Teklifim şu: Ben bir gece burada kalacağım, sen de biraz dışarı çıkıp eğlenme fırsatı yakala.”

Aura başını salladı. “Tek derdin taverna dolusu adam öldürürken yarışarak beni yenmeye çalışmak, değil mi?”

Mortem’in Celladı göz kırptı. “Büyü kullanmak yasak.”

“Kazanana ne olacak?” dedi Aura -nihayet- gülümserken.

“Sonsuza kadar kaybedenle dalga geçme hakkı?

“Kabul.” Ardından çenesiyle dışarıyı işaret etti. “Yerini göster.”

“Silah almayacak mısın?”

Aura omuz silkti. “Senin için işleri kolaylaştırıyorum.”

“Öyle olsun,” dedi Mortem’in Celladı neşeyle. Dişli bir rakip herkesi memnun ederdi. “Beni takip et.”

*

“Buraya taverna demeye bin şahit ister,” dedi Aura yüzünü buruşturarak. “Anca köhne bir bar diyebiliriz, o da zorlarsak.” Henüz girmemiş olmalarına rağmen içeriden buram buram yükselen alkol, ter ve ağzına almak istemediği maddelerin karışımı olan koku midesini bulandırmaya yetmişti. Eh, düzenli olarak mahkumlarının işkenceleriyle bizzat ilgilendiği düşünüldüğünde midesinin hala bulanabilmesine hayret etmişti.

“Tamam, ben de bu kadar yakınına yaklaşmamıştım.” Mortem’in Celladı öğürür gibi bir ses çıkardı. “Kusmadan işimizi halletmemiz zor olacak.”

Aura boynunu kütürdetti. “3 diyince?”

Mortem’in Celladı, Aura’nın yüzünü işaret ederek, “Peçe istemiyor musun?” diye sordu. “Hani Hava Krallığı’nın ölü sanılan varisisin falan? Küçük detaylar için?”

Aura omuz silkti. “Kimse başkasına söyleyebilecek kadar uzun süre yaşayamayacağı için sıkıntı yok.”

“Sen bilirsin.” Ardından saldırı pozisyonu aldı. “1.”

“2,” dedi Aura koşmaya hazırlanırken.

“3.”

İkisi de tam gaz koşmaya başladı, ana kapıdan içeri girdiklerinde çatışmanın başlaması pek uzun sürmedi.

Mortem’in Celladı, hançerlerinden birini çıkarıp sarhoş adamın kafasına sapladı.

“Bir!” diye bağırdı, çizmesinin gizli cebinden başka bir hançer çıkarırken.

Aura kahkaha attı. “3 tanesini az önce hakladım!”

“Silahsız bunu yapmış olman imkansız!” diye çıkıştı Mortem’in Celladı.

“Silah kullandığımı kim söyledi?” Mortem’in Celladı’nın gözleri önünde ensesinden kavradığı bir adamın boynunu kırdı. Cansız beden anında yere yığıldı. 10 saniye bile sürmemişti Aura’nı can alması.

Hadi ama, kazanmak artık Mortem’in Celladı için imkansız hale gelmişti!

Mortem’in Celladı hırslanıp ileri atıldı. Kemerinden iki hançer çıkardı, ikisini de ayrı noktalara fırlatırken vakit kaybetmeden başka bir hançer için ceplerini yokladı.

Eline sadece sert kumaş değince yutkundu. İmza olarak hançerlerini kurbanlarının üzerinde bırakmayı seviyordu fakat sanırım biraz daha tutumlu olması gerekiyordu.

“Kural değişikliği,” diye seslendi Aura’ya. “Güç kullanımı serbest.”

Avuç içinde büyüyen alev toplarını sağa sola hunharca fırlatmakta gecikmemişti. Neyse ki büyüsü konusunda biraz daha rahat olabilirdi.

Aura, “Sen istedin,” dedi ellerini havaya kaldırıp. Etrafı esir alan koyu bulutları izlerken gülümsedi. “Kaybetmeye hazır ol.”

Onun için asıl eğlence şimdi başlıyordu.

Mortem’in Celladı küfretti, Aura’nın ne yapacağını anlamıştı. “Beni de mi öldürmek istiyorsun?”

“Yolumdan çekil o zaman,” dedi umursamayarak. Birkaç dakikadır bedenine hakim olan Aura kimliği kaybolmuştu. Şu an, yalnızca deli Hava Varisi vardı. Şu an, yalnızca Soğuk Yıldırım vardı.

Mortem’in Celladı, yarışı boş verip çıkışa koştu. Hava Varisi’nin oluşturduğu yıldırım mekanı küle döndürürken kendi paçasını zar zor kurtarmıştı.

Hava Varisi, boğucu dumanın arasından çıktığında, “Sanırım benim skorum, seninkine epey fark attı,” dedi. “Eğlence için teşekkürler. Kesinlikle mahkumlara işkence etmekten daha zevkliydi.”

“Manyaksın,” dedi Mortem’in Celladı nefes nefese. “Beni öldürseydin takmazdın bile!”

“Neden olsun ki?” Bunu söylerken, umursayacağımı mı zannettin cidden, der gibi bir hali vardı.

Mortem’in Celladı sessiz kaldı. Gerçekten, neden böyle bir şey olacağını sanmıştı ki?

Aura ona gerçekten değer verebilirdi belki. Başka bir evrende.

Yine de Mortem’in Celladı, Aura’yı kız kardeşi gibi görmekten kendini alamıyordu.

“Neyse,” diye mırıldandı. “Gidelim hadi. Yatıya kalmaktan vazgeçtim, sadece biraz çelik lazım. Hançerlerim bitmiş ve Su Sarayı’na döndüğümde Dylan’ı öldürmek için kesinlikle ihtiyacım olacak.”

“Ne?” Aura hazla, az önce aldığı canların verdiği adrenalinin etkisiyle kahkaha attı. “Kesinlikle ben de geliyorum.”

“Hiçbir yere gelmiyorsun,” dedi Mortem’in Celladı. Açıkçası Aura’nın yüzünü bir daha görmek istediğine bile emin değildi. “Ben yalnız çalışırım.”

“Hadi ama, barda çok eğlenmedik mi?”

Tabii canım, hem de ne eğlenme! diye geçirdi Mortem’in Celladı içinden. Kıçımı oradan zar zor kurtardım.

“Oyunbozanlık etme,” dedi Aura neşelenip. “Dylan’ı öldürmek aşırı zevkli olur, bunu kaçırmamın imkânı yok. Su Varisi de geliyordur kesin, ekibi tamamlayayım işte.”

“Sen bilirsin,” dedi Mortem’in Celladı kestirip atarak. “Su Varisi de gelecek.”

“Saraya beraber dönelim o zaman.”

“Sen bilirsin,” diye tekrar etti Mortem’in Celladı.

Hayır, cevabını zaten kabul etmeyeceksin ki Aura.

Belki kontrolünü bir daha kaybederdin.

Çünkü delirdin, delirdin ve delirmekten öyle keyfi aldın ki yolundaki kimseyi umursamadın.

Kim bilir, başka bir evrende, çoklu kişilik bozukluğunun olmadığı halinle tanışabilirim belki.

-Bölüm Sonu-

Bölüm : 19.01.2025 21:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...