25. Bölüm

Bölüm 16 |Karanlığın Sırları

Nisa Tektaş
okur.yazarkelebek

Herkese yeni bölümümüzle selammm.

Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfennn

Keyifli okumalar!

 

Bölüm 16: Karanlığın Sırları

-Mortem’in Celladı-

Gece saati, suikastçıların en sevdiği saattir.

Neden biliyor musunuz? Çünkü sırların en çok açığa çıktığı zamanlar, gecedir. Fani insanlar çaresizce gecenin karanlığının sırlarına sahip çıkacaklarına inanırlar. Güneş, tekrar ikiyüzlü suratlarını aydınlığa boyamadan önce sırlarını karanlığa emanet ederler. Lakin bilmezler ki aslında sırlar, en çok bu saatte saklambaç oynamayı severler.

Karanlık, insanların gözlerini kör ederken ruhlarını ve zihinlerini de esir alır. İnsan en çok göremediğinden korkar, göremedikleri de bundan hastalıklı bir zevk alıp oyuna daha büyük şevkle devam ederler. Aptal varlıklardan oluşan insanlarsa bile bile gene sırlarını karanlığa verirler. Sırlardan daha çok korkarlar belki ancak onları görmekten kurtulurlar.

Görmediğinin gerçekliğini yitirdiğini zanneder insan fakat görmediklerinden de deli gibi korkar.

İnsanlara neden aptal diyorum, anladınız mı? Karanlığı isteyip karanlıktan korkan aciz kişiler çünkü.

Suikastçılar, işte bu yüzden insanlardan üstündür. Öldürmenin doğasına erişmiş, korkudan tamamen arınmışlardır.

Aslında karanlıkta biz sırlarımızdan kaçmazdık, sırlar bizden kaçarlardı ve onları kovalamamızı isterlerdi. Sırların da olayı buydu ya zaten: Hep biz kovalardık ama sobelenen yine hep biz olurduk.

Sobelenmek isteyenlerse her zaman suikastçılar olurdu. Sırlar, onların en büyük dayanağıydı. Ellerindeki hançerler belki silahları olabilirdi fakat metali bileyen kurbanlarının sırlarıydı.

Mortem’in Celladı, ay ışığıyla hafifçe aydınlanan loş koridorda sessiz adımlarla ilerlerken hedefi de hedefinin sırları da belliydi. Şu zamana kadar kimseyi sebepsizce öldürmemişti, bu gece de diğerlerinden farklı olmayacaktı.

Su Kralı Dylan’ın ruhu, birkaç saat içerisinde bedeninden ayrılacaktı. Kim bilir, belki birkaç dakikasını bile alabilirdi. Kendine güveni tamdı, kibir suikastçıların sonunu getirirdi lakin Mortem’in Celladı şimdiye dek hiçbir zaman kaybetmemişti.

Sarayın tam ortanca katında, yaklaşık yirmi adım yürüdükten sonra bahçeye dönük olan kapıdan içeri gir.

Su Varisi’nin verdiği talimatları harfiyen yerine getiriyordu, Dylan’ı öldürmek muhtemelen epey zor olacaktı. Zor olacağı kadar eğlenceli olacağı çoktan belli olmuştu.

Boyununu kütürdetip hançerinin çelik ucunu kilit üzerinde oynattı. Demir kilit tatmin verici bir sesle yere düşünce kapıyı açtı.

Menteşeler gıcırtıyla oynarken kısa süredir çiseleyen yağmur şiddetini arttırdı.

Dylan şaşırtıcı derecede sessizdi, Mortem’in Celladı eğer içeri girerken onu görmeseydi odada yalnız olduğunu düşünürdü.

Etraf tepeden tırnağa korku evinden fırlamış gibiydi. Camları dövercesine yağan yağmura şimşek de eklenince ortam tıpkı cinayet romanlarına dönmüştü.

“Dylan…” diye fısıldadı Mortem’in Celladı kapıyı arkasından kilitlerken. Bu odadan dışarı sadece tek bir kişi çıkabilecekti.

“Mortem’in Celladı…”

Aynı şekilde ismi fısıldanınca suikastçı gülümsedi. Dylan bir şekilde geleceğini tahmin etmişti, şimdi ikisi de birbirleriyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynayacaktı.

Sesli adımlarla yürüyerek yerini belli etti. Gelecek hiçbir darbeden korkmuyordu. Mortem’in Celladı’ydı o, korkması için hiçbir sebep yoktu.

