1. Bölüm

1. Bölüm

Gelip geçen biri
okurdayazarda

Sıla’nın bedeni, yoğun yorgunluk ve stresin etkisiyle pes etmişti. Kafasında dönen sorular ve endişeler, bedeninin daha fazla dayanmasına izin vermiyordu. Karnındaki keskin acı ile olduğu yere çöktüğünde, masalardaki öğrenciler hemen çevresini sardı. Birkaçının endişeli sesleri kulaklarına ulaşsa da Sıla neredeyse onları algılayamayacak kadar bitkindi.

 

Aşağıda kasada duran patronu, yukarıdan gelen sesleri duyup hızla yanlarına çıktı. “Ne oluyor burada?” diye sorduğunda gözleri Sıla’nın acıyla kıvranan bedenine takıldı. Durumu anlayınca, birkaç saniyelik tereddüdün ardından Sıla’yı destekleyerek aşağıya indirdi. İçten içe, bu durumun iş yerinde sorun yaratacağını düşünüyordu, ancak genç kadının halini görmezden gelmek de mümkün değildi.

 

Aşağıda ona biraz para uzatarak, “Bir dolmuş bul ve hastaneye git. Durumun kötüleşirse daha büyük sorun olur,” dedi. Ancak Sıla, titreyen elleriyle parayı alırken bile korkuyla bakıyordu. Bu şehri hiç bilmiyordu. Kaybolursa ne yapacaktı? Geceleri kafenin mutfağında bir koltuğa kıvrılıp uyuduğu günlerden sonra, artık şehrin sokaklarında tamamen çaresiz hissetmekten korkuyordu.

 

“Bilmiyorum,” dedi titrek bir sesle. “Şehirde hiçbir yeri bilmiyorum, hastaneye nasıl gideceğim? Ya kaybolursam?” Bu kelimeler ağzından dökülürken, gözleri korkuyla dolmuştu. Patron, belli belirsiz bir iç çekişle arkasına yaslandı. “Ne yapacağım seninle?” diye homurdandıktan sonra, bir çözüm bulmak ister gibi etrafına bakındı.

 

Sıla, kafede yaşananların ardından kendini dolmuşta bulmuştu. Genç çalışan, onu dolmuşa bindirip şoföre hastanede ineceğini söyledikten sonra geri dönmüştü. Dolmuş yavaşça ilerlerken, Sıla elindeki kafe adresi yazılı kâğıda bakıyor, karnındaki ağrı ise giderek dayanılmaz hale geliyordu. Hastaneye vardığında dolmuştan indi ve bir an kapının önünde durakladı. Kalabalık giriş, ağrının yoğunluğu ve ne yapacağını bilememenin verdiği çaresizlikle, bir an geri dönmeyi bile düşündü.

 

Ama ağrısı o kadar güçlüydü ki daha fazla bekleyemezdi. Zorlukla içeri girdi ve sıra alma makinesine yaklaştı. Bir süre ekrana baktı; kimlik numarasını girerse sistemden ona ulaşabileceklerini düşündü. Bu düşünce, üzerine yoğun bir korku ve panik getirdi. Geri çekilip polikliniklerin olduğu koridora yöneldi. Orada gezinirken açık kapısı olan bir poliklinik dikkatini çekti: Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği. İçeride, yardımcısıyla konuşan bir doktor vardı. Sıla istemsizce kapıda durdu ve doktorla göz göze geldi.

 

Doktor, “Buyrun, sıra mı bekliyorsunuz?” diye sorunca, Sıla istemsiz bir şekilde içeri doğru yürüdü. Kapıyı kapatırken yardımcısı, “İki dakikaya geliyorum hocam,” diyerek odadan çıktı. Doktor, başıyla onayladıktan sonra Sıla’ya dönüp, “Buyrun, T.C. numaranızı verin, sisteme giriş yapalım,” dedi.

 

Bu soru Sıla’yı bir anlık paniğe sürükledi. “Yok,” diye kekeledi, ardından toparlanmaya çalışarak, “Şey... Sağlık sigortam yok. Hastaneye muayene olursam, onu ödeyecek param da yok,” dedi. Doktor, sakin bir ifadeyle, “Devlet bu konularda yardımcı oluyor. Sorun değil, hallederiz,” diye karşılık verdiği anda, Sıla tekrar bir ağrı dalgasıyla büküldü.

 

“Gebeliğiniz mi var?” diye sordu doktor, sesinde hafif bir endişe tonuyla. Sıla, oturduğu yerden doğrulmaya çalışırken, “Ben... gideyim,” dedi. Ancak kalkmaya çalıştığı anda ağrı tekrar onu yere çekti. Doktor yerinden kalkarak, “Tamam, önce bir muayene edelim, gerisini sonra düşünürüz,” dedi ve Sıla’yı sedyeye yönlendirdi.

 

Sedyeye uzanmak, ağrıyı daha da kötüleştirmişti. Sıla istemsiz bir çığlık attı. Doktor, “Biraz sakin kalmaya çalışın, batın muayenesi yapmam lazım,” diyerek elindeki ultrason cihazını hazırladı. Sıla’nın kazağını kaldırıp soğuk jeli sürdüğünde, Sıla ağrıyla bacaklarını topladı. Doktor, dikkatlice bacaklarını nazikçe düzelterek muayenesini sürdürdü. Ultrason cihazıyla kontrol ederken yüzüne ciddi bir ifade yerleşti.

 

Muayene sonunda, “Bebekte bir sorun yok, ama siz hiç iyi görünmüyorsunuz,” dedi. Sıla, biraz sakinleşmiş halde doğrulmaya çalıştı. Gözlerini yere dikerek, “Adınızı öğrenebilir miyim?” diye sordu, sesi hala çekingen ve zayıftı.

