
“Ben seni hep sevdim,” dedi arkasındaki ses.
Sıla, acıyla yerden kalktı. Gözlerinde hem öfke hem kırgınlık vardı. Yavaşça arkasını döndü ve gözlerini gözlerine dikti.
“O yüzden mi senden kaçtım ben?” dedi sesi çatallaşarak. “O yüzden mi bana yaşattığın o tüm acılar yüzünden yıllarca kaçtım? Anneme, abime, sana uzak kaldım. Benim iki çocuğum oldu baba... Neredeydin sen?” dedi, sesini yükselterek.
“Ben o iki çocuğumu senden sakladım. Korudum onları, senden korktuğum için. Onlar doğduğunda sen yoktun. Annem yoktu. Güral yoktu. Baba...” dedi ve ilk kez gözyaşları yanaklarına indi.
Babası, Musa Bey, bir adım attı ileri.
“Her anında, bir adım arkandaydım,” dedi sessizce ama kararlılıkla. “Kazadaki kadının sen olmadığını biliyordum.”
Turan’a döndü. “Onunla yaşadığını biliyordum.”
Alparslan’a baktı, gözlerinde şefkatle: “Doğduğunda, hastaneden çıktığında..."
Turan'a dönüp,"Sana yeni kimlik veren o avukatı aradığında... Apandisit ameliyatı oldunda... Evlendiğinde... ”
Sonra Kaan’a çevirdi gözlerini. “Evde doğurduğunda... Güral geldiğinde”
Sıla’nın karnına baktı. “Ve şimdi... üçüncü kez bebek beklediğinde... Her anında arkandaydım.”
“Seni kendimden korumak için... saklanmana izin verdim,” dedi. “Sana...”
Sıla, gözyaşları içinde babasına bakarken Musa Bey bir adım daha attı ona doğru. Gözleri dolmuş, sesi titrek ama içten bir tonla konuştu:
“Ben... seni kimsenin sevmediği kadar çok sevdim Sıla,” dedi, yutkunarak. “Belki de o yüzden... kendimden uzak tuttum seni. Yine seni incitirim, yine üzerim, sana istemeden zarar veririm diye... Korktum. O yüzden orada kalmana... sessiz kaldım.”
Sıla’nın gözlerinde tarifsiz bir acı vardı. Babasının sesi daha da kısıldı.
“Sana yaşattığım her şeyin... bir faydası olur mu bilmiyorum.” Bir an durdu, başını eğdi. “Ama...” dedi ve tekrar gözlerine baktı. “Özür dilerim.”
Derin bir nefes aldı.
“Seni kırıp döktüğüm... sana sevgimi göstermek yerine nefretle yaklaştığım her an için... Özür dilerim kızım.”
Sıla, babasının sözleriyle olduğu yere çakıldı. Gözleri babasının gözlerinde asılı kaldı. İlk defa, gerçekten gördü onu. Güçlü, sert, ulaşılmaz değil… Kırılmış. Pişman. Yaşlanmış.
Bir adım attı. Sonra bir adım daha. Babasıyla arasında kalan o ağır yılları sessizce adımlarla geçti. Onun karşısına geldiğinde durdu. Gözlerinden süzülen yaşları silmedi. Babasının ellerini tuttu. Küçükken yaptığı gibi.
“Ben seni affedemem baba…” dedi, sesi çatallaşmıştı. "Ama kızgınlığımı taşımaktan yorgunum artık.”
Musa Bey’in gözünden bir damla yaş süzüldü.
Sıla, başını yana çevirdi. Turan’a, çocuklarına baktı. Sonra annesinin mezarına döndü. Dizlerinin üzerine çöktü, elini toprağa bastı.
Ayağa kalktı. Babasına döndü. “Senin geçmişte ne kadar yanımda olmak istediğini değil… Şimdi ne kadar kalacağını göreceğim.”
Turan yanına geldi, elini tuttu. Çocukları çevresinde. Sıla son kez annesinin mezarına baktı. Sonra sırtını döndü. Geçmişe değil, geleceğe yürüdü.
Yedi ay geçmişti.
Sıla’nın evi artık eskisinden daha kalabalık, daha neşeliydi. Güral da Musa Bey de torunlarını görmek için sık sık geliyor, evde kahkahalar yükseliyordu. Musa Bey’in kızına, torunlarına ve hatta Turan’a yaklaşımı beklenmedik derecede sıcaktı. Her dokunuşunda geç gelen sevginin, telafi çabasının izleri vardı.
O akşam mutfak yine kalabalıktı. Turan, biber doğrayıp Sıla’nın yanına sokulmuştu. “Zaman her şeyi yoluna koyuyor,” dedi hafif bir sırıtışla.
Sıla zoraki bir gülüşle karşılık verdi. “Bu zaman niye hep bana gelince yoluna koymak yerine çelme takıyor?”
Turan alayla, “Ne oldu? Doğuracak mısın yoksa?” dedi.
Sıla, karnını tutarak geri çekildi. “En güzel anların katili olmak varken bekler miyim sence?” dedi acıyla.
Turan bir an ciddileşip Sıla’nın koluna girdi. “Ciddi misin? Banyoya mı, hastaneye mi?” dedi alayla karışık.
Sıla bağırarak, “Şurada doğururum, görürsün!” deyince, Güral ve Musa Bey şaşkınlıkla yerlerinden fırladı.
Turan gülerek, “Sen mekan seç hayatım, her yerde doğurabilirsin.”
Sıla ağrıyla bükülüp antrede "Gidemem artık...” diye fısıldadı.
Turan, hâlâ şaka peşindeydi. “Antrede, emin miyiz yani? Başka yer olsaydı...”
Sıla’nın bir anda yüksek sesle acıyla bağırmasıyla Turan’ın yüzü ciddileşti. “Abi yardım etsen iyi olur,” dedi. Güral heyecanla ileri atıldı, Musa Bey oğlanları mutfağa kapattı.
Turan yukarı çıkarak birkaç eşya getirdi. “Dayanamadım, sırf kızımın hatırına,” dedi ve hemen Sıla’yla ilgilenmeye başladı.
Sıla sonunda çığlıklar arasında bebeğini kucağına aldı. Güral arkasında durmuş, gözyaşlarını saklamaya çalışıyordu. Sıla başını abisinin omzuna yasladı. Minicik elleriyle kımıldayan kızına baktı.
Güral yanağını okşadı. “Melek gibi,” dedi fısıltıyla.
Musa Bey de yanlarına geldi. Kucağındaki bebeğe baktı, sonra kızına. “Aynı senin gibi...” dedi, gözlerinde yaşlarla.
Turan Sıla’nın alnını öptü. “Senin gibi güzel bir kızım oldu,” dedi. Alnını, Sıla’nın terli alnına yasladı. "Seni seviyorum"
Sıla, gözlerinin dolduğu anda Turan’a döndü. “Seni seviyorum,” dedi içtenlikle.
Turan gülümsedi. “O zaman,” dedi yavaşça, “güzel annenin güzel kızına yakışan bir isim verelim…”
“Sessizliği, huzuru, dinginliği getirdin hayatımıza… Adı Asude olsun.”
Sıla, bebeğine sarılırken gülümsedi.
Evde bir anlık sessizlik oldu. Sonra kucaklarda dolanan minik bir nefes, kalplerde yeni bir umut yankılandı.
Ve bu defa... her şey gerçekten yoluna girmişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 32.25k Okunma |
3.13k Oy |
0 Takip |
110 Bölümlü Kitap |