“Karını öldürdüğüm gibi öleceksin.” Geniş süitin içerisinde tüm odalara bakınmaya başladı Mortem’in Celladı.

“Edeline karım değildi.” Karanlığın içinden gelen tok sesle Mortem’in Celladı etrafında döndü.

“Edeline, kral olmak için kullandığım bir piyondu yalnızca,” dedi Dylan. “Bir hiçten imparator olma yolumdaki basılması gereken bir basamaktı.”

“Statü? İstediğin başından beri bu muydu?” Mortem’in Celladı kıkırtısını bastırmak için uğraşmadı. “Güç? Saygı?”

Dylan dilini şaklattı. “Saygı için bunca uğraşa değer mi sence? Hadi ama, seni daha zeki sanırdım. Korkunun daha büyük bir güç getirdiğini en iyi sen biliyorsun.”

“Benim ne bilip bilmediğimi sen mi bileceksin?” Mortem’in Celladı kıkırdamayı bırakmış, hepten kahkaha atmaya başlamıştı. “Kendini benle bir tutman mide bulandırıcı.”

“Mortem’in Celladı…” Dylan’ın sesinden güldüğü anlaşılıyordu. “Gerçek hayatın yok, suikastçı masken maske olmaktan çıkmış; kimliğin olmuş. Gerçek ismini neden kullanmıyorsun? Babanın verdiği ismi kirletmek mi istemiyorsun yoksa insanların gözünde

büyüttüğü lakap kendini aslında olduğun zavallıdan alı mı koyuyor?”

Sırlar.

Metali de bilerler, yeterince büyükse zaafa da dönüşürler.

Ve Dylan’ın Mortem’in Celladı hakkında bildikleri belki kılıca bile dönüşebilirdi.

Çabuk, dedi iç sesi. Sen de sırlarını biliyorsun, ona karşı kullan!

Nasıl? diye cevap verdi iç sesine. Lanet olasıca herifin sırlarını biliyorum, zaaflarını değil.

Mortem’in Celladı, verecek cevap bulamayınca sessiz kaldı.

“İnsanlar neden başkalarını öldürür?” Dylan ağır adımlarla gölgelerin arasından ortaya çıktı. “Biri neden suikastçı olmaya karar verir? Yanıtı bir suikastçı olarak sen vermeye ne dersin?”

“İnsan suikastçı olmak için bunu resmi yapmak zorunda değildir. Sen de en az benim kadar insan öldürdün.”

“Aramızda fark yok diyorsun yani.”

“Iyy,” dedi Mortem’in Celladı refleks olarak. “Şaka mı yapıyorsun? Kendimi senle bir tutmak hala mide bulandırıcı. Sen masumları öldürüyorsun, bense günahkarları. Ben bu yüzden suikastçı oldum. En azından senin gibi korkak değilim. Benim bir ismim, bir namım

var. Sense…” Dudak büzdü. “Su Prensi değil. Pardon, Su Kralı Dylan.”

“Ve çok kısa bir süre içerisinde,” dedi Dylan yüzünde genişleyen bir tebessümle. “İmparator Dylan olacak.”

“İmparatordan kastın tüm diyar mı?” Mortem’in Celladı bu acınası hayalin karşısında gülmeden edemedi. “Tam olarak ne zaman hırsların yüzünden mantıklı karar almayı bıraktın?”

“Fedarlıklar…” diye fısıldadı Dylan. “Ben güç istemiyorum. İnsanlara hükmetmek istemiyorum.” Burnundan solurken, “Solaveria’yı düzenine koymak istiyorum!” dedi. “Bunun için Edeline’ı gözden çıkarmam gerekiyordu. Çıkardım. İnsanların güce olan

düşkünlüğünü kullanmam gerekiyordu. Kullandım, bazıları gidebildiği kadar ileri gidip birbirini bile öldürdü. Bir krallığın yok olması gerekiyordu. Yok ettim.” Çenesini yukarı kaldırdı. “Ergenlerin almaya çalıştığı saçma sapan, intikam zannettiğiniz şeyle mi

durduracaksınız beni? Sence tüm bunları yapmış bir adamı sen nasıl öldürebilirsin?”

“Tam olarak böyle.”

Mortem’in Celladı, hançeriyle öne atılırken Dylan kahkaha attı.