 

Doktor, nazik bir şekilde cevap verdi: “Turan.”

 

Sıla dikleşerek, "Bende Sıla," dedi. "Benim burada olduğumu kimse bilmiyor ve bilmemeli," diye ekledi. Ayağa kalkmaya çalışırken tekrar acıyla büküldü.

 

Doktor, "Sisteme giriş yapmamız lazım ki size yardımcı olalım, Sıla Hanım," dedi.

 

Sıla, "Benim sadece biraz dinlenmeye ihtiyacım var. Uyumaya ihtiyacım var," diye cevapladı, kalkmaya çalışarak.

 

Turan, aynı fikirde olduğunu belirten bir ifadeyle, "Uzun süre yatıp dinlenmelisiniz," dedi.

 

Sıla, Turan’ın yüzüne bakarak, "Dinlenecek yerim yok, zamanım da yok," dedi ve kapıya yöneldi. Kapıdan çıkıp muayene odasının karşısındaki sandalyeye oturdu.

 

Turan, kapıda arkasından bakarken, Sıla acıyla dönüp, "Burada biraz otursam, dinlensem yeter," dedi.

 

Tam o sırada muayene için başka bir hasta kapıya gelince, Turan içeri girdi ve kapıyı kapattı. Sıla başını arkasındaki duvara yaslayıp gözlerini kapattı. Geçen sürenin ne kadar olduğunu bilmiyordu ki Turan tekrar yanına gelip, "Sıla Hanım," diye seslendi.

 

Sıla irkilerek gözlerini açtı. Turan elinde bir bisküvi paketi ve çayla gelmişti. Elindekileri Sıla’ya uzattı.

 

Sıla, bir anlık şaşkınlıkla, "Teşekkür ederim, ama istemiyorum. Sağ olun, siz yiyin," dedi.

 

Turan, gülümseyerek, "Kendime de aldım. İçeride yiyeceğim ama sen de bir şeyler ye," dedi ve elindekileri Sıla’ya bıraktı. Sonra kendi çayını ve bisküvilerini almak için odasına gitti.

 

Yanına geri döndüğünde, Turan sessizce karşıya bakmaya başladı. Sonra, “Bu hastaneye başladığımdan beri çok farklı hayatlar gördüm,” dedi, ardından Sıla’ya dönerek, “Seninki ne?” diye sordu.

 

Sıla, sessizce, "Hiç," dedi ve çayından tedirgin bir şekilde bir yudum aldı.

 

Turan, hafif gülümseyerek, “Sen öyle boş biri gibi değilsin. Var sende bir şeyler,” dedi.

 

Sıla, şaşkınlıkla, "Nasıl yani?" diye sordu.

 

Turan, “Konuşman, duruşun… Buralı değilsin. Çok düzgün konuşuyorsun, ifadelerin yerinde. Bu, yersiz yurtsuz birine ait özellikler değil,” dedi.

 

Sıla, hafif bir öfkeyle, "Neden bu kadar merak ettiniz ki? Buradaki diğer insanlardan farkım yok," dedi.

 

Turan, gülümsemesini bozmadan, “Peki, neden TC numaranı vermiyorsun?” diye sordu.

 

Sıla, konuyu değiştirmek istercesine, "Sizin başka işiniz yok mu hocam? Hastalar sizi bekliyor," dedi.

 

Turan, saati işaret ederek, “Öğle arasındayız. Hastalar bekleyecek mecbur,” dedi. Ardından, “İşin var mı?” diye ekledi.

 

Sıla, "Bir kafede çalışıyorum, ama artık çalışıyor muyum bilmiyorum," dedi. "Buraya gelmeden önce çalışıyordum en azından."

 

Turan, hafifçe gülerek, "Benim bir yardımcıya ihtiyacım var," dedi.

 

Sıla, duraksayarak, "Ne yapayım yani? İlan verin," dedi.

 

Turan, “Eğer işten atıldıysan, diye demiştim,” dedi ve odasına yürüdü. Birkaç saniye sonra dönüp, "Evli değilsin. Bebeğin babası nerede?" diye sordu.

 

Sıla, zorla yutkunarak, "Trafik kazasında öldü," dedi. Yüzüne anlık bir tiksinti yerleşmişti. Ardından, "Teşekkür ederim her şey için," diyerek hastaneden çıkmak için yürüdü.

 

Dışarı çıktığında, telefonunu çıkarıp kafede kendisini dolmuşa bindiren arkadaşını aradı. Birkaç kelime sonra telefonu kapatıp yeniden hastaneye döndü. Turan, odasında bilgisayara dalmış bakarken kapıda durup, "Kalacak yere ihtiyacım var," dedi.

 

Turan, başını bilgisayardan kaldırmadan gülümsedi. “Hallederiz. Ev büyük, bir odasında kalırsın,” dedi. “Otur, bekle beni. Akşam işim bitince gideriz.”

 

Sıla, Turan’ın dediklerine itaat ederek ilerideki boş koltuklardan birine oturdu. Akşam mesai saati bitip hastalar azaldığında, hâlâ koltukta oturuyor ve Turan’ı bekliyordu.

 

Turan, odasından çıkıp ona baktı. Sıla, dışarıdaki hareketliliği seyrederken, “Burada kalmaya mı niyetlisin?” diye sordu.

 

Sıla irkilerek ona döndü. "Siz dediniz bekle diye," dedi.

 

Turan, hafif bir gülümsemeyle, “Tamam o zaman. Hadi gidelim, daha fazla beklemeyelim,” dedi.

 

Bölüm : 23.12.2024 09:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...