Darbeyi savuşturmak için uğraşmadı bile Denizin Oğlu. Yana çekilip Mortem’in Celladı’nın bileğini tuttu.

Mortem’in Celladı, dirseğiyle Dylan’ın pazısına vurdu. Hançerini bu sefer Dylan’ın boğazına hedefledi.

“Şahsen Mortem’in Celladı’yla uğraşmak daha zevkli olur diye düşünmüştüm,” dedi Dylan, yüzünde kahrolasıca sırıtışını bozmazkem. “Herkesin abarta abarta anlattığı suikastçının sen olduğuna emin misin?”

“Ne çeşit bir bipolarsın sen?” dedi Mortem’in Celladı sakinliğini koruyarak. “Daha 2 dakika önce ergenin teki olduğumdan yakınmıyor muydun? Beklentilerini karşılıyordum yalnızca.”

“Bipolar olan ben değilim, bu gece yağmur yağdırıp şimşek çaktırması için görevlendirdiğin Hava Varisi.”

Mortem’in Celladı’nın kalbi, çok, çok küçük bir an için korkuyla tekledi. “Nereden anladın?”

“Su Varisi de burada.” Dylan elini cebine atıp safir mavisi bir taş çıkardı. “Şu bebeği görüyor musun? Su elementinin yapı taşlarından bir tanesi, büyü enerjilerini o kadar güzel anlıyor ki…”

“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Mortem’in Celladı, iyiden iyiye sesini esir alan korkuyu gizlediğini umarak.

“Demek istiyorum ki sevgili Mortem’in Celladı, yapı taşlarının hepsi aslında birbirine bağlı. Bir elementin yapı taşı, diğer elementleri de hissedebilir. Büyüye sahip herkesi, bu taş enerji olarak görüyor. Dolayısıyla taşı kullanan da ne büyü, kim yapmış, ne kadar güçlü anlayabiliyorum.” Zevkle dudaklarını birbirine bastırdı. “Yanıma yaklaşan her kimse, kim olduğunu da az çok çözebiliyorum.”

Dylan, bu gece saldıracaklarını anlamıştı.

Paniğini çaktırmamak için suratına tıpkı Dylan gibi sahte bir tebessüm oturttu. “Benim enerjim nasılmış peki? Güçlü olduğuma bahse girebilirim.”

“Güçlü…” Dylan’ın sesindeki tonun altında başka bir ima vardı, Mortem’in Celladı ne olduğunu çıkaramıyordu. “Hem de epey güçlü. İnan, bu güç çok işime yarayacak.”

“Ne işe yaramasından bahsediyorsun?” Mortem’in Celladı yavaş yavaş anlamaya başlamıştı neler olup bittiğini. Dylan yalnızca saldıracaklarını bilmiyordu, üzerine plan da yapmıştı.

Tuzağa düşmüşlerdi.

“Toprak Krallığı’ndaki feyleri biliyorsun, değil mi?” Dylan’ın attığı kahkaha odada çınladı. “Onların nasıl aklı bulandırdığını, hipnoz ettiğini…” Elini tekrar az önce yapı taşını çıkardığı cebine soktu. Bu sefer küçük, içinde yeşilin yanardönerli tonlarını barındıran bir

sıvının bulunduğu bir şişe çıkardı. “Edeline ölmeden önce boş durmadım.”

“Hayır,” dedi Mortem’in Celladı, hemen önündeki bariz gerçeği inkâr ederek. Yapmamıştı, yapmış olamazdı.

Dylan, feylerin hipnoz büyüsünü bir şekilde ulaşmayı başarmış olamazdı.

Düşmanı hafife almak, suikastçıların en büyük hatasıdır her zaman. Suikastçı güçlendikçe kibri de bir o kadar artar. Mortem’in Celladı, ilk cinayetinden bu yana ilk kez, kibrinin kurbanı olmuştu.

Avcı, ava giderken kendini avlamıştı.

“Bana o şeyi içirebileceğini sanıyorsan çok beklersin, ruh hastası.” Su Varisi ve Aura neden müdahale etmiyordu? Dylan onları da yoldan çekmenin yolunu mu bulmuştu yoksa Mortem’in Celladı yüz üstü mü bırakılmıştı?

Hayır, kimse beni yüz üstü bırakamaz. Ben Mortem’in Celladı’yım.

Ve ben kaybetmem.

Hançerini, öncekine göre daha hırsla savurup atağa geçti. Delirmiş gibi hançerlerini etrafa savururken en büyük korkusu zihnini ele almıştı.

Panik.

Dylan sakin adımlarla sadece kendini korurken şişeyi avucunun içine hapsetmişti. Mortem’in Celladı istese de ulaşamazdı.

Neden kimse yardım etmiyor?

Dylan, zihnini okumuş gibi, “Burası benim sarayım,” dedi. Sesinde çoktan belli olmuş zaferinin neşesi vardı. “Odaları kimse, benden daha iyi bilemez. Su Varisi ve Hava Varisi’ni devreden çıkarmak çok kolay oldu.”

Nasılını düşünmeyi sonraya bıraktı Mortem’in Celladı. Nasıl yaptı, nasıl diğerlerini yanlış yönlendirdi, nasıl hipnoz büyüsü yaptı…

Önce gururu bırakıp kellesini korumaya çalışmalıydı.

Ya da en azından zihninin ele geçirilmesini.

İkisi de aynı şey sayılırdı.

Mortem’in Celladı, hançerleri boş verip alevine odaklandı. Büyüsünü kullanmayı pek sevdiği söylenemezdi fakat şu an başka çaresi yoktu.

Ateşi doğrudan Dylan’a püskürterek saldırdı bu kez. Dylan karşılık vermekten ziyade kenara çekilmeyi tercih etti.

“Saldırsana, adi pislik!” Mortem’in Celladı, hamleleri işe yaramadıkça daha da hırslanıyor; hırslandıkça daha da sinirleniyordu.

“Saldırırsam yenilirsin. Birkaç saniye bile almaz direnmen.”

“Fazla mı egoistsin sen?” dedi Mortem’in Celladı öfkeyle.

“Egoist değilim,” dedi Dylan sakince. “Ama şunu yapabilirken,” -ellerini yumruk yaptığında gözlerinde mavi hareler belirdi- “Kazanmak gerçekten zor değil.”

Mortem’in Celladı, boğazı suyla dolduğunda Dylan’ın ne yapacağını anlamak için çok geç kalmıştı.

Öğürüp gırtlağını patlatmak istercesine dolan suyu atmaya çalıştı. Nafile çabası yalnızca Dylan’ı daha çok eğlendirdi.

“İşte, sevgili Mortem’in Celladı, bu yüzden dövüşte iddialı olmamalısın. Malum, karşındakinin hareketlerini kestirmeyi ihmal ediyorsun.”

Mortem’in Celladı, büyüsüne ulaşmaya çalışsa da nefes almak imkânsız hale gelmişken elinden hiçbir şey gelmiyordu.

Boğuluyordu. Ciğerleri soluksuz kalmış, gözleri yaşlarla dolmuştu. Direnmek gülünç bir çabaydı.

Kaybetmişti.

O, Mortem’in Celladı, hayatında ilk kez yenilmişti.

Dayanamayıp yere çöktü. Dizlerinin üzerinde hala suyu kusarken Dylan yavaş adımlarla yanına yaklaştı.

Dylan üstüne eğildiğinde Mortem’in Celladı geriye doğru kaçmaya çalıştı. Dylan zorlanmadan omuzlarını tutup Mortem’in Celladı’nı zemine yatırdı.

“Son söz? Benim kuklama dönüşmeden önce bu iyiliği yapabilirim.”

Mortem’in Celladı, zar zor, “Cehenneme kadar yolun var,” dedi. “Umarım, herkesten önce ilk sen ölürsün.”

“Klişe,” diye dalga geçti Dylan. “Daha etkileyici bir son söz beklerdim. Senin tarafından hayal kırıklığına uğramaya devam ediyorum.”

Dylan çenesini yakaladığında Mortem’in Celladı, ağzını sıkı sıkıya kapadı. Her türlü yenilecek, Dylan’ın köpeğine dönüşecekti. Lakin Mortem’in Celladı, direnmeden vazgeçmezdi.

“Kapa bakalım ağzını,” dedi Dylan alayla. “Boğuluyorsun, farkında mısın? O ağız en nihayetinde açılacak.”

Dylan, şişenin kapağını açarken Mortem’in Celladı ağzına dolmuş suyu Dylan’ın yüzüne püskürttü.

Dylan şişeyi Mortem’in Celladı’nın suratına salladı. “Birazdan, bu yaptığını çok güzel telafi edeceksin, Mortem’in Celladı.”

Dylan, baş ve işaret parmağıyla Mortem’in Celladı’nın ağzını iyice açıp sıvının tamamını içeri boca etti.

Mortem’in Celladı geri çıkarmadan hemen eliyle dudaklarını üstüne kapadı elini. Bastırıp zavallı suikastçıya yutmaktan başka çare bırakmadı Denizin Oğlu. Mortem’in Celladı hala tepinmeye devam ederken Dylan onu zapt etti.

“Şimdi sana ne olacağını anlatayım,” dedi Dylan yumuşakça. “Sıvı, yani feylerin bizzat kanından yaptığım iksir şu an içinde. Yaşayan bir varlık gibi düşünebilirsin. Fazlasıyla hızlı etki ediyor ve sadece 5 aşamadan oluşuyor. İlki uyuşukluk.”

Uyuşukluk. Mortem’in Celladı’nın ilk hissettiğiydi bu, tıpkı Dyan’ın dediği gibi. Sıvının tadını asla tarif edemezdi ancak ruhuna kadar uyuştuğunu hissedebiliyordu. Sanki kalbi bile atmayı bırakmıştı. Yüz kasları gevşedi, nabzı yavaşladı, düşünceleri duruldu. Sıvı vücudunun her bir noktasına itinayla ele geçirir; kanına karışırken Dylan son ana kadar elini, Mortem’in Celladı’nın ağzından çekmedi.Mortem’in Celladı yavaş yavaş sakinledi. Hareket etmeyi bıraktı, göz kapakları yarı yarıya kadar indi. Uyuşukluktan sonra hissettiği diğer şeydi bu: bitkinlik. Kıpırdamaya, konuşmaya, hatta nefes almaya bile mecali yoktu.

“Ve şimdi ikinci aşamadasın,” diyerek elini çekti Dylan. “Bundan sonra seni engellememe gerek yok çünkü yorgunsun. İstesen de bedenin emrine uymaz.”

Damarlarında son sürat dolaşan sıvı, üçüncü aşamasına geçti. Mortem’in Celladı ne hissetmesi gerektiğinden emin değildi, aynı gibiydi her şey. Hala uyuşmuş ve bitkin haldeydi.

“Aşama üç,” diye devam etti Dylan. “En sessiz aşamadır. Sen ne olduğunun farkında olmazsın ama iksir, beynine tırmanır. Bedenin ilk 2 aşamada hakimiyetini kaybetti. İşte şimdi sıra zihninde.”

Dylan, birkaç saniye sustuktan sonra, “İlk zihninden duygularını çalar,” dedi. “Şu an muhtemelen korkuyorsun ama merak etme, birazdan geçecek.”

Sanki çocuk teselli ediyordu!

Mortem’in Celladı, normalde Dylan’ın sözlerine kızardı. Kızmaya çalıştı, öfkelenmeye. Hissedemedi. Az önce korkuyordu ancak yine ve yine, Dylan’ın dediği olmuştu. Geçmişti.

“Aşama 4,” dedi Dylan. “Zihninden önce duyguların gitti, şimdi sıra düşüncelerinde. En riskli aşamadasın. Eğer hiçbir şey hissedememek seni öldürürse kullanmak istediğim gücüne çok yazık olacak. Fakat sen karşı koyarsın, Mortem’in Celladı sonuçta hep karşı koyar.”

Mortem’in Celladı öylece Dylan’a baktı. Boş bakışlarla, ileriye doğru kilitledi gözlerine. Garip bir hülyalı hale bürünmüştü. Cevap vermedi, ne hissettiğini düşünmedi, korkmaya veya öfkelenmeye çalışmadı. Sadece baktı, baktı, baktı…

“İşe yaramış gibi gözüküyor,” dedi Dylan, Mortem’in Celladı’nı incelerken. “Tanrım, nefes almasan öldüğünü zannedeceğim, ne bu tepkisizlik!” Kendi kendine güldü. “Son aşamayı söylesem de anlamayacaksın artık. Olsun, söylemekten zarar gelmez.”

Nasıl açıklayacağını kısa bir an düşündü. “Tüm uzuvların bundan sonra senin kontrolünde olmayacak. Bu, seni öldürmediği için içi boş bir kabuktan farksızsın. Zihnin, en ufak bir şeyle, kolayca itaat ettirilebilir çünkü kimse onu kontrol etmiyor.”

Mortem’in Celladı’nın kemerinden hançer çıkartırken suikastçı tepkisiz kaldı. Dylan’a bakmadı, dokunuşuyla irkilmedi, metalin ağırlığının yok olduğunu hissetmedi.

Dylan, hançerle kolunda ince bir çizik açtı. Gene Mortem’in Celladı’nın ağzını, bu sefer çaba göstermeden açıp bir-iki damla kanı boğazından aşağı akıttı.

“Feyler kanından feragat etmek zorunda kalmıyor. Görünmez bir pençeyi kurbanlarının zihinlerine yerleştirmeleri yeterli oluyor. Ancak benim yaptığım iksir bu konuda yetersiz kaldığı için kurbanın yeni sahibinden bir parça gerekiyor.”

Mortem’in Celladı’nın yuttuğuna emin olup, “Geriye yalnızca fısıldamak kalıyor,” dedi, fazlasıyla ürkütücü bir şekilde. “Komik, değil mi? Beyin kandırılmaya o kadar müsait ki… Beni dinlemenin tek seçenek olduğunu göstermek yeterli oluyor. Eh, kanım senin de damarlarında. O iksir, benden bir parça taşıdığın için bana itaat etmeye zorlayacak seni birkaç saniye içinde.”

Dylan, dudaklarını Mortem’in Celladı’nın kulağına yaklaştırdı. “Mortem’in Celladı,” diye fısıldadı. Ne söyleyeceğini düşünmesine gerek yoktu. Suikastçının beynini, az önce içirdiği kanın ona ait olduğuna ikna etmesi zor değildi. Daha önceden idmanlıydı.

“Mortem’in Celladı,” diye fısıldadı tekrar. “Şu an ve bundan sonra damarlarında dolaşacak olan iksiri ve kanı sana ben içirdim. O kan bana ait. Bana itaat edeceksin. Uğraşsan da kontrolü ele alamazsın. Bana muhtaçsın. Benim sözümü dinlemek, istediğimi yapmak zorundasın.”

Mortem’in Celladı tepki vermedi.

“Anladın mı?”

Mortem’in Celladı, evet, anlamında başını aşağı yukarı salladı.

Dylan’ın yüzü zafer neşesiyle aydınlanırken, “Yaşayabilmek için bana ihtiyacın olduğunu kabul ediyor musun?” diye sordu.

Mortem’in Celladı yine başını salladı.

“O halde anlaşma yapacağız. Tek başına düşünme yeteneğini ben aldım senden. Seni tuzağa ben düşürdüm. İnsani duygularını geri verebilecek tek kişi benim. Eğer dediğim her şeyi sorgusuz sualsiz yaparsan eski kendine kavuşursun. Anlaştık mı?”

Tabii ki de kavuşamayacaktı. Lakin Mortem’in Celladı, sonucunu bilmeden kafasını salladı. Verebildiği tepki bununla sınırlıydı.

“Güzel.” Dylan toz bulaşmış kıyafetini silkeliyip, “Ayağa kalk,” dedi.

Mortem’in Celladı komuta uydu.

“Peçenin şeklini düzelt, Su Varisi’nin yanına gittiğinde beni öldürmeyi başaramadığını söyle. Normal davran, her zaman olduğun gibi.”

Mortem’in Celladı, anladığını belli eden bir ifadeyle Dylan’ın yanından ayrıldı. Bundan itibaren Dylan’ın dudaklarının arasından söyleyeceği her bir sözcük, Mortem’in Celladı’nın uymak zorunda olduğu bir emir olacaktı.

Artık Dylan, Su Varisi’nin yapacağı bütün planları bilecek, sonraki adımını tahmin etmek için çaba harcaması gerekmeyecekti.

Suikastçı ajanı hepsini onun adına, büyük bir memnuniyetle yapacaktı.

-Bölüm Sonu-

Evettt.

Nasıl buldunuz? Benim heyecanla yazdığım bir bölümdü ama henüz tam düzenlemediğim için eksik yanları olabilir, kusura bakmayın.

Düşüncelerinizi bekliyorummm.

Yeni bölümü yine yarın akşam atacağımm

Görüşmek üzere!

(Not: Hala oy vermediysen lütfen vermeyi unutma <33)

Bölüm : 24.01.2025 21:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...